Vaaz Kategorileri
İman Konuları
İbadet Konuları
Sosyal Konular
Ramazan Vaazları
Dini Günler ve Geceler
DİB Örnek Vaazları
Kur'an'dan Öğütler
Genel Konular
islam ve Aile
Görev,Sorumluluk,Ahlak
Mevlid-i Nebi Vaazları
Ana Menü
Çocuklar İçin
Kur'an Öğreniyorm
Dinimi Öğreniyorum
Dini Bilgiler
Oyunlar
Ansiklopedi ve sözlük
Osmanlıca Sözlük
İslam Ansiklopedisi
Dini Sözlük
Dini Terimler
Küçük Lügat
Dini Kitaplar
P.Hayatı Salih Suruç
Kur'an ve Bilim
Günümüzde İslam
Kıssadan Hisse
Ehli Sünnet Yolu
İslam Tasavvufu
En Güzel Örnek
Gıybet Hastalığı
Adım Adım Kurtuluş
Mesneviden Öyküler
Kaynaklarıyla İslam Fıkhı Celal YILDIRIM

İKRAH – ZORLAMA.. 2

(Tehdid İle Bir Kötülük İşletmek) 2

İkrah'ın Şartı : 2

İkrah Konusunda İtibar Edilen Hususlar : 2

İkrâh'ın Hükmü : 2

MUKREHE = ZORLANAN KİMSEYE NELER HELÂLDİR?. 4

Bîrini Öldürmesi İçin Zorlanan : 5

İki Şey Arasında Bir Seçenek : 5

Zina İle Adam Öldürme Arasında Muhayyer Bırakılırsa : 6

Malı Yoketme İle Adam Öldürme Arasında Muhayyer Bırakılırsa : 6


İKRAH – ZORLAMA

 

(Tehdid İle Bir Kötülük İşletmek)  

 

İslâm Dinî, haksız yere bir kimseyi zorlayarak bir iş, bir kötülük yaptıramyı veya bir cinayet işletmeyi kesinlikle haram kılmıştır. Hattâ dinde bile zorlama yoktur. Yani bir gayr-i müslimi zorla îs-iâm'a sokmaya cevaz verilmemiştir. Dinimiz insanların hür irâdesi­ne saygı göstermiş, onları Dini kabul edip etmemekte serbest bırak­mıştır. Nitekim başta Resûlüllah (A.SJ Efendimiz olmak üzere, dört halîfe ve diğer İslâm halîfeleri devrinde fethedilen ülke halkına is­lâm'a girmeleri için en küçük bir zorlama ya da tehdid yapılmamış, bazı şartlarla serbest bırakılmışlardır.

İslâm Fıkhında İkrah = Zorlama iki kısma ayrılır :

1 — Ölümle ya da organlarının birinin kesilmesiyle tehdid edil­mek,

2 — Hapis, dayak zincire vurmak ve benzeri şeylerle tehdid et­mek. [1]

 

İkrah'ın Şartı :

 

İmam Ebû Hanîfe'ye göre, ikrahın tek bir şartı vardır, o da hü­kümdardan gelmesidir. İmam Ebû Yusuf ile İmam Muhammed'e gö­re, hükümdardan gelecek tehdide benzer bir tehdidin başkasından gelmesi de, yani ikisinin de birbirine yakın güçlerden sudur etmesi de bir ikrahtır. [2]Fetva imameynin kavline göredir.

Zorlayıp tehdid eden zorlanandan uzaklaşıp gözden kaybolun­ca, zorlama kalkmış sayılır. Artık zorlanan kişinin yapması istenilen şeyi yerine getirmesi caiz olmaz.

Hükümdardan sadece «şu işi, şu fiili yap!.» diye bir emir, gel­mesi, «içinde tehdid bulunmamakla beraber- bir tehdid ve zorlama sayılır.[3]

Şemsü'l-Eimme el-Halvânî'ye göre, hükümdarın gayrisinden ge­len ikrah = zorlama ve tehdidde, zorlanan kişinin başkasından yar­dım görmesi mümkün olmadığı takdirde, ikrah sayılır. Aksi halde bu ikrah şartıyla gerçekleşmediği için, zorlananın istenileni yapma­sı doğru olmaz.[4]

 

İkrah Konusunda İtibar Edilen Hususlar :

 

1 — Zorlayanın  tehdid ettiği hususa  güç  getirmesi ve esasen tıynetinin de buna müsait olması itibar edilir. Bu ölçü ve anlamda değilse o takdirde zorlama ve tehdidine itibar edilmez. Zorlananı it­mek istediği kötülüğün de derecesi bu itibarla ölçülür.

