ALLAH HEPİMİZİN YARATICISIDIR
İnsanların
konuşurken içinde Allah kelimesi geçen cümleler kullandıklarını duyarsınız.
Bunlar genellikle "Allah korusun", "Allah kısmet ederse", "İnşallah", "Allah
bağışlasın", "Allah kabul etsin" gibi cümlelerdir.
Bu kelimeler Allah anıldığında kullanılan dua
içeren veya Allah'ı yücelten ifadelerdir. Örneğin "Allah korusun", Allah'ın
sizin ve çevrenizde gördüğünüz canlı cansız her varlığın üzerinde sonsuz
gücü olduğu anlamına gelir. Sizi, anne ve babanızı, arkadaşlarınızı
kötülüklerden koruyacak olan Allah'tır. Bu nedenle, bu söz özellikle bir sel
ya da onun gibi istenmeyen bir olaydan bahsedildiğinde sıkça kullanılır. Bir
düşünün, sizce anneniz, babanız ya da seller konusunda bilgi sahibi herhangi
bir büyüğünüz bir seli durdurabilir mi? Tabii ki durduramaz. Çünkü insanın
karşısına böyle bir olayı çıkaran da, onu durdurmaya gücü yeten de yalnızca
Allah'tır.
"İnşallah" kelimesi de Türkçe'de, "eğer Allah
dilerse" anlamına gelir. Bu yüzden gelecekle ilgili bir dilek ya da niyet
belirtecek olduğumuzda, mutlaka "inşallah" deriz. Çünkü geleceği ancak Allah
bilir ve herşeyi dilediği gibi yaratır. Allah'ın dilemesi dışında hiçbir şey
olmaz.
Bir arkadaşınız örneğin, "yarın mutlaka okula
gideceğim" dediğinde hata etmiş olur. Çünkü Allah'ın, gelecekte onun neler
yapmasını dilediğini bilemeyiz. Belki de yarın hasta olup okula gidemeyecek
veya hava bozacağı için okullar tatil olacaktır.
Bu yüzden geleceğe yönelik bir niyetimizi dile
getirirken "inşallah" demekle Allah'ın herşeyi bildiğini, herşeyin ancak
O'nun dilemesiyle olacağını, O'nun bize bildirdiği dışında hiçbir şey
bilmediğimizi özlü bir biçimde söylemiş oluruz. Böylece sonsuz güç ve bilgi
sahibi Rabbimiz olan Allah'a karşı gereken saygılı tavrı göstermiş oluruz.
Allah Kuran ayetlerinde böyle söylememiz
gerektiğini bize bildirmektedir. Bunu bize haber veren ayet şöyledir:
Hiçbir şey hakkında: "Ben bunu yarın
mutlaka yapacağım" deme. Ancak: "Allah dilerse" (inşallah yapacağım de).
Unuttuğun zaman Rabbini zikret (an) ve de ki: "Umulur ki, Rabbim beni bundan
daha yakın bir başarıya yöneltip-iletir. (Kehf Suresi, 23-24)
Bu gibi önemli konular hakkında şimdiye kadar
fazla bir şey öğrenmemiş olabilirsiniz, ancak bu önemli değil. Çünkü,
Allah'ı tanımak için başkalarının size bir şeyler anlatmasına gerek yok.
Bunun için şöyle bir etrafınıza bakmanız ve biraz düşünmeniz yeterli.
Her yer Allah'ı ve O'nun sonsuz gücünü tanıtan
güzelliklerle doludur. Sevimli beyaz tavşanı, yunusların gülen yüzlerini,
kelebeklerin kanatlarındaki muhteşem renkleri ya da masmavi denizi, yemyeşil
ormanları, renk renk çiçekleri ve bunlar gibi saymakla bitmeyecek kadar çok
güzelliği bir düşünün. İşte bunların tümünü yaratan Allah'tır. Gördüğünüz
tüm evreni, dünyayı, canlıları Allah yoktan var etmiştir. Bu nedenle
yarattığı bu güzelliklere bakarak, Allah'ın yüceliğini görebilirsiniz.
Tabii, herşeyden önce kendi varlığımız
Allah'ın varlığının bir delilidir. O zaman ilk önce kendi varlığımız ve
Allah'ın bizi nasıl kusursuzca yarattığı hakkında düşünelim.
İnsanın varoluşu
Bir
insanın nasıl var olduğunu hiç düşündünüz mü? Bu soruya karşılık "her
insanın anne ve babası var" diyebilirsiniz. Ama bu yeterli bir cevap olmaz.
Çünkü bu ilk anne babanın, yani ilk insanların nasıl meydana gelmiş olduğunu
açıklamaz. Size, bu konu ile ilgili okulda veya çevrenizde belki bazı şeyler
anlatılmış olabilir. Ama tüm bu anlatılanların içinde doğru olan tek cevap,
insanı Allah'ın yaratmış olduğudur. İleride daha detaylı göreceğiz, ama
şimdi özet olarak bilmeniz gereken bir şey var; ilk insan Hazreti Adem'dir.
Allah diğer bütün insanları onun soyundan meydana getirmiştir.
Hz. Adem de aynı bizim gibi yürüyen, konuşan,
Allah'a dua eden, ibadet eden bir insandı. Allah, ilk insan olarak onu ve
sonra da eşini yarattı. Böylece onların çocukları tüm dünyaya yayıldılar.
Şunu hiç unutmayın: Allah yaratmak için sadece
emir verir. Bir şeyin olması için yalnızca "OL" demesi yeterlidir. Bunun
için hiçbir şeye ihtiyacı yoktur. Örneğin Allah, Hz. Adem'içamurdan
yaratmıştır. Allah için herşey çok kolaydır.
