ÖZEL ALIŞVERİŞLER.. 2
1. Caiz Olan
Alışverişler 2
A. Tevliye. 2
B. İşrak
(Ortak Etme) 2
C.
el-Murabaha. 2
D.
el-Muhatate (el-Vedia) 2
2.
Yasaklanan Alışverişler 3
A) Haram ve Bâtıl
Olan Alışverişler 3
1.
Memedeki Sütü Satmak. 3
Olgunlaşmamış
Meyveyi Dalındayken Satmak (Daman) 3
Meyvelerin
Olgunlaşması ve Yemeye
Uygun Duruma Gelmesinin Umumi
Faydaları 4
2. Kumar
Gibi Olan Alışverişler 4
3. Bir
Alışverişte İki Alışveriş. 4
Taksitle Satış. 4
4. el-Urban. 5
5. Borcu Borç
ile Satmak. 5
6. Satın
Alınan Malın Teslim Alınmadan Tekrar
Satılması 5
B) Haram (Yasak)
Olduğu Halde Bâtıl Olmayan Alışverişler 6
1.
el-Müserrat 6
2. el-Necş. 6
3. Yerli Tüccarın
Yabancı Kişinin Mallarını
Onun Adına Satması 6
4.
Kervanları Karşılamak. 6
5.
İhtikâr (Karaborsa) 7
6. Bey'
Üzerine Bey( veya Sevm Üzerine Sevm Yapmak. 7
7.
Malını Haram Yollarla
Kazanmış Kişiyle Alışveriş
Yapmak. 7
Yukarıda sözünü
ettiğimiz alışverişler umumi alışverişlerdir, bunların özel bir adı yoktur.
İnsanların çoğu bu şekilde alışveriş yaparlar. Bunların dışında özel birtakım
isimleri olan bazı alışveriş şekilleri daha vardır. Bu alışverişlerin bir kısmı
caiz, bir kısmı yasaktır. Yasak olan alışverişin bir kısmı vardır ki yasak ve
günah olmakla beraber sahihtir. Şimdi bu özel alışverişleri beyan edelim:
Bu alışverişler, umumi
alışveriş şeklinden biraz değişiktir. Fakat bu değişiklik bu tür alışverişin
caiz olmadığı vehmine yol açtığı için fakihler bunların caiz olmadığı vehmini
bertaraf etmek için onları izah etmiş ve özel isimler vermiştir:
Tcvliye, kişinin satın
aldığı bir malı kaça aldığını belirtmeden yeni bir müşteriye satması veya
müşteriye 'Seni bu akde velî kıldım' demesidir.
İşrak da tevliye
gibidir. Fakat burada malın tümünü satmak yerine, malın bir kısmına başkasını
ortak etmek sözkonusudur. Meselâ 'Sen bu malın yarısını vereceksin' demek,
işraktır. Ancak kişiyi ne' kadarına ortak ettiğini açıklamak gerekir. Eğer
'Seni bu malın bir kısmına ortak ettim' denir de ortak edilen kısmın ne kadar
olduğu belirtilmezse akid bâtıl olur. Ancak mutlak olarak 'Seni bu mala ortak
kıldım' denirse, akid sahih olur, kişi de malın yansına ortak olur.
Murabaha, satın alınan
bir malı belli bir kâr ile başkasına satmaktır. Meselâ satıcının 'Şu aldığım
evi % 10 kâr ile sana sattım' demesi, mu -rabahadır. Fakat 100 liraya aldığı
malı, 150 liraya aldığını söyleyerek, % 10 kârla satarsa, haram işlemiş olur.
Kârın, verilen paranın cinsinden olması şart değildir; yani kişinin 'Şu evi
aldığım fiyata sana devrediyorum, ancak kâr olarak bana 5 kg. yağ vereceksin'
demesi caizdir.
el-Muhatate kişinin
aldığı malı, zararla satmasıdır. Ancak zarar ettiği miktarı -meselâ % 10
zararla sattım gibi- belirtmesi gerekir. Bu durumda muhatate, murabaha'nın tam
tersi olmaktadır.
