ELBİSELER VE ZİNETLER.. 2
İstisna
Edilen Şeyler 2
I. Altın ve Gümüşün Kullanılmasının Haram
Olduğunun Delilleri 2
Altın ve
Gümüşle Yamalanan Kapların Kullanılması 2
Altın ve Gümüşle Kalaylanan
Kapların Kullanılması 3
Altın ve Gümüş Dışındaki Zînet Eşyalarından Yapılan
Kapların Kullanılmasının Hükmü 3
Altın ve Gümüşten
Yapılan Kapların Kullanılmasının Haram Kılınmasındaki Hikmet 3
Bu
Haramdan İstisna Edilenler 3
Altın
Yüzüğün Hükmü. 4
Allah'ın
Hükmünde Gevşeklik Göstermek. 4
II. İpekli
Elbisenin Erkeklere Haram Olması 4
İpeğin
Erkeklere Haram Kılınmasının
Nedeni 4
İstisnaî
Durumlar 4
Saf Olmayan İpeğin Hükmü. 5
Kapı veya Duvara İpek Perde Asmak. 5
III.
Saçları Siyaha Boyamak. 5
Siyaha
Boyamanın Haram Olmasının
Sebebi 5
IV. Saça Saç
Eklemek. 6
Saça Saç Eklemenin Haram Kılınmasının Hikmeti 6
V. Dövme
Yaptırmak, Yüzdeki Tüyleri Yolmak ve Dişleri Birbirinden Ayırmak 6
Bu
Haramlardan İstisna Edilenler 6
VI. Erkeğin Kendini Kadına,
Kadının da Kendini Erkeğe Benzetmesi 7
Bu
Benzetmenin Hükmü. 7
VII. Suret
Yapmak. 7
Haram Olmaktan İstisna Edilen Suretler 7
Suret Yapmanın
Haram Olduğunun Delilleri 7
Suret
Yapmanın Haram Kılınmasının
Nedeni 8
Elbise ve zînet'Ierde
asıl olan ibahadır. Zira Allah Teâlâ'nın, dünyada yararlanılması için yarattığı
elbise ve zînet gibi şeyler hakkındaki hükümler umumidir.
Allah, yeryüzünde
bulunanların hepsini sizin, (faydalanmanız) için yarattı.
(Bakara/29)
O size istediğiniz
herşeyden verdi. Eğer Allah'ın nimet(ler)ini sayacak olsanız bitiremezsiniz.
(İbrahim/34)
De ki: 'Allah'ın
kullan için yarattığı zîneti ve temiz azıkları haram kılan kimdir? Bunlar,
dünya hayatında iman edenlerindir. Kıyamet günü ise, (kâfirler için değil)
yalnız onlar içindir'. Bilen kimseler için ayetlerimizi böylece uzun uzun
açıklıyoruz. (A'raf/32)
Ey Ademoğulları! Size
çirkin yerlerinizi örtecek giysi ve zînetlenecek elbise indirdik (yarattık).
Takva elbisesi ise, o daha hayırlıdır. Bu (ihsan) Allah'ın ayetlerindendir.
Umulur ki hatırlamış olurlar (da inanırlar). (A'raf/26)
Ayetin metninde geçen
sev'at kelimesinden maksat, avret yerleridir. Zînet kelimesinden maksat da İbn
Abbas'ın tefsirine göre elbise ve malların açıkta olanlarıdır.
Allah Teâlâ, yarattığı
nimetlerle kullarına minnet ederek şöyle buyurmaktadır:
Allah evlerinizi sizin
için huzur ve sükûn (yeri) yaptı. Hayvanların derilerinden gerek göç zamanı,
gerekse konaklama zamanında sizin için taşınması kolay evler (çadırlar) kıldı.
Onların yünlerinden, yapağılarından ve kıllarından bir süreye kadar (faydalanacağınız)
ev eşyaları ve ticaret metaı varetti. Allah yarattıklarından sizin için gölgelikler
yaptı. Dağlarda da sizin için barınaklar yarattı ve sizi sıcaktan (ve soğuktan) koruyacak elbiseler, savaşta
sizi koruyacak zırhlar va-retti. İşte böylece (Allah), O'na teslim olmanız için
üzerinizdeki nimetini tamamlamaktadır, (Nahl/80-81)
Ayette geçen sekenen
kelimesi, 'içinde oturulan evler' demektir. Zaan kelimesi sefer, esas kelimesi
ev eşyaları demektir. Ekmen kelimesi kimmiriin çoğuludur; insanın sıcak ve
soğuğun şiddetinden sığındığı mağara anlamına gelir. Serabil kelimesi
sırb&Fm çoğuludur ve elbise demektir. 'Sizi koruyacak serabil'den maksat da
zırhtır.
