CİNAYETLER VE
CEZALARI 2
Cinayet'in
Tarifi 2
Cinayetin
Şer'î Hükmü ve Delili 2
Cinayetin
Kısımları 3
Katl'in
Çeşitleri 3
1. Kasden
Öldürme. 3
Kasden
Öldürmenin Şekilleri 3
2.
Kasden Öldürmeye Benzer
Öldürme. 4
3. Kazaen
(Yanlışlıkla) Öldürme. 4
Kasden
Öldürmenin Hükmü. 4
Kısas'ın Terki ve Affı 5
Diyet'in
Ağırlaştırılması 5
Diyet'in
Ağırlaştırılmasının Delili 6
Diyet'i
Affetmek. 6
Kasden
Öldürmeye Benzer Öldürmenin
Hükmü. 6
Kazaen
Öldürmenin Hükmü. 7
Hataen
Öldürmenin Diyeti Bazı
Durumlarda Ağırlaştırılır 7
Hataen
Öldürme Diyetini Ağırlaştıran Haller 7
Bir Cemaatin Bir
Kişiyi Öldürmede Ortaklaşa
Hareket Etmeleri 8
Öldürme
ile Sebebin Biraraya
Gelmesi 9
1.
Sebebin Fiilen Öldürmeye Takdim Edilmesi 9
2.
Fiilen Öldürmenin Sebebe Takdim
Edilmesi 9
3.
Kişinin Ölümünde Sebep
ile Fiilen Öldürmenin
Eşit Olması 9
İkrah Durumunda Mubah
Olan Hususta Bir Uyarı 10
Kendisine
Kısas Cezası Uygulanmayacak Bir
Kişiye Suç Ortaklığı Etmek 10
Cana
Kıymanın Dışındaki Cinayetler 11
1.
Yaralama Şeklindeki Cinayetler 11
2. Herhangibir
Azayı Kesmek Suretiyle İşlenen
Cinayetler 11
Kemik
Kırmaktan Ötürü Kısas
Uygulanması 12
3. Bir
Azanın Çalışamaz Hale
Getirilmesi 12
Cinayât cinayet'in cem'idir; 'günah işledi,
başkasına kötülük yaptı14 anlamına gelir. Aynı zamanda bedene, mala ve namusa
saldırmaya da cinayet denir. Cinayetin ıstılahı mânâsı ise kısas veya diyet
gerektirecek şekilde bedene saldırmak demektir. Bu bakımdan cinayet, fakihlerin
ıstılahında lügat mânâsından daha özel bir mânâya ıtlak olunmuştur.
Bedenî cinayetler
haram ve yasaktır. Bu bakımdan hiçbir bedene saldırmak caiz değildir.
Müslümanlar tüm asırlarda cinayetin, haksız yere insan öldürmenin haram
olduğunda ittifak etmişlerdir. Bu hususta hiç kimse muhalefet etmemiştir.
Cinayetin haram olduğu
Kur'an, Sünnet ve İcma ile sabittir:
Allah'ın haram kıldığı
bir cana haksızca kıymayın. Zulmen öldürülen kimsenin velisine (kısas ya da
diyet istemede) yetki verdi. O (veli) kısasta ileri gitmesin. Çünkü kendisine
yardım edilmiştir. (İsra/33)
Bir mü'minin
diğer bir mü'mini öldürme
yetkisi yoktur. Ancak yanlışlıkla olması müstesna.
(Nisa/92)
Bir mü'mini kasden
öldüren kimseye gelince; onun cezası orada daimi kalmak üzere cehennemdir.
Allah ona gazap etmiş, ona lanet etmiş ve bir de ona büyük (dehşetli) bir azap
hazırlamıştır. .
(Nisa/93)
Hz. Peygamber de şöyle
buyurmuştur:
Allah'tan başka
ibadete layık hiçbir ilah bulunmadığına ve benim de Allah'ın muhakkak bir
elçisi olduğuma şehadet eden müslüman kimsenin kan. helâl olmaz, ancak şu üç
sebepten biri ile helal olur-Evli olduğu halde zina etmekle, kasden öldürmekle,
dinini terkedip cemaatten ayrılmakla!
Helak edici olan yedi
şeyden çekininiz. 'Onlar nelerdir ey Allah'ın Rasülü!1 diye sorulunca, Hz.
Peygamber şöyle-buyurmuştur: 'Allah'a şirk koşmak, sihir yapmak, bir hak
karşılığı olmak müstesna Allah'ın haram kıldığı bir nefsi öldürmek, yetim malı
yemek, riba (faiz) kazancı yemek, düşmana
hücum sırasında savaştan
kaçmak, zinadan masun olup hatırından bile geçmeyen müslüman kadınlara
zina isnad etmek'.
Ümmet, haksız yere
adam öldürmenin haram olduğunda, katl'in şirkten sonra en büyük günah
olduğunda, haksız yere adam öldürmenin helâl olduğunu söyleyen kişinin kâfir olup ebediyyen cehennemde kalacağı
hususunda, helâl kabul etmeden bir mü'mini kasden öldürenin kâfir olmayıp fasık
ve facir olduğunda, durumunun Allah'a ait olduğu hususunda; Allah'ın ona
isterse azap edeceği, isterse
de affedeceği hususunda, tevbe ettiği
takdirde tövbesinin makbul olacağı, cehennemde ebedî olarak kalmayacağı
hususunda ittifak etmişlerdir, Bunun delili şu ayet-i kerimedir:
Şüphe yok ki.Allah
kendisine şirk koşulmasını affetmez. Şirk koşmaktan başka diğer günahları
dilediği kimse için bağışlar. (Nisa/487)
Görüldüğü gibi ayet,
şirk dışındaki günahların Allah'ın dilemesiyle bağışlanacağını bildirmektedir.
Kati de bu günahlardan biridir.
Şu ayet-i kerime de
buna delâlet eder:
Ey nefisleri aleyhinde
aşırı giden kullarım! Allah'ın rahmetinden ümit kesmeyin. Çünkü O, bütün
günahları affedicidir.
(Zümer/53)
Ebu Said el-Hudrî, Hz.
Peygamber'in şöyle buyurduğunu rivayet ediyor:
Sizden evvelki
ümmetler içinde bir adam vardı ki doksandokuz kişiyi öldürmüştü. Bu zat,
yeryüzünün en âlim insanının kim olduğunu sordu. Kendisine bir rahib
gösterildi. O zat, rahib'e geldi ve (kendisini kasdederek) 'Bu adam doksandokuz
kişiyi öldürdü. Onun için bir tevbe var mıdır?' diye sordu. Rahib 'Hayır, yoktur' diye cevap verdi. Bu
menfî cevap üzerine katil o rahib'i de öldürdü. Bu sonuncu cinayetle öldürdüğü
kimselerin sayısı yüze tamamlandı.' Sonra yine yeryüzü halkının en âlim
kişisini sorup aradı. Kendisine, âlîm bir kişi gösterildi. Onun yanına gelince
'Bu adam yüz tane insan öldürmüştür. Acaba onun için bir tevbe yolu var mıdır?'
diye sordu. O âlim zat 'Evet, vardır. İnsan ile tevbesi arasına kim perde
olabilir? Sen falan ve falan yere git. Çünkü orada Allah'a ibadet etmekte olan
birtakım insanlar vardır. Sen de onlarla beraber Allah'a ibadet (ve
günahlarından teybe) et
ve sakın bir
daha kendi memleketine dönme.
Çünkü orası kötü bir mıntıkadır' dedi. Bunun üzerine o katil kişi, söylenen
yere doğru'yönelip gitti. Nihayet yolun yarısına vardığında kendisine ölüm
geldi. Rahmet melekleri ile azap melekleri tartışmaya başladılar; rahmet
melekleri 'Bu adam tevbe ederek ve kalbi ile Allah'a yönelerek bize doğru
geldi' dediler. Bu sırada insan kılığında başka bir melek geldi. Rahmet ve azap melekleri bu meleği aralarında
hakem yaptılar. O melek 'Şimdi siz buradan itibaren geldiği yer ile gideceği
yerin mesafesini ölçüp birbiri ile karşılaştırın. Bunun
bulunduğu bu yer,
iki yerden hangisine daha
yakınsa bu kişi
oraya ait olur' dedi. Melekler mesafeleri ölçtüler ve o zatın
gitmek- istediği yere daha yakın bir yerde
ölmüş olduğunu gördüler.
Bunun üzerine onun
ruhunu . rahmet melekleri aldılar.
Kâfirin tevbesi makbul
olduğuna göre, fasık ve asi bir müslümanm tevbesi haydi haydi makbul olur.
Allah Teâlâ'nın 'Bir mü'mini kasden öldüren kimseye gelince; onun cezası, orada
daimi kalmak üzere cehennemdir' (Nisa/93) sözü, kasden insan öldürmeyi helâl
gören kişiye hamledilir veya 'Eğer tevbe etmezse Allah onu affetme?.' şeklinde
anlaşılır.
Bu ayetin mutlak
olduğu, fakat zikredilecek şu ayetle tahsis edildiği de söylenmiştir:
Şüphe yok ki Allah
kendisine şirk koşulmasını affetmez.