İşte bu dört alışveriş
türü caizdir. Bunların caiz olduğunun delilleri ise şunlardır: Bu akidler, bey1
akdinin rükün ve şartlarını haizdirler ve Allah Teâlâ'nın şu hükmünün,
kapsamına girmektedirler:
Allah alışverişi
helâl, faizi haram kılmıştır.
(Bakara/275)
Ayrıca şu hadîs de bu
alışverişlerin bir kısmının meşru olduğuna delâlet etmektedir. Rivayet
edildiğine göre Hz. Ebubekir, Hz. Peygamber'e 'Anam-babam sana feda olsun! Şu
iki devemden birini al' dediğinde,. Hz. Peygamber 'Ancak parasıyla alırım'
demiştir.
Hadîsin zahirinden bunun
tevliye akdi olduğu anlaşılmaktadır; yani Hz. Ebubekir deveyi aldığı fiyata Hz.
Peygamber'e vermiştir. Allah daha iyisini bilir.
Bu alışverişlerin
sahih olması için malın fiyatının ne kadar olduğu alıcı ve satıcı tarafından
bilinmelidir.
Satıcı ve alıcının
malın kaça alındığını bilmesi gerekir, biri veya ikisi malın kaça alındığını
bilmezse ikinci akid sahih olmaz. Hatta ikinci akdin yapıldığı mecliste alıcıya
bilgi verilse dahi akid sahih olmaz. Ayrıca şu hususa da dikkat edilmesi
gerekir: Satıcı 'Ben bu malı aldığım fiyata sana satıyorum' dese, sadece mala
ödediği para bu akde dahil olur; malın masrafları aldığı fiyata eklenmez. Fakat
satıcı 'Bu mah bana malolduğu fiyata sana satıyorum' derse, malın nakil ücreti,
depo ücreti ve diğer masrafları alıcıdan istenir.
Yasak ama caiz olan
selem akdi, ribalı alışverişler ve sarraflıktaki alışverişler gibi bazı
alışverişleri -yasak ve caiz olmayan alışverişlerden sonra- ileride beyan
edeceğiz.
Şeriatın yasak ettiği
birtakım alışverişler vardır ki şeriat ya bir zarardan veya onunla beraber
meydana gelen bir kötülükten ötürü onları nehyetmiştir. Bu alışverişler a)
bâtıl olan alışverişler ve b) haramlıkla beraber sahih olan alışverişler olmak
üzere iki kışıma ayrılır:
Bu alışverişler,
şâri'nin rükün veya şartlarında noksanlık gördüğü alışverişlerdir. Sâri, bu tür
alışverişten insanları sakmdırmıştır, fakihler de bunların bâtıl olduğuna
hükmetmiştir. Onları şöyle sıralayabiliriz:
Koyunun yününü
üzerindeyken, olmamış meyveyi dalındayken satmak da memedeki sütü satmak gibi
yasaktır.
İbn Abbas'tan rivayet
edildiğine göre Hz. Peygamber olgunlaşmamış meyvenin dalındayken, koyunun
yününün koyunun üzerindeyken, sütte bulunan yağı sütün içindeyken satılmasını
yasaklamıştır.
Bu tür alışverişlerin
bâtıl olmasının nedeni, bunların ne olacağının ve ne kadar olacağının
bilinmemesidir. Meselâ dalında bulunan olgunlaşmamış meyvenin ne olacağı, ne
kadar olacağı bilinmemektedir. Memedeki sütün ve koyunun üzerindeki yünün
durumu da böyledir. Bu tür alışverişlerde aldatma ve aldanma ihtimali yüksek
olduğundan bunlar yasaklanmıştır.
Biz olgunlaşmadan
dalında iken satılan meyvenin alışverişinden tafsilatlı olarak bahsetmek
istiyoruz. Çünkü günümüzde bu tür alışverişler sıkça yapılmaktadır.
Biz daman kelimesini
de parantez içine aldık, çünkü halk bu tür alışverişlere günümüzde daman ismini
veriyor. Bizi isim (=daman) değil, ism-i meful (=madmun) ilgindiriyor ki bu
olgunlaşmamış meyveyi dalındayken satmaktır. Hatta halk daha da ileri giderek
çiçek halindeki ağaçların meyvelerini satıyor ve satın alıyor. Bu tür alışveriş
günahı daha fazlalaştırır.
