|
|
Develer fazlalaştıkça
her 40 deve için üç yaşına basmış 1 dişi deve her 50 deve için dört yaşına
basmış 1 dişi deve verilir. Eğer deve sayısı 170'e ulaşırsa onlarda, üzerinden
1 sene geçtikten sonra iki yaşını doldurmuş 3 dişi deve ve üç yaşını doldurmuş
1 dişi deve zekât olarak verilir. 170 devede üç tane 40, bir tane de 50
vardır. • Bu Hükümlerin Delili
Hz. Ebubekir, Enes'i
zekât toplamak için Bahreyn'e gönderirken şu mektubu yazdı: Rahman ve rahim
Allah'ın adıyla! Bu, Peygamber'in muslümanlar üzerine farz kıldığı zekâttır.
Allah" onu, rasûlüne emretmiştir. Kim onu gerektiği şekilde isterse ona
verin her kim de fazlasını isterse ona da vermeyin. 24 ve daha aşağı olan
develerin zekâtı koyun olarak verilir. Her 5 deve için bir koyun. Develer 25'e
ulaştı mı, 25ften 35'e kadar 2 yaşma basmış bir dişi deve verilir. Eğer 2
yaşına basmış dişi deve yoksa, 2 yaşına basmış bir erkek deve verilir. Develer
3ö'ya ulaştığında 45'e kadar 3 yaşma basmış dişi bir deve verilir. 46'dan 60'a
kadar olan develerde 4 yaşma basmış dişi bir deve verilir. 61'den 75re kadar 5
yaşına basmış dişi bir deve verilir. 66'dan 90'a kadar olan develerde 3 yaşma
basmış iki dişi deve verilir. 91'den 120'ye kadar olan develerde 4 yaşına
basmış iki dişi deve verilir. Bunlar
kendilerini erkek deveye teslim edecek hale gelmiş olmalıdırlar. 120'den fazla
olan develerde her 40 deve için 3 yaşına basmış dişi bir deve ve her 50 deve
için 4 yaşına girmiş bir dişi deve verilir.1 Sığırın Nisabı
Sığırın nisabı ise
otuza ulaşmasıdır. Sığırların sayısı arttıkça zekât oranı da artar. Sığırların
zekâtı, aşağıdaki şekildedir:
Buharî/1386 Zekât 307
Sığırların sayısı
arttıkça her 30 sığırda bir yaşında erkek bir buzağı, her 40 sığırda iki
yaşında dişi bir buzağı verilir. Bu Hükümlerin Delili
Bunun delili Muaz'ın
rivayet ettiği şu hadîstir: 'Hz. Peygamber beni Yemen'e gönderdi. Bana her 30
sığırdan, bir yaşında erkek veya dişi bir sığır, her 40 sığırdan İki yaşında bir
dişi sığır almamı emretti'.[38] Koyunun Nisabı
Kırka ulaşmayan
koyunların zekâtı yoktur. Kırka ulaştığında zekât olarak bir koyun verilir. Koyunların
sayısı arttıkça zekât oranı da artar. Koyunların zekâtı aşağıdaki şekildedir:
Bundan sonra her yüz
koyun için bir koyun zekât verilir. Bu Hükümlerin Delili
Bunun delili, Hz.
Ebubekir'in Enes'i gönderirken yazmış olduğu şu mektuptur: Otlatılan koyunlar
40'a ulaştığında 120'e kadar 1 koyun zekât düşer. 120'den 200'e kadar olan
koyunlarda 2 koyun, 200'den 300'e kadar . olan koyunlarda 3 koyun, 300'den
fazla olan koyunlarda her 100 koyun için 1 koyun zekât verilir. Eğer otlatılan
koyunlar 40rdan az ise, 39 bile olsa onlara zekât düşmez. Ancak mal sahibi
isterse verebilir.[39] Hayvanlarda Zekâtın Vacib
Olmasının Özel Şartları
Zekâtın vacib
olmasının genel şartlarını açıklamıştık. Ancak hayvanlarda zekâtın vacib
olması için birtakım özel şartların daha bulunması gerekir. Bu şartlar
aşağıdadır: 1. Zekât düşmesi için hayvanın otlaması gerekir. Hayvan senenin çoğunu
otlayarak geçirmelidir. Yaşamı otlamaktan başka birşeye bağlı olmamalıdır.
Çünkü yukarıda bahsi geçen hadîste bu husus belirtilmiştir. 2. Hayvan çalıştırmak için değil, sütü, yavrusu
ve eti için edinilmiş olmalıdır. Çalıştırmak için
edinilmiş hayvanlara zekât düşmez. Bunun delili, Hz. Peygamber'in şu hadîsidir: Çalışan sığırlarda
zekât yoktur.[40] Diğer çalışan
hayvanlar da sığıra kıyas edilmiştir. 3.. Sene
içinde dünyaya gelen yavrular, üzerinden bir sene geçme şartından istisna
edilir. Bu durumda annelerinin
üzerinden bir sene geçmesi şartı yavrularda yoktur, onlar annelerine
tabidirler. Zekât senesi dolmak üzereyken dünyaya gelen yavrular da anneleri
gibi zekâta tabidirler. 3. Ziraî Mahsuller ile Meyvelerin Nisabı ve Onlarda Vacib Olan
Zekât Miktarı
Ziraî mahsuller ile
meyvelerin nisabını daha önce açıklamıştık. Bunların Kur'an ve Sünnet'ten
delilleri de orada zikredilmişti. Şimdi ziraî mahsul ve meyvelerde zekâtın
vacib olmasının şartlarını izah etmeye çalışalım. Ziraî mahsul ve
meyveler, kabukları ayrıldıktan, toprak ve çamurları temizlendikten sonra
yaklaşık 5 vesk olmalı ki zekât vacib olsun. Eğer meyve kurutuluyorsa
kurutulduktan sonra 5 veya 6 vesk'e ulaşırsa veya daha fazla olursa zekât vacib
olur. Çünkü Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur: 5 vesk'ten aşağı olan
miktarda zekât yoktur.[41] 5 vesk'e ulaşmayan
dane ve hurmada zekât yoktur.[42]' Vesk Nedir?
Vesk bir tartı
ölçüsüdür. Hz. Peygamber onu, kendi zamanındaki Medine sa'larından 60 sa1 ile
takdir etmiştir. Yukarıda sözügeçen İbn Hibban'ın rivayet ettiği hadîste şu
ibare vardır: 'Vesk 6 sa', sa' ise 4 müd'dür'., Dairet'uI-MâariPil-İsIâmî
isimli kitapta 1 sa', 3 litre olarak takdir edilmiştir. Bu takdire göre 1 vesk,
180 litre olur. Buna göre ziraî mahsul ve meyvelerin nisabı, 900 litre olur. Ziraî Mahsuller ve Meyvelerde Vacib Olan Zekât Miktarı
Ağaçlar gibi yağmur
suyundan veya nehir suyundan hiçbir masraf yapmadan beslenen mahsul ve
meyvelerden -eğer nisab miktarına ulaşmışsa- 1/10 zekât vardır. Bu bakımdan her
300 sa'dan -ki nisabın en azıdır- 30 sa', her 900 litreden 90 litre zekât
verilir. Eğer mahsul, su taşınarak sulanıyorsa, bu, mahsul sahibine bir masraf
getirdiği için bunun zekâtı 1/20'dir. Bunun delili, şu
hadîslerdir: Yağmur, çeşme ve nehir
suyundan kendiliğinden suyunu alan mahsullerde 1/10, su taşınarak sulanan
mahsullerde ise 1/20 zekât vardır.[43] Nehir ve yağmur suyu
ile elde edilen toprak mahsullerinde 1/10 nis-betinde, hayvan çalıştırılarak
sulanan mahsullerde 1/20 nisbetinde vergi vardır.[44] Suyu kökleriyle
kendiliğinden çeken ürünlerde 1/10 nisbetinde vergi vardır.[45] Ziraî Mahsul ve Meyvelerde Zekâtın Vacib Olma Vakti
Zekâta tâbi olan
mahsuller olgunlaştıktan sonra zekât vacib olur. Tüm mahsulün olgunlaşıp
kuruması şart değildir; bir kısmının olgunlaşıp kuruması yeterlidir. Meyveler
ise yenmeye elverişli hale geldiklerinde zekât vacib olur. Meyvelerinde bir
kısmının yenmeye elverişli olması, tümünün elverişli olması anlamına gelir.
