Namazı Terketmek
Gönderen Kadir Hatipoglu - Aralık 11 2019 04:00:00

                                        Vaaz Resimleri: w.jpg

Peygamberimiz (a.s.), beş vakit namazını kılan kimseye  Allah’ın “cennet” va’dettiğini, kılmayan kimseye ise bir va’dinin bulunmadığını bildirmiştir:

ﺧﻤﺲﺻﻟﻮﺍﺓﺍﺘﺮﺿﻬﻦﺍﻟﻟﻪﺗﻌﺎﻟﻲ:ﻣﻦ ﺍﺣﺴﻦ ﻭﺿﻮﺋﻬﻦ ﻭﺻﻼﻫﻦ ﻟﻮﻗﺘﻬﻦﻭﺍﻧﺘﻢ ﺭﻛﻮﻋﻬﻦ ﻭﺧﺸﻮﻋﻬﻦ ﻛﺎﻥﻟﻪ ﻋﻠﻰﺍﻟﻟﻪ ﻋﻬﺪ ﺍﻥ ﻳﻏﻔﺮﻟﻪ ﻭ ﻣﻦﻟﻢ ﻳﻔﻌﻞ ﻓﻠﻴﺲﻟﻪ

ﻋﻠﻰﺍﻟﻟﻪﻋﻬﺪ ﺍﻥﺷﺎﺀ ﻏﻔﺮﻟﻪ ﻭﺍﻥ ﺷﺎﺀ ﻋﺬﺑﻪ

Allah, beş vakit namazı (kullarına) farz kılmıştır. Kim abdesti güzelce alır, beş vakit namazı vaktinde kılar, rükûunu, secdesini ve huşûunu tam yaparsa bu kimseye  Allah’ın onu bağışlayacağı (ve cennete koyacağına) dair ahdi (sözü) vardır. Namazlarını kılmayan kimseye ise Allah’ın bir sözü yoktur. Dilerse onu bağışlar (ve cennetine koyar), dilerse ona azap eder (Ebû Dâvûd, Salat, 9; İbn Mace, Salât 94.).

Çünkü namazı terk etmek Allah’a isyan etmektir, büyük günahtır. Yüce Allah Kur’ân’da, namazlarını kılmayan kimselerin cezasını çekeceklerini bildirmektedir:

فَخَلَفَ مِنْ بَعْدِهِمْ خَلْفٌ اَضَاعُوا الصَّلوةَ وَاتَّبَعُوا الشَّهَوَاتِ فَسَوْفَ يَلْقَوْنَ غَيًّا

 “Onlardan (peygamber ve salih kimselerden) sonra yerlerine öyle bir nesil geldi ki namazı zayi ettiler ve şehvetlerine uydular. Bunlar, cehenneme atılacaklardır” (Meryem, 19/59).

Bu âyet; namazlarını kılmayanların cehennemde cezalarını çekeceklerini bildirmektedir. Çünkü dinin direği ve mü’minin miracı olan namazı kılmayan bir insan diğer dînî görevlerinde de gevşektir, günah bataklığına dalmış ve böylece nefsine zulmetmiştir demektir.

İnsanın cennete girmesine vesile olan ibadetlerin başında namazın geldiğinde şüphe yoktur.

Ebû Hureyre diyorki:

Birisi Peygamberimize gelerek;

Ey Allah’ın resulü, bana bir amel söyle ki, onu yaptığımda Cennet’e gireyim, demiş. Peygamberimiz:

تَعْبُدُ اللّهَﻭﻻ َ تُشْرِكُ بِهِ شَيْئاً، وَتُقِيمُ الصَّلوةَﺍﻟﻤﻜﺘﻮﺑﺔ، وَﺗﺆﺩﻱ الزَّكَاةَ، وَتصُومُ رَمَضَانَ، قَالَ: وَالَّذِي نَفْسِي بِيَدِهِﻻﺍﺯﻳﺪﻋﻟﻰﻫﺬﺍﺷﻴﺄﺍﺑﺪﻭﻻﺍﻧﻘﺺﻣﻨﻪ