2 — Zorlananın cidden yapılan tehdidden endişe duyması, zor­landığı şeyi yapmadığı takdirde tehdidin uygulanacağına ve yardım­sız kalacağına kanaat getirmesi itibar edilir. Bu durum mevcut de­ğilse tehdide önem verilmez ve zorlandığı fiili işlemez.[5]

3 — Tehdidin ya ölüm ya da organlardan birinin kesilmesi öl­çüsüne itibar edilir. Dayak ve benzeri üzücü davranışlardan dolayı zorlanılan şey işlenmez. [6]

 

İkrâh'ın Hükmü :

 

Bunu genellikle iki kısımda mütalaa etmemiz gerekir : Zorlanan kişinin ağzından çıkması istenilen sözün bir kısmı fesih ihtimali ta­şır, bir kısmı ise taşımaz. Hanefîlere göre : Alınvsatım, icare ve ben­zeri konulara zorlanıp Şu evini bana veya falan adama satacaksın, aksi halde seni öldürürüm» şeklinde bir tehdid karşısında kalıp «is-temiyerek, evimi sana veya o adama sattım veya icare verdim» der­se, tehdid unsuru ortadan kalkınca, yapılan bu ahm-satım feshedilir. Ama «Karını derhal boşa veya köleni hemen azâd et, kızını hemen falana nikâhla, şunu hemen ada, aksi halde senin elini veya kulağı­nı keserim» diye tehdidde bulunulsa, o da korkup bunlardan birini sözlü şekilde yerine getirirse, tehdid unsuru kalktıktan sonra da ar­tık feshi veya hükümsüz sayılması mümkün değildir. Karısını boşa-mışsa, talâk vaki'dir. Kızını nikâhlamışsa, nikâh geçerlidir. Kölesini azâd etmişse, bu gerçekleşmiştir. Bir şey adamışsa, onu herhalde ye­rine getirmesi vâcibdir.

Ancak İmam Mâlik'e göre, zorlananın talâkı vaki' değildir. Buna kıyasla diğerleri de geçerli sayılmaz. Çünkü iradesi dışında söyle­mek zorunda kalmıştır.[7]

Bunun gibi, küfre girmesini zorlar da o da küfrü gerektiren bir söz söylerse, küfre girmiş olur. Fırsat bulunca hemen dönüş yapıp tevbe ve istiğfarda bulunması, nikâhını yenilemesi gerekir. Bu da Hanefi mezhebine göredir. Mâliki mezhebine göre, geçerli değil­dir.[8]

Hapis, Kelepçe veya Zincirle bağlama ikrah konusunda geçerli tehdid sebebi olabilir mi? Fukahanın cumhuruna göre, bu gibi şey­ler geçerli ve itibarlı tehdid sayılmaz. O halde hapis ve kelepçe ya da zincire  vurulmaktan korkarak zorlandığı şeyi yaparsa, hiç zor-' lanma-mış sayılır ve söylediği şey ne ise ona göre hüküm kazanır. Me-- selâ, bu durumda karısını boşarsa, boşanmış olur. Malını satarsa sat-i mış sayılır, artık feshedilemez.[9]

Alım-satım,  ikrar, icare  gibi hususlarda ölüm veya şiddetli işkence ya da uzun süre hapis gibi bir tshdid unsuruyla karşı-karşıya bulunan kimse, korktuğu için bunlardan istenileni yapar ve sonra tehdid ortadan kalkarsa, muhayyerdir : Dilerse söylediğini veya işlediğini geçerli sayar, dilerse feshettirebiîir.

Ama sadece bir günlük hapis veya bir günlük zincire vurulma ya da kamçıyla biraz dövülme gibi hafif sayılan bir tehdidden dolayi zorlandığı ş-syi söylerse, artık muhayyer değildir. Ancak kendisi yani zorlanan kişi önemli bir makam sahibi olur da bundan dolayı kendisine büyük bir zarar dokunacağını kestirirse, o takdirde zorlan­dığı şeyi söyledikten sonra, tehdid unsuru kalkınca onu feshedebilir.

Tehdid unsuru, şahıslara, göre değişebilir. Birisi- için hafif sayı­lan diğeri için ağır kabul edilebilir. O bakımdan İslâm fakihleri bu hususlarda kesin bir sonuca varılması için hâkime başvurulmasını ve onun değerlendirmesiyle belirlenmesini önermişlerdir. Sahih olan da budur.

