Mevlid-i Nebi
Gönderen Kadir Hatipoglu - Kasım 07 2019 04:00:00

بِسْمِ اللهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ

اَلْحَمْدُ لِلهِ رَبِّ الْعَالَمِينَ وَالصَّلَاةُ وَالسَّلَامُ عَلَى سَيِّدِنَا مُحَمَّدٍ وَآلِهِ وَصَحْبِهِ أَجْمَعِينَ

Vaaz Resimleri: w.jpg 

Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur:

لَقَدْ جَاءَكُمْ رَسُولٌ مِنْ أَنفُسِكُمْ عَزِيزٌ عَلَيْهِ مَا عَنِتُّمْ حَرِيصٌ عَلَيْكُمْ بِالْمُؤْمِنِينَ رَءُوفٌ رَحِيمٌ 

"Andolsun size kendinizden öyle bir Peygamber gelmiştir ki, sizin sıkıntıya uğramanız ona çok ağır gelir.  O, size çok düşkün, müminlere karşı çok şefkatlidir, merhametlidir."[1] 

Başka bir ayet-i celile de ise Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur:

وَمَا أَرْسَلْنَاكَ إِلَّا رَحْمَةً لِلْعَالَمِينَ

"Biz seni ancak âlemlere rahmet olarak gönderdik." [2]

Said b. Cübeyr (r.a), İbn Abbas'ın (r.a) şöyle dediğini nakletmektedir: Muhammed (s.a.v) bütün insanlara rahmet idi. Ona iman edip kendisini tasdikleyen mutlu oldu. Ona iman etmeyen bile geçmiş ümmetlerin uğramış olduğu, yerin dibine geçmek ve suda boğulmak gibi (toplu) azap­lardan kurtuldu.[3]

İnsanlığın kurtuluşu için gönderilen son ve en büyük peygamber, Peygamberimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) kameri aylardan Rebiülevvel ayının 12. gecesi doğmuştur. Mîladi takvime göre bu, 20 Nisan 571’e rastlamaktadır. Bu mübarek geceye ‘doğum günü’ anlamında olan ‘Mevlid Kandili’ denir. Sahih rivayetlerle aktarıldığına göre bu gün pazartesi günüdür. Nitekim İbn Abbas r.a. şöyle demiştir:

“Rasulullah (s.a.v) pazartesi günü dünyaya geldi, ona pazartesi günü peygamberlik verildi, Mekke’den Medine’ye pazartesi günü hicret etti, Medine’ye girişi pazartesi günü oldu. Pazartesi günü de vefat etti.” [4]

Allah Rasulü (s.a.v)’in dünyayı teşrif ettiği gün olan bu tarih, müslümanlar için bir sevinç vesilesi olmuş ve bu güne İslâm âleminde büyük ehemmiyet verilmiştir. [5]

Rasulullah’ın (s.a.v) dünyaya gelmesi insanlık tarihinin en önemli olaylarından biridir. Bu gece Hz. İbrahim’in (a.s)

رَبَّنَا وَابْعَثْ فِيهِمْ رَسُولاً مِنْهُمْ يَتْلُو عَلَيْهِمْ اَيَاتِكَ وَيُعَلِّمُهُمُ الْكِتَابَ وَالْحِكْمَةَ وَيُزَكِّيهِمْ اِنَّكَ اَنْتَ الْعَزِيزُ الْحَكِيمُ

“Ey Rabbimiz! Onlara, içlerinden senin ayetlerini kendilerine okuyacak, onlara kitap ve hikmeti öğretecek, onları temizleyecek bir peygamber gönder. “ [6] diye yaptığı duaya,

Hz. İsa’nın (a.s)

وَاِذْ قَالَ عِيسَى ابْنُ مَرْيَمَ يَابَنِى اِسْرَآئِيلَ اِنِّى رَسُولُ اللهِ اِلَيْكُمْ مُصَدِّقًا لِمَا بَيْنَ يَدَىَّ مِنَ التَّوْرَيةِ وَمُبَشِّرًا بِرَسُولٍ يَأْتِى مِنْ بَعْدِى اسْمُهُ اَحْمَدُ فَلَمَّا جَآءَ هُمْ بِالْبَيِّنَاتِ قَالُوا هَذَا سِحْرٌ مُبِينٌ

Ey İsrâiloğulları! Ben size Allah’ın elçisiyim, benden önce gelen Tevrat’ı doğrulayıcı ve benden sonra gelecek Ahmed adında bir peygamberi de müjdeleyici olarak geldim” [7] müjdesine ve Hz. Âmine’nin rüyasına mazhar olan Muhammed Mustafa (s.a.v) dünyaya gelmiştir.

