Bidat Ve Hurafeler
Gönderen Kadir Hatipoglu - Aralık 05 2019 04:00:00

                 Pek muhterem Müslümanlar,        Vaaz Resimleri: w.jpg

Bu sohbetimizde dini yaşantımızda olmaması gereken ancak maalesef varlığı hala tazeliğini koruyan içtimai bir rahatsızlığımızdan bahsetmek istiyorum. Bu insanların dinden sapma gösterip kendiliklerinden ortaya koydukları bid’at ve hurafelerdir.

Geniş kapsamlı tarife göre bid’at Hz. Peygamber’den (s.a.v.) sonra ortaya çıkan her şeydir. Bid’at, Asr-ı Saadet’ten sonra ortaya çıkan şer’i bir delile dayanmayan inanç, ibadet, fikir ve davranışlar hakkında kullanılan bir terimdir.

Rasul-i Ek-rem(s.a.v):

“İslam’da güzel bir çığır(sünnet-i hasene)açana o çığıra uyanlar bulunduğu sürece sevap verileceğini, kötü bir çığır(sünneti seyyie)açana da aynı şekilde günah yazılacağını ifade etmiştir.”[1]

Bid’atı sonradan ortaya çıkan her şeyi içine alacak şekilde geniş kapsamlı olarak kabul eden alimler, onu, yapılmasında mahzur bulunmayan “iyi bid’at” (bid’at-ı hasene) ile yapılması yasaklanan “kötü bid’at”(bid-at-ı seyyie,)diye ikiye ayırmayı uygun bulmuşlardır.

Kur’an’ı bir mushafa toplamak, teravih namazını cemaatle kılmak, minare ve medrese inşa etmek iyi bid’ate örnektir. Hz. Ömer, Übey b. Ka'b'in, (r.a.) sekiz rekât olan terâvih namazını yirmi rekât olarak kıldığını ve Rasûlüllah (s.a.s.) döneminde münferiden kılınan bu namazın cemaat halinde kılındığını gördüğünde: "Bu ne güzel bid ât" demiştir.

Kabirlerin üzerine türbe yapmak ve buralara mum dikmek de kötü bid’ata örnek olarak gösterilebilir. Bu anlayışa göre hadislerde reddedilen kötü bid’attıır.[2]

Mesela; Ölüleri hayırla anmak ve onlara dua etmek sünnette vardır. Ama ölüler için mevlit okutup, kırkıncı, elli ikinci geceleri tertip etmek İslâm'ın hangi hükmüne dayanır. Allah için sadaka vermek, zekât ve fitre dağıtmak Allah'ın emri gereğidir. Ama ölen birisi için devir, yani ölünün ibadet borcunu düşürmek için mal ve para taksimi yapmak, sabun, iğne, iplik dağıtmak kimin emridir?

Bid’atı dar kapsamlı olarak anlayanlar ise onu, “Hz Peygamber’den sonra ortaya çıkan ve dinle ilgili olup ilave veya eksiltme özelliği taşıyan her şey” diye tarif etmişlerdir. Bunlara göre dinle ilgisi ve dini mahiyeti bulunmayan şeyler bid’at sayılmaz; bu bakımdan örf ve adet türünden olan davranışlar bid’at kısmının dışında kalır.

Bidatte önemli ve ayırıcı olan özellik bir şeyin dine sonradan dahil edilmesi ve bunun dinin özüne aykırı olmasıdır.

Değerli Kardeşlerim,

Bir de hurafeler vardır. dinle alakası olmayan Uydurulmuş hikâye ve rivayetler. Bunlar aslında bidatlerin teorik kısmını teşkil etmektedir. Bunlardan bir örnek sunalım: Yahya b. Main ile Ahmet b. Hanbel birlikte bir mescide girerler. Mescide girdiklerinde kıssacının birinin vaazına tanık olurlar. Ancak işin ilginç yanı vaiz rivayetini Ahmet b. Hanbel ve İbn Main’den yapmaktadır. Bu sırada ikisi de birbirine bakakalırlar. Namazın sonunu sabırsızlıkla bekleyen iki alim cami çıkışında mezkur iki kişinin kendileri olduğunu ancak kendilerinin ise böyle bir şey nakletmediklerini kaydederler. Vaiz bunun üzerine ilim dünyasında on yedi tane aynı isme mensup şahsın olduğunu ifade eder.

Mesela tefsir ilmine damgasını vuran İsrailiyat hurafelerin başında yer alır. Ne Kur’an’da ve ne de hadiste olmasına rağmen bazı insanlar İslam düşüncesine birçok israili haberi sokmuştur. Bu da İslam alimlerini çok uğraştırmış ve hala da uğraştırmaya devam etmektedir. Hurafeler hikaye olarak maalesef kalmamaktadır. Din hakkında sağlam bir birikime sahip olan insanlar duymuş oldukları bu kulaktan dolma şeylerle dini alanda hüküm vermeye kalkışıyorlar ki yapmış oldukları şey tamamen yanlıştır.

