Kurana Göre İnsanın Yaratılışı
Gönderen Kadir Hatipoglu - Ocak 20 2013 13:07:17

 

Ruh ve bedenden meydana gelen Allah'ın yeryüzündeki halifesi. Âdem, beşer. Canlılar arasında en üstün olanı.

Kur'an-ı Kerîm ve Hadis-i şeriflerde insan kelimesi "ins, nas" ve "İbn Âdem" gibi ifâdelerde kullanılmıştır.

İslâm, insanın temel özelliğinin yaradılmış bir varlık olduğunu bildirir. İnsan kendiliğinden, tesadüfen veya sebeplerin birleşmesiyle  varolan bir canlı değil, –mesela evrim teorisinde iddia edildiği gibi maymundan değil- bilâkis Allah'ın yaratmış olduğu bir varlıktır. Böylece insandaki yaratılma özelliğini de ortadan kaldırmaktadır. O'nun ilâhlık veya kendiliğinden olma özelliğini de ortadan kaldırmaktadır. Çünkü Ezelî ve Ebedî olan sadece Allah'tır. Diğer canlı-cansız bütün her şey sonradan var edilmiştir. İnsanın yaradılışı O'nun gereksinimi olan bütün her şeyin yaratılmasından sonra gerçekleşmiştir. Böylece insan, yeryüzünde bulunan bütün yaradılmışların üzerine halife tayin edilmiştir.

Allah'ın yeryüzündeki halîfesi ve yaratılmışların en şereflisi olan insanın yaratılışını Kur'an-ı Kerim şöyle ifade etmektedir:

وَلَقَدْ خَلَقْنَا الْاِنْسَانَ مِنْ صَلْصَالٍ مِنْ حَمَأٍ مَسْنُونٍ

"Andolsun ki, biz insanı (Âdem'i) kuru bir çamurdan, sûretlenmiş bir balçıktan yarattık" (el-Hicr, 15/26);

وَلَقَدْ خَلَقْنَا الْاِنْسَانَ مِنْ سُلَالَةٍ مِنْ طينٍ () ثُمَّ جَعَلْنَاهُ نُطْفَةً فى قَرَارٍ مَكينٍ () ثُمَّ خَلَقْنَا النُّطْفَةَ عَلَقَةً فَخَلَقْنَا الْعَلَقَةَ مُضْغَةً فَخَلَقْنَا الْمُضْغَةَ عِظَامًا فَكَسَوْنَا الْعِظَامَ لَحْمًا ثُمَّ اَنْشَاْنَاهُ خَلْقًا اخَرَ فَتَبَارَكَ اللّهُ اَحْسَنُ الْخَالِقينَ ()

''Andolsun ki biz insanı (Âdem 'i) süzülmüş bir çamur (ve hülâsasın) dan yarattık. Sonra onu (yani Âdem'in evlatlarını) bir nutfe kılıp, sağlam bir karargahta (rahimde) yerleştirdik. Sonra o nutfeyi uyuşmuş kan olarak yarattık. Arkasından o kanı bir parça et olarak yarattık ve o eti kemik (üzerin)e et giydirdik. Sonra onu (rahimde) başka bu hilkat olarak inşa ed(ip ruh üfle)dik. (Bütün hüküm ve kudretinde) yaratanların en güzeli olan Allah'ın şanı ne güzel ve ne yücedir'' (el-Müminîn, 23/12-16).

Allah, ilk insan ve ilk Peygamber ola Hz. Âdem'in eşi Hz. Havva'yı da şöyle yarattığını anlatmaktadır:

يَا اَيُّهَا النَّاسُ اتَّقُوا رَبَّكُمُ الَّذى خَلَقَكُمْ مِنْ نَفْسٍ وَاحِدَةٍ وَخَلَقَ مِنْهَا زَوْجَهَا وَبَثَّ مِنْهُمَا رِجَالًا كَثيرًا وَنِسَاءً

"Ey insanlar, sizi tek bir nefisten (Hz. Âdem) (a.s)'dan yaratan ve ondan zevcesini (Hz. Havva'yı) vücuda getiren ve her ikisinden birçok erkekler, ve kadınlar türeten Rabbiniz (e karşı şirk ve isyan)dan sakının..." (en-Nisa, 4/1).

Görüldüğü gibi, insanın yaradılışı hakkında kesin ve net bilgiler veren Kur'an insanın tek yönlü maddî bir varlık değil, manevi yönü de bulunan bir canlı olduğunu bildirmiştir.

