Muharrem Ayı Ve Hicri Yılbaşı
Gönderen Kadir Hatipoglu - Temmuz 20 2023 01:00:00

                                                                                              Vaaz Resimleri: w.jpg

Muharrem ayı Müslümanların takvim başlangıcı, hicri yılbaşıdır. Rasul-i Ekrem (sav) Efendimiz Mekke’de on üç yıl insanları Allah’a davet etti. Bu daveti kabul etmeyen müşrikler Hz. Peygamber ve Müslümanlara baskı yapmaya başladılar. Bunun üzerine Hz. Peygamber Müslümanların Medine’ye hicret etmelerini emretti. Kendisi de miladi 622 yılında Allah’ın izin ve emriyle hicrete karar verdi. Hz. Ebubekr ile birlikte Hicret etti.

Hicri takvim: Peygamberimizin Mekke'den Medine'ye hicretini başlangıç kabul eden ve ayın dünya çevresinde dolanımını esas alan bir takvim sistemidir.

İslamiyet'ten önce, her önemli olay tarih başlangıcı olarak kabul edilirmiş. En son fil vakası da takvim başlangıcı olarak kabul edilmiştir. Bu uygulamada seneler, her önemli olaya göre sayılarak geldiğinden birçok karışıklıklara sebep oluyordu.

Hz. Ömer’in halifeliği döneminde hicretin 16. yılında Miladi 638 yılında Hz. Ömer (r.a.) Medine'de bir meclis topladı.  O toplantıda Hz. Ali'nin (r.a.) teklifi ve mecliste bulunanların kabulü ile Hz. Muhammed (s.a.v.)'in Mekke'den Medine'ye hicreti, İslâm tarihinin (hicri takvimin) başlangıcı ve muharrem ayının da bu yılın ilk ayı olması kararlaştırılmıştır. Fakat Rasulullah hicrete, Muharrem ayında değil safer ayinin 27.günü Hz. Ebubekir ile birlikte çıkmıştır.

Hicri aylar;

Muharrem, Safer, Rebiulevvel, Rebiulahir, Cemaziyülevvel, Cemaziyelahir, Receb, Şaban, Ramazan, Şevval, Zilkade Ve Zilhicce seklinde sıralanırlar.

MUHARREM AYI VE ÂŞÛRÂ

Muhterem Müslümanlar,

 Hicri Takvimin ilk ayı olan muharrem ayının İslam tarihinde önemli bir yeri vardır. Bu ayın onuncu gününe "Aşura Günü" denilmektedir. “Aşr ve âşir Arapça’da “on” demektir.”

Hz. peygamberin Peygamber olmadan ve olduktan sonra da devam ettiği bu oruç, köken olarak Hz. İbrahim ve oğlu İsmail’den beri devam ede geldiği muhakkaktır

Rasulullah s.a.v. bu ay hakkında ;

 

عَنْ عَائِشَةَ رَضِىَ اللّٰهُ عَنْهَا قَالَتْ:

كَانَ عَاشُورَاءُ يُصَامُ قَبْلَ رَمَضَانَ. فَلَمَّا نَزَلَ رَمَضَانُ كَانَ مَنْ شَاءَ صَامَ وَمَنْ شَاءَ أفْطَرَ

Hz. Aişe r.a. buyur

"Ramazan orucundan sonra en fazîletli oruç, Allah'ın değer verdiği ay olan muharrem ayında tutulan âşûrâ orucudur"[1] buyurarak bu ayda oruç tutmuştur.