Ancak unutmayın ki, dünyada Allah'ın varlığını
inkar edenler de vardır. Bu kişiler, insanın nasıl var olduğu sorusuna başka
cevaplar aramaya çalışmışlardır. Bunların amacı doğruyu, gerçeği aramak
değildir. Sakın şaşırmayın ama bu tür insanların amacı, sadece ve sadece
Allah'ın varlığını kabul etmemek ve O'nun isteklerinden kaçmaktır. Ancak bu
gibi insanların herşeyi Allah'ın yarattığını kabul etmemesiyle gerçek
değişmez. Onlar ne kadar reddetseler de herşeyi olduğu gibi bu kişileri de
Allah yaratmıştır.
Bu neye benzer biliyor musunuz, bir örnekle
anlatalım:
Çizgi
film karesindeki bu çocuk "beni oluşturan çizgiler tesadüfen
mürekkebin kağıda dökülmesi sonucu oluştu" dese, bunun bir
ressam tarafından çizildiğini bildiğimiz için bu söz bize çok
komik gelir. Kendisini Allah'ın yarattığını kabul etmeyen insan
da, aynı bu çizgi film kahramanı gibi komik duruma düşer.
|
Bir çizgi film kahramanı düşünün. Çok
becerikli, kuvvetli, birçok zor işi yapabiliyor. Şimdi bu çizgi kahraman,
film sırasında size şöyle dese:
"Ben kendi başıma varım. Beni kimse çizmedi.
Beni oluşturan çizgiler zaten hep vardı. Vücudumun şekli, renklerim,
gözlerim, kollarım, görmem, konuşmam, herşeyim bana ait. Kendi kendine
oldular. Onları bir ressam çizmedi ve boyamadı. Bana hareket kabiliyetini
hiç kimse vermedi. Seyrettiğiniz bütün özelliklerimin hiçbir planlayanı,
tasarlayanı, şekil vereni, düzenleyeni yok."
Acaba bu çizgi kahramanın size böyle
seslenmesi kafanızı karıştırır mı? Hiç söylediklerinin doğru olabileceğini
düşünür müsünüz? Tabii ki hayır. O kahramana sorabilseniz ve size cevap
verebilse, mesela şöyle sormaz mısınız:
"Sen böyle söylüyorsun ama bir kere senin
çizgilerini çizen bir ressam var. Sen kendinin nasıl çizildiğini,
renklendirildiğini ve hareket ettiğini sanıyorsun?"
Çizgi kahraman size şöyle cevap verse:
"Beni oluşturan çizgiler mürekkebin kağıda
dökülmesi sonucunda tesadüfen oluştu. Boyalar da aynı şekilde tesadüfen
döküldü ve renklendirdi. Yani benim oluşmam için beni çizen, şekil veren
birine ihtiyacım yok, tesadüfen meydana gelebilirim ben."
Herhalde bu söylenenleri ciddiye almazsınız.
Böyle mükemmel çizgilerin, renklerin, hareketlerin, boyaların dökülmesi
sonucu tesadüfen ortaya çıkamayacağını bilirsiniz. Çünkü şişe dökülünce
sadece mürekkep ve boya lekesi olur. Güzel, düzgün çizgilerden oluşan bir
resim ortaya çıkmaz. Anlamlı, konulu, işe yarar şeylerin ortaya çıkabilmesi
için onu birinin düşünüp tasarlaması ve çizmesi gerekir. Bütün bunları
anlamanız için o çizgi kahramanı çizeni ve boyayanı görmenize gerek yoktur.
O kahramanın özelliklerinin, şeklinin, renklerinin, konuşma kabiliyetinin,
yürüme, zıplama yeteneklerinin çizgi filmi hazırlayan kişi tarafından
verildiğini anlarsınız.
Çizgi
filmlerdeki kahramanların tüm özelliklerinin, şekillerinin,
renklerinin, yürüme, koşma, zıplama gibi yeteneklerinin çizgi
filmi hazırlayan kişi tarafından oluşturulduğunu herkes bilir.
|
İşte bu verdiğimiz örnekten sonra şunu çok iyi
düşünün: Kendisini Allah'ın yarattığını kabul etmeyen insan da, aynı bu
örnekteki çizgi film kahramanı gibi yalancı durumuna düşer. Şimdi böyle bir
kişinin bizimle konuştuğunu düşünelim. Tüm insanların ve kendinin varoluşunu
bakın nasıl açıklamaya çalışır bu insan:
"Benim, annemin, babamın, onun babasının ve
çok eski tarihlerde ilk anne ve babanın yani ilk insanın meydana gelmesi
tamamen tesadüfen olmuştur. Bizim şeklimizi, gözümüzü, kulağımızı, bütün
organlarımızı hep tesadüfler oluşturmuştur."
Yapay
olarak üretilen gelişmiş robot organlar bile insanın kendi
organlarının yanında çok kaba ve ilkel kalmaktadır. Allah insanı
en ince detayına kadar mükemmel olarak yaratmıştır.
|
Kendisini Allah'ın yarattığını inkar eden bu
insanın söyledikleri, çizgi kahramanın söylediklerine ne kadar da benziyor.