Mesela dünyanın öküzün sırtında olması, şeytanın da gelip insanlığın yok oluşu için öküze silkinmesini telkin etmesi, öküz silkinmek isteyince de Allah’ın ona aduvv olsun diye bir sinek yarattığı ve bu sineğin hala o öküzün karşısında pusuda beklediği hurafesi bunlardan bir tanedir. Yine insanın cennete girdiğinde yiyeceği ilk taam balık ciğeridir hurafesine ne denmelidir. Yani niye başka bir şey değil de balık ciğeri. Bu tip hurafeler bizim kültürümüzde çoktur.

Hem ictimai ve hem de ferdi olmak üzere bidat ve hurafelerin bir çok zararları vardır. Güneş nasıl ki bulutların arkasına girdiğinde ziyasını kaybediyorsa hurafelerle bulanmış bir zihin de düşünme safiyetini kaybetmektedir.  Bu durumdaki zihinler gerçekleri gördüklerinde gözlerini kapatır ve hakikati kabullenmek istemezler.

Değerli Cemaat!

Hz. Peygamber bid’at hakkında: “Dinde sonradan ortaya çıkan her şey bidattir; her bidat sapıklıktır ve sapıklık insanı ateşe sürükler.”buyurmuştur. (Buharî, “İ’tisam”, 2, Müslim, Cuma, 43);

Kardeşlerim Peygamberimiz demiştir ki: “Helâl olan şeyler bellidir. Haram olanlar da bellidir. Fakat helâl ile haram arasında bir takım şüpheli şeyler vardır. Kim şüpheli şeylerden sakınırsa, şerefini, haysiyetini ve dinini kurtarır. Kim de şüpheli şeylere dalarsa, yasak bölge etrafında koyunlarını otlatan çoban gibi, koruya dalıvermeğe yaklaşmış demektir. İyi biliniz ki, her hükümdarın ilan ettiği bir yasak bölgesi olduğu gibi, Allah’ın da yeryüzündeki koruluğu, haram ettiği şeylerdir” (Buharî, “İman”, 39; Müslim, “Müsakat”, 107).

Hz. Peygamberin vefatından itibaren insanlar bid’atlere temayül göstermişlerdir. bazı inanç ve âdetleri yeniden canlandırmışlardır. Tevhid inancından saparak eski batıl inançlarına dönmüşlerdir. Peygamberin izinden giden gerçek din âlimleri yanlış inanç ve hurafelerle mücadeleye devam etmişlerdir.

Bunlardan bir örneğini sizlere sunmak istiyorum: Hz. Peygamber darü’l-bekaya intikal ettiğinde insanlar Seyyidü’l-Mürselin’in irtihalini kabullenmek istemediler. O sevgili insanın vefatı insanları, ona ait olan şeylere, onun anılarına saygı göstermeye yöneltti. Bunlardan biri de Hüdeybiye müsalahasının altında icra edildiği Rıdvan ağacıdır. Hz. Peygamber vefat edince insanlar akın akın o ağacı ziyaret etmeye başladılar. Ondan medet umar hale geldiler. Bunu gören Hz. Ömer gidip ağacı kesiverdi. Nur-u risaletin daha parıldadığı bir dönemde bu olayda çok enteresandır.

Değerli Kardeşlerim,

Kabe’ye putların geliş şeklini incelediğimizde onda da aynı şeye vakıf oluruz. Kabileler arası yapılan savaşlarda yenilen Cürhümlüler Kabe’nin anısını gelecek nesillere aktarabilmek için sürgüne gittikleri yerlere Kabe’den aldıkları taşları da beraber götürdüler. Bu tamamen saf bir niyetle yapılan bir hareketti. Ancak bu davranışı yapan birinci neslin ardından gelen diğer nesiller bu saf niyeti kaybedip bu taşlarda bir ruh olduğuna inanmaya başladılar. Sonra da onlara tapmaya başladılar. Kabileler barıştıklarında ise Mekke’ye dönen bu kabile bu bidatlerini oraya da taşıdılar.  Yerli halk bunların ananenelerini görerek taklit etmeye başladılar. İşte Mekke putçuluk akımı böyle başladı.

Değerli Kardeşlerim,            

Toplumuzda maalesef bir kişinin yaptığı hatayı birçok kişi tekrar etmektedir. Bir yöremizde bir çeşit hastalığa yakalanan çocukların o yörede meşhur olan soğuk bir suda banyo yaptırılarak iyeleşeceklerine inanılıyor. Bir başka yöremizde mevcut bir mağaramızda erkekler ve hanımlar küçük küçük çamur parçacıkları alarak mağaranın duvarlarına tutturmaya çalışıyorlar niye İlk atışta tutturan kişinin dileği kabul olurmuş.