Ülkenin Önemli bir kişisinin halkın önünde meydan dayağı atıl­ması veya birkaç tokat vurulması tehdidi, ikrah sayılır. Çünkü o ki­şilerin halk önünde meydan dayağı yemesi, ölüm kadar acıdır.[10]

Satış üzerine zorlanır, teslim edilmesi şart konulmadığı halde zorlanan kimse kendiliğinden malı getirip teslim ederse, bu rıza sa­yılır. O nedenle tefctdid unsuru ortadan kalkınca feshetme yetkisi kal­maz. Yani buna h&fi- mukreh = zorlanarak yapılan satış denilmez. O halde tehdid unsuru ortadan kalktıktan sonra zorlanan kişi hâki­me başvurup malını zorla falan kişiye satmakla tehdid edildiğini ve bu yüzden satış akdini yaptığını söyler de yapılan satışın feshini isterse, iddiasına itibar edilmez. Ancak hem satışa, hem de teslim edilmeye zorlandığını iddia ederse, o takdirde yapılan satışın feshine hükmedilir.

tkrâh sebebiyle yapılan bir satıştan sonra malı satın alan kimse onda tasarrufta bulunur, aldığı malı başkalarına satar ve sonra da zorlanan kişi yapılan satışın feshini talep ederse, yapılan tasarrufu bozabilir.[11]

Bir malı satması için zorlanır ve korkutucu bir tehdid unsuru or­taya koyar, bu yüzden mal sahibi malı sattım der ve sonra da onun bedelini istiyerek alırsa, bu satışa cevaz vermek anlamına gelir. Bu bakımdan ileride tehdid unsuru ortadan kalkınca o satışı feshettire-mez. Ancak bedelini alması için de tehdid sözkonusü ise, o takdirde feshettirebilir.

Hibe = Bağış meselesi bu kaidenin dışındadır. Yani kişi bir ma­lım hibe etmekle zorlanır, teslimi için bir zorlama sözfconusu olmasa bile, o malı getirip teslim eder ve sonra tehdid unsur kalkınca hâki­me başvurup malın istirdadını ister, alan zorbanın elinde telef ol­muşsa, kıymeti tazmin edilir.

Zorla sattırılan mal alıcının elinde helak olduktan sonra teh­did unsuru ortadan kalkarsa, o malı satın alan satın almakla tehdid edilip zorlanmamış sadece mal sahibi ona satmakla zorlanmışsa, kıy­meti tazmin edilir. Zorlayandan bunun kıymeti taihsil edilir. Tabii o zaman zorlayan kişi de malı satın alana rücu' eder, kıymetini ondan alır; daha önce almamışsa hüküm böyledir. Önce almışsa, artık satın alan rücu' hakkı yoktur.

Satıcı zorlanmış, alıcı zorlanmamış iken alıcı malı teslim aldık­tan sonra satışı bozdum, derse sahih olmaz. Ama henüz teslim alma­dan önce «satışı bozdum» derse, bu sahih olur.

Bunun aksine alıcı zorlanmış, satıcı zoflahmamışsa, her ikisi için de mal teslim edilmeden satışı bozma hakkı vardır. Ama teslimden sonra fesih, hakiki anpak alıcınındır.[12]

Alıcı zorlanmış, satıcı zorlanmamış, satılan mal alıcının yannv da helak olmuşsa, ne yapılır? Mal onun bir taksiratı olmaksızın he­lak olmuşsa, o takdirde emanet kabilinden sayılır ve tazmini gerek­mez.[13]

Hükümdar veya naibi bir adamı satın alma, malı kabzetme ve bedelini ödeme hususunda zorlar, satıcıyı zorlamaz; alıcı malı kab-zettikten sonra onda tasarrufta bulunursa, bu ahm-satım akdine ica­zet sayılır.

Alıcı köleyi satın ahr, fakat onu kabzetmeden satıcı azâd ederse, yapılan alım-satım hükümsüz kain-. Alıcı henüz kabzetmeden azâd ederse, kölenin azadı geçerli sayılır. Bunda istihsan vardır. Henüz kabzedilmeden önce hem satıcı, hem alıcı ikisi birden köleyi azâd ederse, satıcının azâd etmesine öncelik kabul edilir.[14]

Satıcı zorlanır da alıcı zorlanmaz ve fakat satılan köleyi alıcı henüz teslim almadan azâd ederse,.o takdirde bu azâd ediş hüküm­süz kalır. Ama satıcı köle azâd edildikten sonra buna cevaz verir­se, o takdirde yapılan ahm-satım caiz olur.

