ـ1ـ عن أنس رَضِىَ اللّهُ عَنْهُ قال: ]كَانَ رسولُ اللّهُ # إذَا أوَى إلى
فِرَاشِهِ قَالَ: الْحَمْدُ للّهِ الَّذِى أطْعَمَنَا وَسَقَانَا،
وَكَفَانَا وآوَانَا فَكَمْ مَنْ َ كافِىَ لَهُ، وََ مُؤوِىَ[. أخرجه مسلم
وأبو داود والترمذى .
1. (1820)-
Hz. Enes (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu
vesselâm) yatağına girdiği zaman şu duayı okurdu: "Bize yedirip içiren,
ihtiyaçlarımız görüp bizi barındıran Allah'a hamdolsun. İhtiyacını
görecek, barınak verecek kimsesi olmayan niceleri var!" [Müslim, Zikr
64, (2715); Tirmizî, Daavât 16, (3393); Ebû Dâvud, Edeb 107, (5053).]
ـ2ـ وعن عائشة رَضِىَ اللّهُ عَنْها قالت: ]كَانَ رسولُ اللّهِ # إذَا
أخَذَ مَضْجَعَهُ نَفَثَ في يَدَيْهِ وَقَرَأَ المُعَوِّذَتَيْنِ، وَقُلْ
هُوَ اللّهُ أحَدٌ، وَيَمْسَحُ بِهِمَا وَجْهَهُ وَجَسَدَهُ، يَفْعَلُ
ذلِكَ ثََثَ مَرَّاتٍ، فَلَمَّا اشْتَكى كَانَ يَأمُرُنِى أنْ أفْعَلَ
ذلِكَ بِهِ[. أخرجه الستة إ النسائى. وفي رواية: لهؤَء غير مالك ومسلم .
2. (1821)-
Hz. Âişe (radıyallâhu anhâ) anlatıyor: "Hz. Peygamber (aleyhissalâtu
vesselâm) yatağına girdiği zaman, ellerine üfleyip Muavvizeteyn'i ve Kul
hüvallahu ahad'i okur ellerini yüzüne ve vücuduna sürer ve bunu üç kere
tekrar ederdi. Hastalandığı zaman aynı şeyi kendisine yapmamı
emrederdi". [Buhârî Fedâilu'l-Kur'ân 14, Tıbb, 39, Daavât 12; Müslim,
Selâm 50, (2192); Muvattâ, Ayn 15, (2, 942); Tirmizî, Daavât 21, (3399);
Ebû Dâvud, Tıbb 19, (3902).]
AÇIKLAMA:
1- Hz. Peygamber (aleyhissalâtu
vesselâm)'in Kur'ân-ı Kerim'i hastalığı sırasında şifa için okuduğu,
mevsuk rivayetlerde gelmiştir. Esasen Kur'ân'ın mü'minler için maddî ve
mânevî şifa olduğu âyet-i kerimede belirtilmiştir: "Kur'ân'dan, iman
edenlere rahmet ve şifâ olan şeyler indiriyoruz, O, zâlimlerin ise
sadece kaybını artırır" (İsra 82). Keza: "Ey insanlar, Rabbinizden size
bir öğüt ve kalplerde olana bir şifa, mü'minlere doğru yolu gösteren bir
rehber ve rahmet gelmiştir" (Yunus 57).
2- Hz. Peygamber (aleyhissalâtu
vesselâm)'in kendi vücuduna icra ettiği "nefes"in mahiyeti hakkında
bilgi vermek için, İbnu Hacer, rivayetin farklı vecihlerini kaydeder.
Buna göre, önce ellerini cem'eder, sonra ellerine üfler, sonra okur ve
okuma sırasında eline üflerdi. İbnu Hace, bu üflemenin tükrüksüz veya
hafif tükrüklü olabileceğini belirtir. Bu maksadla Felak, Nâs ve İhlas
sûreleri okunmuştur.
Meshetme işi, bereket düşüncesiyle
yapılmıştır. Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) ellerini önce başına,
yüzüne sürer, ondan sonra elinin yetişebildiği yerlere kadar bütün
vücuduna sürerdi. Hz. Âişe der ki: "Resûlullah, kendini götüren
hastalığa yakalanınca, ben okuyup üzerine üflüyordum. Kendi elleriyle de
vücudunu meshediyordum. Çünkü onun elleri bereket yönüyle benim elimden
çok üstün idi". Bir başka rivâyette Hz. Âişe meshedip, şifa için dua
ederken kendine gelen Resûlullah'ın: "Artık hayır, (şifa değil),
Allah'tan Refik-i A'lâ'yı istiyorum" dediği belirtilir.
