NAMAZ
Namaz; özel hareket ve özel okuyuşlarla, belirli vakitlerde yerine
getirilen bir ibadettir. Allah'a kulluğun en güzel ifadesidir. İslâm'ın
esaslarından biri olan namaz, dinin direği, kalbin nuru, imanın
alametidir. İnsanları, Allah katında en yüce dereceye erdiren, şuurlu
kılındığı zaman bir çok kötülüklerden alıkoyan bir ibadettir.
Farziyeti ve Hikmetleri: Farz olduğu; kitap, sünnet, İslâm alimlerinin
görüş birliğinde olmalarıyla sabittir. Daha önceki İlâhî dinlerde de bu
ibadet vardı. Peygamberimiz Mi'rac'dan önce sabah ve akşam olmak üzere
iki vakit namaz kılıyordu. Beş vakit olarak farz kılınması, hicretten
onsekiz ay önce gerçekleşen Mi'rac'da olmuştur. Farziyetine işaret eden
bir âyetde "Namaz, şüphesiz, insanlara belirli vakitlerde farz
kılınmıştır" (Nisâ Sûresi, âyet: 103) buyurulmaktadır.
Namaz her yönüyle maddî - manevî temizliğe sebep olur. İmana ve kalbe
kuvvet verir. İnsan üzerindeki günah kirlerini giderir. Peygamberimiz
(s.a.v.) namazı günde beş defa, içinde yıkanılan bir nehre benzetmiştir.
Namaz mü'minin vakitlerini düzenler; İnsanı düzenli hareket etme, her
şeyini planlı yapmaya alıştırır. Namaz, insanın sosyal yönünü
kuvvetlendirir. Müslüman cemiyet insanıdır, cemaatten kopuk bir hayat
sürdüremez. Namaz kılanlar arasında dayanışma ve kardeşlik duyguları
gelişir. Amiri- memuru, zengini-fakiri aynı safda durdurur. Bütün
insanların eşit olduğunu, hiç bir kimsenin diğerinden üstün olmadığını
gösterir.
NAMAZ KİMLERE FARZDIR
İslâm'ın bütün emirlerinde olduğu gibi, namazın farz olmasında ilk şart
müslüman olmaktır. Diğerleri ise, akıllı olmak ve ergenlik çağına
gelmektir. Ergenlik çağına gelmek namazın farz olmasının bir şartı ise
de çocuklar yedi yaşına geldiklerinde namaza alıştırılmalarını
Peygamberimiz (s.a.v.) emretmiştir.
Anne ve babaların, büyüklerin çocuklara yavaş yavaş sureleri, duaları,
namazın kılınışını öğretmeleri gerekir.
NAMAZIN FARZLARI
Namazın farzları onikidir. Bunlardan bir kısmı namazdan önce, namaza
hazırlık niteliğindedir. Bunlara "namazın şartları" denir. Bir kısmı da,
namaza durulunca yapılır ki, bunlara da "namazın rükunları" denir.
NAMAZIN ŞARTLARI
1- Hadesten Tahâret: Gözle görülmeyen pislikten temizlenmektir. Bu
abdest almak, gusl etmek, bunların mümkün olmadığı zamanlarda teyemmüm
etmekle olur.
2- Necâsetten Tahâret: Gözle görülen pisliklerden temizlenmektir. Bu tür
pislikler namaz kılan kimsenin vücudunda, elbisesinde, namaz kılacağı
yerde olur.
3- Setrü'l-avret: Örtülmesi gereken yerlerin kapatılması demektir.
Erkeklerde diz kapağı ile göbek arası, kadınlarda ise el, yüz ve ayak
dışındaki her yerin örtülmesi gerekir. Namazın bir rüknünü eda edecek
kadar bir zaman içinde örtülmesi gereken bir organın dörtte biri
açılırsa namaz bozulur.
4- İstikbâl-i Kıble: Namaz kılan kimsenin Kabe yönüne dönmesidir.
Göğsünü kıbleden çeviren kimsenin namazı bozulur.
5- Vakit: Farz ve vacip olan her namaz için belli bir vakit vardır.
Namazların kendi vakitleri içinde kılınması farzdır. Vaktinden önce
kılınamaz. Özürsüz olarak sonraya bırakmak günahtır.
6- Niyet: Kılacağı namazı zihnen hatırlamaktır.
İmamın imamete, cemaatın da imama uymaya niyetlenmesi gerekir.
7- İftitah Tekbiri: Namaza başlama tekbiridir. Niyetten sonra "Allahu
Ekber" diyerek eller yukarı kaldırılır, tekbir alınır.
NAMAZIN RÜKUNLARI
1- Kıyam: Ayakta durmaktır. Gücü yetenler ayakta, yetmeyenler ise
gücünün yettiği şekilde namazı kılarlar.
2- Kıraat: "Namazda Kur'an okumak" demektir. Kıraatın kıyamda olması
gerekir ve en az üç kısa âyet miktarı okunmalıdır.
3- Rükû: Kıraatten sonra eller dizlere erişecek şekilde eğilmekten
ibarettir.
4- Sücûd: Rükûdan sonra ayak, diz ve ellerle beraber alnı ve burnu yere
koymak-tır. Alın yerin sertliğini hissetmelidir. Yalnız alnın ve burnun
yere değmesi yeterli değildir. Kalabalık cemaatlerde arka saftakiler ön
saftakilerin sırtına secde edebilirler.
5- Ka'de-i Ahire: Namazın sonunda "Et-tahiyyat" duasını okuyacak kadar
oturmaktır.
NAMAZIN VAKİTLERİ
Farz ve vacip namazlar için belirli vakitler vardır. Vakti girmeden önce
namaz kılınmadığı gibi, özürsüz olarak sonraya da bırakılamaz. Bir gün
içerisinde vitir namazıyla birlikte altı vakit namaz vardır. Bir günde
kırk rekât namaz kılınır. Bunun onyedi rekâtı farz, yirmi rekâtı sünnet,
üç rekâtı vâcibdir.
a- Sabah Namazı: Şafak attıktan sonra başlar, güneş doğuncaya kadar
devam eder. Vaktinde kılınamayan sabah namazı güneş doğduktan sonra
sünnetiyle beraber kaza edilir.
b- Öğle Namazı: Güneş zeval noktasından ayrıldıktan sonra başlar ve
herşeyin gölgesi bir veya iki misli oluncaya kadar devam eder.
c- İkindi Namazı: Öğle namazının vakti çıktıktan sonra başlar ve güneş
batıncaya kadar devam eder.
d- Akşam Namazı: Güneş tamamen battıktan sonra başlar ve batıdaki
kızıllık ve aklık kayboluncaya kadar devam eder.
e- Yatsı ve Vitir Namazı: Akşam namazının vakti çıktıktan sonra başlar,
sabah namazının vaktinden biraz önceye kadar devam eder.
Vitir namazı yatsı namazından sonra kılınır. Vakti yatsı namazının
vaktidir.
CUMA VE BAYRAM NAMAZININ VAKTİ
Cuma namazının vakti öğle namazının vaktidir. Bayram namazının vakti
ise, güneş doğup iki mızrak boyu yükselince başlar ve istiva (güneş tam
tepe noktasının ve başımızın üstüne gelip de henüz batı tarafına
geçmediği vakit) vaktine kadar devam eder. Birinci gün istiva vaktinden
önce kılınmayan bayram namazı ikinci gün aynı vakitler içerisinde
kılınır.
NAMAZ KILINMAYAN VAKİTLER
Bazı vakitler vardır ki, bu vakitlerde farz vacip ve nafile hiçbir namaz
kılınmaz. Bazı vakitlerde de yalnız nafile namazlar kılınmaz. Hiçbir
namaz kılınmayan vakitler şunlardır:
Güneş doğarken, güneş tam tepede iken, güneş batarken.
Bu vakitlerde cenaze namazı, tilâvet secdesi, başlanmış olan nafile
namazı mekruh olarak câizdir. O günün ikindi namazı kılınmamışsa güneş
batarken dahî kılınabilir.
NAFİLE NAMAZ KILINMAYAN VAKİTLER
a- Sabah namazının vakti girdikten sonra, yalnız sabah namazının sünneti
kılınır,
b- Sabah namazından sonra güneş doğana kadar,
c- İkindi namazı kılındıktan sonra,
d- Akşam namazının farzından evvel,
e- Bayram namazlarından önce ve sonra,
f- Arafat ve müzdelifede birlikte kılınan namazların arasında, öğle ve
akşam namazlarının sünnetleri dahil hiçbir nafile namaz kılınmaz.
g- Cuma günü hatip hutbeye çıktığı an,
h- Sabah namazı dışında, farza durulmak üzere kamet getirilirken,
ı- Yalnız farzı kılacak kadar vakit daraldığı zaman,
i- Abdesti sıkışmış yahut sevdiği bir yemek ortadayken nafile namaz
kılmak mekruhtur.
NAMAZIN KILINIŞI
Niyet: Kalbin bir şeye karar vermesi, işin ne
için yapıldığının açıkça bilinmesidir. Niyet
kalbe aittir. Böyle olmakla beraber dil ile söylenmesi de müstehabdır.
Bütün ameller niyetlere göredir. Namazda niyet tekbirden önce ve tekbire
yakın olmalıdır. Tekbirle niyet arasına bir fasıla girmemelidir.
