Vaaz Kategorileri
İman Konuları
İbadet Konuları
Sosyal Konular
Ramazan Vaazları
Dini Günler ve Geceler
DİB Örnek Vaazları
Kur'an'dan Öğütler
Genel Konular
islam ve Aile
Görev,Sorumluluk,Ahlak
Mevlid-i Nebi Vaazları
Ana Menü
Çocuklar İçin
Kur'an Öğreniyorm
Dinimi Öğreniyorum
Dini Bilgiler
Oyunlar
Ansiklopedi ve sözlük
Osmanlıca Sözlük
İslam Ansiklopedisi
Dini Sözlük
Dini Terimler
Küçük Lügat
Dini Kitaplar
P.Hayatı Salih Suruç
Kur'an ve Bilim
Günümüzde İslam
Kıssadan Hisse
Ehli Sünnet Yolu
İslam Tasavvufu
En Güzel Örnek
Gıybet Hastalığı
Adım Adım Kurtuluş
Mesneviden Öyküler
Kaynaklarıyla İslam Fıkhı Celal YILDIRIM

ONBEŞİNCİ BÖLÜM.. 9

İMAMET. 9

1— NAFİLE NAMAZ CEMAATLE KILINIR MI?. 10

2 — İMAMETE DAHA LÂYIK OLAN : 10

A) Kiracı, Ev Sahibi Ve Bir De Müsafirin Bulunduğu Ev : 11

B) Mahalle Mescidine Giren Daha Yetenekli Kimse : 11

C) Başkasına İmam Olmaya Kim Elverişlidir?. 11

Ç)  İmamın Mezhebi Ayrı Olursa : 12

D) Teyemmüm Edenin Su İle Abdest Alanlara İmamlığı : 12

F) Mestlerini Meshedenin İmam Olması Caiz Midir?. 12

G) Bineği Üzerinde Oturup İmamlık Yapması Caiz Midir?. 12

H) İşaretle Namaz Kılan Kimse İmamlık Yapabilir Mi?. 12

I) Kamburun İmameti : 13

İ) İğri Ayaklının İmameti : 13

J) Nafile Kılan, Farz Kılana Uyabilir Mi?. 13

K) Deli Ve Sarhoşun İmameti : 13

L) Eyleşiğin Yolcuya Uyması : 13

M) Zinadan Doğanın İmameti : 13

N) Erkeğin Kadına İmam Olması : 13

O) Kadınların Cuma Namazı Kılması : 14

P) Kadının Erkeğe İmam Olması Caiz Midir?. 14

Hunsâ'nm İmameti : 14

R) Dilsizin İmameti : 14

S) Okur-Yazar Olmayan  (Ümmî)Nin Ümmîlere İmameti Caizdir. 14

Ş) Ümmiye Uymak Caiz Midir?. 14

T) Piyadenin Süvariye Uyması 15

U) Kazaya Kalan Nafile Namazı 15

Ü) Namaz Kılmaya Yemin Eden. 15

V) Çıplağın İmameti : 15

Y) Pepenin İmameti : 15

Z) Kıraat İlmini Bilmiyenin İmameti : 15

Ummî Olmayanın Umnıiye Uyması : 15

A) Üzerinde Resim Bulunan Elbise : 16

B) Ramazanda Başka Bir Mahallede İmamlık Yapan : 16

C) Açıktan Günah İşleyen İmam : 16

Cami Cemaati İmamı İstemediği Takdirde. 16

Namazı Uzatmamak : 16

İmam Ateşperest Olduğunu İlân Ederse : 17

3 — İMAMA UYMAYA ENGEL SEBEPLER : 17

İmama Uymaya Engel Olan Daha Çok Üç Sebep Vardır : 17

2. Ara Yerde Bir Irmağın Bulunması 18

RADYO YA DA TELEVİZYONDAN NAKLEN VERİLEN BİR NAMAZDA O CEMAATE KATILMAK CAİZ MİDİR?. 18

3. Ara Yerde Kadınlardan Oluşan Tam Bir Saf Fin Bulunması 18

A) MUHAZAT : (Kadınla Erkeğin Aynı Hizada Bulunması) 19

B) İmamla Kendisine Uyan Arasında Bir Duvar Bulunursa : 19

C) Büyük Selatin Cami'lerde Uzakta Durup İmama Uymak : 19

5 — İMÂMIN ARKASINDA NASIL DURULUR?. 19

A) İmamın Arkasında Yalnız Bir Adam.. 19

B) İmamın Arkasında İki Kişi Bulunursa : 20

C) Erkek, Kadın, Çocuk, Hunsâ Ve Ergenlik Çağma Yaklaşan Kızlardan Oluşan Cemaat Nasıl Durur?. 20

D) Kadınların Cemaate Katılması 20

E) Safları Düzenleme : 20

F) Hangi Safta Yer Almak Daha Faziletlidir?. 20

G) Muhazatın Şartlan : 20

6 — MESCİDİ HARAM'DA ERKEK VE KADINLARIN BÎR ARADA NAMAZ KILMALARI : 21

7 — İMAMA UYULAN VE UYULMAYAN HUSUSLAR : 22

A) İmamdan Önce Rükû' Veya Secde Yapmak. 23

8 — NAMAZDA BEŞ ŞEYİ İMAM  TERKEDERSE CEMAAT DE TERKEDER : 23

A) Dört Şey Var Ki, Cemaat Onlarda İmama Uymaz : 23

B) Şimdi İmama Uyulmayan Yerleri Belirtelim : 23

DOKUZ ŞEY VAR Kİ İMAM ONLARI TERKETTİĞİNDE CEMAAT TERKETMEYİP YAPAR : 24

9 — MESBUK : 24

10 — L Â H İ K : 26

11— MESBUK YETİŞİLMİYEN KISIMLARIN KAZASINDA ALTI MADDEDE LÂHİK'TEN AYRILIR : 26

12 — İMAMLA CEMAATI ARASINDA İHTİLAFU MESELELER : 27

13 — NAMAZDA ABDEST BOZULMASI : 27

A) Namazda İken Tmamın Abdestinin Bozulması : 28

B) Kadına Gelince : 29

C) Namazda Başkasını  Kendi Yerine İmam  Olarak Geçirmek : 30

D) İstihlâf Nasıl Yerine Getirilir?. 30

E) Mesbuk Bu Durumda Nasıl Hareket Etmelidir?. 30

F) İmam Yerine Birini İşaretle Geçirirken : 30

14 — NAMAZIN HÜKÜMSÜZ KALDIĞI YERLEE : 32

15 — NAMAZI BOZAN VE ONDA İŞLENMESİ MEKRUH OLAN ŞEYLER : 33

B) Namazda Konuşmanın Sınırı Nedir?. 33

C) Bu Konudaki Genel Kaaide Şudur : 33

16 — NAMAZI BOZAN FİİLLER : 36

A) Namazda Bir Şey Yemek Ya Da İçmek : 37

B) Dişler Arasındaki Yiyecek Kırıntısı : 37

C) Dişleri Arasındaki Kanı Yutmak. 37

D) Dıştan Bir Şey Ağıza Alıp Yutmak : 37

E) Namazda Kusmak : 37

F) Namazda Yürümek : 37

H) Namazda İken Göğsü Kıbleden Ayırmak : 38

İ) Namazda At'a Veya Benzeri Bir Bineğe Binmek : 38

J) Hiçbir Özür Yokken İmamın Önüne Geçmek : 38

17 — NAMAZDA AKREP, YILAN VE BENZERÎ ZARARLI BİR HAYVANI ÖLDÜRMEK : 39

Namazda Bir Rükû' Ya Da Secde Fazla Yapmak : 40

18 — NAMAZDA MEKRUH OLAN VE OLMAYAN ŞEYLER : 40

19 — BAŞ AÇIK NAMAZ KILMAK : 42

20 — KISA KOLLU GÖMLEKLE NAMAZ KILMAK : 42

21 — İŞ ELBİSESİYLE NAMAZ KILMAK : 42

22 — NAMAZ KILINAN YERDE  RESİM VE BENZERİ ŞEYLERİN BULUNMASI : 43

23 — NAMAZDA AYNI SÛREYİ TEKRARLAMAK : 44

Namazda Besmeleyi Ve Âmin'i Aşikar Söylemek : 44

Namazda Elbise Çıkarmak Veya Giyinmek : 44

24 — CAMİ' VE MESCİDLERDE ÖZEL YER AYIRMAK.. 45

C) Ateşe Yönelik Namaz Kılmak Mekruhtur : 45

D) İmamın Dışardan Geleni Rükû'da Beklemesi : 46

E) Ağzında Bir Şey Tuttuğu Halde Namaz Kılmak : 46

25 — HAKSIZ YERE ZORLA  ALINMIŞ  TOPRAK  ÜZERİNDE NAMAZ KILMAK : 46

Namazda İken Ana Babadan Biri Çağıracak Olursa. 47

Namaz Kılarken Eşyası Çalımrsa. 47

Fecîr Doğunca Konuşmak Mekruh Mudur?. 47

Mescidlerin Damın Da Hela Yapmak Doğru Olur Mu?. 47

26 — CAMİLERİ SÜSLEMEK : 47

A) Cami'lerin Kapısını Kapah Tutmak : 48

B) Cami Duvarlarına Âyet Yazdırmak : 48

C) Cami' Ve Mescidlerin İçinde Abdest Almak : 48

F) Cami'a Ait Yakıtı Kullanmak : 49

H) Şahsın Yaptırdığı Cami' : 49

İ) Camilerde Namaz Vakitleri Dışında Oturmak : 49

27 — VİTÎR NAMAZI : 49

C) Vâcib Olan Kunut Ne Zaman Okunur?. 50

D) Kunut Gizli Mi Okunur, Aşikâr Mı Okunur?. 50

28 — NAFİLE NAMAZLAR : 51

B) Sünnet Namazların En Kuvvetlisi : 51

C) Sabahın İki Rek'at Sünnetinde Hangi Sûreler Okunur?. 52

D) Sünnet Namazlar Vaktinde Kılmmazsa Kaza Edilir Mi?. 52

28 — KUŞLUK NAMAZI : 52

A) Sünnet Ve Mendup Namazlarla İlgili Hadîsler : 52

B) Öğle Vaktinin Sünneti : 53

C) Kuşluk Namazı Hakkındaki Hadîsler : 53

29 — TAHÎYYETÜ'L-MESCİD : (Camiye Saygı Namazı) 53

Tahıyyetü'l- Mescid Namazı Nasıl Kılınır?. 54

30 - İSTİHARE NAMAZI : 54

31 — TEŞBİH NAMAZI : 54

32 — HACET NAMAZI : 55

33 — GECE KALKIP KILINAN NAMAZ : 55

34 — GÜNDÜZ VE GECE KILINACAK NAFİLE NAMAZLAR : 55

A) Sünnet Ve Nafile Namazları Evde Kılmak : 55

B) Farzdan Sonraki Sünnetler : 56

C) İmam Farzı Kılıp Sünnete Kalkınca : 56

D) Öğle İle Cuma Farzından Önce Kılman Dört Rek'at : 56

E) Vakit Sünnetini Kıldıktan Sonra Alış - Veriş Yapmak : 56

F) Farzı Kıldıktan Sonra Konuşmak : 56

G) Nafile Namazların Her Rek'atinde Kıraat : 56

H) Abdestsiz Nafile Namaza Başlayan : 57

J) İmamların Bu Mesele Hakkındaki İçtihadı Şöyledir : 57

35 — TERAVİH NAMAZI : 58

B) Teravih Namazmin Vakti : 58

C) Tervihalarda Oturulurken Ne Yapılır?. 59

D) Terâvîh Namazının Cemaatle Kılınması, Sünnet-İ Kîfayedir. 59

E) Evinde Cemaat Olup Terâvîh Kılan : 59

F) Ücretle İmam Tutup Terâvîh Kıldırmak : 59

G) Teravihi, Bir İmam Arkasında Kılıp Bitirmek : 60

H) Vakti Çıkmak Suretiyle Kaçırılan Terâvîh : 60

İ) Rek'at Sayısında İhtilaf Edilirse : 60

J) Hatimle Terâvîh Kılmak : 60

K) Teravîh'te Acele Okumak Mekruhtur : 61

L) Hatimle Namaz Kıldıran İman : 61

M) Terâvîh Te Kıraatte Yanılmak : 61

n) Terâvîh'te Kısa Sureleri Okumak : 61

O) Teravih Namazı Oturularak Kılınır Mı?. 61

Ö) Terâvîh'i Üçer Bek'at Halinde Kılmak. 62

36 - FARZ NAMAZA YETİŞMEK : 62

A) Cemaatin Faziletine Ermek : 62

B) Sabahın Sünnetini Kılmadan İkamet Getirilirse. 62

C) Ezan Okunan Cami : 63

D) İmam Rükû'da İken Gelip Namaza Durmak : 63

E) Bayram Namazında İmama Rükû'da Yetişen : 63

F) İmamdan Önce Rükû' Ve Secdeleri, Yaparsa : 63

G) Farz Namaz Kılındıktan Sonra Cami'a Gelen : 64

37 — KAZA NAMAZLARI : 64

B) Cinnet Getiren Kimse Kılamadığı Farzı Kaza Eder Mi?. 64

C) Murteddin Kaza Namazı : 64

D) Dar İ Harp (Gayr-İ Müslim Bir Ülke) De İslâm'a Giren : 64

E) Bayılan Kimse Üzerinde Kalan Kaza Namazı : 64

F) Baş İşaretiyle De Namaz Kılamıyan Kimse : 65

G) Yolculuk Halinde Kazaya Kalan Namazlar : 65

H) Farzın Kazası Farzdır : 65

38 - KAZA NAMAZI İÇİN BELLİ VE BELİRLİ BİR VAKİT VAR MIDIR?. 65

B) Kaza Namazını Cemaatle Kılacak Olursa : 65

C) Kaza Namazları Arasında Tertip : 65

D) Nafile Namaz Kılarken Üzerinde Kaza Olduğunu Hatırlarsa: 66

E) Ergen Olan Çocuk Tertip Sahibi Sayılır Mı?. 66

F) Tertibe Uyulmadığında : 66

G) Vakit Daralınca Tertip Düşer : 66

H) Üzerinde Birden Fazla Kaza Bulunursa. 67

İ) Tertip Ne Zaman Düşer?. 67

J) Altı Vaktin Kazaya Kalması Üstüste Araya Edâ Girmeksizin Mi Olmalıdır?. 68

K) Kaza Namazları İkiye Ayrılır : 68

M) Kazaya Kalan Bir Namazın Üzerinden Altı Vakit Geçerse Ne Olur?. 68

N) Bir Tek Vakit Namazını Unutup Kılmayan : 68

O) Kaza Namazlarını Kılmak Nafile Kılmaktan Af Daldır : 68

P) Kaza Namazlarım Nerede Kılmak Daha Uygun Olur?. 69

R) Başkası Üzerinde Kalan Kaza Namaz Ve Oruçları Tutmak Caiz Olur Mu?. 69

39 — NAMAZ VE ORUÇ KEFFARETİ : 69

40 — YANILMA SECDESİ : (Sücûd-i Sehv) 69

A) Yanılma Secdesi Vâcibdir. 69

B) Yanılma Secdesinin Yeri : 70

C) Yanılma Secdesinin Keyfiyeti : 70

D) Her Namazda Yanılma Secdesi Aynı Mıdır?. 70

E) Yanılma Secdesinden Sonra Oturmak Vâcib Midir?. 70

F) Yanılma Secdesi Konusunda Genel Kaaide Şudur : 70

41 — NAMAZIN VÂCİBLERİ : 71

A) Farzların Son İki Rek'atinde Hiçbir Şey Okumazsa : 71

C) İkinci Rek'atte, Birinci Rek'atte Okuduğu Süreden Bir Önceki Sûreyi Okumak  71

D) Kıraati İlk İki Rek'atte Okumak : 72

E) Namazda Belli Ve Belirli Tertibe Uymak : 72

F) Ta'dîl-İ Erkâna Riâyet Etmek : 72

G) Üç Ve Dört Rek'atli Namazlarda Birinci Teşehhüde Oturmak. 72

H) Birinci Ve İkinci Oturuşlarda Teşehhüd'ü Terketmek : 72

J) Son Oturuşta Teşehhüdü Unutup Okumuyacak Olursa : 73

K) Oturacağı Yerde Ayağa Kalkarsa : 73

L) Teşehhüdden Sonra Kaç Rek'at Kıldığında Tereddüt Ederse : 73

M) Vitir Namazında Kunût'u Terketmek : 73

N) Bayram Tekbirlerini Terketmek : 73

O) Yanılma Secdesini 74

Ö) Aşikâr Okunacak Yerde Gizli,  Gizli Okunacak Yerde  Aşikâr Okumak : 74

P) Ne Kadar Okunursa Yanılma Secdesi Gerekir?. 74

R) İmama Gereken Yanılma Secdesi Cemaate De Gerekir. 74

S) Mesbuk Olan Kimse, Yanılma Secdesinde İmama Uyar Mı?. 74

T) Beşinci Rek'ate Kalkan : 75

U) Namazın  Sonunda Icşehhüd Miktarı Oturmadan Kalkmak : 75

Ü) Yanılma Secdesini De Yamlarak Yapmadan Selâm Verirse : 76

V) Vitir Ve Teravih Namazlarında Kıraat : 76

Y) Rek'at Sayısında Şüpheye Düşmek : 76

Z) Vakit Namazını Kılıp Kılmadığında Şüpheye Düşerse : 76

A) Sabah Namazında Şüpheye Düşerse : 76

B) Vitir Namazında Şüpheye Düşmek : 77

42 — TİLÂVET SECDESİ : 77

B) Tilâvet Secdesinin Hükmü : 78

C) Tilâvet Secdesi, Kur'ân'da 14 Yerde Vardır. 78

D) Tilâvet Secdesinin Vâcib Olabilmesi İçin : 78

E) Tilâvet Secdesi Kimlere Vâcibdir?. 78

F) Sarhoş İken Secde Âyetini Okursa : 79

G) Kadın Namazda Secde Âyetini Okursa : 79

H) Nafile Namaz Kılarken Secde Âyetini Okursa : 79

İ) Okunaksızın Sadece Secde Âyetini Yazmak : 79

K) Sağır Kimse Secde Âyetini Okursa : 79

L) İmam Secde Âyetini Okursa : 79

Cemaatle Kılman Namazda,Cemaatten Biri Secde Âyetini Okursa: 80

M) Namazda Secde Âyetini Okumak : 80

N) Namaz Secdesi Tilâvet Secdesi Yerine Geçer Mi?. 80

O) Tilâvet Secdesinde Saf Bağlanır Mı?. 80

Ö) Aynı Mecliste Aynı Secde Âyeti Tekrar Okunursa : 81

P) Namaz İçinde Gerekli Olan Tilâvet Secdesi : 81

R) Aynı Rek'atte Secde Âyetini Tekrarlamak : 81

S) Kerahet Vaktinde Secde Âyetini Okumak : 82

Ş) Tilâvet Secdesinin Şartları : 82

Tilâvet Secdesinin Rüknü : 82

T) Tilâvet Secdesini Bozan Sebepler : 82

U) Tilâvet Secdesinin Sünnetleri : 82

Ü) Tilâvet Secdesinde Müstehab Olan Şudur : 82

Y) Secde Âyetinin Bulunduğu Sûreyi Okuyup Onu Terketmek : 83

43 — ŞÜKÜR SECDESİ : 83

A) İşte Şükür Secdesi'nin Hikmeti Budur : 83

B) Şükür Secdesi Ne Zaman Niçin Yapılır?. 83

C) Camilerde Namazdan Sonra Şükür Secdesi Yapmak : 83

44 — HASTA OLAN KİŞİNİN NAMAZI : 84

B) Hasta Bir Süre Ayakta Durabiliyorsa : 84

C) Oturarak Namaz Kılmak İsteyen Hasta Nasıl Oturur?. 85

D) Yere Secde Yapamıyan Kimse Yüksekçe Bir Şey Üzerine Secde Edebilir Mi?  85

E) Ayakta Namaz Kılarken Aniden Hastalanan : 85

F) Hastalığından Dolayı Oturarak Namaz Kılan : 85

G) Baş İşaretiyle Namaz Kılarken : 85

H) Komaya Yakın Bir Duruma Giren Hasta : 86

İ) Terkedilen Bu Namazların Kazası Gerekir Mi?. 86

J) Hastalığından Dolayı Kıbleye Yönelemiyen : 86

K) Altındaki Döşek Necis Olursa, Hasta Ne Yapar?. 86

I) Hasta Üstündeki Elbiseyi Devamlı Necis Yaparsa : 86

M) Bayılan Ya Da Cinnet Getiren Kimse : 86

N) Bir Zorba Ya Da Canavardan Korkup Bayılan Kimse : 87

O) Bir Gün. Bir Geceden Fazla Uykuda Kalan Kimse : 87

P) Hasta Kimse Vakit Girmeden Namaz Kılabilir Mi?. 87

R) Düşman Korkusundan Ayakta Duramıyan Kimse : 87

S) Basık Bir Ev Ya Da Çadırda Ayakta Durma İmkânı Yoksa : 87

Ş) Hastalığında Kılamadığı Namazları Sıhhatına Kavuştuğunda Nasıl Kaza Eder?  87

T) Cuma Günü Camiye Gidemeyip Evinde Hasta Yatan Kimse : 88

45 — SEFERİ NAMAZ : (Yolculuk Halinde Beş Vakit Namaz) 88

B) Seferi Namazla İlgili Âyet : 88

D) Ne Kadarlık Bir Mesafede Namaz Kısaltılır?. 88

F) Katedilecek Mesafenin Seferi Sayılabilmesinin   Asil İllet   Ve Ölçüsü Nedir?  89

H) Seferde Dört Rek'atli Namazda Kıraati Terketmek : 90

İ) Seferde Namazı Kısaltmak Mutlaka Gereklidir : 90

J) Sünnet Namazlar Kasredilir Mi?. 90

K) Seferde Sünnet Namaz Terkedilebilir Mi?. 90

I) Yolculuğa Çıkılırken Ne Zaman Seferi Durumu Başlar?. 91

M) Seferden Dönüşte Kendi Beldesine Girerken : 91

N) Seferi Sayılabilmek İçin : 91

O) Seferi Konusunda Niyet Ehli Olması Gerekir : 91

Ö) Nerelerde İkaanıete Niyet Getirmek Sahih Olur?. 91

P) Askerlerin İkaamet Durumu : 91

R) Belli Bir Yerde Mesken Tutmayanlar : 92

S) Hacıların Yolları Üzerindeki Bir Ülkede Kafileyi Beklemesi : 92

Ş) İki Yerde 15 Gün Kalmaya Niyet Edilirse : 92

Ü) Esir, Bulunduğu Yerden Kaçıp Bir Yerde Gizlenirse : 93

V) İslâm Askerleri Bir Ülkeyi Fethedip İstilâ Ederlerse : 93

Y) Seferî Konuda Tabiî İle Metbuun Durumu : 93

Z) Vaktin Evvelinde Seferi Bulunur Da   Sonra Vakit Çıkmadan İkaamete Niyet Getirirse : 94

A) Eyleşik İken Öğle Namazını Kılıp Vakit İçinde Sefere Çıkan : 94

C) Seferi Olan Kimse Eyleşik Olanlara Namaz Kıldırırsa : 94

D) Cuma Günü Sefere Çıkılır Mı?. 95

E) Seferi Olan Kimse Kendi Beldesine Dönüp Girince : 95

F) Kaç Türlü Vatan Var?. 95

H) Yolcu Olan Kimse Namazı Geciktirebilir Mi?. 95

46 — ŞEHİR DIŞINDA HAYVAN ÜSTÜNDE NAMAZ KILMAK : 95

A) Hayvan Üstünde Şöyle Namaz Kılınır : 96

B) Hayvan Üstünde Nafile Namaz Cemaatle Kılınır Mı?. 96

C) Hayvan Üstünde Namaz Kılarken, Onu Sürebilir Mi?. 96

47 — OTOBÜS, OTOMOBİL VE UÇAKTA NAMAZ KILMAK : 96

B) Gemide Namaz Kılmaya Gelince : 97

48 — CUMA NAMAZI : 97

B) Kitap (Kuran) Da Cuma. 98

Sünnette Cuma : 98

C) İcmâ ' : 98

D) Cuma Namazı Farz-I Ayn'dir. 98

E) İşçi Ve Me'mur Cumayı Terkedebilir Mi?. 99

G) Kendisine Cuma Vâcib Olmayanlar : 99

H) Cumanın Edasının Şartlan : 100

Seferi Olanlar Cuma Günü Şehre Girerlerse : 100

J) İslâm Halefesi Hac Mevsiminde Minâ'da Bulunursa : 100

K) Bir Beldede Birden Fazla Cami'cle Cuma Kılınması : 100

49 — ZÜHR İ ÂHİRİN NİYETİN.E GELİNCE : 101

A) Zühr'i Âhirin Kılınmasına Lüzum Var Mıdır?. 101

B) Cuma Günü Fazla Yağmurlu Olursa : 102

C) Hükümdar Kadın Olursa : 102

Ç) Yalnız Hutbeye İzin Vermek : 103

D) İmam Görevden Alındığı Takdirde : 103

E) Küffarm İdaresi Altında Bulunan İslâm Memleketi : 103

F) Cuma Namazında İmama Uyduktan Sonra Uyuyan Kimse : 103

G) Hutbenin Birtakım Farzları Ve Sünnetleri Var : 103

H) Hatip Hutbeyi Cami'de Hiç Kimse Yokken Okursa : 104

I) Hutbenin Sünnetleri : 104

İ) Hutbenin Minber Üstünde Okunması : 105

J) İkinci Hutbede Dualar Yapılırken : 105

Sesi Duyulmuyacak Kadar Alçaltmak Doğru Mudur?. 105

L) Hutbede Hulefa-İ Îlâşidîni Hayır Ve Dua İle Anmak : 105

M) Hatip Hutbeye Çıkınca Artık Ne Konuşma, Ne De   Namaz Vardır : 105

N) Hatipten Uzakta Ve Ona Yakın Yerde Olanlar : 106

O) Namazda İşlenmesi Haram Olan Şeyler Hutbede De Haramdır: 106

Ö) Hutbe Okunurken Hatibe Yönelmek : 106

P) Camilerde Yardım Toplamak : 106

R) Hutbe Okunurken Nasıl Oturulur?. 106

S) Cuma Namazına Başlarken Sabah Namazını Kılmadığını   Hatırlarsa : 107

Ş) Bir Şey Elinde Tutup Ona Dayanarak Hutbe Okumak Caiz Mi?. 107

T) Cuma Namazı Köle, Hasta Ve Yolcularla Kılınabilir Mi?. 107

U) Îmamla Birlikte Tekbir Getirmiyen Cemaat : 107

V) O Halde Fabrika,Askerî Garnizon Ve Benzeri Yerlerde Cuma Sahih Olur Mu?  108

Y) Hiç Bir Özrü Olmadığı Halde Öğle Namazını Cumadan   Önce Kılan Kimse : 108

Z) Öğleyi Kıldıktan Sonra Gelip Cuma Namazı İçin İmama Uyan Kimse : 108

A) Cuma Namazına Teşehhüd Veya Yanılma Secdesince Yetişen: 108

B) Cuma Günü İlk Ezan Okununca : 109

C) Ezan Okununca Cami'a Sür'atli Yürüyerek Mi Gidilir?. 109

Ç) Hatip Minbere Çıkıp Oturunca : 109

D) Cuma Namazı İki Rek'attir : 109

Cuma Camii Fazla Kalabalık Ve Sıkışık Olunca : 109

E) Cuma'ya Çıkan Kimse Temiz Elbisesini Giyinir : 109


ONBEŞİNCİ BÖLÜM

 

İMAMET

 

Cemaatle namaz kılmak, İslâm'ın insanlara, açmış olduğu geniş bir rahmet kapısıdır. Özellikle değişen hayat şartları ve çoğalan nü­fus ile şehirlerin alabildiğine büyümesi karşısında mü'minlerin bir­biriyle görüşme, sohbette bulunma, biraraya gelip din ve dünya işle­rini çözme imkânları azalmıştır. Bir de emeklileri düşünecek olur­sak, belli bir hayat düzeyinden kopup toplum arasında yalnızlığa itil­mişe benziyor. Bütün bu boşlukları cami ve cemaat doldurmaktadır. Günde beş vakit camiye gelmek hem ruha bir ferahlık ve zindelik kazandırır, hem birçok sıkıntıları atma imkânını verir, hem de mü'­minlerin görüşme ve tanışma, dertleşme ve fikir alış-verişinde bu­lunmasın sağlar.

a) Dostlarımdan biri bana gelip dedi ki

  «Hocam, çocuklarım genç yaşta öldü. Şimdi biz bir karı koca olarak yalnız kaldık. Emeklilik maaşım bana yetiyor. Elimde hay­li taşınmaz malım var. Bunları «Emeklilerin tanışma, görüşme ve vakitlerini değerlendirmesine yanyacak bir te'sis» kurmaya harca­mak istiyorum. Çünkü emekli olunca yalnızlığa itilmiş bir halimiz var.»

Kendisine dedim ki :

  «Bunca masrafa gerek yok. Her mahallede    böyle bir te'sis vardır.»

Bunun üzerine dostum hayretle sordu :

  «Hani nerede, ben göremiyorum?!»

  «Evet, dedim, göremiyorsunuz. Çünkü uğramıyorsunuz.    Ca-mi'lerimiz sizin bu arzunuzu en mükemmel ölçü ve anlamda karşı­lamıyor mu? Günde beş vakit Allah'ı bilip O'na kulluk görevini yap­mak isteyen tertemiz Müslüman kardeşlerimiz burada toplanmazlar mı?  Onların araşma katılman    sana çok şey kazandırır, fakat hiç kaybın olmaz.

İşte cami ve cemaatin önemi ve değeri! İslâm'ın en son ve en mü­kemmel din olmasına alâmet ve ölçülerinden-biri de işte sözünü et­tiğimiz cami ve cemaattir.

İmamın arkasında saf bağlayıp aynı ibâdeti aynı disiplin içinde birarada yerine getirmek, hem ruha, hem bedene sağlık ve huzur kazandırmaz mı? Aynı zamanda bize itaati, birliği, beraberliği, aynı davaya yönelmeyi öğretmez mi? Bundan daha iyi eğitim olur mu? Özellikle bugünkü dünyamızda.

Biz burada önce cemaatle namaz kılmanın faziletiyle ilgili ha­dîslerden bir kısmını nakletmek istiyoruz... Bununla, Resûlüllah (A. S.) Efendimizin buna ne kadar önem verdiğini anlatmak arzusunda­yız.

b) 1. «Cemaatle kılman namaz, yalnız başına kişinin kıldığı namazdan yirmi yedi derece üstündür.»[1]

2. Adamın cemaatle kıldığı namaz, evinde, sokak ve çarşısın­da yalnız başına kıldığı namazdan yirmi beş derece üstündür.»

A'mâ bir adam Resûlüllah CA.S.) Efendimize gelerek dediki :

  «Ey Allah'ın Peygamberi! Elimden tutup beni Mescid'e geti­ren kimsem yoktur.»

A'ma bu sözüyle Mescid'e gelmeyip evinde namaz kılmak isti­yordu. Resûlüllah (A.S.Î Efendimiz ona ruhsat verdi. A'mâ ayrılıp gitmek üzere iken Efendimiz onu çağırdı ve sordu :

  Namaz için yapılan daveti (ezan'ıî işitiyor musun?»

  O, «evet», dedi.

  «O halde davete icabet etmeğe çalış!» buyurdu.[2]

«Kim yarın (kıyamet günü) Müslüman olarak Allah'a kavuşmak istiyorsa, şu namazları, onlara davet yapıldığı yerde muhafaza et­sin (beş vaktin farzım camilerde cemaatle kılsın). Çünkü Allah si­zin peygamberinize sunen-i hûda'yı (doğru yolu gösterici sün­netler) meşru' kılmıştır. Şüphesiz ki sözü edilen namazları davet edildiği yerde (cemaatle) kılıp muhafaza etmek sünen-i hüdâ'-dandir. Cemaatten, geri kalıp evinde namaz kılan şu kimse gibi evi­nizde namazları kılacak olursanız, peygamberinizin sünnetini ter-ketmiş olursunuz. Peygamberinizin sünnetini terkedecek olursanız sapıtırsınız.»[3]

Râvî diyor ki :

Biz cemaatle namaz kılmaktan geri kalanları gördük, nifakı bi­linen münafıklar idi. Resûlüllah (A.S.) bize sünen-i hüdâ'yı öğ­retti : İçinde ezan okunan Mescidde cemaatle namaz kılmak bu sün­nettendir. -

Ebû Derdâ (R.A.) de diyor ki

Resûlüllah CA.S.) Efendimizin şöyle buyurduğunu işittim :

«Bir köy ya da çölde üç kişi bulunur da onlar arasında (cemaat­le) namaz kılınmazsa, herhalde şeytan onlara üstünlük sağlar. Aman siz cemaate gerekli olun. Çünkü kurt ancak sürüsünden ayrı­lan koyunu yer.»[4]

Bunun içindir ki fakîhlerimiz, cemaatle namaz kılmak, Müekked Sünnettir, demişlerdir. Hattâ meşayihten bir kısmı bunun vâcib ol­duğunu iddia etmiştir. Sünnet denilmesi, sadece sünnet ile vâcib ol­duğundandır. Nitekim El-Bedayi' sahibi diyor ki : «Cemaatle namaz kılmak, ergen, âkil, hür erkeklerden kudreti olanlara vâcibdir. An­cak cemaati kaçırdığı takdirde, onu başka bir mesciddeki cemaatle kılmaya çalışmaz, yakın olur da yetişirse bu yararlı olur.» ,.

c) O halde cemaat ancak bir takım özürlerden dolayı terkedil-melidir. Müekked Sünnet olduğunda hiç şüphe yoktur. Vâcib oldu­ğu ise ihtilaflıdır. Hasta, kötürüm, çok yaşlı, eli ayağı kesik, felçli ve benzeri durumda olan kimselere cemaat sünnet değildir. Ebû Hanî-fe'ye göre a'mâya da sünnet değildir.

