HÜDNE VE İSTÎ'MAN.. 2
Hüdne'nin
Mânâsı 2
İsti'man'm
Mânâsı 2
Hüdne ile İsti'man Arasındaki Fark. 2
Hüdne'nin
Hükmü. 2
Isti'man'm Hükmü. 2
Hüdne ve İsti'man'ın
Meşruiyetinin Şartlan. 3
Hüdne'nin
Şartları 3
II.
İsti'man'ın Şartları 3
Hüdne ve
îsti'man'm Üzerine Terettüb
Eden Hükümler 4
I. Hüdne Akdi Üzerine
Terettüb Eden Hükümler 4
Yerine Getirilmesi Vacib Olan Şartlara Misal 4
Yerine Getirilmesi Batı! Olan Şartlara Misal 5
II. Verilen Eman Üzerine Terettüb Eden Hükümler 5
Lugatta hüdne
'musalaha yapmak' anlamına gelir. Hüdne'nin istılahî mânâst ise, belli bir
müddet için savaşı bırakmak hususunda sulh yapmaktır.
Şu ayet-i kerimeler
hüdne'nin meşruiyetine delâlet etmektedir;
Bu, antlaşma
yaptığınız müşriklere Allah ve Rasûlü'nden bir ihtardır. CTevbe/1)
Eğer onlar barışa
meylederlerse sen de barışa yanaş, Allah'a tevekkül et.
(Enfal/6l)
Hz. Peygamber'in
Hudeybiye senesinde Kureyş ile yaptığı musalaha da bunun meşruiyetine delâlet
etmektedir.
İstî'man, savaş
ehlinden birinin herhangibir müslümandan eman is:emesidir. Eğer o müslüman o
kişiye eman verirse, müslümanlann tümü o kişiye eman vermiş sayılır.
İster idareci, ister
sıradan halk olsun, ister kadın, ister erkek olsun -eman verilebilecek
kimselere eman vermek şartıyla- her müslüman eman verme yetkisioe sahiptir. Bir
müslüman bir kâfire, kanının akı-tılmayacağı hususunda eman verdiğinde, onun
kanını akıtmak müslümanların tümüne haram olur. Ona herhangibir eziyette
bulunmak da müslümanların tamamına haram olur; zira Allah Teâlâ şöyle buyurmaktadır:
Eğer müşriklerden biri
sana sığınırsa, onu himayene al ki Allah'ın kelâmını dinlesin. Sonra onu
emniyette olacağı yere ulaştır. Çünkü onlar cahil bir topluluktur.
(Tevbe/6)
. .
Hüdne ile isti'man'ın
tarifinden de anlaşılacağı üzere hüdne ile isti'man arasında bazı farklar
vardır. Bu farkları şöyle sıralayabiliriz:
1. Hüdne, toplumlar arasında yapılan bir
sulhtır.
Bu sulh'a, müslümanlar
tarafından halife veya onun naibi, kâfirler adına da başkumandanları veya onun
naibi temsilci olarak katılır. İsti'man ise kâfirlerden biri veya birkaçı ile
müslü ma nlardan herhangibiri arasında olur. İster idareci, ister halktan biri
olsun, ister erkek, ister kadın olsun müslümanlardan her fert eman verebilir.
2. Hüdne,
müslümanlarla düşmanları arasındaki
savaşı sona erdirmek için yapılan
bir sulhtır.
Bu bakımdan hüdne ile
savaş birarada olmaz. Fakat isti'man böyle değildir; isti'man savaş esnasında
da olabilir. Meselâ harbî bir kâfir, herhangibir müslümandan eman isteyebilir.
O müslüman da ona eman verebilir. Eman verdikten sonra onun kanını akıtmak veya
ona eziyet etmek -ona eman verildiğini bilen- tüm müslümanlara haramdır.
Hüdne'nin iki durumu
vardır: "
a. Düşmanın hüdne'yi istemesi
Düşman barış istediği
zaman, müslümanların halifesi de -ihtiyatlı davranmak şartıyla- barışı kabul
etmelidir. Ancak hüdne'nin (barışın) dört aydan fazla uzatılması caiz değildir.
b. Müslümanların hüdne (barış) istemesi
"Bu, ancak
müslümanların yararına olursa sözkonusu olabilir. Barışta müslümanların maslahatı yoksa, müslümanların
barış istemesi caiz olmaz. Eğer
müslümanlar barış sayesinde zafiyetten kurtulacaklarsa veya emniyetleri
istikrar bulacaksa, barışı on yıl uzatabilirler.' Bunun delili Hudeybiye
barışıdır; zira Hz. Peygamber müslü mani ardaki zafiyeti görüp düşmanların
onlara saldırararak zarar vermesinden endişe ettiği için Mekke müşrikleri ile
Hudeybiye'de on yıllık barış antlaşması yapmıştır. Eğer banş, zafiyet nedeniyle
değil de kâfirlerin müslüman olması veya haraç vermeye razı olmaları için barış
yapılırsa, bu barış dört aydan fazla uzatılamaz. Şu ayet-i kerimenin mefhumu
buna delâlet etmektedir:
(Ey müşrikler!)