Meyvelerin yenmeye elverişli olması için tanelerin olgunlaşıp kuruması şart
koşulmuştur. Çünkü bu duruma gelmeden önce azık sayılmazlar. Mahsul ve meyveler kuruyup olgunlaştığında
zekâtlarını hemen vermek vacib değildir. Meyvelerin zekâtı, üzüm ve hurmalar
kurutulduktan sonra verilir. Şu hadîs buna delâlet eder: 'Mahsul, toplanıp
temizlendikten sonra zekâtı verilir'.[46]Devşirme
gününde hakkını yerin. (En'âm/141) Zekâtın Vacib Olduğu
Mahsul ve Meyveleri
Satmanın Hükmü
Zekâtın vacib olduğu
mahsul ve meyvelerin satışı batıldır. Ancak mahsul ve meyve zekât memuru
tarafından kuru üzüm veya kuru hurma olarak takdir edilmişse satış sahih olur.
Çünkü takdir etmek, mal sahibini zekât miktarına zamin kılmak demektir. Yemek,
hibe etmek veya telef etmek gibi her tasarruf satmak gibidir. Bu durumda mal
sahibi zekâtı miktarı kadar borçlu olur. Eğer zekât verilmeden malda tasarruf
etmenin yasak olduğu biliniyorsa günahkâr olur. Buna göre idarecinin
yapması gereken şey şudur: Mahsul ve meyvelerde zekât vacib olduğunda adam
gönderip tahmin (ekspertiz) yaptırmaktır. Çünkü bu hususta Attab b. Esid'in
rivayet ettiği ve yukarıda sözü geçen hadîs vardır. Eğer idareci malı tahmin
ettirmezse, mal sahibi iki adil kişiye malını tahmin ettirerek zekât miktarını
tesbit ettirir. Bundan sonra zekât miktarından geriye kalan mâlında istediği
gibi tasarruf edebilir. Mal Yerine Malın Değerini Zekât
Olarak Vermek
Daha önce hayvanların
zekâtının, yine hayvanlardan verilmesi gerektiğini zikretmiştik. Şârî, onların
herbirini belirtmiştir. Zekât, Allah'ın hakkıdır ve hak sahiplerine sarfedilir.
Bu bakımdan mal yerine, onun değerini vermek caiz değildir. Buna göre
hayvanların zekâtını, yine hayvanlardan vermek farzdır. Nitekim bu hususu
delilleriyle beraber zikretmiştik. Ziraî mahsuller için de hüküm böyledir.
Çünkü Şârî 'Yağmurun suladığında 1/10 vardır' dediğinde hakkı, onlardan çıkana
bağlamıştır. Ancak zaruretten ötürü bazı haller bu hükümden istisna edilir.
Meselâ 5 devesi olduğu için kendisine 1 koyun zekât düşen kişi, bulunduğu memlekette
koyun bulamadığı zaman koyunun değerini zekât olarak verir. Böylece fakirler,
beklemekten dolayı zarar görmezler. Eğer mal sahibi zekât düşen mallarını
gizler, idareci de onun başka mallarını bulursa, gizlediği malların zekâtını
bulduğu mallardan alır. 4, Ticaret Mallarının Nisabı ve Vacib Olan Zekât Miktarı
Ticaret mallarının,
kâr amacıyla değiş-tokuş yapılan mallar olduğunu söylemiştik. Bunlar ister
altın, gümüş, tahıl, meyve ve hayvanlar gibi zekât sınıflarının aslı olsun,
ister kumaş, mamul maddeler, arazi, kar ve ok gibi maddeler olsun, bunların
tümünde -nisab miktarına ulaşıp şartlan oluştuğunda- zekât vardır. Ticaret
malları; nisab, zaman ve zekât miktarı açısından altın ve gümüşe kıyas edilir;
yani ticari mallar, halk arasında tedavülde olan para ile takdir edilir. Eğer
kıymeti 96 gram altına veya 200 dirhem gümüşe denk olursa, o mala zekât vacib
olur. Kişi malını altın veya gümüşten istediğiyle kıymetlendirebilir. Ancak
malını hangisiyle almışsa ona göre takdir etmesi vacib olur. Ticarî mallarda
dikkate alınacak husus, ticarete başlandığı günün senesinde nisab miktarına
ulaşmış olmasıdır. Bu bakımdan ticarete başlandığında malın nisab miktarına
ulaşması dikkate alınmaz. Senenin sonuna kadar nisab miktarından düşmeme şartı
yoktur. Bundan anlaşılıyor ki ticarî malların zekâtındaki 'sene'den maksat,
kişinin o malları ticaret niyetiyle aldığı günden itibaren kamerî bir senenin
geçmiş olmasıdır. Bu hükümlere binaen tüccar bir kimse elindeki ticaret
mallarını altın ve gümüşü esas alarak kıymetiendirmelidir. Eğer nisab miktarına
ulaşırsa bu malların 1/40'ni zekât olarak vermelidir. Kıymetlendirilmesi
vacîb olan ticarî mallara, evin eşyası ve bu mânâda olan eşyalar dahil
değildir. Fabrika ve işyerinde bulunan aletler de . dahil değildir. Çünkü bu aletler satış için
alınmamıştır. Bunların değeri ne kadar olursa olsun bunlarda zekât sözkonusu değildir. Sene sonunda
kıymetlendirilmesi gereken mallara, sermaye, kârla beraber girer; yani sermaye
ve kârın tümü hesaplanarak zekâtı verilir. Eğer kıymeti 1000 Suriye lirası olan
birşey ticarete başlarsa, senenin sonunda kıymeti 5000 Suriye lirası olursa
tümünün zekâtını vermek caizdir. Ticarî Mallarda Farz Olan Zekâtın
Miktarı
Ticarî malların
üzerinden bir yıl geçtiğinde, o malın memlekette kullanılan paraya göre
değerlendirileceğini öğrenmiş olduk. Eğer malın değeri nisab miktarına
ulaşmışsa, % 2.5 zekât farz olur. Ticarî Malların Zekâtı Mallardan mı,
Malın Değeri Olan Paradan
mı Verilir?