Şunu belirtelim ki
Allah'a, Rasûlü'ne, mal ve evladın fayda vermediği ceza gününe iman eden kişi
İslâm'ın emrine boyun eğmeli, şeriatın neh-yettiği bu tür alışverişlerden
-bunda büyük bir kazanç olduğunu düşünse bile- uzak durmalıdır. Ayrıca bu tür
alışverişlerde kâr değil, zarar vardır.
Olgunlaşmamış
meyveleri dalındayken satmakta büyük bir aldatmaca vardır. Ayrıca malın miktarı
belli olmadığından alışveriş de bâtıldır. Dolu, hastalık v.b. gibi afetlerden
ötürü o meyvelerin hiç olmaması veya tamamen yok olması da mümkündür. Bu
durumda ağaçların sahibi karşılıksız olarak insanların parasını almış olur ki
bu halkın malını bâtıl yolla yemektir. Bu hususta Hz. Peygamber şöyle
buyurmuştur:
Allah o meyveleri
müsmir kılmadığı takdirde sizden herhangibiri, kardeşinin malını (parasını)
neye karşılık alacak (veya helâl sayacak)tır?
Öyleyse olgunlaşmamış
meyveleri dalındayken satmak haramdır ve yapılan akid bâtıldır. Hz. Peygamber
bu tür alışverişi kesin olarak yasaklamıştır. Bu tür alışveriş yapan kişiler
bunun günahını eşit olarak yüklenirler.
İbn Ömer'in şöyle
dediği rivayet edilmiştir: 'Rasûlullah (s.a), salâhları meydana çıkmadıkça
(ağaç üzerinde henüz olgunlaşmamış olan) yaş meyvelerin satışından
nehyetmiştir. (Rasûlullah) hem satıcıyı, hem de alıcıyı (bundan)
nehyetmiştir'.
Bu tür alışverişlerin
yasaklanmasının, halkın maslahatına olduğu açıktır. Bu tür alışveriş yapıp da
kavga etmeyen çok az kişi görürsün. Hatta bu tür alışverişler çoğu zaman kan
akıtılmasına dahi sebep olmaktadır. Bu da Allah'ın şeriatına muhalefet etmenin
neticesidir. Bu bakımdan mü'minler, hatta tüm insanlar için en uygun yol,
Allah'ın şeriatına sarılmaktır. Ancak bu şekilde ebedi saadete eriiebilir,
Allah'ın rızası kazanılabilir. Her kim Allah için (haram) birşeyi terkederse,
Allah ona ondan daha hayırlısını ihsan eder.
Olgunlaşmış meyvelerin
dalındayken satılması caizdir. Bahsi geçen hadîslerin mefhum-u muhalifleri buna delâlet ettiği gibi, bunun
caiz olduğuna delâlet eden hadîsler de ileride gelecektir. Olgunlaşmamış meyvelerin dalındayken
satılmasının yasaklanmasından, olgunlaşmış
meyvelerin dalındayken satılmasının yasak olmadığı anlaşılmaktadır. Bunun nedeni açıktır, zira
meyveler olgunlaştıktan sonra kolay kolay zarar görmezler. Çünkü olgunlaşan
meyvenin kabuğu kalın, çekirdeği büyük olur, bundan dolayı da zarar görmesi pek
nadir olur. Olgun-
laşmamış meyvenin ise
kabuğu ince, çekirdekleri küçük olduğundan çok çabuk zarar görür. Dalında
olgunlaşan meyveleri, müşteri o memleketin toplama zamanına kadar dalında
bırakabilir. Ancak meyveleri satan kişi, derhal toplamayı şart koşmuşsa durum
değişir.
Renkli meyvelerin
olgunlaştığı, kızarma veya sararmalarından veya olgunlaşmanın diğer
alâmetlerinin görülmesinden anlaşılır. Renkli olmayan meyvelerin olgunlaştığı
ise tadından anlaşılır. Hz. Peygamber'in, hurmaların alacalanma'dan (kızarıp
sararmadan) satılmasını yasak ettiği riva -yet edilmiştir.