Bid’at ve hurafelerin çeşitli çıkış sebepleri vardır. Bunlardan biri önceki inanışlara ait bazı davranışların İslam toplumuna yansıması; Mesela, türbelerde kandil yakmak adeti Fenikelilerden geçmiş bir adettir. Fenikeliler Sur şehrinin hâmisi, servet, ticaret ve denizciliğin ilahı olan Melkares’in heykeli önünde sürekli kandil yakarlardı.[3] Bu adet, Müslüman Türklere Mecusilerden ve Hıristiyanlardan geçmiştir.[4]

Çaput Bağlamak: Bu hurafe, kuzey ve Orta Asya uluslarının eski dinleri olan Şamanizm’e mahsus bir unsurdur. Yani Türklerin İslam’dan önceki inanışlarıdır. Türkler müslüman olduktan sonra da bu inançlarını tamamıyla bırakmamışlardır.[5]

Kurşun Dökmek: Halkımız arasında, göz değmesi, göze gelme diye adlandırılan bir nazar inancı vardır. İşte nazardan korunmak için kurşun dökme yoluna başvurulur. Bazen de nazar boncuğu takılır. Bunların da aslı yoktur.

Nazara, İslam’ın bakışı şudur,  Nazar haktır. Hakikaten vuku bulur. Sevgili Peygamberimiz sav. şöyle buyurmuştur: “ العين حق  ” “Nazar, göz değmesi haktır...”[6]

Nazardan nasıl korunulur? Hz. Peygamber sav: “Nazardan Allah’a sığınırım, çünkü nazar haktır.”[7] Demiş ve nazara karşı, Ayete’l-Kürsi ile İhlas  ve Muavezeteyn /Felak ve Nâs sürelerini okumuş ve okunmasını tavsiye buyurmuştur.[8]

Değerli mü’minler,

İslam’da dilek ve istekler sadece Allah’a arz edilir. Allah’tan başkasına sığınmak, O’ndan gayrisinden mağfiret dilemek – Allah korusun- şirktir. Her gün günde en az kırk defa okuduğumuz Fatiha Suresi’nde ne diyoruz.

إِيَّاكَ نَعْبُدُ وإِيَّاكَ نَسْتَعِينُ

“Ey rabbimiz, ancak sana kulluk eder ve yalnız senden yardım dileriz.

Dua etmek için kabir başına, yatır taşına, türbelere gitmeye gerek yoktur. Allah’a dua her yerde edilir. Allah her zaman, her yerde işitendir. Ayrıca kabirde yatan ölüler insanların dileklerini yerine getirmezler. Dua eden kişi ile Allah arasında vasıta olamazlar. Zira İslam’da Allah’a sığınmak, O’na dua etmek için bir aracıya ihtiyaç yoktur.

Kur’an’da bakınız ne buyruluyor:

وَإِذَا سَأَلَكَ عِبَادِي عَنِّي فَإِنِّي قَرِيبٌ أُجِيبُ دَعْوَةَ الدَّاعِ إِذَا دَعَانِ

“Kullarım sana beni sorarlarsa (onlara söyle), ben onlara yakınım. Dua edenin bana dua ettiği zaman duasına karşılık veririm. Bakara 2/186

Değerli Mü’minler!

Allah’tan başkası adına kurban da kesilemez. Bu hususta Nebi (s.a.v.): “Allah’tan başkası adına kesene Allah lanet etsin.”[9]demiştir.

Türbelere, yatıra, kabre, tekkeye veya bir devlet adamına kurban adamak, kurban kesmek caiz değildir. Çünkü kurban, yalnız Allah rızası için, Allah adıyla kesilir. Bir Müslüman kurban adarken dileğinin olmasını, Allah’tan değil de bir kabirden veya türbeden beklerse küfre girer. Adak, evde de kesilir. Kabre veya türbeye gitmeye gerek yoktur. Türbeye yüz sürmek, ona doğru secde etmek, öpmek vs. kesinlikle yasaktır.

Peki kabirlere niçin gidilir? Kabirler, ölümü düşünmek, ahireti hatırlamak, ibret almak için ziyaret edilir. Nitekim Allah Rasûlü:

        “ كنت نهيتكم عن زيارة القبور فزوروها فأنها تزهد في الدنيا و تذكر الآخرة ”

        “Ben size kabir ziyaretini yasaklamıştım, şimdi onları ziyaret edin. Çünkü bu, dünya bağını kırar, ahireti hatırlatır” buyurmuştur.   (Kütübü Sitte, terc.İ. Canan, c.17, s.138)

Diğer taraftan bazı nesnelerde uğur ve uğursuzluk olduğuna inanma âdeti de Romalılarla putperest Arapların miraslarındandır. Bugün uğursuz kabul edilen baykuş, Romalılar tarafından aynı şekilde kabul edilirdi. Halbuki Peygamber sav. şöyle buyurmuştur:

        “Safer ayının uğursuzluğu yoktur. Baykuş ötmesinde uğursuzluk yoktur. Herhangi bir şeyde uğursuzluk da yoktur. [10]

"Rasûlullah,buyurdular ki:

وَلآ تَرُدُّ مُسْلِماً. فَإذَا رَأى أحَدُكُمْ مَا يَكْرَهُ فَلْيَقُلِ: اللَّهُمَّ َ لاَ يَأتِي بِالْحَسَنَاتِ إّلاَ أنْتَ، وَلاَ يَدْفَعُ السَّيّآتِ إَّلاَ أنْتَ وَلاَ َ حَوْلَ وَلاَ َ قُوَّةَ إَّلاَ بِكَ.

(Uğursuzluk inancı) bir müslümanı yolundan alıkoymasın. Biriniz, hoşlanmadığı bir şey görecek olursa şu duayı okusun: (Allahım! Hayrı ancak sen verebilirsin, kötülüğü de ancak sen defedebilirsin. Güç ve kuvvet de ancak sendendir.)"[11]

Eski Şamanist kavimlerin bazı ağaçları kutsal sayma âdeti hristiyanlara geçerek “Noel Ağacı” olmuştur. Ne yazık ki bu âdet yılbaşlarında Hristiyanlarınkine benzer şekilde, şimdi de bizim bazı Müslüman evlerine ve vitrinlerine girmiştir. Oysa Hristiyanlar bu ağacı kutsal sayma âdetini Hz. İsa’nın doğumu hakkındaki bir efsaneye dayandırarak kitaplarına uydurmuş ve ona dinî bir kimlik kazandırmışlardır.[12]

Günümüzde cinlerle ilgili çeşitli inanışlar da yaygındır. Cinlerin özellikle kadınları etkilediği, insanları çarptığı ve ruh hastalıklarına sebep olduğuna inanılır. Cinlerin tasallutundan korunmak için cinlere başvurup muska yazdırmanın ve bunu taşımanın gerektiğini kabul etmek de bu inancın bir devamıdır. Bu telakkinin eski Mısır ve Roma inançlarına dayandığı bilinmektedir. [13]

Günümüzde muska, tılsım ve sihir yapma işleriyle uğraşan bazı inanç sömürüsü yapan kişilerin ellerinde bulunan kitaplar, eski Babil, Asur, Mısır müşriklerinin, eski budist ve şamanist Türklerin kullandıkları kitaplardan yararlanılarak yazılmıştır. Bu kitaplara inandırıcılığı kuvvetlendirmek için Kur’an’dan ayetler ve bazı dualar ilave edilmiştir.[14]

Değerli Mü’minler,

        Sevgili Peygamberimiz (sav) sihir’in de şirk olduğunu bildirmiştir.

     “Kim sihir yaparsa şirke düşer.”buyurmuştur[15]

Sevgili Peygamberimiz (s.a.s.), insanı felâkete ve helâke sürükleyen "yedi büyük günahtan" biri olarak "sihri" bildirmiştir.

            Sihir vardır, fakat tevhid inancına zarar verdiği, kontrolü mümkün olmadığı ve genellikle kötüye kullanıldığı için yasaklanmıştır. Kur’an’da sihirbazın felah bulamayacağı belirtilmiştir.

وَلَا يُفْلِحُ السَّاحِرُ حَيْثُ أَتَى

“Büyücü, nereye varsa iflah olmaz.”[16]

Allah’a sığındıktan ve Allah’tan korktuktan sonra hiçbir sihirbazın sihri etkili olamaz. Çünkü Kur’an’da şöyle buyruluyor:

وَمَا هُم بِضَآرِّينَ بِهِ مِنْ أَحَدٍ إِلاَّ بِإِذْنِ اللّهِ

Sihirbazlar, büyücüler Allah’ın izni olmadan büyü ile hiç kimseye zarar veremezler.”[17]

Muhterem Mü’minler,

Kehanet ve falcılık da İslamiyetin mücadele ettiği hurafelerdendir. Kehanet gaybdan haber verme işidir. Gaybı ancak Allah bilir. Hz. Aişe ra.’den rivayet edilen bir hadisde şöyle anlatılır: Hz. Aişe validemiz soruyor:

Ya Rasulellah, kahinler bir konuda haber veriyor, biz de onu doğru buluyoruz. Ne dersin? Rasul-i  Ekrem sav. şöyle cevap veriyor:

        “ تلك الكلمة الحق يخطفها الجني و يقذفها في أذن وليه و يزيد فيها مائة كذبة  ”

        “ Bu doğru bir kelimedir. Cinler bu bilgiyi alırlar ve ona yüz yalan katarak dostlarının kulağına fısıldarlar.”[18]

        “ من أتى عرافا فسأله عن شىء فصدقه و لم تقبل له صلاة أربعين يوما ”

        “Kim bir kahine gelir, bir şeyler sorar ve söylediklerine de inanıp onu tasdik ederse, kırk gün namazı kabul edilmez.”[19]

Tabiat olaylarını da Allah’tan başka bir şeye bağlamak da çok tehlikelidir.