«Şu malım herhalde satacaksın» diye tehdid edip zorlar, kime satacağını belirlemez mal sahibi korkarak malını rasgele bir ada­ma satarsa bu alım satım faâsit sayılır.[15]

Elindeki malın kıymeti onbin lira olduğu halde, bin liraya sat­ması için zorlanır, o da onu bin liradan daha aşağı bir bedele satar veya kıymeti bin lira olan bir malı onbin liraya satın alması için zor­lanır, adam da onu onbin liradan daha fazla bir bedel ödiyerek sa­tın alırsa, o tökdirde her iki durumda da alım-satım sahih kabul edi­lir. Çünkü birinci şekilde bin liraya satması zorlandığı halde o daha aşağı bir kıymete satmış, ikinci şekilde on bin liraya satın alması zorlandığı halde o onu onbinden fazla bir bedele satın almış, böylece alım-satımı uygun kabul etmiş oluyor. Bunda da istihsan var.

Elindeki malı ikibin liraya satması için zorlanır, o da bundan do­layı satmak zorunda kalır ve onu dört bin liraya satarsa, bu durum­da yapılan alım-satım caiz ve sahih olur.[16]

Satmak istemediği bir malı satması için zorlar, o da onu zorla­yana ve alıcısına hibe ederse, bu caiz kabul edilir. Yani hibe olarak geçerli sayılır.

Bunun gibi adam gelip «bana bin lira borcun var» diye zorlar o da ona bin lira bağışta bulunursa, bu da hibe olarak geçerli sayı­lır.[17]

Hükümdar veya naibi, bir adamı, «falan adamın şu malını be­nim için bin liraya satın al» diye zorlar, o da gidip o adamın malını bin liraya satın alıp sultana teslim ederse. Alım-satım caizdir. Mal sultanındır ve bunun maddî ve manevî tazminatı sultana aittir.. An­cak sultan satın al, ama kabzedip bana getir demediği halde, o satın aldıktan sonra kabzedip sultana getirir teslim ederse, o takdirde za-mmhk ona rücu' eder. Sorumluluğu ona aittir.[18]

Evinin yarısını hibe etmesi için zorlar, ancak evin kabü-i taksim olup olmadığı dikkate alınmaz, adam da bu zorlama üzerine evinin

tamamını zorbaya, hibe ederse, bu hibe geçerli olur. Çünkü istenile­nin fazlasını vermesi bir bakıma tasvip anlamına gelir.[19]

Evinin yarısını taksim edilmiş vaziyette satması için zorlar, o da evinin tamamını satarsa, bu satış caiz olmaz. Bunda istihsan var­dır. Çünkü zorba, bunun taksim edilmiş yarısını istiyordu.[20]

Evinin bir adama hibe edilmesini zorlar, ama ev sahibi onu o ada­ma tasadduk eder veya tasadduk etmesi için zorlar, o onu sözü edi­len adama hibe ederse, o takdirde yapılan hibe ve sadaka geçerli sa­yılır. Çünkü tasadduk hibeden ayn bir anlam taşır. Zorlanan huşusun aksini yaptığından bunu tecviz etmiş kabul edilir.[21]                  

 

MUKREHE = ZORLANAN KİMSEYE NELER HELÂLDİR?

 

Bir sözü söylemeye ya da bir fiili işlemeye zorlanıp tehdid edilen kimseye neleri yapmak helâl, neleri işlemek günaih ve yasaktır? Bu konuda îslâm Fakihlerinin ictihad ve tesbitleri hayli geniş bir yer tutmaktadır. Kitabımızın hacmini dikkate alarak bunu özetlemeye çalışacağız.

Zorlanan kimsenin belirtilen hususta neleri yapması helâl, ne­leri işlemesi haramdır? Bunu genellikle dört kısımda tesbit etmişler­dir :

1 — Zorlanan fiili yapmak terkinden daha iyidir. Hattâ terkedil-diği takdirde günahı gerektirir.

2 — Zorlandığı şeyi yapmaktan kaçmmasiyle büyük bir ecir = mükâfat kazanır. Ancak işlediği takdirde günahkâr da olmaz. Ne var ki terketmesi daha uygun sayılır.