Yeryüzünde (Şevval'den başlayarak) dört ay daha dolaşabilirsiniz. Bilin ki
Allah'ı aciz bırakamazsınız ve muhakkak ki Allah kâfirleri rezil edicidir.
(Tevbe/2)
İsti'man'da
müslümanlar için bir maslahat varsa veya eman veren müslümamn bir menfaati
varsa, eman isteyen kâfire eman vermek vacibdir. Şu ayet-i celile bunun
delilidir:
Eğer müşriklerden biri
sana sığınırsa, onu himayene al ki Allah'ın kelâmını dinlesin. Sonra onu
emniyette olacağı yere ulaştır. Çünkü onlar cahil bir topluluktur. (Tevbe/ö)
Bir kâfir,
müslümanların İdarecisinden veya idarecinin naibinden veya hefhangibir
müslümandan isti'man (eman) isteyebilir. Eğer eman vermekte müslümanların
maslahatı sözkonusu ise, eman vermek vacibdir. Eman veren müslüman, ister
kadın ister erkek olsun, onun verdiği eman bütün /müslümanlari bağlar; zira Hz.
Peygamber şöyle buyurmuştur: ' ,
Müslümanların kanlan
denktir. Mü'minlerin mevkice en aşağı derecede olanı, onlar adına eman
verebilir.
Ümmü Hâni'den şöyle
rivayet edilmiştir: Ben Mekke'nin fethi yılında Rasûlullah'm yanına gittim ve
onu yıkanıyor buldum. Kızı Hz. Fatima da onu perde ile örtüyordu. Kendisine
selâm verdim. Rasûlullah şöyle sordu:
- Bu kadın kimdir?
- Ben Ebu Tâlib'in
kızı Ümmü Hâni'yim.
- Hoşgeldin Ümmü Hâni
Rasûlullah yıkanmasını
bitirince bir tek elbise içinde (sırtındaki bezi çaprazvâri bağlamış olduğu
halde) sekiz rekât namaz kıldı. Namaz, akabinde ben kendisine şöyle dedim:
- Ey Allah'ın Rasûlü! Anamın oğlu Ali, benim
ahd ve eman verdiğim fulanı, İbn Hubeyre'yi öldüreceğini söylüyor.
- Ey Ümmü Hâni! Senin ahd ve eman verdiğin
kimseye biz de ahd ve eman verdik.
Rasûlullah'ın kıldığı
bu namaz, duha (kuşluk) namazı idi.
Hadîsteki fulan'dan
maksat, Ümmü Hâni'nin, kocası Hubeyre b. Vehb el-Mahzûmî'nin başka bir kadından
olan oğlu Ca'de'dir
I.
1. Hüdne, imam veya imamın vekili tarafından
akdedilrrielidir.
Müslüman halkın
kâfirlerle hüdne (barış antlaşması) akdetmesi veya ehl-i hâl ve'1-akd'dan bazı
kişilerin kâfirlerle hüdne yapması sahih olmaz. Çünkü hüdne akdi çok önemlidir.
Burada tehlike sözkonusudur. Bu bakımdan bu sulh'u, ancak savaşı ilan eden ve
savaşı idare eden imam veya onun vekili akdedebilir.
2. Hüdne, düşmanla yapılmalıdır.
Hüdne, ancak
müslümanların maslahatı sözkonusu olduğunda yapılabilir. Müslümanlar için
herhangibir maslahat yoksa hüdne yapmak meşru ve sahih olmaz.
3. Hüdne, on yıldan fazlası için olmamalıdır.
249 Hüdne ve Isti'man
Eğer müslümanların
zafiyeti sözkonusu ise, hüdne sayesinde müslümanların zafiyetten kurtulmaları
mukadderse, on yıllık barış antlaşması (hüdne) akdedilebilir. Aksi takdirde
dört aydan fazlası için barış yapmak caiz değildir. Halife, mutlak şekilde
hüdne akdi yaparsa, bu akid sahih olmaz, Bunun delili Hz. Peygamber'in
Hudeybiye'de Kureyş ile yaptığı barış antlaşmasıdır. Bu barışın süresi on yıl
idi. Ayrıca Allah Teâlâ şöyle buyurmaktadır:
(Ey müşrikler!) Yeryüzünde
dört ay daha dolaşın. Bilin ki Allah'ı aciz bırakamazsınız ve muhakkak ki Allah
kâfirleri rezil edicidir. CTevbe/2)
4. Kâfirler,
kendileri lehine ve müslümanlar aleyhine batıl bir şart koşmuş olmamalıdır.