Kılınışı: İki rekatlı bir namaz şöyle kılınır:
Önce namazın dışındaki şartları yerine getirilir, niyet ettikten sonra "Allahu
ekber" diyerek (erkekler için) eller kulaklara kadar kaldırılır. Sağ
elin baş ve küçük parmağı sol elin bileğini kavrar bir vaziyette göbek
altında bağlanır. Hanımlar ise tekbir alırken ellerini omuzları hizasına
kaldırırlar, göğüsleri üzerinde sağ eli sol elin üzerine gelecek bir
şekilde bağlarlar. "Sübhaneke" duası okunup "euzu besmele" çekerek "fatiha"
ve "bir sure" okunur. "Allahu ekber" denilerek rükûya eğilinir,
(erkekler için) sırt ve baş dümdüz yapılarak eller dizlere konur
(Hanımlar: Vücut az eğik, dizler hafif bükük olur. Eller, dizler
üzerinde, dizleri kavramamış bir vaziyette, ayaklar ise bitişik durur).
Üç defa "Sübhane rabbiyel azim" dedikten sonra "Semi-Allahü limen
hamideh" denilerek kalkılır. "Rabbena leke'l-hamd" "Allahu ekber"
diyerek secdeye varılır. Secdeye kapanırken önce dizler, sonra eller
sonra alın ve burun yere konulur. Dirsekler yere serilmeyip uyluklar da
karından uzak tutulur. Üç defa "Sübhane rabbiye'l-a'la" dan sonra "Allahu
ekber" diyerek secdeden kalkılır. İki secde arasında "Sübhanallah"
diyecek kadar oturulup "Allahu ekber"denilerek, birinci secde gibi
ikinci secde de yapılır.
"Allahu ekber" diyerek ikinci rekata kalkılır. Birinci rekatta olduğu
gibi eller bağlanır yalnız besmele çekilerek "fatiha" ile bir "sure"
okunur. Daha sonra rüku ve secdeler yapılır, "Allahu ekber" diyerek
oturulur. Erkekler için: Sol ayak yere yayılır, sağ ayak parmak üzerine
dikilir ve eller uyluklar üzerine konulur (Hanımlar : Eler dizler
üzerinde, iki ayak sağa yatırılmış bir vaziyette kalçalar yerde olur.
Oturuş rahat ve derli topludur). Sırasıyla şu dualar okunur: "Et-Tahiyyatü,
Allahümme salli, Allahümme barik, Rabbena atina, Rabbenağfirli" sonunda
baş sağ tarafa çevrilerek "Es-selamu aleyküm ve rahmetullah" diyerek
selam verilir. Aynı şekilde sol tarafa da selam verdikten sonra "Allahümme
ente's-selâmü ve min ke's-selâm tebârekte yâ ze'l-celâli ve'l-ikrâm"
denilerek tamamlanır.
NAMAZIN ÇEŞİTLERİ
Sabah Namazı: Dört rekâttır. İkisi sünnet ikisi
farz olmak üzere dört rekattır.
Önce sünnet, sonra farz kılınır.
Öğle Namazı: On rekâttır. Önce dört rekat
sünneti kılınır. İlk sünnette ikici rekatta oturunca "Et-tahiyyatü"
duası okunup "Allahu ekber" diyerek üçüncü rekata kalkılır. Besmele,
fatiha ve bir sureden sonra diğer rekatlarda olduğu gibi rüku ve secde
yapılarak dördüncü rekata kalkılır. Üçüncü rekatta olduğu gibi besmele,
"fatiha" ve bir "sure"den sonra rüku ve secdeler tamamlanıp oturulur.
Et-tahiyyatü, salli-barik ve dualardan sonra selam verilerek ilk sünnet
tamamlanır.
Öğle namazının farzının, ilk iki rekatı sabah namazının sünneti gibi
kılınır. Oturuşunda "Et-tahıyyâtü" duası okununca üçüncü rekata
kalkılır. Üçüncü ve dördüncü rekâtlarda besmele fâtiha sûresi okunur.
Rüku ve secdelerden sonra oturulur, dualardan sonra selam verilerek farz
tamamlanmış olur.
Son sünnetin kılınışı ise iki rekatlı bir namazın kılınışı gibidir.
İkindi namazı: Sekiz rekâtdır. Önce sünneti
kılınır. Sünneti öğlenin ilk sünneti gibi kılınır. Yalnız birinci
oturuşunda salli ve barik duaları, üçüncü rekatın başında da "Sübhaneke"
ve euzu besmele okunur
Farzı öğle namazının farzı gibidir.
Akşam Namazı: Beş rekâtdır. Önce farz, sonra
sünnet kılınır. Farzı, öğle namazının farzı gibi kılınır, üç rekat
olduğundan üçüncü rekatın sonunda oturularak dualar ve selam ile
tamamlanır. Sünneti iki rekatlı namazın kılınışı gibidir.
Yatsı Namazı: Onüç rekâtdır. Önce ikindinin
sünnetine benzer dört rekat ilk sünnet, sonra farzı gibi yine dört rekat
farz kılınır. Son sünnetin kılınışı sabah namazının sünnetinin aynıdır.
Yatsı namazının bitiminde üç rekat vitir namazı kılınır.
Cuma Namazı: Farz-ı ayındır. Farz oluşu kitap,
sünnet, icma ile sabittir. Öğle vaktinde kılınır. Özründen dolayı
kılamayanların, öğle namazını kılmaları farzdır.
Cuma Namazının Farz Olmasının Şartları:
Cuma namazı herkese farz değildir. Bir müslümana cuma namazının farz
olması için; 1- Erkek olmak (kadınlara farz değildir), 2- Hür ve serbest
olmak, 3- Yolcu olmayıp, mukim (oturan, yerleşik) olmak, 4- Körlük,
kötürümlük, ağır hastalık ve aşırı yaşlılık gibi namaza gitmeye engel
bir hali bulunmaması gerekir.
Cuma namazının sahih olmasının şartları : Cuma namazını bulunulan
yerdeki idareci veya onun tayin edeceği bir kişinin kıldırmasıdır.
İdareci veya görevlendirdiği bir kimsenin olmadığı yerde, müslüman
cemaatin tayini ile içlerinden cuma namazını kıldırabilir.
Belli bir yerde müslümanların toplanıp cuma namazını kılmaları için
idareci tarafından genel bir iznin verilmiş olması gerekir.
Cumanın öğle namazı vakti içinde kılınması ve namazdan önce hutbe
okunması icab eder.
Cuma kılınan yerin isteyen herkese açık olması şarttır. Bazı şahıslara
özel bir şekilde tayin edilen ve kapısı başkalarına kapatılan yerlerde
cuma namazını kılmak câiz değildir. İmamdan başka en az üç erkek cemaat
bulunması gerekir (İmam Ebû Yusuf'a göre imamdan ayrı iki kişidir).
Kılınışı: Önce Cuma'nın ilk sünneti diye niyet edilerek öğlenin sünneti
gibi dört rekat sünnet kılınır. Cami içindeki ezanın nihayetinde hatip
hutbesini okur ve iki rekat cumanın farzını kıldırır. Farzın kılınışına
niyetlenirken imama uymaya da niyetlenmelidir. Farzın bitiminde cumanın
son sünnetine kalkılır ki kılınışı yine öğle namazının sünneti gibidir
ve dört rekattır. Zuhr-i âhirin kılınışı da öğle namazının ilk sünnetine
benzer, "Vaktine yetişip de üzerimden sakıt olmayan son öğle namazına"
şeklinde niyet edilir.
Daha sonra "vakit sünnetine" diye niyet edilerek Sabah namazının sünneti
gibi iki rekat namaz kılınır.
CENAZE NAMAZI
Farzı kifayedir. Ölen müslüman için dua ve niyazdan ibarettir. Rüku ve
secdesi yoktur. Cenaze yıkanıp kefenlendikten sonra, kıble yönüne
konulan cenaze kadın erkek veya kız çocuk-erkek çocuk olduğuna göre
niyet edilir. Cemaatla kılınıyorsa imama uyulur. "Allahu ekber" diyerek
iftitah tekbiri gibi tekbir alınır, eller bağlanır. Sübhaneke duası "ve
celle senaüke" ilavesi ile okunur. Eller kaldırılmadan ikinci tekbir
alınarak "Allahümme salli ve barik" duaları okunur. Yine eller
kaldırılmadan tekbir alınıp cenaze dualarından ölünün durumuna uygun
olanı okunur. Diğer tekbirler gibi alınan dördüncü tekbirden sonra önce
sağa sonra sola selam verilerek namaz tamamlanır.
VACİP NAMAZLAR
Bayram Namazları: Bayram namazları iki
rekattır. Cemaatle kılınır. Vakti güneş doğup kerahat vaktinin
çıkmasıyla başlar, istiva vaktine kadar devam eder. Hangi bayram namazı
kılınacaksa ona niyet edilir. İmama uyularak tekbir alınır, eller
bağlanır, imam ve cemaat gizlice "sübhâneke" yi okur. İmam namaza
başlama tekbiri gibi peşpeşe üç tekbir alır, her defasında eller yana
salınır. Üçüncüsünde bağlanır, tekbirlerin alınışında cemaat imama uyar.
İmam gizlice euzü besmele çeker, açıktan "fatiha" ve bir "sure" daha
okur. Diğer namazlar gibi rüku ve secde yapıldıktan sonra ikince rekata
kalkılır. İmam gizlice "besmeleyi", açıktan "fatiha ve bir sureyi" okur.
Birinci rekattaki gibi "üç tekbir" alır, dördüncü "tekbirde" elini
kaldırmayarak rükuya eğilir. Secdeden sonra oturup, "Tahiyyat, salli,
barik ve rabbena" dualarından sonra imamla birlikte selam verilerek
namaz tamamlanır.