Aradaki tek fark kahraman, kağıt üzerindeki çizgilerden ve boyalardan
oluşmuştu. Bunu söyleyen ise hücrelerden oluşmuş canlı bir insan. Peki ne
fark eder? Bunu söyleyen canlı insan, o çizgi insandan daha mükemmel ve daha
çok organa sahip çok karmaşık bir makine gibi değil mi? Yani çizgi
kahramanın tesadüfen meydana gelmesi imkansız ise, bu insanın tesadüfen
oluşması bundan çok daha imkansız demektir. Şimdi bu insana soralım:
"Senin çok güzel ve kullanışlı bir vücudun
var. Ellerin, eşyaları en mükemmel makinalardan bile daha hassas tutuyor,
ayaklarınla koşabiliyorsun. Gözlerin en kaliteli kameralardan bile daha net
görüyor. Kulakların en gelişmiş müzik setlerinden bile daha hışırtısız
duyuyor. Ve bunun gibi daha pek çok organın senin haberin bile olmadan seni
canlı tutuyor. Yaşamana sebep oluyor. Mesela kalbinin, böbreklerinin,
karaciğerinin çalışmasını sen kontrol etmiyorsun. Ama onlar en mükemmel
fabrikalardan bile daha kusursuz şekilde çalışıyorlar. Bütün bu organların
benzerlerini fabrikalarda yapabilmek için yüzlerce bilim adamı mühendis
çalışıyor, plan ve proje yapıyorlar. Yine de organların aynısını elde
edemiyorlar. Yani sen çok mükemmelbir canlısın. Peki, şimdi bütün bunları
nasıl açıklayacaksın? "Bunları Allah'ın yarattığını kabul etmeyen o insan
şöyle diyecektir belki: "Ben de mükemmel bir vücuda ve organlara sahip
olduğumuzu biliyorum. Ama ben şuna inanıyorum: Cansız ve şuursuz atomlar
tamamen tesadüfler sonucunda biraraya gelerek hücrelerimizi, organlarımızı
ve bizi meydana getirmişlerdir."
Gözlerimiz
en hassas kameradan daha iyi görüyor, kulaklarımız sesi en iyi
hoparlör sisteminden daha net algılayabiliyor. Elbette ki
vücudumuzdaki bu üstün özellikler kendiliğinden oluşmamıştır.
Bunların hepsini, vücudumuzdaki tüm diğer mükemmel sistemler
gibi Rabbimiz yaratmıştır.
|
Herhalde artık bu insanın akıl dışı ve gülünç
şeyler söylediğini fark etmişsinizdir. Böyle iddialarda bulunan bir insanın
yaşı ve mesleği ne olursa olsun, doğru düzgün düşünemediği ve yanlış şeyler
iddia ettiği ortadadır. Ne kadar şaşırtıcı olsa da, çevrenizde böyle
imkansız ve saçma şeylere inanan kişilere rastlayabilirsiniz.
En basit bir makinanın bile bir tasarlayanı
varken, insan gibi mükemmel bir varlık elbette kendi kendine, tesadüfen
oluşamaz. Kuşkusuz ilk insanı yaratan Allah'tır. Ve diğer insanların
doğabilmesi için ilk insanın bedeninde gerekli olan sistemleri yaratan da
Allah'tır. Allah bütün canlıların soylarının devamlı olmasını hücrelerine
yerleştirdiği bir programa bağlamıştır. Biz de Allah'ın yarattığı bu
programa göre oluştuk ve bu programda yazılanlar doğrultusunda büyümeye
devam ediyoruz. Bu konuyla ilgili şimdi okuyacaklarınız hepimizin yaratıcısı
olan Allah'ın sonsuz güç ve bilgi sahibi olduğunu biraz daha iyi anlamanızı
sağlayacak.
İnsan bedenindeki kusursuz program
Yukarıda Allah'ın, insan bedenine
yerleştirdiği kusursuz bir programdan söz etmiştik. İşte bu program
sayesinde insanların hepsi gözlere, kulaklara, kollara, dişlere sahip olur.
Bu program sayesinde dış görünüşlerinde bazı farklılıklar olsa da bütün
insanlar birbirine benzer. Yine bu program sayesinde akrabalarımıza
benzeriz, her ülke halkının kendine özgü özellikleri olur. Örneğin Çinliler
ve Japonlar genel olarak birbirlerine benzerler. Zencilerin kendi ırklarına
özgü deri renkleri, yüz, ağız, göz yapıları vardır.
İnsan
ırkları arasında ilk bakışta farklılıklar olmasına rağmen
hepsinde ağız, burun, göz, kulak gibi temel organlar aynıdır.
Allah'ın, yaratırken insana yüklediği farklı programlar
nedeniyle herkes temelde benzediği halde ayrıntılarda
birbirinden farklı görünümlere sahiptir.
|
Şimdi de bu programın nasıl bir şey olduğunu
şöylebir örnekle açıklayalım:
Hepiniz
bilgisayarların nasıl çalıştığını az ya da çok bilirsiniz. Bu konuyu iyi
bilen bir uzman, bilgisayarı tasarlar. Bilgisayarın bu tasarıma uygun olarak
üretilmesi için gerekli olan mikro işlemci, monitör, klavye, disk, hoparlör
gibi parçalar da özel fabrikalarda yüksek bir teknoloji ile yine bu konuyu
bilen kişiler tarafından üretilir. Artık, ortada çok karmaşık işlemleri
yapabilen bir makine vardır. Onunla oyun oynayabilir ya da yazı
yazabilirsiniz. Fakat bilgisayarın bu işleri yapabilmesi için "program"
denen yazılımlara ihtiyacınız vardır. Yani içine yerleştirdiğiniz oyun
disklerindeki bilgiler gibi. O iş için uzman kişiler tarafından özel olarak
hazırlanmış programlar olmasa bilgisayarınız işe yaramayacaktır.
Üstelik biliyorsunuz ki, her program her model
bilgisayarda çalışmaz. Demek ki programı yazanın aynı zamanda bilgisayarı da
tanıması ve ona uygun bir program hazırlaması lazımdır. Bir bilgisayarın
çalışması için ne kadar çok şey bilmek gerekiyor değil mi? Hem bir makineye
hem de onu çalıştıracak uygun programa ihtiyacınız var. Ancak en önemlisi
bütün bunları tasarlayan ve üreten kişiler olmasa bilgisayarınız yine
çalışmıyor.