Ortak koşmaktan başka diğer günahları dilediği kimse için bağışlar.
(Nisa/48)
Cinayetin, bir bedene
saldırmak olduğunu söylemiştik. Bu saldırı ya kişinin ölümüyle veya herhangibir
azasının sakatlanmasıyla, meselâ elinin kesilmesiyle, gözünün kör olmasıyla,
kulağının veya burnunun kesilmesiyle neticelenir. Bu iki kışımın herbirinin de
birtakım hükümleri vardır. Allah'ın izniyle şimdi o hükümleri açıklamaya
çalışalım.
Katl'ın (öldürmenin)
üç çeşidi vardır:
1. Kasden öldürme
2. Kasden öldürmeye benzer öldürme
3. Kazaen (yanlışlıkla) öldürme
Bu üç çeşit öldürmenin
herbirinin de hakikati ve hükmü vardır.
Kasden öldürmenin
hakikati, genellikle ölüme sebebiyet veren bir aletle bir kişiyi öldürmeye
kasdetmekLir. Kasden Öldürmenin hakikatiyle ilgili bu tariften, bir öldürmenin
kasden olup olmadığının şu iki hususun da bulunmasıyla ortaya çıkacağı
anlaşılmıştır;
a. Öldürmeyi
kasdetmek.
Eğer kişi, öldürmeyi
kasdetmemişse bu öldürmeye kasden öldürme denilmez. Meselâ kişi av için bir ok
atar da ok bir kişiye isabet edip öldürürse, buna kasden öldürme denmez. Çünkü
kişi, o adamı öldürmeyi kasdetmemişLir.
b. Öldürmede
kullanılan alet, genellikle ölüme sebebiyet veren aletlerden olmalıdır.
Bu bakımdan bir kişiye
küçük bir sopa ile veya kü;çük bir taş ile vurulursa, o kişi de ölürse, buna
kasden öldürme denilmez. Çünkü kullanılan alet, genellikle ölüme sebebiyet
verecek aletlerden değildir.
Kasden öldürmenin
birçok şekli vardır. Bu şekillerin tümünde de yukarıda belirttiğimiz iki husus
tahakkuk eder; yani bu şekillerin tümünde hem kasıt, hem de genellikle ölüme
sebebiyet veren bir alet vardır. Kasden öldürme şekillerinin bazılarını şöyle
sıralayabiliriz:
a. Kişiye kılıcın keskin tarafıyla vurarak veya
kişiye kurşun atarak ölümüne sebep olmak.
b. Öldürücü bir noktaya iğne batırarak kişinin
ölümüne sebep olmak.
Meselâ kişinin
beynine, gözüne, boğazına, mesanesine ve benzeri yerlerine bir iğne batırıhrsa
ve kişi de ölürse, bu kasden öldürme sayılır.
c. Genellikle ölüme sebebiyet veren büyük bir
şeyle birine vurup ölümüne sebep olmak.
Bu şey bir demir veya
bir odun olabilir. Enes'in rivayet ettiği hadîs buna delâlet eder: 'Bir
keresinde başı iki taş arasında ezilmiş halde bir cariye bulundu. Bu kadına
'Seni bu hale kim getirdi; falan mı, falan mı?' diye sordular. Nihayet bir
yahudinin ismini zikrettiklerinde cariye başı ile ima etti. Bunun üzerine
yahudi yakalandı. Kendisi de cinayeti
ikrar edince, Rasûlullah (s.a) onun da başının taşlarla ezilmesini emir
buyurdu
d. Kişiyi ateşte yakmak veya asmak veya üzerine
duvar yıkmak veya üzerine tavan yıkmak veya bir atla çiğnemek veya bir araba
ile ezmek veya diri diri gömmek veya yumurtalıklarım şiddetli bir şekilde
sıkmak suretiyle ölümüne sebep olmak.
Bunlar ve bunlara
benzer durumlar kasden öldürme sayılır.
e. Boğmak suretiyle kişfnin ölümüne sebep olmak.
Kişinin ağzına bir
yastık bastırılırsa veya kişinin ağzı el ile tıkanırsa veya nefesi kesilinceye
kadar kişinin üzerine oturulursa, kişi de bu ne^ denle ölürse, bu kasden
öldürme sayılır. Hatta son anda el kişinin ağzından çekilse veya yastık
kaldırılsa veya üzerinde oturan kişi kalksa, kişi buna rağmen ölse bu yine
kasden öldürme sayılır.
f. Kişiye zehir yedirilerek veya ölünceye kadar
aç ve susuz bırakılarak veya öldürücü kabul edilen bir sihir yapılarak ölümüne
sebebiyet verilirse, bu kasden öldürme sayılır.
g. Kişiye küçük bir sopa veya küçük taşlarla
ölünceye kadar vurulursa veya vurmadan ötürü kişi acı duyup ölünceye kadar bu
acı devam ederse, bu kasden Öldürme sayihr.
h. İki kişi
kadı'nm huzurunda bir şahsın aleyhinde 'Bu şahıs kasden adam öldürdü' diye
şahitlik ederlerse, o şahıs öldürülür. O şahıs öldürüldükten sonra o şahitler
şehadetlerinden döner de yalan söylediklerini itiraf ederlerse onlar da
öldürülür. Çünkü onlar o şahsın ölümüne sebep olmuşlardır. Onların yalancı
şahitliği de kasden öldürme hükmündedir. Kasden öldürmenin birçok şekli daha
vardır. Bunlar fıkıh kitaplarında sayılmıştır.
Kasden öldürmeye
benzer öldürmenin hakikati şudur: Kişiye, genellikle ölüme sebebiyet vermeyen
bir aletle vurup ölümüne sebep olmaktır. Kasden öldürmeye benzeyen Öldürmenin
birçok şekli vardır; Onların bir kısmını.şöyle sıralayabiliriz:
a. Kişiye, küçük bir sopa ile hafifçe vurup
ölümüne sebep olmak.
Kişiye, küçük bir sopa
ile hafifçe vurulduğu halde, darbe öldürücü bir noktaya isabet eder de kişi
ölürse, buna 'kasden öldürmeye benzer öldürme' denir.
b. Kişiyi, suya atarak ölümüne sebep olmak.
Yüzme biien bir kişi
suya atılır da şiddetli bir rüzgâr veya büyük bir dalga nedeniyle ölürse, buna
'kasden öldürmeye benzer öldürme' denir. Eğer suya atılan kişi yüzme bilmiyorsa
ve boğulursa, bu kasden Öldürme sayılır.
c. Kişiyi bağlayıp bir suyun kenarına bırakarak ölümüne sebep
olmak.
Kişi bağlanıp bir
nehrin kenarına bırakılırsa, nehrin suyu yükselip kişi de boğuiursa, bu 'kasden
öldürmeye benzer öldürme'dir. Ancak nehrin suyunun yükseleceği kesin ise bu
kasden öldürme sayılır.
Kasden öldürmeye
benzer öldürmenin daha birçok şekli vardır. Meseleyi daha fazla uzatmamak için
bu kadarla iktifa ediyoruz. Arzu edenler fıkıh kitaplarından geniş bilgi elde
edebilirler.
Kazaen (yanlışlıkla)
öldürmenin hakikati şudur: Bu, herhangibir kasıt olmaksızın, iradesiz olarak
bir kişinin ölümüne sebep olmaktır. Meselâ kişinin ayağının kayıp başka bir
şahsın üzerine düşerek onun ölümüne sebep olması veya bir ava kurşun atarken
bir şahsın ölümüne sebep olması veya bir şahsı hedef alırken yanlışlıkla başka
bir şahsın ölümüne sebep olması ve benzeri durumlar, kazaen (yanlışlıkla)
öldürmedir. Burada kasden öldürme sözkonusu olmadığı gibi, 'kasden öldürmeye
benzer öldürme' de sözkonusu değildir.
Öldürmenin Üç
Çeşidinin Hükümleri
Öldürmenin üç şekli
olduğunu ve her şeklin de bir hükmü bulunduğunu söylemiştik. Şimdi kısaca
bunlardan bahsetmek istiyoruz.
Kasden öldürmenin iki
hükmü.vardır:
• Uhrevî hükmü
- -
• Dünyevî hükmü
Kasden öldürmenin
uhrevî hükmü; haram olması, şirkten sonra en büyük günah olması ve failinin
cehennemde elem verici bir azaba duçar olmasıdır. Böyle bir günah işlemekten
Allah'a sığınıyoruz. Eğer katil tevbe etmezse veya tevbe etmesine rağmen
Allah'ın af ve mağfiretine nail olamazsa, cehennemde elem verici bir azaba
mahkum olur. Şu ayet-i celile buna delâlet etmektedir:
Bir mü'mini kasden
öldüren kimseye gelince; onun cezası orada daimi kalmak üzere cehennemdir.
Allah ona gazap etmiş, ona lanet etmiş ve bir de ona büyük (dehşetli) bir azap
hazırlamıştır.
(Nisa/93)'
Bu ayetin delâlet ve
tefsiriyle ilgili söz yukarıda geçmişti.