Nitekim Resûlullah Efendimiz (s.a.v) şöyle buyurmuştur:

“Ben Allah katında, kitapların anasında (levh-i mahfûzda) Allah’ın son peygamberi olarak yazılıyım. Ben, İbrahim’in duası, İsa’nın müjdesi ve annemin rüyasıyım.”[8]

 

Diğer bir hadis-i şerifte Hz. Peygamber’in (s.a.v) Hz, Âdem’den (a.s) önce yaratılmış olduğu şöyle anlatılmıştır:

لما اقترف آدم الخطيئة؛ قال: يا رب! أسألك بحق محمد لما غفرت لي. فقال الله: يا آدم! وكيف عرفت محمدا، ولم أخلقه؟ قال يا رب! لما خلقتني بيدك، ونفخت في من روحك؛ رفعت رأسي، فرأيت على قوائم العرش مكتوبا: لا إله إلا الله محمد رسول الله، فعلمت أنك لم تضف إلى اسمك إلا أحب الخلق إليك. فقال الله: صدقت يا آدم! إنه لأحب الخلق إلي، ادعني بحقه، فقد غفرت لك، ولولا محمد ما خلقتك

“'Adem (a.s.), günah işlediğinde şöyle dua etti:
Ya Rabb! Muhammed'in hakkı için benim günahımı bağışlamanı diliyorum.
Allahu Teala dedi ki: Ey Adem! Sen Muhammed'i nereden biliyorsun, ben onu daha yaratmadım.
Adem: Ey Rabbim, Sen beni yarattığında ve ruhundan bana üflediğinde başımı kaldırdım ve arşın sütunları üzerinde 'Lailahe İllallah Muhammedun Rasulullah' yazılı olduğunu gördüm. Ve bildim ki, Sen kendi adının yanına ancak en çok sevdiğin kişinin ismini ilave edersin.
Allahu Teala dediki: Doğru söylüyorsun ey Adem, o (Muhammed s.a.v.) benim en sevdiğim kulumdur. Sen Benden onun (Muhammed s.a.v.) hakkı için istedin, Ben seni bağışladım. Muhammed olmasaydı Ben seni yaratmazdım''.”
[9]

Cafer-i Sadık (r.a) demiştir ki: “Allah Teâlâ her şeyden önce Hz. Muhammed’in (s.a.v) nurunu yaratmıştır. Allah Teâlâ’nın birliğini ilk ikrar eden O’nun nuru ve ruhudur. Allah Teâlâ Kalem’e ilk olarak ‘Lâ ilâhe illallah Muhammedü’r-Rasulullah’ yazdırmıştır.[10]

Değerli Kardeşlerim

Rasulullah Efendimiz (s.a.v) dünyaya gelirken bazı olaylar meydana gelmişti. Doğuma az bir zaman kala, Hz. Âmine bir rüya gördü. Rüyasında, bedeninden çıkan bir nur, doğu ile batı arasına ne varsa hepsini aydınlatıyordu. Rüya devam ederken gönülleri okşayan hoş bir ses duymuştu. Bu ses, ona doğumdan sonra yapacaklarını bildiriyordu: “Bir ve tek olan Allah’a (c.c) sığınırım’ de ve adını Muhammed koy, hâlini kimseye bildirme.”