İşte bu benzeri
delillerden elbise ve zînet türünden olan şeylerde asıl olanın mübahlık olduğu
anlaşılmıştır. Ancak haram olduğuna dair nass bulunan şeyler bunlardan
istisnadır.
Mubah olan
bu umumdan, hakkında
nass bulunanlar istisna edilmiştir ki bunları şöyle
sıralayabiliriz:
1. Alışveriş dışında
altın ve gümüş kullanmak.
Altın ve gümüşü,
alışveriş dışındaki yerlerde kullanmak caiz değildir. Bu bakımdan altın ve
gümüşten kap-kacakları, yazı aletleri, sürme aletleri ve benzeri eşyaları
kullanmak caiz değildir. Evlerin, mescidlerin, dükkânların ve benzeri yerlerin
altın ve gümüşle süslenmesi de haramdır. Bunlarda altın veya gümüşün az
kullanılması hükmü değiştirmez. Ayrıca altın veya gümüşten yapılmış kalem,
bıçak, düğme, kap gibi şeyleri, kullanmadan sandıkta saklamak da caiz
değildir. Çünkü kullanılması haram olan şeyi, edinmek de haramdır.
Bu hususta hadîs
kitaplarında birçok delil zikredilmiştir ki onlardan bazıları şunlardır:
Hz. Peygamber şöyle
buyurmuştur:
Kim altın veya
gümüşten yapılmış bir kaptan su içerse, karnına cehennem ateşi dolduruyor
demektir.
Altın ve gümüş
kaplardan içmeyin. Bu madenlerin çanak ve tabakları içine konulan yemekleri de
yemeyin. Çünkü bu eşya dünyada onlara (kâfirlere).ait zînet eşyasıdır.
İster az, ister çok
olsun, altın ile yamalanan kapların kullanılması da haramdır,
Gümüş ile yamalanan
kaplardaki yama, gereğinden fazla olursa haram olur. Eğer küçük veya ihtiyaç
kadarsa caizdir.
Bunun, caiz olduğunun
delili, Asım el-Ehvel'den rivayet edilen şu haberdir: Ben, Enes b. Mâlik'in
yanında Hz. Peygamber'in bardağını gördüm. Bardak çatlamış ve gümüşle
yamalanmıştı. Bu bardak, nuddar denilen ağaçtan yapılmış, güzel ve enli bir
bardaktı. Enes, bana şöyle dedi: 'Hz. Peygamber'in, bu bardak ile şu kadar defa
su içtiğini gördüm'.
Eğer kalay az ise,
yani ateşe tutulduğunda eriyip bir tortu meydana getirmiyorsa, kullanılması
helâldir. Eğer kalay çok ise, yani ateşe tutulduğunda eriyip bir tortu meydana
getiriyorsa, kullanılması haramdır. Böyle olanı -kullanmak haram olduğu gibi-
edinmek de haramdır.
Evin tavanını,
duvarlarını altın veya gümüşle boyamak da ne kadar az olursa olsun- haramdır.
Altın ve gümüş
dışındaki elmas, inci, mercan, yakut, zümrüt ve benzeri şeylerden yapılmış
kapların kullanılması caizdir. Çünkü bunlarla ilgili bir nass yoktur. Bu
eşyalarda asıl olan ibahadır. Bunlar, ancak haram olduğuna dair bir nass
bulunduğunda haram olur. Bunların haram olduğuna
dair herhangibir nass da yoktur. Bunları altın ve
gümüş kaplara kıyas etmek doğru olmaz.
Daha önce bu tür
şeylerin haram kılınmasındaki esas sebebin, taab-budî olduğunu, fakat bununla
beraber birtakım faydalarının da bulunduğunu söylemiştik. Bunları şöyle
sıralamak mümkündür:
1. Allah Teâlâ, altın ve gümüşü insanlar için
alışveriş sebebi yapmış, insanlar arasındaki muamelelerin kolaylaşmasını
bunlara bağlamıştır.
İşte bundan dolayı
onları asıl işlevinden alıkoyarak, başka alanlarda kullanmak mubah olmaz.