Yine sahih olan tesbit ve görüşe göre : Cemaat yağmur, fazla çamur, şiddetli soğuk ve zifiri karanlıktan dolayı terkedilebilir.[5]

Gece şiddetli Rüzgardan dolayı da terkedilebilir. Gündüz ise rüz­gar -şiddetli kasırga durumunda olmadıkça- özür sayılmaz. Bunun gibi, dışarı çıktığı takdirde alacaklısı kendisini tutukluyacak veya hareket eden kafileden geri kalmak endişesi varsa, veya tabii ihtiya­cını gidermesi gerekiyorsa, o takdirde cerntVati terkedebilir.

Hasta bakıcılık yapmakta olan veya malının çalınmasından, evi-i ne hırsız girmesinden korkan kimse de cemaati bırakabilir. Yemek hazır olmuşken, ezan okunursa, yemeğe karşı istekli durumda ise, ce­maate gitmeyip sofraya, oturur. [6]

Namaz kılınan mescid'in belli imamı ve cemaati bulunuı ma­halle halkı orada cemaatle namaz kılıyorsa, o takdirde o mescidde ikinci bir ezanla cemaatin tekrarı mubah değildir. Ama ezan oku-maksızın ikinci kez cemaat olup namaz kılmakta bir beis görülme­miştir. Bunda icmâ' vardır. Yol üzerinde olan camilerde de durum böyledir.[7]

Cuma dışında birden fazla kimse bulunursa, bu cemaat kabul edilir. İsterse bu 'bir kişi, âkil olan bir çocuk olsun.[8]

 

1— NAFİLE NAMAZ CEMAATLE KILINIR MI?

 

Çağrışım üzere, yani birbirini çağırmak suretiyle olursa, bu mek­ruh sayılmıştır. El-Asıi kitabında Sadrüş-Şehîd diyor ki : «Mescid'in bir nahiyesinde ezansız ve ikaametsiz kılacak olurlarsa kerahet yok­tur.»

al Şemsa'l-Eimme Helvanı diyor ki : Nafile namazın cemaatle kılınmasında imâmdan başka üç kişi bulunursa, bu mekruh sayılma­mıştır. Dört kişi olursa, meşâyih bu konuda ihtilaf etmiştir. Sahih olan görüş, dört ya da fazla cemaat olursa, mekruh sayıldığıdır.[9]

Bu konuyu Nafile Namazlar bölümünde biraz daha detaylı açık­lamaya ve fukahamn farklı görüşlerini nakletmeğe çalışacağız. (İn-şaallah)[10]

 

2 — İMAMETE DAHA LÂYIK OLAN :

 

İmamet, şerefli hizmetlerden biridir. Dinimizdeki yeri oldukça önemlidir. Çünkü ResûlüUah (A.S.) Efendimizin, namaz farz kılın­dıktan sonra aralıksız sürdürdüğü bir görevdir.

Bu makamı işgal edene İMAM denir. İmam; önder, lider, ileri gelen, sözsahibi gibi, anlamlar taşır. O halde Müslüman Cemaatin önüne geçip namaz kıldıran kişinin her yönüyle buna lâyık olması gerekir. Gerek cemaatle namaz kılmak, gerekse bir kişinin Öne ge­rekir. Gerek cemaatle namaz kılmak, gerekse bir kişinin öne ge­çip namaz kıldırması, cemaate önderlik etmesi çok yüce maksatlara, feyizli amaçlara yöneliktir. İmamın bunu her haliyle idrâk etmesi ilk hatıra gelen bir husustur.

Bunun için İslâm Şeriatı imam olacak kişide bir takım vasıfla­rın bulunmasını dinî bir prensip olarak öngörmüştür

1. Namaz hükümlerini daha iyi bilmesi;    cemaatin durumuna göre namazı uzatıp ya da kısa surelerle hafif tutarak Sünnete uy­ması,

2. Kıraatin farz, vâcib ve sünnet miktarım yerine getirmesi,

3. Dinî hükümleri hafife almaması, Sünnete bağlı bulunması,

4. Açıktan günah işlememesi, söz ve davranışlarıyla halka ör­nek olması,[11]

5. İbâdet, özellikle namaz konusunda geniş ve detaylı bilgiye sahip bulunması, [12]aranılan vasıflardır.

Bu sıfatlarda iki kişi eşit durumda olursa kıraat ilmini ve na­maz konusunu daha iy bilen tercih edilir. [13]Bu hususta da eşit olurlarsa, günahlardan daha çok sakınan, helâl ve haram sınırlarına daha çok bağlı bulunanı tercih edilir. Bunda da eşit durumda olur­larsa, daha yaşlı olanı öne geçer.[14] Yaşıt oldukları takdirde; ah­lâkı daha güzel olan öne geçer. Bunda da eşit olurlarsa, daha soylu olanı öne geçer. Bunda da eşit olurlarsa, yüzü dab,a güzel olanı öne geçer.[15]

Bütün bu sıfatlarda daha ileri durumda bulunanın tercih nede­ni, cemaatin çoğalmasını ve imamın onlar üzerinde olumlu te'sir bı­rakmasını sağlamaktır. Cemaatin nefret ettiği bir kişinin imamlık görevini yürütmesinin hiçbir anlamı yoktur. Ancak mecbur kalındı­ğında, böylesine imkân verilebilir.[16]

O halde sözü edilen bütün sıfatlarda eşit durumda olan iki kişi arasında kur'a çekilir veya cemaatin. tercihine uyulur.

Bir evde misafir bulunan bir cemaat namaz kılmak istedikleri zaman, aralarında hükümdar ya da kaadı yoksa, o takdirde ev sa­hibinin imam olması daha uygundur. Ancak namaz kıldıracak ka­dar bilgi ve kıraati yoksa, o takdirde cemaatten birini seçip öne ge­çirmesi afdaldır. Ev sahibi bîrini seçmediği takdirde, kendine bu hu­susta güvenebilen ve yukarıda belirtilen sıfatlardan bir kısmını ta­şıyan kişi öne geçip namaz kıldırır.[17]

 

A) Kiracı, Ev Sahibi Ve Bir De Müsafirin Bulunduğu Ev :

 

Bir evde sözü edilen üç kimse bir araya geldiklerinde, bunlar­dan kiracının öne geçip namaz kıldırması daha lâyıktır.[18]

 

B) Mahalle Mescidine Giren Daha Yetenekli Kimse :

 

Mahalle mescidine görevli imamdan daha bilgili ve yetenekli bir kimse gelecek olursa, yine de görevli imamın öne geçip namaz kıldırması daha uygundur.[19]

Dilsizin dilsizlere imameti caizdir; ümmîye ise imametinin caiz olmadığı çoğu fıkıhçılar tarafından söylenmiştir. Ümmînin dilsize imametinin caiz olduğu ise kabul edilmiştir. Şeyhülislâm bunun evlâ olduğunu belirtmiştir.[20]

Cünüplükten dolayı teyemmüm edenin, abdestsizlikten dolayı teyemmüm edene imameti daya uygundur.[21]

Cemaatin bir bölümü camiin dış yazlık kesiminde, bir bölümü de camiin içinde bulunurken ezan okunur, yazlık bölümündeki ce­maat önlerine geçen, imama, içeridekiler de önlerine geçen başka bir imama uyup namaz kılacak olurlarsa, ilk başlayanların nama­zında kerahet yoktur.

Fıkıhta ve İslâm'a göre düzenli yaşamada eşit durumda olan iki adamdan biri Kur'ân'ı ve kıraati daha iyi bilir. Ama cemaat onu değil de diğerini öne geçirip imam yaparsa, hepsi de uygun olmaya­nı yaptıklarından isabet işlemiş sayılırlar. Böyle değil de cemaatin bir kısmı kıraati daha iyi bileni, bir kısmı da diğerini imam yapmak isterse, çoğunluk hangi tarafta ise ona göre sonuca varılır.[22]

Mahallede yalnız imamlık yapabilecek bir kişi bulunursa, onu imamlığa mecbur etmeğe kimse yetkili değildir. Dilerse bu hizmeti yapar. Yapmadığı takdirde günahkar olmaz.[23]

 

C) Başkasına İmam Olmaya Kim Elverişlidir?

 

Hidâye sahibi Merğînani bu konuda diyor ki :

«Havai meşreb ve bir de bid'at ehli olan kimsenin arkasında namaz kılmak caizdir. Ama Ra'/izUer, Cehmiyye, Kaderiyye ve Mü-şebbihe Mezheplerine bağlı olanlar arkasında namaz kılmak caiz de ğildir. Bunlar gibi, «Kur'ân mahlûktur» diyen kimsenin de arkasın­da namaz kılınmaz.»[24]

Bunu özetliyecek ve genel bir kaaideye bağlıyacak olursak şöyle demeliyiz : Hava-i meşreb, bid'atçi ve benzeri kimseler bu durumla­rından dolayı tekfir edilmiyorlarsa, arkalarında namaz kılmak caiz­dir. Ne var ki kerahetle caizdir. Sahih olan da budur.

Mi'rac'ı inkâr eden, eğer Mekke'den Beytü'l-Makdis'e olan gece yolculuğunu kabul etmiyorsa, küfre saptığından arkasında namaz kılmak caiz değildir. Ama Beytü'l-Makdis'teıı öte tarafa olan kısmı inkâr ederse, kerahetle caiz olur. Çünkü Kur'ân, Peygamber Efendi­mizin Mi'racmı Mekke'den Beytü'l-Makdise kadar olan bölümüyle açıklamaktadır.

Bid'atçi ile açıktan günah işleyenin arkasında namaz kılan kim­se cemaat sevabına erse de takva sahibi bir imamın arkasında kıl­dığı namazın sevabına hiçbir zaman erişemez.[25]

 

Ç)  İmamın Mezhebi Ayrı Olursa :

 

Şafiî Mezhebine bağlı bulunan imam arkasında Hanefi Mezhe­bine bağlı kimsenin namaz kılması caizdir. Ancak İmamın Hanefi Mezhebinin bu husustaki içtihadını bilip ona riâyet etmesi gerekir. Buna birkaç örnek verelim : Abdest aldıktan sonra bir yerinden akı­cı ölçüde kan akmamış olması, kıbleden fahiş biçimde dönmemiş bu­lunması gibi. Durgun az su ile abdest almamış olması, elbisesini meniden yıkaması da bu cümledendir.

Bütün bunlarla beraber Şeyhülislâm Hâherzade diyor ki : «Şa­fiî Mezhebine bağlı bulunan kimse bütün bunları bilmiyor olsa bile yine de arkasında namaz kılmak kerahetle caizdir.»[26]

İmama uyan kimse, Şafiî Mezhebiyle Hanefi Mezhebi arasında­ki farkları bilir, fakat imamı bilmezse, çoğu fakihlere göre namazı caizdir. En sahih olan da bu görüştür. [27]

 

D) Teyemmüm Edenin Su İle Abdest Alanlara İmamlığı :

 

Bu konuda farklı ictihad ve görüşler vardır : İmam Ebû Hanîfe ile İmam Ebû YusuTa göre, caizdir. Ancak su ile abdest alanların yanında su bulunursa, o takdirde teyemmüm edene uymaları caiz olmaz. [28]Cenaze namazında ise -görüş farkı olmaksızın- caizdir.[29]

e) Özür sahibi olan birkaç kişinin, özürleri aynı şey ise birbir­lerine uymaları caizdir. Özürleri değişikse, caiz değildir.[30]

Bunun gibi bir özrü olan, iki özrü olan kimseye uymaz. Meselâ : İmam olacak kimse hem devamlı yelleniyor, hem de idrarım tutamı­yor, ona uyacak olan kimse ise sadece idrarını tutamıyorsa, o tak­dirde iki özürlünün imam olması caiz değildir. [31]

 

F) Mestlerini Meshedenin İmam Olması Caiz Midir?

 

Giydiği mestleri şartlarına uygun mesheden kimsenin imamlık yapmasında hiçbir sakınca yoktur. Bunun gibi bedenindeki yara üze­rindeki sargıyı meshedenin de yarası olmayanlara imameti caizdir. Vücudundan kan aldıranın aldırmıyanlara imamlığı caizdir, şu şartla ki, neşter vurulan yerden kan çıkmıyacağmdan emin olması ge­rekir. [32]

 

G) Bineği Üzerinde Oturup İmamlık Yapması Caiz Midir?

 

Yolculuk halinde ya ölüm tehlikesinden, ya da yerdeki çamurun fazlalığından bineklerinden inme imkânını bulamayanlar, birbirle­rine uyup o vaziyette namaz kılabilirler. Ama bir kısmı inme imkânı bulmuşsa, o takdirde bineğinden inemiyen onlara imamlık yapamaz. [33]

 

H) İşaretle Namaz Kılan Kimse İmamlık Yapabilir Mi?

 

Bir hastalıktan dolayı baş işaretiyle rüku' ve secdelerini yapan kimsenin yine kendisi gibi olanlara imameti caizse de sıhhatli" kişile­re yapması caiz değildir.

Çıplak kimsenin kendisi gibi olanlara imameti caizse de giyinik olanlara caiz değildir. [34]Bununla beraber çıplakların cemaatle değil, kendi başlarına namaz kılmaları daha uygundur. Ancak ce­maat olup kılacak olurlarsa, oturarak ve imamın da -kadınlarda ol­duğu gibi- cemaatin ortasında durarak kılmaları gerekir.[35] Bu­nunla beraber imam olacak kimsenin öne geçmesi de caiz görülmüş­tür. [36]Fakat herhal-u kârda çıplakların cemaatle namaz kılma­ları mekruhtur. Ayrı ayrı ve birbirinden biraz dağınık durum ala­rak kılmaları daha iyidir.[37]

Ayakta duranın, rükû ve secdeleri yerine getirebilen fakat otu­rarak namazını kılabilene uyması sahihtir. Rükû' ve secdeleri baş işaretiyle yerine getirene uyması ise sahih değildir. Bunun gibi otu­rarak namazını kılabilen iki kişiden biri rükû ve secde yapabiliyor. Diğeri yapamayıp baş İşaretiyle yerine getiriyorsa, rükû1 ve secdele­ri yapabilenin diğerine uyması sahih değildir.[38]

 

I) Kamburun İmameti :

 

İyice kambur olan kimse ayakta durabilen kimse gibi imam olabilir. Kamburluk imamete engel sayılmamıştır. Fukahadan bazı­sına göre, kamburun ayakta durma vaziyetiyle rükû'a varma duru­mu arasında bir fark varsa imameti caizdir, hem bunda ittifak vardır. îki durumu arasında fark yoksa, İmam Ebû Hanîfe ile İmam Ebû Yusuf'a göre yine caizdir. Müfta bih olan da bu görüştür.[39]

 

İ) İğri Ayaklının İmameti :

 

İmamın bir ayağında eğrilik bulunur da ayakta dururken daha çok sağlam ayağı üzerine tutunursa, imameti caizse de ayakları sağ­lam olan ehil bir kişinin imamlık yapması daha iyidir.[40]

 

J) Nafile Kılan, Farz Kılana Uyabilir Mi?

 

Farza nisbetle zayıf sayılan nafilede bazı kolaylıklar vardır. On­lardan biri de nafile namaza niyet eden kimsenin, farz kılan kimse­ye uymasının caiz sayılmasıdır. Bunun aksi caiz değildir. Örneğin öğle farzını kılan kimseye, öğle sünnetini kılmak isteyenin uyması gibi. Farz kılan son iki rek'atte bir şey okumasa bile yine de nafile kılana imameti sahihtir.

Bu durumda namaz kılınırken imamın namazı bozulur ve yeni­den kılmaya başlarsa, nafile kılanın da namazı bozulmuş sayılır ve o da üzerine vâcib olan o nafileyi tekrar sözü edilen imama uyarak kılabilir.[41]

 

K) Deli Ve Sarhoşun İmameti :

 

Deli ve sarhoşun imameti caiz değildir. Ancak deli bazen iyile­şip bazen bozuluyorsa, iyileştiği zaman imamlık yapması sahih olur.[42]

Fukahadan bazısı bu görüşe muhalif kalmış ve delinin kendine gelme haliyle dengesiz hali arasında bu konuda bir fark yoktur, de­miştir. Ama fukahanm çoğu birinci görüşü benimsemiştir.[43]

 

L) Eyleşiğin Yolcuya Uyması :

 

Eyleşik durumda olanın yolculuk halinde bulunan kimseye, hem vakit namazında, hem vakit dışında kaza edilen namazlarda uyma­sı sahihtir. Bunun gibi yolculuk halinde bulunan eyleşik durumda olana vakit içinde ve dışında uyması caiz ve sahihtir.

Eyleşik durumda olan ikindi farzının iki rek'atini kıldıktan hemen sonra güneş batar ve tam bu sırada yolculuk halinde bulunan kimse gelip ona uyarsa, yolcunun namazı sahih olmaz. [44]

 

M) Zinadan Doğanın İmameti :                                             

 

Bedevi (çölde yaşayan) nm, iki gözü kör olanın, kölenin, zıha-dan doğanın ve açıktan günah işleyenen imameti caizse de halkın yani cemaatin onlara karşı isteksizliği dikkate alınarak mekruh sa­yılmıştır. Hem imam olacak kimsenin cidden cemaate önderlik ya­pacak ahlâk ve meziyette olması gerekir. [45]

 

N) Erkeğin Kadına İmam Olması :

 

Genellikle erkek kadına imam olabilir. Buna cevaz verilmiştir. Ancak bu durumda erkeğin imamete niyet getirmesi gerekir. Aksi halde ona uyan kadının namazı sahih olmaz.

Halvette erkeğin yabancı kadınlara imam olması doğru değildir. Ancak kendisine halvette uyan kadınların tamamı veya bir kısmı imamın yakın akrabası, yani nikâhı haram sayılanları olursa, o tak­dirde imamete niyet getirmek şartiyle sahih olur. Tahavî ise, kadın­lardan bir kısmı imamın mahremi bile olsa, halvette namaz kılma­ları mekruhtur, demiştir. Şerhinde bilhassa bu konu açıklanmıştır. [46]

 

O) Kadınların Cuma Namazı Kılması :

 

Cuma namazında kadınların cami'a gelip imama uymaları sa­hihtir, isterse imama imamete niyet getirmemiş olsun. îki bayram narnazmdaki hüküm de böyledir. En sahih olan da budur.[47]

 

P) Kadının Erkeğe İmam Olması Caiz Midir?

 

Erkeğin kadına uyup namaz kılması caiz değildir. Bunun istis­nası yoktur.

Kadının kadınlara imameti -cenaze, namazı hâriç- bütün namaz-larda mekruhtur. Bununla beraber kadın kadınlara imam olacak olursa, önlerine geçmeyip birinci saffm tam ortasında, durup kıldı­rır. Öne geçecek olursa,' namazları bozulmaz. [48]Ne varki kadın­ların yalnız başlarına namaz kılmaları daha uygundur. [49]

 

Hunsâ'nm İmameti :

 

Huıısa  (hem erkeklik, hem dişilik organı bulunan) nm kadmlara imameti, önlerine geçecek olursa caiz, ortalarında duracak olur­sa, onun namazı bozulur. Çünkü bu durumda muhazat meydana gel­miştir. Erkek hakkındaki hüküm bu hususta hunsa hakkında da ay­nen câridir.[50]

Hunsâ'nm erkeklere imameti caiz değildir.

Ergen olmaya yakın çocuğun, kendi akranına imameti caizdir.

Teravih ve mutlak sünnetlerde de sözü edilen çocuğun erkeklere imametini Belh fukahası caiz görmüşse de.[51] Muhtar olan kavle göre bütün namazlarda onun imameti caiz değildir. [52]En sahih olan da budur. El-Muhit ve Bahr-i Râik sahipleri de aynı görüştedir­ler. [53]

 

R) Dilsizin İmameti :

 

Dilsizin, dilsiz olmayana uyma imkânı olsa bile yalnız başına namaz kılması caizdir. Ancak kıraat farizasını yerine getiren imama uyması daha uygundur. [54]

 

S) Okur-Yazar Olmayan  (Ümmî)Nin Ümmîlere İmameti Caizdir.

 

Ümmînin arkasında bir ümmî, bir de okumasını bilen kimse du­rup namaz kılacak olurlarsa, İmam Ebû Hanîfeye göre hepsinin na­mazı bozulmuştur. Yeniden kumaları gerekir. İmam Ebû Yusuf ile İmam Muhammed'e göre yalnız okumasını bilenin namazı bozulur.

Ümmî, namaz kılmakta olan kaaria (okumasını bilene) hazır olur da ona uymadan yalnız başına namaz kılarsa, en sahih görüşe göre namazı sahih değildir,

Okumasını bilen kimse camiin dışında, ya da yakınında bulun­duğu halde ümmî kimse camiin içinde yalnız başına namaz kılarsa, fukahanm hepsine göre namazı sahihtir. Okumasını bilen kimse üm-mînin kıldığı namazı değil başka bir namaz kılıyorsa, bu durumda ümmînin namazı caizdir. Hattâ namaza başlamamış bile olsa, oku­masını bilenin başladığı başka namazı bitirmesini beklemesine ge­rek yoktur; yalnız başına kılabilir. Bunda âlimlerin görüş birliği var­dır.

İmam Timurtaşî, ümmî konusunda şöyle demiştir .Okumasını bilmiyen kimsenin gece gündüz renmeye çalışması, hiç olmazsa namaz kılacak kadar ezberlemesi gerekir. Aksi halde Allah katında ma'zur sayılmaz.

 

Ş) Ümmiye Uymak Caiz Midir?

 

Okumasını bilenin ümmiye ve dilsize uyup namaz kılması sâhih değildir. Bunun gibi ümmînin dilsize uyması da caiz görülmemiştir. Avret yerleri örtülü olanın, çıplağa uyması da böyle[55]

 

T) Piyadenin Süvariye Uyması

 

Lâhikın lahika, piyadenin   süvariye uyması caiz değildir. Bunun gibi öğle namazını kılmak istiyenin ikindi namazını kilona uyması veya bir gün önceki öğle namazının kazasını yerine getir­mek isteyenin bugünün öğle namazını kılana uyması veya cuma kıl­dırma -yine öğle namazını- kaza niyetiyle uyması caiz değildir. Be-llirtilen hususların aksi de caiz görülmemiştir. Farz kılanın nafile kı­lana, adak namazı kılanın yine adak namazı kılana uyması da caiz değildir. Ancak herbiri diğerinin namazını adamışsa, o takdirde bir­birlerine uymaları caizdir. [56]                                                          

 

U) Kazaya Kalan Nafile Namazı

 

Bozduğu nafile namazı kaza etmek isteyenin yine bozduğu na­fileyi kaza edene uyması caiz değildir. Ancak ikisi aynı nâfilöye iş­tirak edip aynı durumda bozarlarsa, o takdirde birbirlerine uymala­rı sahih olur. [57]

 

Ü) Namaz Kılmaya Yemin Eden

 

Namaz kılmaya yemin edenin yine aynı ölçüde yemin edehe uy­ması sahihse de adayanın yemin edene uyması sahih değildir. Bunun aksi sahihtir, yani yemin edenin adayana uyması caiz görülmüştür. Şu şartla ki her ikisi de aynı namazı adamış veya yemin etmişse.[58]

Lâhik : Namaz esnasında abdesti bozulup abdesl almaktan başka bir şeyie meşgul olmayan, tekrar gelip imrıma uyarak namazını tamamlamaya çalı­şan kimsedir. [59]

 

V) Çıplağın İmameti :

 

Çıplak durumda olan kimse, çıplaklarla giyiniklerden meydana çelen cemaate imam olursa, hem imamın, hem çıplak bulunan cenaatin namazı sahih, giyiniklerin ise fâsiddir, yani namazları sahih almamıştır, onların yeniden kılması gerekir. Bunda icma' vardır.

Necis Elbiseyle Namaz Kılmak :

Sıhhati yerinde olup necis bulunan elbisesini temizleme imkânı olmayanın, devamlı hades halinde olan özürlüye uyması caiz değildir.[60]

 

Y) Pepenin İmameti :

 

Pepe olanın kendisi gibi pepe olana uyması sahihtir. Şu şart­la ki ya-nlarında pepe olmayan imamlık yapacak yetenekte bir kim­senin bulunmaması gerekir. Aksi halde kıldıkları namaz sahih de­ğildir. [61]

 

Z) Kıraat İlmini Bilmiyenin İmameti :

 

Kıraat ilmini bilmediğinden, durulmıyacak yerde duran, durul­ması gerekli yerde durmayan, namaz kıldırırken sık sık öksüren, boğazına gıcık arız olup gayr-i. tabii ses çıkaran, (T) veya (F) harf­lerini tekrarhyarak konuşan kimselerin imameti uygun değildir. Harfleri sıkıntı çekerek mahreçlerinden çıkarabilenin ise imameti caizdir.[62]

 

Ummî Olmayanın Umnıiye Uyması :

 

Okumasını bilen kimse nafile namaz bile olsa ümmiye uymaz. Hattâ uyduğu nafile namazı sonradan kaza etmesine bile gerek yok­tur. Çünkü başlamış sayılmaz. Sahih olan da budur.

Kadına, çocuğa, abdestsize, cünübe uyan kimsenin durumu, üm­miye uyanın durumu gibidir.

Bu hususta genel bir kaide verelim :

«İmamlık yapanın durumu kendisine uyanların durumuna eş ve­ya onun üstünde olursa, hepsinin namazı caizdir. Daha aşağı olur­sa, imamın namazı sahih, ona uyanmki gayr-i sahihtir.» [63]Ancak bu kaideden istisna edilecek husus da var : İmam ümmi, ona uyan ise, okumasını bilen olur; veya imam dilsiz, or.a uyan ümmi olursa, bu durumda imamın da namazı sahih değildir.[64]

Fakîlı Ebû Abdillah Cürcani bu konuda diyor ki :

-Dilsiz ile ümmînin namazının belirtilen durumda sahih olma­ması, arkasında okumasını bilen kimsenin bulunduğunu bildiği tak­dirdedir. Bu, İmam Ebû Hanife'nin görüşüdür.' Arkasında böyle bir kimsenin bulunduğunu bilmediği takdirde, İmameyn'e göre namazı sahihtir.»

Zahir Rivayet'te ise, bu iki durum arasında, yani arkasında oku­masını bilen kimsenin olup olmadığını bilse, de bilmesede de fark et­mez, her iki halde de namazı sahih sayılmaz.

Ne var ki İmam Ebû Hanîfe'nin ictihad ve görüşünde kolaylık vardır. Bu bakımdan onunla amel etmek daha uygundur, diyebiliriz.

İki kişi aynı anda iftitah tekbiri getirip her biri diğerine imam olmaya niyet ederse, ikisinin de namazı tamdır. Birbirine uymaya niyet ederlerse, ikisinin de namazı fâsiddir.[65]

 

A) Üzerinde Resim Bulunan Elbise :

 

Üzerindeki elbisede bazı canlı cansız varlıkların şekilleri bulu­nan kimsenin cemaate İmam olmasında bir sakınca görülmemiştir. Ancak dikkatleri bu hususa çekme endişesi bulunduğundan, böyle bir elbiseyi mümkünse giymemesi veya üzerinde böyle bir elbise bu­lunmayan kimsenin imam olması evlâdır.[66]

Bunun gibi parmağındaki yüzüğün üzerinde veya cebinde taşı­dığı altın ya da başka bir maden! veya kağıt para üzerinde resim ve şekil bulunduğu halde namaz kılan kimsenin, namazı sahihtir.[67]

 

B) Ramazanda Başka Bir Mahallede İmamlık Yapan :

 

İmamlığa ehil olan adam, ramazanda kendi mahalle camiinde değil de başka bir mahalle camiinde namaz kıldınyorsa, yatsı vakti girmeden kendi mahallesinden ayrılması uygun olur. Vakit girdik­ten sonra ayrılırsa kerahet işlemiş sayılır.[68]

 

C) Açıktan Günah İşleyen İmam :

 

Açıktan günah işleyen ve gayr-i ahlâki davranışları olan imamın cuma günü cemaatin önüne geçip namaz kıldırması halinde ce­maat onu bu görevden men'etme gücüne sahip değilse, çoğu âlimle­re göre, sadece cuma namazında ona uyulur. Başka vakit namazla­rında cemaat başka bir cami1 a gidip namaz kılabilir. Bu durumda cemaat günahkâr olmaz.[69]

 

Cami Cemaati İmamı İstemediği Takdirde

 

Cami cemaati, namazı doğru kıldıramadığı veya kendisinden da­ha ehil kişi bulunduğu için imamı istemiyor ve arkasında namaz kıl­maktan gıcık duyuyorsa, o takdirde adı geçen imamın imamlık yap­ması mekruhtur. Ama imam bu göreve başkasından daha ehil ise, haysiyet kırıcı, utanç verici açıktan bir günahı da görülmüyorsa, ce­maat istemese bile imamlık yapmasında kerahet yoktur.

Nitekim Resûlüllah (A.S.) Efendimiz : «Müslüman olduktan son­ra her iyi ve kötünün arkasında namaz kılın ye her iyi ve kötünün cenaze namazım kılın.» buyurmuştur. Bu, İslâm Birliğini sağlamaya yönelik bir emirdir. Riâyet edilmesinde, çok büyük yararlar vardır. Ancak her hal-u kârda imamın ağırbaşlı, mesleğine bağlı, bilgisini artıran, cemaatle iyi geçinmesini bilen, saygınlığını koruyan bir kimse olması her zaman için aranılan hususlardır.[70]

 

Namazı Uzatmamak :

 

Cemaatle kılman namazların, cemaatin hastalık, özür, yaşlılık ve iş durumları dikkate alınarak uzun tutulmaması Sünnete uygun olur. Resûlüllah (A.SJ Efendimizin sabah namazını -ağlamakta olan çocuğun sesini işittiği için- Muavvazeteyn'le kıldırdığı bilinen hu­suslardandır. Hattâ namazı uzun tutan bir imamdan kendisine şikâ­yet edildiğinde şöyle buyurdukları en sahih kaynaklarımızda nakle­dilmektedir :

«Ey insanlar! Sizler bıkkınlık veriyorsunuz. Sizden kim namaz kıldıracak olursa, namazı hafif tutsun. Çünkü cemaat arasında has­ta, zayıf ve ihtiyaç sahipleri vardır.»[71]

Bunun için fukahada, cemaatle kılman namazı uzatmak mekruh­tur, demişlerdir. [72]Bu kurala uyularak imamın Sünnet miktarını aşmaması gerekir. Özellikle cemaatinin durumunu çok iyi bilmesi ve namazını ona göre bir ölçüye bağlaması uygun olur.[73]

 

İmam Ateşperest Olduğunu İlân Ederse :

 

Bir adam cemaate bir iki ay namaz kıldırdıktan sonra ateşperest, ya da putperest olduğunu söylerse, durum ne olur? Önce islâm'a gir­meğe zorlanır; sonra da o güne kadar onun arkasında kıldıkları na­maz caiz kabul edilir ve imamın bu iddiası kabul edilmez. Ancak İs lâm Cemaatine bir bakıma hakaret ettiğinden iyice dövülür.

Bunun gibi, abdestsiz kıldırdığını iddia ederse :

İmam bir iki ay namaz kıldırdıktan sonra cemaatine, «Ben size bugüne kadar abdestsiz namaz kıldırdım» derse, bu sözü kabul edil­mez. Ancak ihtiyaten kılman namazlar iade edilebilir. Edilmediği tak­dirde bir şey gerekmez. «Elbisemde necis bulunduğu halde size na­maz kıldırdım» dese, yine de hüküm belirtilen ölçü ve anlamdadır.[74]

Bu kaaidenin ışığı altında, imamın bir müddet namaz kıldırdık­tan sonra kâfir olduğu veya deli ya da kadın veya hunsa veya ümmi ya da İftitah Tekbiri getirmeden ya da cünüp veya abdestsiz bulun­duğu halde namaz kıldırdığı ortaya çıkarsa, cemaatin namazı tamam sayılır. Ancak ihtiyaten iade etmeleri uygun olur.[75]

Namazda kıraat konusu çok önemli bir yer tutmaktadır. Bu ne­denle gerek kıraat bahsinde, gerekse imamet bahsinde sık sık bu ko­nuya değindik. Tesbit edebildiğimiz kadarıyla meseleleri kitabımıza nakletmeye çalıştık. Her şeye rağmen ilgili bütün meseleleri topla­mak ya da hatırlamak mümkün değildir, sanırım.[76]

 

3 — İMAMA UYMAYA ENGEL SEBEPLER :

 

Her yerde her zaman imâma uymak mümkün değildir. İslâm Fık­hı bunun sahih olması için bir takım ölçüler ve prensipler koymuş­tur. Herhalde imama uyup cemaat halinde namaz kılmanın çok derin

ve anlamlı hikmetleri vardır. Bunun için müekked sünnet olduğu tes. bit edilmekle beraber vâcib olduğunu söyliyenler de olmuştur. [77]

 

İmama Uymaya Engel Olan Daha Çok Üç Sebep Vardır :

 

1. İmamla ona uyan arasında umuma ait, araba ve benzeri va­sıtaların gelip geçtiği yol.[78]

Bu tarife göre, yol dar olur, gelip geçen araba ve benzeri şeyler bulunmazsa, o takdirde imama uymaya engel "bir neden sayılmaz. Çünkü namazın huzurunu bozacak, imamla cemaat arasına başka şeylerin girmesiyle cemaatten amaç ve gaayeyi yok edecek bir engel kalmamış oluyor.[79]

Bununla beraber yol geniş olur da imama uyan saflar yolu tama­men saf halinde doldurup açık yer bırakmıyacak olurlarsa, o takdir­de de imama uymaya engel bir sebep kalmamış demektir.