Eğer kâfirler böyle bir şart koşarlarsa, halife de onların şartını kabul
ederse, akid fasid olur. Meselâ müslümanlar hüdne ile akid yapmak isteseler,
kâfirler müslüman esirleri ellerinde tutma şartı koşsalar veya müslümanların
ele geçirdiği -menkul veya gayr-ı menkul-malların bir kısmının kendilerine iade
edilmesini şart koşsalar veya müslümanların dinî vecibeleri hususunda taviz
vermelerini şart koşsalar, akid fasid olur.
Bir kâfire verilen
eman'ın sahih olması için şu şartların mevcut olması gerekir:
1. İster bir
cemaat, ister bir fert olsun eman, kâfirin talebi üzerine verilmelidir.
Harbî bir kâfire, eman
istemeden eman verilmesi sahih değildir. Şu ayet-i kerime buna açıkça delâlet
etmektedir;
Eğer müşriklerden biri
sana sığınırsa, onu himayene al (ona eman ver).
CTevbe/6)
2. Eman veren kişinin müslüman olması gerekir.
Müslümanların arasında yaşayan zımmîlerden biri, harbî bir kâfire eman verirse,
bu eman geçerli olmaz. Müslümanların, zımmînin verdiği emam gözetmeleri, ona
riayet etmeleri gerekmez. Çünkü müslumanları, ancak kendilerinden olan bir
kişinin verdiği eman bağlar.
3. Verilen emandan, halifenin veya ordu
komutanının haberdar olması gerekir.
Halife, verilen
emandan haberdar olup bu emanı kabul ederse eman geçerli olur. Halife, verilen
emandan haberdar olmazsa veya haberdar olduğu halde verilen emanı kabul edip
tasdik etmezse eman geçerli olmaz; zira halifenin, verilen emanı iptal etme
yetkisi vardır. Meselâ halife, eman verilen bir kişinin casus olduğundan
şüphelenirse, ona verilen emanı iptal edebilir. Bu takdirde, verilmiş eman o
şahıs veya o cemaat için geçerli değildir.
Müslümanlarla kâfirler
arasında hüdne akdi -zikrettiğimiz şartlar dahilinde- akdedildiğinde, eman
isteyen kâfire eman verildiğinde, ta-. rafların bazı hususlara riayet etmesi
gerekir.
I. Hüdne Akdi Üzerine Terettüb Eden Hükümler
önce hüdne akdinin
üzerine terettüb eden hükümleri kısaca beyan edelim:
A.
Kendileriyle hüdne akdi yapılan kişilerden el çekmek gerekir.
Onlara bir eziyet, bir
kötülük yapmak haram olur. Fakat kendileriyle hüdne akdi yapılan kâfirleri,
diğer kâfirlere karşı müdafaa etmek müslümanlar üzerine vacib değildir. Bu
hüküm, şu iki şeyden biri tahakkuk edinceye kadar devam eder:
• Hüdne (barış) müddeti bitinceye kadar.
• Kâfirler, hüdne (barış) akdini bozuncaya
kadar.
Meselâ barış akdini
bozacak bir harekette bulununcaya veya 'Barış akdini bozuyoruz' deyinceye
kadar, barış akdi geçerli olur. Kâfirlerin tümünün veya idarecilerinin bunu
söylemesi halinde akid sona erer veya fiilen savaşa başlarlarsa veya
müslümanların gizli durumlarını başka kâfirlere haber verirlerse veya
müslümanlardan birini öldürürlerse, müslümanlar barış antlaşmasını
bozabilirler.
Kâfirlerden biri
bunlardan birini yaparsa, diğerleri ona katılmazsa veya ona mâni olmaya
çalışırlarsa veya halifeye, arkadaşlarının yaptığı işi tasvip etmediklerini
söyleyip barış üzerinde olduklarını ilan ederlerse, hüdne akdi ortadan kalkmaz.
Fakat sözleri veya fiilleriyle arkadaşlarının yaptığına karşı çıkmazlarsa ve
bildikleri halde susarlarsa, hüdne (barış) akdi sona erer.
Müslümanların
halifesi, kendileriyle barış antlaşması yapılan kâfirlerin ihanet edeceğinden
endişe ederse, barış akdini sona erdirebilir.