İbni Abbas Radiyallâhu Anhumâ rivayet ediyor:


وعن ابن عباس رَضِىَ اللّهُ عَنْهما قال:قَدِمَ رَسُولُ اللّهِ صَلَّي اللّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ الْمَدِينَة فَرَأى الْيَهُودَ تَصُومُ يَوْمَ عَاشُورَاءَ فَقَالَ: مَا هَذَا؟ قَالُوا يَوْمٌ صَالِحٌ نَجَّى اللّهُ تَعَالَى فِيهِ بَنِى إِسْرَائِيلَ مِنْ عَدُوِّهِمْ فَصَامَهُ مُوسَى. فَقَالَ صَلَّي اللّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: أَنَا أَحَقُّ بِمُوسَى مِنْكُمْ فَصَامَهُ وَأمَرِ بِصِيَامِهِ

"Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) Medine'ye gelince, Yahudileri Aşure günü oruç tutar gördü. Onlara:

"Bu da ne, (niçin oruç tutuyorsunuz)?" diye sordu.

"Bu, sâlih (hayırlı) bir gündür. Allah, o günde Benî İsrâil'i düşmanlarından kurtardı. (Şükür olarak) Hz. Musa o gün oruç tuttu" dediler. Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm):

"Ben Musa'ya sizden daha layığım" buyurup o gün oruç tuttu ve Müslümanlara da tutmalarını emretti." buyurdu ve o gün oruç tuttu, tutulmasını da emretti.[2]

Başka bir rivâyette şöyle buyurmuştur

"Yahûdilere aykırı hareket edin. Âşûrâ günü ile birlikte bir gün önce veya bir gün sonra da oruç tutun."

Bu sebeple müslümanın aşağıdaki birçok faydaları elde edebilmesi için 9, 10 ve ve 11. günler olmak üzere üç gün oruç tutması Müstehabdır

Üç gün oruç tutmakla kendisine tam bir aylık oruç sevabı yazılır. Çünkü her iyilik, 10 katıyla mükâfatlandırılır.

Nitekim Peygamber -s.a.v.-

قَالَ: رَسُولُ اللّه صَلَّي اللّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: مَنْ صَامَ مِنْ كُلِّ شَهْرٍ ثََثَةَ أيَّامٍ فَذَلِكَ صِيَامُ الدَّهْرِ، فَأنْزَلَ اللّهُ تَعَالَى تَصَدِيق ذَلِكَ فِي كِتَابِهِ: مَنْ جَاءَ بِالْحَسَنَةِ فَلَهُ عَشْرُ أمْثَالِهَا. اَلْيَوْمُ بِعَشْرَةِ أيّامٍ

"Kim her ayda üç gün oruç tutarsa işte bu, yıl orucu olur. Allah Teâlâ hazretleri bu hususu te'yiden kitabında şu ayeti indirdi: "Kim bir hayır işlerse o kendisinden on misliyle kabul edilir" (En'am 160). Bir gün on misliyle kabul ediliyor.[3]

Bu aydaki oruç, Ramazan orucundan sonra en faziletli oruçtur

Nitekim Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem- bu konuda şöyle buyurmaktadır:

قَالَ رَسُولُ اللّهِ: أفْضَلُ الصِّيَامِ بَعْدَ رَمَضَانَ شَهْرُ اللّهِ الْمُحَرَّمُ، وَأفْضَلُ الصََّةِ بَعْدَ الْمُكْتُوبَةِ صََةُ اللَّيْلِ

" Ramazan ayından sonra en faziletli oruç (ayı) şehrullah olan Muharrem ayıdır. Farz namazdan sonra en efdal namaz da gece namazıdır."[4]

            Hz. Ali (radıyallahu anh)'ın anlattığına göre bir adam ona sorar:


أىُّ شَهْرِ تَأمُرُنِى أنْ أصُومَ بَعْدَ رَمََضَانَ؟ فقَالَ: مَا سَمِعْتُ أحَداً يَسْألُ عَنْ هذَا إَّ رَجًُ سَألَ رَسُولَ اللّهِ  وَأنَا عِنْدَهُ. فقَالَ يَا رَسُولَ اللّهِ: أىُّ شَهْرٍ تَأمُرُنِى أنْ أصُومَ بَعْدَ رَمضَانَ. فقَالَ: إنْ كُنْتَ صَائِماً بَعْدَ رَمضَانَ فَصُمِ الْمُحَرَّمَ فإنَّهُ شَهْرُ اللّهِ، فيهِ يَوْمٌ تَابَ اللّهُ فيهِ عَلى قَوْمٍ، وَيَتُوبُ اللّهُ فيهِ عَلى قَوْمٍ آخَرِينَ

 

"Ramazandan sonra hangi ayda oruç tutmamı tavsiye edersiniz?"