3- Bazı rivayetler, Kur'ân'dan okuyup
nefes ederek tedaviyi Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)'in ailesi
efradına da uyguladığını tasrih eder. Sahâbe ve Tâbiîn de aynı tedavi
usulüne başvurmuştur. Ulema bunun cevazında ittifak etmiştir.
4- Nefes'i "tükrüksüz hafif üfürük" diye
tarif eden Nevevî, rukyede bunun müstehab olduğunu, ulemanın cevazında
icma ettiğini belirtir. Ancak Kadı İyaz: "Bir grup âlim, rukyede nefes
ve tefel'i reddetmiştir, bunlar tükrüksüz olan nefhi (üflemeyi) caiz
görmüşlerdir. Bu görüş ve bu fark zayıf bir kavle dayanır. Dendiğine
göre nefes tükrükle yapılan üfürmedir". Yine Kadı İyaz der ki: "Ulemâ
nefes ile tefel hususunda ihtilâf etmiştir. Bazısı "ikisi birdir, bunlar
tükürüklü üfürüktür" demiştir. Ebû Ubeyd: "Tefelde hafif bir tükrük
şarttır, ancak nefesde tükrük olmaz" demiştir. Aksini söyleyenler de
olmuştur. Hz. Âişe (radıyallâhu anhâ)'ye Hz. Peygamber (aleyhissalâtu
vesselâm)'in rukyede yer verdiği nefesten sorulmuştu, şu cevabı verdi:
"Onun nefesi, kuru üzüm yiyenin üfürüğü gibi idi, kesinlikle tükrük
yoktur." Kasıtsız olarak nefesle birlikte çıkacak olan rutûbetin tükrük
sayılmayacağı belirtilmiştir. Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâ)'ın
Fatiha sûresi ile rukye yaptığını haber veren rivâyette, tükrüğünü
ağzında toplayıp, tefel yaptığı ifade edilmiştir.
Kadı İyaz der ki: "Tefelin faydası, bu
rutûbet, hava, rukyeye mubaşeret eden nefis ve güzel zikr ile
teberrüktür". Ancak Kadı İyaz kaplara yazılan zikr ve esma-i hüsnanın
yıkantısı ile teberrükte bulunmayı da caiz görür.
İmam Mâlik, kendine rukye tatbîk edince
nefes ederdi. O, demir ve tığla rukye yapmayı mekruh addeder, düğüm
atma, hatem-i Süleyman yazma ve düğüm (ile meşgul olma) vs.'yi daha
şiddetli mekruh görürdü, çünkü bunlarla sihir arasında bir benzerlik
vardır.
ـ3ـ عن حذيفة رَضِىَ اللّهُ عَنْهُ ]كَانَ إذَا آوَى إلى فِرَاشِهِ قَالَ:
بِاسْمِكَ اللَّهُمَّ أحْيَا وَأمُوتُ، وَإذَا أصْبَحَ قالَ: اَلْحَمْدُ
للّهِ الَّذِِى أحْيَانَا بَعْدَ مَا أمَاتَنَا، وَإلَيْهِ النُّشُورُ[ .
3. (1822)-
Hz. Huzeyfe İbnu'l-Yemân (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Resûlullah
(aleyhissalâtu vesselâm) yatağına görince şu duayı okurdu:
"Allahm! Senin adınla hayat bulur, senin
adınla ölürüm".
Sabah olunca da şu duayı okurdu:
"Bizi öldürdükten sonra tekrar hayat veren
Allah'a hamdolsun!. Zaten dönüşümüz de O'nadır". [Buhârî, Daavat 7, 8,
16, Tevhid 13; Tirmizî, Daavât 29, (3413); Ebû Dâvud, Edeb 177, (5049).]