Onları kap-kacak ve zînet eşyası olarak kullanmak, onların işlevini azaltmak
demektir.
2. Zenginlerin altın ve gümüşten kaplar edindiklerini, altın ve gümüşle gururlandıklarını gören
fakirlerin kalpleri kırılır.
3. Halkın altın ve gümüş kaplar edinip onları
evlerine dizerek esas işlevlerini unutmalarına mani olmak için bunlar haram
kılınmıştır.
4. Kâfirlerin alâmeti olan bir hususta onlara
muhalefet etmek de onların yasak edilmesinin hikmetlerinden biridir.
Çünkü kâfirlerin
alâmeti, ahiretten yüz çevirip dünyaya ve dünya nimetlerine dalmaktır. Hz.
Ömer'in şöyle dediği rivayet edilmiştir: "Sizleri nâz, nimet, refah ve
maişetle hoş gönüllü olarak beslenip gevşemekten, şirk ehlinin giyim tarzından
ve ipek elbiselerden sakındırırım. Çünkü Rasûlullah, hâlis ipek giymekten
(erkekleri) nehyetmiştir.
Daha önce naklettiğimiz
hadîslerde altın ve gümüş kapların, dünyada kâfirler için olduğu belirtilmişti.
Üç şey bu haramdan
istisna edilmiştir:
1.
Kadınların altın ve gümüşten zînet edinmeleri mubahtır.
İster evli, ister
bekâr, ister küçük, ister büyük, ister zengin, ister fakir olsun tüm kadınlar,
israfa kaçmamak şartıyla altın ve gümüşten zînet eşyası edinebilirler.
Hz. Peygamber şöyle
buyurmuştur:
Altın ve ipek
ümmetimin erkeklerine haram, kadınlarına helâl kılınmıştır.
Âlimler, bayram ve
benzeri günlerde çocuklara altın ve gümüş takıların takılabileceğini
söylemişler ve küçük çocukların mükellef olmadıklarını da buna sebep olarak
göstermişlerdir.
2. Gümüş
yüzük takmak mubahtır.
Hz. Peygamber1 in
gümüş bir yüzük taktığı sahih hadîslerle sabittir.
Enes b. Mâlik'ten
şöyle rivayet edilmiştir: "Hz. Peygamber'in yüzüğü gümüştendi. O yüzüğün
taşı ise Habeşistan'dan getirilmişti".
Yine Enes'ten şöyle
rivayet edilmiştir: "Hz. Peygamber'in yüzüğü gümüştendi. Onun taşı da
gümüştendi"
Yine Enes b. Mâlik'ten
şöyle rivayet edilmiştir: "Hz. Peygamber gümüşten bir yüzük edindi. Onun kaşına
'Muhammedun rasûlullah1 (Muhammed,
Allah'ın Rasûlü'dür) ibaresini nakşettirdi ve 'Sakın hiç kimse yüzüğünün
üzerine böyle yazdırmasın' buyurdu".
Yine şöyle rivayet
edilmiştir: "Hz. Peygamber'in yüzüğünün kaşında üç satır (kelime) bulunmaktaydı:
Muhammed, Rasûl, AlIah'a
Altın yüzük, erkeklere
haramdır. İbn Abbas şöyle rivayet etmiştir: "Hz. Peygamber, bir kişinin
elinde altından yapılmış bir yüzük gördü de onu çıkarıp attı ve 'Sizden biriniz
bir ateş parçasını kastedip onu eline almaya teşebbüs ediyor' buyurdu.
Rasûlullah gittikten sonra o zâta 'Yüzüğünü al da onunla başka bir menfaat
temin et' denildi. O zât 'Hayır vallahi, Rasûlullah onu atmışken artık ben onu
ebediyyen almam' dedi".
3. Zaruret
halinde bunları kullanmak mubahtır.
Eğer kişi altın veya
gümüşten yapılmış bir kaptan başka bir kap bulamazsa, onları kullanması mubah
olur. ıMeselâ burnu kesilen kişinin altından burun yaptırması veya dişlerini
altınla kaplatmaya mecbur kalan kişinin altın kullanması mubahtır. İşte bu tür
durumlarda altın kullanmak mubah olur.
Arfece b. Esad'dan
şöyle rivayet edilmiştir: "Cahüiyye (döneminde vuku bulan) Külab vakasında
burnumdan isabet almıştım (burnum kesilmişti). Sonra gümüşten bir burun
yaptırdım, fakat fena koktu. Bunun üzerine Rasûlullah bana altından burun
taktırmamı emretti".
