TALAK.. 3
Talak'ın
Meşruiyetinin Delili 3
Talak'ın
Meşruiyetinin Hikmeti 3
A) Sarih ve Kinayî Talak. 4
A. Sarih Talak. 4
A/b. Kinayî
Talak. 4
Boşamada
Kinayî Lafızları Kullanmanın Meşru Olduğunun Delili 4
Sarih ve Kinayî Lafızların Hükmü. 4
B) Sünnî ve Bid'î Talak. 5
B/a. Sünnî
Talak. 5
B/b. Bid'î
Talak. 5
Bid'î Talak'ın
Haram Kılınmasının Sebebi 5
C/b.
Hul'u Talak. 5
Hul'u
Talak'ın Hükümleri 6
Kocanın
Elinde Bulunan Talak
Sayısı 6
Talak'ın
Sahih Olmasının Şartlan. 7
Sarhoşun Talak'ı (Boşaması) 7
Şaka ile Boşama. 7
Talak İçin Meşru
Olan Keyfiyetler 8
Bir Anda Üç
Talak ile Boşamanın Hükmü. 8
Boşamayı
Bir Şarta Bağlamak. 8
Boşamada
İstisnanın Sahih Olmasının
Şartları 9
Boşamada
İstisna Yapmanın Sahih
Olduğunun Delili 9
Tefviz
Edilen Talak1 in Düşmesinin
Şartları 9
Boşama
Yetkisinin Kadına Verilmesinin Caiz
Olduğuna Dair Delil 9
Talak'ın Bazı Meseleleri Hakkında Bir Hatime. 9
Ricat'ın
(Boşanılan Hanıma Dönmenin) Hükümleri 10
Kocanın
Hanımına Geri Dönmesi 10
D.
Hanımım Üç Talak
ile Boşayan Kişinin,
Hanımına Tekrar Dönmesinin Şartları 11
Kocanın
Boşadığı Hanımına Dönmesi
Hususunda Bir Hulâsa ve Bir
Netice 11
I. Beynunet-i
Suğra ile Boşanmak. 11
II.
Beynunet-i Kübra ile
Boşanmak. 11
Talak'a
Benzeyen Haller 12
İlâ'nın Hükmü. 12
İlâ'nın
Delili 12
Zıhar Yapmanın Hükmü. 12
Zıhar'ın
Lafızları 12
Zıhar'in
Hükümleri 13
Zıhar Kefaretinde Tertibe Riayet Etmek. 13
Zihar
Kefaretinde Tertibe Riayet
Edilmesi Gerektiğinin Delili 13
Zıhar
Kefaretinin Hemen Verilmesi 13
Zihar
Hükümlerinin Meşru Olduğunun
Delili 14
Lian'ın
Meşru Kılınmasının Hikmeti 14
Kişinin
Karısına Zina tsnad
Etmesinin Hükmü. 14
Lian
Yapmanın Keyfiyeti 15
Mülaane
(Lanetleşme) 15
Lian'm Delili 15
Lian Üzerine
Terettüb Eden Hükümler 15
Kadının
Lânetleşme Keyfiyeti 15
Kadının
Lanetleşmesine Dair Delil 16
Talak'ın lügat mânâsı,
bağı çözmek, serbest bırakmaktır. Istılahı mânâsı ise bu bağı belli lafızlarla
ortadan kaldırmak demektir.
Taiak'ın meşru
olduğuna Kur'an, Sünnet ve İcma delâlet etmektedir. Kur'an'dan delili şu
ayetlerdir:
Boşanma iki defadır. (Bundan
sonrası) ya iyilikle tutmak, ya da iyilikle bırakmaktır.
(Bakara/229)
Ey Peygamber!
Kadınları boşamak istediğiniz
zaman onları (temizlenme)
vakitlerinde (ve münasebette bulunmadan) boşayın.
(Talak/1)
Hz. Peygamber de şöyle
buyurmuştur:
Allah katında helâlin
en sevimsizi talaktır.
İbn Ömer'den şöyle
rivayet edilmiştir: "Benim nikâhım altında bir kadın vardı. Ben onu seviyordum. Babam (Hz.
Ömer) ise ondan hoşlanmıyordu.
Babam bana 'Onu boşa1 dedi, fakat ben boşamadım. Babam, RasûİuIlah'a giderek
durumu anlattı. Rasûlullah bana 'Babanın hakkını ödeyebilmek için onu boşa1
dedi".
İcma'dan deliline
gelince, âlimlerin tümü talak'ın meşru olduğunda ittifak etmişlerdir.
Evlilikte aslolan,
evliliğin devam etmesidir. Evliliğin devamı için Allah Teâlâ birçok hüküm ve
âdab koymuştur. Bunlar evlilik bağını güçlendirip evliliğin devamlı olmasına
zemin hazırlarlar. Fakat bazen kadın
veya erkek tarafından,
bazen de her ikisi tarafından bu hüküm ve edeplere riayet edilmez ve bu yüzden
de karı-koca arasındaki sevgi ve saygı nefrete dönüşür. Zamanla da bu nefret
artarak ıslahı imkânsız hâle gelir, böylece eşlerin birlikte yaşamaları mümkün
olmaz. Böyle bir durumda karı-koca arasını ayıracak meşru bir hüküm ve çare bulunmalıdır
ki onları azap içinde yaşamaktan kurtarsın ve haklan heder olmasın.
Eğer (karı-koca)
ayrılırlarsa, Allah herbirinin nimetini genişliğiyle (yoksulluktan) zengin
kılar. Allah geniş (rahmetiyle herşeyi kapsayandır.
(Nisa/130)
Eğer koca, bu tür zaruretler
nedeniyle boşama yetkisini kullanırsa, bu zorunlu bir tedavidir. Her ne kadar
boşanma acı da olsa elbette buna ihtiyaç vardır. Ancak koca huysuzluk ederek,
nevasına uyarak boşama yetkisini kullanırsa, bu boşama Allah'ın buğzettiği bir
boşama olur.
Allah, ıslah edeni
ifsad edenden ayırır. Her ikisinin de dönüşü Allah'adır.
Talak'ın Meşru
Kılınması İslâm Şeriatının
Meziyetlerindendir.
Yukarıda
söylediklerimizden, İslâm şeriatının düzenlediği şekildeki bir talak'ın, İslâm
şeriatının bir meziyeti olduğu anlaşılmaktadır. Ayrıca bu, İslâm şeriatının
insan fıtratına ve hayatın tabii ihtiyaçlarına ne kadar uygun olduğunun da
delilidir. Bu hakikat, boşanmayı haram sayan milletlerin
jçine düştüğü zorluklan gördüğümüzde daha iyi araşılır. Boşanmayı haram sayan
milletler, evliliği müebbed hapis haline getirerek eşler istemedikleri,
birbirlerinden nefret ettikleri halde onları birlikte yaşamaya mecbur
etmişlerdir. Bu milletler, boşanmayı yasak etmenin, esleri istemedikleri halde
birlikte yaşamaya zorlamanın topluma ve eşlere ne kadar zararlı olduğunu, eşler
için bunun ne kadar korkunç birşey olduğunu, zaten eşleri bu şekilde
birleştirmenin mümkün olmadığını artık farketmektedirler.
îslâm şeriatı, eşler
arasında sürekli bir sevgi ve saygının olmasına ihtimam göstermiştir. Bunu
sağlamak için, sadece eşlerin vücutlarını birbirine bağlamakla yetinmez. Bunu,
eşler arasındaki sevgi ve saygıyı artıran hükümlerle, onlar arasında nefrete ve
ihtilafa sebep olacak şeyleri ortadan kaldırmakla sağlar. Eşler arasında sevgi
ve saygı bağını güçlendiren, evlilik bağının sürekli olmasını temin eden en
büyük sebep, eşlerin İslâm'ın hükümlerinin doğruluğuna inanmaları ve şeriatın
kendilerine yüklediği vazifeleri yerine getirmeleridir. Bu bakımdan eşlerden
biri,
Allah Teâlâ'nın,
evlilik hayatının idamesi ve eşler arasındaki sevgi ve saygının aksamaması için
koyduğu kural ve hükümlerde gevşeklik gösterirse felâket başgöstermeye başlar.
Bu söylediklerimizin
delili, İslâm'ın kural ve hükümlerine riayet eden ailelerde hemen hemen
boşanmanın görülmemesidir. İslâm'dan uzak olan ailelerde ise boşanmanın fazla
olmasıdır.
Boşanmanın Çeşitleri
A) Sarih ve Kinayî, B)
Sünnî ve Bid'î ve C) Adi ve Hul'u Talak (bedel karşılığında boşama) şeklinde üç
kısma ayrılır.
Sarih boşama, boşamadan
başka mânâya gelmeyen bir sözdür. Kinayî boşama İse, boşama mânâsında
açık olmayıp boşama mânâsına geldiği gibi başka mânâya da gelen sözdür. Bu
bakımdan boşama, sarih ve kinayî olmak üzere ikiye ayrılır.
Sarih boşama,
boşamadan başka bir mânâya gelmeyen lafızlardır. Bu da üç kelimedir; talak,
firak ve serah. Bu lafızların talak'a delâlet ettikleri kesindir. Çünkü
şeriatta bu lafızlar, genellikle bu mânâda kullanılır. Nitekim Kur'an-ı
Kerim'de de bu mânâda kullanılmıştır.