Öldürmenin dünyevî,
hükmü ise kısastır. Buna gavd da. denir. Gavd, çekilme mânâsına gelir; zira
insanlar, katili bağlayarak öldürüleceği yere çekip götürürler. Kısas'ın delili
şu ayet-i celiledir:
Ey iman edenler!
Öldürmelerde üzerinize kısas farz kılındı. Hüre karşılık hür, köleye karşılık
köle ve kadına karşılık kadın (kısas edilir). Fakat (katil) bir kişi, kendi
lehine (ölenin) kardeşi tarafından affedilirse, artık (maktulün velîsi) örfe
uygun (diyeti) tahsil etsin, (katil de) güzel bir şekilde (diyeti) ödesin. Bu
uygulama rabbinizden size bir hafiflik
ve rahmettir. Bu (antlaşmadan) sonra
(anlaşma şartlarına) tecavüz eden kim olursa olsun onun için elem verici bir
azap vardır. Ey akıl sahipleri! Sizin için kısas'da hayat vardır. Umulur ki
böylece (kısası gerektiren hareketlerden) sakınırsınız! (Bakara/178-179)
Kısas, aslî bir
hükümdür. Kasden bir kişiyi Öldürme üzerine terettüb 'eder. Kısas, öldürülen
kişinin velîlerinin hakkıdır. Onlar islerlerse bu hakkı katilden alırlar, Kadı,
katili Öldürme imkânını onlara vermek mecburiyetindedir. Nitekim Allah Teâlâ
şöyle buyurmuştur:
Zulmen öldürülen
kimsenin velîsine (kısas ya da diyet istemede) yetki verdik. O (velî) kısasta
ileri gitmesin. Çünkü (bu yetki verilmekle) kendisine yardım edilmiştir.
(İsra/33)
Yani öldürülen kişinin
velîsi ka'dı'nın yardımına mazhar olmuştur. Öldürülen kişinin velîleri
isterlerse kısas'tan vazgeçerek diyet aîırlar. Velîlerin tümü veya bir kısmı
kısastan vazgeçerlerse, katilin diyet Ödemesi vacib olur. Katil,
geciktirmeksizin ve tam olarak diyeti ölünün velîlerine vermek zorundadır.
Çünkü diyet vacibdir.
Fakat (katil) bir
kişi, kendi lehine (ölenin) kardeşi tarafından affedilirse, artık (maktulün
velîsi) örfe uygun (diyeti) tahsil etsin, (katil de) güzeî bir şekilde (diyeti)
ödesin. (Bakara/178)
Abdullah b. Abbas bu ayet hakkında 'Kasden İşlenildiğİnde, af, diyetin kabul
edilmesidir' demiş ve "(Kati! de) güzel bir şekilde (diyeti) ödesin"
ibaresini, bu marufa uyularak güzellikle eda edilmesi gerekfiiğ* şeklinde
yorumlamıştır.
Hz. Peygamber,
öldürülen kişinin velîsinin hakkı hususunda şöyle buyurmuştur:
Her kimin bir
yakını öldürülmüş ise, o
kişi, iki görüşten birini seçmek
durumundadır: Ya affeder veya (kısas olarak katili) öldürür.
Hadîsin diğer bir
versiyonunda ise şöyle buyurulmuştur:
Yakını öldürülen kişi
ya kısas olarak katili öldürür veya diyet alır.
Burada şu hususun bilinmesi gerekir: Öldürülen kişinin
velîlerinden
bazıları katili
affederse, hepsi affetmiş sayılır. Çünkü kısas bölünemez.
Maktulün velîlerinden
bazıları katili affettikten sonra, katilin cezası
kısastan diyete
dönüşür. Diğer velîlerin 'Diyet almayız, katili kısasen öldüreceğiz' deme
yetkileri yoktur.
Öldürülen kişinin
velîlerinin kısas'tan vazgeçip diyet'e "razı olduklarında, katilin diyet
ödemesinin vacib olduğunu söylemiştik. Bu diyet, katil için ağırlaştırıîıp
artırılır. Diyet'in ağırlaştırdıp artırılması üç yönden olur:
a. Diyet, hataen öldürmede olduğu gibi beş çeşit
deveden değil, üç çeşit deveden ödetilir.
Bunun izahı daha sonra
yapılacaktır.
b. Diyet, derhal alınır.
c. Diyet, sadece katilin malından alınır.
Katilin velîlerinin
diyeti ödemesi vacib değildir. Bunun delili Hz. Peygamber'in şu sözüdür-.
Kasden adam öldüren
kişinin velîleri (âkilesi), onun diyetini ödemek
mecburiyetinde
değildirler.
tbn Şihab'ın şöyle
dediği rivayet ediliyor: 'Sünnet, kasden adam öldüren kişinin akrabalarının
onun diyetini ödemeye katılmak mecburiyetinde olmadıkları şeklinde cari"
olmuştur. Ancak katilin akrabaları isterse diyetin ödenmesine yardım
edebilirler'.
Diyetin
ağırlaştırılmasının delili, Hz. Peygamber'in şu hadîsidir:
Kasden (adam) öldüren
kişi, maktulün velîlerine bırakılır; dilerlerse öldürürler, dilerlerse de diyet
alırlar. Diyet, dört yaşına girmiş 30 dişi deve, beş yaşına girmiş 30 dişi deve
ve 40 gebe devedir. Üzerinde musalaha
(uzlaşma) yaptıkları bir
miktar (varsa, bu
miktar) onlarındır. Bu hüküm, diyeti ağırlaştırmak için verilmiştir.
Öldürülen kişinin,
velîsi, katili bağışlayıp diyet alma hakkına sahip olduğu gibi, diyet'i
affetmek hakkına da sahiptir. Maktulün velîsi dilerse diyet'in bir kısmını
affedip bir kısmını alabilir. Affettiği kısım diyetten düşer, Allah Teâlâ
diyet'i, kul hakkı olarak, kullar arasındaki ilişkilerin düzelmesi için meşru
kılmıştır. Böylece maktulün akrabaları, katil için kin ve buğz besleyip onu
öldürmeye çalışmazlar. Maktulün velîsinin, katili affetme, diyet'ten vazgeçme
yetkisine sahip olduğunu söylemiştik. Hatta affetmek, daha güzel ve daha üstün
bir harekettir. Nitekim Allah Teâlâ şöyle buyurmaktadır:
Fakat (sizin)
vazgeçmeniz takvaya daha yakındır. (Bakara/237)
Kasden öldürmeye
benzer öldürmenin hakikatini
belirtmiştik. Kasden adam öldürmeye benzer öldürmenin ührevî ve dünyevî
olmak üzere iki hükmü vardır. Uhrevî hükmü, haram ve günah olup ahirette .
azaba müstahak olmaktır. Çünkü burada kasden öldürme sözkonusudur. Ancak azabı,
kasden adam öldürmenin cezasından daha azdır. Dünyevî hükmü ise,
bazı yönlerden ağırlaştırılmış diyet
ödemeye mahkum olmaktır.
Ağırlaştırılmış (tağliz edilmiş) diyet'in mânâsını daha önce izah etmiştik.
Çünkü bu tür öldürme, kısası gerektirmez, zira bu, kasden öldürme sayılmaz.
Maktulün velîsi kısas talebinde bulunsa dahi kısas . tatbik edilmez.
Kasden öldürmeye benzer
öldürmede katil diyet ödemeye mahkum edilir.
Bu diyet üç yılda maktulün akrabalarına
ödenir. Bu diyet'in üç
yılda ödenmesi, bu öldürmeyi, kasden öldürmenin diyetinden ayırmaktadır. Bu
diyet'in üç taksitte ve
belli yaşlardaki develerden
verilmesi de bir yönde kasden öldürmenin diyetine benzemektedir; yani bu iki
husustan ötürü bu diyet, ağırlaştırılmış diyete benzer. Bu hükmün delili şu
hadîstir:
Hataen öldürme olup da
kasden öldürmeye benzeyen cinayetin diyeti, kasden öldürme gibidir. Ancak
katile kısas uygulanmaz.
Hata ile olup kasden
yapılmışa benzeyen cinayetler, kamçı ve sopa ile meydana gelen cinayetlerdir.
Bunların diyeti, 40'ı gebe olmak üzere 100 devedir.
Buradaki diyet'in
katilin akrabaları tarafından ödeneceğinin delili de Muğire b. Şube'den rivayet
edilen şu hadîstir: 'Bir kadın, hamile olan kendi kumasını bir çadır direği ile
vurarak öldürdü. Bu iki kadrim biri Lıhyan kabilesine mensuptu. RasûluIIah
(s.a) öldürülen kadının diyetini öldüren kadının asabesine yükledi'.
Ebu Hüreyre'den de
şöyle rivayet edilmiştir: 'Hz. Peygamber, ölen kadının diyetinin, öldüren
kadının asabesine (erkek akrabalarına) ait olduğuna hükmetti'.
Burada şu noktaya
dikkat çekmek istiyoruz: Kadının asabelerinden maksat, erkek akrabalarıdır.