Birçok müslüman, altın
ve gümüş hususunda zaaf göstermektedir. Nitekim haram olan bu şeyleri
kendilerine mubah görenler vardır. Onlardan bir çoğunun parmağında altın
yüzük, boynunda altın zincir bulunmaktadır.
Ateşten bir koru
parmaklarına ve boyunlarına taktıklarının ve bu yüzden
Allah'ın gazabını davet ettiklerinin farkında değillerdir. Bu kör taklidin
kurbanları, kendilerini kâfirlere benzettiklerini de bilmemektedirler.
Nişanlılık ve evlilik
alâmeti olarak altın yüzük taktıklarını iddia etmelerine gelince, bu boş ve
bâtıl birşeydir. Din, bu iddiayı kabul etmez. Bu iddia, sahiplerinin yüzüne
çarpılacaktır. Allah'ın şeriatında bu iddiayı doğrulayıp helâl kılacak bir
delil yoktur. Bunu, körü körüne yapan
kişilerin taklitçi ve akılsız olduklarında da şüphe yoktur. Zenginlerden birçok
kişinin mânâsız olan bu zînetlere köle olmaktan başka arzuları yoktur. Bunların yaptıkları, israftan ve Allah'ın buğzuna uğramaktan başka
birşey değildir. Üstelik bu kimseler, Allah'ın bunları haram ettiğini unutarak
verdikleri ziyafetlerde, yaptıkları toplantılarda altın ve gümüş kaplar
kullanmaktadırlar.
Lâ havle velâ kuvvete
illâ billahi
Erkeklerin ipekli
elbise giymeleri veya herhangibir şekilde kullanmaları haramdır. Küçük
çocuklar ve kadınlar için ise helâldir.
Bunun delili, Hz. Ali'den
rivayet edilen şu hadîstir: Rasûlullah bir ipek ahp onu sağına, birde altın
aîıp onu soluna koydu. Sonra şöyle buyurdu:
Şu iki şey ümmetimin
erkeklerine haramdır.
Altın ve ipek
ümmetimin erkekleri için haram, kadınları için helâl kılınmıştır.
İpeğin haram
kılınmasının hikmeti, taabbudîdir. Ancak başka bir sebebi de şu olabilir:
İpekli giymek, erkeği, erkekliğin sıfatlarından uzaklaştırmaktadır. Çünkü
erkek, süslenmek ve bunlarla gururlanmak, refah içinde yaşayarak kadınlara
benzemek için değil, zorlukları aşmak, önemli işler yapmak için yaratılmıştır.
Bunları yapmak da ancak refah ve lüksten, kadına benzemekten ve tembellikten
uzaklaşmakla mümkün olur.
İki durumda erkeklerin
ipek kullanmasına izin verilmiştir:
1. Zaruret hali
Eğer avret yerlerini
örtmek, sıcak veya soğuktan korunmak için başka birşey bulunamazsa, ipek elbise
giymek mubah olur. Çünkü zaruretler haramları mubah kılar. Ancak bu mübahlık,
zaruretin durumuna göredir.
2. İpekli giymeye muhtaç olunması
Eğer bir hastalık olur
ve bu hastalıkta ipekli giymekle iyileşir veya hafiflerse, ipekli giymek mubah
olur.
Enes b. Mâlik şöyle
rivayet etmiştir: "Rasûlullah, Abdurrahman b. Avf ile Zübeyr b. Avvam'a
bir seferde kendilerinde meydana gelen uyuz illetinden yahut kendilerindeki bir
hastalıktan dolayı ipekli gömlekler giymelerine ruhsat vermiştir".
İpek ve başka bir
maddenin karışımından yapılmış elbisenin ipeği daha fazla olursa, erkeklerin
kullanması haram olur. Eğer diğer madde ipekten daha fazla ise, onu kullanmak
mubah olur. Çünkü hüküm fazla olan maddeye göre verilir ve fazla olan o
maddenin ismini alır. Eğer ipek ile diğer madde eşit olursa, o elbiseyi
kullanmak helâldir. Çünkü eşyada aslolan ibahadır. Bu nedenle de helâl tarafı
tercih edilir.
Elbisenin kenarlarını,
sökülmemesi için ipek ile çevirip dikmek helâldir. Ancak bunun, elbiseyi
yamamada caiz olan mutad miktarı geçmemesi gerekir. Dört parmak genişliğinden
fazla olmamak şartıyla elbiseyi ipek ile çevirmek mubahtır.