Bayram namazlarının hutbesi namazdan sonra okunur. Tesbih çekilmeden
duası yapılır.
Vitir Namazı: Üç rekattır. Yatsı namazından
sonra kılınır. Vaktinde kılınamayan vitir namazının kazası da vaciptir.
Kılınışı: Niyet edilir. Tekbir alınarak daha
önce anlatıldığı gibi iki rekat namaz kılınır. Oturulunca "et-tehiyyatü"
okunup "Allahu ekber" denilerek üçüncü rekata kalkılır. "Besmele, fatiha
ve bir sure"den sonra "Allahu ekber" denilerek namaza başlama tekbiri
gibi tekbir alınır. Kunut duaları (Allahümme inna nesteinuke, Allahümme
iyyake) okunarak tekbirle rükuya eğilinir. Secdeden sonra oturulur ve
dualardan sonra selam verilir.
NAFİLE NAMAZLAR:
Farz ve vacip namazların dışında kılınan namazlardır.
Beş vakit namazların sünnetleri: Beş vakit
namaz ve cumanın farzından önce ve sonra kılmış olduğumuz sünnetlere "revatip
namazlar" denir. Günde yirmi rekat revatib sünnet kılarız. Yatsının ilk
sünnetiyle ikindinin sünneti, gayr-i müekket, diğer vakitlerin
sünnetleri ve cumanın ilk ve son sünnetleri müekkettir. Öğle ile
yatsının son sünnetlerini dörde, akşamın sünnetini altıya tamamlamak
menduptur. Bunlara "evvabîn" namazlar denilir.
Teravih Namazı: Ramazanda yatsı namazından
sonra ve vitir namazından evvel yirmi rekat olarak kılınır, sünnet-i
müekkettir. Cemaatla kılındığı gibi tek olarak da kılınır. Efdal olanı
iki veya dört rekatta bir selam vermektir. Sekiz, on yirmi rekatda da
selam verilebilir. Her oturuşta tahiyyattan sonra "salli-barik",
kalkıldığı zaman "sübhaneke" duaları okunur. Teravih namazının kazası
yoktur.
SEVAP KAZANMAK İÇİN KILINAN DİĞER NAMAZLAR
Kuşluk Namazı: Güneş doğup mekruh vakit
çıktıktan sonra başlar, zeval vaktine kadar devam eder (Güneşin
doğuşundan elli dakikalık zaman geçinceye kadar mekruh vakittir) En az
iki, en fazla oniki rekattır.
Teheccüd Namazı: Gece yarısından sonra kılınır.
En az iki, en fazla sekiz rekattır. İki rekatta bir selam verilmesi
efdaldir.
Tahiyyetü'l-Mescid: Cami ziyaretlerinde
oturmadan önce kılınan iki rekat namazdır.
Yolculuk Namazı: Yola çıkarken ve yolculuktan
dönüşte kılınan iki rekatlık namazdır.
Cemaatle Kılınan Namaz: Dinimiz birlik ve
beraberliğe büyük önem vermiştir. Müslüman cemiyet içinde bulunur ve
ayrı bir hayat sürdüremez. Bunun için cemaatle namaz kılmak, yalnız
kılmaktan daha faziletli kabul edilmiştir Peygamberimiz (s.a.v.)
cemaatle namaz kılmayı öğütleyerek yirmibeş veya yirmiyedi derece daha
sevap olduğunu hadislerinde bildirmiştir. Cuma namazını cemaatle kılmak
farz, diğer vakitlerin kılınması ise sünnet-i müekkettir. Özürsüz olarak
cemaatin terkedilmesi sünnete uygun değildir.
Hasta Namazı: Ayakta durabilecek gücü olmayan
bir kişi namazını oturarak kılabilir. Oturmaya da gücü yetmiyorsa yan
üstü veya arka üzeri yatarak ima ile namazını kılabilir. İmaya da gücü
yetmeyen bir kimse namazları sonraya bırakır. İyileştiğinde kaza eder.
Hasta iken ima ile kılamadığı namazları iyileşince normal şekliyle
kılar.
Yolcunun Namazı: Orta yürüyüşle onsekiz saatlik
(90 km.lik) bir yere giden kimse yolcu sayılır. Gittiği yerde onbeş gün
yahut daha fazla kalmaya niyet eden kimse yolcu olmaktan çıkar. Fakat
"bugün yarın döneceğim" derken onbeş günden fazla kalsa yine misafir
sayılır.
Yolculukta bazı zorluklar olduğundan dinimiz yolcular için bir takım
kolaylıklar getirmiştir. Yolculuk oturduğu yere dönüşte sona erer. Bu
süre içinde şartlar elverişli ise sünnetler de kılınır, değilse
kılınmayabilir. Dört rekatlı farzlar iki rekat, üç ve iki rekatlı
farzlar olduğu gibi eda edilir. Yolcu yolcu olmayana mukim de yolcuya
imamlık yapabilir. İmam, yolcu ise iki rekatta selam verir. Yolcu
olmayan cemaat namazlarını dört rekata tamamlar.
Eğer cemaat yolcu ise imamla birlikte selam verir.
Kaza Namazı: Namazı vaktinde kılmaya "edâ",
vaktinde kılınmayan namazı sonradan kılmaya da "kaza" denir. Üç vakit
dışında her zaman kaza kılınabilir. Günün sabah namazı, vaktinde
kılınmamış ise, zeval vaktine kadar sünnetiyle beraber kaza edilir. Daha
önceki günlerin sabah namazının sünneti kaza olmaz. Kazalarda yalnız
farzlar kılınır, sünnetler kılınmaz. Kaza namazlarına niyet ederken
meselâ; sabah namazını kaza edecek ise "vaktinde kılamadığım ilk (veya
son) sabah namazının farzını kılmaya veya "en son kazaya kalmış olan
sabah namazının farzını kılmaya" şeklinde niyet edilir.
Namazın vacibleri:
1- Namaza "Allahu ekber" diyerek başlamak
2- Farz namazların ilk iki rekatında, vitir ve nafile namazların her
rekatında "fatiha" suresini okumak,
3- Farz namazların ilk iki rekatında, vitir ve nafile namazların bütün
rekatlarında, bir sure veya en küçük sure kadar üç kısa ayet, ya da uzun
bir ayet okumak,
4- Fatihayı zamm-ı sûreden önce okumak,
5- Secdede alınla beraber burnu da yere koymak,
6- İki secdeyi peş peşe yapmak,
7- Ta'dil-i erkana uymak, yani her rüknü usulüne uygun yapmak,
8- Üç veya dört rekatlı namazların ikinci rekatından sonra oturmak,
9- İlk ve son oturuşlarda "et-tehıyyâtü"yü okumak,
10- Üç ve dört rekatlı farz namazlar ile vitir namazında ikinci rekâtden
sonra "et-tehıyyâtü"den sonra ayağa kalkmak,
11- Cemaatla kılındığı zaman sabah, akşam ve yatsı namazlarının birinci
ve ikinci rekatlarında, ayrıca cuma ve bayram namazlarının bütün
rekatlarında imamın, fatiha, sure yahut ayetleri açıktan okuması,
12- Öğle ve ikindi namazlarının bütün rekatlarında akşam ve yatsı
namazlarının birinci oturuştan sonraki rekatlarında kendi işiteceği
kadar hafif bir sesle okumak,
13- Teravih namazında ve Ramazanda teravihten sonra kılınan vitir
namazında imamın "fatiha", sure veya ayetleri açıktan okuması,
14- İmama uyan kimsenin, "fatiha sure veya ayetleri" okumaması,
15- Vitir namazında" kunut duası"nı okumak,
16- Bayram namazlarına ait ziyade tekbirleri almak,
17- Namazın sonunda sağa ve sola selam vermek,
18- Gerektiğinde sehiv secdeci yapmak,
19- Namazda secde ayeti okunduğunda secde etmek,
Namazın sünnetleri
1- Namaza başlarken, vitirde "kunut"a başlarken ve Bayram tekbirlerini
alırken elleri kulak hizasına kaldırmak, sonra bağlamak,
2- Her namazın ilk rekatında içinden "sübhaneke" okumak ve "euzü
besmele" çekmek
3- Yalnız veya cemaatle kılınan namazlarda "Fatiha"dan sonra "amin"
demek,
4- Namazda iftitah tekbirinden başka bütün tekbirler,
5- Rükudan doğrulunca "Semiallahü li-men hamideh" ve peşinden "Rabbena
leke'l- hamd" demek,
6- Eğilince (rükuda) üç kere: "Sübhane Rabbiye'l-azim" ve her iki
secdede üçer kere: "Sübhane Rabbiye'l-a'la" demek.
7- Rükuda parmaklar açık olarak diz kapaklarını tutmak, dizleri,
dirsekleri dik ve sırtı baş ile dümdüz tutmak,
8- Secdeye varırken evvela dizleri, sonra elleri, sonra yüzü yere koymak
ve secdeden kalkarken önce yüzü, sonra elleri nihayet dizleri kaldırmak.
Özürü olmayanlar için secdede yüzü elleri arasına almak,
9- Oturuşta elleri dizlere koymak; "Et-tehıyyatü"yü içinden okumak; son
oturuşlarda "Et-tehiyyatü"yü okuduktan sonra "Allahümme salli" ve "Allahümme
barik" duâları ile diğer duâları okumak,
10- Selam verirken önce sağa, sonra sola başı çevirerek "Es-selamü
aleyküm ve rahmetullah" demek,
Namazda; ayakta (kıyam) iken secde yerine, eğilişte (rükû) ayaklara,
otururken (tahiyyât) kucağa ve selamda omuz başlarına bakmak sevabdır.