İmam umuma ait yol üzerinde namaz kıldırmak için durursa ar­kasında saf bağlayan cemaat yolu uzunlamasına tutmuşsa, bakılır. Bir araba geçecek kadar açıklık kalmışsa, iktida sahih olmaz, yani imamla cemaat arasındaki açıklık bu Ölçüde olursa, imama uymaları sahih olmaz. Bunun gibi birinci saf ile ikinci saf, ya da ikinci saf ile üçüncü saf arasında da belirtilen ölçüde bir açıklığın kalmaması ge­rekir. Aksi halde iktida sahih olmaz.[80]

Açık yerlerde, kır ve bayırlarda, iktidaya engel olan açıklık ise, iki saf sığabilecek kadar bir mesafenin boş tutulmasıdır. O halde açık havada, çöl, tarla ve mer'alarda imamla cemaat arasında belirtilen ölçüde bir boşluk kalırsa, iktida sahih olmaz. Ancak Bayram nama­zının kılındığı açık yerlerdeki namazlarda sözü edilen açıklığın bu­lunması, iktidanm sıhhatma engel sayılmaz. Cenaze namazı kılman yerlerdeki durum hakkında farklı görüşler vardır. En-Nevazil'de bu tür namazgahların mescid gibi kabul edilmesi o hükmü taşımasıdır, bu hususta. Çünkü sözü edilen yerler Özellikle cenaze namazına, ya da bayram namazına ayrılmıştır. O halde mescid hükmünü bir bakı­ma almaktadır. [81]

 

2. Ara Yerde Bir Irmağın Bulunması

 

Irmaktan maksad, ancak, köprü, kayık ya da at arabasıyla geçilebilecek kadar büyük olması söz konusudur. [82]O halde imamla ce­maat arasında büyükçe bir nehir bulunur da içinde vapur, kayık ve benzeri şeylerle geçit yapılırsa, iktida sahih olmaz. Ama bu ölçünün altında olur, kayık, vapur ve benzeri şeylerle geçmeğe gerek görül­mezse, o takdirde iktidaya engel sayılmaz. Muhtar olan da budur. Cevahirü'l-Ahlatı'de bu görüşün daha sahih olduğu belirtilmiştir.[83]

Büyük câmi'lerin içinden bu ölçüde bir ırmak ya da akar geçer­se, iktidaya engel sayılmaz.[84]

Yukarıda sözü edilen büyük nehrin üzerinde genişçe bir köprü bulunur da bağlanan saflar imamla cemaat arasını doldurursa, yine engel sayılmaz, yani bu durumda imama uyup namaz kılmak sahih olur.

İmamla kendisine uyanlar arasında büyükçe bir havuz bulunur­sa, iktida sahih olur mu? Havuz, bir ucuna düşen necaset diğer ucu­na ulaşmayacak kadar büyükse, yani bir ucu çalkandığı zaman diğer ucu hareket etmiyorsa, o takdirde iktida sahih olmaz. Bunun aksi bir durum varsa, sahih olur.[85]

 

RADYO YA DA TELEVİZYONDAN NAKLEN VERİLEN BİR NAMAZDA O CEMAATE KATILMAK CAİZ MİDİR?

 

Yukarıda belirttiğimiz gibi, imama uyup namaz kılabilmek için İslâm bir takım şartlar ve prensipler koymuştur. En azından imam­la kendisine uyanlar arasında umuma ait, arabaların gelip geçece­ği kadar genişlikte bir caddenin, ya da büyükçe bir ırmağın bulun­mamasıdır. Boş bir arazide ise, ara yere üç saf girecek kadar bir açıklığın bulunmamasıdır.

O halde Mısır'da, ya da Suudi Arabistan'da cemaate namaz kıl­dırmakta olan bir imama radyo ya da televizyon vasıtasiyle uymak sahih değildir. Çünkü belirtilen şartlar gerçekleşmemiştir.

Bunun gibi evi cami'a yakın olup da imamın ya da tekbirleri inti­kal ettirenin sesini duyan bir kimse cami'a gitmeden bulunduğu yer­de imama uyabilir mi? Bunun cevabı açıktır : Arada umuma ait genişçe bir yol ya da büyük bir ırmak bulunuyorsa, o takdirde sahih değildir. Böyle bir engel yoksa, evi cami'a bitişik vaziyette bulunu­yor, iktidaya engel başka bir şey de mevcut değilse (aradaki kaim ve yüksekçe bir duvardan dolayı tekbir seslerini duymaması bu cüm­ledendir) , imama uymasında bir sakınca yoktur. Ne var ki câmi'a gi­dip uyması daha faziletli ve cemaat ruhuna daha uygundur.[86]

 

3. Ara Yerde Kadınlardan Oluşan Tam Bir Saf Fin Bulunması

 

İmamın arkasında kadınlardan oluşan tam bir saf varsa, bun­ların arkasında erkeklerden oluşan bütün safların o imama uyması sahih olmaz.[87] Bu vaziyette namaz kılacak olurlarsa, hepsinin de (yani erkeklerin) namazı fâsid sayılır. Aradaki kadınlar tam bir saf değil de daha az miktarda olursa, gerideki safların hepsinin nama­zı bozulmaz. Bu husus muhazat konusunda açıklanacaktır.

Camiin arka kısmındaki yüksekçe gölgelik yerde veya mahfilin­de bulunan erkeklerin önlerine gelecek şekilde aşağıda kadınlardan meydana gelen bir saf varsa, iktida sahih olmaz. Birkaç kadın bu­lunuyorsa, muhazat hükmü câridir. Örneğin : Üç kadın bulunursa, arkalarında yer alan erkek saflarından aynı hizaya gelen üçer kişi­nin namazı fâsid olur. Kadınlar tam bir saf ise, gerideki bütün saf­ların namazı bozulur.

Ama aşağıdaki kadınlar mahfildeki ya da gölgelikteki erkekle­rin ön kısmına değil de tam hizalarında bulunuyorsa, erkeklerin ik-tidası sahih olur. Çünkü aradaki yükseklik onların aynı hizada ol­masını kapatmaktadır.[88]

Bunun aksine :

Gölgelikte ya da mahfilde kadınlar bulunur, aşağıda da hem on-larm seviyesinde, hem gerilerinde erkekler saf bağlarsa; bu takdir-de iktida sahih olur. Çünkü kadınlar görünmüyecek biçimde yukarı­da saf olmuşlardır, aradaki yükseklik muhazatın gerçekleşmesini bir bakıma engellemektedir.[89]

 

A) MUHAZAT : (Kadınla Erkeğin Aynı Hizada Bulunması)

 

İmâmın arkasında mescidde bağlanan saffın yarısı erkek yarısı kadın bulunursa, iktida sahih olur olur mu? İktidanın sahih olduğu­nu söylerken, erkeklerin saffmm sonunda kadınlardan taraf bulu­nan -ara yerde bir sütre ya da açıklık yoksa- erkeğin namazı bozu­lur. Diğerlerinin namazı tamamdır. Namazı bozulan erkek diğerle­rine göre bir sütre ya da bir duvar anlamındadır. Çünkü aynı safta bulunan kadınlarla erkekler arasında bir kişi sığabilecek kadar bir açıklık bulunur veya bu ölçüde bir sütre ya da duvar yer alırsa, ik­tidanın sıhhatına engel olmaz. [90]

 

B) İmamla Kendisine Uyan Arasında Bir Duvar Bulunursa :

 

Yukarıda kısmen buna dokunmuş ve bir açıklama yapmıştık. Konuya önemine binaen tekrar dönmek ihtiyacını duyduk. İmamla ona uyan cemaat arasında bir duvar bulunur da cemaat istediği va­kit hemen duvarı aşıp imama ulaşma imkânına sahip değilse, o tak­dirde iktida sahih olmaz; isterse imamın tekbir seslerini işitebilsin. O halde evinde durup cami'deki imama uymak isteyen kimse, hem aradak yol ve nehir gibi engelleri, hem de sözü edilen duvar ve ben­zeri engellen dikkate almalıdır.[91]

Ama duvar küçük ölçüde olur, cemaatin imama erişmek istedi­ğinde bir engel arzetmezse veya arayerde bir pencere ya da kapı bu­lunursa, o takdirde iktida sahih olur. Bunun gibi aradaki açıklık bir kapı ya da pencere biçiminde değil de küçük bir delik şeklinde ise, imanım, tekbir sesleri rahatlıkla duyulur veya imam oradan görüle-biliyorsa, yine de iktida sahih sayılır.[92]

İmamla cemaat arasındaki duvarda kapalı bir kapı bulunursa iktida sahih olur mu? Bu hususta farklı görüşler varsa,da, en sahih kavle göre, kapı gidip gelmek, girip çıkmak ve irtibat sağlamak için konulduğundan kapalı da tutulsa, yine iktida sahihtir.[93]

 

C) Büyük Selatin Cami'lerde Uzakta Durup İmama Uymak :

 

Büyük salatin cami'lerde, ne kadar büyük olursa olsun, ara yer­de saf bulunmasa bile en gerilerde durup mihraptaki imama uymak caizdir.[94] Ancak ne var ki, bu kerahetle birlikte caizdir. Çünkü sünnet olan husus, cemaatin ara yerde boşluk bırakmamasıdır.

Cami'a yakın evinin damına çıkıp imama uyması -imamın tekbir seslerini duysa ya da onu görebilecek durumda olsa, yine de sahih değildir, ancak camiin avlu duvarının başında olursa, o takdirde sa­hih sayılır.[95]

Kendi eviyle cami' arasındaki duvar üzerinde durur, imamın tek­bir seslerini işitir veya hareketlerini görebilirse, o takdirde iktida sahih olur. Camiin dışındaki dükkânın üzerinde durup imama uy­mak isterse, dükkân cami'a bitişik olmakla birlikte saflar birbirini takip ediyor, arada açıklık bulunmuyorsa, o takdirde sahih sayılır.[96]

Dükkân cami'a bitişik değil, ya da oradan imamın tekbir sesleri duyulmuyor veya imam görülemiyorsa veyahut ara yerde boşluk varsa, o takdirde iktida sahih değildir.[97]

 

5 — İMÂMIN ARKASINDA NASIL DURULUR?

 

İslâm Dini ibâdeti âdetten ayırmak için ona bir resmiyet vermiş ve kendi doğrultusunda disipline etmiştir. Cemaatle namaz kılınır­ken imanım ve arkasındaki cemaatin yer alması ve gelişigüzel dağı­nık bîr durumda ortaya çıkmaması için bazı kurallar konulmuştur. Onlara dikkat etmek bir bakıma sünnettir.[98]

 

A) İmamın Arkasında Yalnız Bir Adam

 

Ya da temyiz çağma gi­ren bir çocuk bulunuyorsa, muhtar olan görüşe göre,   imanım tam sağ gerisinde durur. Ancak bu en çok dört beş parmak kadar bir ara­lıkta bulunmalıdır. Daha fazla geride durmak caizse de adaba, bazı­sına göre istihbaba uygun değildir.

Arkadaki bir kişi imamın sol tarafında durursa, adaba aykırılık içinde caizdir.[99]

İmamın tam arkasında durursa, caizdir. Bunda kerahet olup ol­madığı üzerinde farklı görüşler varsa da sahih olanı, kerahetle ca­izdir.[100]

 

B) İmamın Arkasında İki Kişi Bulunursa :

 

Cemaat sadece iki kişi olursa, bunlar imamın tam arkasında du­rurlar. Birisi çocuk ta olsa yine de böyledir.

Biri erkek, diğeri kadın olursa erkek imamın sağ gerisinde, ka­dın da o erkeğin tam arkasında durur                                           

Cemaatin ikisi erkek birisi kadın olursa, erkekler imamın tam arkasında, kadın da o iki erkeğin arkasında durur.

İmamın arkasında sadece iki erkek bulunur da biri imamın saiğ gerisinde diğeri sol gerisinde durur, imam da onların arasında yer alırsa, caizdir. Bunda kerahet olmadığı kabul edilmiştir.                

Açık bir arazide iki kişiden biri imam, diğeri cemaat olup na­maz kılmaya başlarken imama uyan kimse onun sağ gerisinde du­rur ve tam bu sırada üçüncü bir adam gelip onu geriye doğru çe­kerse, caiz our mu? İlk sağda duran adam iftitah tekbiri getirmiş olsun olmasın, üçüncü adamın onu geriye doğru çekmesiyle nama­zı bozulmaz. Ancak çekildiğinin nedenini bilmez de bu arada ko­nuşur ya da üç hareket gösterirse namazı bozulur. [101]Sahih olan da budur.

 

C) Erkek, Kadın, Çocuk, Hunsâ Ve Ergenlik Çağma Yaklaşan Kız­lardan Oluşan Cemaat Nasıl Durur?

 

Erkekler imamın tam gerisinde, çocuklar onların gerisinde, hun-salar onların gerisinde, kadınlar hunsaiarm gerisinde ve ergenlik ça­ğma yaklaşan kızlar da en geride durup imama uyarak namazları­nı kılarlar.[102]

 

D) Kadınların Cemaate Katılması

 

Genellikle genç kadınların cemaate katılması mekruh sayılmış­tır. Yaşlı kadınların ise, akşam, yatsı ve sabah namazlarında cema­ate katılmasında kerahet görülmemiştir. Ancak toplum yapısı bozu­lur, ahlâksızlar çoğalır, mal, can ve namus güvenliği kalmaz. Devle­tin gücü zaafa uğrarsa, o takdirde genç ve yaşlı bütün kadınların cemaate katılması mekruhtur.  [103]Muhtar olan görüş te budur.

Cuma günleri kadınların camilerde -müsait yer bulunduğu tak­dirde- vaaz dinlemeleri için gelmelerinde bir beis görülmemiştir. An­cak cami'a giderlerken onları rahatsız edenler bulunur ve devlet kuvvetleri de bunu önleyecek durumda olmazsa, o takdirde gitme­meleri hayırlı olur. [104]

 

E) Safları Düzenleme :

 

Cemaatle namaz kılınırken safların çok düzgün tutulması ve ara yerde boşluk bırakılmaması sünnettir. Öyleki omuzlar birbirine do­kunacak, ayaklarını hat üzerinde yer almış olacak.

Bu durumda imamın da tam orta yere gelecek biçimde önde yer alması sünnettir. Cemaatin sağ ya da soluna gelecek biçimde ön­de durursa Sünnete uymamış olur.[105]

Cemaat arasından imamın tam arkasında duracak kimsenin de ehil olması, imamın abdesti bozulduğunda veya benzeri bir durum meydana geldiğinde hemen imamlığa geçecek yetenekte bulunması uygun olur.[106]

 

F) Hangi Safta Yer Almak Daha Faziletlidir?     

 

Fukahamn hemen hepsine göre, birinci safta yer almak daha af-daldır. Böylece sırasıyla ta gerilere kadar fazilet derecesi kademeli biçimde sürüp gider. Bu bakımdan ikinci safta yer bulamaz da birin­ci safta bir açıklık görürse, ikinci saffı açıp oraya geçer.[107]

İmama uymada en faziletli yer, ona en yakın olanıdır. Ama ima­mın sağında yer almak daha afdaldır. Bu bakımdan cami'a erken gi­dip imamın sağında yeralmak sevap bakımından daha üstündür.[108]

 

G) Muhazatın Şartlan :

 

Kadınla erkeğin cemaatle namaz kılınırken aynı hizada bulun­masına muhazat denir. Erkeğin namazının bozulması için bu konu­da bazı şartlar vardır :

1. Aynı hizada duran kadının iştiha çağma gelmiş olması,

Burada yaş sözkonusu değildir. En sahih olan da budur. O hal­de iştiha çağına gelmemiş bir kız temyiz çağında bile olsa, erkeğin namazının bozulmasına neden teşkil etmez. Çünkü bu konuda esas olan, iştiha çağında bulunmasıdır.[109]

2. Kılınan namazın rükû ve secdeleri olan türden bulunması.

O halde cenaze namazında muhazat sözkonusu değildir. Ama imâ ile kılman bir namazda, rükû ve secdenin mevcudiyeti imâ ile yerine getirildiğinden muhazat sözkonusudur.

3. Kılınmakta olan namazın İftitah Tekbiri ve eda bakımından bir ortaklık arzetmesi,                                                                   

Yani kadınla erkeğin beraber aynı namaza ve aynı imama niyet getirerek İftitah Tekbiri getirmeleri gerekir. Aksi halde muhazat gerçekleşmez. O halde biri imama uyarak, biri de kendi başına kıl­mak niyetiyle tıtitah Tekbirini birlikte getirseler, muhazat gerçek­leşmemiş olur. Çünkü eda bakımından değişik durumları vardır.

İmama birinci rek'atte yetişen kimsenin îftitah Tekbiri imamın İftitah Tekbirine bina edilmiş ve edası da imamın edasına hakikaten bina edilmiştir. Lâhik'in (yani namazın başında imama uyup orta­sında abdesti bozulan ve namazı bozacak bir söz ve davranışta bu­lunmadan hemen abdest alıp tekrar aynı imama gelip yetişen kim­senin) de durumu böyledir. Ama ikinci ya da üçüncü rek'atte imama yetişen mesbuk ise böyle değildir ; İftitah Tekbirini İmamın İftitah Tekbirine bina etmişse de geriye kalan rek'atlerde münferid sayılır. O halde mesbuk yetişemediği rek'aleri kılarken kadın da yetişeme­diği rek'atleri erkekle birlikte aynı hizada kılacak olurlarsa, muha­zat gerçekleşmemiş olur.[110]

4. Kadınla erkeğin aynı yerde bulunması,

O halde erkek bir boy yüksekliğindeki yerde, kadın da aynı hi­zada fakat aşağıda durup aynı imama uyarak namaz kılsalar muha­zat gerçekleşmemiş olacağından erkeğin namaz; bozulmaz. Ama aradaki yükseklik bir boydan daha az olursa o takdirde erkeğin na­mazı bozulur.

5. Kadınla erkek arasında bir sütun ve benzeri engelin bulun­maması,

O halde aynı hizada duran erkekle kadın arasında, sütun, duvar ve benzeri bir engel bulunursa, o takdirde muhazat gerçekleşmemiş olur. Yani erkeğin namazı bozulmaz. [111]

Bunun gibi arada böyle bir engel bulunmaz da bir adanı sığacak tadar açıklık bulunursa, yine de muhazat gerçekleşmediğinden er-teğin namazı bozulmaz.

6. Aynı hizada durup aynı imama uyan kadının, namazın ken­disinden sahih sayılacak   nitelikte olması,

O halde deli ya da aşırı derecede sarhoş bir kadının erkekle aynı hizada durup namaz kılması erkeğin namazını bozmaz. Çünkü bu durumda olan kadının kıldığı namaz sahih değildir.[112]

7. İmamın namaza niyet getirirken     kadınlara da imametlik yaptığına niyet etmiş olması,

O halde imam namaza başlarken böyle bir niyet-getirmemişse, gelip ona uyan kadınların namazı sahih olmayacağından muhazat ta gerçekleşmemiş olur. îmam niyet getirip namaza durduktan son­ra bu hususu hatırlıyarak «kadınlara da imam oldum» diye içinden geçirse bile kadınların uyması sahih olmaz. Çünkü imamın tam na­maza niyet ederken bunu içinden geçirmesi gerekirdi.

8. Muhazat'm bir rükün devam etmesi,

O halde kadın ya ayakta kıraat tamamlanıncaya kadar veya rü­kû' .da rükû' bitinceye kadar erkeğin yanında durup namaz kılarsa, sağında, solunda ve arkasında duran birer kişinin namazı bozulmuş olur.

9. Kadın ve erkeğin her ikisinin de yöneldiği cihetin bir olması,

O halde karanlık bir gecede cemaat olup imama uyan kadın ve erkekten her biri ayrı bir cihete yönelerek namaz kılarsa muhazat gerçekleşmediğinden erkeğin namazı bozulmaz.

10. Muhazatta muteber olan, bacakla topukların aynı hizada bulunmasıdır. O halde kadının topukları erkeğinkinden geride olur­sa erkeğin namazı bozulmaz. Çünkü muhazat gerçekleşmemiştir.

Erkekle aynı hizada duran kadının yabancı ya da erkeğin çok yakını olması arasında bir fark yoktur. Önemli olan bu konuda ka­dın unsurudur. [113]

 

6 — MESCİDİ HARAM'DA ERKEK VE KADINLARIN BÎR ARADA NAMAZ KILMALARI :

 

Hacc mevsiminde Mescidi Haram'da erkek ve kadınların karı­şık vaziyette namaz kılmasında muhazat gerçekleşiyor mu? Gerçek-leşiyorsa, erkeklerin namazı bozulmuş sayılır mı?

Gerek imama uyanın imamın önünede durup namaz kılması, gerekse kadınla erkeğin aynı hizada durup aynı imama uyarak ay­nı namazı kılmaları hakkında mezhep imamlarının görüş ve ictihad-lan farklıdır.

a) Mâliki, Hanbelî ve Şafiî mezheplerine göre, kadınla erkeğin yanyana durup namaz kılması, iki tarafın da namazını bozmaz. Ancak bunda kerahet vardır. Kabe'de ise bu kerahet de kalkar. Çün­kü bu iki cinsin orada ayrı ayrı yerlerde durup namaz kuması çok zor, hatta bazen imkânsızdır. O halde sözü edilen üç mezhep te muhazat  hükmü yoktur.[114]

O halde hacc mevsiminde Hanefî Mezhebine bağlı bulunan ka­dın ve erkekler ayrı ayrı yerlerde namaz kılma imkânı bulamadık­ları takdirde bir arada -sözü edilen üç mezhebe uyarak namaz kıla­bilirler. Bu bir fetvadır.

b) Cemaatin imamın önüne geçip namaz kılmasına gelince :

Bu konuda da mezhep imamlarının görüş ve ictihadları farklı­dır : Hanefî, Şafîi ve Hanbelî Mezheplerine göre, imama uyan kim­se imamın önüne geçerek namaz kılacak olursa, hem imamet hem namaz hükümsüz olur. Üç imam bu konuda müttefiktirler.

c) Mâlikîler ise buna cevaz vermişlerdir. Bu mezhebe göre, is­ter hacc mevsiminde Kabe'de, ister normal zamanlarda ve diğer yer­lerde olsun cemaatin imamın gerisinde, durması şart değildir. Ancak cemaat ön tarafta bulunursa kerahet vardır. Zaruri hallerde, örne­ğin Mescid-i Haram ve Mescid-i Nebevî'de çok kalabalık bir cemaa­tin bulunması ve yerin dar olması bu kerahetin kalkmasına sebep teşkil eder.

Şafiî ve Hanefîlere göre, Mescid-i Haram'da Kabe'ye yönelirken cihetleri değişik olduğu takdirde, cemaatin imamın önüne geçmesi sahih kabul edilir. Hem imamet, hem namaz bozulmaz.

Şâfiîler müstesna diğer üç mezhebe göre, cemaatle imamın aynı hizada bulunması kerahetsiz sahihtir. Safîlere göre, ancak zarurî hallerde sahih olabilir. [115]

d) Muhazatta kadın bir ve birden fazla olunca hüküm nedir?

Muhazatta sadece bir kadın bulunursa, biri sağında, biri solun­da biri de tam arkasında olmak üzere üç erkeğin namazı bozulur. Sahih olan da budur. Fetva da buna göre verilmiştir.[116]

İki kadın olursa,

Biri sağda, biri solda, ikisi arkada olmak üzere dört erkeğin na­mazı bozulur.

Üç kadın olursa,

Biri sağda, biri solda, en son saffa varıncaya kadar arkalarında her saftan üç erkeğin' olmak üzere namazları bozulur. Bu konuda en açık olan görüş ve ictihad budur. Dört ya da beş kadın bulunursa aynı ölçüye göre erkeklerin namazı bozulur. Kadınlar tam bir saf ha­linde ise imamdan başka geride bulunan, yani kadınların arkasında bulunan bütün saflardaki erkeklerin namazı bozulur.

Hanefîlerin muhazat konusunda sıraladıkları bir şart daha var ki onu ancak bazı kitaplar almıştır. Aynı hizada duran kadına er-keğin, geri çekilmesi için ona işaret etmesi... Kadın bu işarete rağ­men geri çekilmezse, o takdirde erkeğin namazı bozulmaz.[117]

 

7 — İMAMA UYULAN VE UYULMAYAN HUSUSLAR :

 

imama uyan kişilerin hemen her hususta imama uyması şart de­ğildir. Öyle yerler var ki cemaat oralarda, imama uymaz veya uyma­yabilir. Bunlara birkaç örnek verelim :

a) îmama birinci teşehhüdde yetişen kimse henüz teşehhüdü tamamlamadan imam üçüncü rek'ate kalkarsa, o teşehhüdü tamam­layıp öylece kalkar. Muhtar olan görüş budur,

b) İmama son teşehhüdde yetişen kimse henüz teşehhüdü ta­mamlamadan imam selâm verecek olursa, yine muhtar olan kavle göre, tamamlar öylece selâm verir. Bu iki durumda da imama uyan kimse teşehhüdü tamamlamadan imama uyarsa, yine de caizdir.

Bu durumda imam selâm verdikten sonra konuşacak olsa bile yine teşehhüdünü tamamlamaya çalışan cemaatin namazı bozulmuş olmaz. Ama imam, kendisine teşehhüdde uyan kimse henüz teşeh­hüdünü tamamlamadan kasden abdestini bozarsa, o kimsenin na­mazı da bozulmuş olur. Ama kasıt yoksa, bozulmuyacağma dair fet­va verenler olmuştur.[118]

İmam birinci oturuşu tamamlayıp ayağa kalktığında arkasında cemaat henüz teşehhüdü okumamış veya tamamlamamışsa tamam­layıp öylece kalkmalar uygun olur. Rüknü kaçırmaları endişesi ha­linde yanda bırakıp kalkabilirler. Ama cemaat teşehhüdü unutmuş-sa, bu durumda ayağa kalkmayıp onu tamamlarlar. Ayağa kalktık­tan sonra unuttuklarını hatırlarlarsa, teşehhüdü okumayanların geri dönüp oturmaları ve teşehhüdü yerine getirdikten sonra kalkmaları gerekir. Bu durumda imamla birlikte rüknü kaçırma endişesi olsa da yine böyle yapmaları sıhhatlidir.[119]

Cemaat henüz teşehhüdden sonra dua ya da Salâvatı okumadan imam selâm verecek olursa, artık bunları bırakır da imamla birlik­te selâm verir.

Bunun gibi imam rükû.' ya da secdelerden başım kaldırdığında cemaat henüz üç teşbihi getirmemiş veya tamamlamamışsa, bunları tamamlamak için beklemeyip imamla birlikte başını kaldırır. Çün­kü teşbihleri getirmek sünnettir.[120]

 

A) İmamdan Önce Rükû' Veya Secde Yapmak                

 

Cemaat bütün rükünlerde imama uyar. İmamdan önce rükû' ve­ya secdeleri yapıp başını kaldıracak olursa, iadesi gerekir. Aksi hal­de namazı noksan kalacağından kazası vâcib olur.

İmam secdeyi uzatır da cemaat onun kalktığım sanarak başını secdeden kaldırır, fakat imamın ikinci secde yaptığını zannederek he­men secdeye varırsa, bu sadece birinci secde yerine geçer; ikinci bir secde daha yapması gerekir. İmamın ikinci secde yaptığını sandığı için o da ikinci secde niyetiyle secdeye varırsa, bu sadece ikinci sec­de yerine' geçer, birinci secdeyi iade etmesi gerekir.

Bunun gibi imam henüz ikinci secdeye varmadan cemaat ikinci secdeyi yapıp başını kaldırırsa, caiz olmaz, bu bakımdan o secdeyi iade etmesi gerekir. Aksi halde'namazı bozulur.[121]

 

8 — NAMAZDA BEŞ ŞEYİ İMAM  TERKEDERSE CEMAAT DE TERKEDER :

 

Yukarıda imama uyulan ve uyulmayan yerleri belirttik. Şimdi de beş şey var ki'imam onları namazda terkederse cemaat de terke-der, hususunu belirtelim :

1. Bayram tekbirleri,

2. Üç ve dört rek'atli namazlarda birinci oturuş,

3. Tilâvet secdesi,

4. Yanılma secdesi,

5. Kunût duası.

Cemaat de mutlaka bunları terketmek zorunda değildir. İmam ile birlikte rükû'a yetişeceğini kestiren kimse imamın bejirtilen hu­suslardan birini terketnıesine bakmayıp onu yerine getirebilir. An­cak rükû'u kaçıracağını kestiriyorsa, o takdirde terketmesi gerekir.[122]

 

A) Dört Şey Var Ki, Cemaat Onlarda İmama Uymaz :

 

Namazda genellikle imama uymak vâcib, ona uymamak ya da Ondan önce rükünleri yerine getirmek haramdır. Nitekim Resûlüllah (A.S.) Efendimiz : «İmam ancak kendisine uyulması için öne geçer. O halde imama muhalefet etmeyin; o tekbîr getirince siz de tekbîr getirin. O rükû'a varınca siz de varın. O, rükû'dan kalktığında se-miallahu ıimen hamideh dediğinde siz allahümme rebbe-nâ leke'l-hamd deyin. o secde edince siz de secde edin. O oturup namaz kıldığında siz de oturun.» buyurmuştur.[123]

Ahmed bin Hanbel'in tesbit ettiği bir rivayette ise şöyle buyur­muşlardır :

«İmam ancak kendisine uyulması için öne geçer. O halde o tek­bîr getirdiğinde siz de tekbir getirin, o tekbir getirmeden siz getirmeyin. O rükû'a vardığında siz de rükû'a varın, ama ondan önce rükû'a varmayın. O secde ettiğinde siz de secde edin. O secde etmedikçe sa­kın secde etmeyin.»[124]

Bu konuyla ilgili diğer iki hadîste de şöyle buyurulmuştur :

«Sizden biriniz başını imamdan önce secdeden kaldırarak başı­nın eşek başına çevrilmesinden veya Allah'ın onun suretini eşek su­retine döndüreceğinden endişe duymaz mı?»[125]

Hadîsteki bu benzetmeden maksad, kişinin bu tutumuyla ahmak­lığını ortaya koymasını ifade etmektir.

«Ey insanlar! Doğrusu ben sizin imamınızım. Bu bakımdan ne rükû', ne secdelerde, ne ayakta dururken, ne oururken, ne de namaz­dan ayrılırken benim önüme geçmeyin, (yani bunları benden önce yapmayın, ancak bana uyarak bunları yerine getirin).»[126]

 

B) Şimdi İmama Uyulmayan Yerleri Belirtelim :

 

1. İmam kıldırdığı namazda bilerek bir secde fazla yaptığında,

2. Bayram tekbirlerinde Eshab-ı Kirâm'dan bize kadar gelen ölçüyü aştığında, yani fazla tekbir getirdiğinde veya başka bir cüm­le ilâve ettiğinde,

3. Cenaze namazında dört tekbir yerine beş tekbir getirdiğinde,     

4. Unutarak beşinci rek'ate kalktığında imama uyulmaz.

İmam beşinci rek'ati secdeyle bağlamadan önce hatırlar da dö­nüp oturursa, cemaat onunla birlikte selâm verir. Şayet beşinci rek'­ati secdeyle bağlarsa, cemaat artık" onu beklemez, selâm verip na­mazdan çıkar.

Ama imam son oturuşu yapmadan beşinci rek'ate unutarak kalkar ve onu secdeyle bağlarsa, hem imamın, hem cemaatin na­mazı bozulmuş olur.[127]

 

DOKUZ ŞEY VAR Kİ İMAM ONLARI TERKETTİĞİNDE CEMAAT TERKETMEYİP YAPAR :

 

1. İftitah tekbirinde imam ellerini kaldırmadığı takdirde cema­at kaldırır. İmamın bir sünneti terketmesinden dolayı cemaat terket-mez.

2. İmam Sübhaneke'yi unutup terkettiğinde,    henüz   Fatihayı okuyorsa, cemaat Sübhaneke'yi okur. İmam Sureyi okumaya başla­mışsa, artık cemaat de onu terkeder. Bu, İmam Muhammed'e göre­dir.