Peygamberimiz:

فَقَالَ: هَلْ تَدْرُونَ مَاذَا قَالَ رَبُّكُمْ؟ قَالُوا: اللّهُ وَرَسُولُهُ أعْلَمُ. قَالَ، قَالَ: أصْبَحَ مِنْ عِبَادِي مُؤْمِنٌ بِي وَكَافِرٌ؛ فأمَّا مَنْ قَالَ: مُطِرْنَا بِفَضْلِ اللّهِ وَرَحْمَتِهِ فذلِكَ مُؤْمِنٌ بِي كَافِرٌ بِالْكَوْكَبِ؛ وَمَنْ قَالَ: مُطِرْنَا بِنَوْءٍ كَذَا وَكَذَا فذلِكَ كَافِرٌ بِي مُؤْمِنٌ بِالْكَوْكَبِ

“Zeyd İbnu Halid (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) Hudeybiye'de, bize geceleyin yağan yağmurun peşinden sabah namazı kıldırmıştı. Namazı bitirince cemaatın önüne geçti ve: "Rabbiniz ne dedi biliyor musunuz?" buyurdu. Cemaat: "Allah ve Resulü bilir!" dediler.

"Allah Teala hazretleri: "Kullarımdan bir kısmı bana mü'min, bir kısmı da kâfir olarak sabahladı. "Allah'ın fazlı ve rahmetiyle bize yağmur yağdırıldı" diyen bana inanarak,  yıldızları da inkar ederek sabahladı. Kim de: "Falanca falanca yıldız sayesinde bize yağmur yağdırıldı"  dediyse o da bani inkar ederek, yıldıza inanarak sabaha erdi" dedi!"  buyurdular."[20]

Fal Açmak: yaygın hurafelerden biri de fala bakmaktır. Dinimize göre hangi şekilde olursa olsun, fal baktırmak ve falcıların söylediklerine inanmak yasaktır. Rabbimiz:

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُواْ إِنَّمَا الْخَمْرُ وَالْمَيْسِرُ وَالأَنصَابُ وَالأَزْلاَمُ رِجْسٌ مِّنْ عَمَلِ الشَّيْطَانِ فَاجْتَنِبُوهُ لَعَلَّكُمْ تُفْلِحُونَ

“Ey inananlar, şarap, kumar, fal ve şans okları birer şeytan işi pisliktir. Bunlardan uzak durun ki  felaha erişesiniz.”buyuruyor.  (Maide 5/90)

Bu ilahi emirden açıkça anlaşılıyor ki, fal yasak bir davranış olup, haram kılınmıştır. Haram olan bir hükmün şakası olmaz. Bunun için eğlence için dahi olsa, falcıların dediklerine ve fala inanmak caiz değildir.

Günümüzde fal kafeler, astroloji merkezleri açılıyor. Umut arayanları, teselli arayanları kendine çekiyor. Evlilik kriterleri arasına şimdi birde burçlar girdi. Burşla anlaşıp anlaşamayacağına bakıyor gençlerimiz. Yok yükseleni yok alçalanı diyerek. Kahve günlerinde kahve falları, şimdi kahvenin kırk yıl hatırı falan kalmadı. Kahve fal aracı oldu. Bir kamyonun almayacağı yalanı kahve fincanına sığdırıp kahve telvesinden çıkarıyorlar. İnsan okuyor, zengin oluyor, makam sahibi oluyor fakat huzuru bulamıyor. Huzuru ararkan İslamı da bulamıyor, gidiyor kahve falından, nohut falından, fasülye falından, el falından meded umuyor. Kardeşim aradığın huzur orada değil İslam’da.

Ay ve Güneş Tutulması: Ay ve güneş tutulmasını hurafeye karıştıranlar çıkmıştır. Nitekim bazı yörelerimizde; Ay ve Güneşin şeytanlar tarafından tutulduğuna inanılmaktadır. Bu nedenle tutulma olayı başlayınca teneke ve davul çalınmakta, bazı yerlerde de silah atılmaktadır. Sebebi ise; şeytan gürültü ve silah sesinden korkarmış. Böylece Ay ve Güneş tutulmaktan kurtulurmuş.

Bir başka inanışa göre de "Ay ve Güneşi melekler götürüp bir danaya teslim ederlermiş, o dana da denize batırırmış. Denize batırılan ay ve güneşi de balıklar yutarmış.

Ayrıca ay ve güneş tutulması ile ilgili olarak şu inançlar da yaygın olarak söylenmektedir.