Fakat babası ve çocukları buna dahil değildir. Bunlar, diyetin ödenmesine
katkıda bulunmak mecburiyetinde değildirler. Katilin asabelerinden en yakını
kim ise, diyetin fazlasını o yüklenir. Katilin, asıl ve fer'lerinin diyete
iştirak etmeye mecbur olmadıklarının delili Ebu Rimse'nin rivayet ettiği şu
hadîstir: Ben babamla beraber Rasûlullah'ın (s.a) yanına gitmiştim. Rasûlullah
(s.a) bir zata (veya Ebu Rimse'nin babasına) 'Bu (çocuk) kimdir?' dedi. O da
'oğlumdur' cevabını verdi. Rasûlullah 'Sen oğlun (namına) onun aleyhine olacak
suç işleyemezsin' buyurdu.
Rasûlullah'ın 'Sen
oğlun (namına), onun aleyhine olacak suç işleyemezsin' sözünden maksat,
babanın işlediği suçtan ötürü oğul, oğulun işlediği suçtan ötürü baba sorumlu
tutulamaz demektir; yani baba, oğlunun diyetini, oğlu da babanın diyetini
ödemek zorunda değildir.
Hz. Peygamber şöyle
buyurmuştur:
Kişi, babasının
işlediği cinayetten ötürü muahaze edilemez.
Çocuk, babasının
diyetini ödemekten tebrie edilmiştir.
Kazaen (yanlışlıkla)
adam öldürmenin hakikatini daha önce izah etmiştik. Yanlışlıkla adam öldürmenin
uhrevîve dünyevî olmak üzere iki hükmü yardır. Kazaen adam öldüren kişi dînen
günahkâr sayılmaz, uhrevî bir cezaya çarptırılmaz. Çünkü bu kazaen olan bir
şeydir. Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur:
Ümmetimin yanılmasını,
unutmasını ve zorlandığı şey(in günahın)ı Allah Teâlâ affetmiştir.
Hataen öldürmenin
dünyevî, hukukî hükmü İse diyet vermektir. Bu diyet katilin akrabaları
tarafından üç yılda ödenir. Bu diyet beş çeşit deve üzerinden verilir. Bu
develerin 20 tanesi iki yaşında, 20 tanesi üç yaşında, 20 tanesi erkek ve üç yaşında,
20 tanesi dört yaşında, 20 tanesi de beş yaşında olmalıdır.
Hataen adam ödürmede
diyetin vacib olduğunun delili şu ayettir:
Bir mü'minin diğer bir
mü'mini öldürme yetkisi yoktur. Ancak yanlışlıkla olması müstesna. Kim bir
mü'mini yanlışlıkla öldürürse, (kefaret olarak) mü'min bir köleyi
azad etmesi ve
öldürülenin ailesine de teslim edilecek bîr diyetin verilmesi farzdır.
Meğer ki (öldürülenin varisleri o diyeti sadaka olarak) bağışlamış olsunlar.
(Nisa/92)
Hataen adam öldürmece,
diyetin katilin akrabalarına tevzi edilmesine gelince, biz daha önce Lasden
öldürmeye benzer öldürmede diyetin katilin akrabaları taraf'man ödeneceğini
söylemiştik. Öyleyse hataen öldürmede, diyet'in katilin akrabalarına düşmesi
daha uygundur.
Hataen adam öldürmede,
diyetin hafif olacağının, yani beş çeşit deveden verileceğinin delili de İbn
Mes'ud'dan mevkuf olarak rivayet edilen şu sözdür: 'Hataen adam öldürmenin
diyeti, beş çeşit deveden verilir. Bu develerin 20 tanesi beş yaşında, 20
tanesi dört yaşında, 20 tanesi üç yaşında, 20 tanesi erkek ve üç yaşında, 20
tanesi de iki yaşında olacaktır'.
İbn Mes'ud'un bu
husustaki sözü merfû hadîs hükmündedir. Çünkü İbn Mes'ud'un, kendiliğinden
böyle bir söz söyiemesî düşünülemez.
Hataen adam öldürmenin
diyetinin üç yılda ödenmesi ise Hz. Ömer, Hz.
Ali, İbn Ömer
ve İbn Abbas'ın
sözüne dayanılarak hükme bağlanmıştır. Onlar bu şekilde
hükmetmişler, ashab-ı kiramdan da hiçbiri onlara muhalefet etmemiştir.
"Dolayısıyla bu hüküm üzerinde icma vaki olmuştur. Ashab-ı kiramın
kendiliklerinden böyle bir hükme varmaları düşünülemez. Onlar,
ancak Rasûlullah'tan İşittikleri
için böyle hükmetmişlerdir.
İmam Şafii şöyle
demiştir: 'I iz. Peygamber hataen adam öldürmede, diyeti katilin akrabalarının
üç yılda ödemelerine hükmetmiştir'.
Tirmizî (1386) Diyet
kitabının başında şöyle demiştir: 'Ulema, diyetin üç senede ve her sene üçtebir
alınması hususunda mutabık kalmışlardır ve hataen öldürmenin diyetinin katilin
akrabaları tarafından ödeneceği hususunda da ittifak etmişlerdir'.
Hataen Öldürmede
Diyetin Hafifieştirilmesi ve
Katilin Akrabalarına Tevzî Edilmesinin
Hikmeti
Hataen öldürmede,
katilin kasdı olmadığını, öldürme niyeti taşımadığını söylemiştik. İşte bu
nedenle hataen öldürmede diyet hafifletilmiş, kasden öldüren kişiye yüklenen
yük hataen öldüren kişiye yük-lenmemiştir. Çünkü kasden adam öldüren kişi bunu
isteyerek yapmıştır. Hataen adam öldüren kişi ise böyle değildir. Öyleyse yakın
akrabalarının, onun diyet yükünü yüklenmeleri uygun olur. Hataen adam öldüren
kişi de öldürmenin kefaretini verir, yani mü'min bir köle azad eder. Eğer köle
azad etmeye gücü yetmezse peşpeşe iki ay oruç tutar.
Bir mü'minin diğer bir
mü'mini öldürme yetkisi yoktur. Ancak yanlışlıkla olması müstesna. Kim bir
mü'mini yanlışlıkla öldürürse (kefaret olarak) mü'min bir köleyi azad etmesi
ve-öldürülenin ailesine de teslim edilecek bir diyetin verilmesi farzdır. Meğer
ki (Öldürülenin varisleri o diyeti sadaka olarak) bağışlamış olsunlar.
Sonra Allah Teâlâ
şöyle buyurmaktadır:
Kimin gücü bunlara
yetmiyorsa, onun, peşpeşe iki ay oruç tutması farzdır ki Allah tarafından
tevbesi kabul edilsin. Allah bilendir ve hikmet sahibidir.
(Nisa/92)
Şafii mezhebi
âlimleri, hataen öldürme diyetinin bazı durumlarda ağırlaştırılacağını
söylemişlerdir. Ağırlaştırılması, üç yıl ve üç taksitte Ödenme noktasındadır ki
bunun Ödenmesi şu şekildedir: Beş yaşında 30 deve, dört yaşında 30 deve ve 40
gebe devedir.
a. Hataen
öldürmenin Mekke sınırları dahilinde olması, diyeti ağırlaştırır. Harem'in sınırlan Hac
bölümünde zikredilmişti. Bu sınırlar, avlanmanın haram olduğu sınırlardır. Bu sınırlar dahilindeki hataen Öldürme diyetinin
ağırlaştırılmasının nedeni, Kabe'nin
hürmet ve emniyetini
gözetmektir. Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur:
Orada zulüm ile haktan
saptırmayı isteyenler (var ya! İşte) ona elem verici bir azabı tattıracağız.
(Hac/25)
b. Hataen öldürmenin haram aylarında olması
halinde, diyet ağırlaşır.
Haram aylar Zi'1-kâde,
Zil'l-hicce, Muharrem ve Receb aylarıdır. Bu ayların hürmeti vardır,
müslümaniar bu aylarda düşmana karşı savaş açamazlar.
(Ey Muhammedi) Sana
haram aylardan ve onda savaşmanın doğru
olup olmadığından soruyorlar. De ki: 'Haram ay'da savaşmak büyük bir günahtır'.
(Bakara/217)
Ey iman edenler! Ne
Allah'ın hac'da (uyulması istenen) âdetlerine, ne haram ay'a hürmetsizlik etmeyin. (Mâide/2)
c. Anne,
kizkardeş, amca, dayı ve benzeri yakın akrabaların hataen
öldürülmesi, diyeti
ağırlaştırır.
Burada diyetin
ağırlaşacağıntn delili, ashabın fiilidir. Ancak ashab ağırlaşmanın keyfiyetinde
ihtilaf etmiştir. İmam Şafii'nin bu
husustaki görüşü daha önce zikredilmişti. Ashab'ın bu husustaki hükümlerinin
ictihadla olması düşünülemez, onlar ancak Rasûlullah'tan duydukları veya
gördükleri için böyle hükmetmişlerdir.
Bir cemaat (iki veya
daha fazla kişi), bir kişiyi öldürmede ortaklaşa hareket ederlerse, yani
onlardan birinin vurduğu darbe tek başına bile öldürücü ise,
cemaatin tümü kısas edilir.