Ey Peygamber!
Kadınları boşamak istediğiniz zaman (=tallaktumû) onları (temizlenme)
vakitlerinde (ve münasebette bulunmadan) boşamayın. (Talak/1)
Eğer dünya hayatını ve
süsünü istiyorsanız, gelin size boşanma (=serahen) bedellerinizi vereyim ve
sizleri güzellikle salayım.
(Ahzab/28)
Veya güzellikle
onlardan ayrılın (=fârikû).
(Talak/2)
Bu kelimelerin
tercümesi de sarih talak kabul edilir. Çünkü bu kelimeler o dilde talak
mânâsında kullanılmaktadır.
Kinayî boşama,
kullanılan lafız boşama mânâsında açık olmayıp boşama mânâsına geldiği gibi,
başka bir mânâya da gelen sözle olur. Meselâ enti baliyyetun (sen benden
hâlisin), enti beriyyetun (sen benden
berisin), enti
bettetun (aramız kesiktir), îzhebî haysu şi'te (dilediğin yere git), ilhakı
biehlike (ailenin yanına git), habluki ala ğaribiki (yuların omu-zundadır, yani
serbestsin), a'zibi (benden uzaklaş), ağrubi (benden ayrıl), enti aleyye
haramun (sen bana haramsın) gibi kelimelerin tümünün boşanmaya delâlet etmesi
kinaye yoluyladır. Çünkü bu lafızlar, boşanmaya delâlet edebileceği gibi, başka
mânâlara da gelir.
Kinayî lafzın
boşanmaya delâlet etmesinin delili, Hz. Aişe'den rivayet edilen şu hadîstir;
"Cevn kızı (Umeyme), Rasûlulİah(a nikâh olunup) huzuruna girdirildiği ve
Rasûlullah da ona yaklaştığı zaman 'Senden Allah'a sığınırım!' dedi. Bunun
üzerine Rasûlullah ona 'Sen şanı büyük olan Allah'a sığındın, artık ailenin
yanına git!' buyurdu".
Hz. Peygamber'in
'ailenin yanma git' demesi, kinaye yoluyla boşamanın meşruiyetine delildir.
Yukarıda
anlattıklarımızdan, sarih lafızlarla yapılan boşamanın -boşama niyeti olmasa
dahi- kesin olarak tahakkuk ettiği anlaşılmıştır,
Kinayî lafızlarla
boşamaya gelince, -bu tür boşama halk arasında şöhret bulmuş olsa da- onda
niyet şarttır. Meselâ boşama niyeti olmaksızın aleyye'l-haram (benim üzerime
haram olsun), enti aleyye haram (sen bana haramsın) gibi lafızlarla boşama gerçekleşmez.
Tebük gazvesine
katılmayan Ka'b b. Mâlik'e Hz. Peygamber, hanımından ayrılması için haber
gönderdiğinde Ka'b b. Mâlik gelen haberciye (Huzeyme'ye) şöyle sordu:
- Karımı boşayacak
mıyım, yoksa ne yapacağım?
- Hayır, boşama! Yalnız ondan ayrı dur,
hanımına yaklaşma!
"Bunun üzerine
karıma 'Haydi babanın yanına git, Allah
bu iş hakkında hükmünü verinceye kadar orada kal' dedim".
Bu hadîs, boşama
niyeti olmadan söylenen kinayî lafızlarla boşanmanın tahakkuk etmediğine
delâlet eder.
Daha sonra Allah Teâlâ
Ka'b b. Mâlik ve iki arkadaşını affettiğini bildirince, yeni bir nikâha gerek
duymaksızın hanımını geri getirmiştir. Ka'b b.
Mâlik boşamaya niyet etmediği için
5u sözlerle boşanma go ,-çekleşmemiştir.
Sünnî talak, temizlik
halinde ve cinsî münasebetten önce vaki olan talaknr.
Bid'î talak ise
hayızlıyken ve/a temiz olmakla beraber cinsî münasebetten sonra vaki olan
talaktır.
Bunlardan başka sünnî
talak da, bid'î talak da olmayan bir talak çeşidi daha vardır: Buna göre kadın
kısır veya hayız görmeyecek kadar küçükse veya para karşılığında boşanmak
istiyorsa, boşanabiîir.
Sünnî talak, Hz.
Peygamber'in sünnetine uygun olan bir boşamadır. Koca boşamada ısrarlı ise bir
talakla boşayabileceği gibi, üç talakla da boşayabilir. Ancak Sünnet'e uygun
olan boşama bir temizlik süresi içinde bir veya iki talakla boşamaktır. Böyle
yaptığı takdirde pişman olduğunda tekrar karısına dönebilir.
Sünnî talak'ın meşru
olduğunun delili şu ayettir.
Ey Peygamber!
Kadınları boşamak istediğiniz
zaman onları (temizlenme)
vakitlerinde (ve münasebette bulunmadan) boşayın ve iddeti sayın. Rabbiniz olan
Allah'tan korkun, (Talak/l)
Bid'î talak, vaki
olmakla beraber haramdır; zira Allah Teâlâ 'Kadınları boşamak istediğiniz zaman
onları (temizlenme) vakitlerinde (ve cinsî münasebette bulunmadan) boşayın ve
iddeti sayın' (Talak/l) buyurmuştur.
Bid'î talak ile
boşamak Kur'an'a ve Sünnet'e ters düşer. Böyle yapan kişinin tekrar karısına
dönmesi sünnettir.
İbn Ömer, Rasûlullah
zamanında karısını hayız halinde boşadığında, Hz. Ömer oğlunun bu boşamasının
hükmünü Rasûlullah'a sordu. Rasûlullah ona şöyle buyurdu:
Oğlun Abdullah'a söyle
karısına dönsün. Sonra kadın temizleninceye kadar beklesin, sonra kadın 'tekrar
âdet görüp temizleninceye kadar da (onunla birlikte yaşasın). İkinci âdetinden
temizlendikten sonra dilerse artık karısını yanında tutup aile hayatı devam
eder, dilerse de -cinsî münasebet yapmaksızın- boşar. İşte kadının bu iki hayız
ve temizlik zamanı, erkeklerin kadınları boşamaları için aziz ve celil olan
AÜah'ın emrettiği iddet müddetidir.
Bid'î talak ile
boşamanın haram kılınmasının sebebi, kadın için zararlı olmasıdır. Çünkü bu
şekilde boşama, iddetin uzamasına sebep olur.
Zira hayız müddeti,
iddetten sayılmaz. Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur:
(İslâm'da) ne zarar
vermek, ne de zarara uğratılmak vardır.
Erkeğin, hanımıyla
cinsî münasebette bulunduğu temizlik döneminde talak'ın haram olmasının sebebi
ise, kadımn hamile kalma ihtimalinin bulunmasıdır.' Ayrıca hamile olan kadını
boşamak, pişmanlığa sebep olur.
Sünnî ve bid'î olmayan
talak, hem caizdir, hem de boşama sahih olur. Bu tür boşamada herhangibir
sakınca yoktur. Burada kadının zarar görmesi sözkonusu değildir. Zira yaşının
küçüklüğünden ötürü hayız görmeyen veya kısır olan veya hamile olan bir kadının
iddetinin uzaması zararlı olmaz. Para karşılığı kocasından boşanmak isteyen
kadının durumu da böyledir. Hamile kadının iddeti, doğuruncaya kadardır. Para
karşılığı boşanan kadın ise, kocasından kurtulmak istediği için iddetinin
uzamasına razıdır.
C) Bedel Karşılığında (Adi ve Hul'u) Talak C/a.
Adi Talak
Adi talak, kocanın
istek ve iradesi ile olan talaktır. Yukarıda sözünü etiğimiz hükümlerin tümü bu
talak'ta uygulanır.
Hul'u talak ise,
kadının istek ve ısrarıyla olan talaktır. Boşanma için hul'u talak meşru
kılınmıştır. Bu talak şöyle gerçekleşir: Kadın, me-hirinden belli bir miktarı
veya mehirin tümünü kocasına verir ve bunun karşılığında veya kocasına verdiği
mal karşılığında boşanır.
Hem Kur'an, hem de
Sünnet hul'u talak'ın meşruiyetine delâlet etmektedir.
Eğer (eşlerin)
Allah'ın sınırlarını koruyamayacaklarından korkarsanız, o zaman kadının fidye
vermesinde (talakını verdirmesinde) eşlerin ikisine de bir günah yoktur.
(Bakara/229)
İbn Abbas şöyle
rivayet etmiştir: "Sabit b. Kays b. Şemmas'ın karısı Peygamber'e geldi ve
'Ey Allah'ın Rasûlü! Ben Sabit'e din ve ahlâk hususunda ukubetle ceza
vermiyorum, fakat ben küfran'ut-aşîr yapmaktan (kocamın haklarında taksir
yapmaktan) korkuyorum' dedi. Rasûlullah da 'Sabit'e bahçesini geri verecek
misin?' dedi. Kadın 'Evet' deyip Sabit'e bahçesini geri verdi, Rasûlullah da
Sabit'e, karısından ayrılmasını emretti".
