ŞİRKİ HAFİ (GİZLİ ŞİRK) / - gizli şirk-
ne demektir?
Şirk, Allah’a ortak koşmak demektir. Bunun bir zâhiri, yâni “açığı” var; bir de
“hafîsi”, yâni gizlisi. Zâhir olanı, bildiğimiz şirktir. Üç ilaha inanmak, yahut
putları Allah katında şefaatçi kabul etmek bu guruba girer.
Şirk, Allah’a ortak koşmak demektir. Bunun bir zâhiri, yâni “açığı” var; bir de
“hafîsi”, yâni gizlisi. Zâhir olanı, bildiğimiz şirktir. Üç ilaha inanmak, yahut
putları Allah katında şefaatçi kabul etmek bu guruba girer.
Hafî şirke gelince, bu ana hatlarıyla ikiye ayrılır. Birisi, Allah’ın rızasını
unutup insanlara riya ve gösterişte bulunmak, yahut nefsin arzularını tatmine
özen göstermek. Diğeri de eşyanın yaratılmasında birer sebep olarak vazife gören
mahlukata olduğundan fazla önem vermek; onları tesir gücüne sahip zannetmek.
Bir de bu hafî şirkin bir derece daha perdelisi var ki, fiil âleminde değil, his
âleminde, kalp âleminde cereyan eder. İnsanlar mânen terakki ettikçe şirk de
gittikçe perdelenir...
Sebeplere olduğundan fazla önem vermek de gizli şirk. Bir işin tahakkukunda
sebebin hakkı bir iken, ona yüz kat fazla değer biçilirse doksan dokuzu gizli
şirk hesabına geçer... İnsanın kendi nefsine fazlaca güvenmesi, bütün
lâtifelerini onun emrine vermesi de gizli şirk.
Buna sadece bir tek misal: Cebbar ve Mütekebbir ancak Allah’tır. İnsan, Allah’ın
kendisine bahşettiği varlığı, kuvveti, ilmi, Onun huzurunda Onun kullarını
ezmekte kullanırsa Cebbar ve Mütekebbir olmaya özenmiş ve gizli şirke girmiş
olur.
Resulûllah (asm.) Efendimiz, “Felak” için, “Cehennemden bir zindandır, onda
cebbarlar, mütekebbirler hapis olunur ve Cehennem ondan Allah’a sığınır.”
buyurmuştur. Ama gel gör ki Cehennemin ürküp kaçtığına, nefsimiz can atıyor.
Sadece bu bile, nefsin Cehennemden çok daha tehlikeli olduğunu bildirmeye kâfi.
Fakat bunu da yine o nefis yüzünden anlamaya yanaşmıyoruz...
Bir başka Hadis-i Şerif: “İslâm dinini kabul etmiş birisi, herhangi bir şahsa
zenginliği için saygı gösterirse, dininin üçte ikisi gider.”
İslâm’da Allah için sevmek esastır. Zekâtını veren, hayırlı işler gören bir
zengini sevmek Allah namınadır ve bu hadisin şümulüne girmez. Burada yasaklanan
sevgi Allah’tan gafil olarak, kula zillet gösterme tarzındaki sevgidir.
İslâm, tevhit dinidir. Bu kâinatın Sahibi ve Mâliki birdir. Her hayır, ancak
Onun hazinesindedir. İslâm, ne ışık için güneşe, ne tahıl için tarlaya, ne de
serveti için zengine aşırı ölçüde minnettar olunmamasını ders verir. Herkes ve
her şey, sadece birer sebep, birer vesiledir. Bütün nimetler, arz ve semanın
Rabbinden geliyor.
Bu dersi alan fakir bir mü’min, bir zengine rızkını o veriyormuşçasına zillet
gösterirse, tevhit inancı, yâni Allah’ı bir bilme itikadı zedelenebilir. Zengin
olsun, fakir olsun her insan, ancak iman, ahlâk, fazilet, ilim, irfan, dürüstlük
gibi sıfatları için sevilir. Zenginlik, tek başına bir sevgi vesilesi değildir.
Bir zengin de bu Hadis-i Şerifi okuduğu zaman, kimseyi minnet altında bırakmaz.
Yaptığı iyiliklere, ettiği ihsanlara karşı, aşırı bir hürmet beklemez. Aksi
takdirde, karşı tarafın şeref ve haysiyeti yanında, diniyle de oynamış olacağını
bilir.
|