3 — Zorlandığı şeyi yapmaktan kaçmmasiyle sevap kazanır. İş­lediği takdirde günahkâr olur,

4 — İşlemesiyle terketmesi eşittir, günah ve sevap bakımından aralarında fark yoktur.[22]

Birincisi : Zalim bir hükümdar, ya da zorba bir derebeyi bir müslümam yakalayıp «Ya bu domuz etini yersin, ya da seni öldürü­rüm» diyerek zorlaması ve tehdidde bulunmasıdu. Bu durumda o hükümdar ya da derebsyinin cidden öldüreceğini biliyorsa, o takdir­de domuz etinden yemesi kendisine vâcib olur. Bundan dolayı gü­nahkâr da sayılmaz. Çünkü hayat hakkı mukaddemdir, muhte­remdir.

Buna rağmen yemekten kaçınır ve bu yüzden öldürülürse, zahir rivayete göre, günahkâr olur. Ancak zaruri hallerde yemenin mubah olduğunu bilmiyecek kadar câhilse, o takdirde günahkâr olmadığı umulur.

İkincisi : Haramı yemeğe zorlanıp tehdid edildiğinde, tehdid eden zorbanın öldürmüyeceğine çoğu zan besliyor, yani bu yoldaki kanaati daha ağır basıyorsa, o takdirde yemez. Zaten bu durumda yemesi de mubah değildir. Yediği takdirde günakkâr olur.

Üçüncüsü : Hükümdar veya derebeyinin biri onu yaklayıp «Ya bu şarabı içersin, ya da senin kulağını keserim veya seni zinçlanda çürütürüm» derse, zorlandığı şeyi işlemekten kaçınmasında büyük bir ecir var. Ancak işlediği takdirde günahkâr da olmaz. Çünkü kar­şısında kulağının kesilmesi veya zindana düşmesi sözkönusudur.

Dördüncüsü : Allah'ı inkâr etmek veya Peygamber (A.S.) Efen­dimizi reddetmek ya da sövmek üzere tehdati edilip zorlanırsa, bu durumda kişi serbesttir : Dilerse -kalbi mutmain bulunduğu halde küfrü gerektiren veya sövmeye delâlet eden bir söz söyler, canını veya bir organını kurtarmış olur ve bundan dolayı da günahkâr ol­maz. Dilerse saJbredip bu uğurda canını veya bir organını verir, bü­yük bir sevap kazanır; günahkâr da sayılmaz.

Bunun gibi, bir müslümanm malını yakmak, telef etmek için adamı zorlayıp ölümle ya da bir organım kesmekle tehdid ederse, o takdirde adam yine muhayyerdir : Dilerse, o müslümanm malım ya­kar, günahkâr olmaz. Çünkü canını veya bir organını kurtarmış olu­yor. Dilerse sabreder, canını verir, büyük bir sevap kazanır. Çünkü müslüm anların malı ve canı her zaman muhteremdir. Bu uğurda- ca­nını verdiği için çoğu âlimlere göre, aynı zamanda şehîd kabul edilir.

Ama bu konuda ya hapis ya da dayak ile tehdid edildiğinde, o takdirde istenilen fiili işlemesi doğru değildûvAksi halde ileride mal sahibi tazminat davası açabilir.[23]

Ölüm tehdidi altında birinin malını telef etmesi için zorlanırsa, o takdirde o da bunu telef ederse, kendisine zamınlık gerekmez. Çün­kü iradesiyle meydana gelmiş bir olay değildir. Kendisini zorlayıp tehdid eden hakkında tazminat açılır.

İki kişiden birinin malını telef etmekle zorlandığı takdirde, han gisinin malı azsa onu telef eder ve bu yüzden "kendisini zorlayana tazminat dâvası açılabilir.[24]

 

Bîrini Öldürmesi İçin Zorlanan :

 

Bir müslüman bir zorba tarafından başka bir adamı öldürmesi için ölümle tehdid edilirse, bu tehdide boyun eğmesi caiz olmaz. Ya­ni adam öldürmesi doğru değildir. Sabredip kendisi ölüme razı olur. Buna rağmen kendi canını kurtarmak için öldürürse, büyük bir günah işlemiş olur. Kısas ise zorlayan kimseye gerekir. Bu, îmam Ebû Hanîfeye göredir.[25]

Zorlanan kişinin akli dengesi bozuk olur veya çocuk denilecek yaşta bulunur ve zorlandığı adamı öldürürse, onu zorlayana kısas gerekir.[26]

Zincire vurulma veya zindana atılma tehdidiyle bir müslümanı öldürmeye zorlanan kimsenin buna uyması doğru değildir. Aksi hal­de kendisine kısas gerekir. Tabii onu zorlayan da cezadan kendini kurtaramaz.[27]

Hükümdar veya derebeyi bir adamı kendi elini kesmesi için ölümle tehdid edip zorlarsa, o takdirde ölümden kurtulmak için ken­di elini kesebilir. İleride şartlar müsait olduğunda dâva açarsa, zor­layana kaved = organa karşılık organ kesme cezası gerekir.