Hz. Âmine, doğum yaklaştıkça harikulade haller yaşamaya başladı. Gerçi daha önce de zaman zaman olağanüstü şeyler görüyordu. Fakat bu sefer çok daha başkaydı. Vakit geceye yaklaştıkça doğum yapacağı hissine kapıldı ve yakın komşusu Şifâ Hatun’a kendisine yardımcı olması için haber gönderdi. Şifâ Hatun beraberinden birkaç kadınla birlikte Hz. Âmine’nin evine geldiler.

Hz. Âmine birden evinin içinin bir nurla kaplandığını, etrafın gündüz gibi aydınlık olduğunu fark etti. Uzandığı yatağın yanında bir kâse vardı. Bu kâse nereden gelmişti, kim koymuştu, bilmiyordu. Kâsenin içinden birkaç yudum alınca içine bir ferahlığın dolduğunu hissetti. Derken güzellikleri göz alıcı bazı kadınlar geldi evine. Ama onları şimdiye kadar hiç görmemişti. Kendisi ve karnındaki yavrusu hakkında konuşuyorlar, birbirlerini ve Âmine’yi tebrik ediyorlardı. Hz. Âmine de, ”Yâ Rabbi, bunlar kimlerdir acaba?” diyerek merakla, hayretle onları izliyordu.

Dünya yaratıldı yaratılalı gelip geçen bu en hayırlı gecede, yeryüzünün her tarafından Allah’ın (c.c) emri ile gerçekleşen çeşit çeşit hadiseler oluyordu. Yalnız Hz. Âmine’nin evindekiler değil, Mekke içinde, yakın kabilelerde ve dünyanın her tarafında bu haller dikkatle gözlemleniyordu. [11]-[12]

Yahudiler, astronomik/astrolojik bulgularla gökyüzüne bakıp parlak bir yıldızın doğduğu gece son peygamberin doğduğunu söylemişler, “artık İsrail oğullarından peygamberlik gitti” diyerek feryad etmişlerdi.

Aynı gece Kâbe’deki putlar baş aşağı devrilmiş, O zaman mukaddes sayılan Save Gölü’nün de o gece bir anda suyu çekilip kuruyuvermiş, İran hükümdarının sarayı beşik gibi sallanıp on dört sütunu parçalanarak yere düşmüş, Mecusilerin bin senedir söndürülmeden yanan ateşi birden sönmüştü. Bu durum Mecusi İran Devleti’nin on dört hükümdardan sonra Müslümanların eline geçeceğini sembolize etmektedir.

Yüce Allah’ın, Hz. Muhammed’i (s.a.v) resûl olarak göndermesinden ve insanları Hakk’a ve sırât-ı müstakîme yönlendirmesinden daha büyük bir lütuf yoktur. Bir mümin için dünyada ve âhirette elde edilecek bütün hayırların sebebi hidayet ve imandır. Bunlar ebedî saadetin anahtarıdır. Peygamber Efendimiz’in (s.a.v) en büyük mûcizesi yüce Allah’ın kendisine vahyettiği kelâmı ve hidayet kitabı Kur’ân-ı Kerîm’dir. Bu mûcizenin büyüklüğü bir âyette şöyle hatırlatılır:

اَوَلَمْ يَكْفِهِمْ اَنَّآ اَنْزَلْنَا عَلَيْكَ الْكِتَابَ يُتْلَى عَلَيْهِمْ اِنَّ فِى ذَلِكَ لَرَحْمَةً وَذِكْرَى لِقَوْمٍ يُؤْمِنُونَ

“Kendilerine okunmakta olan kitabı sana indirmemiz onlara yetmez mi?” [13]

Şayet Hz. Muhammed’in (s.a.v) peygamberliğine alâmet olarak, sadece bu kitap olsaydı yine de yeterdi. Hâlbuki onun bundan başka yerde ve gökte sayılamayacak kadar mûcizesi vardır.

Yüce Allah’ın

وَاِنْ كَانُوا مِنْ قَبْلُ لَفِى ضَلاَلٍ مُبِينٍ

“Kuşkusuz onlar önceden apaçık bir sapıklık içindeydiler”[14] âyeti bu kitap gelmeden önce insanların bulunduğu kötü hali haber vermektedir.