Bu hususta Şafii
mezhebinde üç görüş vardır: a. Ticarî malların zekâtını, kendisine göre
değerlendirilen paradan (altın veya gümüşten) vermek farzdır. Bu durumda ticarî
malların bir kısmını zekât olarak vermek yeterli olmaz. Çünkü ticarî malların
bizzat kendileri, zekâta tâbi olan mallar değildir. Onlara zekât düşmesi, ancak
ticaret sebebiyle olmuştur. Zekât da mal hangi paraya göre değerlendirilin işse
o para ile verilir. Bu görüş, bugün uygulanan görüştür. b. Zekâtın vacib olmasının sebebi mal olduğu
için ticarî malların bizzat kendilerinden zekât verilir, malın değerini zekât
olarak vermek yeterli olmaz. c. Kişi
ister maldan, isterse de malın değerinden zekât verir. Çünkü zekât hem mala,
hem de paraya bağlanır. Öyle ise onların her ikisi de zekâtın vacib olmasının
sebebidir. • Bir Uyarı
Bununla beraber uygun
olan şudur ki eğer ticarî malların bizzat kendilerinden zekât verilmesi caiz
görüldüğü takdirde elde bulunan ticarî malların zekâtını % 2.5 nisbetinde
vermek vacibdir. Kıymet bakımından düşük, ayıplı veya pazarı olmayan mallan
zekât olarak vermek yeterli olmaz. 5. Maden ve Rikaz'ın Nisabı ve Vacib Olan Zekâtın Miktarı
Maden ve rikaz'm ne
olduğunu açıklamıştık. Burada tekrar edilmesine gerek yoktur. Burada gerekli
olan şey, onların nisabını ve zekât miktarlarını bilmektir. Madenin nisabı, altın
ve gümüşün nisabı gibidir. Ancak madende zekâtın vacib olması için üzerinden
bir yıl geçmesi şart değildir. Maden çıkarılır çıkarılmaz zekâtı verilmelidir.
Kişi altın veya gümüşü madeninden çıkardığında nisab miktarına ulaşmış
durumdaysa hemen zekâtını öşrün 1/4 nisbetinde vermelidir. Rikaz'ın nisabı da
altın ve gümüşün nisabı gibidir. Buna da zekât düşmesi için
üzerinden bir yıl
geçmesi şart değildir.
Mâdenden çıkarıldığında zekâtı verilmelidir. Ancak rikaz'da vacib olan
zekâtın miktarı 1/5'dir.. Bunun delili, şu hadîstir: Define mallarında 1/5
nisbetinde zekât vardır.[47] Rikaz, zekât düşen
diğer çeşitlerden ayrıdır. Çünkü rikazı mülk edinmenin fazla bir külfeti,
önemli bir masrafı yoktur. Bu yüzden rikaz'da fakirlerin hakkı daha fazladır.
Madenlerin ve rikazin üzerinden bir yıl geçmesi şart değildir, ikisi de yerden
çıkarılmaktadır. Bunlar buğday mesabesindedir. Nasıl ki buğday olgunlaşıp
temizlendikten sonra hemen zekâtı veriliyorsa, bunlar da öyledir. Ortak Malın Zekâtı
Şirket veya benzeri
bir yolla birbirine karışan ve iki kişiye ait olan mallar iki kısma ayrılır: I. Bizzat malların birbirine karışmış olması. Bundan maksat, nisab
miktarına ulaşan veya daha fazla olan ve iki kişiye ait olan maldır. Bu malın
üzerinden bir sene geçmiştir, satın almak, miras veya başka yollarla elde
edilen bu mal tek cinstir. İbn Hacer şöyle diyor:
Bu iki mal, ayırdedilmeyecek şekilde birbirine .karışmış olmaktadır1, sözgelimi
iki kardeşe babalarından 40 koyun miras olarak kalır veya iki kişi ortak olarak
40 koyun satın almışlardır. Bu iki kişinin herbiri her koyunun yarısına
sahiptir. Öyleki 'şu koyun bunun, şu koyun da ötekinin' denemez. Böylece
herbiri miras kalan, satın alınan eşya, mal veya arazinin belli olmayan bir
şekilde yarısına sahiptir. II. Komşuluk veya sıfatların karışması. Bundan maksat şudur:
Zekâtla mükellef olan iki kişinin malda, müşterek olmayan bir nisabları vardır.
Aralarında sadece komşuluk vardır. Bu durumda iki malın birbirine katılmadığı,
birbirinden ayrı ve belli olduğu kabul edilir. Birbirine Karıştırılmış İki
Malın Zekâtı Nasıl Verilir?
Birbirine karışmış iki
mal, hangi cinsten olursa olsun bir kişinin malı gibi kabul edilerek zekâtı ona
göre verilir; yani iki malın toplamı nisab miktarına ulaşıp üzerinden bir yıl
geçerse zekât vacib olur. Her iki mal sahibinin hissesi ayrı ayrı olduğunda
nisab miktarına ulaşmasa da karışık malda zekât, malın toplamına göre takdir
edilir. Malın toplamı nisab miktarına ulaştığında zekât lazım gelir. Bunun delili, daha
önce bazı parçaları nakledilen hadîsin şu bölümüdür: Ayrı olan mallar zekât
korkusuyla cemedilemez, cemolmuş mallar da ayrılamaz.[48] Bu hadîsin anlamı
şudur: İki ayrı mal, zekât alınmak için birleştirilemez. Birbirine karışmış
iki mal da zekât vermemek için ayrılamaz. Bu hüküm bazı
durumlarda malda zekâtı vacib kılar. Eğer ayrı ayrı olup birbirine
karıştırılmamış olsalardı, onlarda zekât vacib olmazdı. Nitekim bazı durumlarda
da malları karıştırmak zekât nisbetini azaltır. Nisab miktarına ulaşan mallar
karıştırılmamış olsaydı zekâtları daha fazla olurdu. Birincisinin misali
şudur: İki şahıs bir sene müddetle 40 koyuna sahiptir. Zekât, bu iki şahsın
ortak malı olan 40 koyuna düşmektedir. Eğer bu iki kişinin malları ayrı olsaydı
her ikisine de zekât düşmezdi. Çünkü herbirinin payı, nisab miktarından azdır. İkincisinin misali de
şudur: İki şahsın 80 koyunu bulunmaktadır. Herbirinin 40 koyunu vardır.
Bunların üzerinden 1 sene geçtiğinde zekât olarak 1 koyun vermeleri gerekir.
Çünkü birbirlerine karışmışlar, tek bir mal durumuna gelmişlerdir. Oysa bunlar
ayrı olsalardı herbirine zekât olarak 1 koyun vermek vacib olurdu ve böylece 1
koyun yerine 2 koyun zekât verilmiş olurdu. Karışan İki Malın Tek Bir Mal Gibi Kabul Edilmesinin Şartları
Karışık iki ayrı malı
bir kişinin malıymış gibi kabul ederek, ona göre zekât alınması için iki çeşit
şart vardır: Birinci şart: Onlar
hangi kısımdan olursa olsun -ister birbirinden ayırdedilmeyecek şekilde,
isterse komşuluktan ötürü karışmış olsun-karıştırılmış olan malın şartlarıdır.
Bunların şartlan aşağıdadır: a; İki malın
cinsi aynı olmalıdır. Eğer malların yarısı
koyun, yarısı da sığır olursa, ne şekilde ve nasıl karışmış olurlarsa olsunlar
ayrı ayrı kabul edilirler. b. İki malın toplamı nisab miktarına ulaşmış
olmalıdır. Eğer iki malın toplamı
35 koyun olursa onlara zekât düşmez. Ortaklardan birinin veya ikisinin de başka
koyunları olsa ve onları getirip 35'e katsa ve böylece nisab miktarına ulaşsa
bile bu dikkate alınmaz. c. Karışık olan iki mal bu şekilde bir sene
-eğer üzerinden bir sene geçmesi gereken kısımdan ise- kalmalıdır. Eğer ortaklardan
herbiri Muharrem ayının başında 40 koyuna sahip olur ve koyunlarını Safer
ayının başında birbirine katarlarsa, sene geçip tekrar Muharrem ayına
geldiğinde herbiri zekât olarak bir koyun vermelidir. Bu durumda onların
karıştırılması dikkate alınmaz. Ziraî mahsuller ve meyveler gibi üzerinde bir
sene geçmesi gereken mallardan değilse, karıştırmanın, meyve veya mahsulün
olgunlaşma zamanına kadar kalması şarttır. İkinci şart, komşuluk
karışmasına mahsus olan şartlardır ki aşağıda zikredilmiştir: a. Sığır, deve veya koyunlar birbirinden ayrı
olmamalı; istirahat, toplanma, otlak ve sağım yerleri aynı olmalıdır. Eğer mal sahipleri
koyunlarını değişik yerlere götürüp otlatır, değişik yerlerde istirahat
ettirir, değişik yerlerde sağarsa, böyle bir karışıklığın hiçbir etkisi olmaz.