Kendi kendini öldürmesi için ölümle tehdid edilerek zorlanan kimseye, kendini öldürmesi caiz değildir. Bu tehdide uyup kendini öldürdüğü takdirde bundan dolayı zorlayana birşey gerekmez. Yani kısas gerekmez ama başka bir ceza ile cezanladırılması hakimin tak­dirine ve re'yine bırakılmıştır.[28]

Zorba, adamı yanmakta olan ateşe kendini atması için ölümle tehdid edip zorlarsa, o takdirde ateşten yarı yenik kurtulma şansı sözkonusu ise öldürülmemek için kendini o ateşe atar. Şayet bu du­rumda yanıp ölürse, zorlayana kısas gerekir. Bu, îmam Ebû Hanife ile îmam Muhammeü'e göredir. Ateşten hiç kurtulma şansı olmadığı halde daha rahat bir ölüm olarak görüyorsa, o takdirde işkenceyle öldürülmektense kendini ateşe atıp telef eder. Bu da îmanı Ebû Yu­suf'a göredir. Diyet ise bunu emredene gerekir. Kısas gerekmez. Bu durumda ateşte Ölen kimse yıkanmaz.

Ateşte yanmakla kolay bir ölüm sözkonusu değilse, ki değildir. O takdirde atması doğru olmaz, gelecek ölüme sabreder.[29]

Zalim bir hükümdar ya da zorba bir derebeyi bir adama : «Ya kendini şu ırmağa atarsın, ya da seni öldürürüm» diye tehdid edip zorlar veya «Ya şu adamın elini kesersin, ya da seni öldürürüm» diyerek öldürmeye hazırlanırsa, o takdirde adam ırmağa kendini atın-:a kurtulma ümidi taşırsa, atar. Böyle bir ümidi yoksa atmaz. Sözü jdilen adamın elini kesmesinde zaruret vardır, çünkü kendi hayatı iözkonusudur. İleride kısas = misilleme zorbaya gerekir.[30]

Yine zorba zalimin biri ona, «derhal kendi elini kes, aksi halde ıeni öldürürüm» diye tehdid ederse, adam kendi elini kesmez. Ölü-nü bekler. Kesecek olursa, eli heder olur. Zorbaya da az bir ceza verilebilir.

«Kendini şu kılıçla öldür. Aksi halde seni şu testere ile acı çek-tire çektire öldüreceğim» diye tehdid ederse, o takdirde kurtuluş ça­resi yoksa, testereyle öldürülmektense kılıç ile kendini öldürmesi caizdir. Bu durumda zorlayıp tehdid edene kısas gerekir.[31]

 

İki Şey Arasında Bir Seçenek :

 

Zorba bir hükümdar ya da derebeyi bir müslümana «Ya domuz etinden ya da ölmüş hayvan etinden yersin, ya da şu adamı öldürürürsün» diye tehdid eder ve başka kurtuluş da olmazsa,o takdir­de adam bu ikisinden en hafif sayılan haramı işler, yani domuz ya da ölmüş hayvan etinden yer. Bunun aksini yapacak olursa hem gü­nahkâr olur, hem ağır diyet gerekir.[32]

 

Zina İle Adam Öldürme Arasında Muhayyer Bırakılırsa :

 

Zalim bir hükümdar bir müslümanı yakalayıp «Ya şu kadınla zina edersin ya da şu müslümanı öldürürsün. Aksi halde seni öldü­rürüm» diye tehdid ederse, kıyasen değil istihsanen zina eder. Zina etmeyip adamı öldürürse, onun öldürülmesini emreden zorba kısa-san öldürülür.