Bunun delili, Esma
binti Ebubekir'in âzadhsı Abdullah'tan rivayet edilen şu haberdir: Esma binti
Ebubekir 'İşte Rasûlullah'ın cübbesi şudur' dedi ve İran hükümdarlarının elbise
yaptırıp giydikleri taylesân kumaşından yapılmış bir cübbe çıkardı. Cübbenin
yakasında dibâcdan bir parça vardı. Eteğinin ön ve arkada bulunan iki açık
tarafında (ve yenleri üzerinde de) yine dibâcdan birer çevre kıvrıntısı
yapılmış gördüm. Esma 'Bu cübbe, vefat edinceye kadar Aişe'nin yanındaydı. Aişe
vefat edince cübbeyi ben aldım. Bunu Peygamber giyerdi. Şimdi biz onu hastalar
için yıkıyoruz da onunla şifa talep olunuyor' dedi.
Suveyd b. Gafele'den
de şöyle rivayet edilmiştir: Ömer b.'Hattab, Şam'daki Câbiye beldesinde halka
hitap edip 'Allah'ın Peygamber'i iki yahut üç yahut dört parmak kadar yer
müstesna hâlis ipek elbise giymekten nehyetti' dedi.
Kapı, duvar ve benzeri
yerlere ipek perde asmak haramdır. Kadın ve erkek bu hükümde eşittir. Çünkü
burada gurur ve kibir sözkonusudur. Âlimler, Kabe'yi bundan istisna
etmişlerdir. Kabe'ye 'pek örtüler asılabilir. Çünkü selef ve
halef bunu yapmış ve hiç kimse
de buna itiraz etmemiştir. Ancak herhangibir mescid
veya bina bu hususta Kabe'yle kıyas edilemez.
Erkeklerin saçlarını,
sakallarını, bıyıklarım siyaha boyamaları, kadınların da saçlarını siyaha
boyamaları haramdır. Beyazlaşmış olan saç veya sakalı, sarı veya kırmızıya
boyamak müstehabdır.
Bunun delili, Cabir b.
Abdullah'tan rivayet edilen şu hadîstir: "Mekke'nin fethi günü Ebu Kuhafe
Rasûlullah'ın huzuruna getirildi. Onun saçı ve sakalı yandık dikeni gibi
bembeyaz bir halde idi. Rasûlüllah 'Bu beyaz saçların rengini birşey ile
değiştirin. Fakat siyah boyadan sakının' buyurdu".
Hz. Peygamber şöyle
buyurmuştur:
Ağarmış saçı (boyamak
suretiyle rengini) değiştirin de yahudüere* benzemeyin.
Yahudiler ve
hristiyanlar (saç ve sakallarını) boyamazlar. Siz onlara muhalefet ediniz.
Saç veya sakalı siyaha
boyamanın haram olmasının sebebi -Allahu a'lem- hilkati değiştirmektir. Çünkü
saç ve sakalını siyaha boyayan kişi, olduğundan daha genç görünür. Siyahtan
başka renklerle boyamak ise, insanı bu tür bir değişikliğe mâruz bırakmaz.
Bütün bunlardan sonra şunu belirtmeliyiz ki bu hükümlerde esas olan, taabbüd ve
imtihandır.
Başkasının saçını
kendi saçma eklemek, hem erkeklere, hem de kadınlara haramdır. Hiçbir neden, bu
haramlığı ortadan kaldırmaz. Böyle yapmak büyük günahtır. Çünkü böyle yapan
kişi de, ona yardım eden kişi de lanetlenmiştir.
Fakihler şöyle
demişlerdir: Bir kadının, erkek veya kadının saçlarını kendi saçma eklemesi
haramdır. İsterse kocasının saçlarını kendi saçına eklesin hüküm değişmez. Bu
husustaki tüm delillerin umumundan çıkan hüküm böyle olduğuna delâlet
etmektedir. Ayrıca insan şerefli olduğundan ötürü onun hiçbir parçasından
faydalanmak helâl olmaz. Eğer insan dışında, murdar bir hayvanın veya eti
yenmeyen bir hayvanın kılları, o hayvan canlıyken kesilerek kadının saçına
eklenirse haram olur.