Daha önce zikrettiğimiz gibi böyle bir durum, karıştırmanın hükmüne tâbi
olmaz. b. Karıştırılmış olan sürünün çobanı ve koçu bir
olmalıdır. Eğer herbirisinin ayrı
çobanı ve ayrı koçlan olursa birbirine karışmış mal hükmüne girmez. c. Mal, mahsuller gibi zekât düşen mallardan
olduğunda bekçisi, kurutulduğu yer ayrı olmamalıdır, Eğer ticarî mal ise
dükkânları, depolan, alışveriş aletleri ayrı olmamalıdır. Bu şartlar
oluştuğunda karıştırılmış iki mal, tek mal sayılır. Onların belli olmayacak
şekilde birbirlerine karışmaları şart değildir. Bu şartlar mevcut olduktan
sonra komşuluk dahi kâfi gelir. Bu şartlar veya bu şartlardan biri olmazsa, her
mal sahibi kendi malının hesabını tutar ve zekâtını ona göre verir. Birbirine Karışmış İki Malın Sahiplerinin
Zekât Hususunda Yapmaları Gereken Şeyler
Zekât, birbirine
karıştırılmış iki malı tek bir mal kabul ederek alındığında, mal sahiplerinin
malları oranında sorumlulukları vardır. Eğer malından,
kendisine düşenden daha fazla alınırsa, fazlasını ortaklarından alır, eğer az
alınmışsa, üstünü ortaklarına verir. Karıştırılmış mal 100 koyun ise, ona 2
koyun zekât düşer. Eğer bu yüz koyun üç kişinin olur, ellisi birine, diğer
ellisi de öteki iki ortağa ait olursa, 50 koyuna sahip olana 1 koyunun yarısı,
25'er koyuna sahip olan diğer iki kişiye de bir koyunun 1/4'i zekât olarak
düşer. Yukarıdaki hükümlerin
delili, Enes'ten rivayet edilen şu hadîste bulunmaktadır: 'Mallarını
karıştıran iki ortak zekâtı eşit şekilde öderler'. Zekâtın Eda Keyfiyeti
Zekâta tabi olan mal
nisab miktarına ulaşmışsa ve üzerinden bir sene geçmişse, zekât vacib olur. Mal
sahibinin, vacib olan zekâtı hemen vermesi gerekir. Bu da şu iki şartın
bulunmasına bağlıdır: 1. Zekâtı verebilecek imkâna sahip olmak. Eğer mal kendisinin
bulunduğu memlekette değilse veya borç olarak başkalarına verilmişse, bu
durumda mal sahibi, malın zekâtım hemen vermekle mükellef tutulmaz. Eğer
elindeki mal, başkalarına borç verdiği paranın zekâtına yetecek kadar ise
zekâtı hemen vermesi vacib olur. 2. Zekâta müstehak olan sınıfların, idareci veya
zekât memurunun hazır bulunması. Kur'an'da zikredilen
sekiz sınıf veya onların vekili hazır değilse, zekât tehir edilir. Hatta hak
sahipleri hazır oluncaya kadar geri bırakılması gerekir. Zekâtı Tehir Eden Kişinin Durumu
Şartlar mevcut
olduktan sonra zekâtını vermeyen kişi günahkâr olur. Çünkü hiçbir gerekçe
olmadığı halde fakirlerin malını hapsetmiş sayılır. Böyle-yapmak ise haramdır.
Ancak fakir bir yakınının, fakir bir komşusunun veya muhtaç birisinin
gelmesini beklemek amacıyla tehir eden kimse bundan müstesnadır. Fakat orada
hazır olan hak sahiplerinin mağdur olmamaları gerekir. Hazır olanları perişan
etmek pahasına zekâtı tehir eden kimse günahkâr olur. Ayrıca zekâtı tehir eden
kişi borçlu olur; yani fakirlerin hakkı olan zekât mala bağlı olmaktan çıkarak
mal sahibinin zimmetine geçmiş olur. Eğer bütün malı telef olsa, yine o borcu
(zekâtı) ödemek mecburiyetindedir. Çünkü zekâtı tehir etmekle kusurlu
davranmıştır, kusurunun sorumluluğunu da yüklenmesi gerekir. Hatta zekâtın
tehir edilmesi, daha önce sözü geçen kimseler için olsa dahi yine de bu hüküm
mal sahibi hakkında geçerlidir. Vekilin Zekâtı Tehir Etmesi
Geçen hükümlerden
anlaşıldı ki mal sahibi birisini vekil tayin eder ve zekât miktarını da teslim
ederse, vekilin, zekâtı, hak sahiplerine derhal vermesi gerekir, tehir etmeye
yetkisi yoktur. Eğer buna rağmen tehir ederse, hem günahkâr, hem de borçlu
olur. Mühim Bir Nokta
Hayır cemiyetlerini
idare edenlerin dikkatlerine arzediyoruz: Mal sahipleri tarafından sizlere
zekât olarak verilen paranın bir kısmını cemiyetin hesabına yatırarak sermaye
gibi bekletip aylık taksitler gibi peyderpey dağıtmayın! Çünkü bu parayı
bekletmek caiz değildir. Allah'ın şeriatında vacib olan hakkı, hak sahiplerine
hemen vermek kaidesine muhaliftir. Ayrıca bu durum, fakirlerin kendilerine
şerefli bir çalışma zemini hazırlayıp rızıklarını temin etmeleri amacıyla
verilen zekâtın hedefine de ters düşmektedir. Evet, o zekâtı alan fakir, bir iş
kurarak fakirler listesinden silinir, Allah yolunda infak edenler ve sadaka verenler
sınıfına girer. Biz hak sahibinin adına tasarruf yapamayız. Hak sahipleri adına
alman zekât, âkil-bâliğ olduğunda, zekâtı hemen kendisine teslim edilmelidir.
Hayır cemiyetlerini idare eden ihlaslı kişilere tavsiyemiz şudur: Şeriata
muhalif davranmayınız ki çalışmalarınızın ecrini alabilesiniz. Amelleriniz ve
hizmetlerinizin heba olmasından kurtu la bileşiniz. Zekâtın, Vakti Gelmeden
Önce Verilmesi
Mal sahibi zekâtını,
vaktinden önce verirse, malı nisab miktarına ulaşırsa ve üzerinden de bir sene
geçmişse yeniden zekât vermesi vacib olur. Daha önce verdiği mal, zekât yerine
geçmez. Çünkü zekâtın vacib olmasının sebebi nisabdır. Bu durum, eşyayı almadan
önce verilen bedele kıyas edilebilir. Böyle bir durumda ödenen bedel, malın
karşılığı sayılmaz, satış akdinden sonra ödenmesi gereken bedelin yerine geçinmez. Ancak mal nisab
miktarına ulaşır da üzerinden bir sene geçmeden zekât verilirse bu, zekât
yerine geçer. Sene tamamlanınca ikinci kez zekât vermesine gerek yoktur. Bunun
delili, Hz. Ali'den rivayet edilen şu hadîstir; Abbas, zamanı gelmeden önce
malının zekâtım acele vermek için Hz. Peygamber'den müsaade istedi. Hz.