ﻓﻠﻤﺎﻭﻟﻲﻗﺎﻝﺍﻟﻨﺒﻲﺻﻟﻟﻲﺍﷲﻋﻠﻴﻪﺳﻠﻢ: مَنْ سَرَّهُ أنْ يَنْظُرَ إلىﺭﺟﻞﻣﻦﺍﻫﻞﺍﻟﭽﻨﺔ فَلْيَنْظُرْ إلىﻫﺬﺍ

“ Allah’a ibadet eder, O’na hiçbir şeyi ortak koşmazsın; farz olan namazı kılar, farz olan zekatı verir ve Ramazan’da oruç tutarsın”  buyurdu. Adam:

-Ruhumu kudret elinde tutsan Allah’a yemin ederin ki, bunları yapar başka bir şey ilave etmem, dedi. Ve dönüp gitti. Bunun üzerine Peygamberimiz:

-“Cennetlik bir adama bakarak mutlu olmak isteyen kimse bu adama baksın “buyurdu. (Buhari, Zekat 1; Müslim İman 4.)

İbadetlerden maksat Allah’ı anmaktır. Allah’ı anmanın en güzel şekli ise namazdır.

 

NAMAZ HER HÂL VE ŞARTTA KILINMALIDIR.

 

Hiçbir şey; iş, ticaret, görev, meşgale  ve mazeret mümini namazdan alıkoyamaz.

Öyle buyuruyor Allah:

رِجَالٌ لَاتُلْهيهِمْ تِجَارَةٌ وَلَا بَيْعٌ عَنْ ذِكْرِ اللّهِ وَاِقَامِ الصَّلوةِ وَايتَاءِ الزَّكوةِ يَخَافُونَ يَوْمًا تَتَقَلَّبُ فيهِ الْقُلُوبُ وَالْاَبْصَارُ

“Hiçbir ticaretin, hiçbir alış verişin kendilerini, Allah’ı anmaktan, namazı kılmaktan, zekatı vermekten alıkoymadığı bir takım adamlar mescidlerde sabah akşam onu tespih ederler. Onlar, kalplerin ve gözlerin kıvranacağı bir günden korkarlar.” (Nur, 24/37).

 

* Bu görevin yerine getirilmesi için  dinimiz her türlü kolaylığı sağlamıştır:

 

- Su bulamayanlar, teyemmüm ederek,[1]

- Bir tehlikeden korkanlar yaya veya binit üzerinde,[2]

- Yolcular, dört rekatlı farzları ikişer rekat olarak,[3]

  - Zaruret ve ihtiyaç halinde öğle ile ikindi, akşam ile yatsı namazlarını öğle veya ikinde, akşam veya yatsı vaktinde birleştirerek,[4]

- Savaş halinde olanlar, nasıl güçleri yetiyorsa o şekilde,[5]

- Korku halinde olanlar, yürüyerek veya binit üzerinde,[6]

-Ayakta durmaya güçleri yetmeyen hasta ve özürlüler, oturarak, buna da güçleri yetmeyenler, yatarak namazlarını kılabilirler .[7]

* Kadınların özel halleri, deli olmak, bayılmak ve unutmak hariç namaz kılmamanın hiç bir mazereti yoktur.

İman kalbine yerleşmiş ve gerçek mü’min niteliğini kazanmış bir müslümana namaz kılmak ağır ve zor gelmez. Bunu Yüce Allah Kur’anda ifade ediyor ve şöyle buyuruyor:

وَاسْتَعينُوا بِالصَّبْرِ وَالصَّلوةِ وَاِنَّهَا لَكَبيرَةٌ اِلَّا عَلَى الْخَاشِعينَ

“Sabrederek ve namaz kılarak (Allah’tan) yardım dileyin. Şüphesiz namaz, Allah’a derinden saygı duyanlardan başkasına ağır gelir.” (Bakara, 2/45.)

Mü’min, namazlarına müdavimdir,[8]

 Namazlarını zevkle ve isteyerek kılar.