Hul'u talak'ın
hükümlerini şöyle özetleyebiliriz:
1. Hui'u
talak caizdir.
Hul'u talak, kadının
kocaya vereceği bir mal karşılığında gerçekleşir. Eğer verilecek malın miktarı
konuşulmuş ise, o miktarın verilmesi farzdır. Eğer ne kadar mal verileceği
konuşulmamış ise, kocaya kadının mehr-i misil'i verilir.
Eğer koca hul'u
kelimesini kullanır da karşılığındaki malı belirtmezse, kalbinde de böyle bir
niyet yoksa, bu normal bir boşama sayılır; hul'u kelimesi kinayî talak yerine
geçer ve ric'î talak vaki olur.
2. Reşid
olmayan bir kadın ile hul'u muamelesi yapılmaz.
Çünkü reşid olmayan
bir kadının, herhangibir şeyi kendine zorunlu kılma yetkisi yoktur. Reşid
olmayan kadın mülkünde bile tasarruf yetkisine sahip değildir. Böyle bir
kadınla hul'u akdi yapılırsa, bu bir ric'î talak olur ve bundan ötürü kadının
mehirinden kocaya hiçbir şey düşmez.
3- Koca,
hanımıyla hul'u yaptığında kadın kendi nefsinin sahibi olur ve kocanın onun
üzerinde bir hakkı kalmaz. Bu durumdaki kadın iddet beklerken, koca, normal
boşamada olduğu gibi karısına tekrar dönemez. Çünkü hul'u, bain (=kesin) bir
talaktır. Ancak koca, karısını yeni bir nikâhla tekrar alabilir, fakat burada
tercih kadına aittir ve kadın yeni bir mehir almaya yetkilidir.
4. Hul'u muamelesinden sonra, o kadını zihar,
ilâ veya herhangibir boşama ile boşamak sözkonusu olamaz. Fakat riormal ve
ric'î talakla boşayan kişi, karısını ikinci bir talak ile bir daha boşayabilir
veya iddet esnasında zıhar yapabilir.
5. Koca, hayızlı olan veya temizken cinsî münasebette
bulunduğu karısı ile hul'u muamelesi yapabilir. Fakat kadının reşid olması
şarttır. Çünkü bu durumdaki kadın için hul'u muamelesi zararlı değildir. Zira
hul'u muamelesi kocadan kurtulmak için yapılmaktadır ve normal boşamada kadına
zarar vermesi mümkün olan şeyler, burada sözkonusu değildir.
Talak'ın kocanın hakkı
olduğunun delili şu ayettir:
... veya nikâh bağı
elinde bulunan (kocanın) ondan (mehirin tümünden) vazgeçmesi müstesna.
(Bakara/237)
Nikâh bağı kocanın
elinde bulunmakla beraber, bazı özel hallerde kadın da bu konuda hak sahibi
olabilir. Özel hallerin en önemlilerinden bazıları şunlardır:
1. Kadına, kocasından bir zarar dokunduğu zaman.
2. Koca, karısının haklarında eksiklik yapar da
araları düzelmeyecek şekilde bozulursa, kadı hanımın isteğine göre talakın
birini düşürebilir.
Şimdi karısının
haklarını normal bir şekilde yerine getiren kocanın elinde kaç talak
bulunduğunu beyan etmeye çalışalım.
Boşanma iki defadır.
(Bundan sonrası) ya iyilikle tutmak, ya da iyilikle bırakmaktır. (Bakara/229)
Eğer (üçüncü defa)
yine boşarsa, ondan sonra kadın başka birisiyle (normal yoldan) evlenmedikçe
(ve ikinci kocasından da normal bir şekilde boşanıp iddetini tamamlamadıkça)
birinci kocasına helâl olmaz. (Bakara/230)
Yani koca, hanımını üç
talakla boşama yetkisine sahiptir. Birinci ve ikinci talak, ric'î talaktır, bu
nedenle de iddet esnasında koca hanımına tekrar dönebilir. Üçüncü talak ise son
ve kesin talaktır. Yeri geldiğinde -Allah'ın izniyle- belirteceğimiz şartlar
oluşmadıkça, erkek üç talak ile boşadığı hanıma ebediyyen geri dönemez.
İbn Abbas'tan şöyle
rivayet edilmiştir: 'Boşanmış kadınlar kendi nefislerini üç kur' bekletirler.
Onlar için, Allah'ın rahimlerinde yarattığını saklamaları helâl olmaz1. İşte
buna göre bir kişi karısını boşadığırida, isterse üç defa olsun, ona geri dönme
hakkına sahipti. Ancak bu neshedildi ve 'Boşama iki defadır' (Bakara/229) ayeti
indi.
Yani koca boşamada
ancak iki defa geri dönebilir, fakat üçüncü talak vaki olduğunda bu bain
(kesin) talak olur ve artık kocanın geri dönmesi sözkonusu değildir. Ancak
geri dönmek için birtakım şartların oluşması gerekir ki bunun izahı ileride
gelecektir.
Kocanın talak hakkına
sahip olması ve onlarda tasarruf edebilmesi için şu şartlara mâlik olması
gerekir.
1. Nikâh
akdi yapılmış olmalıdır.
Nikâh akdi yapmadığı
veya ileride akid yapacağı bir kadını boşama yetkisine sahip değildir. Bu tür
boşamanın kesin veya şartlı olması hükmü değiştirmez.
Meselâ nikâh akdi
yapmadığı kadına 'Sen benden boşsun' veya 'Eğer seninle evlenirsem benden
boşsun1 demeye hakkı yoktur. Bunun Kur'an'dan delili şu ayettir:
Ey mü'minler! Mü'min
kadınları nikahlayıp da onlara dokunmadan boşadığıniz zaman sizin için onlar
üzerine sayacağınız bir iddet yoktur.
(Ahzab/49)
Ayette görüldüğü üzere
Allah Teâiâ talak'm netice ve hükümlerini nikâhın sabit olmasına bağlamıştır.
Sünnet'ten delili ise
Hz. Peygamber'in şu sözleridir:
Nikâhtan önce talak
olmaz.
İnsanoğlunun, mâlik
olmadığı birşeyi nezretme (adama), mâlik olmadığı bir köleyi âzad etme ve
mâlik olmadığı (nikahlamadığı) bir kadını boşama hakkı yoktur.
2. Reşid
olmalı
Reşid olmayan çocuğun,
delinin ve uykuda olanın talakı sahih olmaz. Bunun delili, Hz. Peygamber'in şu
sözüdür:
Üç kişiden kalem
kaldırılmıştır: Uyanincaya kadar uyuyan kişiden, buluğa erene kadar çocuktan,
akıllanana kadar deliden.
Bu üç kişinin hükmüne;
unutkan kimse ve söylediği sözün anlamını bilmeyen cahil de dahildir. Ancak
unutkanlık veya söylediği sözün anlamını bilmemek iddiası, bir karine veya
delil olursa kabul edilir.
İçmek zorunda olduğu
bir ilaç veya hap sebebiyle şuurunu yitirmiş kişinin veya zorla içki içirilmiş
bir kişinin veya içeceğine içki karıştırılmış bir kişinin boşaması, çocuğun,
delinin ve uyuyan kişiı.in boşaması gibidir. Çünkü bunların tümünün özürü
aynıdır.
Kendi İradesiyle içki
içip sarhoş olan kişinin boşaması geçerli kabul edilir. Onun boşaması, reşid
kimsenin boşaması gibidir. Bunun sebebi, sarhoşluk veren içkiyi kendi
iradesiyle içmiş olmasıdır; boşamasının geçerli kabul edilmesi de onun
cezasıdır. Ayrıca zina iftirası atan sarhoşlara ceza verilmesi hususunda
sahabîler ittifak etmişlerdir.
3. Kendi
iradesiyle boşamiş olmalıdır.
Zorlanan bir kimsenin
boşaması ancak şu şartlarla beraber olursa geçerli kabul edilmez:
a. Haksız
yere zorlanan kişinin boşaması geçerli değildir.
Eğer kadına zarar
verdiğinden dolayı haklı bir sebeple boşamaya hâkim tarafından zorlanırsa, bu
boşama geçerlidir.
b Boşamadığı
takdirle ölümle, herhangibir yerini kesmekle ve çok şiddetli dövmekle tehdit
edildiği takdirde boşama geçerli olmaz.
Şerefli, vekarlı,
hatırı sayılır bir kişinin hafifçe dövmekle tehdid edilmesi de zorlama hükmüne
girer ve bu durumdaki kişinin de boşaması geçerli kabul edilmez.
c. Zorlayan
kişi, onu tehdid ettiği şeyi yapacak güçte olmalıdır. Bunun delili Rasûlullah'm
şu sözüdür:
Zorlama altında ne
boşama (geçerli) olabilir, ne de (köle ve cariyeyi) âzad etmek.
Ümmetimin yanılmasını,
unutmasını ve zorlandığı şey(in günahın)ı
Allah Teâlâ
affetmiştir.
d. Zorlanan
koca, söylemesi istenilen sözden fazlasını söylemelidir.