Hz. Peygamber’in yaşadığı devir gerçekten cahiliyenin bütün adetlerinin yürürlükte olduğu, Putperestliğin, haksızlığın, zulmün, adaletsizliğin kol gezdiği, kadınların hiçbir değerinin olmadığı, kız çocuklarının diri diri toprağa gömüldüğü bir devir olarak tarihe geçmiştir.

O gün insanlar şirk bataklığı içerisinde Allah’ı gerçek anlamıyla tanıyamamışlar, kendi elleriyle yaptıkları putlarını tanrı edinmişlerdi. Hz. İbrahim’in Hanif Dini’ne mensup muvahhidler/tek tanrıya inananlar bir elin beş parmağı kadardı. Bunlar arasında Zeyd b. Amr en-Nufeyl’in çaresizliği ibret acısıdır. Bu muvahhid kişi bir defasında Kâbe’ye gelerek ellerini açmış ve “Ya Rabbi, bugün kavmimin arasında benden başka İbrahim’in dinine inanan kimse kalmadı, keşke sana nasıl ibadet edileceğini bilseydim de öyle etseydim” diyerek avuçlarının içine secde etmişti. Zira din namına bildiği yalnızca Allah’ın birliği idi. Bugün her şeyi bilip de ilimleriyle amel etmeyenlerin/bildiklerinin gereğini yerine getirmeyenlerin kulakları çınlasın.

Muhterem Kardeşlerim

Yine ibretli bir hatıra olarak Hz. Ömer’in sözleri ciğerleri dağlayıcıdır.

Hz. Ömer İslam’dan önceki günlerini yad ederken, “bir olaya ağladığını, birisine de güldüğünü” anlatmaktadır. Ağladığı olay şudur: Kendisinin bir kız evladı dünyaya geldiğinde onun utancıyla toprağa gömmek için onu yanına almış, çukuru kazarken kızı, gayet masumane şekilde babasının yüzüne sıçrayan toprağı temizlemeye çalışırken bir darbe ile kızını çukura atmış ve sonra da diri diri gömmüştü.

Güldüğü olay da şudur: Putperest Araplar yolculukta kullanmak üzere helvadan put yapmakta, tapınma anında ona tapınmakta, acıktıklarında da tapındıkları bu tanrılarını yemekteydiler. Aynısını Hz. Ömer de yapmıştı. İşte İslam, böyle bir Ömer’den, cihan tarihine adını altın harflerle yazdıran adalet timsali bir Hz. Ömer (r.a.) ortaya çıkarmıştır.

Hz. Peygamber (s.a.v) Yüce Allah’ın yanında o kadar kıymetli ve değerlidir ki O’nsuz Yaratıcı’yı bulmak ve kurtuluşa ermek asla mümkün değildir. O’nun faydası sadece Müslüman olanlara değil, azılı düşmanlarına bile erişmiştir. Şu olay bunu çok güzel anlatmaktadır.

Kardeşlerim

Abbas ve Ebu Leheb amcalarından ikisiydi. Ebu Leheb O’nun azılı düşmanı, amcası Abbas ise can dostuydu. Süveybe Ebu Leheb’in cariyesiydi. Rasulullah’ı (a.s.) emzirmişti. Ebu Leheb’e Süveybe:

“Kardeşin Abdullah’ın hanımı Âmine bir erkek çocuk doğurdu, biliyor musun?” dedi. Sevindi Ebu Leheb, ne de olsa kendi akrabasıydı, yeğeniydi. Kanı harekete geçti. Cariyesine: “Git, artık hürsün. Seni bağışladım!” dedi.

Azılı düşman Ebu Leheb, o biricik Allah Rasulü’ne sonradan neler yapmadı ki! Düşmanlığı hakkında Leheb Suresi  indi.