Yüce Allah, Kur’ân’da, namazı üşene üşene kılmayı [9]ve terk etmeyi münafık  [10] ve kafirlerin niteliği olarak zikretmiştir.[11] 

 

NAMAZI KILMAMANIN HÜKMÜ

 

Namazı kılmayan kimse, namazın farz oluşuna inanmadığı ve namazı önemsemediği  veya tembelliği ve ihmalkârlığı ya da unuttuğu için kılmamıştır.

Farz oluşuna inanmadığı ve önemsemediği için namazı kılmayan kimse mü’min olamaz çünkü bu kimse Allah’ın kesin emrine inanmamaktadır. Farz oluşuna ve önemine inandığı halde tembelliği, ihmalkârlığı ve meşguliyeti sebebiyle şer’î bir özrü olmadan namazını kılmayan kimse büyük günaha girmiştir.

Bu konuda Allah Resulü şöyle buyuruyor:

 

بَيْنَ الكُفْرِ وَاﻹيمَانِ تَرْكُ اﻟﺼﻼةِ.

 “İman ile küfür arasındaki fark namazı terk etmektir” [12]

 

Yine benzer bir hadiste de:

 

بَيْنَ الْعَبْدِ وَبَيْنَ الكُفْرِ تَرْكُ اﻟﺼﻼةِ .

 “Kul ile küfür arasındaki fark namazı terk etmektir[13] buyurulmaktadır.

Abdullah İbn Şakîk, “Rasulullah’ın ashabı namaz hariç hiç bir amelin terkini küfür saymazlardı” demiştir. [14]

Görüldüğü üzere namaz çok önemlidir.

* Namaz, akıllı ve buluğa ermiş  kadın ve erkek her mü’mine farzdır. Namaz insanın Yaratan’ına karşı kulluk görevidir.

* Hür iradesiyle iman etmiş gerçek bir mü’minin, her türlü ibadetin kendisinde toplandığı namazı, terk etmesi mümkün değildir. Çünkü namaz, mü’minin nurudur .[15]

* Mü’min, bu ibadete sabırla kendisi devam ettiği gibi eşine ve çocuklarına da emreder.

Yüce Allah,

وَاْمُرْ اَهْلَكَ بِالصَّلوةِ وَاصْطَبِرْ عَلَيْهَا

Ailene namazı emret, kendin de ona sabret buyurmuştur (Tâhâ,20/ 132).

Peygamberimiz (a.s.) de  aile reislerine (Sebretü' bnu Ma'bed (radıyallâhu anh)

وعن سيرة بن معبد قال: قالَ رسولُ اللّهِ # مُرُوا الصَّبىَّ بِا اﻟﺼﻼةِ إذا بَلَغَ سَبْعَ سِنِينَ.

 “Çocuklarınıza, onlar yedi yaşına geldiklerinde namaz kılmayı emredin” talimatını vermiştir.[16]

Namazın nasıl kılınacağını öğreten Peygamberdir. O,

ﺻﻟﻮﻧﻰ ﻛﻣﺎ ﺭﺍﻳﺗﻮﻣﻮﻧﻰï  

“Benim namaz kıldığımı gördüğünüz gibi  namaz kılınız buyurmuştur. [17]

Fıkıh ve ilmihal kitaplarında  namazın kılınış şekli, farzları, vacipleri, sünnetleri ve âdâbı detaylarıyla birlikte anlatılmıştır.

Namazlarını bazen kılıp bazen kılmayan, kılınca huzur, kılmayınca ızdırab duymayana Kur’an-ı Kerîm ferman buyuruyor:

فَوَيْلٌ لِلْمُصَلّينَ  اَلَّذينَ هُمْ عَنْ صَلَاتِهِمْ سَاهُونَ

“Yazıklar olsun o namaz kılanlara ki, Onlar namazlarını ciddiye almazlar.” (Maun,107/4-5)

Bakınız milletimize bu iş öyle mal olmuş ki, sağ melek-sol melek, bizim ağzımızdan çıkanı not eden bu ilahi noterleri bir halk şairimiz nasıl konuşturuyor:

 

 

              NAMAZ

Bir adam sabahtan küfre erse,

Gör ki ne yazarlar o cana layık,

Sabah namazını kılmazsa nankörlük etse,

Acaba ona ne yazar bu melekler:

 

Sol melek defterin cem etmek ister,

Sağ melek yalvarır divana layık.