Kadının, yüzünü ve
parmaklarını kocasının izniyle boyaması helâldir. Kadının saçına ipekli
iplikler ve insan saçma benzemeyen şeyler takması caizdir. Çünkü burada saça
saç ekleme sözkonusu değildir. Bu, sadece zînet için yapılan birşey olduğu için
bundan dolayı kadın muaheze edilemez.
Saça saç
eklemenin haram olduğunun delili, Esma
binti Ebu-bekir'den rivayet edilen şu hadîstir: "Hz. Peygamber'e
bir kadın geldi ve (Ey Allah'ın Rasûlü! Benim zifafa girecek bir oğlum var ve
ona cildinde sivilceler çıkaran bir hastalık isabet etti, bu sebepten saçları
döküldü. Şimdi onun saçlarına başka saç ekleyelim mi?' diye sordu. Bunun üzerine Rasûlullah 'Saçına başkasının saçından ekleyene ve
saçına başkasının saçından eklettirene Allah lanet etsin' buyurdu".
Saça saç eklemenin
haram kılınmasının hikmeti -Allahu a'lem- hilkati değiştirip bozmasıdır.
Said b. Müseyyeb'den
şöyle rivayet edilmiştir: "Muaviye Medine'ye geldi ve bizlere hitab etti.
Bu arada birbiri üzerine örülmüş birkaç demet saç çıkardı da 'Bunu bir
yahudiden başkasının yapacağını sanmıyordum. Bu iş (takma saç kullanmak)
Rasûlullah'a ulaşmıştı da o bunu yalancılık ve bâtıl şey diye isimlendirmişti'
dedi".
Dövme yaptırmak,
yüzdeki tüyleri yolmak ve dişleri birbirinden ayırmak haramdır.
Dövme yaptırmak şöyle
olur: Bedenin herhangibir yerine iğne ile de- . likler açılır, açılan bu
deliklerden kan çıkar ve açılan bu deliklerin üzerine sürmeye benzer bir boya
sürülür. Orası yeşil bir renge bürünür.
Dişleri birbirinden
ayırmak da şöyle olur: Eğe veya benzeri birşeyle dişler inceltilir ve dişlerin
arası ayrılır.
Bunları yapan da,
yaptıran da lanetlenmiştir. Lanet, ancak büyük günah işleyen kimselere
yapılır.
Fakihler, dövme
yapılan yerin necis olduğunu söylemişlerdir. Çünkü kan orada hapsedilmiştir.
Eğer dövmeyi ortadan kaldırmak mümkünse, bunun yapılması farzdır. Ancak yara
açmak suretiyle dövmeyi gidermek mümkün oluyorsa ve bu yaranın da zarar vermesi
sözkonusu ise veya el ve yüz gibi açıkta olan bir uzuvda bir çirkinlik meydana
getirecekse, dövmeyi gidermek vacib olmaz. Bu durumda tevbe etmesi yeterli
olur. Eğer dövmenin giderilmesi -yukarıdaki şartlar dahilinde- mümkün olduğu
halde bunu yapmayan kişi günahkâr olur.
Bunların haram
olduğunun delili, Abdullah b. Mes'ud'dan rivayet edilen şu haberdir:
"Allah şu kadınlara lanet etmiştir: Dövme yapanlara ve yaptıranlara, yüzün
tüylerini yolanlara ve yolduranlara, seyrek dişli (olup) güzel görünmek için
dişlerinin arasını yontan sırıtkanlara, Allah'ın yarattığını
değiştirenlere..."
Bu söz Benû Esed'den
Ümmü Yakub isimli bir kadının kulağına ulaştı. Bu kadın Kur'an okur ve anlardı.
Kadın İbn Mes'ud'a gitti ve 'senden bana ulaşan söz nedir?' dedi. Abdullah b.
Mes'ud 'Ben Rasûlullah'ın lanet ettiği kimselere niye lanet etmeyeceğim? O
Allah'ın kitabında var' diye cevap verdi ve 'Peygamber size ne emir verirse
onu tutun, size yasak ettiğinden de sakının' (Haşr/7) ayetini okudu.
Abdullah b. Ömer'den
şöyle rivayet edilmiştir: "Rasûlullah, başkasının saçından kendi saçma
saç takan, böyle saç taktırmak isteyen, vücuduna dövme yapan ve yaptırmak
isteyene lanet etti".
Kadının, yüzünde sakal
ve bıyığa benzeyen kılları yolması haram değildir, hatta müstehabdır. Çünkü Hz.