AÇIKLAMA:
Hadiste, uyku ölüme benzetilmektedir. Bu
durumu, şârihler farklı yorumlara tâbi tutmuşlardır. Ebû İshâk ez-Zeccâc
şunu söyler: "Uyku sırasında insandan ayrılan nefs, temyize mahsus olan
nefstir. Ölüm sırasında bedenden ayrılan nefs ise hayata mahsus olan
nefstir, bunun ayrılmasıyla teneffüs de ortadan kalkar". Nihâye'ye göre
uyku, "ölüm" diye isimlendirilmiştir, zîra onunla birlikte akıl ve
hareket ortadan kalkmaktadır, ölüde de bu iki vasıf olmadığı için arada
bir benzetme (teşbih) kurulmuş olmaktadır. Tîbî'ye göre burada, ölüm'den
muradın sükûn olması da muhtemeldir. Zîra Araplar mesela,
مَاتَتِ الرِّيحُ "rüzgar
öldü" diyerek rüzgârın kesilip sükunete erdiğini ifade ederler. Şu halde
uyuyana ölüm ıtlak edilmesi de böyledir. Onun hareketinin sükunete ermiş
olmasını kasdetmek mânasında bir teşbihtir. Nitekim âyet-i kerimede:
"Size geceyi, sükuna eresiniz diye karanlık; ve gündüzü, çalışasınız
diye aydınlık yaratan O'dur" (Yunus, 67). Tîbî ilaveten demiştir ki:
"Bazan fakirlik, zillet, dilencilik, ihtiyarlık, masiyet ve cehalet gibi
fena ve zor durumlar için de ölüm istiaresine başvurulmuştur".
Kurtubî, el-Müfhim'de der ki: "Ruhun
bedenle olan alakasının kesilmesi işinde ölüm ve uyku birleşirler. Bu,
ya zahiren olur ki, uyku böyledir ve bu sebeple de: "Uyku ölümün
kardeşidir" denmiştir, ya da bâtınen olur ki ölüm böyledir. Öyle ise,
uykuya ölüm ıtlak edilmesi mecazdır, ruhun bedenle ilgisinin
kesilmesinde müşterek oldukları için değildir".
Tîbî der ki: "Uykuya ölüm denmesinin
hikmetine gelince: İnsanın hayattan istifadesi, Allah'ın rızasını
aramak, O'na ibadet etmek, gazabından, ikabından içtinab etmek
gayeleriyle gayret sarfetmekle olur. Öte yandan uyuyan kimse bu
istifadeden mahrum kalmakta, dolayısıyla ölü hükmüne geçmektedir.
Öyleyse uyanan kimse, uyku manisinin ortadan kalkmasıyla önüne açılan
Allah'ın rızasını kazanma nimetine hamdetmektedir".
ـ4ـ وعن البراء رَضِىَ اللّهُ عَنْهُ قال: ]قالَ رسولُ اللّهِ #: إذَا
أوَيْتَ إلى فِرَاشِكَ فَقُلِ: اللَّهُمَّ أسْلَمْتُ نَفْسِى إلَيْكَ،
وَوَجَّهْتُ وَجْهِى إلَيْكَ، وَفَوَّضْتُ أمْرِى إلَيْكَ، وَألْجَأتُ
ظَهْرِى إلَيْكَ، رَغْبَةً وَرَهْبَةً إلَيْكَ، َ مَلْجَأَ وََ مَنْجى
مِنْكَ إَّ إلَيْكَ، آمَنْتُ بِكِتَابِكَ الَّذِى أنْزَلْتَ، وَبِنَبِيِّكَ
الَّذِى أرْسَلْتَ، فإنَّكَ إنْ مُتَّ مِنْ لَيْلَتِكَ مُتَّ عَلى
الْفِطْرَةِ، وَإنْ أصْبَحْتَ أصَبْتَ خَيْراً[. أخرجه الخمسة إ النسائى،
ولم يذكر أبو داود: ]وَإنْ أصْبَحْتَ الخ[.وفي أخرى للترمذى: ]كَانَ # إذَا
أرَادَ أنْ يَنَامَ تَوَسَّدَ يَمِينَهُ وَقالَ: اللَّهُمَّ قِنِى
عَذَابَكَ يَوْمَ تَجْمَعُ، أوْ تَبْعَثُ عِبَادَكَ[.)الرَّغْبَةُ(: طلب
الشئ وإرادته، )والرَّهْبَةُ(: الفزع .
4. (1823)-
Hz. Berâ (radıyallâhu anhâ) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu
vesselâm) buyurdular ki: "Yatağına girdiğin zaman şu duayı oku: "Allahım
nefsimi sana teslim ettim, yüzümü sana çevirdim, işlerimi sana emanet
ettim, sırtımı sana dayadım. Senin rahmetinden ümitvârım, gazabından da
korkuyorum. Senin ikabına karşı, senden başka ne melce var, ne de
kurtarıcı. İndirdiği Kitab'a, gönderdiğin Peygamber (aleyhissalâtu
vesselâm)'e iman ettim".
"Eğer bunu okuduğun gece ölecek olursan
fıtrat üzere ölmüş olursun. Şayet sabaha erersen hayır bulursun". [Buhârî,
Daavât 7,9; Tevhid 34; Müslim, Zikr 56, (2710); Tirmizî, Daavât 76,
(3391); Ebû Dâvud, Edeb 107, (5046, 5047, 5048).]