Peygamber de ona ruhsat verdi'[49]. Vaktinden Önce
Verilen Zekâtın Sahih
Olmasının Şartları Kişi, malının
zekâtını vakti gelmeden önce acele ederek verirse, sene sonunda verilmesi vacib
olan zekât üzerinden düşer. Ancak bunun için aşağıdaki şartların bulunması
gerekir: a. Mal sahibi senenin sonuna kadar zekâtı
verecek durumda olmalıdır. Eğer mal sahibi sene
arasında ölürse, vaktinden önce verilen zekât, zekât sayılmaz. Bu durumda
varisler, verilen o malı -vaktinden önce verilen bir zekât olduğu belirtilmiş
olmak şartıyla- geri alabilirler. b. Mal, sene sonuna kadar durmalıdır. Eğer mal, sene içinde
telef olursa veya başka bir şekilde kişinin elinden çıkarsa verilen mal, zekât
sayılmaz. Eğer mal sahibi, zekâtı alan kişiye
'Bu, vaktinden önce verdiğim zekâttır' demiş ise böyle bir durumda geri alabilir. c. Vaktinden
önce verilen zekâtı alan kişi, senenin sonuna kadar zekât almaya hak sahibi
olarak kalmalıdır. Eğer zekâtı alan kişi
sene içinde, zekâtın dışında bir mala sahip olur da zekâta müstehak olmaktan
çıkarsa veya irtidad ederek İslâm'dan çıkarsa zekât, yerini bulmamış
sayılır. Çünkü zekâtın vacib olma
şartlarından biri de malın üzerinden bir sene geçmiş olmasıdır. Bu durumda vaktinden
önce verilen zekâtı alan kişi, sene bitmeden zekâta hak sahibi olmaktan çıkarsa
ona verilen zekât, zekât sayılmaz. Mal sahibi tekrar zekât vermek
mecburiyetindedir. Eğer zekâtı verirken 'Bu benim vaktinden önce verdiğim
zekâtımdır' demişse, ona verdiğini geri alabilir. Eğer böyle birşey
söylememişse ondan hiçbir şey alamaz. Zekâtı, İdareci Vasıtasıyla Vermek
Zekât malları batını ve zahirî olarak ikiye
ayrılır. Batınî Mallar
Batınî mallar; altın,
gümüş, rikaz ve ticarî mallardır. Mal sahibi bu malların zekâtını çıkararak
fakirlere vermeye yetkilidir. Hatta idareciler, bu malların zekâtını
kendisinden isteseler bile onlara vermeyebilir. Çünkü idarecilerin bu tür
malların zekâtını istemeleri caiz değildir; zira bunlar batını mallardır,
sahipleri bunların miktarını daha iyi bilir. Zahirî Mallar
Bunlar deve, sığır,
koyun, ziraî mahsuller, meyveler ve madenlerdir. Eğer idareci bu malların
zekâtını isterse, mal sahibinin bunların zekâtını idareciye teslim etmesi
vacibdir. Onların mallarından
bir sadaka al ki o sadaka ile onları temizleyip tezkiye edesin. (Tevbe/103) Eğer idareci bu zahir
malların zekâtını isterse mal sahibi muhayyerdir; ister zekâtını kendisi
hesaplayıp hak sahiplerine verir, isterse de idareciye teslim eder. Fakat
efdal olan zekâtı idareciye teslim etmektir. Çünkü idareci, hak sahiplerini mal
sahibinden daha iyi bilir ve taksimatı daha iyi yapar. Ayrıca zekâtın idareci
vasıtasıyla verilmesi, başa kakma ve üstünlük taslama yollarını kapatır. Çünkü
idarecinin hak sahipleriyle olan alâkası, babanın çocuklarıyla olan alâkası
gibidir. Bu bakımdan başa kakma, gurur ve büyüklük taslama sözkonusu
olmaz. Zekâta müstehak olanları zekât
ile fakirlikten kurtarmak en güzel şeydir. Böylece iş yapma imkânına sahip olup
kendilerine güvenleri artar. Eğer idareci adilse,
zekât imama teslim edilir, idareci de hak sahiplerine dağıtır. Eğer idareci
zâlimse veya zekâtı hak sahiplerine dağıtmayacağı zannediliyorsa, bu durumda
efdal olan mal sahibinin kendi zekâtını kendisinin dağıtmasıdır. Ancak idareci
zekâtı mutlaka istiyorsa, o zaman zahir malların zekâtını mal sahibinin
vermemeye yetkisi yoktur. Bu durumda idareci zâlim de olsa zekât ona teslim
edilmelidir. Zekâtı Dağıtmak Hususunda Vekâlet
Vermek
Kişinin, zekâtını
bizzat hak sahiplerine vermesi en güzelidir. Ancak kişi zekâtını dağıtmak için
başkasına vekalet verebilir. Çünkü zekât mâli bir haktır, mâli hakları eda
etmek için de vekil tayin etmek caizdir. Bu tıpkı borçlarda, satın alınan
mallarda, emanetlerde vekil tayin etmek gibidir. Bu bakımdan mal sahibi, bu
işi kendisi için yapabilecek herkese vekâlet verebilir. Hatta kâfire ve
mümeyyiz çocuğu da vekâlet verilebilir. Ancak bunlara vekalet verildiği zaman
kimlere ne verileceği de söylenmelidir. Zekât Verirken Niyet Etmek
Zekât, verirken niyet
etmek vacibdir. Çünkü zekât ancak niyetle kefaretten ve diğer sadakalardan
ayrılır. Ayrıca niyetle ilgili meşhur bir hadîs bulunmaktadır: Ameller ancak
niyetlere göredir.[50] Zekâtı Bizzat Teslim Etmek
Mal sahibi zekâtını
hak sahiplerine bizzat verirken niyet etmeli veya zekât malını diğer mallardan
ayırdığında 'Bu zekâtımdır, bunu zekât olarak vereceğim' demelidir. Zekâtın Tesliminde Vekil Tayin Etmek
Kişi zekâtını dağıtmak
için bir vekil tayin etmişse, vekile zekâtı teslim ettiğinde niyet etmelidir.
Vekilin, zekâtı hak sahiplerine verirken niyet etmesi vacib değildir ve fakat
müstehabdır. Eğer mal sahibi, malı vekile teslim ederken niyet etmemişse,
vekilin zekâtı hak sahiplerine dağıtırken niyet etmesi yeterli olmaz. Ancak
zekâtı idareciye veya naibine verirken niyet etmesi yeterlidir. Çünkü idareci,
hak sahiplerinin naibidir. Zekât idareciye teslim edildiğinde, tıpkı hak
sahiplerine teslim edilmiş gibi olur ve bu durumda yapılan niyet yeterli olur.