(Sol melek der ki müsaade et o adamı,

Cehennem yolcusu diye yazayım.)

Sağ melek: dünyada pek kaldım cüda

Alemin maksudu hazret-i Hüda

Vakit öğlen olsun bu eyler eda

Belki kılar, döner divana layık.

 

Sol melek: Bu kul gider işine,

Azrail hasmıdır gezer peşine,

Namaz fikrinde yok dünya işinde…

Destur ver yazayım nirana layık.

 

Sağ melek:Dünyada pek kaldım hazrı

İdrak et sözümü tut bazı bazı

Hepsinden alâdır ikindi farzı

Kılarsa yazılır Cinana layık

 

Sol melek:Bu kul korkmaz Mevlâdan

Sakındırmaz kendin gamdan beladan,

Güneş pervaz edip uçtu yuvadan

Destur ver yazayım nirana layık.

 

Sağ melek:canım oda yakalım

Zalim noldu ol Allah’tan korkalım

Kerem eyle akşam olsun bakalım

Belki kılar, döner divana layık.

 

Sol Melek: Bu kul hiç çekmez gayret

Gönlü gözü dolmuş bütün melanet

Şafak battı, dünya oldu zulmet

Destur ver yazayım nirana layık.

 

Sağ melek:Kul sana ne oldu?

İsyanın çoğaldı, defterin doldu

Kerem eyle yatsı namazı oldu

Belki kılar döner divana layık.

 

Sol melek:Bu kul götürür cefa,

Musibetlik çökmüş, tasa, kaba.

Terk etti namazı girdi yatağa.

Destur ver yazayım nirana layık.

 

Sağ melek: Bu hal böyle mi kalsın

Bunca emeklerim boşa mı gitsin

Ne diyeyim, yaz artık olsun bitsin

Ol zaman yazılır, nirana layık.

 


 

Sözler:

DÖRDÜNCÜ SÖZ

Namaz kılan ve kılmayanların kazanç ve kayıpları arasında bir karşılaştırma. Bir saatlik ibadetle günün yirmi dört saatini ibadet haline getirmenin yolu.

“NAMAZ ne kadar kıymetdar ve mühim, hem ne kadar ucuz ve az bir masrafla kazanılır; hem namazsız adam ne kadar divane ve zararlı olduğunu iki kere iki dört eder derecesinde kat'î anlamak istersen, şu temsilî hikâyeciğe bak, gör:

Bir zaman, bir büyük hâkim, iki hizmetkârını, herbirisine yirmi dört altın verip, iki ay uzaklıkta has ve güzel bir çiftliğine ikamet etmek için gönderiyor. Ve onlara emreder ki: "Şu para ile yol ve bilet masrafı yapınız. Hem oradaki meskeninize lâzım bazı şeyleri mübayaa ediniz. Bir günlük mesafede bir istasyon vardır. Hem araba, hem gemi, hem şimendifer, hem tayyare bulunur. Sermayeye göre binilir."

İki hizmetkâr, ders aldıktan sonra giderler. Birisi bahtiyar idi ki, istasyona kadar bir parça para masraf eder. Fakat o masraf içinde, efendisinin hoşuna gidecek öyle güzel bir ticaret elde eder ki, sermayesi birden bine çıkar. Öteki hizmetkâr bedbaht, serseri olduğundan, istasyona kadar yirmi üç altınını sarf eder. Kumara mumara verip zayi eder. Birtek altını kalır. Arkadaşı ona der:

"Yahu, şu liranı bir bilete ver, ta bu uzun yolda yayan ve aç kalmayasın. Hem bizim efendimiz kerîmdir; belki merhamet eder, ettiğin kusuru affeder. Seni de tayyareye bindirirler; bir günde mahall-i ikametimize gideriz. Yoksa, iki aylık bir çölde aç, yayan, yalnız gitmeye mecbur olursun."