Namazda mekruh olan haller
Namaz kılarken yapılması mekruh olan, yani yapılması hoş görülmeyen
şeylerin başlıcaları şunlardır:
1- Farz namaz kılarken özürsüz olarak bir yere dayanmak,
2- Namazda sağa sola meyletmek
3- Güzel kokulu bir şeyi koklamak
4- Kıyamda sağ eli sol el üzerine, ellerini rükuda iken dizi üzerine,
otururken de uylukları üzerine koymamak
5- Secdeye giderken dizleri yere koymadan elleri koymak, secdeden
kalkarken de dizleri ellerden evvel kaldırmak,
6- Özürsüz olarak bağdaş kurup veya dizleri dikip oturmak,
7- Rüku ve secdeleri acele yapmak,
8- Esnemek, gerinmek ve el ile ağızı kapatmak,
9- Gözleri kapamak, sağa, sola ve yukarıya bakmak,
10- Parmakları çıtlatmak,
11- Rükuda başı yukarı kaldırmak veya aşağı eğmek,
12- Cemaatle namaz kılarken, imamdan önce rükuya ve secdeye gitmek,
imamdan önce rükudan veya secdeden başı kaldırmak,
13- Yanmakta olan sobaya, ocağa, ateş dolu mangala karşı namaz kılmak,
14- Bir insanın yüzüne karşı namaz kılmak,
15- Sıkıştığı halde namaz kılmak,
16- Erkeklerin başı açık namaz kılması,
17- Üzerinde canlı resim bulunan elbise ile namaz kılmak veya üzerinde
canlı resim bulunan bir şeye karşı secde etmek,
18- Kaşınmak, terleri silmek, elbise ile oynamak,
19- "Fatiha"dan sonra okunan surelerin arasında bir sure bırakmak,
20- İkinci rekatta ilk rekatta okunan sure veya ayetin üstündeki sure
veya ayeti okumak,
21- Camide ön safta açık yer varken arka tarafta namaza durmak,
22- Ezberinde başka bir sure olduğu halde, iki rekatta da aynı sureyi
okumak,
23- Kıraatın bir kısmını rükuda tamamlamak,
24- Secdede el ve ayak parmaklarını kıbleden başka tarafa çevirmek, veya
yerinden kaldırıp başka tarafa koymak.
Namazı bozan şeyler:
1- Namazda konuşmak
2- Namazda bir şey yemek veya içmek (ağız içinde kalan ve nohut
büyüklüğünde olan bir şey yutulursa namaz bozulur).
3- Namaz kılan kimsenin kendisinin işiteceği kadar gülmesi
4- Göğüsü kıbleden başka tarafa çevirmek,
5- Namazda iken başkasına selam vermek veya verilen selamı almak
6- Namaz kılarken bir iş yapmaya çalışmak,
7- Bir şeyi üflemek,
8- Teyemmüm etmiş bir kimsenin namazda iken suyu görmesi,
9- Sabah namazını kılarken güneşin doğması
10- Anlamı bozacak şekilde ayeti yanlış okumak,
11- Erkek ile kadının namazda yan yana durması,
12- İmama uyan bir kimsenin, bir rüknu imamdan önce yapması,
13- Namazda örtünmesi gereken yerlerin açılması,
14- Bayılmak,
15- Kendi isteğiyle veya başka bir tesirle namazda abdestin bozulması
SEHİV SECDESİ
Sehiv secdesi; "yanılma ve unutma secdesi" demektir. Vacibin unutularak
terkedilmesinde ve farzın tehirinde lazım gelir. Vacibin unutularak
terki, yerini değiştirerek önce veya sonraya bırakarak, noksan veya
fazla yapmakla olur. Farzın geciktirilmesi de sehiv secdesini icab
ettirir. Bu hallerden birisi olduğunda namaza devam edilir. Son oturuşta
"et-tehıyyatü" okunur, cemaatla kılınıyorsa, imam yalnız sağ tarafına
selam verir. İki defa secde yaptıktan sonra oturulur, "et-tehıyyatü,
salli, barik, rabbena" duaları okunup iki tarafa selam verilerek namaz
bitirilir. Yalnız başına kılan kimse sehiv secdesini yapmadan önce iki
tarafına da selam verir. Namazda birkaç defa yanılma olursa, hepsi için
yalnız bir sehiv secdesi yapılır. Kılınan namaz farz olsun, vacib veya
sünnet olsun, sehiv secdesi gerektiğinde bu secdenin yapılması icab
eder. Selam verdikten sonra yanıldığını anlayan kimse, yönünü kıbleden
çevirmemiş ve konuşmamışsa, hemen sehiv secdesini yapar. Yönünü kıbleden
çevirmiş ve konuşmuşsa, sehiv secdesi yapmaz. Sehiv secdesi yapamayan
kimsenin de namazı tamdır.
TİLAVET SECDESİ (OKUMA SECDESİ)
Namazda secde ayetlerinden biri okunduğu veya ehil bir okuyandan
işitildiği vakit hem okuyana, hem de işitene secde etmek vacibdir. Secde
edenin hadesten ve pislikten uzak olması lazımdır.
Rüknü: Secde ayetini okuyan veya işiten kimsenin bir defa secde etmesi
yani alnını yere koymasıdır.
Kur'an-ı Kerim'in ondört sûresinde secde ayeti vardır. Onlardan birini
okuyan veya işitene secde etmek vacibdir. Bu secde âyetleri üç kısımdır.
1- Açıktan açığa secde ile emreden âyetler,
2- Kafirlerin Cenab-ı Hakk'a secde etmekten yüz çevirmelerini ifade eden
ayetler,
3- Peygamberlerin secde ile vuku' bulan emre uyduklarını gösteren
ayetler.
Secde âyetini okuyan veya işiten bir kimse ayağa kalkar. Tilavet secdesi
niyeti ile "Allahu Ekber" diyerek secdeye gidip secdede üç defa "Sübhâne
Rabbiye'l-a'la" dedikten sonra "Allahu ekber" diyerek doğrulur. Bunda
tekbir ve tesbih sünnettir. Tilavet secdesi, sehiv secdesi gibi iki
olmayıp birdir. Teşehhüd ve selam da yoktur. Oturan bir kişi ayağa
kalkarak ondan sonra secde etmek müstehabdır. Üzerinde birkaç secde
toplanmış olan kimse her secde için ayağa kalkar. Kalkar iken; "Gufrâneke
Rabbenâ ve ileyke'l-masîr" denilmesi müstehabdır.
ORUÇ
İkinci fecirden başlayarak güneşin batmasına kadar yemekten, içmekten,
karı-koca münasebetinden uzak kalmak" demektir.
Oruç; İslâm'ın beş şartından biridir. "Ey iman edenler sizden öncekilere
oruç farz kılındığı gibi, günahlardan korunasınız diye size de farz
kılındı" (Bakara suresi, ayet: 183) ayeti orucun farz olduğunun
delîlidir.
Oruçla ilgili olarak, Peygamberimiz (s.a.v.) "Ramazan geldiğinde Cennet
kapıları açılır. Cehennem kapıları kapanır, şeytanlar da bağlanır"
buyurmaktadır.
Oruç Medine'de hicretin ikinci yılı farz kılınmıştır. Bir çok maddi ve
manevi faydaları vardır.
Oruç, diğer ibadetler gibi; müslüman, akıllı ve ergenlik çağına gelmiş
olanlara farzdır. Müslüman olmayanlar, akıl hastaları ve ergenlik çağına
gelmemiş çocuklara farz değildir. Yolcu ve hasta olanlara da oruç
farzdır. Yolcu ve hastalar tutabildikleri gibi, sonraya bırakıp kaza da
edebilirler. Emzikli kadınlar sıhhatlerine veya çocuklarına zarar
geleceğinden korkarlarsa, daha sonra tutabilirler. Lohusa ve adet gören
kadınlar bu halleri süresince oruç tutamazlar, sonra kaza ederler.
Oruç çeşitleri:
1- Farz oruç: Ramazan orucunun vaktinde tutulması, yine vaktinde
tutulamayan bu orucun kazası, özürsüz bozulduğunda keffareti farzdır.
2- Vacib Oruç: Adak orucu, bozulan nafile orucun kazası da vacibtir. "Şu
işim şöyle olursa şu kadar oruç tutacağım" demek bir adaktır. İşi,
söylediği gibi olduğu zaman orucu tutması vacibtir.
3- Sünnet oruç: Muharrem ayının dokuzuncu, onuncu veya onuncu, onbirinci
günleri oruç tutmak sünnettir.
4- Mendub oruç: Zilhicce'nin dokuzuncu günü, ile pazartesi ve perşembe
günleri, her ayın onüç, ondört, onbeşinci günleri ve Ramazandan sonra
gelen Şevval ayında altı gün oruç tutmak mendubdur. Ramazan dışında bir
gün yeyip, bir gün tutulması da mendubdur.
5- Mekruh oruç: Muharremin yalnız dokuzuncu yahut onuncu (nevruz) günü
oruç tutmak, cuma ve cumartesi gibi yalnız bir günü tayin edip o günde
tutmak mekruhtur. Kocasının izni olmadan, hanımın nafile oruç tutması da
mekruhtur.
6- Haram oruç: Ramazan bayramının birinci, Kurban bayramının dört
gününde oruç tutmak haramdır.