Tirmizî'nin bir rivayetinde şöyle
denmiştir: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm), uyumak isteyince sağ
yanı üzerine dayanır ve şöyle dua ederdi: "Allahım! Kullarını
topladığın -veya yeniden dirilttiğin- gün, beni azâbından koru".
ـ5ـ وعن عائشة رَضِىَ اللّهُ عَنْها قالت: ]كَانَ رسولُ اللّهِ # إذَا
اسْتَيْقَظَ مِنَ اللَّيْلِ قالَ: َ إلهَ إَّ أنْتَ سُبْحَانَكَ اللَّهُمَّ
وَبِحَمْدِكَ، أسْتَغْفِرُكَ لِذَنْبِى وَأسْألُكَ رَحْمَتَكَ. اللَّهُمَّ
زِدْنِى عِلْماً، وََ تُزِغْ قَلْبِى بَعْدَ إذْ هَدَيْتَنِى وَهَبْ لِى
مِنْ لَدُنْكَ رَحْمَةً إنَّكَ أنْتَ الْوَهَّابُ[ .
5. (1824)-
Hz. Âişe (radıyallâhu anhâ) anlatıyor: "Hz. Peygamber (aleyhissalâtu
vesselâm) geceleyin uyanınca şu duayı okurdu: "Allahım! Seni hamdinle
tenzih ederim, Senden başka ilah yoktur. Günahım için affını dilerim,
rahmetini taleb ederim. Allahım ilmimi artır, bana hidayet verdikten
sonra kalbimi saptırma. Katından bana rahmet lutfet. Sen lutfedenlerin
en cömerdisin". [Ebû Dâvud, Edeb 108, (5061).]
ـ6ـ وعن عليّ رَضِىَ اللّهُ عَنْهُ قال: ]كَانَ رسولُ اللّهِ # يَقُولُ
عِنْدَ مَضْجَعِهِ: اللَّهُمَّ إنِّى أعُوذُ بِوَجْهِكَ الْكَرِيمِ،
وَبِكَلِمَاتِكَ التَّامَّاتِ مِنْ شَرِّ كُلِّ دَابَّةٍ أنْتَ آخذٌ
بِنَاصِيِتِهَا. اللَّهُمَّ أنْتَ تَكْشِفُ المَغْرَمَ وَالمَأثَمَ.
اللَّهُمَّ َ يُهْزَمُ جُنْدُكَ، وَ يُخْلَفُ وَعْدُكَ وََ يَنْفَعُ ذَا
الجَدِّ مِنْكَ الجَدُّ. سُبْحَانَكَ اللَّهُمَّ وبِحَمْدِكَ[. أخرجهما أبو
داود.)وَالمَأثَمُ( مَا يأثم به ا“نسان وهو ا“ثم نفسه، )وَالمغْرَمُ(:
التزام انسان مَاليس عليه من تكفل إنسان بدين فيؤديه عنه.
6. (1825)-
Hz. Ali (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu
vesselâm) yatacağı sırada şu duayı okurdu:
"Allahım, kerim olan Zât'ın adına, eksiği
olmayan kelimelerin adına, alınlarından tutmuş olduğun hayvanların
şerrinden sana sığınırım. Allahım sen borcu giderir günahı kaldırırsın.
Allahım senin ordun mağlub edilemez, va'dine muhalefet edilemez. Servet
sahibine serveti fayda etmez, servet sendendir. Allahım seni hamdinle
tesbih ederim". [Ebû Dâvud, Ebed 107, (5052).]
AÇIKLAMA
1-Hadiste geçen vech kelimesini Zât olarak
tercüme ettik, zîra vech (yüz) Arapça'da birçok durumlarda zat'ı ifade
eder. Nitekim
كُلُّ شَىْءِ هَلِكٌ إَِّوَجْهَهُ
âyetinde vech'ten murad Zât-ı İlahî'dir ve
meâli şöyledir: "Allah'tan başka herşey yok olacaktır" (Ankebût 88).
2-Eksiği olmayan kelimeler diye tercüme
ettiğimiz
كَلِمَاتُكَ التَّامَّةُ
tâbiri ile Allah'ın isim ve sıfatları veya Kur'an-ı Kerim kastedilmiş
olmalıdır.
3-Borç diye tercüme edilen mağrem ile
günahlar mukabili hasıl olan (Allah'a ve insanlara karşı çeşitli)
borçların kastedilebileceğine de dikkat çekilmiştir.