Meselâ hanımını bir
defa boşaması için zorlanan kişi veya hanımını boşaması için zorlanan kişi,
söylenilenden fazla olarak iki defa veya üç defa boşarsa talak'ı (boşaması)
geçerli olur. Çünkü söylemesi için zorlanan sözden fazlasını söylemiştir,
Yukarıda^söyledikl
erim izi düşünen bir kimse, şaka ile boşamanın da geçerli olduğunu anlar.
Âkil-bâliğ olan ve iradesiyle boşayan kişinin şaka ile boşaması mazeret
sayılmaz. Bunun delili Hz. Peygamber'in şu sözüdür.
Üç şey vardır ki
(onların) ciddisi de ciddi, şakası da ciddidir: Nikâh, talak ve (bir veya iki
talakla boşadığı karısına) ricat.
Meşru olan talak'ın
değişik keyfiyetleri vardır. Meselâ 'Seni üç talak ile boşadım' veya 'Bir talak
ile boşadım' veya 'Seni falan iş olursa boşadım' veya 'Seni üç talak ile
boşadım fakat ikisi müstesna' gibi değişik şekilleri vardır.
Sünnete uygun olan
boşama, cinsî münasebette bulunmadığı bir temizlik döneminde kadını bir talak
ile boşamaktır. Bu şekilde boşadığında erkeğin, iddeti bitmeden tekrar hanımına
dönme imkânı va/dır. Birinci talak'ın iddetini beklerken, boşamakta kararlı
ise ikinci bir talak ile bir daha boşar. Böylece bir talak hakkı kalır. Eğer
bir daha boşarsa, hanımına dönemez. Fakat o kadın başkasıyla meşru bir şekilde
evlenirse ve evlendiği adam da kendisini meşru bir şekilde boşarsa, iddetini
tamamladıktan sonra birinci kocası ile tekrar evlenebilir. Allah Teâlâ bu
keyfiyeti açıkça beyan etmiştir:
Boşama iki defadır.
(Bundan-sonrası) ya'iyilikle tutmak, ya da İyilikle bırakmaktır.
(Bakara/229)
Bir anda üç talak ile
boşamak caizdir. Bu şekildeki boşama Sünnet'e aykırı olmakla beraber haram
değildir. Sonuç açısından, ayrı zamanlarda üç taîak'ı vermekle aynı anda üç
talak ile boşama arasında bir fark yoktur.
Rükkâne şöyle rivayet
etmiştir: "Rasûlullah'a gelerek 'Ey Allah'ın Rasûlü! Karımı elbette
tabiriyle boşadım' dedim. Hz. Peygamber 'Onunla
(elbette demekle) neyi
kasdettin?' dedi. 'Bir talak'ı' dedim. 'Vallahi mi?' dedi. 'Vallahi' dedim. 'O
halde neyi kasdettinse odur' -buyurdu".
Bu hadîs, eğer Rükkâne
elbette sözüyle üç talakı kasdetmiş olsaydı, üç talak'ın birden düşeceğine
delâlet eder. Aksi halde Rükkâne'nin böyle sormasının, Rasûlullah'ın da
ona yemin verdirmesinin bir
anlamı olmazdı.
Bir şarta bağlayarak
boşamak caizdir. Meselâ kişi ortada olmayan bir kişinin gelme şartına
bağlayarak karısına 'Falan kişi gelirse sen boşsun' veya 'Baban seferden döndüğü zaman boşsun' veya
'Ramazan ayı geldiğinde boşsun' veya 'Eğer evden çıkarsan boşsun' veya
'Kardeşin' eve girerse boşsun' derse, şart yerine geldiğinde karısı boş olur.
Boşamayı bir şarta
bağlamanın caiz-olduğunun delili şu hadîstir:
Müslümanlar
şartlarının yanındadırlar.
Bu hadîs, birşey
yapmayı şarta bağlayan kişinin o şart oluştuğunda, o şeyi yapması gerektiğine
delâlet eder. Ancak o şart, bir helâli haram, bir haramı da helâl kılmamalıdır.
Şarta Bağlı
Boşamanın Üzerine Terettüb Eden
Meseleler
Şarta bağlı boşamanın
üzerine şu meseleler terettüb eder:
a. Boşamanın kendisine bağlandığı şart
oluşmadıkça boşama gerçekleşmez.
b. Talak'ın bağlandığı şart tahakkuk edinceye
kadar karı-koca ilişkileri sürer.
Şartın tahakkuk
etmesi, kesin olsa bile hüküm değişmez. Meselâ karısına 'Ramazan ayı geldiğinde
benden boşsun' diyen kişinin boşaması, Ramazan ayının gelmesi kesin olduğu
halde Ramazan ayından Önce gerçekleşmez.
c. Talak'ın bağlandığı şart tahakkuk ettiğinde
boşanma gerçekleşir; yeniden boşamak gerekmez.
Boşamada İstisna
Yapmak
Bir şarta bağlı olarak
boşamak caiz olduğu gibi, boşamada istisna yapmak da caizdir. Meselâ bir kişi
karısına 'Sen üç talak ile boşsun, ancak biri müstesna1 veya 'ikisi müstesna'
derse, birincisinde iki talak ile, ikincisinde ise bir talak ile boşarmş olur.
İstisna, Arab dilinde bir üslûptur. Bu nedenle de boşamada istisna yapmak
caizdir. Nitekim Kur'an ve Sünnet'te de bu üsîûb kullanılmıştır.
O da (Nuh da)
içlerinde elli yıl eksik olmak üzere bin sene yaşadı. (Ankebut/14)
Kasdedilen talak
sayısını belirtmek için talak'tan olan tadilde de istisna yapmak caizdir.
Boşamada istisnanın sahih
olmasının şartları şunlardır:
A. Boşayan kişinin, asıl sözü bitmeden o sözde
istisna yapmaya niyet etmesi gerekir.
Asıl söz bittikten
sonra istisna etmeye niyet ederse, yapılan istisna sahih olmaz; Meselâ karısına
'Seni üç talak ile boşadım' dedikten sonra, önceden böyle bir niyeti olmaksızın
'Ancak üç talaktan bîri' veya 'ikisi müstesna1 diyerek istisna yapan kişinin bu
istisnası sahih değildir.
B. İstisna lafzının, asıl lafza örfen bitişik
olması gerekir.
Asıl söz ile, o sözden
yapılan istisna arasında yapılan fasıl örfen. normal kabul ediliyorsa, istisna
sahih, örfen normal kabul edilmiyorsa istisna bâtıldır.
C. Yapılan istisna, asıl sözün tümünü iptal
etmemelidir.
Meselâ karısına 'Sen
üç talak ile boşsun, ancak üç talak müstesna' diyerek istisna yapan kişinin bu
istisnası boş ve anlamsız kabul edilerek söz aslına döndürülür; yani kadın üç
talak ile boşanmış olur.
İstisna, müsbet bir
sözden yapılırsa nefy olarak kabul edilir, menfi bir sözden yapılan istisna,
isbat olarak kabul edilir. Çünkü istisna, asıl sözün hükmünün
tersini söylemekle olur.
Meselâ hanımına 'Seni boşadım, ancak iki talak ile' diyen
kişinin hanımı iki talak ile boşanmış olur.
Boşamada istisna
yapmanın sahih olduğuna şu hadîsle delil getirilmiştir:
Âzad etme ve boşamada
istisna yapan kişinin istisnası geçerlidir.
Boşama Yetkisini Hanımına Vermek
Meselâ karısına 'Sen
kendini benden bir (veya iki veya üç) talak ile boşayabilirsin' diye boşama
yetkisini karısına veren kişinin, bu yetkiyi vermesi caizdir.
Tefviz-i talak'ın
düşmesinin şartlan şunlardır:
a. Talak,
derhai geçerli olmak üzere tefviz edilmiş olmalıdı*.
Tefviz, edilen
talak'ın herhangibir şarta bağlanması sahih olmaz. Meselâ karısına 'Yarın
kendini benden boşayabil irsin' diyen kişinin tef-viz'i (boşama yetkisini
karısına vermesi) sahih değildir.
b. Tefviz-i
talak (kocanın, karısına veya bir başkasına boşama yetkisi vermesi) için,
kocanın mükellef olması gerekir.
Deli olan veya
mükellef olmayan bir kocanın, boşama yetkisini karısına veya bir başkasına
vermesi sahih olmaz.
c. Boşama yetkisi kendisine devredilen kadın
mükellef olmalıdır.
Deli olan veya
mükellef olmayan, kadına boşama yetkisinin devredilmesi sahih olmaz.
d. Boşama yetkisi kendisine devredilen kadın
bunu kabul ettikten hemen sonra kendini boşamalıdır.
Meselâ koca, boşama
yetkisini verdikten, kadın da kabul ettikten sonra, hemen kendisini bir veya
iki veya üç talak ile boşamalıdır. Eğer kabul ve icab bittiği halde boşamayı
ertelerse, kendini boşaması geçerli olmaz.
Tefviz-i talak'ın caiz
olduğunun delili şu ayettir;
Ey Peygamber! Hanımlarına
de ki: 'Eğer dünya hayatını ve süsünü istiyorsanız, gelin size boşanma
bedellerinizi vereyim ve sizi güzellikle salayım. (Ahzab/28)
Eğer kadınların
ayrılmayı istemelerinin bir değeri olmasaydı, Hz. Peygamber'in onları muhayyer
kılmasının bir anlamı olmazdı.