Orucu bozan şeyler
Uyku halinde bir şey yemek, içmek. Unutarak yiyen birisine
hatırlatıldığı halde yemeye devam etmesi. Hata sonucu yemek, içmek
(abdest suyunun boğaza kaçması gibi). Kanla karışık tükrüğü yutmak (tükrüğün
yarısı veya daha fazlası kan olursa). Göz yaşı ve yüz teri fazla
miktarda olup tuzluluğunu hissedilecek kadar yutmak. Dişler arasında
kalan yiyecek fazla miktarda ise, dışarıdan alınan susam tanesi veya
buğday tanesi kadar olursa bu yutulduğu zaman. İsteyerek getirilen
kusmuk ağız dolusu olduğu zaman. Kulağa ve buruna damlatılan ilaç ve yağ
orucu bozar.
Orucu bozmayan şeyler
Unutarak yemek, içmek. Uyurken ihtilam olmak. Ağıza gelen balgamı
yutmak. İstemeyerek kusmak. Bıyık yağlamak, sürme çekmek. Dişler
arasında sahurdan kalan nohut tanesinden küçük bir şeyi yutmak. Boğaza
toz ve sinek kaçması. Kan aldırmak. Ağıza alınan ilacın tadının boğaza
kadar varması. Denizde veya başka bir suda kulağa su kaçması orucu
bozmaz.
Kazayı gerektiren haller
Kaza: Tutulmayan orucun sayısınca daha sonra tutmaya denir. Ramazanda
kaza orucu tutulamaz.
Şu haller kazayı gerektirir.
Sade un, çiğ pirinç, içinde yağ ve şeker olmayan hamur yemek. Ham
cevizi, kiraz ve zeytin vb. çekirdeğini yutmak. Kağıt, pamuk, toprak
gibi yenilmesi alışkanlık haline gelmemiş bir şeyi yemek. Ağıza giren
yağmur, kar tanelerini istemeyerek yutmak. Kendi isteğiyle kusmak.
Unutarak yedikten sonra bozuldu zannıyla devam etmek. Burun, kulak ve
boğaza bir şey akıtmak. Birisinin zorlaması ve baskı ile oruç bozmak.
Sahurdan dişler arasında kalan nohut tanesi büyüklüğünde bir şeyi yemek.
Güneş battı sanarak orucu bozmak. Sabah olduğu halde şüpheye düşerek
sahur yemeği yemek orucun kaza edilmesini gerektirir.
Keffareti gerektiren haller
Keffaret; başlanmış Ramazan orucunu keffareti icab ettirecek bir şekilde
bozan kimsenin, Ramazan dışında peşpeşe hiç ara vermeden iki ay oruç
tutmasıdır. Keffaret yalnız Ramazan orucunun bozulması neticesinde
gereklidir, diğer oruçların bozulmasında gerekmez. Keffaret orucunun
hepsinin peşpeşe olması şarttır. Herhangi bir sebeple bir gün bile ara
verse baştan başlaması gerekir. Önceki tutulan oruçlar nafile oruç olur,
keffâret orucu olmaz. Keffaret orucunu tutamayacak durumda olanlar
altmış fakiri sabahlı, akşamlı doyururlar, yahut doyuracak parayı
verirler. Aynı Ramazan ayı içerisinde bir kaç defa keffaret tutulması
icab edecek oruç bozulursa bir keffaret yeterlidir. Altmış gün
keffâretin üzerine, bozulan oruç veya oruçlar ilâve edilir.
Keffareti (altmış bir gün tutmayı) gerektiren
haller
Bile bile yiyip içmek. Bilerek cinsi yakınlıkta bulunmak. Alışkanlık
haline gelmiş kil, toprak vs. şeyleri yemek. Çiğ et, pastırma vb. yemek.
Sigara içmek, enfiye çekmek. Dışarıdan susam veya buğday tanesi gibi
şeyleri bilerek yemek. Kan aldırmak, dişlerini fırçalamak ve sürme
çekmek gibi orucu bozmayan şeyleri yaptıktan sonra, bunların orucu
bozmadığını bildiği halde, orucu bozan şeylerden birini yapmak. Az
miktarda tuz yemek.
Oruçluya mekruh olan haller
Bir şeyin tadına veya yemeğin tuzuna bakmak. Gereksiz bir şey çiğnemek.
Önce çiğnenmiş beyaz, çiğnendikçe eksilmeyen sakızı çiğnemek. Tükrüğü
ağzında biriktirip yutmak. Abdest alırken ağıza, buruna suyu fazla
çekmek. Oruçlu kimsenin cünüp olarak sabahlaması. Zayıf düşürecek zor iş
yapmak veya fazla kan aldırmak.
Oruç bozmayı mübah kılan haller
Hastalık: Hasta kimse oruç tuttuğunda hastalığının uzayacağı veya
artacağından korkarsa oruç tutmayabilir, başlamış olduğu orucu
bozabilir. Tutmadığı oruçları sonra "kaza" eder.
Yolculuk: Doksan kilometrelik bir yolculuğa çıkan kimse oruca niyet
etmeyebilir. Gücü yeten kimsenin yolculuk halinde oruç tutması daha
iyidir.
Mecburiyet: Tehdit altında kalanlar oruç tutmayabilirler veya başlamış
oldukları orucu açabilirler.
Gebe veya emzikli olmak: Kendi veya çocuğuna bir zarar geleceğinden
korkan bir kadın oruç tutmayabilir. Tutamadığı oruçları güne gün kaza
eder.
Açlığa ve susuzluğa dayanamamak: Açlık ve susuzluk sebebiyle aklının
bozulmasından korkan kişi oruç tutmayabilir.
Düşmanla savaş: Düşmana karşı kuvvetli olmak için mücahid oruç
tutmayabilir.
Düşkünlük ve ihtiyarlık: Yaşlanmış, oruca dayanacak güçleri kalmamış
ihtiyarlar oruç tutmayabilirler. Tutamadıkları oruçlar için fidye
verirler.
Ziyafete çağrılmak: Ancak nafile oruçlar ziyafet için bozulabilir. Farz
ve vacib oruçlar ziyafet sebebiyle bozulamaz.
Orucun fidyesi
Kurtuluşu mümkün görülmeyen bir hastalığa tutulmuş, aşırı derecede zayıf
veya yaşlılığı sebebiyle oruç tutamayan kimseler farz ve vacib
oruçlarından her bir günü için bir fidye verirler. Bir fidye bir fıtır
sadakasıdır. Fidyelerin hepsi bir fakire verilebileceği gibi ayrı ayrı
fakirlere de verilebilir. İstenirse fidye yerine oruç tutulamayan gün
sayısınca bir fakir sabah, akşam doyurulur. Buna da gücü yetmeyenler
Allah'dan afv ve mağfiret diler.
Allahu Teala Kur'an-ı Kerim'de; ".. İhtiyarlık veya şifa umudu kalmamış
hastalık gibi devamlı mazereti olup da oruç tutmaya güçleri yetmeyenlere
fidye gerekir. Fidye, bir fakir doyumu miktardır..." (Bakara suresi,
ayet: 184) buyurmaktadır.
ZEKAT
"Temizlik, bereket, artmak" anlamları taşıyan zekât; "bir malın belirli
bir miktarını, bir yıl (kâmerî =ay hesabı ile) sonra Kur'an'da
belirtilen yerlere Allah rızası için tamamen vermek" demektir.
Hicretin ikinci yılında oruçtan evvel farz kılınmıştır. Kur'an-ı
Kerim'de değişik isimler altında otuzyedi yerde geçmektedir. "Namazı
kılın, zekatı hakkıyla verin, rüku edenlerle beraber rüku edin" (Bakara
suresi, ayet: 43) ayetiyle farz kılınmıştır.
Zekâtın verileceği yerler;
"Sadakalar (zekâtlar) Allah'dan bir farz olarak ancak, yoksullara,
düşkünlere, (zekat toplayan) memurlara, gönülleri İslâm'a ısındırılacak
olanlara, (esirlik ve kölelikden kurtulmak isteyen esir ve) kölelere,
(borcuna karşılık malı olmayan) borçlulara, Allah yolunda çalışıp Cihad
edenlere (harçlıksız kalmış) yolcuya mahsusdur. Allah alîm ve hakîmdir"
(Tevbe Suresi âyet 60) ayetiyle bildirilmiştir.
Zekat malı bir ibadettir. Nisab miktarı mala sahip olan zengin
müslümanlara farzdır.
Zekat hakkında Kur'an-ı Kerim'de bir çok ayetler olduğu gibi zekatın
önemini belirten Peygamberimizin de muhtelif hadisleri vardır. Allahu
Teala; "Ey Habibim! Servet sahiplerinin mallarından zekat al, bu onların
mallarını temizler ve vicdanlarını arıtır" (Tevbe suresi, ayet: 103)
buyurulmuştur. Bir hadisde ise Peygamberimiz (s.a.v.) "Mallarınızı zekat
ile koruyunuz, hastalıklarınızı sadaka ile iyileştiriniz, bela
dalgalarını dua ve niyaz ile karşılayınız" buyurmuştur.
Kur'an'da takva sahiplerinin özellikleri arasında zekat vermek de
sayılmaktadır. Kişinin cimrilik ve cömertliğinin en belirgin özelliği
zekat ve sadakadır.