Olgunlaşmamış
meyveler, ağaçtan toplandığı takdirde satılabilir. Ancak bunlardan meşru olarak
yararlanılması gerekir. Olgunlaşmadan toplanılan meyve herhangibir işe
yaramıyorsa, satılması sahih olmaz. Olgunlaşmamış meyvenin toplanıp
-işe'yaraması halinde- satılmasında aldatma sözkonusu değildir. Ziraî ürünler
de meyve gibidir, çünkü her ikisinin satışı da aynı amaca yöneliktir. Allah
hakikati daha iyi bilir,
Bunlar satılan malın
bilinmediği veya akid yapanın iradesinin tahakkuk etmediği alışverişlerdir. Bu
alışverişlerden üzerine sınır getirilenlerden biri de el-münâbeze veya
el-mülâmese'dir. Bu alışveriş, akid yapan iki kişinin iki maldan birini
belirtmeksizin alışveriş yapmalarıdır. Satıcı o mallardan birini atarsa veya
alıcı onlardan birine dokunursa, o mal satılmış olur. Herhangibir elbiseyi
karanlıkta sadece dokunmak suretiyle alıp-satmak da bu kabildendir veya satıcı
ve alıcının muayyen bir malı alıp alışveriş akdini satıcının malı atmasına veya
alıcının mala dokunmasına bağlamak da aynı şekildedir. Görüldüğü gibi birinci
şekilde satılan mal bilinmemektedir. İkinci şekilde satıcı ile alıcının iradesi
tam olarak tahakkuk etmemektedir, çünkü satıcı alıcının o mala ne zaman
dokunacağını veya alcı satıcının o malı ne zaman atacağını bilmemektedir.
Ebu Said el-Hudrî
şöyle rivayet etmiştir: 'Rasûlullah (s.a) bizleri iki türlü alışverişten ve iki
türlü giyinişten nehyetti: Mülâmese ve münâbeze suretiyle alışveriş yapmaktan
nehyetti. Mülâmese, kişinin gece yahut gündüz arkadaşının kumaşına eliyle
dokunmasıdır ki o bu kumaşı bundan başka bir suretle evirip çeviremez. Münâbeze
de bir kimsenin kendi kumaşını diğer bir kimseye atması, diğerinin de kendi
kumaşını
berikine atmasıdır. Bu
atma, bakmadan ve karşılıklı nzalaşmadan onların alışverişi olur.
Bey'ul- hesat denilen
alışveriş türü de mânâ bakımından müîâmese gibidir. Bey'ul-hesat, satıcı ile
alıcının tayin ettikleri mallara içlerinden birinin taş atması ve taşın isabet
ettiği malın satılmış olmasıdır. Hz. Peygamber bunu yasaklamış, fakihler de bu
alışverişin bâtıl olduğuna hükmetmişlerdir, çünkü burada mal bilinmemekte ve
tarafların iradeleri tahakkuk etmemektedir.
Ebu Hüreyre şöyle
rivayet ediyor: 'Rasûlullah (s.a) taş atma suretiyle yapılan alışverişten
nehyetti'.
Günümüzde yapılan bazı
uygulamalar da tıpkı böyledir. Meselâ birtakım eşyalar bazı mekânlara konmakta
onların üzerine satış yapılmakta veya halka atılmakta ve halkanın üzerine
geçtiği şey müşterinin olmaktadır veya birtakım eşyalar için rakamlar konan
çarklar ve dolaplar çevrilmekte, çarkın ibresinin üzerinde durduğu rakamın
işaret ettiği eşya müşterinin olmaktadır. Bunlar yasak ve bâtıl muamelelerdir.
Bir alışverişte iki
alışveriş, kişinin akid sığasında iki akdi aynı zamanda söylemesidir. Meselâ
satıcının 'Şu evi sana, parasını şimdi verirsen 1000 liraya, bir yıl sonra
verirsen 2000 liraya sattım' demesi, müşterinin de bunu kabul etmesi veya
satıcının 'Şu arabayı sana 1 milyona sattım, ancak sen de daireni bana aynı
fiyata satacaksın' demesi, bir alışverişte iki alışveriştir. Bu tür
alışverişler yasak ve bâtıldır. Çünkü birinci şekilde fiyat bilinmemekte,
ikinci şekilde ise akid bir şarta bağlanmaktadır, oysa peşin alışverişte şart
olmaz.