, 1. Arapça
bilmeyen bir kişinin talak kelimesini söylemesi, eğer onun mânâsını bilmiyorsa
geçerli olmaz. Çünkü niyeti talak değildir. Ancak kendi dilinde talak'tan başka
bir mânâya gelmeyen bir lafzı söyleyen kişi, boşama niyetiyle söylemese de
boşanmış olur. Eğer lafız sarih değilse, talak'm düşmesi için niyete ihtiyaç
vardır. Bu, Arab dilinde de, diğer dillerde de böyledir.
2. Hanımına
'Ben senden boşum' diyen kişi, bu sözüyle boşamayı kasdediyorsa, kadın boşanmış
olur, boşamayı kasdetmiyorsa boşanmış sayılmaz. Çünkü bu lafız boşamada
kullanılan sarih bir lafız değil, kinayî bir lafızdır. Zira söz, mahalline
izafe edilmemiştir; çünkü erkek boş olmaz. Bu nedenle kinayî lafızlarda boşama
niyeti şart koşulmuştur.
3- Karısına
üç defa sen boşsun diyen kişi, eğer cümlelerin arasında örfen fasıla sayılacak
kadar bir süre beklemişse, karısını üç talakla boşamış sayılır. O kişinin 'ben
bununla tekid yapmayı kasdettim' demesi kabul edilmez. Çünkü onun bu iddiası
zahire ters düşmektedir. Fakat cümleler arasına fasıla girmezse, kişi de tekidi
kasdetmişse, hanımını bir talak ile boşamış sayılır. Eğer üç talak'ı
kasdetmişse, üç talak ile boşamış sayılır. Sen boşsun sözünü peşpeşe belli
birşey kasdetmeksizin söylerse yine üç talak ile boşamış sayılır. Bu durumda
sözün zahirine göre hüküm verilir.
4. Karısına
'Eğer Allah dilerse benden boşsun1
diyen kişi, bu sözüyle Allah'ın dilemesini kastederse,
hanımı boş olmaz. Çünkü Allah'ın dileyip dilemediğini bilmek mümkün değildir.
Fakat bu sözle, Allah'ın dilemesini veya başka birşeyi kastetmem işse, hanımı
boş olur.
5. Kadın kocasına çirkin bir şekilde hitap
ederse, meselâ 'Ey ahmak, ey hasis' derse, kocası da karısına 'Eğer ben senin
dediğin gibi biriysem sen benden boşsun1 derse ve bu sözüyle de onun sözüne
karşılık vermeyi ve ona kızdığını göstermeyi kasdetmişse talak düşmez. Fakat
koca, talak'ı sefihîiğine, hasisliğine bağlarsa veya bunu mutlak olarak
söylerse, talak'ın kendine bağlandığı sıfata bakılır; sefih ve hasis değilse
talak düşmez, aksi takdirde düşer.
Sefih, malında kötü
tasarruf ettiğinden ötürü üzerine hacr konan kişidir. Hasis'e gelince, bazı
kimseler bunu 'Dinini dünyasına feda eden kişi' şeklinde, bazıları da 'Cimrilik
sebebiyle kendisine uygun olmayan şeyler yapan kişi1 şeklinde tarif
etmişlerdir.
Hanımını boşayan kişi,
şu durumlardan birindedîr:
A. Hanımını cinsî münasebetten önce boşamıştır.
B. Cinsî münasebetten önce veya sonra, mal
karşılığında boşamıştır.
C. Cinsî münasebetten sonra normal bir şekilde
bir veya iki talak ile
boşamıştır.
D. Normal bir şekilde üç talak ile. boşamıştır.
A. Hanımını,
Ginsî Münasebetten Önce
Boşayan Kişinin Tekrar Hanımına
Dönmesi
Hanımını, cinsî münasebetten
Önce boşayan kişi, artık hanımına dönemez. Çünkü kadının iddet beklemesi vacib
değildir.
Ey mü'minler! Mü'min
kadınları nikahlayıp da onlara dokunmadan boşadığınız zaman sizin için onlar
üzerine sayacağınız bir iddet yoktur. (Ahzab/49)
Böyle bir boşama
beynunet-i kübra'dır, yani derhal ve kesin bir boşamadır.
Cinsî münasebetten
önce bir talak veya iki talak ile boşamış olsa bile kadına tekrar dönemez. Bu
durumda eğer kadın da isterse, yeni bir nikâh ve yeni bir mehirle akid sahih
olur. Eğer kadını üç talak ile boşarsa, kadın yeni bir kişiyle evlenip ondan
meşru bir şekilde boşanmadıkça ilk kocasına helâl olmaz.
B. Hanımını
Mal Karşılığında Boşayan
Kişinin Hanımına Tekrar Dönmesi
Hanımını mal
karşılığında boşayan kişi, ancak yeni bir akid ve yeni bir mehirle ona
dönebilir. Mal karşılığında boşamanın, cinsî münasebetten önce veya sonra
olması hükmü değiştirmez.
C. Hanımını,
Cinsî Münasebetten Sonra
Normal Bir Şekilde Bir
veya İki Talak
ile Boşayan Kişinin
Hanımına Tekrar Dönmesi
Hanımını, cinsî
münasebetten sonra normal bir şekilde bir veya iki talak ile boşayan kişi,
iddet bitmeden önce hanımına dönebilir. Bunun delili şu ayetlerdir:
İddet süresi içinde
arayı düzeltmek istemeleri durumunda, kocaları
onları geri almaya
daha çok.hak sahibidirler.
(Bakara/228)
Boşama iki defadır.
(Bundan sonrası) ya iyilikle tutmak, ya da iyilikle bırakmaktır.
(Bakara/229)
İki talak'tan sonra
iyilikle tutmak, ancak kocanın hanımına geri dönr mesiyle mümkün olabilir.
Hz. Ömer şöyle rivayet
etmektedir: 'Hz. Peygamber, Hafsa'yı (bir talak ile) boşadı, sonra ona rücû
etti (döndü)'.
Hanımını, normal
şekilde bir veya iki talak ile boşayan kişi, hanımına geri dönmek istediğinde
ona 'Seni tekrar nikâhımın altına aldım derse, bu yeterli olur. Ancak bunu iki
şahit huzurunda söylemelidir. Bunun delili şu ayettir:
İçinizden iki adil
kimseyi şahit tutun. CTalak/2)
Bir veya iki talak ile
boşadiktan sonra hanımına geri dönen kişinin, bir talak ile boşamişsa iki talak
hakkı, iki talak ile boşamışsa bir talak hakkı vardır. Karısını bir veya iki
talak ile böşayıp dâ iddet bitmeden önce karısına geri dönmeyen kişinin, rücû
hakkı kalmaz. Eğer kadın ve erkek tekrar evlenmek isterlerse yeni bir nikâh ve
yeni bir mehir gerekir. Bunun delili de şu ayettir:
Kadınları
boşadiğınızda, iddetlerini tamamladıklarında, birbirleriyle güzelce barışıp
anlaşmışlarsa, onların (önceki) kocalarına varmalarında (kadının velisi olarak
onlara) zorluk çıkarıp engel olmayın. (Bakara/232)
Kocanın, boşadiğı
hanımına geri dönme hakkı olduğu müddetçe, kadın bîr başkasıyla evlenemez.
Hanımın, üç talak ile
-bir anda veya ayrı zamanlarda, cinsî münasebetten önce veya sonra, İddet
içinde veya iddet dışında- boşayan kişinin karısına dönmesi mümkün değildir.
Ancak şu şartlardan sonra yeniden evlenmeleri mümkün olur:
1. Birinci kocasından ayrıldıktan sonra iddetini
tamamlaması gerekir.
2. Başka birisiyle meşru bir şekilde evlenmesi
gerekir.
3. İkinci koca onunla cinsî münasebette bulunmuş
olmalıdır.
4. İkinci koca da onu meşru bir şekilde
boşamahdır.
5. İkinci kocadan boşandıktan sonra da iddetini
tamamlamalıdır.
Bu şartlar oluştuktan
sonra birinci koca ile kadın yeniden evlenmek isterlerse, yeni bir nikâh ve
yeni bir mehir ile tekrar evlenebilirler.
Eğer (üçüncü defa)
yine boşarsa, ondan sonra kadın başka birisiyle (normal yoldan) evlenmedikçe
(ve ikinci kocasının iddetini tamamlamadıkça) birinci kocasına helâl olmaz.
Eğer (yeni kocası) onu boşarsa, Allah'ın sınırlarını gözeteceklerine
inanıyorlarsa, tekrar birbirlerine
dönmelerinde onlara bir günah yoktur. Bunlar, bilen kimseler için Allah'ın
açıklamış olduğu sınırlardır. (Bakara/230)
Hz. Aişe şöyle rivayet
etmiştir: "Rifaa'mn kansı Hz. Peygamber'e geldi ve 'Ben Rifaa'mn yanında
idim. Rifaa beni boşadı ve (üç talak ile) boşamayı kesinleştirdi. Sonra ben de
Abdurrahman b. Zübeyr ile evlendim. Fakat Abdurrahman1 in erkeklik aleti şu
elbise saçağı gibi (gevşek)tir' dedi. Rasûlullah tebessüm edip 'Sen tekrar eski
kocan Rifaa'ya dönmek mi istiyorsun^ Hayır, sen ikinci kocan Abdurrahman'in
balçığından o da senin balçığından tatmadıkça bu mümkün değil' buyurdu".