Zekatın Faydaları
Zekattan toplanacak gelirler, ülkedeki fakir ve düşkün kimselerin
ihtiyaçlarını tamamen karşılayabilir. Fakirler zenginleşip bir iş sahibi
olurlar. Sonra toplumun ihtiyacı olan sahalara harcamalarda bulunarak
toplumun ihtiyacı olan ilmî, fikrî vs. her konuda eksiklikler giderilip
dünya çapında başarılar elde edilir.
Zekat, insanı maddeye tapmaktan ve paranın esiri olmaktan kurtarır,
ihtiras zincirini kırar, kalbin katılaşmasını önler, insanı müşfik
yapar. Zekat, insanı fazla mal biriktirip onun esiri olmakdan kurtararak
artan kısmını toplum hizmetine sunma üstünlüğüne eriştirir, ruh ile
beden arasında bir denge kurar. Zekat, Allah'a karşı malın bir şükrü
olup, malı ve mal sahibini manevi kirlerden temizler, mal sahibini
hürriyete kavuşturur, rahat bir hayat geçirmesini sağlar, zenginin
şahsiyetini geliştirir, yatırıma teşvik eder, onun cemiyetteki itibarını
yükseltir. Zekat, mala bereket kazandırarak çoğalmasını temin eder,
malın stok edilmesini önler. Zekat, kalpteki dünya sevgisine karşı
etkili bir ilaçtır. Müslümanı mal fitnesinden koruyarak cemiyetteki
dengesizlikleri kökünden kazır. Zekat, müslümanı mâlî disipline sokar ve
sorumsuz yaşamasını önler. Zekat, insana ekonomik yönden güçlü olmanın
önemini tanıtır. Alıcısını ihtiyaç esiri olmaktan kurtarır. Fakirleri
çalışmaya teşvik eder. İddia edildiği gibi fakirleri her zaman bedavadan
geçindirmek maksadını taşımaz, bilakis her sene zekat alan fakirleri
çalışmaya, başkasına el açma zilletinden kurtulmaya teşvik eder. Zekat,
fakirlerin, mal ve servet sahiplerine karşı körüklenen kıskançlık
duygularını yok eder. Fakirin cemiyetteki itibarını yükseltir,
kendisinin felaketli anlarda terk edilmiş kalmayacağını, kolundan
tutacak kişilerin bulunacağını bilerek ona yüksek bir kişilik
kazandırır, topluma daha da yaklaşır, kendi toplumunu daima sever,
mülkiyette bir kuvvet dengesi meydana getirir. Zekat, sosyal güvenlik ve
sosyal sigortadır. Toplumun ruhi ve manevi değerlerini takviye eder.
Zekat, sınıf kavgalarını yok eder. Toplumdaki fertlerin birbirine
karşılıklı sevgi, saygı ile bağlanmasını sağlar. Zekat, yatırıma zemin
hazırlayıp, kalkınmanın çok önemli bir unsurudur.
Fertler arasındaki sevgi ve saygı bağlarını kuvvetlendiren zekât
toplumun birliğini sağlar. Bunların tabi sonucu olarak kişilerin
kalplerinde yakınlık olur ve toplum huzuru gerçekleşir. Zenginle fakir
arasındaki kin ve nefret uçurumunu ortadan kaldırarak yerini sevgi ve
dostluğa bırakır. Malının zekatını veren kimse başkalarının malına göz
dikip haram yoldan mal kazanmaya yönelmez. Zekatın tam verildiği
toplumlarda açlık, dilencilik gibi sosyal ızdıraplar azalır, çoğunlukla
açlık ve yoksulluğun sebep olduğu hırsızlık olayları en aza indirilmiş
olur. Zekatı alan da Allah için aldığından, veren de Allah için
verdiğinden toplumda dine ve maneviyata karşı sevgi artar. Zekatın layık
olan kişilere verilmesiyle fakir kimselerin iş sahibi olması, ilmin
yayılması sağlanmış olur. Borçlular borcundan kurtulur, yolda
kalmışların ihtiyaçları giderilir. Toplum içinde paranın tedavülü
(kişiler arasında el değiştirmesi) gerçekleşir, yatırımlar ve iş
sahalarının açılması sağlanmış ve böylece piyasadaki durgunluk da
önlenmiş olur.
Zekat çeşitleri
Öşür (arazilerin zekatıdır), sığır, koyun ve develerin vd. zekatı,
ticaret mallarının zekâtı, paraların zekatı, madenlerin zekatı, fıtır
sadakası (nefislerin zekatıdır, vacibtir).
Farz olmasının şartları
1- Zekat verecek kimsenin müslüman, akıllı, ergenlik çağına gelmiş ve
hür olması lazımdır.
2- Temel ihtiyaç ve borcundan başka nisab miktarı mala sahip olmalıdır.
3- Eldeki mal hükmen ve hakikaten artıcı olmalıdır.
4- Zekatı verilecek mal üzerinden bir kameri yıl (354 gün) geçmelidir.
5- Zekatı verilecek malın kişinin tam mülkiyetinde olması gereklidir.
Sıhhatinin şartı:
Niyet
Zekat verilirken, kalben niyet edilmelidir. Dil ile söylemek şart
değildir. Bir mal, fakire niyetsiz olarak verildiği takdirde henüz mal
fakirin elinde ise zekata niyet edilmesi caizdir. Fakat elinden çıkmış
ise niyet edilmesi yeterli olmaz. Zekâtın niyet edilerek yeniden
verilmesi gerekir.
Zekât verilmesi gereken mallar ve miktarı
Nisab, koyun ve keçide kırk, sığır ve mandada otuz, devede ise beştir.
Altın için nisab 81 gram, gümüş için ise nisab 561 gramdır. Altın ve
gümüş için nisab sabit ise de hayvanlarla ilgili nisab ve verilecek
zekat miktarı sayı arttıkça değişir.
Bu ölçülerden az olan mallar için zekat vermek farz değildir. Her çeşit
ticaret malları zekata tabidir. Sene başı ve sene sonu itibarı ile gümüş
ve altının nisab miktarının değerine eşit olan ticaret malına zekat
düşer, sahibi ticaret malının zekatını altın ve gümüş üzerinden
istediğinden hesap edip verebilir. Ellerindeki paralar da ticaret
mallarına eklenir. Tahvil ve senetler para gibidir. Arazilerin zekatı
öşürdür.
Zekat kimlere verilir
Zekatın verileceği yerler Tevbe Suresi'nin 60. ayetinde açık olarak
gösterilmektedir.
Bunlar:
1- Fakirler: Dinen zengin olmayanlar yani nisab miktarı mala sahip
olmayanlar, böyle kimselerin iş ve güçleri olsa da zekat alabilirler.
2- Düşkünler: Günlük yiyeceği olmayanlar, aşırı fakirler.
3- Amiller: Zekat toplamakla görevli memurlar, zamanımızda böyle bir
memuriyet yoktur.
4- Müellefe-i kulub: Kalbi İslâm'a ısındırılacak kimselerdir.
5- Köleler: Kölelikten kurtulacak kimselere zekat verilir, köle satın
alıp hürriyetine kavuşturulabilir.
6- Borçlular: Borçlu veya borcu malından fazla kimselere zekat
verilebilir.
7- Allah yolunda savaşa katılmak isteyen: Silah temin etmek veya
ihtiyaçlarını karşılamak için zekat verilebilir.
8- Yolda kalmışlara: Memleketinde zengin bile olsa parası biten
yolculara verilebilir. Zengin olup yolda kalan kimselerin zekat almayıp
borç almaları daha iyidir.
Zekât verirken gözetilecek sıra
Önce kardeşlere, kardeş çocuklarına, amcaya, halaya, dayıya, teyzeye,
diğer akraba ve komşulara, sonra mahallesinde ve oturduğu memleketdeki
fakirlere verilir. Aldığı zekât parasını günah yolunda harcayacak ve
israf edecek kimseler yerine, gerçek ihtiyaçları için harcayan fakirlere
vermek daha iyidir.
Zekât kimlere verilmez
Ana, baba, nine, dede, oğula, oğlunun çocuklarına, kızına, kızının
çocuklarına ve bundan doğan çocuklara, zenginlere, müslüman olmayanlara,
karı-koca.
Zekatı geciktirmek: Kendisine zekat farz olup senesi dolduktan sonra
vaktinde zekatını ödemeyen bir müslüman, bir emri ihmal ettiği ve
fakirlerin hakkını elinde tuttuğu için dini yönden günahkardır. İbn-i
Mes'ud (r.a.) buyuruyor ki: "Zekatı terk eden kişi müslüman değildir."
Yani böyle kimseler, İslâm hâkimiyetini kabul etmeyen gayr-i müslimler
gibidir.
Zekat ve fıtra dışındaki sadakalar
Böyle sadakalara "nafile sadakalar" denir. Nafileye, mendub, müstehab
ismi de verilir.
Dinimiz toplumun faydasına olan her şeyi sadaka olarak kabul etmiştir.
Cami, köprü, çeşme yaptırmaktan, yoldaki bir taşı, bir dikeni kaldırmak,
hoş sözle, güler yüzle insanların gönlünü almak ve akla gelen her türlü
iyilik sadakadır. Toplumun çıkarlarına hizmet eden eserler yapmaya
"sadaka-ı cariye" denir. Bunlar ayakta durduğu sürece sahiplerinin
defterlerine hayır yazılacağını Peygamberimiz (s.a.v.) haber vermiştir.
Kur'an'da sadakanın çoğulu olarak "sadakat" kelimesi geçmektedir ki, bu
da zekat ve fıtra dahil bütün sadaka çeşitlerini içine almaktadır.