Bir
bilgisayarın işlem yapabilmesi için program denen yazılıma
ihtiyacı vardır. İnsan da tıpkı bu yazılımlara benzeyen ve
Allah'ın genlerinde yarattığı bilgi sayesinde yaşamını sürdürür.
|
İşte,
insan vücudu da bir bilgisayar gibidir, biraz önce de söylediğimiz gibi,
vücudumuzu oluşturan hücrelerin içine bizim var olmamızı sağlayan bir
program yüklenmiştir. Şimdi şunu düşünün, ilk insanın içine konan bu program
nasıl oluşmuş olabilir? Cevap açıktır: Her insan özel olarak var edilmiştir
ve bunu sağlayan programı da çok bilgili, çok üstün güce sahip olan Allah
meydana getirmiştir. Vücudumuzu yaratan da, onu şekillendiren programı
yaratan da Allah'tır.
İnsan
vücudu bir bilgisayarla kıyaslanamayacak kadar karmaşık bir
yapıya sahiptir. Bir bilgisayarın tesadüfen oluştuğunu hiç kimse
iddia etmezken bazı insanlar vücudumuzun bu özelliklerini
tesadüfen kazandığını iddia edebilmektedirler.
|
Ancak yanlış anlamayın; aslında insan vücudunu
bir bilgisayarla kıyaslamak mümkün değildir. Çünkü vücudumuz en gelişmiş
bilgisayardan bile çok daha mükemmel bir yapıya sahiptir. Öyle ki, sadece
beynimiz bile bilgisayardan her yönden çok çok üstündür.
Gelin şimdi de bir insanın nasıl oluştuğunu
daha doğrusu sizin dünyaya nasıl geldiğinizi birlikte inceleyelim:
Annenizin karnında ilk başta sadece küçücük
bir et parçası vardır. Giderek bu parça büyür ve şekillenir. Sırası
geldikçe, kemikleriniz, kaslarınız, başınız, gözünüz, kulağınız tam yerli
yerinde oluşmaya başlar. Hiçbir organınız yerini şaşırmaz.
Boyunuzun ne kadar olacağı, göz renginiz,
kaşınızın, elinizin şekli ve diğer yüzlerce özelliğiniz ilk andan itibaren
bellidir. İşte bu bilgilerin tümü Allah'ın hücrelerimizi ilk defa yaratırken
içine koyduğu programda yazılıdır. Allah'ın herşeyi bütün detaylarına kadar
tasarladığı bu program, her insanın hücrelerinin içine yerleştirilmiştir. Bu
sayede insan nesli devam eder. Bu program öylesine mükemmel ve detaylıdır
ki, nasıl çalıştığını bile bilim adamları daha yeni yeni anlamaya
başlamışlardır.
|
|
Daha
bizler anne karnında oluşmaya başlarken göz ve saç
rengimizin ne olacağı, boyumuzun büyüyünce kaç santim
olacağı bellidir.
|
|
Allah'ın bedenimize yerleştirdiği bu
programa uygun olarak seneler boyunca yavaş yavaş büyürüz. Bu nedenle
vücudumuzun büyümesi bize garip gelmez. Doğup büyümemiz onlarca yıl sürer.
Allah'ın
bedenimize yerleştirdiği programa uygun olarak seneler boyunca
yavaş yavaş büyürüz. Yeni doğmuş bir bebek gözlerimizin önünde,
birdenbire, birkaç saat içinde yaşlı bir insan haline gelse
hayretler içinde kalırdık.
|
Düşünsenize, bu program çok hızlı çalışsa ne
kadar şaşırırdık. Yeni doğmuş bir bebek gözlerimizin önünde, birdenbire,
birkaç saat içinde yaşlı bir insan haline gelse hayretler içinde kalırdık.
Diğer canlıların
varoluşu
Dünya üzerinde sadece insanlar yoktur elbette.
Yeryüzünde bildiğiniz veya bilmediğiniz daha binlerce çeşit canlı vardır.
Varlığından haberdar olduklarınızın bazılarını yakından görürsünüz ama
birçoğunu da kitaplardan ya da filmlerden tanırsınız. Fakat, bu canlılara
dikkat ederseniz hepsinin ortak bir özelliği olduğunu görürsünüz. Bu nedir
biliyor musunuz? Kısaca "uyum" diyebiliriz bu özelliğe. Şimdi, size
dünyadaki canlıların ne ile uyumlu olduklarını sayalım. Canlılar;
- İçinde yaşadıkları ortama uyumlular.
- Ortamda bulunan diğer canlılarla uyumlular.
- Doğanın dengesini sağlamaya uyumlular.
- İnsana çeşitli yararlar sağlamaya uyumlular.
Allah
her canlıyı yaşayacağı ortama uygun olarak yaratmıştır. Balıklar
suyun içinde soluk alıp yüzecek şekilde, kara canlıları karaya
uygun, havadaki canlılar da uçabilecek şekilde tasarlanıp
yaratılmışlardır.