Ali (radıyallahu anh) şu cevabı verir:

"Ben bu soruyu Resûlullah'a soran kimseye rastlamamıştım. Nihayet bir adam sordu. O zaman ben de yanlarında idim. Dedi ki: "Ey Alah' ın Resulü! Ramazandan sonra hangi ayda oruç tutmamı tavsiye edersiniz?" Şu cevabı lütfettiler:

"Ramazan dışında da oruç tutmak istersen Muharrem ayında tut. Çünkü o Şehrullah (Allah'ın ayı)dır. O ayda bir gün vardır ki, Allah onda bir kavmin günahlarını affetti, bir başka kavmin günahını da affedecek."[5]

Muharrem ayının 10. günü ile birlikte 9. ve 11. günlerini tutmakla yahûdilere aykırı hareket edilmiş olur.

Ve ayrıca Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem- örnek alınmış olur.

Nitekim Abdullah b. Abbas’tan -Allah ondan râzı olsun- rivâyet olunan hadiste, Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem- bu gün oruç tutmuş ve ashâbına da o günde tutmalarını emretmiştir.

Bu oruç, büyük günahlardan kaçınmak şartıyla bir yıl boyunca işlenen küçük günahlara keffâret olur.

Peygamberimiz


أنّ النّبىَّ صَلَّي اللّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ قَالَ: صِيَامُ عَاشُورَاءَ إِنِّى أَحْتَسِبُ عَلَى اللّهِ أَنْ يَكَفِّرَ السَّنَةَ الَّتِى قَبْلَهُ

"Aşûra orucunun önceki yılın günahlarına kefaret olacağını Allah(ın rahmetin)den umarım."[6]

Haddi zâtında orucun sevap ve mükâfatı, sınırsızdır.

Nitekim Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem- bu konuda şöyle buyurmaktadır:

قَالَ رَسُولُ اللّهِ صَلَّي اللّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ : كُلُّ عَمَلِ ابْنُ آدَمَ يُضَاعَفُ، الْحَسَنَةُ بِعَشْرِ أَمْثَالِهَا إِلَى سَبْعِمِائَةِ ضِعْفٍ. قَالَ اللّهُ تَعَالَى: إَِّ الصَّوْمَ فَإِنَّهُ لِى وَأنَا أَجْزِى بِهِ يَدَعُ شَهْوَتَهُ وَطَعَامَهُ مِنْ أَجْلِي


            "Ademoğlunun her ameli katlanır. (Zira Cenab-ı Hakk'ın bu husustaki sünneti şudur:) Hayır ameller en az on misliyle yazılır, bu yediyüz misline kadar çıkar. Allah Teâla Hazretleri (bir hadis-kudsîde) şöyle buyurmuştur: "Oruç bu kaideden hariçtir. Çünkü o sırf benim içindir, ben de onu (dilediğim gibi) mükâfatlandıracağım. Kulum benim için şehvetini, yiyeceğini terk etti."[7]


-و عن قيس بن سعد بن عبادة رَضِىَ اللّهُ عَنْهما قال

Kays İbnu Sa'd İbnu Ubâde (radıyallahu anhümâ) anlatıyor

كُنَّا نَصُومُ عَاشُورَاءَ، وَنُؤَدِّى زَكَاةَ الْفِطْرِ، فَلَمَّا نَزَلَ رَمَضَانُ وَنَزَلَتِ الزّكَاةُ لَمْ نُءْمَرَ بِهِ  وَلَمْ  نَنْهُ عَنْهُ، وَكُنَّا نَفَعْلُهُ

"Biz Aşura günü oruç tutuyor ve sadaka-ı fıtri ödüyorduk. Ramazan orucunun farziyyeti ve zekat emri inince artık onunla emredilmedik, ondan yasaklanmadık da, biz onu yapıyorduk."[8]

Muhterem Müminle

Tarihte geçmiş birtakım hadiselerin, Muharrem ayında gerçekleşmiş olduğuna dair bazı rivayetler bulunmaktadır.