3. İmam rükû' tekbirini   terkettiğinde   cemaat onu terketmez, çünkü bu tekbirleri getirmek te sünnettir.

4. İmam  secde tekbirlerini terkettiğinde cemaat keza  terket­mez. Çünkü bu tekbirler de sünnettir.

5. İmam rükû' ve secdelerdeki teşbihleri    söylemeyip terketti­ğinde cemaat terketmez. Zira bu teşbihleri sözü edilen yerlerde yeri­ne getirmek sünnettir.

6. İmam .Rükû'dan   kalktığında   Semiallahu Limen.Hamî-Deh söylemeyi terkederse, cemaat terketmeyip söyler.   Bu da sün­nettir.

7. İmam Teşehhüd'ü okumayıp terkederse, cemaat okur.   Çün­kü teşehhüd miktarı birinci oturuşta beklemek vâcib, ikinci oturuş­ta farzdır. Ama Teşehhüd'ü okumak vâcibdir.

8. İmam namaz sonunda selâm vermeyi terkedip kalkarsa, ce­maat selâm verip öylece namazdan çıkar. Çünkü bu da vâcibdir.

9. Teşrik tekbirlerini imam terkederse,    cemaat    terketmeyip getirir. Bu da vâcibdir.                                              

Bu konuda bir mesele daha var :

Cemaat imamdan önce rükû' ya da secde yapar, ama henüz ba­şını kaldırmadan imam ona yetişirse, cemaatin yaptığı bu rükû' ve secdeler kerahetle caizdir.[128]

 

9 — MESBUK :

 

İmama ikinci ya da üçüncü ve dördüncü rek'atte yetişip uyan kimseye mesbuk denir. Haliyle bunun durumu, namazın başında imama uyanların durumundan farklıdır. Bu bakımdan mesbuk için bazı hükümler vardır :

1. Aşikâr okunan namazlarda imam kıraat rüknünü yerine ge­tirirken mesbuk ona uyarsa, bu durumda Sübhaneke'yi okumaz. Sa­hih olan da budur. [129]Ancak imam selâm verdikten sonra o yeti­şemediği rek'atleri kılmaya kalktığında önce Sübhaneke'yi okur, son­ra da kıraat için Euzü-Besmele çeker.[130]

Ama gizli okunan namazda Sübhaneke'yi okur. Sahih olan da budur.[131]

Mesbuk, imama rükû' veya secdede yetişirse, kendine göre şu öl­çüyü kullanır : Ayakta Sübhaneke'yi okuduktan sonra imama yeti­şeceğini kestiriyorsa, okuyup öylece rükû'a veya secdeye varır. Kes-tirmiyorsa, okumadan hemen imama bulunduğu rükünde tabi' olur.

Rükû' veya secdede imama yetişemiyen kimse, artık o durumda rükû' ve secde yapmaz, sadece imama tabi' olup devam eder.

Mesbuk, Teşehhüd'de imama yetişirse, artık Sübhaneke'yi oku­madan hemen oturur, sadece îftitah Tekbîr'i getirir ve oturmak için de ayrı bir tekbir alır.[132]

2. Mesbuk imama yetiştiği rek'atten   itibaren imamla   birlikte kılar. îmam selâm verdikten sonra, o yetişemediği rek'atleri kalkıp yalnız başına kılarak namazını tamamlar.[133]

O halde mesbuk gelip imama uyduktan sonra imamın devam et­tiğine değil de yetişemediği kısmı kılmaya başlarsa, namazı bozu­lur. En sahih olan görüş te budur. Gerçi Müteahhirîn'den bir kısmı mesbukun böyle yapmasına cevaz vermiştir, ama birinci görüş da­ha isabetlidir. En zahir olan kavi de budur.[134]

3. Mesbuk son rek'atte teşehhüd   miktarı    oturduktan   sonra imam selâm vermeden ayağa kalkıp yetişemediği rek'atleri kılmaya başlamaz. Ancak aşağıda belirtilen durumlarda kalkabilir :

a) İmamın selâm vermesini beklediği takdirde mestlerinin  me-sih süresinin -dolacağından endişe ettiğinde,

b) Vaktin çıkmasından endişe ettiğinde,

c) Cuma namazı ise, ikindi vaktinin girmesi   çok yakın oldu­ğunda,

d) Bayram namazı ise, öğle vaktinin girme endişesi mevcut ol­duğunda,

e) Sabah nam'azı ise, güneşin doğmasına pek az bir zaman kal­dığında,

f) Abdestinin bozulacağına kanaat getirdiğinde, artık ne ima­mın selâmını, ne de yanılma secdesini yapmasını bekler.

Bunlar gibi, selâm vermeyi beklediğinde.önündeki cemaatin kal­kıp onun secde mahallinden geçme tehlikesi bulunduğunda da ima­mı beklemeyip ayağa kalkar.

Bütün bunlarla beraber hiçbir sebep olmadığı halde imamın se­lâm vermesini beklemeyip ayağa kalkarsa, namazı kerahetle caiz­dir. Ancak bu kerahet tahrirnîdir.[135]

Mesbuk, teşehhüd miktarı oturmadan kalkacak olursa, namazı caiz olmaz. Teşehhüd miktarı oturduktan sonra kalkıp yetişemediği rek'ati kılar ve selâmda imama yetişirse, iukahadan bazısına göre namazı bozulur, bazısına göre bozulmaz. İkincilerin görüşüyle fetva verilmiştir. Sahih olan da budur.[136]

4. Mesbuk, imamın iki tarafa selâm vermesini    bekler öylece kalkıp yetişemediği rek'ati kılar. Sahih olan budur.[137]

5. Mesbuk, teşehhüdde imamla birlikte Et-Tehiyyat'ı okur, fa­kat diğer, duâ ve salâvatı okumaz, susup   imamın selâm vermesini bekler. Arzu ederse Et-Tehiyyat'm sonundaki Kelime-i Şehadeti tek­rarlar.[138]

Fukahadan bazısına göre, mesbuk bu durumda Et-Tehiyyat'ı ağır ağ*r okur da imamın selâm vermesine kadar boş durmamış olur.[139]

6. Mesbuk, yanılarak imamdan önce veya onunla birlikte se­lâm verecek olursa   yanılma secdesi gerekmez.   Ama imamdan he­men sonra selâm verirse, o takdirde kendisine yanılma secdesi gere­kir. Muhtar olan da budur.[140]

Ama imamla birlikte yanılarak değil, öyle olduğunu sanarak se­lâm verirse namazı bozulur, iadesi gerekir.

Unutup imamla birlikte selâm verdikten sonra namazının bozul­duğunu sanarak kalkıp tekrar kıbleye yönelerek tekbir getirirse, na­mazdan çıkmış olur.[141]

7. Mesbuk yetişemediği rek'atleri kılmaya kalktığında önce kı­raati yerine getirir ve bu ölçüye göre teşehhüde cturur. Meselâ : Ak­şam namazının son rek'atine yetişen kimse, imam selâm verdikten sonra kalkıp kıraati de yerine getirerek bir rek'at kılıp teşehhüde oturur, sonra kalkıp yine kıraatle bir rek'at daha kılar ve tekrar te­şehhüde oturup Et-Tehiyyat'ı okuyup gerekli duaları yaptıktan son­ra selâm verir.

Öğle namazının son rek'atinde yetişen kimse, imam selâm ver­dikten sonra kalkıp bir rek'at kıraatle kılıp Et-Tehiyyata oturur. Son­ra kalkıp üçüncü rek'ati kıraatle, dördüncü rek'ati kıraatsiz veya sadece Fatiha okuyarak kılar ve öylece teşehhüde oturup namazını tamamlar.

Öğlenin sadece iki rek'atine yetişen -kimse, imam selâm verdik­ten sonra kalkıp iki rek'ati kıraatti olarak üstüste kılar ve öylece te­şehhüde oturup namazını tamamlar. Yatsı ve ikindi namazlarında da durum aynıdır. Akşam namazında yetişemediği iki rek'atten bi­rini - kıraatsiz kılacak olursa, namazı bozulur. Öğle, ikindi ve yatsı namazlarmdaki durum da böyledir. Yetişemediği iki rek'atten biri­ni veya ikisini kıraatsiz kılarsa namazı bozulmuş olur.

İmam ilk iki .rek'atten birinde unutup okumadığı kıraati üçüncü veya dördüncü rek'atte yerine getirirse, mesbuk yine yetişemediği son iki rek'ati kıraatle kılar; aksi halde namazı bozulur.

8. Mesbuk yetişemediği rek'atleri kılarken arlık münferid sayı­lır. Ancak şu dört meselede değil :

a) Bu durumda ne kendisinin bir başkasına, ne de başkasının ona uyması caiz değildir. Halbuki yalnız başına namaz kılanın du­rumu böyle değildir. Mesbuk bu hususta ondan ayrılır. Bir mesbuk diğer bir mesbuka uyarsa, uyanın namazı bozulur.[142]

İmam namaz sonunda kendisine yanılma secdesi gerektiğini sa­narak bu secdeyi yapar, mesbuk da ona uyar ve sonra yanılma sec­desi gerekmediği anlaşılırsa, sahih olan görüşe göre, mesbukun na­mazı bozulmuştur. Çünkü münferid bulunduğu yerde iktidada bu­lunmuştur. Ama Fakîh Ebû Leys diyor ki, zamanımızda cemaatin çoğu da incelikleri bilmediğinden mesbukun böyle bir durumda na­mazının bozulmadığına hükmedebiliriz.

Bununla beraber mesbuk yapılan yanılma secdesinin gereksiz olduğunu bilmezse, namazı bozulmaz. Fetva buna göredir.[143]

İmam beşinci rek'ata kalktığında mesbuk da ona uyarsa, bu du­rumda imam dördüncü rek'atm sonunda teşehhüd miktarı oturmuş-sa, mesbukun namazı bozulur. Oturmamışsa, bozulmaz. Ama imam bu fazla rek'ati secdeyle bağladığı takdirde yine mesbukun namazı bozulur. Tabii bu durumda imamın da namazı bozulmuş sayılır, ia­desi gerekir.[144]

b) Mesbuk yeniden namaza    başlamaya niyet getirip    tekbîr alırsa, namaza yeni başlamış sayılır,    önce kıldığı kısım hükümsüz kalır. Ama yalnız başına namaz kılanın durumu böyle değildir.

c) Mesbuk yetişemediği rek'atleri kılmaya    kalktığında, ima­mın üzerinde yanılma secdesi bulunuyor, yani mesbuk ona tabi' ol­madan bu secde ona gerekmiş de olsa, mesbuk kalktığı rek'ati sec­deyle bağlamamışsa dönüp imamla birlikte yanılma secdesi yapar. Kalktığı rek'ati secdeyle bağlamışsa artık dönmeyip namazına   de­vam eder ve sonunda kendisi yanılma secdesi yapar. Ama yalnız ba­şına namaz kılan kimse böyle    değildir; başkasının yanılmasından dolayı ona yanılma secdesi gerekmez.

d) Mesbuk teşrik tekbirlerini yerine getirir. Bunda ittifak yar­dır. Ebû Hanîfe'ye göre, münferide vâcib değildir. [145]

9. Mesbuk yanılma secdesinde   imama tabi' olur, ama   selâm, tekbîr ve telbiyede tabi' olmaz. Eğer teslim ve telbiyede ona uyarsa namazı bozulur. Tekbîrde tabi' olur ve kendisinin de mesbuk oldu­ğunu bilirse namazı bozulmaz.  [146]Tabii bu tekbirden kasdımız, Teşrik Tekbirleridir.

10. Mesbuk yetişemediği    rek'ati kılmaya kalktığında,  imam kendisine Tilâvet Secdesi gerektiğini hatırlar da secde yapacak olur­sa, eğer mesbuk başladığı rek'ati secdeyle bağlamamışsa, dönüp ima­ma uyarak onunla birlikte Tilâvet Secdesin? ve bundan dolayı gere­ken yanılma secdesini imamla birlikte yapar, sonra kalkıp namazını kaza eder, yani yetişemediği rek'atleri tamamlar. Şayet bu durum­da dönüp imama uymuyacak olursa, namazı bozulur. Kalktığı rek'­ati secdeyle  bağladıktan sonra dönüp sözü edilen secdede imama uyarsa, yine de namazı bozulur. Uymuyacak olursa, yine fukahanın çoğuna göre namazı bozulmuş sayılır.[147]

Eğer bu durumda imam Tilâvet Secdesine dönmezse, mesbukun namazı tamamdır.

İmam namaz sonunda farz olan secdelerden birini unutup yeri­ne getirmediğini hatırlar ve onu kaza etmeğe yönelirse, mesbuk bu durumda ona uysun uymasın namazı bozulmuş sayılır. Eğer kalktığı rek'ati secde ile bağlamışsa, ister dönüp imama uysun, ister uyma­sın, bütün rivayetlere göre namazı bozulmuştur.

Bu konuda genel kaaide şudur :

Mesbuk infirad yerinde imama iktida eder veya iktida yerinde infirad yaparsa namazı bozulur.[148]

 

10 — L Â H İ K :

 

Namazın başlangıcında imama uyan, ortalarında ya bir uyukla­madan, ya da abdest bozulmasından, veya çok kalabalık ve sıkışık­lıktan ayakta kalıp rüku1 ve secde yapamamasından dolayı namazı bırakıp, gerekiyorsa yeniden e.bdest alarak tekrar imama gelip yeti­şen kimseye denir.

İmam yanılma secdesi yaparken lâhik gelip ona uyarsa, onunla birlikte bu secdeyi yapmaz, önce kaçırdığı kısmı kaza eder. Mesbuk ise böyle değildir. O, imama uyar, onunla birlikte secde eder.

Lâhik abdest alıp gelince önce kaçırdığı kısmı kaza eder, ancak bunu kıraatsiz yapar, sadece imamm durduğu kadar durur ve son­ra rükû' ve secdeleri yerine getirir. Fazla ya da az bir miktar ayak­ta duracak olursa, namazına bir zarar vermez.[149]

Lâhik, imamla birlikte namaza başlama Tekbiri aldıktan sonra, imam bir rek'at kılmcaya kadar o uyursa, uyanınca önce kaçırdığı rek'ati kılar, sonra imama uyup devam eder. Ancak uyanınca kaçır­dığı rek'ati değil, imamı takip eder,, yani ona uyup namazı sürdürür­se, imam sslâm verdikten sonra o kalkıp kaçırdığı bir rek'ati kıla­bilir. Buna cevaz verilmiştir.[150]

 

11— MESBUK YETİŞİLMİYEN KISIMLARIN KAZASINDA ALTI MADDEDE LÂHİK'TEN AYRILIR :

 

1. Muhazatta, yani kadınla erkeğin aynı hizada yanyana durup imama uyup namaz   kılmalarında,

2. Kıraatte,

3. Yanılma secdesinde,                                               

4. Birinci oturuşta (imam unutup birinci oturuşu yerine getirmemişse),

5. Selâm getirilecek yerde imamm gülmesi hususunda,

6. İmamın  ikaamete niyet getirmesi halinde,   (mesbuk kalkıp başladığı rek'ati secdeyle bağlamışsa)..

Yukarıda Mesbuk ve Lâhik hakkında verilen bilgi ve açıklama­yı dikkate aldığızda Mesbuk'un belirtilen altı maddede lâhik'a uy­madığını rahatlıkla anlarsınız.

İmam bir rek'at kıldıktan sonra bir kimse gelip ona uyar ve he­men uyur, imam namazı bitirinceye kadar o uykuda kalır ve bu sı­rada uyanırsa, önce uyuduğunda kaçırdığı üç rek'ati kıraatsiz kılar ve imama uymaklığı sağlamak için oturur, sonra kalkıp ilk yetişe­mediği birinci rek'ati kıraatle kılıp tamamlar.[151]

îmam bir rek'at kıldıktan sonra o, gelip imama uyar ve bu arada uyuklar, iki rek'at kılmmcaya kadar uykusu devam eder, sonra uya­nır, fakat bir rek'atte imama yetişip yetişmediğinde şüphe ederse, şüphe ettiği rek'ati namazın sonunda yerine getirir. [152]

 

12 — İMAMLA CEMAATI ARASINDA İHTİLAFU MESELELER :

 

a) Cemaatle namaz kılındıktan sonra imamla cemaat arasında rek'at sayısında farklı iddialar ortaya çıkarsa, imam «dört rek'at kıl­dırdım» dediği halde, cemaat,    «Hayır, üç rek'at kıldırdın»    derse, imam kesinlikle dört rek'at kıldırdığını biliyorsa, o takdirde onun sö­züne itibar edilir ve kılınan namaz iade edilmez. Ama imamın bu hususta kesin bilgisi yoksa,   şüphe ya da ihtimalle konuşuyorsa,   o takdirde cemaatin sözüne itibar edilerek namaz yeniden kılınır.

b) Cemaat bu konuda ikiye ayrılır, kimi dört kıldırd., kimi üç kıldırdı derse, bu takdirde imam hangi kısmı tasdik ederse, ona gö­re amel edilir. îsterse imamla birlikte olan bir şahıs olsun... [153]

c) Cemaat rek'at sayısında ihtilâf    eder, imam hiç bir tarafı doğrulamaz, sadece kıldırdığı namazı yeniden kıldıracak olursa, ce­maatin ona uyması sahih olur.[154]

d) Cemaatten biri üç rek'at kılındığını biri de dört rek'at kılın­dığını kesinlikle söyler, imamla geri kalan cemaat şüpheye düşerse, hiç birine yani imamla geri kalan cemaate bir şey gerekmez. Kılman namaz tamam kabul edilir. İade etmek imama müstehab değildir. Ama noksan kıldığını kesinlikle bilen kişiye iade etmesi gerekir.

e) İmam üç rek'at kıldırdığını kesinlikle bilir cemaatten   biri de dört rek'at kıldığını kesinlikle ifâde ederse, imamm o namazı ce­maatine yeniden kıldırması gerekir. Ancak dört rek'at kıldığını ke­sinlikle söyleyene iade gerekmez.[155]

f) Cemaatten sadece birisi noksan kılındığını kesinlikle söyler, imamla diğer cemaat bu hususta şüpheli olurlarsa, vakit müsaitse iade ederler, çünkü bu ihtiyata daha uygundur. İade etmedikleri takdirde bir şey gerekmez. Ancak doğruluğuna ve âdil olduklarına ina­nılan iki kişi noksan kılındığını söylerse, o takdirde iade etmeleri ge­rekir. [156]

g) İmam cemaate namaz kıldırdıktan sonra ayrılıp gider; ce­maatten bir kısmı kılınan namazın öğle namazı olduğunu, bir kısmı da ikindi namazı olduğunu söylerse, vakit öğle ise öğle namazı, ikin­di ise ikindi namazı olarak kabul edilir. Öğle ya da ikindi vakti ol­duğunu ayırd etmekte zorluk olursa, kılman namaz her iki gurup için de caiz sayılır. [157]

 

13 — NAMAZDA ABDEST BOZULMASI :

 

Namaz esnasında abdesti bozulan kimse ne yapar? Dinimiz bu konuda kolaylık getirmiştir. O halde namazda abdesti bozulan kim­se için iki yol vardır : Dilerse, namaza aykırı harekette bulunmadan yakın birmesafedeki sudan abdest alıp kaldığı yerden namazını ta­mamlar. Dilerse abdest aldıktan sonra o namazı yeniden kılar. Ama yeniden kılması daha faziletli sayılmıştır. Kadın erkek bu meselede eşittir. Bu daha çok yalnız başına namaz kılan için böyledir. Cemaat­le kılan kimsenin kaldığı yerden başlaması daha uygun olur. Çün­kü cemaatin faziletine erişme hususu vardır. Sahih olan da budur.[158]

Ancak namazı kıldığı yerden kılabilmek için bu meselenin cevâ-zıyla ilgili bir takım şartlar vardır :

a) Meydana gelen hadesin abdesti gerektirmesi,

b) Nadir olaylardan olmaması,

c) Hadesin meydana gelmesinde   şahsın   ihtiyar   ve irâdesinin bulunmaması, yani ihtiyarı dışında meydana gelmesi,[159]

O halde namazda iken kasden idrarını akıtır, ya da büyük ab-destini bozar veya yellenir ya da buna benzer bir fiili kasden mey­dana getirirse, artık alacağı abdestle kılmakta olduğu namazı kaldı­ğı yerden değil, yeniden kılması gerekir. Çünkü kasde dayalı abdest bozma namazı bozmuş sayılır.

Kasden yapmaz da ancak meydana gelen hades guslü gerekti­rirse, o takdirde de namaz bozulmuştur, yeniden kılması gerekir.

Bunun gibi, meydana gelen hades, bir insanın fiiliyle sa, yine o namazın iadesi lâzımdır. Ebû Yusuf bu görüşe muhalefet etmiştir. Ona göre kaldığı yerden kılabilir. Çünkü kendi fiiliyle değil başkasının fiiliyle hades vaki olmuştur.

Elinde olmayarak ağız dolusu kusuntu gelirse, abdest alıp kıl­makta olduğu namazı kaldığı yerden tamamlar. Ancak bu arada ko­nuşmaması gerekir.

Namaz kılarken kendi fiili olmaksızın abdesti bozacak bir du­rum meydana gelirse, meselâ : Atılan bir taş başını yarıp kan akma­sına neden olur veya hariçten birisi onun yüzündeki yaraya doku­narak irin akmasına sebep olursa, bu takdirde namaz bozulmuştur. Abdest alıp yeniden kılması gerekir. Bu, yukarıda belirttiğimiz gibi İmam Ebû Hanîfe ile İmam Muhammed'e göredir.[160]

Namaz kılarken damdan düşen .bir taş başını yarıp kan akması­na neden olursa, bu taş oradan geçen bir kimsenin yürümesinden do­layı düşmüşse, o takdirde namazı iade etmesi gerekir. Taş kendili­ğinden düşmüşse, abdest alıp kaldığı yerden kılıp tamamlayabilir.

Bunun gibi ağacın altında namaz kılarken düşen bir meyve kan akmasına neden olursa, bu takdirde abdest alıp namazı kaldığı yer­den kılabilir. Dilerse yeniden kılar.

Ama namaz kılarken ayağına bir diken batması veya alnını sec­deye korken yine keskin bir taş ya da dikenin batması sebebiyle kan akarsa, bunda adamın kasdi olmasa bile yine de o namazı iade etme­si gerekir. Çünkü daha önce namaz kılacak yere dikkat edip ona göre durmalıydı. Namazda iken sivrisineğin ya da başka bir haşerenin ısırmasıyla çıkıp akan kan abdesti bozduğu gibi namazı da bozmuş sayılır, yeniden kılması gerekir.

Namazda iken aksınr yada öksürürken yellenirse, abdesti bo­zulduğu gibi namazı da bozulur; abdest alıp yeniden kılması gere­kir. Sahih olan da budur.[161]

Kadın namaz kılarken tenasül cihazına yerleştirdiği bez kendi­liğinden ıslak bir vaziyette düşerse^ imamların ittifakıyla kadın ab­dest alıp o namazı kaldığı yerden tamamlayabilir. Ama bezin düşmeşini kendi hareketiyle sağlamışsa, o takdirde o namazı yeniden kılması gerekir. Ebû Yusuf'a göre, bu durumda da kaldığı yerden tamamlayabilir.[162]

Namaz kılarken vücudundaki kanlı bir çıban patlar da kan ya da irin akacak olursa, abdest alıp kaldığı yerden namazım tamamla­yabilir.

Vücudundaki çıbanı sıkar veya dizindeki çıban rükû'a eğildiğin­de ellerinin dokunmasıyla patlar ve kan akarsa, yemden abdest alıp bozulan namazı iade etmesi gerekir.[163]

Namazda bayılır veya cinnet getirir ya da kahkaha ile gülerse, abdest alıp yeniden namaz kılması gerekir. Bunun gibi namazda uyur veya ihtilâm olursa abdest alıp yeniden namaz kılar. Bu, istih-sanî bir hükümdür.

Namazda iken elbisesine dirhem miktarı idrar serpilirse, abdest alıp yeniden namazını kılması gerekir. Zahir rivayet budur.[164]

d) Şartlarından biri de, ahdesti bozulunca hemen ayrılması,

Aksi halde bir rükün miktarı ya yerinde bekler, ya da bir rükün eda edip öylece aynhrsa, namazı da bozulmuş sayılır. Yeniden kıl­ması gerekir. Bu durumda abdest almaya giderken veya dönerken Kur'ân'dan bir şeyler okursa, namazı yine de bozulur; iade etmesi vâcib olur. Sahih olan da bu görüştür.[165]

Abdest almaya giderken ve ondan dönerken teşbihte bulunursa, bu namazı bozmaz, kaldığı yerden tamamlayabilir. En sahih olan gö­rüş ve ictihâd budur.[166]

 

A) Namazda İken Tmamın Abdestinin Bozulması :

 

İmam namaz kıldırırken, rükû'da abdesti bozulur, fakat o yine Semiallahu limen hanıidehu, diyerek başını kaldırır veya secdede abdesti bozulur, o bir rükün edâ etmeyi dileyerek Allahu Ekber di­yerek başım kaldırırsa, hem kendisinin, hem cemaatin namazı bozulmuş olur. Ama bir rüknü yerine getirmeyi dilemeden böyle yapar­sa, farklı iki görüş vardır.[167]

İmam secdede iken abdesti bozulur ve o da Allahu Ekber di­yerek başını kaldırırsa, namazı bozulmuş olur. Tekbir getirmeden kaldırırsa namazı bozulmaz, yerine bir adam geçirerek namazın ta­mamlanmasını sağlar.[168]

Uyukluyarak abdesti bozulur ve bir müddet sonra uyanırsa, ye­niden abdest alıp namazı kaldığı yerden tamamlar. Ama uyandıktan sonra az da olsa bir süre beklerse, namazı bozulur. Yeniden iadesi gerekir.[169]

e) Şartlardan biri de, abdesti bozulduktan sonra namaza aykı­rı bir fiilde bulunmaması,

O halde namazda abdesti bozulduktan sonra yürüyüp abdest al­manın dışında başka bir harekette bulunur veya konuşur, güler ve­ya bir şey yer ya da içerse namaz bozulur. Abdest aldıktan sonra ye­niden kılması gerekir.

Namazda abdesti bozulduktan sonra yeniden abdest alırken av­ret yeri açılırsa, namazı bozulur, yeniden kılması gerekir.[170]

Ancak abdest alırken elde olmayan sebeplerle avret yeri açılır ve bundan sakınması mümkün olmazsa, Kaadı Ebü AH En-Nesefîye göre, namazı-bozulmaz, kaldığı yerden tamamlayabilir.[171]

 

B) Kadına Gelince :

 

Namazda abdesti bozulduktan sonra abdest almak için kolları­nı sıvadığında namazı bozulur. Çünkü kollar avrettir. Sahih olan da budur.

Abdest almak için kuyu, yakında; çeşme ise uzakta olursa, en az külfetli olanı seçer. Ancak kuyudan su çekerek abdest alırsa, sahih olan şudur ki, namazını yeniden kılar.   Muhtar olan kavi de budur.

Namazda abdesti bozulduktan sonra çok yakın olan evine git­meyip ondan biraz daha ötede olan çeşmeye giderek abdest alan kimsenin namazı bozulmuştur, yeniden kılması gerekir. Ama çeşmeyle evi arasında iki saf sığacak kadar az bir mesafe bulunursa, o takdir­de namazı kaldığı yerden tamamlayabilir.

Evinde su bulunduğunu unutarak biraz öteki çeşmeye kadar uzanıp abdest alırsa, aradaki mesafe belirttiğimizden fazla da olsa, namazı kaldığı yerden tamamlayabilir.[172]

Abdest aldıktan   sonra namaz kılmaya gelirken başını meshet-mediğini hatırlar da dönüp bunu yerine getirdikten sonra namazı kaldığı yerden tamamlayabilir. Ancak gelip namaza durduktan son­ra bunu hatırlarsa, artık başını m esnettikten sonra o namazı yeni den kılar.[173]

Abdesl alıp ayrıldıktan sonra elbisesini unuttuğunu hatırlıya-rak geri dönüp alırsa, artık namazı hükümsüz olmuştur, yeniden kıl­ması gerekir.[174]

Abdesti mescidde namaz kılarken bozulur ve mescid içindeki su kabından abdest aldıktan sonra o kabı tek eliyle tutup namaz kı­lacağı yere taşırsa, namazı bozulmamış sayılır ve kaldığı yerden ta­mamlayabilir. Ama iki eliyle tutup taşıdığı takdirde namaz bozul­muştur, yeniden kılması gerekir.[175]

Abdest almak için kilitli bulunan evini, açar, abdest aldıktan sonra hırsızlık endişesiyle kapıyı tekrar kilitleyip öylece namazı ta­mamlamaya gelirse, kaldığı yerden kılabilir. Böyle bir endişe olma­dığı halde kilitlerse, artık o ilk namaz bozulmuştur, yeniden kılma­sı gerekir.[176]

Namazda iken namaza mâni' olacak kadar necaset elbisesine dokunur, onu yıkarsa, bu necaset kendi bünyesinden meydana gelen bir necasetse namazı kaldığı yerden tamamlayabilir. Hariçten do-kunmuşsa, namazı bozulmuştur, yeniden kılması gerekir. İmam Ebû YusuTa göre, hariçten de dokunmuş olsa, yine de namazı kaldığı, yer­den tamamlayabilir.

Elbisesine namazda iken necaset dokunursa, hemen oracıkta el­bisesini değiştirme imkânı varsa değiştirip namazı kaldığı yerden

tamamlar. Necaset dokunan elbiseyle namazın az bir bölümünü ye­rine getirecek olursa, namaz bozulmuş sayılır. Namazı olduğu yer­de bırakır da bir süre o vaziyette beklerse, hüküm yine böyledir.[177]

Namazda iken abdesti bozulduğu için abdest almak üzere ayrı­lır ve bu esnada kasden abdest bozacak bir fiilde bulunursa, artık o namaz bozulmuştur, yeniden kılınması gerekir.[178]

f) Şartlardan biri de, semavi bir hades arız olduktan sonra geç­miş bir hadesin ortaya   çıkmaması,

Buna bir misal verelim : Ayağında mest bulunduğu halde na­maz kılarken abdesti bozulur, yeniden abdest almak için ayrıldığın­da mestlerin süresi dolarsa, artık o namazı yeniden kılması gerekir. Sahih olan da budur.[179]

Bunun gibi teyemmümle namaz kılarken abdesti bozulduğu için yeniden abdest almak üzere ayrılır ve bu sırada suya raslarsa, na­mazı bozulmuş sayılacağından onu yeniden kılması gerekir.[180]

g) Şartlardan biri de, cemaat halinde namaz kılarken abdesti bozulmuşsa, yeniden abdest aldığında   -imam namazı bitirmemişse-gelip imama uyması gerekir. İmam namazı bitirmişse, artık  dönme­sine gerek yoktur. Şayet dönüp eski yerine gelirse, namazı bozulmuş olur, yeniden kılması gerekir.

İmam henüz namazı bitirmemişse, muktedi abdest aldıktan son­ra eski yerine gelmesine gerek yoktur, ara yerde bir engel yoksa, bu­lunduğu yerden imama uyup namazını tamamlar.[181]

Yalnız başına namaz kılarken abdesti bozulduğu, için yeniden abdest alan kimse, dilerse namazı evinde tamamlar, dilerse ilk na­maz kıldığı yere döner. Dönmesi afdaldır.[182]

Bu konuda imam da münferid gibidir. Abdesti bozulduğunda ye­rine birini geçirip kendisi abdest aldıktan sonra, yerine bıraktığı imam namazı bitirmişse o artık dönmeyip olduğu yerde namazını ta­mamlar. Bitirmemişse, dönüp ona uyarak namazını tamamlar.[183]

h) Namazda abdesti bozulduktan sonra üzerinde kazaya kal-nış bir namazı hatırlamaması gerekir.

Abdesti bozulan kimse tertip sahibi olur da abdest aldığında ka­saya kalmış bir namazı hatırlarsa, ilk başladığı namaz bozulmuş sa­yılır, vakit dar değilse önce kazaya kalmış namazı, sonra o namazı yeniden kılar.[184]

i) Şartlardan biri de, abdesti bozulan kimse imam olursa, ye­rine imamete elverişli olmayan bir kişiyi geçirmemesi gerekir. Me­selâ : Yerine imanı olmak üzere bir kadını geçirirse, namazı bozul­muş olacağında.n abdest aldıktan sonra yeniden kılması gerekir. Bu durumda1 cemaatin de namazı bozulur.[185]

 

C) Namazda Başkasını  Kendi Yerine İmam  Olarak Geçirmek :

 

Fıkıhta buna istih1âi denir. Kaldığı yerden tamamlanması caiz olan her namazda istihlâf caizdir. Tamamlanması sahih olma­yan yerlerde ise caiz değildir.

Başladığı namazda imam olmaya elverişli sayılan herkes, ab­desti bozulduğu takdirde yerine yine imamlığa elverişli bir kimseyi geçirmesi   uygundur. Bunun aksi ise uygun değildir.[186]

 

D) İstihlâf Nasıl Yerine Getirilir?