FITIR SADAKASI (FİTRE)
Sadaka-i fıtır; "Ramazan bayramını geçirmemek üzere verilecek bir sadaka
olup vacibdir". Vacib olmasının vakti de bayram günü sabahıdır. O günden
evvel ölen veya Ramazan içinde zengin iken o gün fakir düşen kimseye
sadaka-i fıtır vacib olmaz. Bayram gecesi güneş doğmazdan evvel doğan
çocuğun fıtrasını vermek vacib olur.
Mükellefin kendi nefsiyle, tam velayeti altında bulunan kimselerin
fitresini vermesi gerekir. Bayram namazının vaktinden evvel borcundan ve
asli ihtiyacından başka, ticaret malı olsun veya olmasın, nisab miktarı
mala veya onun kıymetlerine sahib olan bir adama kendisi için, baliğ
olmayan malsız çocuklar için, hizmetinde bulunanlar için sadaka-i fıtır
vermek vacibdir. Zevcesinin ve akil baliğ olan çocuklarının fıtralarını
vermesi vacib değildir. Yanında bulunan büyük çocuğu ile hanımının
fıtralarını kendilerine sormadan verirse caiz olur. Anası ve babası için
vermesi de vacib değildir, verirse câiz olur. Malı olan küçük çocuğun
fıtrası çocuğun kendi malından verilir.
Hür ve nisaba sahip olan her müslümana; bir özrü sebebiyle oruç
tutamamış bile olsa, fıtra vacibdir.
Sadaka-i fıtr, bayram sabahından evvel ve sonra her ne zaman verilirse
sahîh ve eda olur. Sadaka-i fıtrın kazası yoktur. Ancak müstehab olan
vakit, bayram namazına çıkılmadan ve hatta bayramdan bir iki gün evvel
verilmesidir. Sadaka-i fıtr, zekat gibi değildir. Akil ve bâliğ olmayan
çocuklarla, deli, bunak da sadaka-i fıtr ile mükelleftir. Velileri veya
vâsîleri onların malından verir. Farz olan zekat, malın zekatıdır.
Sadaka-i fıtır ise baş zekatıdır. Bunun içindir ki, sadaka-i fıtrda
nisabın büyüyücü olması, yıllanması ve ticaret malı olması şart
değildir. Bayram sabahı nisaba malik olana da vacibdir. Oturacağı
evinden fazla evi olan bir kişiye, ev ticaret için olmasa da, fıtra
vacib olur. Hatta oturduğu evde ihtiyacından fazla odalar olup da
onların kıymeti (200) dirhem gümüş değerinde olsa, yine sadaka-i fıtr
vacib olur.
Sadaka-i fıtrın rüknü, onu ehline vermektir. Zekat kimlere verilirse
sadaka-i fıtr da onlara verilir. Bir sadaka-i fıtr yalnız bir fakire
verilir. Bir fıtra iki fakire ayrılmaz. Sadaka-i fıtr niyetle verilir.
Fakire verirken sadaka-i fıtr olduğunu belirtmek lazım değildir.
Sadaka-i fıtrı kimler verir:
Zengin (nisaba malik) olan hür müslüman, zengin olan çocuk, zengin olan
deli veya bunak, oruç tutamayan düşkün ihtiyarlar (bunlar oruç için
verecekleri fidyeden başka sadaka-i fıtır da vermeleri, üzerlerine
vacibdir). Nisaba malik kimse tarafından verilmek üzere malı olmayan
küçük çocuk ile hizmetinde bulunanlar.
Hali vakti yerinde olan her müslüman, gerçek fakir olanlara, Ramazan-ı
şerîfde fıtrasını vermeli, fakirleri sevindirmelidir. Bu şekilde hem
borcunu ödemiş, hem de ahiretde sevap kazanmış, azabdan kurtulmuş olur.
Çünkü sadaka-i fıtrı vermek, orucun kabulüne, dünya ve ahiret
kurtuluşuna, sekerat-ı mevtden (ölüm sarhoşluğundan) ve kabir azabından
kurtulmaya sebep olur.
HAC
"Ziyaret etmek, kast etmek" anlamına gelen hac ihrama girip zamanında
Arafat'ta vakfe (durmak) ve Kabe'yi ziyaret etmek"tir.
Haccın Farziyeti ve Hükümleri
İslâm'ın şartlarının sonuncusudur. Farz olduğu kitap, sünnet, İslâm
alimlerinin icmalarıyla (görüş birliği) sabittir. Kur'an-ı Kerim'de
"Hacca gidip gelmeye gücü yetenlere Allah için Kabe'yi ziyaret etmek
farzdır" (Ali İmran suresi, ayet: 97), buyurulur. Resulullah (s.a.v.)
"Ey insanlar. Allahu Teâlâ size haccı farz kıldı, haccediniz"
buyurmuştur.
Hac gücü yetenlere farzdır. Peygamberimizin son yıllarında farz
kılınmıştır.
Hac hem mali hem bedeni bir ibadettir. Bir çok dini ve dünyevi faydaları
vardır. İslâmın son gayesini temsil eder. Oruçla kötü arzulardan
kurtulan, zekatla fedakarlık duyguları gelişen, namazla ruhen yükselen
mü'min ancak bu halleri kazandıktan sonra Allah'a layık bir kul
olabileceği için hac ile de kendisini Allah'a arz ve takdim eder.
İçinde, şeytan taşlaması, Arafat'da toplanması, kurban kesmesi, kendine
helal olan şeyleri haram kılmasıyla bir çok hikmetleri vardır.
Haccın Farzları
1- İhram: Helal olan şeyleri kendine haram kılmaktır. Aynı zamanda
hacıların giydiği dikişsiz elbiseye, büründükleri iki havluya "ihram"
denilir.
2- Arafat'da vakfe: Mekke yakınında bulunan Arafat dağında Zilhicce
ayının dokuzuncu (arefe) günü zeval vaktinden Kurban bayramının birinci
günü fecrin doğuşuna kadar olan zaman içinde bir süre durmaktır.
3- Kabe'yi tavaf: Arafat'da vakfeden sonra bayramın birinci günü
başlayıp ömrünün sonuna kadar bir süre içinde Kabe'yi ziyaret etmektir.
Hac Kimlere Farzdır:
1- Müslüman olmak,
2- Akıllı ve ergenlik çağına gelmiş olmak,
3- Hür (serbest) olmak,
4- Haccın farz olduğunu bilmek,
5- Haccı yerine getirecek kadar vakit bulmak,
6- Kendisinin yol ihtiyacını karşıladığı gibi hacca gidip gelinceye
kadar ailesinin de nafakasını temin etmek.
Haccın edâsının şartları
1- Vücudca sağlıklı olmak; kör, kötürüm, hac yolculuğuna dayanamayacak
derecede hasta ve yaşlı olmamak.
2- Hacca gitmesine engel bulunmamak (hapisde olmak gibi).
3- Yol güvenliğinin bulunması.
4- Kadının yanında kocası veya evlenmesi câiz olmayan bir mahreminin
bulunması,
5- Kocası ölmüş veya boşanmış bir kadının iddet süresinin bitmiş olması.
Haccın Vacipleri
1- İhrama Mikat'da girmek,
2- İhramlıya yasak olan şeyleri terk etmek
3- Arafat'da güneş batıncaya kadar durmak,
4- Bayram sabahı tan yerinin ağarmasından güneş doğuncaya kadarki süre
içinde Müzdelife'de bir miktar durmak,
5- Mina'da şeytan taşlamak,
6- Temettu' ve Kıran Haccı yapanların kurban kesmesi,
7- Dört şavtı farz olan ziyaret tavafını yediye tamamlamak,
8- Ziyaret tavafını Kurban Bayramı günlerinde yapmak,
9- Memleketine dönerken veda tavafı yapmak,
10- Tavaf sırasında abdestli ve avret yerleri kapalı olmak,
11- Tavafda Hacerü'l Esved yönünden başlamak, Kabeyi sola alarak tavaf
etmek ve bunu yürüyerek yapmak,
12- Her tavaftan sonra iki rekat namaz kılmak,
13- Tavafı, hatimin dışından yapmak,
14- Safa ile Merve arasında yedi defa sa'y etmek (gidip gelmek),
15- Sa'y'e Safa'dan başlamak, özürü olmayanların Sa'y'ı yürüyerek
yapmaları,
16- Mina'da taşlar atıldıktan sonra Mekke'nin Harem'inde, Kurban
Bayramının ilk üç gününde saçlarını tıraş etmek.
Haccın Çeşitleri
A- Hüküm Yönüyle Hac Üç Kısımdır:
1- Farz olan hac: Şartlarını taşıyanların ömründe bir defa Hac yapmaları
farzdır.
2- Vacip Olan Hac: Adanan veya başlanmışken bozulan nafile bir haccın
yerine getirilmesi vacibdir.
3- Nafile Olan Hac: Mükellef olmayanların, farz haccı yerine getirmiş
kimselerin yaptıkları haclar nafiledir.
B- Yapılış Yönüyle Hac Üçe Ayrılır:
1- İfrad Haccı, 2- Temettu Haccı, 3- Kıran Haccı.
Haccın Yapılışı
Hac yapmak isteyen, helalinden kazandığı parayla borçlarını öder, kazaya
kalmış ibadeti varsa tamamlamaya çalışır. Tevbe, istiğfar ve iki rekat
namazdan sonra niyet edip, eş dost ve aile fertleriyle helallaşır.