Ebu Hüreyre'den şöyle
rivayet edilmiştir: 'Rasûlullah (s.a) bir alışverişte iki alışveriş yapmayı
yasaklamıştır'.
Yeri gelmişken
taksitle satışta bir sakınca olmadığını belirtelim. Ancak yukarıda
belirttiğimiz gibi akid sigastnda iki fiyat söylenmemelidir. Akid sigasmda iki
fiyat söylemek, bir alışverişte iki alışveriş yapmaktır, bunun yasak ve bâtıl
olduğunu söylemiştik. Alıcı ve satıcı akidden önce peşin fiyatını ve taksitli
fiyatını konuşurlar, sonra taksitle alışverişe karar verirlerse, akid sahih
olur. Bu tür alışverişlerde günah ve haram işleme sözkonusu değildir. Hatta
pazarlık esnasında malın peşin fiyatı söylense dahi alışveriş akdi
tamamlandığında bunun mahzuru
olmaz. Bu tür akidlerin riba
olduğunu, aradaki fazlalığın müddetin karşılığı olduğu düşüncesini zihinlerden
silmek gerekir. Çünkü
riba bir fazlalıktır, muamele
yapan iki kişiden biri, geçen zamana karşılık diğerinden verdiği malın
cinsinden bir fazlalık alır. Meselâ kişinin 1000 dirhem borç verip bir ay sonra
1100 dirhem alması veya 1000 sa' buğday verip bir veya birkaç ay
sonra 1100 sa'
buğday alması ribadır.
Bu husus riba konusunda izah edilecektir. Fakat
değeri şu anda 1000 lira olan mal, iki, üç veya beş ay sonra ödenmek üzere 1500
liraya satılırsa veya taksitle verilirse bu, hiçbir şekilde riba olmaz. Bu
işlem, muamelede bir kolaylık, bir müsamahadır. Çünkü tüccar mal veriyor ve
karşılığında müşteri ona para veya başka birşey vermiyor, tüccar da müşteriden, verdiği malın cinsinden bir
fazlalık almıyor. Nakid paranın, taksitle paradan üstün olduğunda şüphe yoktur.
İnsanlar 'az olsun, nakid olsun' der; yani peşin olarak verilen az para veya
mal, gelecekte verilecek çok para veya maldan daha üstündür.
cl-Urban, kişinin
sattığı malın parasının bir kısmını kapora olarak alması ve satış muamelesi
yapılmadığında o kaporanın satıcının mah olması, ancak satış akdi tamamlanırsa
alman kaporanın malın fiyatına dahil edilmesidir. Bu alışveriş hem yasak, hem
de bâtıldır. Çünkü burada fasid bir şart vardır.
Abdullah b. Amr şöyle
rivayet etmiştir: 'Rasûlullah (s.a), Urban denilen alışverişten nehyetmiştir'.
Ancak burada bir
hususa dikkat çekmek istiyorum: Bu muamelede haram ve bâtıl olan, akid
esnasında kapora şartı koşulmasıdır. Akidde böyle bir şart olmazsa, akid
tamamlandıktan sonra satıcının paranın bir kısmını istemesinde bir beis yoktur.
Fakat akid feshedildiğinde satıcıya verilen para müşteri razı olduğunda ona
helâl olur.
Meselâ bir kişinin
başka birinde alacağı vardır, ikinci kişinin de üçüncü bir kişide alacağı vardır.
Bu alacaklı olan iki kişiden
biri, alacağını üçüncü kişinin borcu ile satar ki işte bu tür alışverişler
yasak ve bâtıldır, çünkü satan kişi sattığı şeyi teslim etme imkânına sahip
değildir.
İbn Ömer'den şöyle
rivayet edilmiştir: 'Rasûlullah (s.a), kâli (borcu) borç ile satmayı
yasaklamıştır'.