Eğer onlardan biri kişiyi yaralasa, fakat yara öldürücü olmasa,
diğeri de öldürse, ikinci şahıs katil sayılır ve kısas edilir. İlk yaralayan
ise, yaralamanın kısasını veya diyetini öder. Eğer bir şahıs bir adamı ağır bir
şekilde yaralasa, bu yaralama neticesinde adam konuşamaz, hareket edemez hale
gelse ve bu yaranın o adamın ölümüne sebep olacağı kesin olsa, sonra başka bir
şahıs o adama saldırıp öldürse, katil ilk yaralayan şahıstır. Çünkü adamı-
ölümcül şekilde yaralayan odur. Birinci şahıs kısas edilir, ikinci şahsa ise
tâzir cezası verilir; zira ikinci şahıs da ölünün hürmetini çiğnemiş sayılır.
Bu tıpkı Ölünün azalarından birini
kesmek gibidir. Bir
kişinin, öldürülmesinde ortaklaşa hareket eden bir cemaatin kısas
edileceğinin delillerini şöyle sıralayabiliriz:
İbn Ömer'in, öldürülen
bir genç hakkında şöyle dediği rivayet edilmiştir: 'Eğer tüm Sana halkı bu
öldürme işine iştirak eLseydi tümünü öldürürdüm'.
Muğire b. Hâkim
es-Sananî'den o da babasından şöyle rivayet ediyor: 'Dört kişi bir çocuğu
öldürmüştü. Ömer b. Hattab, onların öldürülmesini emretti ve 'Eğer bu öldürme
işine Sana halkının tümü katılsaydı, hepsini öldürürdüm1 dedi'.
Said b. Müseyyeb'den
şöyle rivayet edilmiştir: I iz. Ömer, beş veya yedi kişiyi, ansızın ve
ortaklaşa bir kişiyi öldürdükleri için kısas etti ve
'Eğer Sana
halkının tümü bu
olaya iştirak etseydi,
hepsini de öldürürdüm' dedi.
Muğire b. Hâkim
es-Sananî babasından şöyle rivayet ediyor: "Sana da bir kadının kocası
kayboldu. Kadının evinde başka kadından olan Asil ismindeki oğlunu-bıraktı.
Kadın kocasından sonra bir dost edindi ve ona 'Bu çocuk bizi rezil- edecek, onu
öldür' dedi Adam çocuğu öldüF mekten imtina etti. Kadın da dostundan
yuzçevirdi. Fakat dostu daha sonra kadının dediğini kabul etti. Kadın, kadının
dostu, başka bir kişi, başka bir kadın ve bir de hizmetçi ortaklaşa çocuğu
öldürerek parçalara ayırdılar. Parçalarını deriye sararak susuz bir kuyuya
attılar. Daha sonra kadının dostu yakalandı ve suçunu İtiraf etti, diğerleri de
suçlarını itiraf ettiler.' Yemen valisi Ya'la bu durumu Hz. Ömer'e mektupla
bildirdi. Hz. Ömer de hepsinin öldürülmesini emrederek 'Allah'a yemin ederim kî
eğer Sana halkının tümü o çocuğun öldürülmesinde ortak olsaydılar, hepsini
öldürürdüm' dedi".
Nasıl ki bir kişiye
zina iftirası cezası veriliyorsa, bir kişiyi öldürmede ortaklaşa hareket eden
bir cemaate de kısas cezasının tatbik edilmesi uygundur. Çünkü zahire göre
onlardan bir tanesi bile bu şekilde vursaydı adam yine ölürdü. Öyleyse iki
durum arasında fark yoktur; ha tek başına vurup öldürmüş, ha başkalarıyla
ortaklaşa vurup Öldürmüştür. Bu bakımdan öldürmede ortak olan cemaatin tümüne
kısas cezası tatbik edilir ki cinayetin özü kapatılabilsin. Eğer ortaklaşa
hareket ederek adam-öldüren cemaate ceza veriimeseydi, herkes kısastan
kurtulmak için bu yola başvururdu.
İbn Kudame şöyle
diyor: 'Eğer bir cemaatin ortaklaşa cinayet işlemelerine kısas cezası
veriimeseydi, bu durum insanları ortaklaşa öldürmeye teşvik ederdi ve kısastan
kasdedilen amaç da gerçekleşmezdi. Kısasın hikmeti ortadan kalkardı'.
Bir kişinin
katledilmesinde, bilfiil öldürme ile sebep bir araya gelirse, bazen sebep
takdim ediiir; yani bazen bir kişiyi fiilen öldüren değil, o ölüme sebep
olan kişi sorumlu tutulur.
Bazen de fiilen öldürmek, sebebe takdim edilir; yani kişiyi
fiilen öldüren sorumlu tutularak kısas edilir. Bazen de sebep ile fiilen
öldürme eşit olur. Görüldüğü gibi bu üç şekilde olmaktadır.
Meselâ iki kişi, bir
şahsın adam öldürdüğüne şahitlik yaparsa, kadı, onların şahitliğine dayanarak o
şahsı öldürür. Daha sonra şahitler, yalan söylediklerini itiraf ettiklerinde,
şahitler kısasen öldürülür, kadı veya maktulün velîsi -eğer şahitlerin yalan
söylediklerini bilmeyerek kısası yerine getirmişse- kısas edilmez. Görüldüğü
gibi burada ölüme sebep. olma, fiilen öldürmeye takdim edilmiştir.
Meselâ bir kişi başka
bir şahsı yüksek bir tepeden aşağıya yuvarlasa, başka bir kişi de kılıcını
çekerek adamı ikiye bölse veya kılıcını yuvarlanan şahsın önüne koysa ve adam
kılıca çarparak ölse, burada kılıcı, yuvarlanan kişinin önüne koyan veya onu
kılıçla ikiye bölen kişi sorumlu tutulur ve kısasen öldürülür. O şahsı yüksek
bir tepeden aşağıya yuvarlayan kişiye ise tâzir cezası verilir. O kişinin,
durumu bilip bilmemesi meseleyi değiştirmez.
Bir kişi, başka bir
şahsı tutsa, üçüncü bir kişi de gelerek tutulan şahsı öldürse, öldüren kişi
sorumlu tutularak kısasen öldürülür. O şahsı tutan kişiye ise kısas veya diyet
cezası verilmez. Sadece tâzir cezası verilir. Bu iki Örnekte de görüldüğü gibi
fiilen öldürme, sebebe takdim edilmiştir.
Hz. Peygamber şöyle
buyurmuştur:
Bir kişi, başka bir
şahsı tutar, üçüncü bir şahıs da tutulanı öldürürse, öldüren kişi kısasen
öldürülür, o şahsı tutan kişi ise hapsedilir.
Ancak kişiyi tutup
ölümüne sebep olan kişi şu durumlarda sorumlu olur: Tutulan şahsı öldüren kişi
çocuk veya deli ise, tuian kişi sorumlu tutulur ve kısasen öldürülür veya şahsı
tutan kişi, tuttuğu şahsı yırtıcı bir hayvanın önüne atarsa veya denize atarsa
ve bir balık da o şahsı yutarsa -balık, ister o şahsı havada iken, isterse suya
düştükten sonra yutsun- bu durumda o şahsı tutan kişi sorumlu olur ve kısasen
öldürülür. Fakat adamı tutup boğulma ihtimali bulunmayan bir suya atarsa, bir
balık da adamı yutarsa, atan kişi kısas cezasına çarptırılmaz. Bu durum, kasden
öldürmeye benzer öldürme kabul edilerek ona göre diyet cezası verilir.
Meselâ bir kişi, başka
birini öldürmeye zorlanırsa, o kişi de ö adamı öldürürse, hem zorlayan, hem de
zorlanan ve adamı öldüren kişi kısasen öldürülür. Zorlayan kişinin kısasen
öldürülmesinin nedeni, onun bir ok fırlalmtşcasma umumiyetle öiüme neden olan
bir vasıtayla birini . öldürmüş olmasıdır. Zorlanan kişinin kısasen
öldürülmesinin nedeni ise, kendini kurtarmak için başkasını öldürmesidir.
Zorlayan kişinin
devlet başkanı veya başka birisi olması arasında fark yoktur. Meselâ bir-kişi,
başka birini tehdit ederek 'Ya sen kendini öldürürsün, yahut ben seni
öldürürüm' dese, tehdit edilen kişi de kendini öldürse, zorlayan kişiye kısas
cezası uygulanmaz. Çünkü bu, gerçekte zorlama sayılmaz; zira her iki durumda
da sonuç, aynıdır. Bu bakımdan kişi kendini isteyerek öldürmüş sayılır. Fakat
zorlayan kişi, onu ateşte yakmakla tehdit ederse, bu zorlama sayılır ve
zorlayan kişi kısasen öldürülür. Eğer bir kişi diğerini 'Ya beni öldürürsün,
yahut ben seni öldürürüm' diyerek tehdit etse, kişi de tutup adamı öldürse,
öldüren kişiye kısas cezası uygulanmaz. Çünkü burada zorlama sözkonusudur ve bu
bir şüphedir. Şüphe ile de hadd cezası düşer.