|
Bu maddeleri açıklamadan önce, uyumun ne demek
olduğuna basit bir örnek verelim. Şimdi, evimizin duvarındaki prizi ve ona
taktığımız elektrik fişini düşünün. İkisi de birbiriyle uyumludurlar. Uyumlu
olduğuna nasıl karar veririz? Çünkü prizde iki tane delik vardır. Fişte de
iki tane metal çıkıntı. Sadece bu yeterli mi acaba? Fişin demir çubuklarının
kalınlığı tam deliğin kalınlığındadır. Eğer öyle olmasa ya içine girmezdi ya
da bol gelir düşerdi, değil mi? Yine fişin çubuklarının yanyana mesafesi ile
priz deliklerinin yanyana mesafesi aynıdır. Ölçüleri tutmasaydı fişi
deliklere sokamazdınız. Bu da yeterli değil, fişin boyu çok uzun olsa idi,
yine uymazdı. Fişin çubukları metal olmasaydı, bu sefer prizdeki elektrik
fişe geçemezdi. Eğer fişin sapı plastik olmasaydı, bu sefer fişi tutunca
sizi de elektrik çarpardı. Gördünüz mü, en basit bir malzemede bile uyum
olmazsa kullanılması mümkün olmuyor. Demek ki, prizi ve fişi en başta aynı
kişi planlamış. Birbirine uyumlu yapmış. Kullanışlı yapmış. Bunlar demirin
ve plastiğin tesadüfen yanyana gelmesi ile oluşmuş olamaz ve birbirinden
habersiz ayrı ayrı planlanmış da olamazlar. Çünkü bu durumda birbiriyle
uyumlu bir fiş ve priz bulamazsınız.
Canlılardaki uyum ise fiş ve priz uyumundan
çok daha detaylıdır. Çünkü canlılarda birbirine uyması ve mükemmel çalışması
gereken yüz binlerce sistem ve organ vardır. Bunları tek tek yazmaya
kalkarsak yüzlerce cilt kitap ortaya çıkar. Bu yüzden Allah'ın canlılarda
yarattığı bu kusursuz özellikleri ilerleyen sayfalarda kısaca anlatacağız:
Arılar
bal özü toplamak için kondukları çiçeklerin polenlerini diğer
dişi çiçeklere taşırlar. Bu polenleri, gittikleri çiçeklere
bulaştırarak onların üreyip, çoğalmasını sağlarlar. Temizlikçi
balıklar ise büyük balıkların temizliklerini yaparlar.
|
- Canlılar, içinde
yaşadıkları ortama uyumludurlar
Her canlı ister karada, ister havada, ister
suda yaşıyor olsun, o ortama en uygun şekilde yaratılmıştır. Yaşayabilmesi,
korunabilmesi, beslenebilmesi, üreyip çoğalabilmesi için çok değişik ve
mükemmel sistemleri vardır. Yani her canlı bulunduğu ortama göre özel olarak
tasarlanmıştır.
Organları, hareket şekilleri hep ortamın
gerektirdiğine uygundur. Örneğin kuşlar havada uçabilmek için kusursuz
kanatlara sahiptir. Balıkların suda nefes almak için özel yaratılmış
solungaçları vardır. Eğer bizim gibi ciğerleri olsaydı, suda boğulurlardı.
- Canlılar ortamda bulunan diğer canlılarla
uyumludurlar
Bazı kuşlar ve böcekler, bitkilerin
üreyebilmesi için çok uygun yaratılmışlardır. Yani farkında olmadan
bitkilerin üremesine yardımcı olurlar. Örneğin arılar çiçekten çiçeğe
konarken üstlerine bulaşan çiçek tozlarını diğer çiçeklere taşırlar.
Bitkiler de bu taşınma işlemi sayesinde çoğalırlar. Kimi zaman da hayvanlar
diğer hayvanların yararına olacak işler yaparlar. Örneğin, temizlikçi
balıklar, büyük balıkların üzerlerindeki mikroorganizmaları temizleyerek
onların sağlıklı yaşamasına yardımcı olurlar. Yani onlarla uyumludurlar.
Doğadaki
canlıları Allah özel bir denge içinde yaratmıştır. Bu kusursuz
denge sayesinde hepsi milyonlarca yıldır yaşamlarını rahatlıkla
sürdürebilmektedir.
|
- Canlılar doğanın
dengesini sağlamaya uyumludurlar
Hiçbir canlı doğadaki dengeyi bozmaz. Hatta
onu koruyacak şekilde yaratılmışlardır. Halbuki insan bilinçsizce müdahale
edince bu dengeyi bozabilmektedir.
Mesela insan bir canlı türünü çok fazla
avlayınca soyunu tüketebilmektedir. Bu sefer soyu tükenen o canlının besini
olan başka bir canlı aşırı sayıda üreyebilmektedir. Ve bu, insana ve doğaya
zarar verecek hale gelmektedir. Demek ki, canlılar yaratılırken belli bir
dengeye göre var edilmişlerdir. Doğanın dengesiyle uyumludurlar.
- İnsana çeşitli yararlar sağlamaya uyumludurlar
Örneğin, balın sizin için ne kadar faydalı
olduğunu bir düşünün. Arılar sizin böyle bir besine ihtiyacınız olduğunu
nereden biliyor ve böyle bir besini nasıl üretiyorlar? Yumurta da, süt de
öyle değil mi? Tavuk, inek, koyun insanın ihtiyacını kendi kendine bilebilir
ve böyle uyumlu, mükemmel besinler üretebilir mi? Tabi ki hayır.
Canlılar arasındaki bu çok önemli uyum,
onların tek bir yaratıcının eseri olduklarının açık bir delilidir.
Yeryüzündeki bu dengeler Allah'ın kusursuz yaratışı sayesinde var olmuştur
ve halen de sürmektedir.
Evrenin yaratılışı
Kitabın başından beri canlıları Allah'ın
yarattığını anlattık. İşte sıra şimdi de içinde herşeyin yer aldığı evreni
incelemeye geldi. İçinde sizin, Dünya'nın, Güneş'in, Güneş Sistemi'nin,
gezegenlerin, yıldızların, galaksilerin kısaca herşeyin yer aldığı evreni de
Allah yaratmıştır.