 

Abdesti bozulan imam hafif eğilir, elini burnun üzerinde tutup bir kanama intibahım vererek -cami'de ise dışarı çıkmadan, açık ha­vada ise, safları aşmadan- birini işaretle yerine geçirir.[187]

İmam abdesti bozulunca, camiin içindekilerden değil, cami dı­şındaki saflardan bir adamı yerine geçirirse -saflar birbirine bitişik te olsa- bu istihlâf caiz olmadığından cemaatin namazı bozulur. Bu, İmam Ebû Hanîfe ile İmam Ebû Yusuf'a göredir. İmamın namazının bozulup bozulmadığı ihtilâf konusudur; en sahih olan kavle göre, onun da namazının bozulduğudur.[188]

Ayrıca bu konuda, imamın mesbuk olan bir kimseyi yerine ge çirmemesi daha uygundur. Şayet geçirecek olursa, caizdir. [189]

 

E) Mesbuk Bu Durumda Nasıl Hareket Etmelidir?

 

Namazda abdesti bozulan imam yerine mesbuk olan bir adamı geçirirse, mesbuk imamın kaldığı yerden namazı devam ettirir, se­lâm verilecek yere gelince, müdriklerden birini yerine geçirir, müd­rik selâm verirken mesbuk ayağa kalkıp yetişemediği rek'atleri ka­za eder.

Şayet mesbuk imamın namazım tamamlayınca bu arada kasdeıı güler veya konuşur ya da abdestini bozaı^sa, cemaatin hepsinin na­mazı bozulmuş olur. Sahih olan da budur.[190]

 

F) İmam Yerine Birini İşaretle Geçirirken :

 

Rükû1 da kalmışsa, elini dizlerine koyarak, işarette bulunur. Sec­dede kalmışsa, elini alnına koyarak işarette bulunur. Kıraatte kal­mışsa, eliyle ağzına işaret ederek kaldığı yeri bildirir.[191]

Üzerinde sadece bir rek'at kalmışsa, bir tek parmağını göstere­rek işarette bulunur, iki rek'at kalmışsa iki parmağını, üç rek'at kal­mışsa üç parmağını göstererek işarette bulunur. Üzerinde Tilâvet Secdesi varsa, bir parmağını alnına koyarak işarette bulunur. Bu arada aynı parmağını diline de götürerek müstahlefe anlatmaya ça­lışır. Üzerinde yanılma secdesi bulunuyorsa, parmağım kalbinin üze­rine koyarak işarette bulunur.

Tabiatiyle bütün bu işaretler, halîfe olan kişi durumu yani na­mazın nerede kaldığını bilmediği takdirde yapılır. Şayet halîfe olan adam biliyorsa, buna   ihtiyaç yoktur.[192]

Dört rek'atli namazda gelip imama uyan kimseyi, abdesti bozul­duğundan imam kendi yerine onu geçirir. O da imamın kaç rekat kıl­dırdığını bilmezse, o takdirde ihtiyatlı davranarak her rek'atinde te­şehhüde oturmak suretiyle dört rek'at.kılar.[193]

Abdesti bozulan imam lâhik olun kimseyi yerine geçirirse, o tak­dirde lâhik önce üzerinde kalan rek'atleri kılmak için cemaate işa­rette bulunur. Onu tamamlayınca bu kez cemaatle birlikte kalan kısmı tamamlıyarak selâm verir. Böyle yapmaz da önce imamın kalİığı yerden başlayarak tamamlar, selâm verme yerine gelince lâhik ra da mesbuk olmayan bir kimseyi kendi yerine işaret edip geçirir, ı kimse selâm verip namazı tamamlarken lâhik kalkıp arada kaçır-iığı kısmı kılar ve öylece namazını tamamlarsa, buna da cevaz ve­rilmiştir.[194]

İmam namaz kıldırırken abdesti bozulur, yerine bir kimseyi ge­tirmeyip camiin bir köşesindeki sudan abdest alarak gelip kaldığı yerden namazı cemaate kıldırarak tamamlarsa "ve cemaat te o ab­dest almaya gittiğinde onu olduğu yerde beklerse, bu kâfi gelir, hep­sinin de namazı sahih sayılır. Ama imam yerine birini koymadan cami' dışına çıkarsa, cemaatin namazı bozulur. îmam ise abdest alıp kaldığı yerden kendi namazını yalnız başına tamamlayabilir.[195]

Abdesti bozulan imam yerine bir kimseyi geçirmeden ayrıhr ve henüz -cami'den çıkmadan cemaatten bir adam kendiliğinden öne geçip namazı kıldırırsa caiz olur. îmam cami'den çıktıktan sonra adam onun yerine geçip kıldırırsa, hem kendisinin hem cemaatin namazı bozulur.[196]

İmamın arkasında, yalnız bir kişi bulunduğu halde abdesti bozulursa, artık ister onu yerine geçirmeye niyet etsin, ister etmesin o adam namazı kalan yerden tamamlar.

Abdesti bozulan imam kendi yerine bir adam geçirirken, cema­at te başka bir adama işarette bulunarak imamın yerine geçip na­maz kıldırmasını isterlerse, imamın ta'yin ettiği kimseye uyularak namaz tamamlanır. Ancak imam henüz niyet edip yerine bir adam geçirmeden cemaat birine işaretle imam olmasını arzu ederlerse, o takdirde cemaatin ta'yin ettiği kimse imam olur.

îmam kendi yerine bir kimseyi geçirmez, fakat cemaat bu konu­da ikiye ayrılır, bir kısmı bir adamın imam olmasını arzu ederken, bir kısmı da başka bir adamın olmasını arzu ederse, ekseriyetin iste­diği kimse imam olur. İki taraf eşit durumda olursa, hepsinin de na­mazı bozulur.

Abdesti bozulan imamın yerine geçmek için iki adam birden dav­ranırsa, ilk davranan, yani imamın yerine ilk geçebilen kimse imam olur. İkisi ayni anda davranıp öne'geçer ve cemaatten bir kısmı birine, bir kısmı da diğerine uyarsa ekseriyette olan tarafın namazı sahihtir. Diğer tarafın namazı bozulur. İki taraf eşit sayıda olursa, bir tercih yapılmayıp hepsinin namazı bozulmuş sayılır.[197]

İmam en son saflardan birinden bir adamı yerine geçirmek için işarette bulunur, o da henüz öne geçmeden hemen imamlığa niyet getirirse, önündeki saflardaki cemaatin hepsinin namazı bozulmuş olur. Sağ, sol ve arkasındaki cemaatin ise namazı sahih sayılır.

Bu durumda geri saftan imamlığa geçirilmek istenen adam ima­mın yerine doğru ilerlerken imam cami'den çıkmış olur, o da henüz imamlığa niyet getirmemiş ve imamın yerine ulaşmamışsa, hepsinin de namazı bozulmuş olur.[198]

Gerek yeni ta'yin edilen imamın, gerekse cemaatin namazının sahih olmasının şartı, abdesti bozulan imam cami'den çıkmadan ye­rine geçirdiği adamın imamlığa niyet getirmesidir. [199]Bu konu­da genel kaaide budur.

Abdesti bozulan imamın, yerine geçirdiği adam imamlık yapmak istemediğinden bir başkasını kendi yerine işaret edip geçirirse, ab­desti bozulan imam bu durumda henüz cami'den çıkmamışsa, caiz olur. Çıkmışsa, o takdirde hepsinin namazı bozulmuş sayılır.

Arkasında hiç kimse bulunmadığı halde abdesti bozulur, henüz yerinden ayrılmadan bir adam gelip ona uyduktan sonra yerinden ayrılırsa, o adam onun yerine geçmiş sayılır. Buna cevaz verilmiş­tir.[200]

g) İmam namaz kıldırırken kıraati ya utandığından, ya da duy­duğu endişeden veya unuttuğundan tamamlıyamazsa, yerine bir başkasını geçirebilir. Eğer bu durumda namaz caiz olacak kadar oku-muşsa, hemen rükû'a gider ve namazı- kıldırmaya devam eder, bir başkasını yerine geçirmez. Geçirecek olursa.namazı bozulur. Çünkü buna gerek yoktur. [201]

İmam kıraati tamamen unutur, hiçbir şey okuyamazsa, o takdirde başkasını yerine geçirmesi sahih olmaz. Bunda icma' vardır.[202]

h) Seferi olan imamın abdesti bozulunca yerine seferi olma­yan kimseyi geçirirse, cemaatten seferi olanların namazı dört rek'at olarak tamamlamaları gerekmez.

Yalnız başına namaz kılarken abdestinin bozulduğunu sanarak abdest almak için yerinden ayrılıp carni'den çıkar ve o sırada ab­destinin bozulmadığını anlarsa, namazı bozulmuştur, yeniden kılma­sı gerekir. Çünkü camiin dışına çıkmıştır. Camiin dışına çıkmadan abdestinin bozulmadığını anlarsa, geri dönüp kaldığı yerden nama­zını tamamlayabilir.[203]

Ancak bu durumda olan kimse abdestsiz îıtitah Tekbirini getir­diğini veya mestlerinin mesih müddetinin sona erdiğini veya gördü­ğü serabı su zannedip teyemmümünün bozulduğunu, veya öğle na­mazını kılarken sabah namazını kılmadığını veya üzerinde gördü­ğü kırmızılığın necis olduğunu sanarak namazı bırakırsa, cami dışı­na çıkmış olsun olmasın, mutlaka namazı bozulur. Yeniden kılması gerekir. Ev, cenaze namazı kılınan yer, açık havada namazgah ola­rak kullanılan yer ve çöldeki mevcut saflar cami hükmündedir. Ya­ni buralardan birinde namaz kılarken yukarıdaki hususlardan biri meydana gelirse, namazı bozulur. O hususların dışındaki nedenle namazı bırakır ve sonra abdestinin bozulmadığını anlarsa, evden dı­şarı veya cenaze namazının kılındığı yerin, çölde ise safların bulun­duğu sınırın dışına çıkmadan bunu anlarsa, dönüp kaldığı yerden tamamlayabilir. Bu sınırların dışına çıkarsa namazı bozulmuş olur.

Yalnız basma namaz kılıyorsa, secde yerinin dışına çıkmasıyla namazı bozulur. Sağ, sol ve arka taraflardan da bu ölçüde uzaklaş­masıyla aynı hüküm gerekir.[204]

Bu konuda kadının kendine ait namaz yerinden ayrılmasıyla namazı bozulur. Çünkü bu onun için mescid hükmündedir. Nitekim itikâfa da ancak burada girebiliyor.

Namazda iken abdestinin bozulacağından endişelendiği için na­mazı bırakıp ayrılır ve hemen sonra abdesti bozulursa, artık o nama­zı yeniden kılması gerekir.[205]

 

14 — NAMAZIN HÜKÜMSÜZ KALDIĞI YERLEE :

 

1. Sabah namazı kılınırken güneş doğarsa,

2. Cuma namazı kılınırken ikindi vakti girerse,

3. İyileşen yaranın üzerindeki sargı düştüğünde,

4. Özürlü olanın özrünün ortadan kalktığı vakit,

5. Namazda abdesti bozulduğunda yerine bir ümmiyi geçirdi­ğinde,

6. Baş işaretiyle rükû'  ve  secdelerini yapan kimse, namazda iken rükû' ve secde yapmaya güç bulduğunda,

7. Ayağındaki mestlerin mesih müddeti sona erdiğinde,

8. Mestleri geniş olduğunda fazla bir hareket göstermeden na­mazda iken onları ayağından çıkardığnda,

9. Ummî olan kimsenin namazda iken bir sûre öğrenmesi ve­ya hatırlaması,

10. Çıplak bir vaziyette namaz kılarken elbise bulursa,

11. Teyemmümle namaz kılarken su bulur ve onu kullanmaya imkânı olursa,

12. Tertip sahibi bulunduğu halde namaz kılarken üzerinde ka­zaya kalan bir namazı hatırlarsa, kılmakta olduğu namaz hüküm­süz kalır.

Hükümsüz kalan bu namazlar nafileye dönüşmez, ancak şu üç mesele müstesna :

a) Üzerinde kazaya kalan namazı hatırladığında,

b) Sabah namazı kılarken güneş doğduğunda,

c) Cuma namazı kılarken ikindi vakti girdiğinde, kılmakta ol­duğu namaz nafileye dönüşür.[206]

Namazın hükümsüz kaldığı on iki yer, daha çok meşhur riva­yetlerle tesbit edilenidir. Gayr-i meşhur rivayetlerde ise buna birkaç mesele daha ilâve edilmiştir :

a) Necaset dokunmuş bir elbiseyle namaz kılarken onu yıka­yacak su bulduğunda,

b) Kaza namazı kılarken kerahet vakti girdiğinde,

c) Câriye baş örtüsüz namaz kılarken hürriyetine kavuşturu­lur ve o anda örtünecek bir şey bulamazsa, kılmakta olduğu namaz hükümsüz kalır.

Bütün bu saydıklarımız en geç teşehhüde oturup selâm verme­den önce veya yanılma secdesi yapılırken meydana gelirse belirtti­ğimiz hüküm câri olur. Bu durumda namazı bozulan imam ise, onun­la birlikte cemaatin de namazı bozulur.

Üzerinde yanılma secdesi bulunduğu halde onu yapmadan selâm verir ve sözü edilen hususlardan biri meydana gelirse, namazı bozul­maz. Ama bu durumda üzerinde kalan yanılma secdesini yapacak olursa, namazı hükümsüz kalır.

Cemaat imamla birlikte namazın sonunda teşehhüd miktarı oturduktan sonra imam henüz selâm vermeden onlar selâm verir ve sonra yukarıda sıraladığımız hususlardan biri imamda meydana ge­lirse, cemaatin namazı tamamdır, imammki bozulmuştur. Bunun gi­bi, imam namaz sonunda yanılma secdesi yapar, fakat cemaat yap­maz da sonra imama sözü edilen hususlardan biri arız olursa, yine sadece imamın namazı hükümsüz kalmış olur.[207]

 

15 — NAMAZI BOZAN VE ONDA İŞLENMESİ MEKRUH OLAN ŞEYLER :

 

Namaz, mü'minin Allah (C.C.) huzurunda edep ve saygı maka­mında durup kulluğunu anlayarak ilâhî kudret ve azameti, rahmet ve inayeti yudum yudum tadmaya, duymaya has bir makamdır. O halde bu makamda sadece Allah ve Resulünün belirleyip bize sun­dukları ölçü ve anlamda hareket edebilir ve ona göre kelime kulla­nabiliriz.

a) Hazret! Aişe Validemiz (R.A.)  diyor ki :

«Resûlüllah (A.S.) Efendimiz bizimle oturup konuşur ve bizden birimiz gibi olurdu. Ama ezan okunmaya başlayınca bir anda değişiverir, o kadar ki ne biz Onu tanıyormuşuz, ne de O bizi tanıyormuş gibi bir hava meydana gelirdi.»

Sevgili Peygamberimizin torunu Hz. Hasan (R.A.) camiin önü­ne gelince rengi değişir, kendisine bir ürperti hasü olurdu. Sebebi sorulduğunda ise şu cevabı verdiği pek meşhurdur : «Allah huzuru- . na çıkıp kulluk görevimi yerine getireceğim. Bunun derin anlamını düşünerek o huzura lâyık ibâdette bulunabilecek miyim? diyerek en­dişelenmekteyim.»

Namazı bozan şeyler sözlü ve fiilî olmak üzere ikiye ayrılır.

a) Namazda unutarak, yanılarak, bilerek az veya çok olsun ko­nuşmak namazı bozar, yeniden kılınmasını gerektirir. İmamın yap­tığı hatayı düzeltmek için de olsa hüküm yine böyledir. Meselâ: İmam oturacağı yerde ayağa kalkar, oda ona «otur!» derse veya ayağa kal­kacağı yerde oturursa, o da ona «kalk!» derse, namazı bozulur. Be­lirtilen hususta konuşulan şey az olsun, çok olsun fark etmez.

Ancak teşehhüd miktarı oturduktan sonra belirtilen ölçü ve an­lamda bir konuşmada bulunacak olursa, namazı bozulmaz. [208]

 

B) Namazda Konuşmanın Sınırı Nedir?

 

Konuştuğu yanındakiler tarafından duyulmasa bile, kendisi işi­tecek seste ise yine de namazı bozulur. Kendisi de işitmiyecek ka­dar sessiz bir konuşma ise namazı kerahetle caizdir.

Namazda uyuklarken veya uyumuş vaziyette iken ağzından ba­zı kelimeler çıkacak olsa, bu irâde dışında olmasına rağmen namazı bozar. Muhtar olan görüş te budur. 

b) Namazda selâm vermek veya verilen selâmı almak -bile bi­le yapılıyorsa- namazı bozar. Ama selâm vermekle namazın bo-zulmuyacağmı sanıyor veya unutarak selâm veriyorsa, namaz bo­zulmaz. Ancak unutarak verdiği selâm namazdan çıkma selâmı olursa hüküm böyledir. Başkasına selâm vermek ya da almak niye­tini taşıyor ve unutularak ağzından çıkıyorsa, çoğu âlimlere göre bu da namazı bozar. Çünkü bir adama selâm vermek, ister kasden, is­ter yanılarak, ister unutarak olsun mutlaka namazı bozar.

Mesbuk (namaz ortalarında imama gelip uyan) imamla bera­ber selâm vermesi gerektiğini sanarak selâm verirse, bu kasden ve­rilmiş bir selâm kabul edilir ve namaz bozulmuş,;sayıhr. [209]Ama üzerinde kaza edilecek rek'atleri düşünmediği için yamlarak selâm verirse, bu onun namazını bozmaz. Çünkü yamlarak verilen selâm namazın bozulmasını gerektirmez.[210]

Yatsı farzım kılarken Teravih zanniyle iki rek'atin sonunda; öğ­le farzını kılarken cuma zanniyle yine ikinci rek'atin sonunda; mu­kim (yerleşik) olduğu halde dört rek'atli namazı kılarken seferi ol­duğunu sanarak ikinci rek'atin sonunda selâm verecek olursa, kıl­dığı namazı iade etmesi gerekir.

Ama ikinci rek'atin sonunda dört rek'at kıldığını sanarak selâm verirse, namaz bozulmaz, devam edip tamamlar. Ne var ki bu du­rumda namazın sonunda yanılma secdesi yapması gerekir.[211]

 

C) Bu Konudaki Genel Kaaide Şudur :

 

Namazda yamlarak verilen selâm, namazın aslına taalluk edi­yorsa, bozulmasını gerektirir. Onun vasfına taalluk ediyorsa, bozul­masını gerektirmez.[212]

Namazda bir adama selâm vermeyi dileyerek Es-Selâm der ve namazda olduğunu hatırlıyarak gerisini söylemezse, yine de namazı bozulur.[213]

c) Selâm niyetiyle el sıkışmak da namazı bozar. Çünkü böyle yapmak konuşmak anlamına gelir.

Verilen selâm baş işaretiyle de alınmaz. Aksi halde namaz bo­zulmuş olur. Namaz kılarken kendisinden bir şey istenilir, o da «evet» anlamına gelir şekilde işarette bulunur veya «hayır» anla­mına gelen bir işaret verirse namazı bozulmaz. Bütün bunlar söz söylemek yerine geçmez. [214]Ne var ki o namaz kerahetle kılınmış olur.

Yanında aksıran adam «Yerhamukellah» derse namazı bozul­maz, ama kerahet işlemiş olur.[215]

Kendisi aksınr ve «Yerhamukellah» derse, namazına bir zarar vermez. Ama başkası onun aksırmasına karşılık «Yerhamukellah» der, oda ona «Amîn!» diye karşılık verirse, namazı bozulur.[216]

Yanındaki adam aksırdığmda, o «El-Hamdu Hilali» derse, namaz bozulmaz. Çünkü bu bir cevap anlamına gelmez. Ama ona cevap vermeyi düşünerek söylerse, sahih olan kavle göre namazı bozulur.

Yanyana namaz kılan iki adamdan biri aksırır, namaz dışında­ki başka bir adam «Yerhamukellah» der ve bunlarda «Amîn!» der­lerse, aksıranm namazı bozulur, diğerinin değil. Çünkü bu durumda o duâ etmiş sayılmaz.[217]

Namazda iken, namaz dışında bulunan bir kişiye emir vermek ya da onu bir şeyden men'etmek için bir âyet okursa veya Allahı zikrederse, namazı bozulur. Ama bunları okurken namazda olduğu­nu hatırlatmak isterse, namazı bozulmaz.

Nitekim Resûlüllah (A.S.) Efendimiz bir hadîslerinde şöyle bu­yurmuşlardır -.

«Doğrusu bu namazda insan sözlerinden bir söz söylemek uy­gun olmaz Çünkü namaz ancak tesbîh, tekbîe ve Kur'ân okumak­tır.»[218]

e) İmam yanılır ve henüz diğer rükne geçmeden önce cemaat­ten biri Sübhanellah diyerek fetihte bulunabilir. Kıraatte takılıp ka­lır ve namaz caiz olacak kadar okumamışsa, yine fetihte bulunma­sında bir sakınca yoktur. Ama farzedelim ki imam birinci teşehhü­de oturmadan kalkmak ister de hayli kalktıktan sonra ayakta dur­maya yakın bir vaziyet alırsa, artık Sübhanellah demekte bir yarar yoktur. Son teşehhüde oturmadan kalkar ve tam ayakta duracak va­ziyet alsa bile yine de Sübhanellah demek uygun olur. Çünkü son teşehhüd farzdır.[219]

Namazda imamdan başkasına fetihte bulunursa namazı bozu­lur. Meğerki bu kıraatle ilgili olur da fetih maksadiyle değil, sırf ti­lâvet niyetiyle okursa, o takdirde namazı bozulmaz.[220]

Namaz kılan kimse yanılır da namaz kılmayan bir kimse fetih­te bulunur ve o da ona uyarsa namazı bozulur.[221]

îmaraa fetihte bulunmanın bir takım şartları var mıdır? Fuka-hadan bazısı bu konuda birkaç şart belirlemişlerdir.

a) Fetihte bulunanın bununla fetha niyet etmemesi,

b) îmamın caiz olacak kadar kıraat yapamaması,

c) İmamm kıratte yanıldıktan veya tutulup kaldıktan hemen sonra başka bir süre veya âyete geçmemiş bulunması gibi.

FaKat bu konuda en sahih olan tesbit ve fetva, bunların hiç bi­rinin şart olmaması ve yapılan fethin bir sakınca taşımam asıdır. Yani belirtilen şartlara uyulmuyarak fetih yapılırsa, ne imamın, ne de fetih yapanın namazı bozulur. Sahih kavi budur.[222]

Ancak muktedinin bu hususta acele etmesi mekruhtur. İmam takılıp kaldığında onun hatırlıyabilmesini biraz beklemek uygun olur. Çoğu ilim adamlarımıza göre, imama hatırlama fırsatı verme­den fetihte bulunmak mekruhtur. Çünkü muktedi bu durumda ihti­yaç olmadığı halde tilâvette bulunmuş sayılır

îmam kıraatte takılıp kaldığında cemaatin fetih yapmasını bek­lemez, namaz caiz olacak kadar okumuşsa hemen rükû'a gider. De­ğilse başka bir âyete geçer. Bunun aksi mekruh olur.[223]

Kıraatte takılıp kalan imamı namaz dışındaki bir adam fetihte bulunarak uyarırsa, imam ona uymaz. Yine namaz caiz olacak ka­dar okumuşsa rükû'a gider. Değilse başka bir âyete geçer. Aksi hal­de namazı bozulur.[224]

f) Namazda kötü bir haber işittiğinde İnna Lillah... der ve­ya iyi bir haber işittiğinde El-Hamdu Lillah der ve bununla ce­vap vermek isterse namazı bozulur. Ama bununla namazda olduğu­nu bildirmek isterse, bilîcma namazı bozulmaz.[225]

Yapılan sahih rivayete göre, Abdullah oğlu Câbir (R.A.) diyor ki : Resûlüllah (.A.S.) Efendimiz Beni Mustahk'a doğru yola çıkmış­tı beni bir yere gönderdi. Dönüp geldiğimde kendileri devesinin üze­rinde namaz kılıyordu. Geldiğimi söylediğimde eliyle namaz kıl­dığını işaret etti. Ben iyice anlamadığım için tekrar konuştuğumda yine işarette bulundu. Namazımı bitirince bana dönerek şöyle bu­yurdu : «Gönderdiğim hususta ne yaptın? Namazda olduğum için sana cevap veremedim.»[226]

g) Suheyb (R.A.) de diyor ki :

«Resûlüllah (A.S.) Efendimiz namaz kıldığı bir sırada yanından geçiyordum, selâm verdim. Eliyle namazda olduğunu belirtmek için işarette bulundu.»

Ashabdan diğer bazı' zatlar da bu konuda Resûlüllah'm parma­ğıyla işarette bulunduğunu rivayet etmişlerdir. İmam Tirmizî bu ri­vayetlerin sahih olduğunu kaydetmiştir.

îmamın yanıldığım hatırlatmak için Sübhanellah demek erkek­lere mahsustur. Kadınlar ise sağ ellerini sol ellerinin üzerine vura­rak uyarıda bulunurlar.

Nitekim ya imamı uyarmak, ya da gelmekte olan a'mâyı tehli­keden korumak için namazda olan kimse erkek ise Sübhanellah der, kadın ise, belirttiğimiz şekilde yapar. Sehl bin Sa'd Es-Sâidî (R.A.) diyor ki, Resûlüllah (A.S.)  Efendimiz bu konuda şöyle buyurdu :

«Namazda önemli bir husus ile karşılaşan kimse, Sübhanellah desin. El çırpmak kadınlara, teşbih, te erkeklere mahsustur.»[227]

Namaz kılarken hayretini uyandıracak ya da dikkatini çekecek bir haber işittiğinde «Sübhanellah» veya «Lâ ilahe illallah» ya da «Allahu Ekber» der ve bununla işittiği haberi cevaplamayı düşünür­se namazı bozulur. Bu, îmam Ebû hanîfe ile İmam Muhammed'e gö­redir. Cevap kasdetmiyorsa, namazı bozulmaz.

h) Namazda iken akrep ya da yılan ve benzeri bir haşere so­kar da o da «Bismillah» derse, yine iki imama göre namazı bozulur.

İmam Ebû Yusuf'a göre bozulmaz. Çünkü Besmele insanların sözünden değildir. Fetva bu görüşe göredir.[228]

Namazda iken ay'ı görür de «Benhn de senin de Rabbin Allah'dır» derse, namazı bozulur. İki imamın içtihadı bu doğrultudadır.

Hasta bir kimse namaz kısarken secdeye varırken, secdeden kal­karken duyduğu acıdan ve sıkıntıdan dolayı Bismillah derse,, nama­zı bozulmaz. Fetva buna göredir.

Yine namazda «AHahümzne Salîî Alâ Muhammed'in» veya «Al-lahu Ekber» der ve bununla birine cevap vermeyi kasdetmezse, na­mazı bozulmaz. Ama Peygamber (A.S.)'ın ismini işttiğinden dolayı salâvat getirirse nemacı bozulur.

Bir adam ve ma muhammedün illâ resulün... ya da ma kâne muhammedcn eba ahadîn mîn ricaliküm âyetini okur, namaz­da olan bir diğeri buna karşılık Salâvat getirirse namazı bozulmaz. Bunun gibi şeytan isminin geçtiği bir âyet okunur, namazdaki adam bunu işitince «Lainehullah — Allah ona lanet etsin derse, namazı bozulmaz.                  

Namazda iken kafasında şiir hazırlayıp içten okur veya bir hut­be plânlayıp kalbinden geçirirse, namazı kerahetle caiz olur. [229]Namazda diline «evet» ya da «hayır» kelimeleri gelirse, öteden beri böyle bir âdet edinmişliği varsa, namazı bozulur. Değilse bozul­maz.[230]

Namazda insanlardan istenmesi mümkün olmayan ölçü ve an­lamda duâ eder,/ meselâ «Allahım, bana afiyet ver», «Allanın*, beni aıfet», «Allahım! bana haccetmeyi nasibet», gibi dualarda bulunur­sa namazı bozulmaz. Ama insanlardan da istenmesi mümkün olan biçimde duâ yaparsa, namazı bozulur. Meselâ : «Allhım! beni do­yur», «Allahım! borcumu öde», «Allahım! evlenmemi sağla», gibi dua­lar bu cümledendir.

Genellikle Kur'ân'da mevcut olan dualardan birini yapmak na­mazı bozmaz.[231]

i) İnsanlardan istenmemekle beraber o tür duaların Kur'ân ve Hadîste geçmediği dikkate alınarak, meselâ : «Allahım! dayımı af­fet», «Allamm! amcamı bağışla» gibi yapılan dualar namazı bozar.[232]

İmam kalblere ürperti verecek âyetleri ya da insana ümit veren âyetleri okuduğunda, ona uyan kimse «Sadaka Allahu» derse, na­mazı kerahetle caiz olur.[233]

Namazda ne kadar Ya Eyyühe'llezîne Amenû cümlesini okuduğunda başını hafif kaldırıp «Buyur Alla­hım!» derse, namazı bozulmaz, ne var ki kerahet işlemiş olur. Sahih olan da budur.

Hacı olan kimse namazda Telbîye getirirse, namazı bozulur. Ama Teşrik günlerinde namazda «Allahu Ekber» derse namazı bo­zulmaz. Çünkü bu cümle namazda tekrarlanır. Namazda ezan oku­yanın da İrn^m Ebû Hanîfe'ye göre namazı bozulur.

Namazda iken okunan ezanı müezzini takip ederek okursa, bu ister müezzini cevaplandırmak niyetiyle olsun, ister hiç bir niyet ta­şımadan yapılsın namazı bozar.

Bunun gibi namazda kalbine vesvese geîir de, Lâ Havle Velâ Kuvvete İllâ Billahi'l-Alîyyix-Azîm derse, eğer bu vesvese âhiretle ilgiliyse namaz bozulmaz, dünya ile ilgili ise namaz bozulur.

Namazda son oturuşta teşehhüdü unutup okumadan selâm ve­rir ve sonra bunu hatırlar, dönüp bir miktarını okuduktan sonra se­lâm verirse, İmam Ebû Yusuf'a göre, namazı bozulur. Ama îmam Muhammed'e göre bozulmaz. Fetva da İmam Muhammedi'm kavline göredir.

Bunun gibi, Fatiha ve Zammı Sûreyi okumadan rükû'a varır ve sonra dönüp kıraati yerine getirmek ister, fakat pişman olur, oku madan secdeye varırsa, namazı bozulur. Çünkü ayağa kalkınca ilk j yaptığı rükû' hükümsüz kalmıştı, yeniden rükû' etmesi gerekirdi. Fu-kahadan bazısına göre, bu durumda namazı bozulmaz. Tabii kıraa­ti kaza etmek şartiyle.[234]

j) Namazda İnlemek :

Namazda inlemek, ah!, oh! demek veya ağlamak o kadar ki ağ­zından çıkan harflerden ağladığı belli olacak duruma gelirse, bütün bunlar âhireti düşünerek oluyorsa, namaz bozulmaz. Ama kendisine dokunan bir musibet, dert ve hastalıktan dolayı ise, namaz bozulur.

Namazda öksürürken kendini tutamaz da ağzından bazı kelime veya heceler çıkarsa, namazı bozulur. Ama duyulmuyacak kadar hafif olursa, namazı kerahetle caizdir. Bütün bunlar iradesi ve kuv­veti dışında olursa, namazının bozulmuyacağma fetva verilmiştir. Ama her şeye rağmen çok dikkatli olmak gerekir.[235]

Namazda secdeye varırken alnın geleceği yerdeki tozları üfler-se, sesi duyulursa namazı bozulur. Bu üflemeden bazı heceler de çı­kar ve duyulursa yine namaz bozulur, iadesi gerekir.

Namazda belli bir özüründen dolayı elde olmayarak öksürüp ba­zı harfler ve heceler çıkarır veya yine elde olmayarak iradesi dışın­da bazı iniltiler çıkarırsa, namazı bozulmaz. Çünkü mevcut özür­den dolayı bunlardan kurtulmak mümkün değildir, o anda.[236]

Kıraatte sesini güzelleştirmek için hafif öksürür ve bazı sesler çıkarırsa, namazı bozulmaz. Sahih olan da budur. Bunun gibi imam hatâ yapar da ona uyan uyarıda bulunmak için hafif bir öksürük sesi çıkarırsa, namazı bozulmaz. Sahih olan da bu görüştür.[237]

k) Namazda Kur'ân'a bakarak okursa, îmam Ebû Hanîfeye gö­re, namazı bozulur. İmameyn'e göre mushafı yanında taşıyorsa na­mazı bozulmaz. Ancak yapraklarını çevirmek ve gözle satırları ta­kip etmek «amel-i kesîr» sayılacak ölçüde olursa, namaz bozulur. Ama karşısındaki rahlenin üzerindeki Mushaf'ın yapraklarını çevir-meksizin bakıp okursa, yine imameyn'e göre namazı bozulmaz. Mih-rabta yazılı bulunan âyeti de okumak böyledir. Bu konuda fetva da­ha çok İmam Ebû Hanîfe'nin içtihadına göre verilmiştir.[238]

Kendisi hafız olduğu halde karşısındaki Mushafa bakarak okursa, bazısına göre namazı bozulmaz. Ama nıeşayihten bir kısmı­na göre bir âyet miktarı okursa namazı bozulur. Daha az olursa bo­zulmaz. Bazısına göre de, Fatiha miktarı okursa bozulur.[239]

l) Namazda iken karşısında bulunan levhadaki âyete gözü ili­şir de içinden okuyarak mânasını anlarsa, namazı bozulmaz. Bu me­selede farklı görüş ortaya koyan olmamıştır.