Ay ve güneş tutulması kıyamet alâmetidir.

Ay ve güneş tutulursa o yıl kıtlık olur.

Ay ve güneş tutulursa savaş ve karışıklıklar çıkar.

Ay ve güneş tutulması büyük ve ünlü kişilerin ölümüne işarettir.

Hz. Muhammed (s.a.s.)'in oğlu İbrahim, 18 aylık iken ölmüştü. İbrahim'in öldüğü gün Güneş tutulmuştu. Bunu gören halktan bazı kimseler, "Güneş, İbrahim öldüğü için tutuldu" demişlerdi. İşte bu inanç, bu olaya dayanarak ileri sürülmüştür. Oysa ay ve güneş tutulmasının yukarıda iddia edilen olaylarla hiçbir ilgisi yoktur. Muğire İbn Şu'be (r.a.)'den gelen bir rivayette şöyle denilmiştir.

"Rasûlullah (s.a.s.) zamanında (Peygamberimizin oğlu) İbrahim (r.a.) vefat ettiği gün güneş tutuldu. Halk: «Güneş İbrahim’in ölümünden dolayı tutuldu» dediler. Bunun üzerine Peygamberimiz (s.a.s.): "Güneş ile ay hiçbir kimsenin ne ölümünden ne de hayatından dolayı tutulmuştur. Bunu görünce hemen namaza durup Allah'a duaya koyulun" buyurmuştur. (Tecrid-i Sarih, c. 3, Hadis No: 547)

Kıymetli kardeşlerim

Bazen öyle inanışlarımız oluyor ki; Peygamberimiz gelmeden önceki cahiliye araplarının durumuna benziyoruz. Tarihte kadına en büyük değeri veren bir dinin mensupları olan bizler din dışı inanışlarla kadını aşağılıyoruz. Kadın tarih boyunca hep aşağılanmıştır. İran, çin, hint kültürlerinde, eski yunanda, eski romada, ortaçağda bizansta, İslamdan önce arap yarımadasında kadına değer verilmemiş, bir mal gibi görülmüştür. İslam gelmiş kadın hak ettiği değere kavuşmuştur. Peki şimdi biz ne yapıyoruz. Yine kadını alçaltıyoruz. Ona uğursuzluk atfediyoruz. Birinin önünden kadın geçerse on gün işi rast gitmez diyoruz. Kimi yerlerde gelin kocasının evine girerken "kaynanasının iki bacağı arasından geçerse saygılı olur", diye inanılıyor, dolayısıyla insan onuru ayaklar altına alınıyor.

Bunlar benzer çok yanlış inanışımız var. Mesela;

Akşam ve yatsı ezanları okunurken köpek ulursa o civarda biri ölür.

Tavşan, tilki ve kara kedi yolu keserse, uğursuzluk gelir.

Baykuş kimin evinde öterse o haneden cenaze çıkar.

Kurbağalar sesini yükseltirse yağmur yağar.

Salı günü yeni elbise giyilirse yanar, işe başlanırsa bitmez sallanır.

Çarşamba günü süt içmek, ev satın almak iyi değildir.

Perşembe çamaşır yıkanırsa zengin olunur (Kıbrıs).

Cuma akşamı ve cuma günü ev temizlemek günahtır.

Cumartesi günü çamaşır yıkamak uğursuzluk getirir.

Pazar günü çalışmak uğursuzluktur.

Arefe günü dikiş dikmek günahtır.

Zifaf gecesi gelin ve damat sabunla yıkanırsa, sabun acı olduğundan aralarına acı ve ayrılık girer.

Gece tırnak kesilirse ömür kısalır (Kıbrıs),

Başı ağrıyan bir kadın camiye gider; yazması ile camiyi süpürür ve yazmayı tekrar başına örterse ağrısı geçer.

Cenaze yıkanırken teneşirin altına dökülen su, bir şişeye konup habersiz sarhoşa içirilirse içkiyi bırakır.

Yeni doğan çocuğun ilk dışkısı yattığı odanın eşiğine veya beşiğinin altına konursa cadı zarar vermez, nazar da değmez.

Makas ağzı açık kalırsa kefen biçmeye yarar.

Ölü yıkandıktan sonra kazan ters çevrilmezse bir başkası daha ölür.

Ayakkabı çıkarılırken ters çevrilirse o haneden cenaze çıkar. Cenaze çıkan evde 40 gün ışık yakılır. Ruh geldiğinde odasını aydınlık bulsun diye.

Bir genç askere giderken evden çıkmadan önce bir dilim ekmeğin yarısını yer, yarısını da geri bırakırsa, artık ekmek onu, çağıracağı için kazaya belaya uğramadan geri dönermiş.

Biri gurbete giderken arkasından su dökülürse hem kazaya uğramaz, hem de gurbetten çabuk dönermiş.