- Devlet başkanı, bir kişiye başka bir şahsı
öldürmesi için emir verse, o kişi de devlet başkanının haksız olarak emir
verdiğini bilmeyerek o şahsı öldürse, devlet başkanı kısasen öldürülür. Öldüren
kişiye ise hiçbir ceza verilmez.
Çünkü memur, devlet başkanının
(Sultan'ın) bir aleti durumundadır,
siyasî hayatta ise alet gereklidir. Eğer devlet başkanının emrini yerine
getiren bir memura ceza verilirse,
cezalan uygulama görevini üstlenmez.
Ayrıca zahire göre İmam'ın
(devlet başkanının) hak'tan başka birşeyi emretmesi düşünülemez ve masiyetin
sözkonusu olmadığı bir konuda devlet
başkanına itaat etmek
vacibdir. Devlet başkanının emriyle
öldürme görevi üstlenen kişiye hiçbir ceza verilmez. Ancak memur,
devlet,başkanının zulmünü veya haksızlığını bildiği halde onun emriyle bir
kişiyi öldürürse, devlet başkanının tehdidinden de korkmuyorsa, öldürmesine karşılık kısasen
öldürülür. Çünkü devlet başkanının, tehdidini yerine getirmeme
ihtimali varsa, onun emrine İtaat etmek caiz olmaz; zira Hz. Peygamber şöyle
buyurmuştur:
Allah'a isyan olan
yerde kula İtaat yoktur. Kula itaat ancak marufta sözkonusudur.
Bu durumda öldüren
kişi, kendiliğinden öldürmüş gibidir. Sultan burada- sorumlu tutulmaz. Ancak
sultan haksız yere emir vermişse günahkâr olur. Kişi, masiyet olan yerde de
devlet başkanına (sultan'a) itaat etmenin vacib olduğuna inanıyorsa, tazminat,
emri yerine getiren kişiye değil, sultana
düşer. Çünkü bu,
gizli bir durumdur.
Kişi, devlet başkanının
kahrından korkarsa, zorlanan kişi hükmündedir. Bu durumda kısas veya diyet, her
ikisine de uygulanır.
İmam Nevevî, Ravzatu't-Tâlibîn
adlı kitabında bir fasıl açarak ikrah nedeniyle mubah olan ve olmayan şeyler
konusunda şunları söylemektedir: 'Kişinin, haram olan bir katl'e zorlanması, o
katl'i mubah kılmaz. Bu durumda öldüren kişi bütün âlimlerin ittifakı ile
günahkârdır. Ancak zorlanma nedeniyle içki içmek, Ramazan orucunu bozmak, farz
namazdan çıkmak, başkasının maiını telef etmek, küfür kelimesini söylemek mubah
olur'.
Zorlanma durumunda
küfür kelimesini söylemenin vacib olup olmadığı hususunda iki görüş vardır:
Sahih olan görüşe göre zorlanma nedeniyle küfür kelimesini söylemek vacib
değildir; zira din hususunda sabır göstermeyi teşvik eden hadîsleri
zikretmiştik. Ayrıca bu görüşte, selef-i salihîn'e iktida etme de vardır ki
onlar, zorlanma durumunda küfür kelimesini söylemeyerek ölümü tercih
etmişlerdir. Bu bakımdan faziletli olan, öldürülme tehlikesine rağmen küfür
kelimesini söyleme-. mektir.
Bazı âlimler şöyle
demişlerdir: 'Zorlanan ve ölüm tehlikesiyle karşı karşıya olan kişi, kâfirler
karşısında güçlü bir kişiyse veya şeriatın hükümlerini icra edebilecek bir
kişiyse, yani varlığından yarar umulan bir insan ise, küfür kelimesini söyierek
ölümden kurtulması daha uygundur. Aksi takdirde küfür kelimesini söylemeyip
ölümü tercih etmesi daha efdaldir'.
Sahih olan görüşe göre
zorlanma nedeniyle içki içmek ve Ramazan orucunu bozmak vacib olmaz. Başkasının
malını telef etmesi için zorlanan kişinin, o malı telef etmesi vacib olur.
Kişi, zorlanma nedeniyle başkasının malını telef ederse, mal sahibi ister telef
eden kişiyi, zâmin kabul eder, isterse de muahaze eder. İki görüşten birine
göre telef eden kişi zorlandığı için zâmin olmaz. Fakat en sahih görüşe göre
zâmin olur. Ancak telef ettiği malı ödediği takdirde, o parayı, kendisini
zorlayan kişiden geri alır. İşte Şafii mezhebinin görüşü budur.
Bazı âlimler de şöyle
demişlerdir: 'Telef edilen malın tazminatı, hem horlayan, hem de zorlanan kişinin üzerinedir. İkisi eşit şekilde onu öderler. İhramli
olan kişi, bir
av hayvanını öldürmeye
zorlanırsa, -zorlayan ile zorlanan eşit şekilde tazmin ederler'.
Kendisine kısas cezası
uygulanmayacak bir kişiyle beraber bir şahsı öldüren kimseye kısas cezası
uygulanır mı? Bu durumun birçok şekli vardır. Onları şöyle sıralayıp izah
edebiliriz:
I. Şekil
Kişi, bir şahsı kazaen
veya kasda benzer olan öldürme ile öldüren kimseye ortak olursa, o kişiye kısas
cezası tatbik edilmez; zira adamın öldürülmesi iki fiille meydana gelmiştir. Bu
fiillerin biri kısası gerektirir, diğeri ise kısası ortadan kaldirır. Kısası
ortadan kaldıran fiil ise daha galiptir. Bu durumda kasden öldürme diyetinin
yansını vermesi gerekir.
II. Şekil
Kişi, oğlunu öldüren
bir baba ile kati'e ortak olursa, kişi kısasen öldürülür. Katil olan baba ise
kasden öldürme diyetinin yansını ödemeye mahkum edilir; zira çocuğunu öldüren
baba kısas edilmez.
III. Şekil
Hür bir kişi ile bir
köle, ortaklaşa hareket ederek bir köleyi öldürse, katil köle kısas edilir.
Çünkü o tek başına Öldürmüş olsaydı, yine kısas cezasına çarptırılacaktı.
Öldürmede köleye ortak olan hür kişiye ise -ileride zikredeceğimiz hükümlerden
ötürü- kısas cezası tatbik edilmez.
IV. Şekil
Bir müslüman ile bir
zımmî birleşerek başka bir zimmî'yi öldü-rürlerse zimmî kısasen öldürülür; zira
o tek başına öldürmüş olsaydı, yine kısas, cezasına çarptırılacaktı. Zimmî ile
birlikte hareket eden müslümana ise -ileride zikredeceğimiz hükümlerden ötürü-
kısas cezası uygulanmaz.
V. Şekil
Bir kişi, kısasen veya
ceza olarak bir kişinin elini kesse, üçüncü bir şahıs gelerek eli kesilen
kişiyi haksız olarak yaralasa, adam da bu iki yara sebebiyle ölse, adamı haksız
olarak yaralayan kişi kısasen öldürülür.
-
VI. Şekil
Bir kişi, deli veya
çocukla beraber başka bir şahsı öldürse, kişi, kısasen öldürülür. Deli veya
çocuk kısas cezasına çarptırılmaz.
Bunlar gibi birçok
şekil daha vardır. Bunlar ayrıntılı ve
geniş bir biçimde fıkıh kitaplarında zikredilmiştir.
Biz daha önce bedene
karşı işlenen cinayetin ya öldürmek, ya da el kesmek, göz çıkarmak, kulak
kesmek, burun kesmek gibi öldürmeden daha hafif şekillerde olacağını
belirtmiştik. Şimdi öldürmeden daha hafif olan cinayetlerden bahsetmek
istiyoruz:
Bedendeki yaralama iki
kışıma ayrılır:
• Yüz ve baş'ta meydana gelen yaralamalar ki
buna şecac denir.
• Bedenin diğer yerlerinde meydana gelen
yaramalar.
Aşağıda bu iki kısım
yaralamalardan bahsedip hükümlerini zikredeceğiz.
A. Baş ve yüz'de
meydana gelen yaralamalar on çeşittir:
a. eî-Harise denen yaralama
Bu yaralamada deri
hafifçe yırtılır, tıpkı tırnaklamada olduğu gibi deride bir iz bırakır. Buna
el-Gâşire de denir.
b. ed-Dâmiye denen yaralama
Bu yaralamada deri
yırtılır, sızı meydana gelir, kan çıkarsa da akmaz. Eğer kan akarsa bu
yaralamaya damla denir. Bu da ayrı bir çeşittir. Bunu da sayarsak, yaralamalar
onbir çeşit olur.
c. el-Badıa denen yaralama
Bu yaralamada deriyle
beraber et de hafifçe parçalanır. Zaten bu isim, kesmek mânâsına gelen el-bid'a
kökünden alınmıştır.
d. eî-Mütelâhİme denen yaralama
Bu yaralamada et ve
deri parçalanmakla birlikte et ile kemik arasındaki deri veya ince zar
yırtılmaz; yani yara, et ve kemik arasındaki ince zara ulaşmaz. Buna etleşen,
iyileşen mânâsına gelen el-lahime de
denir. Buna bu ismin verilmesi, iyileşmesinin kesin olmasındandır.
e. es-Simhak denen
yaralama
Bu yaralamada et ile
kemik arasındaki perde de yaralanır. O perdeye Arapça'da es-simhak denir.
f. el-Mûzıha (Muvazzıha) denen yaralama
Bu yaralamada simhak
denilen perde yırtılır ve kemik ortaya çıkar; yani yaralamada kullanılan alet
kemiğe ulaşır. Her ne kadar kemiği örten kandan ötürü kemik çıplak gözle
görülmezse de aslında kemik ortaya çıkmıştır.
g. el-Hâşime
denen yaralama
Bu yaralamada kemik
kırılır. Kemiğin ortaya çıkıp çıkmaması durumu değiştirmez.
h.
el-Mungıle denen yaralama
Bu yaralamada kemik
bir yerden diğer bir yere kayar. Kemiğin , ortaya çıkıp çıkmaması durumu
değiştirmez.