4- Yatağa girerken hayvandan istiâze,
zararlı ve zehirli hayvanlara karşı bir korunma talebidir. Nitekim
Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) yatağa girmiş olması muhtemel olan
zararlılara karşı, yatmazdan önce, yatağın izar yardımı ile çırpılmasını
tavsiye eder ve: "Bilemezsiniz, yatağa sizden sonra ne girdi? (toz,
toprak, böcübörtü, haşerat vs.)" buyurur.
Perçemlerinden tutulmuş olması, bütün
zararlıların Allah'ın tasarrufunda, idaresi altında olduğunu beyan eder.
Hadiste geçen
اَلْجَدُّ gına yani
zenginlik ve servet olarak anlaşılmıştır. Mâna: "Servet sahibine, onun
zenginliği sana karşı hiç fayda etmez, azabını, belasını servetiyle
defedemez. Nasıl etsin ki, serveti veren zâten sensin" demektir.
ـ7ـ وعن بريدة رَضِىَ اللّهُ عَنْهُ قال: ]شَكَا خَالِدُ بْنُ الوَلِيدِ
المَخْزُومِىُّ رَضِىَ اللّهُ عَنْهُ قال: يَارسُولَ اللّهِ مَا أنَامُ
اللَّيْلَ مِنَ ا‘رَقِ، فَقَالَ لَهُ النَّبِىُّ #: إذا أوَيْتَ إلى
فِرَاشِكَ فَقُلِ. اللَّهُمَّ رَبَّ السَّموَاتِ السَّبْعِ، وَمَا أظَلَّتْ
، وَرَبَّ ا‘رَضِينَ وَمَا أقَلّتْ، وَرَبَّ الشَّيَاطِينِ وَمَا أضَلّتْ،
كُنْ لِى جَاراً مِنْ
شَرِّ خَلْقِكَ كُلِّهِمْ جَمِيعاً أنْ يَفْرُطَ عَلَيَّ أحَدٌ، أوْ أنْ
يَبْغِىَ عَلَيَّ، عَزَّ جَاَرُكَ، وَجَلَّ ثَنَاؤُكَ، وََ إلهَ غَيْرُك، َ
إلهَ إَّ أنْتَ[. أخرجه الترمذى.)ا‘رَقُ(: السهر. )وَيَفْرُطَ(: يبدر .
7. (1826)-
Büreyde (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Bir gün, Hâlid İbnu Velîd
el-Mahzumî (radıyallâhu anh):
"Ey Allah'ın Resûlü, bu gece hiç
uyuyamadım" diye Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)'e yakındı.
Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) ona şu
tavsiyede bulundu:
"Yatağına girdinmi şu duayı oku: "Ey yedi
kat semânın ve onların gölgelediklerinin Rabbi, ey arzların ve onların
taşıdıklarının Rabbi, ey şeytanların ve onların azdırdıklarının Rabbi!
Bütün bu mahlûkâtının şerrine karşı, bana himâyekâr ol! Ol ki hiç
birisi, üzerime âni çullanmasın, saldırmasın. Senin koruduğun aziz olur.
Senin övgün yücedir, senden başka ilâh da yoktur, ilâh olarak sâdece sen
varsın". [Tirmizî, Daavât 96, (3518).]
ـ8ـ وعن مالك: ]أنَّهُ بَلَغَهُ أنَّ خَالِدَ بْنَ الْوَلِيدِ رَضِىَ
اللّهُ عَنْهُ قَالَ لِرَسُولِ اللّهِ #: إنِّى أُرَوَّعُ في منَامِى.
فقَالَ قُلْ: أعُوذُ بِكَلِمَاتِ اللّهِ التَّامَّةِ مِنْ غَضَبِهِ
وَعِقَابِهِ وَشَرِّ عِبَادِهِ، وَمِنْ هَمَزَاتِ الشَّيَاطِينِ، وَانْ
يَحْضِرُون[ .
8. (1827)-
İmam Mâlik'ten rivayete göre, ona şu haber ulaşmıştır: "Hâlid İbnu'l-Velîd
(radıyallâhu anh), Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)'e:
"Ben uykuda iken korkutuluyorum. (Ne
yapmamı tavsiye buyurursunuz?)" diye sordu. Ona şu tavsiyede bulundu:
"Allah'ın eksiksiz, tam olan kelimeleri
ile O'nun gadabından, ikabından, kullarının şerrinden, şeytanların
vesveselerinden ve (beni kötülüğe atan) beraberliklerinden Allah'a
sığınırım! de!". [Muvatta, Şi'r 9, (2, 950).]
|