Gök gürlerken buğday ambarlarına el ile vurulursa hasat çok olurmuş.

Soğan kabuğuna basılırsa fakirlik gelirmiş.

Nar taneleri yere düşürülmeden yenilirse cennete girilirmiş.

At nalı asılan yere nazar isabet etmezmiş.

Gece sandık açmak, kendi mezarını açmaktır. Yani ölümü çağırmaktır.

Siftah olarak alınan parayı çeneye sürmek,ve bereket beklemek

Kulak çınlamasını, göz seğrimesini uğursuz görmek, istenmeyen bir şey anıldığında kulağı çekip sert bir yere vurmak. Vb.

 

Kardeşlerim hayatımızda o kadar çok kısıtlamamız, kendimizin çıkardığı zorluklar var ki dinimiz bunların binde birini getirmediği halde dini yaşamayı zor kabul ediyoruz. Bunlara harfiyyen uyuyoruz.

Bu batıl inançların yaygınlaşmasında inançsızlığın, çıkarın bilgisizliğin rolü elbette büyüktür. Kimileri de işine öyle geldiği için inanırlar. Mekkeli müşrikler:

وَإِذَا فَعَلُوا فَاحِشَةً قَالُواْ وَجَدْنَا عَلَيْهَا آبَاءنَا وَاللّهُ أَمَرَنَا بِهَا قُلْ إِنَّ اللّهَ لاَ يَأْمُرُ بِالْفَحْشَاء

Onlar bir kötülük yaptıkları zaman: "Babalarımızı bu yolda bulduk. Allah da bize bunu emretti" derler. De ki: Allah kötülüğü emretmez. Araf 28

Onlar atalarını bilinçsizce taklit ediyorlar ve yaptıklarının doğruluğunu savunuyorlar. Şimdi biz de öyleyiz; falan nine böyle yapardı benim bir dedem vardı böyle yapardı deyip yanlışta ısrar ediyoruz.

Bugün peşinden gittiklerimiz yarın bizi yüzüstü bırakabilir. Rabbimiz:

إِذْ تَبَرَّأَ الَّذِينَ اتُّبِعُواْ مِنَ الَّذِينَ اتَّبَعُواْ وَرَأَوُاْ الْعَذَابَ وَتَقَطَّعَتْ بِهِمُ الأَسْبَابُ     وَقَالَ الَّذِينَ اتَّبَعُواْ لَوْ أَنَّ لَنَا كَرَّةً فَنَتَبَرَّأَ مِنْهُمْ كَمَا تَبَرَّؤُواْ مِنَّا كَذَلِكَ يُرِيهِمُ اللّهُ أَعْمَالَهُمْ حَسَرَاتٍ عَلَيْهِمْ وَمَا هُم بِخَارِجِينَ مِنَ النَّارِ

İşte uyulanlar, uyanlardan uzak durdular; azâbı gördüler, aralarındaki bağlar kesildi. Uyanlar, şöyle dediler; "Âh keşke bir daha dünyâya gitmemiz mümkün olsaydı da şimdi onların bizden uzak durdukları gibi biz de onlardan uzak dursaydık!"

Bugün zengin olan, sözde gelişmiş olan kültürleri taklit de bizi Kur’an ve sünnet çizgisinden dışarıya çıkarıyor. Mesela dövme yaptırma, erkeklerin küpe takması, teşhircilik, müstehcenlik, burçlara inanma, medyumlara kanma hep batı toplumunu taklitten kaynaklanan hatalardır. Bizler hep şu yanlış mı? Bu uygun mu? Diye dinimizi sorguluyoruz. Aslında sorgulamamız gereken şeyler bunlardır.

Her şeyde mantık arayan modern insan nedense batıl inançlar, hurafeler söz konusu olduğunda hemen inanıyor. Sen burada ayet okuyorsun umurunda değil, birileri uydurma şeyleri din diye pazarlıyor etrafı hep kalabalık. Namazdaki hareketleri, başörtüsünü, dinin hükümlerini sorgulayan modern insan nedense kahve falına, nazar boncuğuna, muskaya, anlamsız hareketlere inanmakta hiç tereddüt etmiyor.

 Halbuki inanılması gereken Kur’andır. Allah (cc) diyor ki:

وَمَا هُوَ بِقَوْلِ شَاعِرٍ قَلِيلاً مَا تُؤْمِنُونَ {41} وَلَا بِقَوْلِ كَاهِنٍ قَلِيلاً مَا تَذَكَّرُونَ {42} تَنزِيلٌ مِّن رَّبِّ الْعَالَمِينَ {43}

“O, bir şâirin sözü değildir. Ne de az inanıyorsunuz! Bir kâhinin sözü de değildir. Ne de az düşünüyorsunuz! O, âlemlerin Rabbi tarafından indirilmedir.”[21]

Ama biz Kur’an’I sorguluyor, sapıklıklara inanıyoruz

Peki bütün bunların sebebi nedir? Kur’an gerçek din önümüzde durmasına rağmen yüce dinimize bu hurafeler niçin sokulmuştur? Bunun sebepleri vardır:  mesela Cehalet :

En önemli sebep budur. Her şeyde önce halkımız dinine yabancıdır. İslamı ana kaynaklarından öğrenip halkı aydınlatacak yeterli sayıda gerçek alimin yetiştirilmesiyle orantılı olarak müslüman halk arasında hurafeler yayılmıştır.                                     