Hadîste geçen kail kelimesi,
borç demektir ve kele'e-yekhu kökünden gelip tehir etmek anlamındadır. Bazı
âlimler bunu şöyle tarif etmişlerdir: Kişi belli bir müddet sonra parasını
verip malı teslim almak üzere bir mal satın alır, malın teslim edilme zamanı
geldiğinde satıcı malı teslim edemez ve alıcıya 'Bende bulunan malını üç ay
bende kalmak üzere 1000 liraya sat' demesi, müşterinin de, bunu kabul
etmesidir, Bu borcu borç ile satmaktır ki haram ve bâtıldır.
Borcu borç ile satma
şekillerinden biri de şudur: Kişinin, bir şahıstaki alacağını hazır bir mala
karşılık satması veya üçüncü kişilere satması .bâtıldır. Çünkü sattığı malı
(alacağını) teslim etmeye gücü yoktur.
Kişi alacağını bir mal
karşılığında borçluya satarsa, meselâ 'Sende bulunan bin liramı bir seccade
karşılığında sana veriyorum' veya 'Sendeki bin liramı beşyüz lira karşılığında
sana veriyorum' dese, borçlu da çıkarıp verse akid sahih olur. Çünkü bu
anlaşmadır, anlaşma da caizdir. Nitekim bu durumdan ileride bahsedilecektir. Bu
tür akdin sahih olduğuna Abdullah b. Ömer'in rivayet ettiği şu hadîsle de
istidlal edilmiştir: "Baki de (Baki, Medine'de geniş bir sahanın adıdır;
mezarlık yapılmadan önce burada pazar kurulurdu) deve satardım. Bazen dinar
(altın para) mukabilinde satar ve yerine dirhem (gümüş para) alırdım. Bazen de
dirhem mukabilinde satar ve yerine dinar alırdım. Rasûlullah'a gelip bu meselenin
hükmünü sorduğumda 'Kıymeti mukabilinde olursa beis yoktur' buyurdu".2-
İbn Ömer'in 'Ben dinar
ile satıyorum' sözünden maksat, dinar üzerinden borca veriyorum, sonra dinar
mukabilinde dirhem alıyorum demektir. İşte bu, borcu borçludan belli bir mala
karşılık almaktır.
Kişinin satın aldığı
malı teslim almadan önce bir başkasına satması da yasak ve bâtıldır. Çünkü
alınan malın ele geçmeden tekrar satılmasının bâtıl olduğunu ve
kişinin onu satma yetkisinin
bulunmadığını söylemiştik.
Hz. Peygamber şöyle
buyurmuştur:
Kim bir yiyecek
maddesi satın alırsa, onu kabz etmedikçe başkasına satmasın.
İbn Abbas 'Öyle
sanıyorum ki herşey, kabzdan önce satılmamak hükmündeki yiyecek maddesi
gibidir' demiştir.
Bu hüküm, alman malın
eski sahibine değil de başkalarına satılması halinde geçerlidir. Alınan mal
kabzdan önce aynı fiyatla eski sahibine verilirse bu bâtıl olmaz, ancak eski
sahibine de başka bir fiyatla satmak bâtıldır. Çünkü bu da Hz. Peygamber'in
nehyinin umumuna dahildir. Alınan malı aynı fiyatla mal sahibine vermek
sahihtir, çünkü bu yeni bir alışveriş değil, mal sahibini eski alışverişten
affetmektir. Bu, her ne kadar yeni bir satış gibi görünse de aslında yeni bir
satış değildir.
Bunlar haklarında
yasak hükmü varid olan alışverişlerdir. Ancak bu yasaklık, rükün veya
şartlarındaki bir eksiklikten değildir. Rükün ve şartların haricinde birşeyden
ötürü yasaklandıkları için haram olmalarına, yapanın günahkâr olmasına rağmen
alışveriş akdi sahihtir. Bu alışverişler şunlardır:
el-Müserrat, deve,
sığır veya koyunun sütlü olduğu zannedilsin diye birkaç gün sağılmadan
bekletilip satılmasıdır. Bu durum hayvanın fiyatının artmasına sebep olur. Bu
durumdaki hayvan satıldığında -satıcı günahkâr olmakla beraber- akid sahih
olur. Müşteri durumu farkettiğinde malı geri verme hakkına sahiptir, çünkü bu
durum ayıplı mal hükmündedir. Müşteri malı iade ederken sağmış olduğu sütün
yerine bir avuç hurma veya sağdığı sütü verir.