Bu
resimde görülen modern ve gelişmiş şehirlerin tesadüfen
oluşamayacağını ve bunlardaki yapıların son derece bilgili ve
uzman kişilerce tasarlanıp inşa edildiğini hepimiz biliriz.
Bunun aksini de hiç kimse iddia bile etmez...
|
Ancak canlıların yaratılışına karşı çıkanlar
olduğu gibi, evrenin yaratılmış olduğuna karşı çıkanlar da vardır. Bu
insanlar yine çok saçma iddialar öne sürerler. Evrenin kendi kendine ortaya
çıktığını, hatta sonsuzdan beri hep var olduğunu söylerler. Ancak bu son
derece mantıksız iddialarının nasıl gerçekleştiğini anlatamazlar. Böyle
insanların iddiaları şuna benzer: Bir gün bir deniz yolculuğuna çıksanız ve
bir adaya ulaşsanız. Bu adada bugüne kadar görmediğiniz kadar güzel
binalarla kurulmuş bir şehrin var olduğunu görseniz. Üstelik bu şehrin her
yerinin parklarla, oyun alanlarıyla, hayvanat bahçeleriyle, birbirinden
geniş sinemalarla, lokantalarla, her yere rahatlıkla ulaşabileceğiniz
caddelerle, tren yollarıyla dolu olduğunu fark etseniz ne düşünürsünüz? Bu
şehri akıl sahibi insanlar yapmıştır değil mi? Biri çıkıp size dese ki, "bu
şehri kimse yapmadı, bu şehir sonsuzdan beri burada vardı, biz de geldik
içinde oturmaya başladık. Her ihtiyacımız var ve bunların hepsi
kendiliğinden olmuş". Bunları söyleyen kişi hakkında ne düşünürsünüz?
Elbette bu kişi ya aklını kaybetmiş ya da o an
ne söylediğini bilmiyor dersiniz. Ama unutmayın, içinde yaşadığımız evren
burada tarif ettiğimiz şehirle kıyas edilemeyecek kadar büyüktür ve çok daha
muhteşem yapılara (gezegenler, güneşler, yıldızlar, uydular, kuyruklu
yıldızlar...) sahiptir. Bu durumda, bu kusursuz evrenin yaratılmadığını,
eskiden beri var olduğunu söyleyen kişiye bir cevap vermek gerekir, değil
mi?
Aşağıdaki bölümü okuduktan sonra bu kişiye en
güzel cevabı siz vereceksiniz. Şimdi, size biraz evren hakkında açıklamalar
yapalım. Asıl cevabı da en sonunda verelim.
O GÖKLERİ VE YERİ YOKTAN
VAR EDENDİR...
(ENAM SURESİ, 101)
İçinde
yaşadığımız evren ise, önceki sayfada gördüğümüz modern şehirlerle
kıyas edilemeyecek kadar büyüktür. Ve yine önceki sayfalarda
gördüğümüz şehirlerden çok daha muhteşem yapılara sahiptir.
Bu
durumda bu kusursuz evrenin yaratılmadığını, kendi kendine var
olduğunu söyleyebilir miyiz? Elbette ki böyle bir iddia çok saçma
olur. Evreni, içindeki kusursuz düzenle birlikte yaratan Rabbimiz
olan Allah'tır. |
- Büyük bir patlama ile herşey var olmaya başlıyor
İnsanlar, gökyüzü ile ilgili gözlem yapma
imkanları henüz yeterli değilken, evren hakkında çok az ve gerçek dışı
bilgilere sahiptiler. Zamanla ellerindeki gözlem araçları geliştikçe, uzay
hakkında daha doğru bilgilere sahip olmaya başladılar. Ve 1900'lü yılların
ortalarında çok önemli bir şey keşfettiler: Evrenin de bir doğum tarihi
vardı. Yani evren sonsuzdan beri var değildi. Evrenin kendisi, yani içindeki
bütün maddeler, maddelerin oluşturduğu yıldızlar, galaksiler, herşey belli
bir andan itibaren var olmaya başlamıştı. Bilim adamları, bu başlangıç
tarihini günümüzden yaklaşık 15 milyar yıl önce olarak hesapladılar.
Evrenin doğum şekline bir ad verdiler. Ve buna
'Büyük Patlama' dediler. Çünkü hiçbir şeyin olmadığı 15 milyar yıl önce,
herşey tek bir noktanın patlaması ile ortaya çıkmıştı. Kısacası, eskiden
beri sonsuz olduğu sanılan maddenin ve evrenin de bir başlangıcı vardı. Peki
bunu nasıl anladılar? Çok kolay, çünkü o patlama ile etrafa saçılan ve
birbirlerinden uzaklaşmaya başlayan maddeler hala birbirlerinden uzaklaşmaya
devam ediyorlar. Bir düşünün çocuklar, evren şu anda bile genişlemeye devam
ediyor. Evreni şişmiş bir balon gibi düşünün. Bu balonun üzerine iki nokta
çizsek, biz balonu şişirdiğimizde ne olur? Balona çizdiğimiz noktalar, balon
şişip, hacmi genişledikçe birbirinden uzaklaşır. İşte, evrenin debalonda
olduğu gibi gittikçe hacmi büyüyor ve içinde olan herşeyin birbirine olan
uzaklığı artıyor. Yani, bütün yıldızların, galaksilerin, gök cisimlerinin
arası sürekli açılıyor.
Evrenin genişlemesini bir çizgi filmde
izlediğinizi düşünün. Sizce filmi en başına sararsanız, evrenin görüntüsü
nasıl olur? Bir nokta gibi değil mi? İşte bilim adamları da aynen böyle
yaptılar: Başa döndüler ve gittikçe genişleyen evrenin başlangıçta tek bir
nokta olduğunu anladılar.