Değerli Mü’minler,

        İslam insanı düşünmeye davet eder. Düşünmek suretiyle inançlarını temellendirmeye davet eder. İslam bilgiye önem verir.

Rabbimiz:

قُلْ هَلْ يَسْتَوِي الَّذِينَ يَعْلَمُونَ وَالَّذِينَ لَا يَعْلَمُونَ

“…de ki: hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu?”  buyurmuştur.(Zümer 39/ 9

Hurafeleri bertaraf etmenin en önemli yolu tatmin edici bir din eğitimi ve öğretiminin olmasıdır. Yüce dinimiz İslam,  onun ana kaynağı olan Kur’an ve Sünnet’ten öğrenilmelidir. Zira Kur’an kendine uyanları doğru yola götürür.

إِنَّ هَـذَا الْقُرْآنَ يِهْدِي لِلَّتِي هِيَ أَقْوَمُ

“ Şüphesiz Kur’an (insanları) öyle bir yola doğrultup götürür ki, o en adil ve en doğru bir yoldur...”  (İsra 17/ 9)

Hz. Peygamber sav.’in sünneti de dinimizin ikinci önemli kaynağıdır. Sünnetsiz bir İslam olamaz. Sünnet Kur’an’ın açıklayıcısı, bizzat hayata geçirilişidir. Müslümana düşen Kur’an’a ve Sünnet’e birlikte sarılmaktır.

İnsanlar iç dünyalarındaki din duygusunu tatmin etmek isterler bu tatmini gerçek dini argümanlarla yapamazlarsa kendi uydurdukları veya duydukları şeylere yönelirler. Boşlukta olan bu insanları da istismarcılar kolayca yönlendirirler.

O halde biz dinimizin gerçek bilgisiyle donanacağız. Allah’ın kulu olacağız başkalarının oyuncağı değil. Bid’atlardan, hurafelerden uzak duracağız.  Peygamberimiz buyurmuş ki: “Allah bidat sahibinin, orucunu, namazını, sadakasını, haccını, umresini, cihadını, hayır yolunda harcamasını, şahitliğini kabul etmez. O kılın yağdan çıktığı gibi dinden çıkar.”  (İbn Mace, Mukaddime, Hadis No: 49)

Başka bir hadiste şöyle buyrulur: "Allah, bid'at sahibinin amelini, bid'atından vazgeçinceye kadar kabul etmez." (İbn Mâce, Mukaddime, 7/50).

Vaiz

Bilal Gündüz


[1] Müsned, 4/357. 359, 360, 361; Nesai, Zekat, 64; İbn Mace, Mukaddime, 14

[2] Buhari, Teravih 1

[3] Kemalettin ERDİL, “Yaşayan Hurafeler”, T.D.V. Yay. s.11

[4] Erdil, age., s.57

[5] Erdil, age., s.54

[6] Müslim, Selam,42

[7] İbn Mace, Tıp 32, h.no: 3508

[8] İbrahim Canan, K. Sitte Terc. Ve Şerhi, Akçağ yayınları, c.11, s. 371

[9] Müslim, Edâhi 43; Nesai, Dahaya 34

[10] Buhari, Selam, 102,107,110; Müslim, Selam, 102, 109

[11] Ebu Dâvud, Sünen,  Tıbb 22/24, (IV, 230-235)

[12] Erdil, a.g.e., s.12,13

[13] Yavuz, a.g.e., c.18. s.383

[14]  Erdil, age., s.22

[15] Nesai, Tahrim, 19

[16] Taha 20/69

[17] Bakara 2/102

[18]  Müslim, Selam, 122

[19]  Müslim, Selam, 125

[20] Buharî,  Sahih, Ezan,  10/156, (I, 205);  İstiska,  15/28, (II, 23);  Megazi,  64/35,  (5/61)   Tevhid,  97/35, (VIII, 196);  Müslim,  Sahih,  İman,  1/125,  (I, 84);  Malik  b. Enes,  Muvatta,  İstiska,  13/4,  (I,  192);  Ebu Davud, Sünen,  Tıbb,  22/22,  (IV, 227);   Nesâî,  Sünen,  İstiska, 17/ 16,  (III, 165)

[21] Hâkka,  69/41-43



islam ve Hayat,Güncel Vaaz ve Hutbeler