ı. el-Me'mûme denen
yaralama
Bu yaralamada,
yaralamada kullanılan alet beyin zarına kadar ulaşır. Bu yaralamaya aynı
zamanda el-emme de denir.
i. ed-Damiğa denen
yaralama - '
Bu yaralamada beyin'in
torbası yırtılır, yara beyin'e kadar ulaşır. Bu yara, muhakkak surette öldürücüdür.
Şunu belirtelim ki bu
yaralama şekilleri içinde sadece el-mûziha denen yaralamada kısas yacib olur.
Çünkü el-mûzıha denen yaranın benzerini, yaralayan kişiye açmak kolaydır. Bunun
dışındaki yaralamalarda kısas vacib değildir. Çünkü bu yaraların benzerini,
yaralayan kişide açmak kolay değildir. Bu nedenle bu yaralamalarda kısas
uygulanmaz, karşılığında diyet alınır.
B. Bedenin yüz ve baş
dışındaki yerlerindeki yaralamalar
Baş ve yüz'de olup da
kısas gerektirmeyen yaralar, bedenin diğer yerlerinde de kısası gerektirmez.
Ancak el-mûzıha denilen yaralama bedenin neresinde olursa olsun kısas
uygulanır; yani bir kişinin göğsünü, boynunu, dirseğini, tırnağım, parmağını
veya diğer yerlerini yaralayan kişiye kısas uygulanır. Öna da aynı şekilde bir
yara açılır. Fakat el-mûzıha denilen yaralama dışındaki yaralamalarda,
yaralayan kişiye aynı şekilde bir yara açmak mümkün olmadığından kısas yoktur.
Herhangibir azayı
kesmek suretiyle işlenen cinayet -öldürmede olduğu gibi- üç kışıma ayrılır:
• Bir azayı kasden kesmek
• Bir azayı kasda benzer bir şekilde kesmek
• Bir azayı kazaen kesmek
Öldürmede kısasın
ancak kasden öldürmede vâcib olduğu gibi, bir azayı kesmede de kısas ancak
kasden kesmede vacib olur. Bir azayı kasda benzer şekilde kesmede ve kazaen
kesmede kısas uygulanmaz.
Kesilen Bir
Azadan Ötürü Kısas
Yapılmasının Şartları
Kasden kesilen uzvun
yerine, kesenin aynı uzvunu kesmek mümkün olursa, daha fazla kesilmeyeceğinden
emin olunursa, kısas uygulanması vacib olur. Bu, iki şekilde mümkün olur:
a. Kesilen azanın bir mafsalı olmasıyla kısas
uygulanması mümkün olur. Kesilen azanın bir mafsalı olduğunda, mafsal üzerine
bir demir konularak uzuv o mafsaldan kesilir. Mafsal, bir uzvu diğer bir uzva
bağlayan, kemiğin son uç noktasıdır. Bu bazen sadece bir komşuluk, yani iki
kemiğin birbirine.yakın olmasıyla, bazen de iki uzvun -diz ve dirseklerdeki
kemiklerde olduğu gibi- birbirine bağlanmasıyla olur. Bu bakımdan parmaklar, el
ve kolu bitiştiren mafsallar, ayak mafsalı, dizler mafsal sayılır. Bu
uzuvlardan biri kasden kesilirse kısas gerekir; yani birinin uzvunu kesen
kişinin'aynı uzvu mafsallardan kesilir.
b. Kesilen azanın zapt u rapt altına
alınabilecek bir uzuv olması halinde kîsas uygulanması mümkün olur; yani
kesilen azanın karşılığı olarak, caninin aynı uzvunu' kesebilmek mümkün
olmalıdır. Bu bakımdan göz çıkartmada, kulak kesmede,
kirpik kesmede, burnun kıkırdak kısmını kesmekte, erkeğin tenasül uzvunu, iki
yumurtalığını kesmekte, dudak kesmekte, dil kesmekte, uyluk kesmekte, kadının
tenasül uzvunun iki tarafını kesmekte kısas tatbik edilir. Buna binaen kulağın
veya burnun tamamı değil de bir parçası kesilirse, yine kısas vacib olur. Çünkü
yara ikisini birden ihata eder. İki taraftan da ona muttali olmak mümkündür.
Kesilen aza üçtebir, dörtte bir, üçieiki şeklinde değil, parçalamakla takdir
edilir. Eli kola veya ayağı baldıra bağlayan mafsalın bir kısmı kesilmişse kısas
uygulanmaz. Çünkü her iki yerde de damarlar toplanmaktadır. Bu azaların aynı
şekilde kesilmesi çok zordur. Fakat kulak, burun, dudak ve benzeri uzuviarda
durum farklıdır.
Bir kişinin
herhangibir kemiğini kıran kişiye kısas uygulanmast sözkonusu değildir. Çünkü
kemiği aynı şekilde kırmaktan emin olu-' namaz. Ancak kişi, birinin kemiğini
kırar ve yerinden söküp atarsa, onun da aynı uzvu kırdığı kemiğin en
yakınındaki mafsaldan kopardır ve geri kalan kısım için de diyet ödemeye mahkum
edilir. Bu diyet, kınlan kemiğin durumuna göre uzmanlar tarafından takdir
edilir. Buna binaen bir kişi, başka bir şahısın kolunu pazudan kırıp koparırsa,
kıran kişinin koiu dirsekten koparıhr/kesilir, diğer kısım için de diyet
ödemeye mahkum edilir. Eğer kişi, başka bir şahısın elini, dirsekten kırıp
koparırsa, onun da eli kola bitiştiği noktadan kesilir, geri kalan kısım için
de diyet ödemeye mahkum edilir.
Cinayet, bazen
azalardan birinin çalışamaz hale getirilmesi veya o azanın bir kısmının
çalışamaz hale getirilmesi şeklinde cereyan eder. Bu durumda diyet vacib olur.
Diyetin vacib olması da şu şekilde olur:
a. Aklın
izale edilmesi
Bir kişi, başka bir
kişinin aklını izale ederse, tam diyet ödemesi vacib olur. Tam diyet'in ne
olduğu ileride izah edilecektir. Burada ksas vacib değildir. Çünkü benzerini
yapmak mümkün değildir. Eğer bir kişi,' başka bir kişinin aklında biraz
noksanlık meydana getirmişse, bu durum da kişinin kendini
idare etmesine mani ise, caninin
yaptığının aynısını kendisine yapmak da mümkün ise kısas yapmak gerekir. Ancak
adam zamanla zabt altına giriyorsa, yani bir gün tecennün ediyor, diğer gün
aklı başına geliyorsa, burada diyetin yarısı vacib olur veya bir gün tecennün ediyor, iki gün aklı başına
geliyorsa diyetin üçtebiri vacib olur. Eğer zapt zamana bağlı değilse, o zaman
sözünün doğruluğu, davranışlarının
düzgünlüğü, diğer .
zamanlardaki söz ve
davranışlarıyla karşılaştırılır ve zail olan kadarı diyet olarak alınır.
Eğer zapt u rapt
altına alınması mümkün değilse -meselâ kişi sesler duymak veya yalnız
kaldığında korkmak gibi tepkiler veriyorsa- bu durumda hâkimin takdir ettiği
diyet ne ise o vacib olur. Uzmanlar rahatsızlığın zail olmayacağını
söylerlerse diyet vacibdir; zail olacağını söylerlerse diyet devam eder, kişi
iyileştiğinde ise sakıt olur. Kişi iyi-leşmezse diyeti ödemek vacibdir.
b. Duymanın
izale edilmesi
Bir kişi, başka bir
kişiye vurur da onun duymasını izale (sağır) ederse, tam diyet ödemesi vacib
olur. Eğer kulağının birini sağır ederse diyetin yarısını ödemesi gerekir. Eğer
bir-kulağını keser ve işitmesini izale ederse, iki diyet ödemesi gerekir; biri
kulağı kestiği, diğeri de sağır etliği içindir. Çünkü işitmek, sadece kulakla
ilgili değildir. Eğer uzmanlar, işitme duyusunun sağlam kaldığını, fakat kulağın
kesilmesi nedeniyle duymayı engelleyen bir, perde oluştuğunu, bu perdenin de
giderilmesinin mümkün olmadığını söylerlerse, diyet vacib olur. Bu diyet de
uzmanların takdir ettiği şekilde ödenir.