Mikat yerinde yıkanır, gerekli temizliğini yapar ve ihrama girer. İki
rekat namaz kılar, "Ya Rabbi ben haccetmek istiyorum onu bana kolay kıl
ve onu benden kabul et" diye dua eder. Sonra telbiyede bulunur, zaman
zaman telbiyeye devam eder. Mekke'ye varacağı zaman yıkanır veya abdest
alır. Dua yaparak kudum tavafını (varış tavafını) yapar. Sonra Safa ile
Merve arasında yedi defa sa'y eder.
Zilhicce ayının sekizinci günü sabah namazını Mekke'de kılıp Mina'ya
çıkar. Arefe (zilhiccenin sekizinci günü) günü sabahleyin Arafat'a
hareket eder. Güneş batıncaya kadar Arafat'da vakfeyi yerine getirmek
için durur. Akşam namazını Müzdelife'de yatsıyla beraber kılar. Geceyi
Müzdelife'de geçirir.
Bayramın birinci günü Cemre-i Akabe'ye yedi taş atar. Dilerse kurbanını
bu gün kesebilir. Telbiyeye de son verir. Tıraş olur, eşiyle yakınlıktan
başka her şey helal olur. Kabe'ye gelerek ziyaret tavafını yapar.
Bayramın ikinci, üçüncü ve dördüncü günleri olmak üzere üç gün Mina'da
bulunur. Cemre-i ula, Cemre-i vusta, Cemre-i akabe sırasını gözeterek
herbirine ayrı ayrı yedişer taş atar. Eğer memleketine dönecekse veda
tavafını yapar, iki rekat namaz kılar, zemzem suyundan içer isterse
Peygamberimizin kabrini ziyaret için Medine'ye gider.
İhramlıya Yasak Olan Haller
1- Dikişli elbise giymek,
2- Hanımıyla cinsi yakınlık, öpmek, okşamak,
3- Güzel koku sürünmek,
4- Av hayvanlarını avlamak veya avcıya göstermek,
5- Yeşil ağaç ve otları kesmek veya koparmak
6- Tıraş olmak, saçları kısaltmak.
UMRE
Belirli bir zamana bağlı kalmadan usulüne göre ihrama girdikten sonra
tavaf etmek, sa'y yapmak ve tıraş olmakdır.
Umre; sünnet olup, belirli bir zamanı yoktur. Arefe ve onu izleyen
Kurban Bayramı günleri (senede beş gün) hariç, her zaman umre
yapılabilir.
Umrenin yapılışı
Umre için, "Mikat" sınırları dışında gerekli temizliği yaptıktan sonra,
umreye niyet edip telbiye (Lebbeyk Allahümme Lebbeyk.." getirerek ihrama
girer. Mekke'ye varınca, usûlünce Kâbe'nin etrafında umre tavafını
yapar. Tavaf bitince iki rekat "Tavaf Namazı" kılar. Sonra Safâ ile
Merve arasında Umre'nin sa'yını yapar. Sa'yı bitirince tıraş olur ve
ihramdan çıkar.
KURBAN
Allah rızası için Kurban Bayramı günlerinde, kurban olabilen hayvanları
kesmektir.
Sadaka-ı fıtr vacip olan kimselere kurban kesmek de vacibtir. Kurbandan
maksat kan akıtmaktır. Sağ olarak fakirlere bağışlanan hayvanlar kurban
edilmiş olmazlar.
Kur'an-ı Kerim'de "Rabbin için namaz kıl ve kurban kes" (Kevser suresi,
ayet: 2) emredilirken, Peygamberimiz (s.a.v.) "hali vakti yerinde olup
da kurban kesmeyen namazgahımıza yaklaşmasın" buyurmuştur.
Kurbanı Kimler Keser
1- Müslüman olmak, Müslüman olmayanlara vacip değildir.
2- Hür olmak; köleler ve cariyeler kurban kesmekle yükümlü değildirler.
3- Yolcu olmamak: İslâm'da yolcu olarak kabul edilenler de kurban
kesmeyebilirler.
4- Zengin olmak: Asıl ihtiyaçlarından fazla nisab miktarı mala sahip
olması gerekir.
5- Akıllı ve ergenlik çağına girmiş olmak, çocuklar ve akıl hastalarına
kurban kesmek vacip değildir.
Kurban Edilen Hayvanlar
1- Koyun ve keçi bir yaşını bitirmiş olmalıdır. Bir yaşındaki hayvan
gibi gösterişli olan yedi sekiz aylık kuzu kurban olabilir.
2- Sığır ve manda, iki yaşını bitirmiş olmalıdır.
3- Deve, beş yaşını bitirmiş olmalıdır.
Koyun ve keçi birer kişi için, sığır, manda ve deve de yedi kişiye kadar
kurban olabilir.
Kurbanın Kesilişi
Kurban bayramının birinci, ikinci ve üçüncü günleri kesilir. Kesim işi,
bayram namazı kılınan yerlerde bayram namazından sonra, kılınmayan
yerlerde ise fecirden sonra başlar.
Gücü yetiyorsa sahibinin kesmesi daha iyidir. Eğer kesemiyorsa, kesen
kimsenin yanında bulunması elini kasabın eli üzerine koyarak ikisininde
besmele okuması gerekir.
Kurban kesileceği yere nazikçe götürülmeli kesim işinde keskin bıçak
kullanılmalı, hayvana eziyet edilmemelidir.
Kesilecek hayvan kıbleye karşı yatırılır. Ayakları bağlanır. Hazırlanmış
keskin bıçak "Bismillahi Allahu Ekber" denilerek hayvanın boğazına
sürülür.
Hayvanın derisi, canı tamamen çıktıktan sonra yüzülmelidir. Kurban
kestikten sonra iki rekat şükür namazı kılınması iyi olur.
Kurban Etinin ve Derisinin Hükmü
Adak kurbanı dışındaki her çeşit kurbandan sahibi faydalanabilir. Kurban
etinin efdal olan kullanma şekli üç parçaya bölünmesidir. Bir parçası
fakirlere ve yoksullara dağıtılır. Bir bölümü akraba ve hısımlara hediye
edilir, son bölümü ise aile fertlerinin ihtiyacı için ayrılır. Ailesi
kalabalık olan orta halli kimseler kurban etinin tamamını evinde
yiyebilir.
Kurbanın derisi hayır kurumlarına veya fakirlere verilir, yahutta evde
kullanılabilir, satıp parasını almak mekruh olduğu gibi kurban
kesilmeden önce tüyünden gücünden ve sütünden faydalanmak da mekruhtur.
Kesildikten sonra yünleri kırpılıp kullanılabilir.
Kurban Çeşitleri
Yılda bir vacip olarak kestiğimiz kurbandan başka iki çeşit kurban
vardır.
1- Adak Kurbanı: "Şu işim şöyle olursa bir kurban keseceğim" diyen bir
kimsenin işi, söylediği gibi olursa kurban kesmesi vacib olur. Bu çeşit
kurban fakirin hakkıdır. Sahibi, bakmakla yükümlü olduğu yakınları
yiyemez. Yiyecek olurlarsa, bedeli olan paranın fakirlere verilmesi
gerekir.
2- Nafile Kurban: Adak ve yıllık kesilen kurbanın dışında Allah rızası
için kesilen kurbandır. Sahibi ve yakınları yiyebilir.
Eti Yenen ve Yenmeyen Hayvanlar
Başta domuz olmak üzere yaratılışında iğrençlik ve aşağılık bulunan
fare, akrep, kene, kaplumbağa; tırnaklarıyla kapıp avlayan çaylak,
kartal, şahin, karga; azı dişleriyle kapıp avlayan aslan, kaplan, pars,
kurt vs. gibi hayvanların etleri yenmez. Eti helal olup da pislik yiyen
hayvanların etlerinin yenebilmesi için tavukların üç gün, koyunların
dört gün, sığırların ve develerin on gün hapsedilmesi gerekir. Suda
yaşayan her çeşit balık eti yenilir. Yengeç, istakoz, midye gibi
hayvanlar yenmez.
YEMİN VE KEFFARETİ
Yemin; "bir işi yapmak veya yapmamak hususunda iddiaya kuvvet vermek
için Allah adına kasem"den ibarettir. Türkçe karşılığı "and"dır.
Yeminin hükmü örfde kullanılan sözlere göredir. Yoksa onu söyleyenin
niyetine göre değildir.
Yemin çeşitleri:
1- Yemin-i Lağv: Yanlışlıkla veya doğru olduğu zannıyla yalan yere
yapılan yemindir. Bir kimsenin borcunu ödememiş olduğu halde ödediğini
sanarak "vallahi borcunu ödedim" diye yemin etmesi böyledir. Bu çeşit
yeminlere keffaret gerekmez, affolunacağı umulur.
2- Yemin-i Gamus: Yalan yere bile bile yapılan yemindir. Borcunu
ödemediğini bildiği halde "Vallahi borcumu ödedim" diyen kimsenin
yeminidir. Bu büyük günahtır. Keffaret yeterli olmaz. Bağışlanması için
tevbe istiğfar, kul hakkı geçmişse helalleşmek gerekir.
3- Yemini Münakide: Gelecekte olması mümkün olan bir şeye yapılan
yemindir "Vallahi borcumu yarın vereceğim" diyen kimsenin yeminidir.
Yemine uyulursa bir şey gerekmez, uyulmazsa keffaret gerekir.
Yeminin Keffareti
1- Müslüman olsun olmasın bir köleyi serbest bırakmak,
2- On fakiri sabahlı akşamlı doyurmak veya on fakiri giydirmek, eğer
bunlara gücü yetmiyorsa
3- Peş-peşe üç gün oruç tutmak.
|
|