Eğer Zekâtı idareciye verirken niyet etmezse, idarecinin niyet etmesi onun
yerine geçmez. Çünkü idareci -daha önce
söylediğimiz gibi- hak sahiplerinin naibidir, mal sahibinin değil. Nitekim
vekilin durumu da böyledir. Bu nedenle mal sahibi yerine vekilin niyet etmesine
itibar edilmez. Zekât'ın Sarfedileceği Yerler ve Zekâta Müstehak Olanlar
Allah Teâlâ, zekât
verilecek kimseleri şu ayette zikretmiştir: Sadakalar (zekâtlar)
Allah'tan bir farz olarak yalnızca fakirlere, miskinlere, zekât amillerine,
kalpleri (İslâm'a) ısındırılacaklara, kölelere, borçlulara, Allah yolundakilere
ve yolda kalmış olanlara tahsis edilmiştir. Allah bilendir, hüküm ve hikmet
sahibidir. (Tevbe/60) Zekât Verilecek Sınıfların
Beyanı
1. Fakir
Fakir, yemek, elbise
ve mesken bakımından yeterli malı olmayan kimsedir. Sözgelimi on ihtiyacı
vardır, fakat ancak üçünü elde edebilmektedir. 2. Miskin
Miskin ihtiyaçlarını
nisbeten karşılayabilen kimsedir. Ancak elinde bulunanlar, ihtiyacına kâfi
gelmez. Meselâ on şeye ihtiyacı vardır, ancak sekizini elde etmiştir. İşte
bunlara ve bunlardan öncekilere -en sahih görüşe göre- yetecek kadar zekât
verilmelidir. Dikkat edilmesi gereken bir husus da evlenme ihtiyacının olup
olmamasıdır. 3. Zekât Âmilleri
Zekât âmilleri, zekât
toplama işinde çalışanlar, devlet tarafından tayin edilen memurlardır. Bunlara, sadece
çalışmalarının karşılığı nisbetinde zekât mallarından verilir. Onlara,
topladıkları zekâtın muayyen bir bölümünü vermek caiz değildir. Çünkü
Allah'ın şeriatında bunun herhangibir delili yoktur. Bunlar ancak
ücretle çalışan kimselerdir. Bunlara sadece çalışmalarının karşılığı verilmeli,
başka birşey verilmemelidir. 4. Müellefet'ul-Kulub
Müellefet'ul-Kulub, dört sınıftır: a. Yeni
müslüman olmuş imanı zayıf kimseler. Bunlara, imanları kuvvetlensin diye zekât
verilir. b. İslâm'a yeni girmiş ve halk arasında itibarlı
olan kimseler. Bunlar gibi olan
kâfirlerin de İslâm'a girmelerini teşvik etmek amacıyla kendilerine zekât
verilir. c. Sınırları bekleyen mü'minler. Bunlar müslümanları
korudukları için kendilerine zekât verilerek daha güçlü olmaları sağlanır.
Böylece düşmanların şerrini daha iyi defedebilirler. d. Kendilerine memur gönderilmesi mümkün olmayan
kavimlerin zekâtını toplayan mü'minler. Müslümanların bunlara
ihtiyacı olduğu zaman kendilerine zekâttan bir pay verilir. Aksi takdirde
birşey verilmez, 5. Fi'r-Rikab
Bunlar âzad olmak için
efendileriyle kitabet akdi yapan kölelerdir. Efendileriyle kitabet
akdi yapan köleler, ödeyemedikleri taksitlerini ödeyebilmeleri için kendilerine
zekât verilerek hürriyete kavuşturulurlar. 6. Borçlular
. Bunlar borçlarını
ödeyemeyen kişilerdir. Bunlara borçlarım ve diğer zaruri ihtiyaçlarını karşılayacak
kadar zekât verilir. Ancak bu borç, meşru birşey için yapılmış olmalıdır.
Gayr-ı meşru birşey için borçlanmış olan kişiye zekât verilmez. Ancak
masiyetten tevbe ettiği takdirde verilebilir. Bu sınıfa, insanlar arasındaki
anlaşmazlık ve kavgaları ortadan kaldırmak için borçlanan kimseler de dahildir.
Bu kişiler zengin de olsalar bu amaçla borçlandıkları miktar kendilerine
verilir. Bu borcu ödeyecek durumda
olmaları hükmü değiştirmez. 7. Allah Yolunda
Mücahade Edenler
Devletten maaş almadan
Allah rızası için savaşan kişiler, zengin de olsalar, savaşa devam ettikleri
müddetçe evlerine dönünceye kadar, kendilerinin ve ailelerinin nafaka, elbise
ve muhtaç oldukları diğer hususları temin edebilmeleri için kendilerine zekât
verilir. 8. Yolcular
Bundan maksat, mubah
bir gaye için yapılan yolculuktur. Gezmek için dahi yolculuk yapıyor olsa, yine
de kendisine yetecek kadar zekât verilir. Eğer tekrar dönmek için yolculuk
yapıyorsa, gidiş-geliş nafakası ve yükünü taşıyacak binek verilmesi gerekir. Eğer
mubah olmayan bir gaye için yolculuk yapıyorsa veya seferinde masiyet varsa o
kimseye zekât verilmez. Ancak tevbe eder ve tevbesinin samimi olduğu kanaati
hasıl olursa zekât verilir. İşte zekât verilecek
sekiz sınıf bunlardır. Bunların dışında hiç kimseye zekât verilmez. Zekâtın,
bu sekiz sınıfa mahsus olduğunun delili, Allah'ın 'Sadakalar ancak
fakirlerin...' şeklinde başlayıp 'Allah'tan bir fari-zedir' şeklinde
devam eden buyruğudur.
Buradaki 'sadakalar'dan maksat,
zekâttır. Zekâttan başka sadakalar, bu sekiz sınıfın dışındakilere de
verilebilir. Zekâtın Hak Sahiplerine Nasıl Verilmesi
Gerektiği
Zekât, bu sınıflardan
bir beldede bulunanlarına verilir. Eğer tümü de bulunuyorsa, onlardan
herhangibirini zekâttan mahrum etmek caiz değildir.[51] Bu sınıflardan biri
olmazsa onun payı diğer sınıflara verilir. Eğer bir smıfa verilen zekât,
onların ihtiyaçlarından fazla ise bu fazlalık diğer sınıflara aktarılır. Zekât,
mevcut sınıflar arasında eşit bir şekilde dağıtılır. Fakat zekât toplayan
memurlar zekât dağıtılmadan önce ücretlerini alırlar. Bir sınıfın fertleri
arasında eşitlik şart değildir. Zekâtı, mal sahibi veya vekili dağıtıyorsa,
hak sahiplerinin sayıları da sayılamayacak kadar çoksa bu durumda her sınıftan
en az üç kişiye vermelidirler. Çünkü ayette, her sınıf cemî sigasıyla
zikredilmiştir. Cemi sigası ise en az üç kişiyi ifade eder. Eğer sayıları çok
değilse ve tesbit edilmesi mümkünse, zekâtı onların tümüne vermek vacibdir.
Bilerek onlardan birini zekâttan mahrum ederse, kişi malı oranında ona borçlu
olur. Zekâtı, Vacib Olduğu Yerden Başka Bir Yere Nakletmek
Zekâtı, vacib olduğu
memleketten başka bir memlekete nakletmek caiz değildir. Çünkü genellikle o
malın bulunduğu yerde, zekâta hak sahibi olanlar da olur. Götürülen yer çok
yakın da olsa zekât malını nakletmek caiz değildir. Çünkü bu, o memleketin
fakirlerinin kırılmasına ve perişan olmalarına vesile olur. Çünkü onlar zekâtı
beklemektedirler ve onların umudu o zekâta bağlıdır. Ayrıca Hz. Peygamber, Muaz
b. Cebel'i Yemen'e gönderirken şöyle söylemiştir: 'Onlara bildir ki Allah,
onların üzerine zekâtı farz kılmıştır. Bu zekât onların zenginlerinden alınır,
fakirlerine verilir'.[52] Zekâtın vacib olduğu
memlekette sınıflardan biri yoksa veya onların ihtiyacından fazla mal olursa, o
sınıfın payı veya artan mal, o memlekete en yakın bulunan bir yere nakledilerek
aynı sınıftan olan kişilere verilir. Zekât Verilecek Kişilerde Olması Gereken Şartlar ve Zekât
Verilmeyecek Kişiler
Kur'an'da zikredilen
sekiz sınıftan birine dahil olan kişinin zekât alabilmesi için şu şartlara
sahip olması gerekir: 1. Müslüman olmak. Bu nedenle vacib olan
zekât, müslüman olmayan kimseye verilmez. Çünkü Hz. Peygamber'in şu hadîsi buna
delâlet etmektedir: Onları önce Allah'tan
başka ilah olmadığına ve benim Allah'ın rasûlü olduğuma şehadet etmeye davet
et. Eğer buna itaat ederlerse onlara şunu bildir, ki Allah, onlara zekâtı farz
kılmıştır. Bu zekât onların zenginlerinden alınır, fakirlerine verilir.[53] Zekâtın, zengin
müslümanlardan alınıp, fakir müslümanlara verileceği açıktır. Müslüman olmayan
zenginlerden zekât alınmadığı gibi, müslüman olmayan fakirlere de verilmez.