Üç *Ta1ak
ile Boşanan Kadının
Tekrar Eski Kocasıyla Evlenmesine Müsaade
Edilmesinin Hikmeti
Üç talak ile boşanan
kadının, zikrettiğimiz şartlar dahilinde tekrar eski kocasıyla evlenmesine
müsaade edilmesinin hikmeti, muhtemelen insanları boşanmaktan uzaklaştırma ve
aceleyle üç talak ile boşamadan sakındırma amacına yöneliktir.
Duhulden önce veya
sonra, bir talak ile veya iki talak ile karısını boşayan kişi, eğer iddeti
tamamlanmadan hanımına dönmek isterse, eski akid ve eski mehirle, karısının
rızasını almadan, hanımını tekrar nikâhı altına alabilir.
I. Beynunet-i Suğra
ile Boşanmak
1. Cinsî ilişkiden önce bir veya iki talak ile
boşamaya beynunet-i suğra denir.
2. Cinsî ilişkiden sonra bir veya iki talak ile
boşamaya -eğer iddet içinde tekrar dönülmezse- beynunet-i suğra denir.
3- Mal
karşılığında boşamaya da beynunet-i suğra denir.
Mal karşılığında
boşamanın (hul'u) izahını yapmıştık. Karısını, mal karşılığında boşayan kişi,
onunla ancak yeni bir akidle, yeni bir mehirie ve onun rızasını alarak
evlenebilir.
Beynunet-i kübra,
kocanın karısını, cinsî münasebetten önce veya sonra üç talak ile boşamasıdır.
Böyle bir boşamadan sonra, kadın ikinci bir koca ile evlenip ondan boşanmadıkça
birinci kocasına helâl olmaz. Bunun izahını daha önce zikretmiştik.
Talak'a benzeyen ve
talak hükmünde olan üç durum vardır. Bunlar ilâ, zıhar ve Han'dır. Bunlar
talaka benzediği ve talak hükmünde olduğu için Talak bahsinin sonuna ekledik.
Şimdi bunları beyan edelim.
I. İLÂ
İlâ lafzı el-eliyye
kelimesinden türemiş olup yemin anlamına gelir. Nitekim ilâ kelimesi şu ayette
yemin mânâsında kullanılmıştır:
Sizden faziletli ve
varlıklı olan kişiler yakınlarına, yolculara ve Allah yolunda hicret
edenlere sadaka vermekte
kusur etmesinler (vermemek için
yemin etmesinler), affetsinler ve hoş görsünler. Allah'ın sizi bağışlamasını
sevmez misiniz? Allah gafur ve rahim'dir. (Nûr/22) ıstılahî mânâsı ise, boşama
yetkisine sahip olan kocanın, karısıyla cinsî münasebette bulunmayacağına, dair
yemin etmesidir.
Koca, ilâ yaptıktan
sonra dört ay içinde kârısına dönmezse, karısından ayrılmış olur. Dört ay
müddet tanınması, yemininden dönüp kefaret vererek karısına dönmesi için bir
fırsattır. Eğer kocası ilâ yapar da dört ay içinde tekrar dönmez ve karışım da
bırakmazsa, hâkim erkeğe şu iki şeyden birisini yapmayı emreder:
1. Yemininden dönüp onun kefaretini verir ve
karısıyla cinsî münasebette bulunur.
2. Eğer yemininde ısrar ederse, karısını da
boşamaya yanaşmazsa, hâkim onun yerine karısını bir talak ile boşar. Çünkü kadı
haklan yerine getirmek, zararı ortadan kaldırmakla yükümlüdür. Böyle durumlarda
da tek çare kadını kocasından ayırmaktır. Kadı, kocanın vekili durumunda olduğu
için bu işi bizzat yapmalıdır. Bu tıpkı onun borçlarını ödemek, haklarını
yerine getirmek gibidir.
Fakat kocada, cinsî
münasebete mâni olan bir durum sözkonusu ise kocanın yemininden döndüğünü
diliyle söylemesi gerekir. Eğer karısına dönüp cinsî münasebette bulunursa,
yemininden döndüğünü diliyle söylemesi gerekmez. Cinsî münasebet onun yerine
geçer.
İlâ ve hükümlerinin
meşru olduğuna şu ayet delâlet etmektedir:
Hanımlarına
yanaşmamaya yemin edenler için ancak dört ay bekleme vardır. Eğer
yeminlerinden dönerlerse (bilsinler ki) Allah çokça bağışlayan ve merhameti bol
olandır. Şayet boşanmaya kararlı iseler (bilsinler ki) Allah şüphesiz işiten ve
bilendir.
(Bakara/226-227)
Hz. Ali'nin şöyle
dediği rivayet edilmiştir: 'Bir kişi hanımına ilâ yaparsa (hanımına
yaklaşmamaya yemin ederse), dört ay geçse dahi talak'ı düşmez. Ya karısına
döner, yahut boşar'.
Bu rivayetin bir
benzen de İbn Ömer'den rivayet edilmiştir.
Hz. Ali ile İbn
Ömer'in bunu kendiliklerinden söylemesi düşünülemez. Bu nedenle bu
rivayetlerin hükmü merfû hadîs hükmündedir.
II. ZIHAR
Zıhar kelimesi, sırt
mânâsına gelen zeher kelimesinden alınmıştır. Zihar'ın ıstılahı mânâsı ise,
kişinin karışma 'Sen bana anamın sırtı gibisin1 diyerek, karısını anası,
kızkardeşi gibi mahremlerinden birine benzetmeğidir. Araplar cahiliyye
döneminde zıhar'ı, boşanma şeklîlerinden biri olarak kabul ederlerdi. Fakat
İslâm, zıhar'a başka bir gözle bakarak onun üzerine talak'tan başka hükümler de
yükledi.
Zıhar'ın haram
olduğunda tüm müslümanlar ittifak etmiştir. Zıhar, büyük günahlardan biridir.
Delili de şu ayettir:
İçinizden hanımlarına
zıhar yapanların hanımları onların anneleri değildir. Onların anneleri ancak
kendilerini doğurup dünyaya getiren kadınlardır. Şüphesiz ki onlar çirkin ve
yalan bir söz söylüyorlar.
(Mücadele/2)
Zıhar'ın lafızları,
zıhar'a delâlet etmesi bakımından sarih ve kinayeli lafızlar olarak iki kısma
ayrılır.
Sarih lafız, zıhar'dan
başka bir mânâ taşımayan lafızdır. Meselâ karısına 'Sen bana anamın sırtı
gibisin' demek böyledir. Böyle diyen kişi, ister zıhar'a niyet etsin, ister
etmesin, zıhar vıpmış sayılır. Ancak bu, kocanın mükellef olması şartına
bağlıdır.
Kinayeli lafızlar
ise, zıhar mânâsına gelebileceği
gibi, başka mânâlara da gelebilen
lafızlardır. Meselâ kansına 'Sen benim için annem gibisin' veya 'Sen benim için
kızkardeşim gibisin' demek, kinayeli lafız sayılır. Eğer kişi bu sözlerle
zıhar'ı kasdetmişse, zıhar yapmış olur, fakat zıhar yapmayı kasdetmemiş ve bu
sözle hanımını, şeref ve takdir bakımından annesine ve kizkardeşine
benzetmişse, zıhar yapmış sayılmaz.
Kişi eşine zıhar'ın
sarih lafzını veya kinayeli lafızlarından birini söyler ve bu sözlerle zihar'ı
kastederse, eşini kendisine haram olan kadınlara benzetmiş olur. Bu takdirde
bakılır; eğer sözlerin arkasından talak lafzını kullanmışsa, zıhar'ın hükmü,
talak'ın içine girer ve bu durumda
zıhar hükümleri ortadan kalkar. Çünkü talak, zıhar lafzını açıklamak1
mahiyetinde gelmiştir. Fakat zıhar lafzının arkasından talak lafzını
kullanmamışsa, nikâh bağını koparan sebep meydana gelmemiş ,
demektir; bu takdirde
kişinin dediğine değil, niyetine itibar edilir. Şayet eşinden ayrılması
sözkonusu olmamışsa -çünkü eşini kendisine haram olan kadınlara benzetmişti-
gereğini yapmadığı için bu benzetmenin nakzedildiğine itibar edilir. Ancak bu
sefer kendisine kefaret lazım gelir ve hemen kefareti ödemekle mükellef olur.
Zıhar kefaretinde
tertibe riayet etmek gerekir. Bu kefaretin tertibi şöyledir:
1. Çalışmasına mâni olmayacak bir eksiği, özürü
olmayan ve mü'min olan bir köle âzad etmek.
2. Bugün olduğu gibi köle yoksa veya köle olduğu
halde âzad etmeye gücü yetmezse, peşpeşe iki ay oruç tutmak.
3. Oruç tutmaya veya peşpeşe iki ay oruç tutmaya
gücü yoksa, altmış fakiri doyurmak.
Zıhar kefaretinde
tertıp riayet edilmesi gerektiğinin delili, zıhar'ın genel hükümleri beyan
edilirken zikredilecektir. Burada şu hadîsi zikretmekle yetineceğiz.