Bunlardan biri Nuh Tufanıdır.


قَدِمَ رَسُولُ اللّهِ صَلَّي اللّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ الْمَدِينَة فَرَأى الْيَهُودَ تَصُومُ يَوْمَ عَاشُورَاءَ فَقَالَ: مَا هَذَا؟ قَالُوا يَوْمٌ صَالِحٌ نَجَّى اللّهُ تَعَالَى فِيهِ بَنِى إِسْرَائِيلَ مِنْ عَدُوِّهِمْ فَصَامَهُ مُوسَى. فَقَالَ صَلَّي اللّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: أَنَا أَحَقُّ بِمُوسَى مِنْكُمْ فَصَامَهُ وَأمَرِ بِصِيَامِهِ

 

İbnu Abbâs (radıyallahu anhümâ) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) Medine'ye gelince, yahudileri Aşûra günü oruç tutar gördü. Onlara:

"Bu da ne, (niçin oruç tutuyorsunuz)?" diye sordu.

"Bu, sâlih (hayırlı) bir gündür. Allah, o günde Benî İsrâil'i düşmanlarından kurtardı. (Şükür olarak) Hz. Musa o gün oruç tuttu" dediler. Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm):

"Ben Musa'ya sizden daha layığım" buyurup o gün oruç tuttu ve müslümanlara da tutmalarını emretti."[9]


            Muhterem Müminler

 

Muharrem ayı, tarih boyunca insanlık için dönüm noktası sayılabilecek olaylara sahne olmuştur. Bu olaylar kısaca şunlardır.

1- Allah, Hz Musa (as) a, Âşura Gününde bir mucize ihsan etmiş, denizi yararak Firavun ile ordusunu sulara gömmüştür

2- Hz Nuh (as), gemisini Cûdi Dağının üzerine Aşure Gününde demirlemiştir

3- Hz Yunus (as), balığın karnından Aşura Günü kurtulmuştur

4- Hz Âdem (as) ın tevbesi Aşura Günü kabul edilmiştir

5- Hz Yusuf, kardeşlerinin atmış olduğu kuyudan Aşure Günü çıkarılmıştır

6- Hz İsa (as), o gün dünyaya gelmiş ve o gün semâya yükseltilmiştir

7- Hz Davud (as) ın tevbesi o gün kabul edilmiştir

8- Hz İbrahim (as) ın oğlu Hz İsmail o gün doğmuştur

9- Hz Yakub (as) ın, oğlu Hz. Yusuf’un hasretinden dolayı kapanan gözleri o gün görmeye başlamıştır

10- Hz Eyyûb (as), hastalığından o gün şifaya kavuşmuştur.

11- Hz. Aişe'nin belirttiğine göre, Kâbe’nin örtüsü daha önceleri Aşure gününde değiştirilirdi.

12- Muharrem ayı, tarihte bazı büyük acılardan kurtuluş ayı olduğu gibi, bu ayda unutulmaz acılar da yaşanmıştır. Rasulullah (sav)’ın

قَالَ: قَالَ رَسُولُ اللّهِ الْحَسَنُ وَالْحُسَيْنُ سَيِّدَا شَبَابِ أهْلِ الْجَنَّةِ. وَأبُوهُمَا خَيْرٌ مِنْهُمَا

"Hasan ve Hüseyin cennet ehlinin gençlerinin efendileridir. Babaları onlardan daha hayırlıdırlar”[10]  diye nitelediği torunlarından Hz. Hüseyin’in Kerbelâ’da şehit edilmesi Muharrem ayının onuncu gününe rastlamaktadır

İslam tarihinde özel bir yeri olan Peygamber torunu Hz. Hüseyin, Hicrî 61. Yılında Şehit düştüğünde 57 yaşında idi.