Bazı âlimler, diyetin
vacib olduğunu söylemişlerdir. Ancak bu, sağır olduğu zaman böyledir. Fakat iki
veya bir kulağın sağırlığı tam değilse, bu sağırlığın oranı da tesbit
edilebiliyorsa o miktar diyetten düşer. Eğer oran tesbit edilemiyorsa, hâkimin
takdir ettiği diyet, miktarı ne ise o ödenir.
c. Görme
duyusunun izale edilmesi
Bir kişi, başka bir
kişinin gözlerini kör ederse, tam diyet ödemesi gerekir. Gözünün birini kör
ederse yarım diyet ödemesi gerekir. Kör edilen gözün zayıf görmesiyle, tam
görmesi arasında fark yoktur. Bir kişinin iki gözünü birden kör eden kişinin
-iki eli birden kesmekte olduğu gibi- bir tek diyet ödemesi vacib olur. Daha
önce geçtiği gibi bu durum kulağın
tam tersinedir. Cinayete
maruz kalan kişi gözünün görmediğini, cani de gördüğünü iddia
ederse, uzmanlar o kişiyi mu ayene ederler. Bu durum, gözün tamamen görmemesi
halinde böyledir. Fakat gözün görmesi tamamen değil de kısmen azalmışsa,
meselâ kişi önceden 1 kilometreden
görürken, şimdi 0.5 kilometreden görüyorsa, bu oranın diyetini ödemek vacib
olur. Eğer görmenin ne kadar azaldığı bilinmiyorsa, tesbit edilmesi mümkün
değilse, hâkimin takdir ettiği diyet ödenir.
Eğer cinayete maruz kalan kişinin
gözlerinin ışığı gitmişse, gündüz görüp
gece görmüyorsa, tam diyet vacib
olur. Bir gözü bu duruma gelmişse, yarım diyet vacib olur.
d. Koku alma
duyusunun izale edilmesi
Bir kişi, başka bir
kişinin koku alma duyusunu, izale ederse, tam diyet ödemesi vacib olur. Eğer
burnun bir deliğinin koku almasını izale ederse, yarım diyet ödemesi gerekir.
Eğer koku alma duyusunun eksilmesine sebep olursa, bu eksikliğin oranı da
tesbit edilebiliyorsa, eksilen oranın diyetini ödemek vacib olur. Bu oranın
tesbit edilebilmesi mümkün olmazsa, hâkimin takdir ettiği diyet ne ise o
ödenir. Bu durum İşitme ve görmenin izale edilmesi hususunda da geçmişti.
e. Konuşma
yeteneğinin izale edilmesi
Bir kişi, başka
birinin diline vurup onun konuşma yeteneğini izale ederse, -uzmanların o
kişinin konuşamayacağını söylemeleri şartıyla- tam bir diyet ödemesi vacib
olur. Dile vurulan darbe nedeniyle kişi harflerin bir kısmını söyleyemez duruma
gelmişse, söyleyemediği harfler oranında diyet ödenmesi gerekir. Burada.dile
kolay gelen harflerle diğer harfler arasında fark yoktur. Her lisanın harfleri
farklıdır, kimi lisanın harfleri .fazla, kimi lisanın harfleri ise azdır. Eğer
diline vurulan kişi bir lisan konuşuyorsa, o lisanda söyleyemediği harfler
oranında diyet alır. Diline vurulan kişi iki lisan biliyorsa, bu darbe
nedeniyle bildiği iki lisanın de bazı harflerini söyleyemiyorsa, söyleyemediği
harfler hangi lisanda daha fazla ise o
lisandaki söyleyemediği harfler oranında
diyet alır. Bu hüküm, bazı harfleri söyleyememekle
beraber konuşmasının anlaşılması halinde
böyledir. Fakat kişinin,
söyleyemediği harflerden ötürü konuşması anlaşılmiyorsa, bu durum,
konuşma yeteneğinin tamamca giderilmesi hükmündedir; yani caninin burada tam
diyet ödemesi vacib olur. Kişinin diline
vurulan darbe, onun
bir harfi başka
bir harfle değiştirmesine sebep olmuşsa, iptal edilen harfin payına
düşen miktarda diyet verilmesi gerekir. Dile vurulan darbe nedeniyle kişi
konuşmakta zorluk çekerse, hâkimin takdir ettiği diyetin ödenmesi gerekir. Daha
Önce yirmi harfle konuşan bir kişi gibi, birtakım harfleri hilkaten güzel
telaffuz edemeyen bir kişi
ise ve diline vurulan darbe nedeniyle konuşma yeteneği tamamen
kaybolmuşsa, tam bir diyet vacib olur.
f. Sesin
izale edilmesi
Bir kişi, başka bir
kişinin sesinin izale edilmesine sebep olursa, o kişinin dili normal durumda
olup harfleri çıkarsa bile, caniye tam diyet ödemesi vacib oiur. Sesin
izalesiyle beraber, dilin harfleri telaffuz etme yeteneği de kaybolmuşsa,
caniye iki diyet ödemesi vacib olur; biri sesin izalesi, diğeri de dilin
telaffuz yeteneğinin kaybolması nedeniyledir.
g. Lezzet
hissinin (tat alma duyusunun) izale edilmesi
Bir kişi, başka bir
kişinin lezzet duyusunu izale ederse, tam diyet vacib oiur. Lezzel hissi
(duyusu) ile elde edilen beş şey vardır.-
• Tatlılık
• Ekşilik ı
• Acılık
• Tuzluluk
• Tatlı su lezzeti gibi tat almak
Diyet, bunlara tevzi
edilir. Kişide bunlardan biri dumura uğramışsa, beşte bir diyet ödenmesi
gerekir. Eğer kişinin lezzet hissi izale edilmişse, tatları alamaz duruma
gelmişse, hâkimin takdir ettiği diyetin ödenmesi gerekir. Bir kişi, başka bir
kişiye bir darbe vurur da onun lezzet hissjni tamamen ortadan kaldınrsa, .iki
diyet ödemesi gerekir.
h. Çiğneme
yeteneğinin ortadan kaldırılması
Bir kişi, başka bir
kişinin çiğneme yeteneğini ortadan kaldınrsa, tam diyet vacib olur.
ı. Meninin akmasının
ortadan kaldırılması
Bir kişi, başka bir
kişinin belini kırar da menisinin akma kuvvetini ortadan kaldınrsa tam bir
diyet vacib olur. Kişinin iki yumurtalığını keser de ikisinin de suyu giderse,
iki diyet vermesi gerekir; biri yumurtalıkları kestiği, diğeri de
yumurtalıkların suyu kaybolduğu içindir. Diyetler bahsinde, iki yumurtalığın
kesilmesi durumunda diyetin vacib olacağı hususuna değinilecektir.
İ. İktidar1 m
(erkekliğin) ortadan kaldırılması
Bir kişi, başka bir
kişinin erkeklik gücünü ortadan kaldınrsa, bir diyet ödemesi gerekir. Eğer bir
kadının memesini keser de sütünün kesilmesine sebep olursa, hâkimin takdir
ettiği diyeti ödemesi gerekir. . Kadının sütünün eksilmesine sebep olursa, o
oranda diyet vermesi gerekir. Bir kişi, bir kadına bir darbe vurur da kadın
doğum yaptıktan sonra göğüslerinden süt gelmezse veya süt eksik olursa,
uzmanlar da bunun darbeden ötürü olduğunu söylerlerse, hâkimin takdir ettiği
miktarda diyet ödemeye mahkum edilir.
k. Cinsî münasebet
özelliğinin ortadan kaldırılması
Bir kişi, başka bir
kişinin beline vurduğu darbe nedeniyle onun cinsî münasebette bulunma
özelliğinin ortadan kalkmasına sebep olursa, diyet vacib olur. Çünkü cinsî
münasebet (cima), kastedilen yararlardan biridir.
1. Kadının ön ve
arkadaki avret yerlerinin arasındaki perdenin kaldırılması veya cima yoluyla
sidik yolunun arasındaki perdenin kaldırılmasına sebep olan kişi, tam bir diyet
ödemek mecburiyetindedir.
" m. Ellerin ve
ayakların işlevlerinin ortadan kaldırılması
Bir kişi, başka bir
kişinin ellerine veya ayaklarına vurur da sakatlarsa, meselâ elleri iş yapamaz
veya ayaklarına vurulan
darbe nedeniyle yürüyemez hale
gelirse, tam bir diyet vacib olur. Adamın eline vurur da parmaklarından birini
sakatlarsa, parmağın diyetini ödemesi gerekir. Bu da -ileride bahsedileceği
üzere- diyetin 1/10'idir. Eğer adamın ayaklarına vurur da adamın yürümesi
zorlaşırsa, hâkimin takdir ettiği miktarda diyet vermesi gerekir. Burada şu
hususu da belirtelim ki cani, birden fazla yere karşı cinayet işlerse, bir
diyetten fazlası vacib olur.