Günümüz teknolojisinin, fen ilimlerinin, psikolojinin, sosyolojinin yarım ve eksik olarak ele aldığı insan üzerindeki çalışmalar İslâm öğretilerinin cüz'i bir kısmını oluşturmaktadır. Çünkü insanoğlunun sahip olduğu "ruh" kavramı Allah'ın insana olan bir lütfudur. Böylece insanoğlunda bulunan beden ve ruh ikilisi tek bir canlıda toplanarak insan sûretinde vücut bulmuştur. Bu nedenle Allah yeryüzünde kendi kanunlarının tatbik edilmesi için O'na halifelik görevi yüklemiştir:

وَهُوَ الَّذى جَعَلَكُمْ خَلَائِفَ الْاَرْضِ وَرَفَعَ بَعْضَكُمْ فَوْقَ بَعْضٍ دَرَجَاتٍ لِيَبْلُوَكُمْ فى مَا اتيكُمْ اِنَّ رَبَّكَ سَريعُ الْعِقَابِ وَاِنَّهُ لَغَفُورٌ رَحيمٌ   

"Ve O, (o Hâlik-ı Zîşan)dır ki, sizi yeryüzünde halife kıldı. Ve verdiği şeylerde sizi imtihana tâbi tutmak için bazınızı bazınızın üzerine derecelerce yükseltti. Şüphe yok ki, senin Rabbin cezası çabuk olandır. Ve muhakkak ki, O gafûrdur, rahîmdir." (el-En’am, 6\165)

İnsanın sorumluluğu

Allah'ın yeryüzünde halifesi olması hasebiyle büyük bir sorumluluk yüklenen insanoğlunun bu durumu Kur'an-ı Kerîm'de şöyle anlatılmaktadır:

اِنَّا عَرَضْنَا الْاَمَانَةَ عَلَى السَّموَاتِ وَالْاَرْضِ وَالْجِبَالِ فَاَبَيْنَ اَنْ يَحْمِلْنَهَا وَاَشْفَقْنَ مِنْهَا وَحَمَلَهَا الْاِنْسَانُ اِنَّهُ كَانَ ظَلُومًا جَهُولًا

"Biz emaneti göklere, yere ve dağlara arz ettik de, onlar onu (emaneti, yerine getiremeyecekleri korkusuyla) yüklenmekten yüz çevirdiler ve bundan endişeye düştüler. (Bunun içinde üzerlerinden alınmasını rica ettiler). Fakat onu (emaneti) insan yüklendi. Böylelikle o, (nefsine) çok zulmetti ve (âkıbetinden) cahil oldu" (el-Ahzâb, 33/72).

Efendimiz (a.s) de bu sorumluluğun zayiini kıyamet alameti olarak görmüş ve şöyle buyurmuştur;

وعن أبى هريرة رَضِىَ اللّهُ عنهُ قال: قالَ رَسُولُ اللّهِ: إذا ضُيِّعتِ الامانةُ فانتظرِ السّاعةَ. قيل: وَكَيْفَ إضَاعَتُهَا؟ قال: إذا وُسِّدَ الامرُ إلى غيرِ أهلهِ.

Ebu Hüreyre (r.a) anlatıyor: "Resûlullah (a.s) buyurdu ki:

"Emanet kaybedilince kıyameti bekleyin." "Emanet nasıl kaybolur?" diye sordular. "İşler ehil olmayanlara teslim edilince" diye cevapladı." (Buhârî, Rikak 35, İlm 2.)

Vücut olarak zayıf ve ömrünün kısalığı sebebiyle fani olan insanın yüklendiği sorumluluk gerçekten büyüktür. Eğer bu sorumluluğun farkında olur ve kendisini Allah'a götüren ilmi öğrenirse Allah yolunda yürüyerek O'na ulaşır. Bu da Allah'la kendi arasındaki tüm engellerin kaldırılması ile mümkündür. Şüphesiz ki Allah insanın bu sorumluluğunu yerine getirebilmesi için âciz bırakmamış ve onu ilim, irade ve akılla destekleyerek yaratılmışların en üstünü kılmıştır. Zaten insanın sorumluluğu bahsedilen bu üç özellikten dolayıdır. Yoksa Allah insanı gücünün yetmeyeceği ve aklının almayacağını yüklememiştir.

İnsan yaratılış olarak İslâm'a meyillidir.