Ebu Seleme ve Muhammed
b. Abdurrahman'dan şöyle rivayet edilmiştir: Beyâdaoğullanndan Selman b. Sahr
el-Ensarî, Ramazan ayı çıkıncaya kadar karısını kendisine annesinin sırtı gibi
kılmış (karısına zıhar yapmış) idi ve
Kama/an'ın yarısı geçince de geceleyin
ona yaklaşmıştı. Bunun üzerine Rasûlullah'a gelerek durumu anlattı. Hz.
Peygamber ona şöyle dedi:
- Bir köle âzad et!
- Köle âzad etmeye
gücüm yetmez. .
- O halde peşpeşe iki
ay oruç'tut.
- Ona da gücüm yetmez.
Bunun üzerine
Rasûlulah, Ferve b. Amr'a (hitaben) 'Altmış yoksulun yedirilmesi için şu arak'ı
(15 veya 16 sâ alan sepeti) ona ver!' buyurdu.
Zthar kefaretini
vermeden kocanın, hanımiyla cinsî münasebette bulunması caiz değildir. Eğer
kefaret vermeden önce hanımıyla cinsî münasebette bulunursa, Allah'a isyan
etmiş olur ve onun için de kefaret vermesi gerekir. Çünkü kefaret vermeden kocanın,
hanımıyla cinsî münasebette bulunması haramdır.
Kadınlara zıhar yapıp
ayrılmak isteyen, sonra da dediklerini (yeminlerini) geri alanlar, hanımlarıyla
temas etmeden önce bir köle âzad etmelidirler...
(Mücadele/2)
İbn Abbas'tan şöyle
rivayet edilmiştir: "Bir kişi karısına zıhar yapmış ve zıhar kefaretini
ödemeden önce onunla cinsî münasebette bulunmuştu. Daha sonra Peygamber'e
gelerek bu durumu anlatmıştı. Hz. Peygamber,
o kişiye 'Neden böyle yaptın' dedi.
Adam 'Ey Allah'ın Rasûlü! Ay
ışığında karımın ayak bileziklerinin (halhallarının) beyazlığını gördüm, bunun
etkisiyle nefsime hâkim
olamayıp onunla cinsî münasebette bulundum'odedi. Rasûlullah
gülümsedi ve kefaret verinceye kadar hanımına yaklaşmamasını emretti".
3 Hz. Aişe'den rivayet edilen şu hadîs zıhar
hükümlerinin genel delilidir: İşitmesi herşeyi kaplayan (Allah Teâlâ) çok
yücedir. Havle "binti Sa'lebe, kocasını RasûluIIah'a şikayet ederken (öyle
yavaş konuşuyordu ki yanlarında bulunduğum halde) ben sözlerini duyuyor, fakat bir kısmını anlâmıyordum. Havle şöyle
diyordu: 'Ey Allah'ın Rasûlü! Kocam gençliğimi yedi, karnım ona saçıldı (=ona
çocuk doğurdum). Nihayet yaşlanıp çocuktan kesildiğim zaman kocam bana zıhar
yaptı. Allahım ben şüphesiz hâlimi sana arzediyorum'. Kadın (böyle demeye devam
edip) henüz oradan ayrılmadan Cebrail şu ayetleri indirdi:
(Ey Rasûlüm!) Kocası
hakkında seninle tartışan ve Allah'a şikayette bulunan o kadının sözünü Allah
kabul etmiştir. Allah ikinizin de konuşmasını işitti. Zira Allah işiten ve
görendir. İçinizden hanımlarına zıhar yapanların hanımları onların anneleri
değildir. Onların anneleri ancak kendilerini doğurup dünyaya getiren
kadınlardır. Şüphesiz ki onlar çirkin ve yalan bir söz söylüyorlar. Fakat Allah
affedici ve bağışlayıcıdır. Kadınlara zıhar yapıp ayrılmak isteyen, sonra da
dediklerini geri alanlar, hanımlarıyla temas etmeden önce
bir köle âzad
etmelidirler. Size öğütlenen (kefaret) budur. Allah bütün yaptıklarınızdan
haberdardır. Kim (âzad edecek bir köle) bulamazsa (onun kefareti), hanımıyla
birleşmezden önce birbiri ardınca iki ay oruç tutmaktır. Kimin gücü buna
yetmezse altmış . yoksulu doyurmak (o kişinin
kefaretidir). Bu emir Allah'a ve Peygamber'e inanmanız
içindir. Allah'ın hududu bunlardır. Kâfirler için acıklı bir azap vardır.
(Mücadele/1-4)
III. LİAN
Lügatte lian,
uzaklaştırmak, kovmak anlamındadır. 'AHah, falana lanet etti' demek, 'onu
dergâhından uzaklaştırdı, kovdu' demektir. Lian ile eşler birbirinden
uzaklaştıkları için, ona bu isirn verilmiştir.
Lian'ın ıstılahî
mânâsı ise, karısının zina yaptığına yemin ederek kocasının, Allah'ın
lanetinin yalancıların üstüne olmasını dilemesidir. Böyle yapan kişi,
karısından ayrılır,
Lian hükmü, kazf
(birisine zina isnad -edip dört şahit getiremeyen kişiye uygulanan hükmün)
umumunu tahsis etmek üzere gelmiştir. Kazf, birisine zina isnad edip dört şahit
getirememektir. Böyle yapan kişiye iftira haddi uygulanır. İftiraya mâruz
kalan kişi ise, bu isnaddan beri kabul edilir.
Karısına zina isnad
edip de dört şahit getiremeyen kocaya, kazf haddi uygulanmasının sebebi şudur:
Yabancı bir erkek bir kadının zina yaptığını ilan etmek mecburiyetinde
değildir. Hatta İslâm ahlâkı, başkasının kusurlarını örtmeyi, ona nasihat
etmeyi gerektirir. Fakat koca için durum böyle değildir. Eğer karısı zina
ettiyse bunu söylemelidir. Çünkü karısının zina etmesi, koca için bir ar ve
yatağının kirlenmesi demektir. Böyle bir durumda şeriat, kocaya o kadından
ayrılma hakkı vermiştir. Eğer koca, karısının zina ettiğini söylemez de onu
boşamak suretiyle ayrılırsa, başka bir zulmü ve pisliği kendisine ilhak etmiş
olur. Bu, tam anlamıyla bir pisliktir. Oysa böyle bir pisliğe bulaşan kadın
hiçbir hakka sahip değildir. Bu yüzden kocanın, karısından hakkını alması için,
lian meşru kılınmıştır. Lian sayesinde eşler adaletin himayesine girer ve biri
diğerinin zulmüne kurban gitmez.
Ayrıca koca, karısına
zina isnad etmekten uzaktır. Bu, âdeta imkânsız gibi birşeydir. Bundan ötürü
de karısına zina isnad edip de dört şahit getiremeyen kocaya kazf haddi
uygulanmaz. Çünkü kocanın, karısına zina isnad etmesi, koca için bir ardır,
onun şeref ve haysiyetini zedeler; yani kocanın, karısına zina iftirası
yapması, kadın kadar kocanın da aleyhine ve zararınadır. Zina eden karısının
zina ettiğini gizleyen koca, kendi mürüvvetini yok etmiş, bir pisliği kendine
ilhak etmiş olur.
Kazf, zina isnad edip
dört şahit getirememektir. Karısının zina ettiğini bilen veya karısını başka
bir erkekle halvet halinde gören veya belirtilerden ötürü kuvvetle zanneden
kocanın, karısına zina isnad etme hakkı vardır.
Arada bir çocuk varsa,
koca da çocuğun kendisinden olmadığını biliyorsa, karısına zina isnad etmesi
vacib olur. Zira böyle yapmadığı takdirde çocuğu kendi nesebine ilhak etmiş
olur. Oysa kendisinden olan çocuğu nesebine ilhak etmemesi gibi, kendisinden
olmayan çocuğu nesebine ilhak etmesi de haramdır. Ancak çocuğun kendisinden
olmadığını kesin olarak bilmek gerekir. Bunun bilinmesi ise, hanımıyla cinsî
münasebette bulunmamış olmasıyla veya hanımının altı aydan önce doğurma-sıyla
mümkün olur. Bir de hanımıyla cinsî münasebette bulunduktan itibaren hanımının
dört yıldan sonra
doğurmasıyla bilinir. Çünkü hamileliğin en uzun müddeti dört
yıldır. İşte bu durumlarda çocuğun kocadan olmadığı anlaşılır. Anlaşıldıktan
sonra kocanın, çocuğun kendisinden olmadığını belirtmesi gerekir.
Ka/Pın genel hükmü, karısına
veya başkasına zina isnad edip dört şahit getiremeyen kişinin, ceza görmesidir.