Müslüman olmayanlara zekâtın dışındaki sadakalardan verilebilir. 2. Çalışmaya gücü yetmemek. Fakir veya miskin iş
bulup çalışabilir, yeterli para kazanabilirse ona zekât verilmesi, onun da
zekâtı kabul etmesi caiz değildir. Çünkü Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur: Zenginlere ve azalan
sağlam olan kuvvetlilere zekât helâl olmaz.[54] Zenginin ve
kazanabilen güçlü kuvvetli kimselerin zekâtta hakkı yoktur.[55] 3. Zekât
alan kişinin nafakası, zekât veren kişinin üzerine vacib olmamalıdır. Nafakası zekât verenin
üzerine vacib olan kişi, o nafakadan ötürü zengin sayılır. Zekât verenin ona
zekât vermesi, kendi kendine zekât vermesi gibidir. Çünkü o malın faydası zekât
verenedir; üstelik üzerine vacib olan nafaka yükünü de hafifletmiş olur. Bu
bakımdan kişi zekâtını babasına, annesine, dedesine ve ninesine veremez. Çünkü
onların nafakaları çocuklarının üzerinedir. Kişi zekâtını; küçük çocuklarına
ve küçük torunlarına veremediği gibi, büyük olmasına rağmen deli ve hastalıklı
olan yakınlarına da veremez; zira bunların nafakaları akrabaları üzerine
vacibdir. Kişi zekâtını karısına da veremez, çünkü karısının nafakası kendisine
vacibdir. Ancak burada bir husus vardır: Bu kimselere fakirlik ve miskinlik
sebebiyle zekât verilemez. Ancak bunlar borçlu iseler veya Allah yolunda savaşa
gidiyorlarsa, nafakaları kendisine vacib olan kişi bu durumda onlara zekât
verebilir. Nafakası Başkası Tarafından
Karşılanan Kişiye Zekât
Vermek
Kendisine zekât vacib
olan kişinin zekâtını, nafakası kendisine vacib olan kimselere (hanımına,
babasına, anasına, çocuklarına) veremeyeceğini söylemiştik. Fakat nafakası
kendisine vacib olmayan, nafakası başkası tarafından verilen bir kimseye
zekâtını verebilir mi? Eğer ona verilen nafaka yeterli oluyorsa, ona zekât
verilmez. Çünkü o kişi verilen nafaka ile zengin sayılır. Ancak verilen nafaka
kendine kâfi gelmiyorsa, ona zekât vermek caiz olur. Çünkü o bu haliyle ya
fakir, ya da miskindir. Kadının, Kocasına Zekât Vermesi
Kendisine zekât düşen
kadın, malının zekâtını fakir kocasına verebilir. Hatta zekâtını kocasına
vermesi sünnettir. Kadının, zekâtını çocuklarına infak etmesi müstehabdır.
Çünkü hem kocasının, hem de çocuklarının nafakası kadının üzerine vacib
değildir. Abdullah b. Mes'ud'un karısı Zeyneb, Hz. Peygamber'e şöyle sorar: - Ben kocama ve akrabalarıma infak edersem, bu,
sadaka yerine geçer ve kâfi gelir mi? - Evet, onun iki ecri vardır; biri akrabalık ve
sılayı rahim ecri, diğeri sadaka ecri. [56] Ümmü Seleme şöyle
naklediyor: Bir keresinde 'Ey Allah'ın Rasûlü! (Ölen eşim) Ebu Seleme'nin
oğullarına infak ettiğimden dolayı bana bir ecir var mıdır? Ben onlara infak
ediyorum. Onları şöyle şöyle muhtaç kimseler olarak kendi hallerine
terketmiyorum. Onlar benim de çocuklarım!' dedim. Hz. Peygamber 'Evet, bunlar
hakkında sana, onlara yaptığın infakın sevabı vardır' buyurdu.[57] Nafakası Vacib Olmayan
Akrabalara Zekât Vermek
Kendisine zekât düşen
kişinin, eğer nafakası kendisine vacib olmayan kardeşleri, amcaları, halaları,
dayıları, teyzeleri, onların çocukları ve kendisinin çocukları
bulunursa ve bunlar
da kendisine zekât verilebilecek sekiz sınıfa dahilse
zekâtını bunlara vermesi caizdir. Hatta bunlara vermek başkasına vermekten daha
evlâdır. Hz. Peygamber şöyle
buyurmuştur: Miskine verilen zekât,
sadece zekâttır. Akrabaya verilen zekât ise hem zekât, hem de sıla-yı rahimdir.
[58] 4. Zekât
verilecek kişi Hâşimoğullarmdan veya Muttalib oğullarından olmamalıdır. Çünkü Hz.
Peygamber şöyle buyurmuştur: Şüphesiz ki bu
sadakalar, insanların kirlerinden başka birşey değildir. Sadakalar ne
ıMuhammed'e ve ne de Âl-i Muhammed'e helâl olmaz.[59] Ebu Hüreyre şöyle
rivayet etmektedir: "Bir defasında Hz. Hasan sadaka hurmalarından bir
hurmayı alıp ağzına attı. (Çocuğun hurmayı ağzına attığını gören) Hz. Peygamber
'Hayır, Hayır! Onu ağzından çıkar. Bizim sadaka yemediğimizi bilmiyor musun?'
buyurdu".[60] Bir Görüş
Bugün Hâşim ve
Muttaîib oğullarına zekât verilmesi gerekirse, onlara zekât vermek daha
evlâdır. Çünkü onlara zekât verilmezse perişan olurlar. Nitekim onlar zekât
almamalarına karşılık ganimetten pay alıyorlardı. İyi bilin ki ganimet
olarak ele geçirdiğinizin beşte biri Allah'a, Rasülü'ne, RasüPün akrabalarına,
yetimlere, yoksullara ve yolculara, (diğer beşte dördüde savaşa iştirak
edenlere) aittir. (Enfal/41) Cübeyr b. Mûtim şöyle
rivayet ediyor: Ben ve Osman b. Affan Hz. Peygamber'e gittik ve dedik ki: - Ey Allah'ın Rasûlü!
Muttalib oğullarına verdin, bize vermedin. Oysa onlarla biz, sana aynı derecede
akrabayız. - Muttaliboğıılları, Haşimoğullarıyla aynıdır.[61] Borcun Zekâtı Zekâtın Borçta Vacib Olması
Nisab miktarına ulaşan
alacağı olan veya alacağı ile elindeki mal ni-sab miktarına ulaşan kişiye, eğer
verdiği borcun üzerinden bir sene geçmişse zekât vacib olur, tıpkı elindeki
mala zekâtın vacib olması gibi. Çünkü verilen borç da nisab miktarına ulaşmış
ve üzerinden bir sene geçmiş ve zekât vacib olmuş bir maldır. Malın elinde
olmaması, zekâtın o malda vacib olmasına mâni değildir. Çünkü yanında olmayan
mal, ticaret malı veya başkasının yanına emanet olarak bırakılan mal gibidir.