Bunun gibi fıkıh ya da hadis kitaplarından birine gözü ilişir de oradaki yazıyı içinden okuyup mânasını anlarsa, yine de namazı bo­zulmaz. Bunda icnıâ' vardır. Ne var ki bu tür hareketlerde kerahet vardır.[240]

Ancak mihrab üzerindeki yazı Kur'ân'dan başkası olur da onu içinden okuyup mânasını anlarsa, İmam Ebû Yusuf'a göre namazı bozulmasa bile İmam Muhammed'e göre bozulur. Burada meşayih İmam Ebû Yusuf'un içtihadıyla amel edilir, demişlerdir. Sahih olan da budur.[241]

Namazda, Kur'ân okumasını becerdiği halde Tevrat veya İncil'­den okursa namazı bozulur. Fukahadan çoğuna göre, Kur'ân okuma­sını iyice becermese bile yine de bu durumda namazı bozulur. An­cak Ed-Dür sahibi, EI-Bahr veEn-Nehir sahiplerine uyarak bu konu­da şöyle demiştir : «Tevrat ya da İncil'den okunan kısım zikir ve ten-zîh anlamında ise namaz bozulmaz, kıssa ve benzeri bir parça ise bo­zulur. Şu şartla ki, sadece bunlarla yetinmiyecek, Kur'ân'dan da na­maz caiz olacak kadar okumuş olacak.»[242]

 

16 — NAMAZI BOZAN FİİLLER :

 

Namazda bazı hareketler «amel i kesîr» kabul edilecek ölçüde olursa, namazı bozar. Ancak bir fiilin ya da hareketin «amel-i kesir» veya «amel-i kalil» olduğunun ölçüsü nedir? Fukaha bu konuda üç görüş ortaya koymuştur :

1. Günlük davranışlarımızda bir el ile yapılması âdet olan ha­reket «amel-i kalil = az hareket» sayılır. Buna birkaç örnek verelim : Sarık ya da başka bir şeyi başa koymak, düğmeyi açmak gibi.

İki el ile yapılması âdet olan hareketler «amel-i kesir = çok ha­reket» sayılır.[243]

O halde bir el ile tekrar yapılmaksızın işlenen bir iş «amel-i ka­lil» sayıldığından namazı bozmaz.[244]

2. Namazda bu tür hareketler yapmayı huy haline getiren kim­senin görüşüne göre. hüküm verilir-, yaptığı hareketi çok kabul edi­yorsa, namazı bozulmuş sayılır. Az kabul ediyorsa, bozulmaz.

Bu, İmam Ebû HaniVe'nin içtihadına en yakın olan görüş ve tes-bittir.

3. Uzaktan ona bakıp yaptığı hareketten dolayı onun namaz dı­şında olduğu kanısına varan kimseye göre, hüküm verilir. Şöyleki : Namaz kılan kimsenin namaza aykırı hareketlerini uzaktan gören kimse, onun namazda olduğunda şüpheye-düşerse, bu, «amel-i ke-sîr» kabul edilir ve namaz bozulur.   Namazda olduğunda şüphe et­mezse, bu,  «amel-i kalil» kabul edilir, dolayısiyle namaz bozulmaz. En sahih olan görüş ve ictihad da budur.[245]

EI-Muhit sahibi bu görüşü daha çok beğenmiş, fukahanm çoğu da bunu ihtiyar etmiştir. Kaadıhan ve diğerleri buna göre fetva ver­mişlerdir.

O halde namazda iken kılıcım kuşanır veya belindeki kılıcı çı­karır veya üstlüğünü sırtına alır veya çıkarır veya hafif bir şey kal­dırır ve bütün bunları bir el ile yaparsa, namazı bozulmaz.[246]

Şüphesiz ki, bu dinde bir kolaylıktır. Ancak namaz edep maka­mıdır. Huzur ve sükûn ister. Mümkün oldukça namaz dışı hareket­lerden sakınmak daha faziletlidir.

Ağır bir şey kaldırırsa, namazı bozulur. [247]

 

A) Namazda Bir Şey Yemek Ya Da İçmek :

 

Namazda bir şey yemek ya da içmek, ister kasden, ister unuta­rak, ister yanılarak yapılsın mutlaka namazı bozar.[248]

 

B) Dişler Arasındaki Yiyecek Kırıntısı :

 

Namazda iken dişler arasında kalan yemek kırıntısını yutacak olursa, bakılır : Nohut tanesi kadarsa, namaz bozulur. Daha az ise bozulmaz. En sahih olan görüş te budur.[249]

 

C) Dişleri Arasındaki Kanı Yutmak.

 

Diş etlerinden çıkan kanı yutmak namazı bozar mı? Fukahanm çoğuna göre, yutulan kan ağızdaki tükürükten az ise bozulmaz. Sa­hih olan da budur. Fetva da buna göre verilmiştir.[250]

 

D) Dıştan Bir Şey Ağıza Alıp Yutmak :

 

Namazda iken dıştan susam tanesi kadar yiyecek alıp yuta­cak olursa, namaz bozulur. Yiyecek maddesi dışındaki bir şeyi yut­makta ise farklı görüş vardır.

Helva ve benzeri bir tatlı yedikten sonra ağzını çalkalamadan na­maza durur ve dişleri arasındaki tatlığı yutarsa namazı bozulmaz. Ne var ki böyle yapmak mekruhtur.

Bunun gibi ağzına şeker koyup namaza duran kimse, o şekeri emmese bile değilmi ki tatlılığı boğazından aşağı iniyor, o takdirde namazı bozulur. Muhtar olan kavi de budur. Ağızda çiğnenmiş sa­kız bulundurmak namazı bozmasa da kerahet vardır. Sakız çiğne­mek ise ittifakla namazı bozar, denilmiştir. Ancak El-Muhit sahibi, ağızdaki sakız fazla çiğnenirse namazı bozar, az çiğnenirse bozul­maz, demiştir. Buradaki azlık ve çokluk, karşıdan bakanın takdirine göredir.

Namaz kılarken ağzına yağmur damlası veya kar tanesi ya da dolu tanesi girer, o da onu yutarsa, namazı bozulur.[251]

 

E) Namazda Kusmak :

 

Namazda ağız dolusu kusmak abdesti bozarsa da namazı boz­maz. O halde bu durumda olan kimse başka bir harekette bulunma­dan yeniden abdest alırsa, namazı kaldığı yerden tamamlayabilir.

Ağız dolusundan az solursa, ne abdesti, ne de namazı bozulur.

Ağız dolusu kusar ve fakat onu ağzında tutması mümkün oldu­ğu halde yutarsa, hem abdesti, hem namazı bozulur. Ama ağız dolu­su değilse, Ebu Yusuf'a göre, namazı bozulmaz. İmam Muhammed'e göre bozulur. Burada ihtiyata uygun olan, İmam Muhammed'in gö­rüşürdür.[252]

Kendini kusmaya zorlar da ağız dolusu kusmuk çıkarsa namazı bozulur. Daha az olursa bozulmaz.[253]

 

F) Namazda Yürümek :

 

Namazda yürümek -taunu gerektiren bir sebep yoksa- mekruh­tur. Bunun gibi ardarda adım atıp yürümek te namazı bozar. Çünkü bu tarz harekette «amel-i kesîr» vardır. O halde kıbleye doğru, ar­darda adımları atmaksizın yürümek namazı bozmaz. Ancak bulun­duğu cami'den böyle dışarı çıkarsa veya açık havada ise safların dı­şına taşarsa namazı bozulur.[254]

Namazda kıbleye arkasını döndürdüğü takdirde namaz bozulur. O halde yürümek sadece kıble tarafına olduğunda ve ardarda adım atılmadığı takdirde namazı bozmaz.

Namazda bir saf miktarı yürümek namazı bozmaz. Ama bir de­fada iki saf miktarı yürümek namazı bozar. Önce bir saf miktarı yü­rüdükten sonra durur, sonra ikinci bir saf miktarı yürürse yine de namazı bozulmaz.[255]

g) Namazda elleri kaldırmak namazı bozmaz. Şafiî mezhebinde rükû'dan kalkındığında elleri kaldırmajk sünnettir. Çünkü bu ko­nuda Hz. Ali (R.A.)'den yapılan sahih bir rivayet vardır.

Hayvan üzerinde nafile, ya da herhangi bir tehlikeden dolayı farz namaz kılarken bir ayağı ile hayvanı mahmuzlar ve bunu ar­darda yapmazsa namazı bozulmaz. İki ayağıyla mahmuzlarsa bu amel-i kesîr sayılacağından namaz bozulur.

Fukahadan bazısına göre, iki ayağıyla hafif şekilde mahmuz­larsa yine de namazı bozulmaz. Buna yolcular için kolaylık vardır, amel edilebilir.[256]

 

H) Namazda İken Göğsü Kıbleden Ayırmak :

 

Kıble, Tehvîd Akidesinin odağı ve İslâm Birliğinin tek merkezi­dir. Namazda bu kutsal makama yönelmemizde bunun yanısıra bir­çok hikmet ve maksatlar bulunmaktadır.

Kamazda iken göğsümüz tam kıbleye gelecek şekilde durmamız şarttır. Bu bakımda göğsümüzü o cihetinden ayırdığımız takdirde namaz bozulur. Tabii bu kudreti olan kimseler için böyledir. Ölüm tehlikesi başgösterdiğinde kıbleye yönelmek mümkün olmayacağı yerlerde bu şart kendiliğinden kalkmış olur.

Sadece yüzünü kıbleden ayıran kimsenin namazı bozulmaz, an­cak böyle yapmak mekruhtur.[257]

 

İ) Namazda At'a Veya Benzeri Bir Bineğe Binmek :

 

Namazda herhangi bir bineğe binmek namazı bozar, çünkü bu durumda «amel-i kesîr» meydana, gelmiş sayılır. Hayvan üzerinde namaz kılarken fazla bir hareket göstermeden yere inecek olursa, namazı bozulmaz. Çünkü bunda «amel- kesîr» yoktur.[258]

Namaz kılmakta olan bir kimseyi bir başkası tutup yerinden kaldırır fakat yüzünü ve göğsünü kıbleden ayırmadan yine eski ye­rine korsa, namaz bozulmaz. Böyle yapan günahkâr olur. Tutup hay­vana bindirecek olursa, namazı bozulur.[259]

 

J) Hiçbir Özür Yokken İmamın Önüne Geçmek :

 

Cemaatten biri, hiç bir özür yokken imamın hizasını aşıp öne geçerse namazı bozulur. Ancak Mâlik'i mezhebine göre, bunda bir sa-'kınca yoktur. Nitekim hac mevsiminde bilhassa Ravza~i Muttahha-rada yer darlığından Mescid'in dışında namaz kılanlar imamın hiza­sını aşmaktadırlar. Burada hem zaruret vardır, hem de Mâliki Mez-hebince cevaz vardır.[260]

Çölde namaz kılan kimse secde yeri miktarmca yerinden ayrı­lıp geriye çekilir veya sağ ve sol taraflara bu ölçüde kayarsa namazı bozulmaz. Bundan fazla bir miktar çekilecek olursa, namazı bozulur. Bu konuda etrafına bir daire çizip onu kendine bir ölçü sayması mu­teber değildir. Asıl ölçü secde yerine kadar olan mesafedir.

Safta açık yer bulunur, bir adam gelip oraya girince namaz kıl­makta olan kimse bu nedenle saffı bırakıp öne geçerse, namazı bozu­lur. Çünkü bunda bir zaruret sözkonusu değildir.[261]

Evinde akşam namazını kılmakta olan kimseye bir başkası ge­lip uyar da nafile namaza niyet getirir, imam üçüncü rek'atin so­nunda unutur da ayağa -dördüncü rek'ate- kalkar, ona uyan kimse de kalkarsa, hem imamın, hem ona uyanın namazı bozulur.[262]

 

17 — NAMAZDA AKREP, YILAN VE BENZERÎ ZARARLI BİR HAYVANI ÖLDÜRMEK :

 

Namazda ortaya çıkan bir akrep ya da yılanı bir ya; da bir kaç darbeyle öldürmek, namazı bozmaz. En zahir olan kavi de budur. Hattâ cemaatten biri eline ayakkabı teki alıp yürüyerek yılan ve ak­rebi öldürür, bu arada elde olmayarak imamın önüne bile geçmiş olursa, namazı yine bozulmaz. Bu konuda bütün zehirli haşereler bir­dir. En sahih olan görüş te budur.[263]

Ama bu durumda ortaya çıkan yılan ya da akrebin bir zarar ve receğinden endişe etmiyorsa, onu öldürmeye kalkışması, namazds olması bakımından mekruh sayılmıştır. Çünkü onları namazda iker öldürmeye ancak, namaz kılanın önünden geçmesi ve zarar vermt ihtimalinin bulunması şartiyle cevaz verilmiştir.[264]

a) Namazda iken üç taşı ardarda atar veya beden ve elbisesin­deki bit ve benzeri parazitlerden ardarda üç tane öldürür veya vücu­dundaki kıllardan üç tanesini ardarda çekip koparırsa, amel-i kesir­de bulunduğu için namazı bozulur,

b) Kolunu iyice kaldırıp uzatarak bir tek taş atanın da nama­zının bozulacağı söylenmiştir.[265]

Hayvan üzerinde namaz kılarken onun yürümesini sağlamak için bir ya da iki defa vurursa namazı bozulmaz; ama üç defa vura­cak olursa bozulur. Ancak bunların üstüste vurlması, yani aynı rü­kün eda edilirken ardarda yapılması halinde namaz bozulur. Ama her rükünde bir defa vurursa, haliyle namaz bozulmaz.[266]

Namazda iken bir adama eliyle bir defa vuran kimsenin namazı bozulur. Elindeki kamçı veya benzeri bir şeyle de vurmak aynı hük­mü gerektirir.[267]

Namazda iken karşısındaki kuşa bir taş atacak olursa, namaz kerahetle caiz olur. Çünkü bu tür hareketler namazın faziletini gi­derir, sevabını azaltır. Her şeyden evvel, ilâhî huzurdaki edebe aykırıdır.

Namazda iken ayağındaki geniş ayakkabıyı fazla bir hareket göstermeden çıkarmak namazı bozmaz. Ama ayakkabı giyecek olur­sa, namazı bozulur.[268]

Namazda iken hayvanın gemini takar veya eyerini sırtına yer­leştirirse namazı bozulur. Çünkü bu tür hareketlerde hem amel-i kesîr» vardır, hem de Allah (C.C.) huzurundaki edebe aykırıdır. [269]Namazda iken eline kalem ahp, üç kelime yazacak olursa, na­mazı bozulur, bir kelime yazacak olursa, namaz kerahetle caiz sayı­lır. Ama eliyle veya elindeki kalemle boşluğa yazar gibi harekette bulunması namazı bozmasa bile mekruhtur.[270]

c) Namazda iken açık bulunan kapıyı fazla bir hareket göster­meden kapatırsa, namazı bozulmaz. Ama kapalı bulunan kapıyı açarsa namazı bozulur.[271]

Anne namaz kılarken çocuk gelip onun göğsünü emer, bu ne­denle süt çıkarsa, kadının namazı bozulur. Süt çıkmıyacak olursa, bozulmaz. Çünkü sütün çıkması, bir bakıma çocuğu emzirmek an­lamını taşır. Bu da namaza aykırı hareketlerdendir.[272]

Fetâvâ-yi Kaadıhan'da, çocuk üç defa üstüste annesinin veya herhangi bir kadının memesini emse, süt çıkmasa bile, kadının na­mazı bozulur, denilmektedir.

Kadın namaz kılarken kocası gelip onu şehvetle ya da şehvetsiz öper veya şehvetle elini dokundurursa kadının namazı bozulur. Çün­kü cinsel ilişki namazın bütün huzurunu alır, onu amacından sap­tırır. Bilhassa bu hususlara çok dikkat edilmesi gerekir. Fukahadan bazısı, bu hareketin namazı bozmayacağını' söylemiştir. Birinci gö­rüş takvaya daha yakındır.

Namazda iken cebinde taşıdığı gülyağını çıkarıp sakalına ya da başına ve elbisesine sürecek olursa, namaz bozulur. Çünkü böyle yapmakta «amel-i kesîr» vardır. Ama eline dokundurmuş olduğu ko­kuyu sürünecek olursa, namazı bozulmaz, sadece kerahet işlemiş olur.[273]

Namazda iken sakalını tarar veya parmaklarıyla aralayıp sıvaz­larsa namazı bozulur. Bunda «amel-i kesîr» vardır. Aynı zamanda huzur isteyen bir makamda başka şeyle meşgul olma dikkatsizliği mevcuttur.[274]

Yine namazda iken bir tek rükünde üç defa vücudunu kaşırsa namazı bozulur. Şu şartla ki her defasında elini kaldırıp hareket et­tirmiş olmalıdır. Aksi halde namazı bozulmaz. Bir tek defa kaşımak­ta kerahet vardır.

Namaz kılarken başka bir adam onun tam secde yerinden geçe­cek olursa, geçen günaıkâr olur, ama namaz kılanın namazı bozul­maz. Namaz kılanın ayaklarından secde yerine kadar olan kısımdan geçmek mekruhtur,, aynı zamanda geçen günahkâr olur. Bunun dı­şında kalan yerlerden geçmekte bir sakınca yoktur. Sahih olan da bu görüştür.[275]

Cami' ve mescidlerde ise namaz kılanın önünde kıbleye yönelik oturan biri bulunur veya bir sütün varsa, o takdirde geçmekte bir sakınca görülmemiştir. Sahih olan da budur.[276]                     

Yol üzerinde namaz kılmakta olan kimsenin önünden bir süva­rinin geçmesi gerekiyorsa, hayvanından inip bineğini arayerde sütre yaparak geçebilir. Bu yüzden günahkâr da olmaz. Yaya olarak iki kişi belirtilen yerden geçmek istediğinde, biri arkasını namaz kılana çevirip sütre görevi yapar, diğeri geçer. Sonra sütre vazifesi yapan geçer.[277]

Açık havada namaz kılan -kimsenin 60-70 cm. uzunluğunda ve bir parmak kalınlığında bir çubuk önüne dikmesi uygun olur. Buna sütre denir. Ancak bunu tam sağ kaşının ya da sol kaşının hizasına gelecek şekilde diker. Sağ tarafa dikmesi afdaldır.[278]

Sütre olarak kullanmak istediği ağacı dikmek mümkün olmadı­ğında uzunlamasına önüne bırakır. Ağaç ve benzeri bir şey bulun­madığında-önüne bir çizgi çekmes1 tavsiye edilmiştir. Meşayihten bir kısmı buna gerek yok, demişlerdir. Ancak bir çizgi çizmek istedi­ğinde bunu mihrap biçiminde çizmesi uygun olur.[279]

İnsanların geçme ihtimali olmadığı yerlerde sütre kullanmaya gerek yoktur.

Açık havada imamın önünde bulunan sütre aynı zamanda cema­at için de sütre sayılır.

Secde mahallinden geçmek isteyene el işaretiyle veya Sübhanet lah demek suretiyle mâni' olunur. Kadınlar ise, sağ ellerini sol elle­rinin üzerine vurmak suretiyle gereken uyarıyı yaparlar.[280]

Hem işarette bulunmak, hem Sübhanellah demek mekruhtur. İkisinden birini tercih edip yetinmek sünnettir. Baş ve göz ile işaret­te bulunmak ta mekruh sayılmıştır. [281]

 

Namazda Bir Rükû' Ya Da Secde Fazla Yapmak :

 

Namazda bir rükû' ya da bir secde fazla yapmak namazı boz­maz.' Bunun gibi iki secde de fazla yapsa namaz bozulmaz. Rükû'lar için de aynı hüküm söz konusudur.

Namazı tamamlamadan fazla olarak bir rek'at daha kılan kim­senin namazı bozulur. Ama namaz sonunda teşehhüd miktarı otur­duktan sonra fazla rek'ate kalkıp kılarsa, namazı bozulmaz. O rek-ate bir rek'at daha ekliyerek nafile hükmüne sokar. Namaz sonun­da yanılma secdesi yapar.

İmam rükû'u bitirip birinci secdeyi yaptıktan sonra başını kal­dırdığında bir adamgelip ona uyar da bir rükû' ve iki secde yapacak olursa namazı bozulur, çünkü fazladan bir rek'at -yapmış sayılır.[282]

Öğle namazını kılmaya başlarken öğle niyeti getirir ve hemen sonra ikindi namazına niyet getirerek tekrar İftitah Tekbiri alırsa veya nafile namaza niyet eder, tekbir getirirse namazı bozulur. An­cak nafile kılmış sayılır. Bunun gibi nafile kılarken farz namaza, cu­ma kılarken öğle namazına niyet edip İftitah Tekbiri getirirse baş­lamış olduğu namaz bozulur.[283]

Öğle namazı kılarken yeniden öğleye niyet getirip İftitah Tekbi­ri alırsa, namazı bozulmaz, kıldığı yerden devam edip bitirir.[284]

Namaz kılarken bir adam gelip ona uyar, o da o andan itibaren imam olduğunu düşünerek yeniden İftitah Tekbiri getirip namaza devam ederse, namazı bozulmaz ve kıldığı yerden devam edip ta­mamlar. İkinci kez getirdiği Tekbire itibar edilmez. Ancak kendisine uyan kadın olursa, durum değişir.[285]

Öğle namazını kılarken yeniden niyet edip Tekbir getirerek önünde bulunan imama aynı namaz için uyarsa, ilk başladığı kürnsüz olur. Başka bir namaz da olsa hüküm yine böyledir.

Öğle namazını evinde kıldıktan sonra canıi'a gelip aynı namazı imamla da kılarsa, ilk kıldığı hükümsüz olmaz, ikinci kıldığı nafile yerine geçer.

Akşam namazını iki rek'at kılıp teşehhüde oturduktan sonra; üç rek'at kıldığını sanarak selâm verir ve sonra akşamın iki rek'at sün­netine niyet getirirse, kıldığı, farz bozulmuş olur. Ama selâm ver­dikten sonra namazı noksan bıraktığını hatırlar ve fakat namazının bozulduğunu sanarak yemden niyet getirip namaza başlarsa, üç rek'­at kılacak olursa, ilk kıldığı hükümsüz kalır. Bir rek'at kılıp teşeh-hüd miktarı oturduktan sonra selâm verirse, bu da kâfi gelir.

Akşam namazını bir rek'at kıldıktan sonra İftitah Tekbiri getir­mediğini sanarak yeniden Tekbir getirip üç rek'at kılacak olursa, namazı bozulmaz. Ama iki rek'at kıldıktan sonra böyle yaparsa na­mazı bozulur.[286]

 

18 — NAMAZDA MEKRUH OLAN VE OLMAYAN ŞEYLER :

 

Namazda sünnetlerden birini terketmek mekruhtur. Bu genel kaidedir, değişmez. Ancak mekruh sayılan hususları maddeler ha­linde yazmamızda yarar vardır :

1. Namaz kılarken elbisesiyle veya sakal ve bedeniyle meşgul olması, yani eliyle bu kısımlara dokunup oynaması, secde yerindeki küçük taş ve benzeri şeyleri eliyle gidermesi mekruhtur.

Ashabdan Muaykıb (R.A.)  diyor ki :

Resûlüllah (A.S.) Efendimize, secde yerindeki taşları elle gider­mekten sordum, buyurdular ki : «Namaz kılarken taşları gidermek­le meşgul olma. Âma herhalde onları gidermek istiyorsan bir tek defa elini dokundur.»[287]

Ebû Zerr El-Gıffarî (R.A.)'den yapılan rivayete göre, Resûlüllah (A.S.) Efendimiz buyurdu ki :

«Sizden biriniz namaza kalktığında rahmet ona yönelir. O hal­de taşı gidermek için elini dokundurmasın.»[288]

2. Secdeye varırken önden ya da arka kısımdan elbiseyi tutup kaldırmak mekruhtur. Ancak bu hareket çok hafif olur da sadece bir sıkıntıyı gidermeye matuf bulunursa, bazılarına göre kerahet olmaz. Günümüzde dar pantolonun secdeye gidilirken elle tutulup çekilmesi bu cümledendir. İki eli   kullanmak bu konuda namazı bozmasâ bile kerahetten hâli değildir. Ancak çok hafif dokunmakta bir sakınca ol­madığını fukahadan bazısı söylemiştir. Her şeye rağmen dokunma­mak evlâdır.[289]

Rükû'a giderken elbise bedenine yapışmasın diye eliyle onu faz­la bir hareket göstermeden çözmesi, yani bir düğmesini açması mek­ruh değildir.

Avuç içine veya alın kısmına yapışan taş, toprak, ot ve benzeri şeyleri -rahatsız ediyorsa- el ile dokunup gidermekte bir sakınca yok­tur. Rahatsız etmiyorsa, namazda bunu gidermek mekruh sayılmış­tır. Ancak teşehhüdden önce henüz selâm vermeden gidermekte bir beis olmadığı belirtilmiştir.[290]

Sıcak bir havada alın ve yüzde biriken teri el ile gidermekte de bir beis görülmemiştir. Ancak fazla bir harekette bulunmaması ge­rekir.[291]

Nitekim sahih rivayetlerden anlıyoruz ki, Resûlüllah (A.S.) Efendimiz namazda alnında biriken teri eliyle silmiştir. Ayrıca sec­deden başını kaldırdığında sağ ve soluna yayılan elbisesini de ha­fif bir hareketle toplamış veya eliyle hafif dokunarak yapışan şey­lerin dökülmesini sağlamıştır.[292]

İmam Ebû Yusu'ı ile İmam Muhemmed'e göre de böyle yapmak­ta bir beis yoktur. Ancak bunun nafile namazda olmasında bir beis olmadığı üzerinde duranlar var. Farzlarda ise mekruhtur, diyenler olmuştur.[293]

3. Namazda (örneğin Teşbih Namazında) saymayı gerektiren bir husus varsa, parmak uçlarına dokunmak suretiyle bunu yerine getirmekte bir beis görülmemiştir. İşaretle yapılması mümkünse ter cih edilir.[294]

Namaz dışında teşbihleri parmak uçlarıyla hesaplamakta bir sakınca görülmemiştir.

4. Namazda parmak çıtlatmak ve parmakları birbirine kenet­lemek mekruhtur. Hattâ böyle bir hareketin namaz dışında da mek­ruh olduğunu söyliyenler olmuştur.[295]

5. Namazda elleri koltuk altlarına gelecek veya yan boşlukla­ra dokunacak biçimde tutmak mekruhtur. Ebû Hüreyre   (R.A.)   di­yor ki : «Resûlüllah (A.S.) Efendimiz namazda elleri koltuk veya yan boşluklara gelecek biçimde tutmayı men'etti.[296]

Bu tür bir hareketin sadece namazda değil, namaz dışında da mekruh olduğu kabul edilmiştir.[297]

6. Namazda başı sağa veya sola çevirmek mekruhtur. Sadece göz ucuyla sağa sola bakmak mekruh sayılmamışsa da adaba uygun görülmemiştir.[298]

7. Namazda gözleri göğe doğru çevirmek te mekruhtur. Nitekim Ahmed bin Hanbel, Müslim ve Nesâî'nin tesbit ettikleri sahih bir ri­vayette, Resûlüllah (A.S.) Efendimizin namazda böyle yapmayı men'-ettiği belirtilmiştir.

8. Teşehhüdde veya iki secde arasında kalçayı yere koyup di­zini dikerek oturmak mekruhtur. Çünkü Resûlüllah   (A.S.)  Efendi­mizin böyle oturduğu vaki değildir. Ayrıca böyle oturanları uyar­dığı rivayet yoluyla sabit olmuştur.[299] Sahih olan da bu görüştür.

Bunun gibi namazda iki ayağım dikip ökçeleri üzerine otur­mak, dizleri göğse dayamak suretiyle bir oturma biçimi almak ve el­leri yere dayıyarak -hiç bir özür. yokken- hasta kimse görümünde oturmak ta mekruhtur.

9. Namazda iken verilen selâmı duyulmuyacak şekilde alıp ce­vaplandırmak mekruhtur. Bunu el işaretiyle de alıp cevaplandırmak böyledir.

10. Namazda -hiçbir özür yokken- bağdaş  kurup oturmak ta mekruhtur.[300]

11. Secdede yine bir özür olmadığı halde kolları yere sererek vaziyet almak mekruhtur.

Namazda üzerindeki üstlüğün yenlerine kolunu geçirmeden dur­makta kerahet yoktur. Muhtar olan kavi budur. Ancak pelerin gibi genişçe bir kaftan giyen kimsenin kollarını yenlerine takması ve mümkünse belini bir kemerle bağlaması daha uygun olur.[301]

 

19 — BAŞ AÇIK NAMAZ KILMAK :

 

İslâm namaz için özel bir kıyafet koymamıştır. Çünkü bunda zorluk vardır. Din ise kolaylığı emreder. Avret yerleri kapalı olduk­tan sonra namaz kılmak caizdir. Ancak normal biçimde giyinip te­miz bir kıyafetle namaza durmak sünnettir. Resûlüllah (A.S.) Efen­dimiz bu konu üzerinde fazla durmamakla birlikte kendi günlük ha­yatında, örfe uygun giyimine dikkat eder, özellikle elbisenin temiz ol­masına özen gösterirdi. Genellikle başı örtülü namaz kıldığı bilin­mektedir.

Ancak müctehid imamlar bu konudaki bütün rivayetleri bir ara­ya getirerek şu hükmü çıkarmışlardır : Üşendiği veya önem verme­diği için baş açık namaz, kılmakta kerahet vardır. Ancak ilâhi hu­zurda daha çok saygılı olmayı, tam bir mahviyet içinde bulunmayı düşünerek baş açık namaz kılmakta bir beis yoktur. Bu bir duyar­lılıktır ki müdahele etmemek gerekir.[302]

Bu meseleyi daha cncts detaylı biçimde açıkladığımız için bura­da tekrar etmeye gerek görmüyoruz.

Yanında -entari ve bugünkü kıyafetle gömlek ve pantolon bulun­duğu halde yalnız, kilotla namaz kılmak mekruhtur. Yatak kıyafe­tiyle namaz kılmakta bir sakınca yoktur. Resûlüllah (A.S.) Efendi­miz bu konuda bir ayrım yapmamıştır.[303]

 

20 — KISA KOLLU GÖMLEKLE NAMAZ KILMAK :

 

Gömlek ya da .üstlüğün kollarını yukarıya sıvayıp öylece namaz kılmanın mekruh olduğu fetâvâ kitaplarında belirtilmiştir. Ancak kısa kollu gömlekle namaz kılmakta kerahet yoktur. Çünkü bu durumda kollan sıvayıp gömleğin kolunu yukarıda toplama söz konu su değildir. Uzun kollu gömleğin kollarını indirmeden o vaziyette  tutmakta laubalilik vardır; ama kısa kollu gömlekte bu söz konusu ı -değildir. Bu hususta fazla bir hassasiyete gerek yoktur; önemli olan kalb yatışkanlığı ve gönül huzuru içinde Hakkın huzurunda durup kulluk görevini yeriııo getirmektir. Dinimiz şekille fazla meşgul ol­maz. Kalbe ve amele bakar. Sıcak bir mevsimde kısa kollu gömlekle namaz kılanlara dokunmakta yarar yok zarar vardır. Kaldı ki kaha böyle bir kıyafetle namaz kılmaya cevaz vermiştir. Her şeye rağmen uzun kollu gömlekle kılmak takvaya daha yakındır.

Gömlek, üstlük ve benzeri bir elbisenin sağ tarafını koltuk al­tından, sol tarafını omuz üzerinden geçirmek suretiyle giyinerek na­maz kılmak mekruhtur. Çünkü böyle yapmakta lâubalilik vardır. Ancak hacde tavaf yapılırken buna cevaz verilmiş, hattâ sünnet sa­yılmıştır.[304]

başın ortasını açık bırakacak biçimde sararak namaz kıl­manın mekruh olduğu belirtilmiştir. Çünkü böyle yapmak ne başı örtmek, ne açık bulundurmak anlamına gelir. [305]Böyle yapmanın namaz dışında da mekruh olduğunu İmam El-Velvalicî söylemiştir. İfon Nüceym de aynı görüştedir.[306]

 

21 — İŞ ELBİSESİYLE NAMAZ KILMAK :

 

Sanayiin geliştiği ülkelerde günde sekiz saat iş elbisesi ile çalı­şılmaktadır. Bu durumda sözü edilen elbiseyle namaz kümabilir mi? Necis olmadığı takdirde kılmabüir. Ancak dokunduğu yeri kirlete­cek ve cemaate tiksinti verecek kadar kirli paslı ise böyle bir elbisey­le namaz kılmak mekruhtur. Bulunduğu iş yerinde namaz için ayrı bir elbise taşımak ve namaz vakitlerinde iş elbisesini çıkarıp onu giymek mümkünse, buna riâyet edilir. Mümkün olmadığı takdirde kerahet kendiliğinden kalkar.[307]

Namazda bir özür olmadığı halde ağız ve burunu örterek dur­mak mekruhtur. Ancak fazla soğuk ya da bir rahatsızlıktan dolayı ise mekruh değildir.