Şişirilen
bir balonun üzerindeki küçük noktacıklar, balon şiştikçe birbirinden
nasıl uzaklaşıyorsa, evrendeki gök cisimleri de ilk patlamanın
etkisiyle birbirlerinden böyle uzaklaşmışlardır. |
Bilim adamlarının Büyük Patlama dediği bu
patlama Allah'ın "evren" için belirlediği yaşam sürecinin başlangıç noktası
oldu. Allah bu patlamayla beraber evreni oluşturan atomları yarattı. Madde
ortaya çıktı.
Evrenin
genişlemesini bir film gibi düşünürseniz, görüntüyü başa sardığımız
zaman gittikçe genişleyen evrenin başlangıçta sadece tek bir nokta
olduğunu görürüz. |
Çok büyük bir hızla etrafa saçıldılar.
Patlamanın ilk anlarındaki bu ortam adeta atomlardan oluşan bir madde
çorbası gibiydi.
Fakat bu çok büyük karmaşa gittikçe düzenli
bir yapıyı meydana getirmeye başladı. Allah, atomları birleştirerek
yıldızları meydana getirdi. Böylece evrenin içinde bugün gözlemlediğimiz
herşey yaratıldı.
İsterseniz bütün bunları daha iyi anlamamızı
sağlayacak bir örnek verelim:
Çok büyük bir boşluk düşünün. Uçsuz bucaksız.
Sadece bir boya kavanozu var. Başka hiçbir şey yok. Kavanozun içinde de her
renk boya birbirine karışmış, garip bir renk oluşturmuş halde. Bu kavanozun
içinde bir bomba patlıyor. Patlamanın etkisiyle boya çok küçük damlacıklar
halinde etrafa saçılıyor. Milyonlarca boya damlacığının boşluk içinde bütün
yönlere doğru yol aldığını gözünüzde canlandırın. Ama bu damlacıkların
yolculuğu sırasında garip şeyler olmaya başlıyor. Boya damlacıkları,
karmakarışık dağılıp gidecekleri yerde sanki çok akıllılarmış gibi düzenli
işler yapmaya başlıyorlar. İlk başta, kavanozdayken karışık bir renk
oluşturan damlacıklar kendi renklerine ayrılmaya başlıyorlar. Maviler,
sarılar, kırmızılar, her biri kendi renklerine ayrışarak saçılıp uzaklaşmaya
devam ediyorlar. Ama gariplikler devam ediyor. Bu sefer de mavi
damlacıkların bir yerde 500 tanesi birbirine yapışıp daha büyük bir damla
oluşturarak yolculuklarına devam ediyor, başka bir yerde, örneğin 300
kırmızı damla, diğer bir yerde de 200 sarı damla aynı şekilde birleşerek,
büyük damlacıklar halinde saçılmaya devam ediyorlar. Hem birbirlerinden
uzaklaşıyorlar, hem de bu arada sanki biri onlara emretmiş gibi güzel
görüntüler oluşturacak işler yapıyorlar.
Kimi damlacıklar birleşip yıldız görüntüleri
oluşturuyor, kimileri Güneş'i çiziyorlar, sonra da bazı damlacıklar bu
Güneş'in etrafında gezegenleri oluşturuyor. Bir kısmı biraraya gelip Dünya
görüntüsü çiziyorlar ve bir kısmı da Dünya'nın etrafında dönen Ay'ı
oluşturuyor. Böyle bir tablo görseniz, bunu, patlayan bir boya kavanozunun
tesadüfen meydana getirdiğini düşünür müsünüz? Elbette böyle bir şeye asla
ihtimal vermezsiniz.
İşte gece başımızı kaldırıp göğe bakınca
gördüğümüz o güzel manzarayı, yıldızları, Güneş'i, gezegenleri meydana
getiren maddeler de tıpkı bu boya damlacıklarının hikayesinde olduğu gibi,
biraraya gelerek bu mükemmel tabloyu oluşturdular. Peki bütün bunlar kendi
kendine olabilir mi? Gökyüzündeki yıldızlar, gezegenler, Güneş, Ay, Dünya
şuursuz bazı maddelerin kendiliğinden tesadüfen biraraya gelmesiyle ortaya
çıkabilir mi? Ya dünya üzerinde yaşamını sürdüren anneniz, babanız,
arkadaşlarınız ya da kuşlar, kediler, çilekler, muzlar�
Elbette böyle bir şey olamaz. Böyle bir şeyi
düşünmek, bomba patlayan bir inşaattaki tuğlaların, kiremitlerin
kendiliklerinden tesadüfen biraraya gelerek yeni evler yaptıklarını iddia
etmekten çok daha saçma bir düşünce olur. Hepimiz biliriz ki, bir inşaatta
bomba patlayınca etrafa saçılan tuğlalar, kiremitler, tahtalar gidip de
çevrede küçük kulübeler oluşturmazlar. Taş, toprak halinde dağılır gider,
hiçbir işe yaramazlar.
Vücudumuzdaki
mükemmel düzen Allah'ın kusursuz yaratmasının bir sonucudur.
|
Ancak burada çok önemli bir detay daha var.
Dikkat ettiyseniz biraz önce örnek verdiğimiz boya damlaları şuursuz ve
cansız maddelerdir. Boyaların kendiliklerinden biraraya gelmeleri ve bir
tablo oluşturmaları imkansızdır. Biz ise burada şuurlu ve canlı yapıların
oluşmasından bahsediyoruz. İnsan, bitki ve hayvan gibi canlı varlıkların
cansız, başıboş maddelerden oluşması da kesinlikle imkansızdır.