Elde hazır bulunmasalar da bunların her ikisine de zekât düşer. Borç Verilen Malın Zekâtı Ne
Zaman Verilir?
a. Eğer alacağın zamanı gelmiş, borçlu da
borcunu ödeyebilecek durumda ise, malın zekâtının verilme vakti de gelmişse
borç veren kişinin o malın zekâtını hemen vermesi farzdır, isterse alacağını
tahsil edememiş olsun. Çünkü o mal, elinin altındaki mal hükmündedir, borçlunun
elinde emanet gibidir, alacaklı o malı her an alabilir ve istediği gibi
tasarruf edebilir. b. Borcun ödenme zamanı
geldiği halde, borçlu
olan kişi fakirliğinden veya inkâr ettiğinden dolayı
borcunu ödemiyorsa, alacaklı olan kişinin o malın zekâtını hemen vermesi vacib
olmaz. Çünkü malını alamamaktadır. Ancak o malı aldıktan sonra üzerinden kaç
sene geçtiği hesap edilerek zekâtı verilir. Çünkü o malda zekât, her sene vacib
olmuştur ve sahibinin zimmetinde sayılır. Tıpkı elinde hazır bulunmayan mal
gibi... Dolayısıyla onu ne zaman elde ederse, zekâtını da o zaman vermek vacib
olur. c. Eğer
verilen borcun ödeme vakti belli değilse onun zekâtını hemen vermek vacib
değildir. Kişi, alacağını ne zaman alır veya ne zaman almaya imkân bulursa,
geçmiş senelerin zekâtını da vermelidir. Eğer zamanı geldiği halde malını
almamışsa ve alma imkânı da yoksa, malım alıncaya kadar beklemeli, aldıktan
sonra geçmiş senelerin zekâtını vermelidir. Borçlu Olan Bir Kimsenin Malına
Zekât Düşmesi
Borçlu olan kimsenin
borçları, nisab miktarına ulaşan ve üzerinden bir sene geçmiş olan malları
kadar veya nisab miktarından aşağı indirecek kadar olsa dahi malının zekâtını
vermesi gerekir. Ticarî malları olan kişi için de durum böyledir. Tüccarın
mülkiyetinde olan mal nisab miktarına ulaşmış ve üzerinden de bir sene
geçmişse onun zekâtını vermelidir. Çünkü borçlu olması, elinde bulunan malda
zekâtın vacib olmasına mâni olmaz. Zira borç zimmete bağlıdır. Zekât ise elinin
altında bulunan ve zekât vacib olan mala bağlıdır. Malda zekât vacib olduğunda,
hak sahiplerinin mülkü olur. Mal sahibinin elinde kalsa bile onların mülküdür,
mal sahibinin onu hak sahiplerine vermesi farzdır. Şu rivayet de bunu
desteklemektedir: 'Bu ay zekât ayıdır. Kimin yanında borç varsa onu ödesin ki
mallar tahsil edilmiş, zekâtlar ödenmiş olsun'.[62] Hz. Osman böyle
söyleyerek zekât ayından önce borçların ödenmesi hususunda insanları
uyarmıştır. Zekât ayı geçtikten sonra zekât mallan tesbit edilir ve üzerindeki
borçlar dikkate alınmaz.[63] [1] Buharî/1331, Müslim/19 ve başka muhaddisler [2] Buharî/8, Müslim/l6 ve başka muhaddisler [3] Daha önce geçmişti. [4] Müslim/2588 [5] Nevevî, Şerh-i Müslim, 1/205 [6] Askalanî, Feth'ul-Bârî, III/262 [7] Buharî/1338, (Ebu Hüreyre'den) [8] Buharî/1335, Müslim/20 [9] Buharî/1386 [10] Ebu Dâvud/1573 [11] Buharî/1386 [12] Dârekutnî, Sünen, H/110, (İbn Ömer'den) [13] İmam Şafii, el-Umm, 11/23-24 [14] İmam Mâlik, Muvatta, 1/251 [15] İmam Şafii, el-Umm, 11/23-24 [16] Zurkanî, Şerh-i Muvatta, 11/325 [17] Buharî/1339 [18] Müslim/987, (Ebu Hüreyre'den) [19] Beyhakî, IV/138, Dârekutnî, H/107 [20] İmam Mâlik, Muvatta, 1/250 [21] İmam Şafii, ei-Umm, 11/34-35 [22] Buharî/5110, Müslim/2067, (Huzeyfe b. Yeman'dan) [23] Buharî/1386 [24] Ebu Dâvud/l6O3, Tirmizî/644, (Attab b. Esîd'den) [25] Hâkim, (Ebu
Musa el-Eş'arîden; sahih isnadla) [26] Hâkim, Müstedrek, 1/401. Ravi, bu hadîsin isnadının
sahih olduğunu söylemiştir. Fakat Buharı
ve Müslim bunu rivayet etmemişlerdir. Zehebî hadîsin sahih
olduğunu söylemiştir. [27] Hâkim, Müstedrek, 1/388. (Sahiheyn'in şartlarına göre
sahihtir). [28] Ebu Dâvud/1562 [29] Nevevî, el-Mecmû, VI/73-74 [30] Buharî/1428, Müslim/1710, (Ebu Hüreyre'den) [31] Ebu Dâvud/1573, (Hz. Ali'den) [32] Buharî/1413, Müslim/980 [33] Ebu Dâvud/1573 [34] Ebu Hanife'nin mezhebine göre ise, esas olan, nisabın
senenin başında veya sonunda bulunmasıdır. Nisabın sene içinde azalması, o
maldaki zekâtı düşürmez. Zekât verilecek fakirler için bu görüş daha
yararlıdır. Mal sahiplerinin bu görüşe göre davranmaları daha güzeldir ve
takvaya daha yakındır. Burada İmam Şafii'nin mezhebine muhalefet etmek
sözkonusu değildir. [35] Nevevî, el-Mecmû, Vt/178 [36] Nevevî, el-Mecmû, VI/178 [37] Nevevî, eî-Mecmû, V/403 [38] Tirmizî/633, Ebu Dâvud/1576 ve başka muhaddisler [39] Buharî/1386 [40] Taberânî [41] Buharî/1340; Müslim/979 [42] Müslim/979 [43] Buharı/1412, (İbn Ömer'den) [44] Müslim/981, (Câbir b. Abdullah'tan) [45] Ebu Dâvud/1599 [46] Tirmizî/644, (Attab b. Esîd'den) [47] Buharî/1428, Müslim/1710 [48] Buharı, (Enes'ten) [49] İbn Mâce/1795, Ebu Dâvud/1624, Tirmizî/678 [50] Buharî/l, Müslim/1907 [51] Şafiilerin
dışındaki fakihlere göre
zekâtı, bir sınıfa
vermek caİ2dİr. Sınıflardan herhangibirine mensup olan bir
kişiye de vermek caizdir. İmam Mâlik 'Zekât, hangisinin ihtiyacı daha fazla ise
ona verilir' demişür. [52] Daha önce
geçmişti. [53] Buharî/1331, Müslim/19 [54] Ebu Dâvud/1634, Tirmizî/652 [55] Ebu Dâvud/1633 [56] Buharî/1397, Müslim/1000 [57] Buharî/1398,
Müslim/1001 [58] Tirmizî/658, Neseî, V/92, İbn Mâce,1844 (Selman b.
Âmir'den) [59] Müslim/1072 [60] Buharî/1420, Müslim/1069 [61] Buharî/2971 [62] İmam Mâlik, Muvatta, 1/253 [63] İmam Şafii, el-Umm/42-43- (Hanefî mezhebine göre borcu
olan kimseye -borcundan daha fazla mülkü olması müstesna- zekât düşmez.) |