Peygamber'in yasakladığı şey; kaş, kirpik ve yüze çirkinlik vermeyen tüylerin
yolunmasıdır. Dişteki bir
ayıbı veya yüzdeki bir
sivilceyi gidermek haram değildir. Çünkü haram olan fiil, güzelleşmek amacıyla
yapılandır.
Dövme Yapmanın,
Tüyleri Yolmanın ve
Dişlerin Arasını Ayırmanın Haram
Kılınmasının Hikmeti
Bunun nedeni,
hadîste de belirtildiği
gibi Allah'ın yarattığını değiştirip bozmaktır.
VI. Erkeğin Kendini Kadına, Kadının da Kendini Erkeğe Benzetmesi
Erkeğin kendini kadına
benzetmesi elbise ve zînet eşyalarında, konuşma ve yürümede olur. Meselâ
bilezik, küpe ve kolye takarak veya sesini inceltip kadın gibi yürüyerek veya
kadınlara has olan benzeri şeyleri yaparak kendini kadınlara benzetir.
Kadının kendini erkeğe
benzetmesi ise elbise ve birtakım sıfatlarla olur. Meselâ sert ve kaba
hareketler yaparak, saçlarını erkekler gibi kestirerek ve erkeklere has olan
benzeri şeyleri yaparak kendini erkeğe benzetir.
Kadının kendini
erkeğe, erkeğin de kendini kadına benzetmesi hem haramdır ve hem de büyük günahlardandır.
Böyle yapan kişi lanetlenmiştir. Fakat bu fiil, müslümanlar arasında yayılan
münker hareketlerden biridir. Güç ve kuvvet ancak Allah'ın elindedir.
Bu durum, ümmetin
izzet ve şerefini, hatta varlığını bile yok etmektir. Hele bu hareket, ümmetin
mihnet ve meşakkatlere mâruz kaldığı, düşmanların birleşip müslümanları yok
etmek İçin fırsat kolladıkları bir zamanda olursa, sonucu daha fena olur.
Kadının kendini
erkeğe, erkeğin de kendini kadına benzetmesinin haram olduğunun delili, İbn Abbas'tan gelen şu rivayetlerdir: "Hz. Peygamber, kendini erkeğe benzeten
kadına ve kendini kadına benzeten erkeğe lanet etmiştir".
"Ras.ûlullah, kadınların yürüşüyünü taklid eden erkeklere, erkeğimsi
hareketler yapan kadınlara lanet etti ve onları evlerden çıkarmayı
emretti".
İnsan olsun, hayvan
olsun, ruh sahibi canlıların suretini yapmak haramdır. Bu, büyük
günahlardandır. Çünkü hadîslerde, böyle yapan kişilere şiddetli bir azap olduğu
söylenmiştir.
Ruh sahibi olan
canlının, değerli veya değersiz olması
hükmü değiştirmez. Ayrıca bu suretleri; yaygı, elbise, dirhem, dinar, kap ve
benzeri şeyler üzerine yapmak da haramdır. Heykel yapmak veya heykel yaptırmak
da böyledir. Ancak heykel yapanın günahı daha büyüktür. Ağaç, bitki gibi ruhsuz
şeylerin resmini yapmak haram değildir.
Üzerinde insan veya
hayvan resmi bulunan birşeyi -eğer bu insanların gözünde değersiz değilse-
almak haramdır. Eğer bu resim, ayak altında olan bir kilim veya yaslanılan bir
yastık ise, onu almak ve kullanmak haram değildir.
Küçük kızların oyuncak
bebekleri bu haramdan istisna edilmiştir. Hz. Aişe'den şöyle rivayet
edilmiştir: 'Birtakım kız arkadaşlarım benim yanıma gelirlerdi de
Rasûlullah'tan utandıklarından ötürü herbiri bir tarafa saklanırdı. Rasûlullah
da onları tekrar benim yanıma yollardı'.
Ravi, Hz. Aişe'nin
Rasûlullah'ın yanında birçok kızlarla oynadığını söylemiştir.
Canlıların suretini
yapmanın haram olduğu birçok hadîste belirtilmiştir.
Cabir'den şöyle
rivayet edilmiştir: "Rasûlullah, evde suret bulundurmaktan ve suret
yapmaktan menetti".
Hz. Peygamber şöyle
buyurmuştur:
Şüphesiz ki kıyamet
gününde insanların en çok azaba uğrayanı suret yapanlardır.