Kendi bedenimizden örnekler vererek bunu
düşünelim. Bedenimiz protein, yağ, su gibi gözle görülmeyecek kadar küçük
moleküllerin biraraya gelmesiyle oluşur. Bunlar biraraya gelerek hücreleri,
hücrelerimiz de biraraya gelerek bedenimizi oluşturur. Vücudumuzdaki
mükemmel düzen özel bir tasarımın sonucudur. Herşeyi görebilmemizi sağlayan
gözlerimizi, yemek yememiz, bu kitabı tutabilmemiz için ellerimizi, yürümek
için bacaklarımızı yaratan Allah'tır. Daha biz annemizin karnındayken nasıl
büyüyeceğimizi, boyumuzun ne kadar olacağını, gözlerimizin rengini hepsini
Allah belirlemiştir.
Herşeyi yaratan Allah'tır
Hatırlarsanız konumuzun başında Allah'a iman
etmeyen bir insana cevap verecektik. İşte artık cevabı biliyorsunuz.
Patlamalar düzen oluşturamazlar, ancak var olan düzeni bozarlar. Evrende ise
muhteşem bir denge ve düzen vardır. Evrenin oluşumundaki patlamadan sonra
ortaya çıkan düzen, buraya kadar anlattığımız örneklerden (büyük şehir ve
boya kutusu örnekleri) çok daha mükemmeldir. Bunların tesadüfen oluşabilmesi
kesinlikle imkansızdır.
Bu mükemmel sistem ancak sonsuz kudret sahibi
olan Allah'ın dilemesiyle ortaya çıkmıştır. Allah için herşeye güç yetirir.
Bir şeyi yaratmak için Rabbimizin sadece 'OL' diye emretmesi yeterlidir.
Allah bizim için kusursuz bir evren içinde çok
güzel bir dünya yaratmış. Üzerinde çeşit çeşit hayvanlar, bitkilerle
beraber... Bizi ısıtması, enerji vermesi için Güneş'i de yaratmış. Hem de
Güneş, Dünya'ya öyle iyi ayarlanmış bir mesafede ki, biraz yakın olsa
sıcaktan dolayı, biraz uzak olsa bu sefer soğuktan dolayı ölürdük.
İşte bilim adamları bize bu gerçekleri
anlattıkça, biz de Allah'ın gücünü daha iyi anlıyoruz. Çünkü hiçbir şekilde
aklı, zekası olmayan o boya damlacığı örneğindeki gibi, maddeler kendileri
karar alıp böyle bir şeyi yapamazlar. Demek ki bu evreni de bir yaratan ve
düzenleyen vardır. Yıldızları, insanları, hayvanları, bitkileri, canlı,
cansız herşeyi meydana getiren maddeler de Allah'ın emriyle hareket
etmektedirler. Onun için evrendeki herşey düzenlidir, karışmaz, uyumludur.
Çünkü tüm bunları, herşeyi kusursuzca var eden Allah yaratmıştır.
Allah her insanı bir kader ile yaratmıştır
İnsanın
başına gelen herşey, doğumundan ölümüne kadar kaderinde
bellidir. Bunu bir film şeridi gibi düşünebilirsiniz. Film
şeridini elimize alıp bakarsak olayların başlangıcını ortasını
ve sonunu aynı anda görebiliriz.
|
Kitabın başında size ilk insan olan Hz.
Adem'in yaratılışından söz etmiştik. Allah diğer insanları da Hz. Adem'in
soyundan yaratmıştır. Onları dünyaya imtihan etmek için yerleştirmiş ve
neler yapmaları gerektiğini de elçileri vasıtasıyla onlara öğretmiştir.
Her insan dünyada yaşadığı olaylar ile imtihan
olur. Yani karşılaştığı olaylara ne gibi tepkiler vereceği, nasıl sözler
söyleyeceği, zorluklara sabredip sabretmeyeceği kısacası güzel ahlaklı olup
olmayacağı ile denenir. Bu imtihandaki başarısına göre, ölümün ardından da
ahirette nasıl bir hayat geçireceği belirlenir.
Ama dünyadaki imtihanın çok önemli bir sırrı
vardır. Allah insan için büyük bir rahatlık ve konfor olarak kaderi
yaratmıştır. Kader, yani bir insanın yaşayacağı bütün olaylar, o insan daha
doğmadan önce Allah katında bellidir. Her insan için ayrı bir kader
yaratılmıştır.
Bunu daha iyi anlamanız için kaderi video
kasetteki filme benzetebiliriz. Video kasetteki bir filmin başı ve sonu
bellidir, ancak biz bunu seyrettikten sonra öğrenebiliriz. İşte kader de
böyledir. Bir insanın doğduğu andan itibaren yapacağı herşey, karşılaşacağı
olaylar, nerede okuyacağı, ne zaman nerede oturacağı ve ne zaman öleceği
kaderinde belirlenmiştir.
Bu
kişinin başına gelen tüm iyi ve kötü olaylar Allah katında bellidir. Her
insan dünyada kendisi için belirlenmiş olan bu senaryoya göre imtihan olur.
Yani dışarıdan müdahale edilmesi hiçbir şekilde mümkün olmayan bir senaryo
dahilinde bazı olaylar yaşar ve bunlara verdiği tepkilere göre ahirette bir
karşılık alır.
Kader insan için çok büyük bir kolaylık,
Allah'ın bir lütfudur. Bir insanın sonu en başından belli olan olaylar için
üzülmesi, yolunda gitmeyen birşeyler olduğunda sıkıntı duyması bu yüzden çok
gereksizdir. Dünyadaki imtihana sabredip, herşeyin Allah'tan geldiğini
bilenleri, Allah, ayetlerinde cennet ile müjdelemektedir. Bu konuda
peygamberler en güzel örnektirler. Allah insanları uyarmak için gönderdiği
elçilerini güzel ahlaklarından dolayı cennet ile müjdelemiştir.