Müşteri bu hileye
rağmen hayvanı almaya razı olursa, satıcıdan birşey talep etme hakkına sahip
değildir. Bunun delili -daha önce de geçen- şu hadîstir:
Satışa çıkarılacak
olan deve ve koyunların sütlerini sağmamak suretiyle memelerinde
biriktirmeyiniz. Her kim sütü sağılmayıp göğsünde biriktirilmiş hayvan satın
alırsa, alan şahıs bu alışveriş akdinin arkasından kendisi o hayvanı sağdıktan
sonra muhayyerdir. Eğer o hayvandan razı olursa hayvanı ahkor, razı olmazsa
hem hayvanı geri verir, hem de (sütünü sağması karşılığında) bir sa' hurma
verir.
Burada deve ve koyun
diğerlerine (eti yenen hayvanlara) kıyas edilir.
Necş (alışverişte
müşteriyi yanıltmak) malın fiyatını artırmak için ma -lın iyi olduğu fikrini
müşteriye vermektir. Necş, Örtmek anlamına gelir ki kişi maksadını
örttüğü/gizlediği için bu alışverişe necş denmiştir. Bu tür alışveriş haramdır.
Abdullah b. Ömer şöyle
rivayet ediyor: 'Rasûlullah (s.a) necş'den
(alışverişte müşteriyi
yanıltmaktan) nehyetmiştir'.
Fakat haram olmasına
rağmen böyle bir alışveriş yapılırsa, akid sahih olur.
Satıcı ile alıcı gibi
görünen kişi arasında malın fiyatını artırma hususunda bir anlaşma olursa her
ikisi de günahkâr olur. Burada aldatma sözkonusu olduğundan müşterinin malı
iade etme hakkı vardır. Ancak satıcı ile alıcı gibi gözüken kişi arasında böyle
bir anlaşma olduğunun isbat edilmesi gerekir.
Meselâ çölden veya
yabancı bir yerden gelerek malım satmak isteyen kişiye, yerli tüccarlardan
birinin 'Ben bu malı yavaş yavaş yüksek bir fiyatla senin adına satarım'
diyerek o malı alıp satmasıdır. Bu tür satış haramdır.
İbn Abbas'tan şöyle
rivayet edilmiştir: 'Rasûlullah (s.a) meta getiren süvarilerin (pazar
haricinde) karşılanmalarını ve şehirlinin bedevi namına malını satmasını
nehyetti'. Ravi Tavus şöyle diyor: "Bunun üzerine İbn Abbas'a 'Şehirli,
bedevi hesabına malını satmasın' sözünün mânâsı nedir?" diye sordum. İbn
Abbas 'Şehirli, bedeviye simsar olmasın demektir' dedi.
Bu alışverişin
yasaklanmasının nedeni, halkı sıkıntı ve darlığa sürük-lemesidir. Burada şu
hususu belirtelim ki bu hüküm, bugünkü aracıları, kabzımalları kapsamaz. Şehire
getirilen malları onların satması, halkı.sıkıntı ve darlığa sokmak anlamına
gelmez. Hatta onların satmaları hem mal sahipleri, hem de halk için daha
kolaylıktır.
Tüccarların şehirin
dışına çıkarak ticaret kervanlarını karşılayıp piyasanın fiyatını bilmeyen
kervancıların mallarını ucuza kapatmalarıdır. .Bu tür alışveriş haram olmakla
beraber akid sahihtir. Haram olmasının
nedeni içinde hile bulunmasıdır. Yukarıda İbn Abbas'tan rivayet edilen hadîste
'Kervanları şehir dışında karşılamayın' ibaresi de bulunmaktadır.
Kervan sahipleri
çarşıya gelip fiyatları gördüklerinde alışverişi feshetme yetkisine
sahiptirler. Ebu Hüreyre Hz. Peygamber'in satılmak üzere getirilmekte olan erzak
ve ticaret maddelerini yolda karşılamaktan nehyettiğini bildirerek söyle
demiştir: "Kim ticaret metaını yolda karşılar ve ondan satın alır da
arkasından malını yolda satan mal sahibi çarşıya gelir, râyic fiyatı
öğrendiğinde (aldandığını anlarsa) o malı geri almak hususunda muhayyerlik
hakkına sahip olur".