Bu konuda Hz. Peygamber (s.a.v)'in

وعن أبى هريرة قال: قال رسولُ اللّهِ: مَامِنْ مولودٍ إلاّ يولدُ علَى الفطرةِ ثم يقولُ اقرؤا «فِطرَةَ اللّهِ التى فطَرَ النّاسَ علَيْهَا» فأبَواهُ يُهَوِّدَانِهِ أوْ يُنَصِّرَانِهِ أوْ يُمجّسَانِهِ كَمَا تُنْتِجُ البَهيمةُ بَهِيمةً جَمْعَاءَ، هلْ تُحسونَ فيهَا من جَدْعاءَ حتَّى تكونُوا أنتم تجدعُونَهَا. قَالُوا

يا رسُولَ اللّهِ: أفَرأيْتَ من يَمُوتُ صَغِيراً؟ قَالَ: اللّهُ أعْلَمُ بِمَا كَانُوا عَامِلِينَ

Ebu Hüreyre (r.a) anlatıyor; Hz. Peygamber (a.s): "Her çocuk fıtrat üzerine doğar" buyurdu ve sonra da "Şu ayeti okuyun" dedi: "Allah'ın yaratılışta verdiği fıtrat..." (Rum, 30). Sonra Resûlullah (a.s) sözünü şöyle tamamladı: "Çocuğu anne ve babası Yahudileştirir veya Hıristiyanlaştırır veya Mecusileştirir. Tıpkı hayvanın doğurunca, azaları tam olarak yavru doğurması gibi. Siz kesmezden önce, kulağı kesik olarak doğmuş hayvana rastlar mısınız?" Dinleyenler: "Ey Allah'ın Rasûlü, küçükken ölenler hakkında ne dersiniz (cennetlik mi, cehennemlik mi?) diye sordular. Hz. Peygamber (a.s) şu cevabı verdi: "(Yaşasalardı) nasıl bir amel işleyeceklerdi Allah daha iyi bilir." (Buhârî, Cenâiz 80, 93; Müslim, Kader 22, (2658); Muvatta, Cenâiz. 52, (1, 241); Tirmizî, Kader 5, (2139); Ebu Dâvud, Sünnet 18, (4714)). sözleri bunu teyit etmektedir.

Yine insanın en güzel biçimde yaratılması Kur'an-ı Kerîm'de şöyle anlatılır:

لَقَدْ خَلَقْنَا الْاِنْسَانَ فى اَحْسَنِ تَقْويمٍ

"Biz, şüphe yok ki insanı, ahsen-i takvimde (düzgün bir şekilde, güzel bir suretin mükemmel bir mizacın ve çeşitli duyuların sahibi, gizli kabiliyetlere mâlik ve ilahi emanetin yüklenicisi olarak) yarattık" (et-Tin, 95/4).

İnsanlar arasındaki ilişkiler ve toplum hayatının düzene konulmasında tek etken dindir. Değişik inanç, sahibi toplumlar tevhit çizgisini koruma görevi verilen peygamberlerin tebliğ ettiği İslâm'la aralarında geçen mücadeleler olarak tarif edilebilecek insanlık tarihi tevhid ve şirkin tarihi şeklinde de tanımlanabilir. Yani insanlar ya kâfirdir ya da mümin. Ayın zamanda bu, cemiyetler ve milletler için de söz konusu olup; cemiyeti oluşturan insanların meydana getirdiği sistemler ya İslâm akidesi üzeredirler ya da değildir. Kâfirler tek millet olduğu gibi müslümanlar da tek millettir. Ancak İslâm milletini oluşturan insanlar arasında üstünlük ancak takvada söz konusudur. Yoksa insanların makam mevki ve para derecesinden üstünlüğü gerçek üstünlük değildir.

اِنَّ اَكْرَمَكُمْ عِنْدَ اللّهِ اَتْقيكُمْ اِنَّ اللّهَ عَليمٌ خَبيرٌ

"...Şüphesiz ki Allah'ın katında sizin en şerefliniz en takvalı olanınızdır. Muhakkak ki Allah (soy, nesep ve mevkiinizi) çok iyi bilendir..." (el-Hucurat, 49/13)

Yaratılış Gayesi

İnsan, akıl, ilim ve iradeyle beden ve ruhtan ibaret olan bir varlık olduğu için bu yaratılışın bir gayesi olması dâ doğaldır. İnsan bedenî olarak maddî tarafını, rûhî yönüyle de maneviyatını eşit tutacak bir yaşantı içerisinde hayatını sürdürmek zorundadır.

وَمَا خَلَقْتُ الْجِنَّ وَالْاِنْسَ اِلَّا لِيَعْبُدُونِ

"Cinleri ve insanları, ancak bana kulluk etsinler diye yarattım" (ez-Zâriyât, 51/56).