Abbas (r.a.), kardeşi Ebu Leheb’i öldükten sonra bir gün rüyasında gördü. O anlatıyor: “Sonradan Ebu Leheb’i çok kötü halde gördüm. Bana şöyle diyordu: “Öldükten sonra hep azap içindeyim. Ancak pazartesi günleri azabım hafifletiliyor. Çünkü o gün cariyem Süveybe’yi azad etmiştim.”[15]

Muhammed İbni Cezeri Şafii diyor ki: ’Ebu Leheb gibi azgın bir kâfirin azabı hafifleyince, O yüce Peygamberin ümmetinden olan bir mümin, Onun doğduğu gece sevinir, malını uygun yerlere dağıtır, ziyafet verir, böylece, Peygamberine olan sevgisini gösterirse, Allahü Teâlâ onu Cennetine sokar.’ [16]

Değerli Kardeşlerim

İmâm-ı Celâleddîn Abdurrahmân bin Abdülmelik el-Kettânî buyurdu ki: “Mevlid günü ve gecesi mübecceldir, yani şerefi, kıymeti çoktur. Kendisine tâbi olanlar için kurtuluş vesilesi olan Resûlullah (s.a.v.) Efendimizin doğumu için sevinmek, cehen­nem azabının azalmasına sebep olur. Bu geceye hürmet et­mek, sevinmek, bütün senenin bereketli olmasına sebep olur. Mevlid gününün fazileti Cuma günü gibidir. Cuma günü, ce­hennem azabının durdurulduğu hadîs-i şerîf ile bildirilmiştir. Bunun gibi, Mevlid gününde de azâb olmaz. Mevlid geceleri sevincimizi göstermeli, çok sadaka vermeli, davet olunan ziyafetlere gitmelidir.”

Değerli Müslümanlar

Mübarek gün ve geceler münasebetiyle Resûlullah’ı (s.a.v) yâd etmek, pek çok hayra vesiledir. Okunan Kur’anlarda Allah’ı anma, Sohbetlerde Peygamberimize (s.a.v) övgü ve sâlat-u selam vardır. Allah’ı anmak ayeti kerimede geçtiği üzere    وَلَذِكْرُ اللهِ اَكْبَرُ   ‘’En büyük fazilettir.’’[17]

Peygamber Efendimize (s.a.v) salât-u selam göndermek ise,

اِنَّ اللهَ وَمَلَئِكَتَهُ يُصَلُّونَ عَلَى النَّبِىِّ يَآاَيُّهَا الَّذِينَ اَمَنُوا صَلُّوا عَلَيْهِ وَسَلِّمُوا تَسْلِيمًا

‘’Muhakkak ki Allah ve melekleri, Peygambere salât ederler. Ey iman edenler! Siz de ona salât edin ve tam bir içtenlikle selam verin’’ [18] ayeti mucibince bizlere emredilmiştir.

            Kardeşlerim

Rivayet edildiğine göre Âdem (a.s) şöyle demiştir: Allahu Teâlâ, Muhammed (s.a.v) ümmetine dört keramet ihsan eyledi. Onları bana bile yapmadı.

  1. 1.      Benim tövbemi, ancak Mekke’de kabul eyledi; ama Ümmet-i Muhammed’in tövbesini her yerde kabul buyurur.
  2. 2.      Ben giyiniktim; zelle (yasak ağaçtan yeme) işleyince üryan oldum. Ümmet-i Muhammed çıplak halde isyan ederler. Allah onları giydirir.
  3. 3.      Ben, hata edince, eşimle aramı açtı, ama Ümmet-i Muhammed’e öyle yapmıyor. İsyan ederler kadınları ile araları açılmaz.
  4. 4.      Ben, cennette hata ettim, oradan beni çıkardı. Ama Ümmet-i Muhammed cennetin dışında hata işlerler, cennete girerler.[19]

Yine denildiğine göre, Allahu Teâlâ, bu ümmete beş ikramda bulunmuştur:

              1.  Onları, kibirlenmemeleri için zayıf olarak yaratmıştır.

              2.  Yemeleri, içmeleri ve giyimleri kendilerine meşakkat vermemesi için onları küçük yaratmıştır.

              3.  Günahları en az seviyede olması için ömürlerini kısa tutmuştur.

              4.  Ahirette hesapları çabuk bitsin diye onları fakir yaratmıştır.

  5.Kıyametin kopuşuna kadar kabirde en az kalanlar olmaları için, onları en son gelen ümmet kılmıştır.[20]