Sözü edilen meselelerde tehdid ölümle değil de hapis, zincire vurma, sakaljbıyık kesme gibi hafif sayılacak ölçülerde olursa, o tak­dirde zorlandığı cinayet ya da zinayı işlemesi caiz ve mubah olmaz. Aksi halde kısas veya hadd kendisine gerekir. Ancak ona bunu em­reden zorba da ta'zir edilir. [33]

 

Malı Yoketme İle Adam Öldürme Arasında Muhayyer Bırakılırsa :

 

Yine bir zorba tarafından bir müslüman yakalanıp bir başkasısının malını yakmak ile birini öldürmek arasında muhayyer bırakı­larak zorlanıp ölümle tehdid edilirse, o da malı yakmayıp işaret edi­len adamı öldürürse, kısas kendisine gerekir. Çünkü malı itlaf mu­bah değilse de bu hususta ruhsata müsaittir. Onu yapmayıp kesin­likle yasak olan adam. öldürme fiilini işlerse, onu kasden öldürmüş gibi kabul edilir. Emreden zorbaya da ayrı bir ceza verilir.

Malı yakarsa, o takdirde o emreden zorbadan tazmin edilir.[34]

Ama zorlanan adam bunlardan hiçbirini yapmaz da o yüzden öldürülürse, bu onun hakkında daha hayırlı olur.

Karısını boşamak veya kölesini azâd etmek üzere zorlanıp ölüm­le tehdid edilir, o da bu yüzden karısını boşar veya kölesini azâd ederse, istemiyerek yapmasına rağmen «Hanefî mezhebine göre- ka­rısı boşanmış ve kölesi de azâd edilmiş kabul edilir. Ancak kölenin kıymeti onu zorlayan zorbadan alınır. Kadının mehri de yine o zor­badan tazmin edilir.

Karısını boşama yetkisini karısına veya bir başkasına vermesini zorlayıp ölümle tehdid ederse, o takdirde oda bu yetkiyi karısına bı­rakır, o da kendini boşarsa, talâk vaki sayılır. Kadının mehri ise teh­did eden zorbadan tazmin edilir.

Harbî olan zorba bir müslümana «Yanındaki kadım ver onunla zina edeyim, buna karşılık bizde esir olan şu kadar müslümanı ser­best .bırakayım» derse, müslüman bu öneriyi reddeder. Yani kadını ona teslim etmez.[35]

İslâm Dinini terketme'k üzere zorlanıp ölümle tehdid edilen kim­se, başka çare bulamayıp küfrü gerektiren bir söz söylerse, karısı kendisinden boş düşmez. Çünkü bu irtidad iradesi dışında cereyan etmiştir. Ayni zamanda kalbi imân ile yatışmış bir halde iken bu sözü söylemiştir.

Bir zorba tarafından ölümle tehdid edilerek İslâm'a sokulan bir kimse, bunun aksini iddia etmedikçe Müslüman sayılır. Ancak bi­lindiği gibi, dinde zorlama yoktur. Yani bir kişiyi zorla dine sokmak, İslâm'ın uygun kabul ettiği bir yol değildir. Bununla beraber böyle bir olay meydana gelirse, yukarıda belirtilen hüküm uygulanır, ya­ni adam müslüman sayılır. Bu durumda bir süre sonra İslâm Dinini terkettiğini söylerse,   öldürülmez.   Çünkü   onun   hakkında   murted muamelesi câri değildir.[36]

Harem dahilinde ihramlı bulunduğu halde zorbanın biri «Ya şu avı öldürürsün ya da ben seni bu silâhla öldüreceğim» der ve başka kurtuluş çaresi kalmazsa, av hayvanım öldürür, bundan dolayı bir cezâ kendisine gerekmez.

Ramazanda oruçlu iken bir zorba onu ölümle tehdit edip bir şey yemesini veya içmesini sağlarsa, orucu bozulur, ancak keffaret ge­rekmez, günügününe kaza gerekir.[37]

Hac için ihramlı bulunduğu bir sırada bir zorba tarafından si­lâh ve ölüm tehdidiyle bir kadınla zina etmeye zorlanır, başka çare kalmayınca o da o kadınla zina ederse, ihramı fesada uğramış olur,: ve kendisine keffaret gerekir. Yani bir koyun boğazlaması gerekir.

Zorlanan kadın olursa, hüküm aynıdır.[38]                                       

 



[1] Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 3/481.

[2] En-Nihaye - Fetavâ-yi Hindiyye.

[3] Fetâvâryi Kaadıhan - Fetâvâ-yi Hindiyye.

[4] Tatarhaniyye.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 3/481-482.

[5] El-Mebsut - Şemsü'l-Eimme Serahsi.

[6] Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 3/482.

[7] El-Kâfi - Mervezî - Fetâvâ-yi Hindiyye.

[8] El-Muhit - Radıyüddin Serahsî.

[9] En-Nihaye - Fetâvâ-yi Hindiyye.