İbadetin anlamı doğrudan doğruya insan varlığının gayesini teşkil etmektedir. İbadet aynı zamanda insanın yapması gerekli olan bir görevdir. Dolayısıyla ibadet, belirli hareketlerden çok daha geniş ve şümûllüdür.

Allah'a ibadet, insanoğlunun şartları aşıp O'na yönelmesi ve O'nun kanunları çerçevesinde tavizsiz, engellemelere aldırmadan yalnız Allah'ın kulluğunun şuuruna ererek yapılabilir... Aksi halde bahşedilmiş sınırlı özgürlüklerle nefs, şeytan tuğyandan oluşan bir yaşamla ne Allah'ın kulluğunu ne de insan olduğumuzun şuuruna erebiliriz.

İnsan Muhteremdir;

Bir İnsan Öldüren Bütün İnsanlığı Öldürmüş Gibi Olur:

مَنْ قَتَلَ نَفْسًا بِغَيْرِ نَفْسٍ اَوْ فَسَادٍ فِى الْاَرْضِ فَكَاَنَّمَا قَتَلَ النَّاسَ جَميعًا وَمَنْ اَحْيَاهَا فَكَاَنَّمَا اَحْيَا النَّاسَ جَميعًا

“..her kim bir şahsı, bir şahıs mukabilinde veya yerdeki bir fesattan dolayı olmaksızın öldürürse sanki bütün insanları öldürmüş gibi olur ve her kim de bir şahsın hayatını kurtarırsa sanki bütün insanları ihya etmiş gibi olur.” (el-Maide, 5\32)

عن الاحنف بن قيس قال:  خَرَجْتُ أُرِيدُ هذَا الرَّجُلَ فَلَقِيَنِى أبُو بَكْرَةَ. فَقَالَ: أيْنَ تُرِيدُ يَا أحْنَفُ. قُلْتُ: أُرِيدُ نُصْرَةَ ابْنِ عَمِّ رَسُولِ اللّهِ. فقَالَ: ارْجِعْ، فإنِّى سَمِعْتُ رَسُولَ اللّهِ  يَقُولُ: إذَا تَوَاجَهَ الْمُسْلِمَانِ بِسَيْفَيْهِمَا، فَالْقَاتِلُ وَالْمُقْتُولُ في النَّارِ. فقِيلَ: يَا رَسُولَ اللّهِ، هذَا الْقَاتِلُ فَمَا بَالُ الْمَقْتُولِ؟ قَالَ: إنَّهُ كَانَ حَرِيصاً على قَتْل صَاحِبِهِ.

Ahnef İbnu Kays (r.a) anlatıyor: "Şu adamı kastederek (evden) çıkmıştım. Yolda Ebu Bekre (r.a)'ye rastladım.

"Ey Ahnef nereye gidiyorsun?" dedi.

"Rasulullah (a.s)'ın amcaoğluna yardım etmeyi arzu ediyorum!" dedi.

"Dön! dedi.  Zîra ben, Rasulullah (a.s)'ın şöyle söylediğini işittim:

"İki Müslüman kılıçlarıyla birbirlerinin üzerine yürürlerse öldüren de ölen de ateştedir!" (Bu söz üzerine Resul-i Ekrem'e): "Ey Allah'ın Resûlü! Katili anladık ama  maktul niye ateşte?" diye sorulmuştu.

"Çünkü o da kardeşini öldürme hırsı taşıyordu!" cevabını verdi. -Bir başka rivayette ise: "O da kardeşini öldürmek istemişti" demiştir.- [Buhârî, Diyât 2, Fiten 10; Müslim, Fiten 14, (2888); Ebu Davud, Fiten 5, (4268); Nesâî, Tahrim 29, (7, 125).]

Merhamete ve Merhamet Etmeye Layıktır;

عن جرير رَضِىَ اللّهُ عَنْهُ قال: قالَ رسولُ اللّه: لاَ يَرْحَمُ اللّهُ مَنْ لاَ يَرْحَمُ النَّاسَ

    Hz. Cerîr (r.a) anlatıyor: "Resûlullah (a.s) buyurdular ki: "Allah, insanlara merhamet etmeyene rahmette bulunmaz." [Buhârî, Tevhîd 2, Edeb 27; Müslim, Fedâil 66, (2319); Tirmizî, Birr 16, (1923).]

Sosyal Açıdan İnsan

İnsan, dünya üzerinde yaşayan en gelişmiş ve kıymeti bir varlıktır. Fakat, insanın yaratılıştan gelen bu değerli özelliği; yaradılışına uygun olmayan eğitim ve sosyal düzenler yoluyla yıpranmakta ve giderek bozulmaktadır.