Şu suretleri yapanlar
kıyamet gününde azap olunurlar. Onlara
'Haydi yaptığınız suretlere can verin' denilir.
Kim dünyada (canlı
birşeyin) resmini yaparsa, kendisine kıyamet gününde o surete ruh vermesi
teklif olunur. Halbuki o, hayat vermek kudretini haiz değildir.
Said b. Ebi Hasan'dan
şöyle rivayet edilmiştir: İbn Abbas'a, bir ressam geldi ve 'Ben suretleri
resmederek geçinirim. Bunlar ve sanatım hakkında bana bir fetva ver' dedi. İbn
Abbas ona 'Bana yaklaş' dedi. Ressam, İbn Abbas'a yaklaştı. Sonra tekrar 'Bana
yaklaş1 dedi. Ressam, İbn Abbas'a yaklaşınca İbn Abbas elini onun başına
koyarak "Şimdi ben sana Rasûlullah'tan işittiğim bir hadîsi haber
vereceğim (iyi dinle). Ben Rasûlullah'tan işittim o 'Her musavvir
cehennemdedir. Musavvirin tasvir ettiği her surete kıyamet gününde (Allah)
hayat verir, o canlı suret de kendini yapan sahibine azap eder'
buyuruyordu" dedi. Bunun ardından İbn Abbas, ressama karşı devamla 'Eğer
sen sanatına devam etmek mecbur iyetindeysen ağaç resmi ve hayat sahibi
olmayan vücut kısımlarının resmini yap' dedi.
Hz. Peygamber şöyle
buyurmuştur:
İçinde köpek ve (canlı
hayvan) sureti bulunan eve melekler girmez.
Suret yapmanın
haramlığının nedeni, taabbudîdir. Allah bununla kullarına, itaat ve ibadeti
yüklemiştir. Eğer kullar kendileri için hayır istiyorlarsa 'Dinledik ve itaat
ettik. Ey rabbimiz! Senin affını diliyoruz, dönüş sanadır' demelidirler.
Bununla beraber suret
yapmanın haram kılınmasında birtakım hikmetler bulunmaktadır:
1. Suret yapan kişi, kendini, yaratma açısından
Allah'a benzetmiş olur. Bunun için ona 'Yaptığını dirilt' denir.
2. Yapılan heykel ve putlara tapımldığı için,
İslâm her türlü şirk kapısını kapatmak amacıyla bunu yasaklamıştır. Çünkü
İslâm, her türlü şirki haram kılmak ve onunla savaşmak için gönderilmiştir.
Böylece mü'minlerin gözünde Allah'tan başka büyük ve saygıya layık birşey olmamasını
murad etmiştir.
3. 'Melekler, içinde resim ve heykel bulunan bir
eve girmezler' hadîsinden anlaşıldığı gibi, evinde resim ve heykel bulunduran
kişi, meleklerin evine girmelerini, kendisine dua ve istiğfar etmelerini
engellemiş olmaktadır. Bu da insan için en büyük zarardır. Suret yapmanın ve
bulundurmanın haram kılınması için bu yeterli bir sebeptir.
Suret yapmanın ve
bulundurmanın haram olduğunu bildiren hadîsleri zikretmiş bulunuyoruz. Fakat
ne yazık ki bugün müslümanlar bu harama
dalmış, İslâm'ın feryatlarına kulak
tıkamışlardır. Bu haramı işleyenlere va'dedilen şiddetli azaba
da maalesef aldırmamaktadırlar.
Herhangibir eve veya
dükkâna girildiğinde orada bir suret görmemek çok nadir bir durumdur. Bunlar
genellikle dede, baba, arkadaş gibi yakınların resimleridir. Bunlar evlerin baş
köşelerine asılmıştır. Bu durumu zengin-fakir, kadın-erkek herkeste görmek mümkündür.
Kendilerine muhafazakâr diyenlerin yanında da, diğerlerinin yanında da bunları
görmekteyiz. Bundan, ancak rabbimizin rahmetine mazhar olmuş kimseler
müstesnadır. Onlar da pek azdır. Müslümanlar işledikleri bu harama, şuradan
buradan fetva almak hilesine başvurmaktadırlar. Ayrıca Allah katında hiçbir
mazeret ve delili olmayan bahaneler ileri sürmektedirler. Bunlar bazen sanat,
bazen hatıra, bazen de başka şeyler için bunları yapmaktadır. Allah'tan lütuf
ve selâmet diliyoruz.
La havle vela kuvvete
illa billah