Rasulullah Efendimiz (s.a.v) şöyle buyurmuştur:

أهْلُ الْجَنَّةِ عِشْرُونَ وَمِائَةُ صَفٍّ، ثَمَانُونَ مِنْ هذِهِ اُمَّةِ، وَأرْبَعُونَ مِنْ سَائِرِ اُمَمِ

"Cennet ehli yüz yirmi saftır. Bunlardan seksen safı bu ümmetten, kırk safı da diğer ümmetlerdendir." [21]

 

Peki, bizler böylesine önemli bir geceyi nasıl değerlendirmeliyiz?

Bir Allah dostu bu ay için, bu aydaki Mevlid-i Nebi için öyle dermiş: “Bu ay, bu mübarek gün için yapılacak en güzel ibadet çok mutlu olmaktır.”

v  Bilhassa Efendimiz (s.a.v)’in mübarek ruhuna salât ve selam okumalıyız. 

v  Mevlid kandili v.b mübarek geceler, duaların Allah’a arzedilmesi, pişmanlık gözyaşlarıyla günahların silinmesi, yapılan ibadetlere verilen sevabın katlanması bakımından birer büyük fırsattır.

v  Öncelikle böyle zamanlarda kulluğumuzu gözden geçirerek, eksik ve hatalarımızı ele almalı ve bunları düzeltebilmenin yollarını aramalıyız. Yani hesaba çekilmeden önce burada kendimizi hesaba çekmeliyiz, her gece ve dünyalık işlerin muhasebesini yaptığımız gibi bugünlerde de manevi kazanç ve kayıplarımızın muhasebesi yapmalıyız ki ahiretteki hesabımız kolay olsun.

v  Bu mübarek geceyi günahlarımızın affı için bir fırsat bilmeli ve bol bol tövbe ve istiğfarda bulunmalıyız. Özellikle müslümanların içinde bulunduğu sıkıntıları düşünerek dua edip Allah’a yalvarmalıyız.

v  Eğer kaza namazlarımız varsa bunları kılma yoluna gitmeli, kaza namazımız yoksa bile, çokça nafile namaz kılmaya çalışmalı ve özellikle geceleri iyi değerlendirmeliyiz.

v  İmkânımız nispetinde çokça Kur’an okumalıyız.

v  Akrabalarla, komşularla ve dostlarımızla olan yakınlığımızı bir kat daha artırmalı ve yapacağımız ziyaretlerle onların gönlünü almalıyız. Onları sohbet meclislerine davet, hayır hasenata teşvik ederek onlarında bu feyzli, bereketli zamanlardan istifade etmelerinin sağlamalıyız.

v  Etrafımızdaki fakir fukaraya yardım etmeli, imkânımız ölçüsünde sadaka vermeli, fakir öğrencilerin okuması için onların elinden tutmalıyız. Çünkü bu zaman dilimlerinde vereceğimiz sadakalar veya zekâtlar bize kat kat sevap getirecektir.

Âlemlere rahmet olarak gönderilen muazzez Peygamberimizin (s.a.v), doğumunu anarken, yalnız mevlid okumak, ilâhîler söylemek ve kandil simidi dağıtmak, bu geceyi yaşamak için yeterli değildir. 

Allah Teâlâ kendisine nasıl kulluk yapacağımızı, içimizden seçmiş olduğu elçiye bakarak anlamamız ve hayata geçirmemizi bizlerden istiyor:

لَقَدْ كَانَ لَكُمْ فِى رَسُولِ اللهِ اُسْوَةٌ حَسَنَةٌ لِمَنْ كَانَ يَرْجُو اللهَ وَالْيَوْمَ اْلآخِرَ وَذَكَرَ اللهَ كَثِيرًا

 “Muhakkak ki, Allah’ı ve ahiret gününü umanlar ve Allah’ı çokça ananlar için, Allah’ın peygamberinde, güzel örnekler vardır.” [22]