İslâm'ın ezelî ve ebedî mesajı Kur'an-ı Kerim'e göre, insana hilâfet görevinin verilmesi hem klasik anlamda insan haklarını, hem de sosyal hakları kapsamaktadır. Kişinin yaşama hakkı hukûkî güvenceye kavuşturulduğu gibi, insana irade özgürlüğü verilmiş olduğu için, düşünce özgürlüğü de tanınmıştır. Düşünce özgürlüğünün bir çerçevesi ve sınırı söz konusu değildir. (Hüseyin Hatemî,"İslam'da İnsan Hakkı ve Adalet Kavramları", Doğuda ve Batı'da İnsan Hakları,s.1-11.)

Kur'an, insan ile ilgilendiği oranda hiçbir şeyle ilgilenmemiş ve ihtimam göstermemiştir. Her şeyden önce o, insanın tarifiyle işe başlar. Bunu tertip açısından olsun, nüzul açısından olsun gayet net olarak görebiliriz. Nüzul itibariyle ilk ayete bakarsanız, Kur'an'ın nasıl başlamış ve insanın tarifine yönelip onu tarif etmiş, asımı ve kaynağını nasıl açıklamış olduğu görülür. Buyrulur ki:

اِقْرَاْ بِاسْمِ رَبِّكَ الَّذى خَلَقَ () خَلَقَ الْاِنْسَانَ مِنْ عَلَقٍ

"Yaratan rabbinin adıyla oku. O, insanı bir kah pıhtısından yarattı" (el-Alâk, 96/1-2).

Mushaf'taki tertibi itibariyle de Kur'an'ın ilk ayetleri insandan söz ederek başlamış, onu mümin, münkir ve münafık olarak üçe ayırmış, sonra da bu üç gruba birden hitap buyurarak, onların kimliklerini anlatmış ve onların yeryüzünde çıkış kıssalarını kendilerine nasıl haber vermiş Allah insanı, bu cehalet ve şaşkınlığı üzere terk etmemiş, onu evham ve hayalleriyle baş başa bırakmamıştır. Aksine emrine almakla mükellef bir kitapla tanıtmıştır. Yaratıcı, insana yeryüzünü imar etme görevini yüklemeyi de dilemiştir. Ona yüklediği bu görevi yerine getirmesi için, etrafında bulunan eşyayı ve kendini kuşatan hayatı emrine almakla yetkili kılmıştır (Ramazan el Buti, Kur'an'da İnsan ve Medeniyet, İstanbul 1987, s. 38, 41).

İslâm, insana yalnız bir yönlü değil, tam üç yönlü bir üstünlük tanımıştır:

1- İsmet ve himayede üstünlük.

2- İzzet ve efendilikte üstünlük.

3- İstihkak ve kazançta üstünlük.  

İnsan, insan olması hasebiyle üstündür:

وَلَقَدْ كَرَّمْنَا بَنى ادَمَ

"Biz Âdemoğlunu üstün kıldık" (el-İsra, 17\70)  

Bu üstünlüklerine en genişi, en eskisi, en umûmisi ve en devamlısı, bu saydıklarımızdan birincisidir ki, insan o üstünlüğe doğuşundan, hatta ana rahmindeki cenin halinden itibaren nail olur.

Öyle bir üstünlük ki, onu kazanılması için ne maddî ve ne de manevî bir karşılık ödenmez.

Herşeyden önce bu, dokunulmazlık ve masuniyet demektir. Devamlılık arzeder. İslâm kanunu bu hakkı bütün insanlığa, erkek veya kadın, beyaz veya siyah, zayıf veya kuvvetli, fakir veya zengin herhangi bir millet veya kabile farkı gözetmeden, devamlı olarak bütün insanlığa tanıyor, yayıyor, ilân ediyor ki, bu tanınan üstünlüğü ile insan; doğuştan, İslâm kanunu nazarında, her kim olursa olsun; kanı akıtılmaktan, ırzı tecavüze uğramaktan, cinsî değiştirilmekten, vatanından atılmaktan, hürriyeti yalancılık ve dolandırıcılık yollarıyla ihlâl edilmekten masundur, korunmuştur. Herkese İslâm'da bir insanlık hakkı ve üstünlüğü tanınmıştır. Herkesin bir koruyanı vardır. (Abdullah Draz, İslâm'ın İnsana Verdiği Değer, İstanbul 1983, s. 46).

                                                                                                                www.islamdahayat.com

 

Not: Bu metin Şamil İslam Ansiklopedisi “İnsan” maddesinden değişiklik yapılarak alınmıştır.

 



islam ve Hayat,Güncel Vaaz ve Hutbeler