İhtikâr, kişinin
halkın zaruri ihtiyaçları sayılan gıda ve giyim eşyalarını satın alıp
fiyatların artmasını beklemek üzere depo etmesidir. Böyle yapmak haramdır. Uz.
Peygamber şöyle buyurmuştur:
Günahkâr olandan başka
hiç kimse ihtikâr yapmaz.
Halkın zaruri
ihtiyaçları karşılanamayıp sıkıntı başgösterdiğinde ihtikâr yapan karaborsacı
eiindeki mallan normal bir fiyatla halka satmak üzere zorlanır. Eğer satmaktan
imtina ederse, kadı onun mallarını elinden alarak satar, parasını kendisine
verir. Ancak şu hususu da belirtelim ki gıda maddelerini çarşı ve pazarlarda
dolu iken alıp muhafaza etmek, sonra halkın istifadesine sunmak, ihtiyaç anında
satmak için depo etmek ihtikâr değildir. Günümüzde tüccarların çoğu böyle
yapmaktadır. Meselâ onlar peyniri alır depo ederler, fabrikatörler imal
ettikleri gıda maddelerinin bir kısmını muhafaza ederler ki bolluk zamanından
sonra halk onlardan istifade etsin. Bunlar ihtikâr ve karaborsacılık değil,
meşru ' ticarettir ve halk için faydalıdır. Bu bazen ülke için de faydalı olur.
Hele bu mallan bolluk zamanında 'alıp koruma imkânı olmayanlar için koruyanlar
büyük sevaba nail olurlar.
Kişinin müslüman
kardeşinin bey'i üzerine bey' yapması şudur: Bir mal alıp alışverişten dönme
müddeti içinde bulunan bir kişiye gelip 'Aynı paraya senin aldığın maldan daha
iyisini sana veririm' veya 'Aldığın malın aynısını daha az paraya sana
veririm' diyerek kendi malını satmaya çalışmaktır.
Kardeşinin sevm'i
üzerine sevm yapmak da şudur: Müşterinin mal sahibi ile belli bir fiyat
üzerinde anlaşacakları sırada, bir başkasının gelip, mal sahibine daha fazla
Leklif etmesi veya müşteriye alacağı maldan daha iyisini aynı paraya veya
alacağı malın aynısını daha düşük fiyata vereceğini vaadetmesidir. Bunların her
ikisi de haramdır. Nitekim Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur:
Müslüman bir kimse
kardeşinin pazarlık yaptığı fiyat üzerine kıymet artırımı yapmasın.
Müslüman bir kimse
kardeşinin pazarlığı' üstüne pazarlık yapmasın.
Bu şekilde davranmanın haram olmasının
nedeni,' mürüvvetin yok edilip kalplerin kin ve buğzla dolmasına sebep
olmasıdır. Bu tür davranışlar, nizaa sebep olup halk arasında düşmanlığın
yayılmasına, sıla-yı rahim'in kesilmesine, toplumun sıkıntıya düşmesine sebep
olmaktadır. Oysa İslâm, insanları birbirine yaklaştırmayı, aralarındaki bağlan
güçlendirmeyi, insanlar arasındaki sevgiyi artırmayı hedeflemiştir.
İçki, domuz, murdar
et, köpek ve benzeri şeyleri satarak veya piyango, rüşvet gibi yollarla mal
kazanmış olan kişiye birşey satmak veya ondan birşey almak haramdır. O kişiyle
icare ve âriye gibi muameleler yapmak da, onun yemeğini yemek de haramdır.
Ancak malının tamamı haram yollarla kazanılmamıfsa; bir kısmı haram bir kısmı
helâl ise onunla sözkonusu muameleleri yapmak mekruhtur. Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur:
Muhakkak helâl belli,
haram da bellidir. İkisi arasında da (helâl mı, haram mı belli olmayan)
birtakım şüpheli şeyler vardır ki insanların çoğu onları bilmez. Her kim
şüpheli şeylerden sakınırsa, dinini de ırzını da kurtarmış olur. Her kim
şüpheli şeylere dalarsa harama düşer. .
.