Rabbimizin bizden istediği kulluk görevini, Rasulullah (s.a.v.)’ın sünnetine bakarak yerine getirmekle yükümlüyüz. Efendimiz (s.a.v)’in sünnetini başımıza taç, gönlümüze ilaç yapmadan dünyevi ve uhrevi huzuru elde etmek mümkün değil. Diğer bir ifade ile Cenab-ı Hak, Rasulünün sünnetine uymayı, hem Allah’ı sevmenin hem de Allah tarafından sevilmenin alameti ve günahların bağışlanmasına bir vesile sayıyor:

قُلْ اِنْ كُنْتُمْ تُحِبُّونَ اللهَ فَاتَّبِعُونِى يُحْبِبْكُمُ اللهُ وَيَغْفِرْ لَكُمْ ذُنُوبَكُمْ وَاللهُ غَفُورٌ رَحِيمٌ

“(Ey Habibim) De ki: Eğer Allah’ı seviyorsanız bana uyunuz ki, Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın.” [23]

Allah Teâlâ bir başka ayet-i kerimede de şöyle buyurmuştur:

لَقَدْ جَاءَ كُمْ رَسُولٌ مِنْ اَنْفُسِكُمْ عَزِيزٌ عَلَيْهِ مَا عَنِتُّمْ حَرِيصٌ عَلَيْكُمْ بِالْمُؤْمِنِينَ رَؤُفٌ رَحِيمٌ

"Andolsun size kendinizden öyle bir Peygamber gelmiştir ki, sizin sıkıntıya uğramanız ona çok ağır gelir.  O, size çok düşkün, müminlere karşı çok şefkatlidir, merhametlidir." [24] 

Bu meyanda Alvarlı Muhammed Lütfi Efendi (k.s) hazretleri şöyle buyurmuştur:

Felekte hâsılı insan isen bir canı incitme,

Günahkâr olma Fahr-i Âlemi Zişanı incitme.

Evet, Efendimiz (s.a.v) ümmetinin her bir ferdinin gaflet ve delaletinden dolayı üzüntü duyar. Fakat ümmetinin her bir rahmet ve hidayetinden dolayı da büyük bir sevinç duyar.

Evet, bugün bizler kendi günahlarımıza bile doğru düzgün gözyaşı dökemezken, bizim için gözyaşı döken, dua ve istiğfar eden Efendimiz (s.a.v)’i iyi anlamak, tanımak ve yoluna ram olmak gerek.

 

Allah Teâlâ, bu gecenin bereketinden, feyzinden, rahmetinden bolca bizleri nasiplendirsin. Âmin.

 

 



[1] Tevbe, 128

[2] Enbiyâ, 107

[3] İmam-ı Kurtubî, El-Camiu li-Ahkami’l-Kur’an, 6/255

[4] İbn Receb el-Hanbelî, Letâifü’l-Meârif

[5] Mevlid-i Şerif Geleneğimiz, Abdullah Gökmen, Semerkand Dergisi, Şubat 2012.

[6] Bakara 2/129

[7] Saf 61/6

[8] Ahmed, Müsned, 4/127-128; İbn Hibbân, Sahîh, nr. 2093; Begavî, Şerhu’s-Sünne, 13/207; Heysemî, Mecmau’z-Zevâid, 8/223-224

[9] Hâkim, el-Müstedrek, 2/615

[10] Bkz: İbnu Acibe, el-Bahrü’l-Medid, 7/38.

[11] İbn Sa’d, et-Tabakatü’l-Kübrâ, 1/60.

[12] Hüseyin Okur, Üç Aylar Mübarek Günler ve Geceler

[13] Ankebût 29/51

[14] Cuma 62/2

[15] İbn-i Kesir

[16] M. Nasihat

[17] Ankebut, 29/45

[18] Ahzab, 33/56

[19] Ebu’l Leys Semerkandî, Tenbihü’l Gafilin

[20] Ebu’l Leys Semerkandî, Tenbihü’l Gafilin

[21] Tirmizi, Cennet 13, (2549).

[22] Ahzab/21

[23] Âl-i İmran/31

[24] Tevbe, 128



islam ve Hayat,Güncel Vaaz ve Hutbeler