Bilindiği gibi, sevgili peygamberimizin torunu Hz. Hüseyin, o dönemde cereyan eden siyasi kargaşa ve çatışmalar neticesinde, müessif bir şekilde öldürülmek suretiyle şehit edilmiştir. Bu üzücü olay, Hz. Peygamberi ve ailesini seven müminlerin gönüllerinde silinmez izler bırakmıştır.

Hz. Hüseyin’in şehadeti, bilhassa şehit oluş şekli her Müslüman’ı oldukça üzmüş, kalbini kanatmıştır. Her Müslüman’ı derinden yaralayan bu acı hadiseyi tasvip etmek elbette ki mümkün değildir. Ancak bu acıyı Müslümanlar arasında husûmet sebebi yapmak, ebetteki öncelikle Hz. Hüseyin’in aziz ruhunu incitir. Her şeyden evvel Rasulullah’ı, onun Ehl-i beytini ve sahabîlerini severiz; onları ancak rahmetle yâd eder ve yüce Rabbimizin Kur’an-ı Kerim’de öğrettiği şu duayı yaparız:

رَبَّنَا اغْفِرْ لَنَا وَلاِخْوَانِنَا الَّذِينَ سَبَقُونَا بِاْلاِيمَانِ وَلاَ تَجْعَلْ فِى قُلُوبِنَا غِلاًّ لِلَّذِينَ اَمَنُوا رَبَّنَآ اِنَّكَ رَؤُفٌ رَحِيمٌ

 

“Bizi ve bizden önce iman etmiş olan kardeşlerimizi bağışla ve iman etmiş kardeşlerimizden hiç birine karşı, kalplerimizde yersiz ve uygunsuz düşüncelere (kin) yer bırakma. Şüphesiz sen, çok merhametli ve çok şefkatlisin.[11]


عن ابْنِ عبَّاسٍ رَضِيَ اللّهُ عَنْهما قال

İbnu Abbâs (radıyallahu anhümâ) anlatıyor

قَالَ رَسُولُ اللّهِ:

Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki:

أحِبُّوا اللّهَ لِمَا يَغْذُوكُمْ بِهِ مِنْ نِعَمِهِ، وَأحِبُّونِى لِحُبِّ اللّهِ. وَأحِبُّوا أهْلَ بَيْتِى لِحُبِّى

 

"Nimetleriyle sizi beslediği için Allah'ı sevin. Beni de Allah sevgisi için sevin. Ehl-i Beytimi de benim sevgim için sevin."[12]

Bu Hadis Rabbimizi sevmenin fıtrî ve tabii bir şey olduğunu bildiriyor. Allah'ı sevdik mi ister istemez kendisini yani Hz. Peygamber'i seveceğiz, çünkü O, Habîbullah'tır. Dostun dostu sevilir. Ayrıca Kur'an'da Allah'ı sevenlere, Resûlullah'a ittiba ve onu sevmek emredilmiştir. Resûlullah’ı sevince, onun sevdikleri ve sevilmesini emrettikleri de sevilecektir. Âl-i Beyt bunlardandır: Resûlullah hem sevmiştir, hem de sevmemizi emretmiştir. Âl-i Beyt Aleyhissalâtu vesselâm'ın bu alâkası, akrabalık gayretinin bir sonucu olmayıp, risalet vazifesinin icabı olduğunu, ileride sayıca çok artacak ümmetinin, yeryüzünün her tarafına dağılarak İslâm'a fıtrî bağlarla bağlı ve ciddi taraftar bir cemaat teşkil edeceğini; ilim, maneviyat, cihad gibi cemiyetlerin dinamiği olan, milletlerin ayakta kalmasını sağlayan ve devamları için şart olan hususlarda onların daima önde olacakları ve onların sevilmesi ve sayılmasının ümmetî birliğe temel teşkil edeceği hikmetine dayandığını hatırlatır.[13]
islam ve Hayat,Güncel Vaaz ve Hutbeler