İbn Abbas'tan şöyle
rivayet edilmiştir: "Hilâl b. Ümeyye karısının Şerik b. Semha ile zina
ettiğini Hz. Peygamber'in huzurunda söyledi. Rasûlullah 'Ya şahid gösterirsin veya
sırtına had vurulacak* dedi. Hilâl 'Ey Allah'ın Rasûlü! Bizden birimiz ailesi
üzerinde bir erkek görürse şahit mi arayacak?' dedi. Rasûlullah 'Ya şahit,
yoksa sırtına had vurulacak' diyordu. Hilâl 'Seni hak peygamber olarak
gönderen Allah'a yemin ederim ki ben muhakkak doğru söyledim. Elbette Allah
benim hakkımda, sırtımı hadden kurtaracak bir hüküm indirecektir' dedi. Bunun
üzerine lian hükmünü bildiren ayetler nazil oldu. Karısına zina isnad eden
Hilâl b. Ümeyye cezadan kurtuldu".
Karısına zina isnad
eden koca, hâkimin ve halktan bir grubun önünde -bu grubun ileri gelen ve salih
kişilerden olması sünnettir- ve mescidde minber gibi yüksek bir yere çıkıp
şöyle demelidir: 'Allah'ı şahit tutarım ki karım falan kızı falana zina isnad
etme hususunda doğru söylüyorum ve bu çocuk (eğer çocuk varsa veya kadın
hamile ise) benden değildir'.
Bu,sözü dört defa
tekrar etmesi ve her defasında -eğer karısı orada ise- eliyle karısını işaret
etmesi gerekir, sonra beşinci defa 'Eğer yalan söylüyorsam, Allah'ın laneti
benim üzerime olsun' demelidir.
Lian'ın meşru
olduğunun delili şu ayettir:
Eşlerine zina isnad
ettikleri halde, kendilerinden başka şahitleri olmayan kimselerden herbirinin
(makbul olacak) şahitliği, Allah adına dört defa yemin ederek kendisinin doğru
söyleyenlerden olduğuna şahitlik etmesidir. Beşinci yemini, eğer yalan
söyleyenlerdense, Allah'ın lanetinin kendi üzerine olmasını dilemesidir.
(Nûr/6-7)
Rivayet edildiğine
göre Ensar'dan bir kişi Hz. Peygamber'e gelip 'Ey Allah'ın Rasûlü! Bir kimse
karısını zina halinde bulsa, kadının kocası zâniyi öldürmeli mi, değilse ne
yapmalı?' diye sordu. Hz. Peygamber 'Seninle karın hakkında Kur'an inmiştir'
buyurdu. Karı ile koca mescidde lanetleştiler.
"Ben de (Sehl b.
Said el-Ensarî) bunda şahit ve hazır bulunuyordum".
Hanımı ile yukarıda zikrettiğimiz şekilde lian
yapan kişinin üzerine terettüb eden hükümler şunlardır:
1. Kocadan, zina isnad etmenin cezası düşer.
2. Kadın da yemin eder lânetleşirse, onun
üzerinden de zina cezası düşer.
3. Karı-koca arasındaki nikâh fesholur.
4. Eğer koca çocuğun kendisinden olmadığını
söylemişse, çocuğun nesebi annesine ilhak edilir.
5. O kadın ile o erkek -kadın elli defa evlenip
boşansa bile- birbirlerine ebediyyen haram olurlar.
İbn Ömer'den şöyle
rivayet edilmiştir: "Hz. Peygamber'in, bir adam ile kartsınrn lâneüeşme
olayını idare ettiğini gördüm. O kişi 'Bu kadının çocuğu da benden değildir?'
dedi. Hz. Peygamber, onların arasını ayırarak, çocuğu annesinin nesebine ilhak
etti".
Sehl es-Saidî'den
şöyle rivayet edilmiştir: '(Uveymir) karısını, Rasûlullah'ın huzurunda üç talak
ile boşadı. Rasûlullah talak'ın vukuunu kabul etti. Rasûlullah'ın yanında
işlenen şey sünnet oldu. Ben buna Rasûluil-ah'ın yanında
şahit oldum, bundan böyle
lânetleşenlerin aralarının
ayrılması ve bir daha ebedî birleşememeleri sünnet oldu'.
Zina isnad edip dört
şahit getiremeyen kocanın üzerinden kazf cezasını kaldıran yemin ve lanet
dileme, kadın için de sözkonusudur. Kadın dört defa 'Allah'ı şahit tutuyorum ki
falan (kocasının adını söylemelidir) bana zina isnad etmekle yalan
söylemiştir' dedikten sonra, beşincisinde 'Eğer kocam doğru söylüyorsa,
Allah'ın laneti benim üzerime olsun' dediğinde, zina cezasından kurtulur.
Kadının lianı'nın
meşru olduğunun delili şu ayettir:
Kadının (ise), dört
defa Allah adına yemin ederek kocasının kesinlikle yalan söyleyenlerden
olduğuna şahitlik etmesi, (zina ile ilgili) cezayı kendisinden uzaklaştırır.
Beşinci yemini, eğer kocası doğru söyleyenlerden ise, Allah'ın gazabının kendi
üzerine olmasını dile-mesidir. (Bu takdirde zina cezası kendisinden
kaldırılır).
(Nûr/S-9) Lian'ın Şartlan
Lian'ın sahih olmasının
şartlan şunlardır:
1. Zina isnadı, lânetleşmeden Önce olmalıdır.
2. Lanetleşmeye önce koca başlamalıdır.
3. Kan ve koca aynı lafızları kullanmalıdır.
Eğer biri şehadet
lafzını kasem lafzıyla, gazap lafzını da lanet lafzıyla değiştirirse veya bunun
aksini yaparsa, lânetleşme sahih olmaz. Çünkü lian lafızları Kur'an da açıkça
zikredilmiştir. Kur'an'ın zikrettiği lafızları kullanmak farzdır.
4. Kadının veya erkeğin, yeminleri arasına örfen
fasıla sayılacak kadar bir zaman girmemiş olmalıdır.
Kadının da, erkeğin de
yeminleri peşpeşe olmalıdır.
5. Hâkim'in, karı ile kocaya yalan söylememeleri
hususunda nasihat etmesi vacibdir.
Hâkim'in kan ve kocaya
şöyle demesi gerekir: 'Sizin hesabınız Allah'a aittir. Biriniz mutlaka
yalancıdır. Aranızda yemininden dönen var mı?'
İbn Ömer'den şöyle
rivayet edilmiştir: "Bir kişi Hz. Peyğamber'e gelerek 'Ey Allah'ın
Rasûlü! Birimiz karısını zina ederken görürse onun ne yapması gerekir? Konuşsa
büyük bir meseleyi söylemiş, sussa büyük bir meselenin üzerinden sükût geçmiş
olacak!' dedi. Peygamber sustu, kendisine cevap vermedi. Adam o günden sonra
(tekrar) Rasûlullah'a gelerek 'Gerçek şu ki sana sorduğum duruma kendim düşmüş
bulunuyorum!' dedi. Müteakiben Allah Teâlâ lian ile ilgili ayetleri indirdi.
Bunun üzerine Hz. Peygamber o adamı çağırdı. Ona bu ayetleri okudu. Vaaz ve
tezkirde bulundu. Dünya azabının ahiret azabından ehven olduğunu bildirdi.
Bunun üzerine adam 'Hayır! Seni hak ile gönderene yemin ederim ki o kadına
karşı yalan söylemedim' dedi. Sonra (Hz. Peygamber) kadını çağırdı. Ona da vaaz
ve tezkirde bulundu. Dünya azabının ahiret azabından ehven olduğunu bildirdi.
Bunun üzerine kadın 'Hayır! Seni hak ile gönderene yemin ederim ki (o adam)
doğru söylemedi' dedi. Bunu müteakip Hz. Peygamber, önce erkekten başladı ve
erkek, kendisinin gerçekten doğrulardan olduğuna dair Allah'a dört kere yemin
etti ve.beşincisinde, şayet yalancılardan ise, Allah'ın lanetinin üzerine
olmasını diledi. Sonra Hz. Peygamber kadına döndü ve kadın, erkeğin gerçekten
yalancılardan olduğuna dair Allah'a dört defa yemin etti ve beşincisinde, şayet
o erkek doğrulardansa Allah'ın gazabının kendisi üzerine olmasını diledi. Sonra
Hz. Peygamber onları ayırdı".
Lian yapan bir
karı-kocaya, Hz. Peygamber'in şöyle dediei rivaver edilmiştir:
Sizin hesabınız
Allah'a aittir. Biriniz mutlaka yalancıdır. Artık sen bu kadınla bir araya
gelemezsin.
İbn Abbas'tan şöyle
rivayet edilmiştir: "Hilâl b. Ümeyye karısına zina isnad etti ve
Rasûlullah'a gelerek şehadette bulundu. Hz. Peygamber, ona 'Allah,
ikinizden birinin kesinlikle
yalancı olduğunu biliyor. Aranızda yemininden dönen yok mu?'
dedi".
Ebu Hüreyre şöyle
rivayet etmiştir: Lânetleşme ayeti indiği vakit Rasülullah'ın şöyle buyurduğunu
işittim.-
Hangi kadın, bir
kavmin içine kendilerinden olmayan bir çocuğu sokarsa, Allah'ın dininde
birşeye, bir rahmete nail olamaz, AJlah onu cennetine koymaz. Hangi erkek de
çocuğunun yüzüne baka baka (kendisinden olduğunu bile bile) onun kendinden
olduğunu inkâr ederse, Allah onu rahmetinden mahrum eder. Önce geçenler ve
sonra gelenlerin gözü önünde onu utanacak duruma düşürür,.