Namazda mümkün oldukça, esnememeye dikkat etmek gerekir. Ama kendini tutamıyorsa, o takdirde ya elini ağzının   üstüne kor, ya da yenini kullanarak ağzının açılmasına engel olur. Yani ya elini, ya da kolunu ağzının üstüne koyarak ağzın fazla açılmasını önle­meye çalışır.[308]

O halde esnerken böyle yapmaz da ağzını kendi haline terkeder-se kerahet işlemiş olur. Çünkü böyle yapmak âdab-ı İslama aykırı­dır.[309]

Esneme esnasında ağıza elin üstünü koymak daha uygundur. Müctehid imamların tesbiti bu anlamdadır.[310]

Ancak namazda ayakta iken esnerse sağ elinin üst kısmını, di­ğer yerlerde esnerde sol elini kullanır.

a) Namazda gözleri yummak mekrûktur. Ancak üstün saygı­sından ve îlâhî huzurda duyduğu mânevi zevkten dolayı böyle ya­parsa, kerahatin    olmadığım çoğu ilim   adamları söylemiştir.  îbn Kayyım da aynı görüştedir.[311]

b) İdrar veya dışkı yapması gerektiğinde, bunları gidermeden sıkışık bir vaziyette namaza durmak mekruhtur.   Çünkü böyle du­rumlarda huzur diye bir şey kalmaz. Namaz sadece bir şekil olarak yerine getirilmiş sayılır. Hattâ fukahaya göre, namazda bu ikisin­den biri sıkıştıracak olursa, namazı bırakıp onları gidermek gere­kir. Barsaklarm gaz yapması da böyle. Sıkıştığı takdirde, namazı bı­rakmak daha uygun olur. Bu vaziyette namazı bırakmayıp tamam­larsa, namaz adabına uymamazlık yapmış sayılır. Ancak vakit da­ralır, abdest alacak kadar zaman kalmazs, o takdirde belirtilen sı­kışık hal ile namaz kılınır. Çünkü namazı kerahetle birlikte vaktin­de kılmak onu kazaya bırakmaktan daha iyidir.[312]

c) Sıcak bir mevsimde namaz kılarken elindeki yelpazeyi veya yenini kullanarak serinlemeye çalışması mekruhtur. Ancak fazla sıcağa dayanamıyarak böyle yaparsa -fazla bir hareket göstermek­sizin- namazı bozulmaz.[313]

Namazda bir özür olmaksızın öksürmek, bir takım ses ve hece­ler çıkarmak mekruhtur. Bir zaruretten dolayı değilse, namaz bozulur. Bunun gibi namazda tükürmek ya da balgam çıkarmak da mek­ruh sayılmıştır.

Namazda rükû' ve secdelerde beli kavis içinde tutmak mekruh­tur. Ancak vücut yapısı itibariyle böyle tutmak zorunda olanlar müs­tesna. Secdelerden ve rükû'dan kalkıldığında da beli iyice doğrult­mamak, onu eğik tutmak mekruhtur.[314]

Cemaatle namaz kılınırken bir adamın kendi başına namaz kıl­mak üzere saf arasına girmesi mekruhtur. Çünkü bu durumda saf arasında rükû', secde ve oturuşlarda uyum sağlanmaz. Bu da cemaa­tin biteviyeliğini bozar.

d) Safta yer bulunduğu halde geride yalnız başına durup ima­ma uymak ta mekruhtur. Safta açık yer bulamadığı takdirde, İmam Ebû Hanîfe'den yapılan sahih rivayete göre mekruh değildir. Ancak bu durumda saftan bir kimseyi geriye çekip onunla birlikte durma­sı dahi uygundur. Çekilecek kimsenin fıkhı bilgisi bu konuda yoksa çekmemekte yarar vardır. Çünkü çekilen bilmeden konuşur veya na­maza aykırı bir harekette bulunabilir.[315]

 

22 — NAMAZ KILINAN YERDE  RESİM VE BENZERİ ŞEYLE­RİN BULUNMASI :

 

Namaz kılınacak yerlerin resim, heyvel ,ve benzeri suretlerden boş tutulması gerekir. İslâmiyet bir daha putperestlik hortlamasın diye bu tür şeyleri yasaklamıştır. Çünkü insan ancak Allah'a kul olur, O'nun yüce huzurunda eğilir. Fanileri ilâhlaştırıp onların önün­de eğilmek, heykellerini yapıp tapınmak putperestliktir.

Bu bakımdan bilhassa cami' ve mescidlerin her çeşit canlı hay­van resimlerinden uzak tutulması şarttır. Hattâ gereksiz nakış ve motiflerle süslenmesi bile ibâdetin ruhuna, sadeliğine ters düşer. Asr-i Saadette yapılan cami' ve mescidlerin hiç birinde nakış ve mo­tif bulunmazdı. Tam bir sadelik hâkim idi. Çünkü namazda insanı meşgul edecek bu gibi şeyler dikkati asıl yönünden ve amacından saptırır.

a) Nitekim Hazreti Âişe (R.A.) Validemizden yapılan sahih ri­vayete göre : Resûlüllah (A.S.) Efendimiz yünden ya da kıldan ma'Ali üzerinde nakış buiunan bir yaygı üzerinde namaz kıldıktan son-ı, «Bundaki nakışlar beni meşgul etti. Bunu Ebû Cehm Âmir b. Hu-iyfe'ye götürün, ona ait kalınca (üzerinde hiç nakış bulunmayan) aygıyı bana getirin.» Buyurdu.[316]

Diğer sahih bir rivayete göre :

Hz. Âişe Validemize (R.A.) ait ince bir örtü vardı ki onunla evi-in bir kısmını örtmüş bulunuyordu. Resûlüllah CA.S.l Efendimiz toa : «Örtü (ya da perdeni) kaldır. Çünkü namazda ondaki suretler nakış ve motifler hep gözümün önüne geliyor da beni meşgul ediyor.»[317]

b) Fukaha bu ve benzeri hadîslere dayanarak bu konuda şöyle btibadda bulunmuşlardır :

Önünde, başının üstünde, sağında ya da solunda veya elbise ve lamaz kıldığı yaygı üzerinde suretler bulunduğu halde namaz kılnak mekruhtur. Ancak yaygı üzerindeki suretin namaza kerahet getirmediği daha sahih bir rivayet olarak tesbit edilmiştir. Şu şartla n suretler üzerine secde edilmemeli, suretler daha çok ayak ve dizle­rin dokunduğu kısımlara gelmelidir. Bir de surelerin gözle rahat götülebilecek büyüklükte olması kerahete neden kabul edilmiştir. Çıplak gözle pek farkedilmiyecek kadar küçük suretlerin bulunmasın­da bir beis görülmemiştir.[318]

Burada suretlerden maksad, insan ve canlı hayvanlarla ilgili re­sim ve motiflerdir. Bunun dışındaki nakış ve motifler de kalbi meş­gul etmesi bakımından sakıncalı görülmüştür.

Fukaha başsız resim ve motiflerin de bulunmasında kerahet ol­madığını söylemiştir.

Resimlerin önde ya da baş üstünde bulunması daha çok mek­ruh sayılmıştır. Ondan sonra sağ tarafta, sonra da sol tarafta bulun-'ması mekruhtur, denilmiştir. Yani kerahetin şiddeti bakımından bu .sıra gözetilmiştir. Yere atılmış, önemsenmediği cihetiyle ayak altı­na konulmuş resimlerde kerahet yoktur.[319]

 

23 — NAMAZDA AYNI SÛREYİ TEKRARLAMAK :

 

Farz namazlarda bir rek'atte aynı sûreyi birkaç defa okumak mekruhtur. Resûlüllah (A.S.) Efendimizin böyle yaptığı tesbit edile­memiştir. Bilakis her rek'atte ayrı bir sûre okuduğu bilinmektedir.

a) Nafile namazlara gelince, bunların bir rek'atinde aynı sure­yi tekrarlamakta kerahet olmadığı belirtilmiştir. Çünkü bu konuda Resûlüllah (A.S.) Efendimizin bazı tavsiyeleri ve faziletler bölümün­de bunu teşvik ettiği rivayetlerle sabit olmuştur. Bu bakımdan fu­kaha nafile namazların bir rek'atinde aynı surenin tekrarında kera­het yoktur, demiştir.[320]

Farz namazda unutarak veya yanılarak aynı surenin tekrar edil­mesinde bir beis görülmemiştir.[321]

b) Cuma farzı kılınırken içinde secde âyeti bulunan bölümü okumak mekruh sayılmıştır. Çünkü namaz ortasında çok kalabalık bir cemaatle secdeye varmak bazı kişileri şaşırtabilir. Gizli okunan namazlarda da secde âyeti okumanın kerahete yol açacağım söyli-yenler olmuştur. El-Hulâsa kitabında bu husus açıklanmış ve gere­ken bilgi verilmiştir.

Namazda dizleri yere koymadan elleri yere koymak mekruhtur. Secdeden de kalkıldığında elleri kaldırmadan dizleri kaldırmak mek­ruh sayılmıştır. Ancak bir hastalık veya özürden dolayı yapıyorsa, o takdirde kerahet yoktur.[322]

Cemaatin imamdan önce rükû' ve secdelere varması mekruhtur. Bunun gibi, imamdan önce başını rükû' ve secdelerden kaldır­ması da mekruhtur.[323]

 

Namazda Besmeleyi Ve Âmin'i Aşikar Söylemek :               

 

Besmele ve âmin'i aşikar söylemek mekruhtur. Bunları dmcak kendisi işitecek bir sesle söylemesi sünnete uygundur.

Kıraati ayakta bitirmeyip rükû'a varırken tamamlamak da1 mek­ruh sayılmıştır.

Namazda bir özür yokken bastona ya da başka bir şeye dayanıp lurmak mekruhtur. Ancak bu kerahet farz namazlara hastır. Nâfi-e namazlarda bir şeye dayanıp kılmakta kerahet görülmemiştir. En sahih olan kavi de budur.

Sırtında çocuk bulunduğu halde namaz kılmak caizdir. Ancak çocuğa bakacak bir kimse varsa, bu durumda onu sırtına alıp namaz kılması mekruh sayılmıştır. Çocuk annesinden ayrıldığı takdirde ağlar da onu durdurmak mümkün olmazsa, o takdirde bakan kimse bulunsa bile yine annesi onu sırtına bağlayıp namaz kılabilir; bun­da kerahet olmaz.[324]

 

Namazda Elbise Çıkarmak Veya Giyinmek :

 

Namazda ceket, yelek, gömlek, sarık, takke ve benzeri giyim eş­yalarından birini az bir amelle de olsa çıkarmak mekruhtur. Mest ve j ayakkabıyı da çıkarmak böyledir. O halde baştaki takke veya sarığı çıkarıp yere koymak veya yerdeki takke ve sarığı alıp başa koymak mekruhtur. Çünkü namaz ciddiyet isteyen bir ibâdettir. Bu gibi şey­lerle uğraşmak onun feyzini zedeler.[325]

Başa konulan takke, külah, sarık, fes ve benzeri şeyin alnın sec­deye gelecek kısmını kapatmamasına dikkat etmek gerekir. Çünkü o vaziyette secde yapmak mekruh sayılmıştır. Sarık gibi kalınca bir şey yerin sertliğini hissettirmiyecek ölçüde.ise, bu vaziyette namaz kılmak caiz olmaz. Çünkü secdeden maksad, alnı yere koyup ilâhî huzurda kulluğun bütün mahviyet ve acziyle âlemlerin Rabbine ya­kın olmayı dilemektir.

Yenini veya üzerindeki pelerin, üstlük ve benzeri bir giysinin ucunu secde mahalline sererek üzerine secde ederse, bu sırf yüzünü toz topraktan korumak içinse mekruhtur. Sarık ve elbisesini koru­mak içinse mekruh değildir.[326]

a) Toprak üzerinde namaz kılarken secde   yerine bir mendil ya da benzeri bir şey sermek, sıcaktan korunmak içinse bir sakıncası yoktur.

Nafile namaz kılan kimsenin rahmet âyetlerini okurken Allah'­ın rahmetini dilemesi, azâb âyetlerini okurken Allah'a sığınması ve istiğfarda bulunması mekruh değildir. Farz namaz kılan kimse Hak­kında mekruhtur. İmamın ise ister farz, ister nafile kıldırsın, her iki­sinde de bunu yapması mekruhtur.[327]

b) Namazda sağa ya da sola meyledercesine sallanmak ta mek­ruhtur. Ancak ilâhi huzurda derin bir vecd içinde bulunan ve bu "ha­let içinde kendinden geçerek farkında olmadan böyle yapan kâmil zatlar hakkında kerahet söz konusu değildir. Çünkü ihtiyarlar meydana gelmektedir; ma'zûr sayılırlar.                             

Namazda bir özür olmaksızın sırayla ağırlığı birer ayağa ver­mek suretiyle ahengsiz durmak veya tamamen bir ayak üzeri durup diğer ayağı muattal tutmak mekruhtur. Bir rahatsızlık nedeniyle ya­pılıyorsa, bunda kerahet yoktur.

Secdeden veya teşehhüdden kalkarken bir ayağı öne kaydırıp öylece kalkmak mekruhtur. Ancak bir özürden dolayı yapanlar inüs-tesnâ.                                                                                            

c) Namazda eline veya yakasına dokundurduğu kokuyu koklamak da mekruhtur. Çünkü böyle yapmak huzuru bozar, namazın faziletini düşürür.

Secdede ve diğer gerekli yerlerde ayak parmaklarını, otururken de el parmaklarını kıbleden ayırmak da mekruhtur.[328]

Kabe'nin damında namaz kılmak mekruhtur. Çünkü bunda, bir nevi saygısızlık vardır.[329]

 

24 — CAMİ' VE MESCİDLERDE ÖZEL YER AYIRMAK

 

a) Cami ve mescidler Cenâb'ı Hakk'a ibâdet yeridir. Orada sı­nıf farkı kalkar, zengin ile fakir, efendi ile köle, patron ile işçi yan-yana durup kulluk görevlerini yerine getirirler. Bu bakımdan her­hangi bir kişinin ibâdet yerlerinde kendine has bir yer ayırması ve her zaman gelip orada ibâdet etmesi mekruhtur. Ancak hükümdarın, bir suikasta uğrama endişesi varsa, o takdirde ona özel bir yer ayrıl­masında kerahet yoktur.[330]

Namazda, karşıda yüzü namaz kılana dönük bir kimse bulunuyorsa, o vaziyette namaz kılmak mekruh olur. Sırtı dönük olursa ke­rahet yoktur. Ancak yüzü dönükle namaz kılan arasında üçüncü bir şahıs -arkası namaz kılana dönük bir vaziyette bulunuyorsa- o tak­dirde kerahetin kalkacağında görüş birliği vardır.[331]

Namaz kılana yüz çevirip yönelmek, ister birinci safta bulun­sun, ister en geri safta olsun, farketmez, mekruhtur. Çünkü bu tür hareketler namaz kılanın dikkatini çeker ve faziletini düşürür. Böy­le hareket edende günahkâr olur.[332]

b) Arkası dönük bir kimse namaz kılanın önünde bulunuyor ve konuşuyorsa, eğer konuşması namaz kılanı meşgul edecek veya ya­nıltacak ölçüde ise, bunda kerahet vardır. Meşgul edecek ölçüde de­ğilse, kerahet yoktur. Yani namaz kerahetsiz kılınmış olur.

Önde uyuyan kimseler olduğu halde namaz kılmak mekruhtur. Ancak oda dar olur da başka yerde namaz kılma imkânı yoksa, o takdirde kerahet yoktur. Nitekim Resûlüllah (A.S.) Efendimizin Ez-vac-i Tahirat'tan Hazret-i Âişe'nin (R.A.) hücresinde gece namaz kı­larken Hz. Âişe uyuyor ve zaman zaman ayağı Resûlüllah'a doğru kayıyordu. Yapılan tesbitlere göre, hücreler çok küçük idi. O halde büyük odalarda uyuyan kimseye karşı durup namaz kılmak mek­ruhtur.[333]

 

C) Ateşe Yönelik Namaz Kılmak Mekruhtur :

 

İçinde ateş bulunan bir ocağa ya da tandıra yönelip namaz kıl­mak mekruhtur. Çünkü İslâm başka milletlere benzememek için bütün tedbirleri almış ve onlardan ayrılmış, başlıbaşma bir mües­sesedir. Ateşperestler ateşe yönelip ibadet eder.[334]

Lamba, çıra, mum ve benzeri aydınlatıcı bir eşyaya yönelib na­maz lulmakta kerahet yoktur. Yani bu gibi eşyanın ön taraf ta bulun­masında bir sakınca görülmemiştir. En sahih olan da budur.[335]

Önünde asılı bulunan Mushaf kılıç ve benzeri silâhlara yönelik vaziyette namaz kılmakta kerahet yoktur. Ancak dikkati çeken her­hangi bir eşya, nakış ve benzeri şeylerin bulunmaması namazın ru­huna ve mânasına daha uygundur.[336]

 

D) İmamın Dışardan Geleni Rükû'da Beklemesi :

 

İmam rükû'a vardığında dışarıdan bir adamın gelmekte olduğu­nu hissederse rükû'u bir iki teşbih miktarı daha uzatabilir. Şayet ge­len kimseyi biliyorsa o takdirde beklemesi mekruh olur.[337]

 

E) Ağzında Bir Şey Tuttuğu Halde Namaz Kılmak :

 

Ağzında madenî para, boncuk ve benzeri bir madde bulunduğu halde namaz kılmak mekruhtur. Tabii kaplama, takma dişler müs­tesna.. Bunun gibi elinde bir eşya tuttuğu halde namaz kılmanın mekruh olduğu kabul edilmiştir.[338]

Secde yerine yakın bir yerde hayvan veya insan dışkısı bulunur­sa, kılınan namaz kerahetle yerine getirilmiş sayılır. Çünkü namaza temizlik kapısından geçilmektedir. Namaz kılacak yerde olmasa bi­le, yakın yerde tiksindirici bir hava estirmekte ve böylece huzuru kaçırmaktadır.[339]

Hiçbir özür olmadığı halde namazda her birinde durulmak su­retiyle birkaç adım atıp yürümek mekruhtur. Tabii bir rükünde ard-arda -üç adım atılırsa namaz bozulur. Ancak özür sebebiyle böyle va-püıyorsa, kerahet yoktur.

Cami'a girerken henüz saffa gelip girmeden Tekbir getirmek âe mekruhtur. Çünkü sünnet olan, saffa girip öylece tekbir getir­mektir.[340]

Rükû'da elleri dizler üzerine, secdede yer üstüne koymamak mekruhtur. Ancak bir özürden dolayı yapılıyorsa kerahet yoktur.[341]

İmam Ebû Hanîfe ile îmam Ebû Yusuf â göre imâmın arkasında Fatiha ve sure okumak mekruhtur. Çünkü imamın kıraati cemaatin de kıraatidir. İmam Muhammed'e göre kerahet yoktur.[342]

Namazda başı yukarı doğru, kaldırmak, ya da aşağıya eğmek mekruhtur. Bunun gibi. tekbirde elleri kulak seviyesinden yukarıya kaldırmak veya omuz seviyesinden aşağıda tutmak mekruhtur.

Secdede karnı uyluklarla   bitiştirmek erkekler için mekruhtur, ıdınlar için böyle yapmaları müstehabdır.

İkaamet getirildiğinde    imam henüz ortaya    çıkıp öne geçme-ıişse cemaatin kalkıp saf bağlaması da mekruhtur.[343]

Namazda sinek ve benzeri haşereyi eliyle kovmak da mekrûhtur. Ancak fazla rahatsız edip huzuru bozuyorsa az bir hareketle kovmakta bir sakınca görülmemiştir. Çünkü özürsüz az bir hareket­te bulunmak da mekruhtur.[344]

Beraberinde taşıdığı silah fazla meşgul    etmiyorsa, o vaziyette namaz kılmakta bir kerahet yoktur.[345]

 

25 — HAKSIZ YERE ZORLA  ALINMIŞ  TOPRAK  ÜZERİNDE NAMAZ KILMAK :

 

Namaz insanı Allah'a yaklaştıran bir ibâdettir. Sayıîmıyacak kadar faydaları vardır. Ruhla beden arasında denge sağladığı gibi, toplum bünyesinde de arzulanan denge ve huzur bir bakıma na­mazla sağlanır. Namaz insanları sevmeyi, insan haklarına saygılı olmayı öğretir. Mülkün Allah'a ait olduğunu kalblere işler.

O halde başkasına ait bir toprağı zorla ele geçirip kullanmak haram olduğu gibi, böyle bir toprak üzerinde namaz kılmak da mek­ruhtur. Bundan dolayı insan mutlaka sorumludur. Allah (C.C.) kendişiyle kullan arasındaki günahları affeder. Ama insan haklarını -sahibi razi edilmedikçe- affetmez.

O halde sözü edilen arazi üzerinde namaz kılmak caizse de, henv gâsıb günahkârdır, hem o namaz kerahetle kılınmıştır.[346]

Bunun gibi zorla alınmış bir toprak üzerinde yapılan cami'de namaz kılmak caiz midir değilmidir? Bu konuda farklı görüşler or­taya konulmuşsa da, çoğu ilim adamlarına göre caiz değildir. Meğer ki sahibi razı edile. Bir beldede umuma ait bir yerde yapılan cami'­de -eğer umumun rızası alınmamışsa- namaz kılma caiz değildir.[347]

Bu husustaki kerahetin tenzihi mi, yoksa tahrimi mi olduğunda da farklı görüşler ortaya konmuştur. Kerahet tahrimi ise, kılman namazı iade etmek gerekir. [348]

 

Namazda İken Ana Babadan Biri Çağıracak Olursa

 

Namaz kılarken anası veya babası çağıracak olursa, kıldığı na­maz farz veya vâcib ise, namazı bırakmaz. Ancak hemen yardımla­rına koşması gereken bir durum varsa, namazı olduğu yerde bırak­makta bir sakınca görülmemiştir. Nafile namazlada bu ikisinden biri çığardığı takdirde, fukahamn çoğuna göre, namazı bırakıp on­ların çağrısına gidilebilir.                                                              

Bunun gibi yabancı bir kimse çok tehlikeli bir durumda "bulduğu için yardım istiyorsa, o takdirde kılınan namaz ister farz, ister nafile olsun bırakılıp yardıma koşulur. [349]                                        

 

Namaz Kılarken Eşyası Çalımrsa

 

Namaz kılarken yanındaki eşyası çalınır ve bunun da kıymeti bir dirhem (3.2 gr.) olursa o takdirde namazı bırakıp hırsızı aramak caizdir.

Bunun gibi çoban namaz kılarken kurdun koyunlara doğru gel­diğini görürse, namazı bırakıp kurdu kovması caizdir.

Namaz kılarken, bir gayr-i müslim vatandaş gelip «bana islâmı-yeti öğret, Müslüman olmak istiyorum» derse, namazı bırakıp ona İslâmiyeti öğretmek daha uygun olur. Ancak vakti dar olur da na­mazı bıraktığı takdirde kazaya kalma endişesi varsa, o takdirde na­mazı tamamlar. [350]

 

Fecîr Doğunca Konuşmak Mekruh Mudur?

 

Her gün yeni bir hayatla başlar. Sabahleyin uykudan kalkıp göz­lerimizi yeniden hayata açınca, bize bu imkânı veren âlemlerin Rab-bini düşünmek, zikir ve teşbihte bulunmak en doğru harekettir. Dün­ya sözü konuşmak mekruhtur.[351]

 

Mescidlerin Damın Da Hela Yapmak Doğru Olur Mu?

 

Cami1 ve mescidler Allah'a ibâdet için yapılır. Mü'minler günde beş vakit hayatın sıkıntı ve dağdasını bir tarafa bırakarak bu yer­lerde toplanıp hep birlikte Allah'a olan kulluk görevlerini yerine ge­tirir, görüşür, dertleşir, müşkillerini çözer, ve birbirine yardım edil­mesi gerekiyorsa bunu düşünürler.

İnanmışlar için bu kadar önemli olan ve ilâhi rahmetin de bolca indiği kutsal yerler sayılan cami ve mescidlerin damında küçük, bü­yük abdest bozmak veya cinsel yaklaşmada bulunmak mekruhtur. İAncak içinde mescidi de bulunan bir evin damında belirtilen şeyleri yapmakta bir sakınca görülmemiştir.

a) Günümüzde bazı apartman    katlarının mescid olarak kul­lanılması bu ikinci şıkka girer. Yani ev içinde mescid hükmünde sa­yılır. Bu bakımdan mescidin üstündeki dairelerde hamam ve tuva­letin bulunmasında bir kerahet görülmemiştir.

b) Bayram namazlarının kılındığı  açık yerler ile cenaze nama­zının kılındığı yer bu konuda mescid hükmünde değildir. [352]İma­ma uymak konusunda ise mescid hükmündedirler.

Camilerin avlusu cami'a dahil sayılır ve aynı hükmü alır. Bu bakımdan cami avlusunda durup içerideki imama uyan kimsenin namazı caizdir. Ancak kerahet vardır. Cemaat arayeri dolduruyor-sa, o takdirde kerahet de yoktur[353].

 

26 — CAMİLERİ SÜSLEMEK :

 

Cami'leri alçı ve benzeri şeylerle süslemek, altın varakla motif-lemek mekruh değildir.

Her ne kadar Asr-i Saadette camilerde nakış, motif ve benzeri süslemeler, yoktuysa da sonraları müslümanlarm mâbedlere karşı gösterdikleri -şekil bakımından- aşırı ilgi, çok muhteşem ve o nisbet-te süslü camilerin yapılmasına yol açmıştır. Ayrıca Hıristiyan âle­minin, bilhassa din adamlarının kiliseleri cazip hale getirmek için çok özen göstermelerinin de bunda te'sirini unutmamak gerekir. Ne var ki, yukarıda da işaret ettiğimiz gibi, namazda dikkat çeken, kal­bi ve kafayı meşgul eden şeylerden kaçınmakta yarar vardır. Bu ba­kımdan Resûlüllah (A.S.) Efendimiz ibâdette de ibadet yerinde de ölçülü bir sadelik getirmiştir. Fukaha, Müslüman cemaatin bu sami­mi ilgisini ve öteden beri sürüp gelen bu tür âdetlerini dikkate ala­rak bunda kerahet olmadığını söylemişlerdir.[354]

 

A) Cami'lerin Kapısını Kapah Tutmak :

 

Camiler umuma açık ibâdet yerleri olduğu için kapılarının ] ka­palı tutulması mekruhtur Çünkü böyle yapmak, mâbedlerde ibâdet etmek isteyenlere engel olma anlamını taşır. Ancak hırsızlık olay­ları çoğaldığı, devlet otoritesinin zaafa uğradığı zamanlarda namaz vakitleri dışında kapatmakta bir sakınca görülmemiştir Sahih olan kavi de budur. [355]

 

B) Cami Duvarlarına Âyet Yazdırmak :

 

Cami duvarlarına ve mihrap üzerine Kur'ân'dan bazı   âyetleri yazdırmak uygun karşılanmamıştır. Fukaha buna «müstehsen değil» tabirini kullanmıştır. Çünkü zamanla bunların yere düşme veya silinip bozulma tehlikesi vardır.

Üzerinde Esma-i Husnâ yazılı bulunan veya Kur'ân âyetleri nak­şedilen yaygıların yere serilmesi, kullanılması mekruhtur. Bu gibi _ıcyaygı ve levhaları süs eşyası olarak duvarlara asmaya cevaz vermişlerdir.[356]

 

C) Cami' Ve Mescidlerin İçinde Abdest Almak :

 

Cami' ve mescidlerin içinde âğız çalkalamak, balgam ve tükürük atmak, çamurlu ya da necis ayakkabıyla girip etrafı kirletmek mekruhtur. Ancak camiin içinde abdest almak için özel bir yer ayrılmışsa, o takdirde etrafı yine kirletmemek kaydiyle abdest almakta bir sakınca yoktur.  Bunun gibi büyükçe bir kap içinde yine gerekirse abdest almak mekruh sayılmamıştır.[357]

Çok kirli ve yağlı elbiseyle, ya da kokmuş kirli çoraplarla cami' ve mescidlere girmek te mekruhtur. Hattâ bu koku cami'de ibâdet edenleri tiksindirirse,  bunun tahrîmen mekruh olduğunu söyliyenler de var. Her şeye rağmen Sünnete aykırıdır.

Camilerin içini temiz tutmamız gerektiği gibi dış duvarlarını da temiz tutmamız sünnettir.    Çamurlu ayakkapları cami duvarlarına sürmek, pis suları cami' önlerine dökmek sünnete aykırı olduğu için mekruh sayılmıştır. Hattâ böyle yapanlara Peygamberin (A.S.) lanet ettiği sahih rivayetlerle sabit olmuştur.

Cami'lerin içinde kuyu kazmak mekruhtur. Daha önce mevcut kuyu üzerine inşa edilen bir cami' varsa, onun da kuyusunu kapa­mak daha uygun olur. Ancak kuyu çok eskiden kalma hem tarihî değeri, hem de insanlara yararı varsa terkedilir. Zemzem kuyusu bu cümledendir.

Cami'lerin içine ağaç dikmek te mekruhtur. Ancak cami avlusu geniş olduğu takdirde gölgesinden yararlanmak için dikilmesinde bir sakınca görülmemiştir.[358]

Camilerin içinde cami'a ait bir takım malzemeyi korumak için kapalı bir bölüm, küçük odamsı bir yer yapmak mekruh değildir.

d) îki ve daha çok kapılı olan camü'eri yol gibi kullanmak mek­ruh sayılmıştır. Ancak bir kapıdan girip diğerinden çıkmakta bir za­ruret varsa, yani karşı tarafa geçecek başka yol yoksa o takdirde ce­vaz verilmiştir.

e) Camilerde terzilik yapmak, ayakkabı tamir etmek gibi işler-., de bulunmak mekruh sayılmıştır. Ücretle çocuklara Kur'ân ve din dersi okutan hocaların camii dershane yapması, yani namaz vakit­leri dışında bu maksatla kullanması   hakkında farklı görüşler var, çoğuna göre mekruh değildir. Ücretsiz okutanlar için ittifakla ke­rahet olmadığı tesbit edilmiştir.

Büyük binaların bir bölümü mescid olarak kullanıldığında veya apartman katlarından biri bu maksada tahsis edildiğinde, cami' ve mescidlerle ilgili hükümler bunlar hakkında aynen câri olur mu? -Apartmandaki dairelerden biri buna tahsis edilir ve ora sakinlerin­ce içinde namaz kılınır, dışardan gelenlere de açık tutulursa, mescid ahkâmına tabi olur : îçinde ahm-satımda bulunmak, cünüp olarak girmek gibi fiil ve davranışlar haram sayılır.

Büyük binanın bünyesindeki odalardan biri, ya da binanın bir bölümü buna tahsis edilir, ancak bina açık tutulduğu zaman namaz kılınabilir, kapalı tutulduğunda mescid de kapalı kalırsa, o takdirde cami' ve mescidler hükmü bunda câri değildir. İsterse gelip namaz kılanlar men'edilmesin.[359]                      

 

F) Cami'a Ait Yakıtı Kullanmak :

 

Camilere konulan yakıtlar ya vakıftan sağlanır, ya da hayırsever bir Müslüman tarafından bağışlanır. Her iki durumda da bu ya­kıtı götürüp başka yerde kullanmak doğru değildir. Mutlaka mek­ruhtur.

g) Cami' ve minarelerin ışıklarının gecenin üçte biri geçince söndürülmelidir. Ancak yakıtı vakfeden kimse sabaha kadar yanmak şartını koymuşsa, bu şarta riâyette bir sakınca yoktur. Şahıslar tara- fmdan bağışlanan ve vakıf anlamı taşımıyan yakıtların en geç ge­cenin üçte biri geçinceye kadar yanmasına cevaz verilmiştir.