Acaba şu adam inat edip, o tek lirasını bir define anahtarı hükmünde olan bir bilete vermeyip muvakkat bir lezzet için sefahete sarf etse, gayet akılsız, zararlı, bedbaht olduğunu en akılsız adam dahi anlamaz mı?

İşte ey namazsız adam! Ve ey namazdan hoşlanmayan nefsim!

O hâkim ise, Rabbimiz, Hâlıkımızdır. O iki hizmetkâr yolcu ise: Biri mütedeyyin, namazını şevkle kılar; diğeri gafil, namazsız insanlardır. O yirmi dört altın ise, yirmi dört saat her gündeki ömürdür. O has çiftlik ise Cennettir. O istasyon ise kabirdir. O seyahat ise kabre, hatre, ebede gidecek beşer yolculuğudur. Amele göre, takvâ kuvvetine göre, o uzun yolu mütefâvit derecede kat ederler. Bir kısım ehl-i takvâ berk gibi, bin senelik yolu bir günde keser. Bir kısmı da hayal gibi, elli bin senelik bir mesafeyi bir günde kat eder. Kur'ân-ı Azîmüşşan şu hakikate iki âyetiyle işaret eder. O bilet ise namazdır. Bir tek saat, beş vakit namaza abdestle kâfi gelir. Acaba yirmi üç saatini şu kısacık hayat-ı dünyeviyeye sarf eden ve o uzun hayat-ı ebediyeye bir tek saatini sarf etmeyen, ne kadar zarar eder, ne kadar nefsine zulmeder, ne kadar hilâf-ı akıl hareket eder! Zira, bin adamın iştirak ettiği bir piyango kumarına yarı malını vermek akıl kabul ederse-halbuki kazanç ihtimali binde birdir-sonra yirmi dörtten bir malını, yüzde doksan dokuz ihtimalle kazancı musaddak bir hazine-i ebediyeye vermemek ne kadar hilâf-ı akıl ve hikmet hareket ettiğini, ne kadar akıldan uzak düştüğünü, kendini âkıl zanneden adam anlamaz mı?

Halbuki namazda ruhun ve kalbin ve aklın büyük bir rahatı vardır. Hem cisme de o kadar ağır bir iş değildir. Hem namaz kılanın diğer mübah dünyevî amelleri, güzel bir niyetle ibadet hükmünü alır. Bu surette bütün sermaye-i ömrünü âhirete mal edebilir; fani ömrünü bir cihette ibka eder.”

 

 


[1] Mâide, 5/6.

[2] Bakara,2/239.

[3] Müslim, Salâtü’l-müsâfirîn, 4.I, 478. Ebû Davut, Salat, 27. II, 7.

[4] Müslim, Salâtü’l-müsâfirîn,  52, I, 490. Buhârî, Taksîrü’s-salâti,  13, II.39.

[5] Nisa, 4/102.

[6] Bakara,2/239.

[7] Al-i İmran, 3/191.

[8] Meâric, 70/22-23.

[9] Nisa, 4/142.

[10] Tevbe, 9/54.

[11] Müddessir, 74/44.

[12] Tirmizî, İman, 9.  No: 2618. V, 13.

[13] Tirmizî, Îman 9, (2622); Ebû Dâvud, Sünnet 15, (4678); İbnu Mâce, Salât 77, (1078)

[14] Tirmizî, İman, 9. No: 2622. I, 14.

[15] el-Aclûnî, II, 18.

[16] Ebû Dâvud, Salât 26, (494); Tirmizî, Salât 299, (407);Ahmed, II, 180,187.

[17] Kâmil Miras, Tecrid-i Sarih Tercümesi ve Şerhi, II, 592.

 



islam ve Hayat,Güncel Vaaz ve Hutbeler