[10] Et-Tebyîn-Zeylai.

[11] Ez-Zahire- Burhaneddin Mahmut Taceddin.

[12] Fetâvâ-yi Kaadıfaan.

[13] Hızânetü'l-Müftin.

[14] El-Muhit-Radıyûddin Serahsi.

[15] Fetâvâ-yi Kaadıhan.

[16] Fetâvâ-yi Kaadıhan - Fetâvâ-yi Hindİyye.

[17] El-Muhit - Radıyüddin Serahi.

[18] Ez-Zahire - Burhanettin Mahmut.

[19] El-Mebsût - Şemsü'l-Eimme Serahsi.

[20] Fetâvâ-yi Kaadıhan.

[21] Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 3/482-486.

[22] Fetâvâ-yi Kaadıhan.

[23] El-Kafi – Mervezî.

[24] El-Muhit - Radıyüddin Serahsî.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 3/487-488.

[25] El-Kâfı – Mervezî.

[26] El-Aynî Şerhü'l-Hiıdâye.

[27] Fetâvâ-yi Kaadıhan.

[28] El-Muhit - Radıyüddin Serahsi.

[29] Fetâvâ-yi Kaadıhan - Fetâ-vâ-yi Hindiyye.

[30] Fetâvâ-yi Kaadıhan.

[31] El-Muhit - Radıyüddin Serahsî.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 3/488-490.

[32] El-Muhit - Radıyüddin Serahsİ.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 3/490.

[33] Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 3/490.

[34] Fetâvâ-yi Kaadıhan - Fetâvâ-yi Hindiyye.

[35] Hızanetü'l-Müftîn - Fetâvâ-yi Hindiyye.

[36] Fetâvâ-yi Hindiyye.

[37] El-Mebsût - Şemsü'l-Eimme Serahsi - Fetâvâ-yi Kaadıhan.

[38] Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 3/490-492.

Online Bağış
Hediyen Dünyanın En Güzel Hediyesi Olsun
Haftanın Hutbesi
16.02.2024 Dünyayı Barış Ve İtidale Çağırıyoruz
09.02.2024 Hayatı Değerli Kılan Ölçü: İman
02.02.2024 Rabbimiz, Müminleri Yalnız Ve Yardımsız Bırakmaz
26.01.2024 Mülk Sûresinden Mesajlar
19.01.2024 Bizi Güçlü Kılan, Birlik Ve Beraberliğimizdir
12.01.2024 Allah’ın Rahmet Ve İnayetine Sığınmanın Adı: Eûzü-Besmele
Kur'an-ı Kerim Dinle
DİB Kur'an Portalı
Ramazan Pakdil Sureler
Bünyamin Topçuoğlu
Bünyamin T.oğlu Aşirler
İlhan Tok Hatim
Abdussamed Hatim
Abdul Rahman Al Sudais
Ahmed Al Ajmi Hatim
F.Çollak Görüntülü Hatim
İshak Daniş Hatim
5 Hafız OK takipli Hatim
Mehmet Emin Ay Hatim
İsmail Biçer Ok Takipli
İsmail Biçer Aşr-ı Şerifler
114 Sure 114 Hafız
S.Hafızlar Görüntülü
Kur'an International
Tefsir
Cüz Cüz Kur’an Özeti
Her Cüzden Üç Mesaj
Elmalı Tefsiri
Elmalı Meali
Fizilali Kur'an
DİB Kuran Meali
Kur'an-ı Nasıl Anlayalım
Fıkıh
K.İslam Fıkhı
R. Muhtar-İbn-i Abidin
Gurer Ve Dürer
Mülteka El Ebhur
Kuduri Tercümesi
Nûru'l-îzâh Tercümesi
Büyük Şafi Fıkhı
Detaylarıyla Namaz
Hadis
Kütübüs-Sitte
Sahihi Buhari
Riyazüs Salihin
Ellü'lüü vel-Mercan
Hadis El Kitabı
40 Hadis ve izahı
Uydurma Hadisler
Üye Adı
Parola

Şifremi unuttum -
Sayfa oluşturulma süresi: 0.01 saniye 14,847,029 Tekil Ziyaretçi
Copyright © 2012 islamda Hayat
Sitemizdeki Vaaz, Hutbe ve Yazılar kaynak göstermek şartı önceden izin Almadan Ticari Amaçlar Dışında Kullanmak Serbestir.

Tüm Bilgiler Ümmete Vakıftır copyright © 2002 - 2024