Ancak bunu onlara
açıkça bildirmelidir. Şu ayet-i celile buna delâlet etmektedir:
Bir kavmin (antlaşmayı
bozmak hususunda) ihanetinden çekinirsen, onların yaptığı gibi sen de
antlaşmayı onlara at (antlaşmayı bozduğunu onlara bildir). Şüphesiz ki Allah
hainleri sevmez.
(Enfal/58) /
Onlar size doğru
davrandıkça siz de onlara karşı doğru davranın. Muhakkak ki Allah sakınanları
sever. Oevbe/7)
Müslümanlar,
kâfirlerin ihanet etmelerinden endişe edip antlaşmayı bozduklarını onlara açıkça
bildirdiklerinde, müslümanların kâfirlerle -Allah'ın emrettiği şekilde-
savaşmaları helâl olur. Allah Teâlâ şöyle buyuruyor:
Onlar, kendileriyle
antlaşma yaptığın halde her defasında hiç çekinmeden antlaşmayı bozarlar. Savaşta onları yakalarsan onlara (vereceğin
ceza ile) arkalarında kalanları da dağıt ki böylece hatırlayıp (ibret
alsınlar). (Enfal/56-57)
Hz. Peygamber de şöyle
buyurmuştur:
Kimin bir kavimle
arasında antlaşma varsa, antlaşma bitene kadar veya antlaşmayı onlara atıp (harbedeceğini
bildirip onların da) karşılıklı hazırlanmasına kadar, bir düğüm düğümlemesin ve
bir düğüm çözmesin.
B. Haramı
helâl, helâli haram kılacak bir şart olmadıkça, müslümanlara kabul ettikleri
her şartı yerine getirmek vacib olur.
Kâfirler, müslümanlara
'Sizinle hüdne (barış antlaşması) yaparız, ancak İslâm'dan dönüp bize
katılanları size teslim etmemek, fakat bizden müslüman olup sizin yanınıza
kaçanları bize iade etmeniz şartıyla* şeklinde bir teklif getirirlerse ve
müslümanlar da bu şartı kabul ederlerse, hüdne akdi sahih olur. Çünkü Süheyl b. Amr, Hudeybiye sulhunda müslümanlara bu şartı
koşmuş, Hz. Peygamber de bunu kabul etmişti.
Kâfirler, içlerinden müslüman
olup müslümanlara sığınan kadınların kendilerine iade edilmesini şart
koşarlarsa, bu şart batıldır; zira Allah Teâlâ müşriklerden müslüman olup
müslümanlara sığınan kadınları onlara teslim etmeyi yasaklamıştır:
Ey iman edenler!
Mü'min kadınlar hicret ederek size geldiğinde onîarı(n gerçekten mü'mine olup
olmadıklarını kendilerine yenim verdirerek) imtihan edin. Allah onların
imanlarını daha iyi' bilir. Onların (samimiyetle) iman ettiklerini anlarsanız,
artık onları kâfirlere döndürmeyin, Ne bu kadınlar onlara (o kâfir kocalarına)
ne de onlar bu kadınlara helâl değildirler. (Mümtehine/10)
C. Şartlan
ve rükûnlan tamam olduktan sonra hüdne (barış) akdi lüzumlu bir akid olur.
Müslümanlar, sebepsiz
yere hüdne akdini bozup onlara karşı savaş açamazlar.
II. Verilen Eman
Üzerine Terettüb Eden Hükümler
a. Kendisine eman verilen kâfire, hiçbir
müslümanın eziyet etmesi caiz değildir.
İster kadın, ister
erkek olsun kendisine eman verilen kâfire, hem eman veren müslümanın hem de
diğer müslümanlann eziyet etmesi haramdır. Ancak kendisine eman verilen kâfir,
müslümanlarla savaşmaya kalkışırsa veya müslümanlar aleyhine casusluk yaptığı
hususunda bazı emareler görülürse, ona verilen eman ilga edilir.
b. Kâfire verilen emanın müddeti bittiğinde veya
eman alan kâfir, emanı iade ettiğinde, onu emniyette olacağı yere götürmek
müslümanlann İdarecisi veya onun vekili üzerine vacibdir.
Eğer müşriklerden biri
sana sığınırsa, onu himayene al ki Allah'ın kelâmını dinlesin. Sonra onu
emniyette olacağı yere ulaştır. (Tevbe/6)
c. Harbî bir kâfire eman verildiğinde, bu,
yerine getirilmesi gereken bir akid olur. Ona eman veren kişi, emanından
dönemez. Pişman olup emanmdan dönmek istese dahi buna müsade edilmez. Ancak
kendisine eman verilen kâfir, emanı ortadan kaldıran bir hareket yaparsa eman
ilga olur.