Bu konuda bir de beldenin âdet ve örfüne riâyet edilmesinde bir sakınca bulunmadığı belirtilmiştir. Nitekim ülkemizde bilhassa Ra­mazanda ve mübarek gecelerde sabahlara kadar minarelerin ışık­landırılması, yine ışıklı mahyaların kurulması âdet haline gelmiştir. Bunu devam ettirmekte bir sakınca yoktur.[360]

 

H) Şahsın Yaptırdığı Cami' :

 

Şahıs tarafından yaptırılan cami' ve mescidin donatılması, ışık­landırılması, lüzumlu ihtiyaçlarının karşılanması hususunda onu yaptıran herkesten daha haklı ve daha lâyıktır. Hattâ ezan ve ikaa-meti de onun yerine getirmesinde bir öncelik hakkı tanınır. Ancak buna ehil değilse, o takdirde sözü edilen hususlarda onun görüşüne başvurulur.[361]

Ancak cami' ve mescidi   yaptıran şahıs, "bunu mülkü gibi kul­lanmamalı ve o nazarla bakmamah, yerli yersiz bir takım müdaha­lelerde bulunmamalıdır. Aksi halde cami'i umuma ait kılmamış sayılır. Bunda da birçok mahzurlar vardır. Çünkü camiler ancak Allah )î; (C.C.) rızasını kazanmak niyetiyle ibâdet için yapılır ve umuma açıkı tutulur. [362]

 

İ) Camilerde Namaz Vakitleri Dışında Oturmak :

 

Cami' ve mescidler oturmak için değil, ibâdet içindir. Bu bakım-m dan gidip orada hiçbir ibâdet yapmadan oturmak pek uygun değil-t dir. Zikir ve teşbihle meşgul olanların gidip oturmasında bir sakın­ca yoktur. Ancak bu arada bir şey kaybolursa, o şahıslara tazmin '", edilir.[363]

 

27 — VİTÎR NAMAZI :

 

Vitir: Sözlükte «tek olan şey»e denir. İstılahta ise, yatsı na­mazından sonra kılınan üç rek'atli namazın özel ismidir.

a) Vitir namazı sünnet ile sabit olmuştur. Yapılan sahih riva­yette Duyuruluyor ki :

«Şüphesiz ki Allah size bir namaz fazla kildi; haberiniz olsun ki o, Vitir'dir. Bu namazı yatsı ile fecir arasında kılın.»[364]

Hz. Hatice'den yapılan rivayette deniliyor ki :

Resûlüllah (A,S.) Efendimiz çıka geldi ve şöyle buyurdu : «Doğ­rusu Allah size bir namaz ile lûtufta bulundu; o namaz size kızıl tüy­lü develerden daha hayırlıdır; o Vitir namazıdır. Onun size yatsıyla fecir doğuncaya kadar geçecek zaman içinde meşru' kıldı.»[365]

b) Bu hadîslerin ışığı altında İmanı Ebû Hanîte'den üç rivayet yapılmıştır :

1. Vitir namazı farzdır,                            

2. Vitir namazı müekked sünnettir,        

3. Vitir namazı vâcibdir.

Vâcib olduğuna dair yapılan rivayetin, İmamın en son bu ko­nuda çıkardığı bir hükümdür. Sahih olan da budur. Hanefi imamla­rı bu rivayeti esas kabul ederek Vitir namazının vâcib olduğuna kaaüdirler.[366]

Eğer Vitir namazı yatsıya bağlı bir sünnet olsaydı,, gecenin so­nuna geciktirilmesi mekruh olurdu. Halbuki bu namazın yatsıyla fecir arasındaki zaman içinde kılınabileceği belirtilmiştir. Diğer ta­raftan yatsının son iki rek'at sünnetini gecenin sonuna geciktiremi-yoruz çünkü o, yatsı namazına tabi'dir.[367]

Vitir namazı Hanefi mezhebine göre vâcib olduğundan onu, ayakta durup kılma gücü olduğu halde oturarak kılmak mekruh sa­yılmış, bunun gibi binek üzerinde -bir özür olmadıkça- kılınması da aynı hükme bağlanmıştır.[368] 

Vitir namazı yine vâcib olduğundan ister unutularak, ister kas-den terkedildiği takdirde kazası gerekir. Bunun gibi, Vitir namazına vitir niyeti getirmeksizin kılınması da caiz sayılmamıştır.[369]

Vitir namazı kaza edildiğinde yine Kunut duâsıyla birlikte kaza edilir. Çünkü bu duayı okumak ta vâcibdir.

Vitir namazı, yukarıda da belirttiğimiz gibi, üç rek'attir, bir se­lâmla kılınır.[370]

 

C) Vâcib Olan Kunut Ne Zaman Okunur?

 

Üçüncü rek' atin kıraati bittikten, yani Fatiha ve Zamnı-ı Sure okunduktan sonra henüz rükû'a varılmadan tekbir getirilerek eller kulak seviyesine kadar kaldırılır   ve tekrar bağlanarak   Kunut okunur. Kunut duâsmda ayakta durmanın süresi,  İza'ssemâu'nşakkat Sûresi okunacak kadardır.

Kunut'ta elleri bağlamayıp yanlara sarkıtmanın uygun olduğu­nu söyleyenler olmuşsa da sahih olan kavi, ellerin bağlanmasıdır.[371]

 

D) Kunut Gizli Mi Okunur, Aşikâr Mı Okunur?

 

Bu konuda farklı görüşler   varsa da, muhtar olan kavle göre, hem imamın, hem cemaatin, hem yalnız başına kılanın gizli okuma­sı daha uygundur.[372]

Kunut'ta belirlenmiş    bir duâ yoktur.    Ama en uygun    olanı.

allahümme inna nestaînuke duâsım sonuna kadar okumaktır. [373]bu duadan sonra. allahümme'ihdina fimen hedeyte duasını okumak ta tavsiye edilmiştir.

Bu duaları okumasını beceremiyen kimsenin, rabbena atina fi'd-dünya haseneten ve fi'l-âhîreti ha-seneten ve kına azabe'n-nar duasını okuması kâfidir. Çünkü bu, duaların en anlamlı ve kısa olanlarından biridir: Bunu da bece­remediği takdirde üç defa : allahümme iğfir lenâ'yı okur.

Kunut'u unutup okumadan rükû'a gittikten sonra hatırlayan kimse artık ^eri dönmez, namazın sonunda vacibi terkten dolayı ya­nılma secdesi yapar.[374]

Bununla beraber dönüp okur ve yeniden rükû' yapmadan nama­zını tamamlarsa, sahih olan kavle göre, namazı bozulmamış sayılır.[375]

Fâtiha'yı okuyup rükû'a giden, yani zamm-ı sureyi unutup oku­mayan kimse döner hem unuttuğu sureyi, hem de Kunut'u okur ve yeniden rükû'a varıp namazını öylece tamamlar. Sonunda yanılma secdesi yapar. Bunun gibi yalnız sureyi okur da Fâtiha'yı unutur, öylece rükû'a varır ve sonra hatırlarsa, yine döner, hem Fatiha ve sureyi okur, hem de Kunut duasını okur. Namaz sonunda yanılma secdesi yapar. Bu durumda da rükû'u tekrarlar. Yani dönüp Fatiha, sure ve Kunut'u okuduktan sonra yeniden rükû' yapar. Şayet bu du­rumda rükû'a iade etmiyecek olsa, yine de namazı tamamdır.[376]

İmam rükû'a vardıktan sonra Kunut okumadığını hatırlarsa ar­tık dönüp okumasına gerek yoktur. Şayet dönecek olursa, rükûu ia­de etmesine gerek yoktur. Bununla beraber rükû'u iade eder, fakat cemaat ona uymazsa, sadece ilk defa rükû'a vardığında uymakla ye­tinirse veya cemaat ilk rükû'da ona uymamış, iade ettiğinde uymuş-sa namazları bozulmaz.[377]

Hanefî fukahasmm ileri gelenlerine göre, Kunut'un sonunda Sa-lâvat-i şerîfe okunmaz.

Cemaat, Kunut duasında imama tabi'dir. Bu bakımdan cemaat duayı henüz bitirmeden imam rükû'a giderse, onlar, da   ona uyar.

İmam kunutu okumadan rükû'a varır, cemaat te hiç başlamamişsa imama rükû'da yetişeceklerini kanaat getirirlerse Kunut okuyup öy­lece rükû'a varırlar. Yetişmiyeceklerini tahmin ettiklerinde onlar da okumadan imam tabi' olup rükû'a giderler.

Vitir namazının birinci, ikinci ve üçüncü rek'atlerinden hangi­sini kılmakta olduğunda şüpheye düşerse, bu takdirde bulunduğu rek'atte Kunut okur, secdeleri yaptıktan sonra teşehhüde oturur ve selâm vermeden kalkıp iki rek'at daha iki teşehhüdle kılar, aynı za­manda her rek'atte ihtiyaten bir.Kunut okur, namaz sonunda yanıl­ma secdesi yapar. Bazlarına göre, bu durumda hiç bir rek'atte kunut okumaz. Ama birinci görüş daha sahih, kabul edilmiştir. Çünkü Ku­nut okumak vâcibdir. Şüpheye düşüldüğü yerlerde buna riâyet da­ha uygun olur.[378]

Mesbuk  (namaz ortalarında gelip imama uyan kimse)  imamla birlikte Kunut duasını okur; sonraya bırakıp yalnız basma yapmaz. Ancak Kunut okunduktan sonra gelip uyarsa, o takdirde kendisi yapar. Ne var ki fukahanın çoğu bu durumda da yetişemediği rek'atle-ri tamamlarken Kunut duasını yapmaz, demişlerdir. Fetva buna gö­re verilmiştir. Bununla beraber okumasında bir salanca da yoktur.[379]

Vitir namazından başkasında Kunut okunmaz. Ancak Şafiî Meznebine göre, sabah namazının ikinci rek'atinin rükû'undan kalkıldığmda secdeye varılmadan ayakta Kunut okunur.   Bu durumda bir Hanefî, Şafiî olan imamın arkasında sabah namazını kılarsa, kunut duasında susup ayakta bekler. [380]Sahih olan da budur. [381]

 

28 — NAFİLE NAMAZLAR :

 

Nafile, diğer bir tabirle tetavvu' namazlar, farzlardan meydana gelen noksanlıkları kapamak içindir. Diğer bir yönüyle de insanı farzlardan sonra Allah'a yaklaştıran bir ibâdettir. Aynı zamands vakti müsait olan kimselerin zamanını değerlendirme bakımmdar bu namaz oldukça önemli bir yer tutar.

a) Resûlüllah (A.S.) Efendimiz bu hususta şöyle buyurmuştur :

«İnsanlar kıyamet günü amellerinden ilk önce namazdan hesaba çekilir. Allah bildiği halde yine de meleklerine : «Kulumun namazuna bakın, tamamlamış mı, noksan mı bırakmış?» buyurur. Kulun kıldığı farz namazlar tam kılınmışsa, melekler onun için tam yazarlar. Nok­san bir şey bırakmişsa, Allah yine : «Meleklerim bakın, kulumun kıl­dığı nâfiîe namaz var mı?» buyurur. Nafile namazı varsa, «Kulumun farz namazını onun kıldığı nafile ile tamamlayın.» buyurur. Sonra amelleri buna göre alınıp değerlendirilir.»[382]

«Kulum en çok farz kıldığım ibâdetlerle bana yaklaşır ve dur­madan nafile ibâdetlerle yaklaşmaya devam eder. O kadar ki onu sevmeye başlarım. Sevince de onun gören gözü, işiten kulağı, tutan eli ve yürüyen ayağı benimle olur. Artık kulum benimle görür, be­nimle işitir, benimle tutar ve benimle yürür.»[383]

Nafile namazların af dalı, vakit namazlarıyla kılınanlarıdır. Bun­lar da nıüekked ve gayr-i müekked olmak üzere ikiye ayrılır. Müek-ked olanlar, Rasûlüllah (A.S.3 Efendimizin devam ettikleridir. Gayr-i müekked olanlar, Resûlüllah'm bazen kılıp bazen terkettiğidir.

Müekked olup vakit farzlarından önce ve sonra kılınan sünnet namazlar 12 rek'attir. Sevgili Peygamberimiz bunu hem övmüş, hem ümmetine tavsiye etmiştir :

«Kim bir gün bir gecede 12 rek'at namaza devam ederse Allah onun için Cennette bir ev yapar. Bunlar : Öğle Varandan önce dört, farzdan sonra iki rek'at; akşam farzından sonra iki ve yatsı farzın­dan sonra da iki rek'attir.   İki rek'at te sabah farzından   öncedir.»[384]

Bu ve diğer ilgili hadîslere dayanarak fukaha gerekli tesbiti şöy­le yapmıştır :

Sabah farzından önce, öğle akşam ve yatsı farzlarından sonra

ikişer rek'at sünnettir. Öğle farzından ve Cuma farzından önce  dört rek'at, Cuma farzından sonra da dört rek'at sünnettir. Dört rek'atli sünnetler -Hanefüere göre- bir selâmla kılınır. O kadar ki bunları iki selâmla kılacak olursa, sözü edilen sünnet yerine geçmez. [385]

 

B) Sünnet Namazların En Kuvvetlisi :

 

a) Sabahın iki  rek'atidir.

b) Sonra akşamın iki rek'atidir.

c) Sonra öğle farzından sonrakidir.

d) Sonra yatsıdan sonrakidir.

e) Sonra da öğle farzından öncekidir.[386]

Bu sünnetlerin terkedilmesi doğru değildir. Çünkü Resülüllah (A.S.) Efendimiz hem yapmış, hem tavsiye etmiştir,. Ancak ilim adamları fetva verecek duruma gelirde bu konuda gerekli çalışma yapar, fetva soranlara cevap vermek için araştırmada bulunması gerekirse, sözü edilen sünnetleri terketmesine ruhsat verilmiştir. Bu bir ruhsattan ziyade de bir cevazdır. Ancak sabahın iki rek'atini bu durumda olan ilim adamlanda terketmez, buna cevaz verilmemiştik.[387]

Fecir henüz doğmamış zannıyla iki rek'at nafile, kıldıktan sonra, fecrin daha önce doğduğu anlaşılırsa, müteahhirîn âlimlerine göre, bu sabah sünneti yerine geçer. Çünkü kılman nafile, sabah sünneti­nin vaktinde yerine getirilmiştir. Şemsül-Eimme   El-Helvânî de aynı görüştedir.[388]

Sabah sünnetini ayakta kılmaya güç getirebilen kimsenin otu­rarak kılması, caiz değildir. Çünkü bü, sünnet vacibe yakın bir mâna ve hüküm taşımaktadır.[389]

 

C) Sabahın İki Rek'at Sünnetinde Hangi Sûreler Okunur?

 

Fukahanın çoğu, birinci rek'atte Kâfirun» ikinci rek'atte Ihlâs sûrelerinin okunmasını tavsiye etmişlerdir. Yapılan sahih rivayete göre, Resûlüllah (A.S.) Efendimizin çoğu kez bu iki sureyi okuduğu bilinmektedir. Başka sûreleri de okuduğu muhakkaktır.

Sabahın bu iki rek'at sünnetini fecir doğunca vaktin evvelinde, kılınması, hattâ cemaatle namaz kılanların bunu evlerinde küıp öy­lece caini'a gelmeleri afdaldır. Vakit girmeden kıhnmazv

Fecir doğduktan sonra iki defa ikişer rek'at sünnet kılacak olur­sa son kıldığı sünnet sabahın iki rek'ati yerine geçer; çünkü farza en yakın olanı budur. Farzla sünnet araşma böylece bir başka nafi­le girmemiş olur.[390]

 

D) Sünnet Namazlar Vaktinde Kılmmazsa Kaza Edilir Mi?

 

Genellikle sünnet namazlar vaktinde kılınmadığı takdirde kaza edilmez. Ancak sabah sünneti farzla birlikte vaktinde kılmmazsa, güneş doğup kerahet vakti çıktıktan sonra ikisi bir arada kaza edi­lir. Bu da onun afdaliyetine binaendir. Zeval vaktinden sonraya ka­lırsa, artık yalnız sabahın farzı kaza edilir. Sahih olan da budur.[391]                                                                                                           

Sabah sünneti vaktinde kılmmazsa, yalnız başına kaza edilmez." Bu, İmam Ebû Hanîfe ile İmam Ebû Yusuf'a göredir. İmam Muhammed'e göre yine de zeval vaktinden önce kaza edilebilir. Fetva İma-meyn'in görüşüne göredir.[392]

Öğle farzından önceki dört rek'at sünnete gelince,    bunu farz­dan önce kılamıyan kimse, farzdan sonra kılar. Vakit devam ettiği sürece kılınabüir. Çünkü öğle farzından sonra meşru sünnet vardır. O takdirde bu meşruiyete binaen kaçırılan sünnet farzdan sonra ka­lınabilir. Sahih olan da budur. Ancak İmam Muhammed'e göre sözü edilen dört rek'at sünneti hemen farzdan sonra kılmak af daldır. Yani öğle farzından sonra, önce kılmmıyan   dört rek'at sünnet,, sonra da bu farzı müteakiben kılınacak olan iki rek'at sünnet kılınır. Bu-, nun aksini söyliyenler varsa da, fetva İmam Muhammed'in görüşü­ne göredir.[393]

e) Vakit sünnetlerinin terkine pek cevaz verilmemiştir. Hattâ bunları önemsemediği veya   hafife aldığı için terkedenlerin   küfre girmesinden korkulur, denilmiştir. Bunların kıymetini takdir eder, fakat kılmazsa, günahkâr olur. Sahih olan da budur.[394]

Öğlenin dört rek'at sünnetini kılarken ilk iki rek'atin sonunda oturmayıp namazı öylece tamamlarsa, istihsanen caiz  sayılır.[395]

İkindi farzından önce, yatsı farzından önce ve sonra dörder rekat kılmak menduptur. Akşam namazından sonra altı rek'at kılmak da menduptur, aynı zamanda buna Evvabîn = Allah'a çokça yö-nelip yaklaşmak ve kalbini hep O'nunla meşgul etmek isteyenlerin namazı da denilmiştir.[396]

İmam Muhammed, İkindiden önce mendup olan dört rek'atle, yatsıdan sonraki dört rek'atin iki rek'at olarak da kılınmasında bir beis olmadığını söylemiştir. Ne var ki dörder rek'at kılınması afdal görülmüştür.[397]

 

28 — KUŞLUK NAMAZI :

 

Mendup namazlardan biri de kuşluk vaktinde en az iki rekat kı­lınan namazdır. Buna DÛHÂ namazı denir. En az iki, en çok on iki rek'at kılınır. Vakti ise, güneş ufuktan yükselip kerahet vakti geç­tikten sonra başlar ,zeval vaktine kadar devam eder. [398]

 

A) Sünnet Ve Mendup Namazlarla İlgili Hadîsler :

 

Sabahın iki rek'at sünneti hakkında ResûlüUah (A.S.)'m şöyle buyurduğu tesbit edilmiştir :

«Bu iki rek'at benim yanımda hem dünyadan, nem dünyadaki eşyadan hayırlıdır.[399]

«Sabahın iki rek'at sünnetini terketmeyin, isterse atlı düşman­lar sizi kovalasın.»[400]

«Sabahın iki rek'at sünnetini güneş doğuncaya kadar kılamıyan kimse, onu güneş doğduktan sonra kaza etsin.»[401]

 

B) Öğle Vaktinin Sünneti :

 

İbn Ömer (R.A.) diyor ki :

Resûlüllah (A.S.) Efendimizden on rek'at sünnet namaz alıp mu­hafaza ettim : Öğle farzından önce iki, sonra da iki rek'at, Akşam farzından sonra iki rek'at, yatsı farzından sonra iki rek'at ve sabah farzından önce iki rek'at (Akşam ve yatsıdan sonraki iki rek'ati evin-do kılardı, [402]

Abdullah bin Şakik de diyor:

Hazreti Âişe Validemizden Resüiüllah'ın namazından sordum, bana şu cevabı verdi :

«Öğle farzından önce dört, sonra iki rek'at kılardı.» [403]Ha­nefî fukahası daha bu hadisi ictihadlarma dayanak kabul etmiş­ler.

Ayrıca öğle sünnetinin sekiz rek'at olduğu hakkında da rivayet vardır. Mü'minlerin anası Ümmü Habibe (R.A.) diyor ki : Resûlül­lah (A.S.) Efendimiz bu konuda şöyle buyurdu «Kim öğle farzm-i dan Önce ve sonra dörder rek'at kılarsa, Allah onunetini cehenneme haram kılar.»[404]

Akşamın iki rek'at sünneti hakkında İbrı Ömer lR.A.)'nm şöyle dediği tesbit edilmiştir :

«Bu Öyle bir namazdır ki, Resûlüllah (A.S.) Efendimiz onu hiç terketmedi; diyebilirim.»

İkindi farzından önce iki ya da dört rek'at gayr-i müekked sün­net hakkında îbn Ömer diyor ki; Resûlüllah (A.S.) Efendimizden duydum şöyle buyurdu :

«İkindi farzından önce Ûört rek'at kılan kimseye Allah merha­met etsin.»[405]

Akşam farzından önce iki rek'at kılınması hakkında Resûlüllah (A.S.) Efendimizin şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir.

«Akşamın farzından önce namaz kılın, akşamın farzından önce namaz kılın!» sonra da şunu ilâve etmiştir : «İsteyen kimse kılsm!»[406]

 

C) Kuşluk Namazı Hakkındaki Hadîsler :

 

«Sizden her birinizin.kemik ve eklemleri üzerine sabahladığında bir sadaka vardır : Her teşbih bir sadakadır. Her tahmîd bir sada­kadır. Her telılil bir sadakadır. Her tekbir bir sadakadır. İyilikle em retmek bir sadaka, kötülükten men'etmek te bir sadakadır. Bütün bunlara karşılık iki rek'at Duha (Kuşluk) namazı yeter. [407]

«İnsanda 360 eklem vardır. Her eklem için bir sadaka vermesi gerekir.»

Bunun üzerine Ashab-ı Kiram sordu :

  Buna kim güç getirebilir? Cevap verdi :

  «Cami' ve mescide atılan tükürük (ve benzeri şeyi) kaldırıp toprağa gömmek, yol üstündeki (gelip geçenleri tiksindiren veya on­lara eziyet veren) şeyi gidermek bütün bu sadakaların yerine geçer. Buna da güç getirilmediği takdirde iki rek'at kuşluk namazı yeter»[408]

Ebû Hüreyre (R.A.)  diyor ki :

«En yakm ve en sıcak dostum Resûlüllah (A.S.) Efendimiz bana

şu üç şeyi yapmamı tavsiye etti :

1. Her ay üç gün oruç tutmamı, (Kamerî ayların 13, 14, 15. günleri)

2. İki rek'at kuşluk (Dûhâ) namazı kılmamı,

3. Uyumadan önce Vitir namazını kılmamı...»[409]

 

29 — TAHÎYYETÜ'L-MESCİD : (Camiye Saygı Namazı)

 

İslâm, mabede hürmet edilmesini, oranın her yerden daha çok temiz tutulmasını emreder. Zaten bir memleket veya mahalle hal­kının Peygamber Sünnetine göre yaşayıp yaşamadığını öğrenmek için orada bulunan camiye bakmak kâfidir. İbâdet yerine ilgi göster-miyen, orayı namaz ve benzeri ibâdetlerle süslemeyen, aynı za­manda temiz tutmayan bir memleket halkı, ruhen ölmüş sayılır.

Cami' ve mescidin yeri İslâm'da çok önemlidir. Bir aile için ev, sarmak ne ise, İslâm cemaati için de çâmi' odur. Resûlüllah (A.S.) Efendimiz Medine'ye hicretlerinde Kubâ mevkiine geldiğinde dört îüh kaldı. Bu kasabada Amr oğullan oturuyordu. îlk mescidi bura-ia yaptı ve ilk cuma namazını da burada kıldırdı. Medine'ye geldik­lerinde ise devesinin ilk çöktüğü yerin mescid yapılmak üzere satın 'alınmasını emretti. Bu, Hz. Peygamberin ibâdet yerine olan ilgisini, ümmet için ne kadar lüzumlu olduğunu göstermektedir. Diğer bir rivayete göre, Resûlüllah (A.S.) Efendimiz Küba'da mescid yaptık­tan sonra cuma günü sabahleyin oradan hareket edip Salim bin Avf yurduna Rânuna denilen vadiye geldiğinde öğle vakti olmuştu. îlk cuma namazım burada kılmıştır. Sahih olan da budur.

a) Yine bize kadar gelen sahih rivayetlere göre, Resûlüllah (A. S.) Efendimizin, cami' ve mescidlere giden insan kendini her bakım­dan aydınlatmış olur, anlamında şöyle duâ ettiği, Allah'tan aydınlık dilediği bilinmektedir,

«Allahım! kalbimde bir nur, gözümde bir nur, kulağımda bir nur, sağımda bir nur, arkamda bir nur, damarlarımda bir nur, etim­de bir nur, kanımda bir nur, kılımda bir nur, ve derimde bir nur meydana getir.» [410]

Bu duayı Mescid'e giderken yapardı. O halde cami' ve mescid­lere giden her mü'minin bu duayı yapması hem müstehabdır, hem de içine biriken kirlerden temizlenmek için çok lüzumludur.

Cami' ve mescide girildiğinde ise iki rek'at Tahiyyetü'l-Mescid namazı kılmak rnenduptur. [411]

 

Tahıyyetü'l- Mescid Namazı Nasıl Kılınır?

 

Niyet ettim Allah rızası için iki rek'at Tahıyyetü'l ,Mescid Nama­zına der ve sünnet namaz gibi iki rek'at kılıp selâm verir.

b) Abdest aldıktan sonra iki rek'at kılmak :

Abdest daha çok namaza bir ön hazırlık anlamını taşır. Beden temizliğinden ruh temizliğine bir geçiş sayılması bundandır. O hal­de abdest aldıktan sonra vakit müsaitse, kerahet vakti de değilse iki rek'at namaz kılmak menduptur. [412]

 

30 - İSTİHARE NAMAZI :

 

İstihare, hayr ummak, Cenâb-ı Hak'tan hayır dilemek anlamına gelir' Düşünüp te başlamak istediğimiz bir isin sonunun ne olacağım önceden kestirmemiz çok zor, bazen de imkânsızdır. Veya başla mak istediğimiz bir işin hayırlı olup olmadığını, bize iyilik getirip getirmiyeceğini de bilmiyoruz. Bu ve benzer tereddüde düştüğümüz hususlarda, olayların ve işlerin sonunu ve doğuracağı neticeyi bilen Allah'a yönelip O'ndan hayır ve iyilik ummamız kadar asil bir dav­ranış var mıdır?

İslâm, Hakk'a teslimiyeti ifâde eder. Bu gibi hallerde O'na tes­lim olup hayrın kapısının açılmasını dilemek, kulluğumuza yakışan bir düşünce tarzı değil midir?

O halde abdest alıp önce iki rek'at namaz kılıp öylece durumu­muzu Mutlak Kudret Sahibine arzetmemiz mendup sayılmıştır. Bu-k; nu sünnet olarak niteleyebiliriz.

Hz. Câbir (R.A.) bu konuda şöyle demiştir.

«Rasûlüllah (A.S.) Efendimiz her işimiz ve durumumuzda isti­hare yapmamızı bize öğretir, Kur'ân'dan bir sure talîm ettiği gibi bunu da talîm ederdi: «Sizden biriniz bir iş yapmaya azmettiğinde, 'farzlardan başka olmak üzere iki rek'at namaz kılsın ve sonra şu duayı yapsın : Allahım! Senin ilminle Senden hayr umarım, Senin kudretinle güç ve kudret beklerim. Senin büyük farzl-u kereminden dilekte bulunurum. Çünkü Senin gücün yeter, benimki yetmez, Sen bilirsin ben bilmem. Şüphesiz ki sen gaybleri çok bilensin. Allahım! bu işim benim İçin dinimde, yaşayışımda ve durumumun varacağı neticede hayırlı olacaksa, onu bana takdir et ve kolaylaştır; sonra da bana mübarek kıl. Eğer bu işin benim dinimde, yaşayışımda ve durumumun neticesinde şer olacaksa, onu benden çevir, hayır nere­deyse onu bana takdir et ve beni onunla hoşnud kıl.»

Bu duadan sonra dileğini belirtir ve uyur. [413]

 

31 — TEŞBİH NAMAZI :

 

Mendup olan namazlardan biri de Tesbîh Namazı'dır. Dört rek'-

atte 300 defa  sübhanellahi ve'l-hamdü ltllâhi velâ ilahe  illâllahu va'llahu ekber denildiği için buna Tesbîh Namazı denilmiştir.

Bu namazı Resûlüllah (A.S.) Efendimiz amcası Hz. Abbas'a (R. A.) tavsiye ederek şöyle buyurmuştur :

«Ya Abbas! Sana bîr şey vereyim mi, sana bir bağışta bulunayım mı? Sana bir özellik tanıyayım mı? Sana on haslet ölçüsü vereyim mi? ki onları işlediğinde, Allah senin geçmiş ve gelecek, eski ve ye­ni hatâ ile yapılanı, kasden işlenileni; küçüğünü büyüğünü, gizlisini açığını olmak üzere günahlarını affeder. On haslet şudur :

Dört rek'at namaz kılarsın, her rek'atinde Fâtiha-ı Şerife ile bir sure okursun. Birinci rek'atte kıraati okuyup bitirdikten sonra ayakta iken on beş defa Sübhanallahi Ve'l-Hamdü Lillahi Ve Lâ İlahe İllâllahu Ve'llahu Ekber dedikten sonra rükû'a varırsın ve aynı teşbihi on defa rükû'da söylersin. Sonra başını kaldırıp ayakta on defa söy­lersin, sonra secdeye gider on defa orada söylersin. Sonra secdeden kalkıp iki secde arasında on defa, ikinci secdeye vardığında yine on defa, sonra secdeden kalktığında on defa söylersin ve böylece bir rek'atte 75 defayı tamamlamış olursun. (Bu rivayetle daha çok Şafiî-ler amel etmiştir.)

Ey amcam! Eğer güç getirebilirsen her gün bu namazı bir defa kılarsm. Buna güç getiremediğin takdirde her cuma bir defa kılma­ya çalışırsın. Bunu da yapamazsan her sene bir defa kılmaya çalış. Bunu da yapamazsan hiç olmazsa ömründe bir defa olsun kıl.»[414]

Bu hadîs birçok tarikle rivayet edilmiş, sahabeden bir cemaatin isimleri yer almıştır. Bu sebeple hadîsçiler bunun sahih olduğunu belirtmişlerdir.

Fukaha bu rivayetlerin hepsini dikkate alarak şöyle demişlerdir:

Teşbih Namazı menduptur. Dört rek'at halinde kılınabileceği gi­bi ikişer rek'at halinde de kılmabilir. Niyet edilip İftitah Tekbiri ge­tirildikten sonra Sübhaneke okunur, sonra on beş defa yukarıda be­lirtilen teşbih söylenir. Sonra Eûzu-Besmele çekilerek Fatiha ve Zam-ı Sûre okunur. Aynı teşbih on defa rükû'da, on defa rükû'dan kalkıldığında, onar defa secdelerde ve On defa da iki secde arasında okunarak tamamlanır. Diğer rek'atlerde de aynı ölçüde yapılır.

Bu konuda İbn Abbas'a  (R.A.)  sorulmuş :

  Bu namaz için belirlenmiş bir sûre biliyor musun?              

  Evet, Tekâsür, Ve'1-Asrı, Kâfirûn ve Ihlâs surelerinin okundu­ğunu biliyorum, diye cevap vermiştir.[415]                                    

 

32 — HACET NAMAZI :

 

İki rek'at hacet namazı kılmak ta menduptur. İnanmış bir kalb, arınmış bir dil ve temizlenmiş bir bedenle Allah (C.C.) huzurunda durup iki rek'at namaz kılmak, hacet kapısının açılmasına sebep olur. Bunun için Resûlüllah "(A.S.) Efendimiz hacet namazını ümme­tine tavsiye etmiş, ve zaman zaman kendileri de bu namazı kılıp el­lerini Barigah-i İzzete kaldırmışlardır. Büyük Sahabi Ebû Derdâ (R. A.) Hazretlerinden yapılan sahih rivayete göre, Efendimiz şöyle bu­yurmuştur :

«Kim abdest alır, abdestini noksansız yerine getirir, sonra iki rek'at namaz kılarsa, Allah onun dileğini ya hemen, ya da sonra yerine getirir, istediğini verir.»[416]

 

33 — GECE KALKIP KILINAN NAMAZ :

 

Bir müddet uyuduktan sonra kalkıp en az iki, en çok sekiz rek'at -teheccüd namazı- kılmak ta menduptur. Bunun sünnet olduğunu söyliyenler de var. Zaten bu iki tabir arasında bir nüans (fark) var. Resûlüllah (A.S.) Efendimiz hemen her-gece kalkıp bu namazı kı­lardı. Daha çok sekiz rek'at kıldığı rivayet edilir.

Gece çoğu canlılar uyurken her türlü gösterişten uzak bir hava içinde kalkıp Allah (C.C.) huzurunda durmak, kulluğun en güzel ölçü ve anlamını yansıtır. Ruha bol gıda verir, imânı güçlendirir. İlâ­hî rahmetin bolca tecellisine sebep olur: [417]

 

34 — GÜNDÜZ VE GECE KILINACAK NAFİLE NAMAZLAR :

 

Gündüz kılınacak nafile namazların dört rek'atte bir selâmla kı­lınması sünnettir. Daha fazla rek'atini bir selâmla kılmak ise mek­ruhtur. Gece kılınacak olanı da sekiz rek'atte bir selâmla kılmabilir, daha fazlası mekruh sayılmıştır. Ama hem gece, hem de gündüz dört rek' atinde bir selâm yermenin afdaî olduğu belirtilmiştir. Çünkü böyle yapmanın hem meşakkati az, hem de fazileti çoktur. Bununla "beraber her İki rek'atte bir selâm vermekte de bir kerahet yoktur.[418]

 

A) Sünnet Ve Nafile Namazları Evde Kılmak :

 

Sünnet ve nafile namazları evde kılmak daha faziletlidir. Resû-lüllah (A.S.) Efendimizin çoğu kez böyle yaptığı sahih rivayetlerle sabit olmuştur. Nitekim vakit namazını Mescid'de kıldırdıktan sonra çpğu kez Hane-i Saadete gidip sünneti orada kılardı.

«Kişinin farz namaz hâriç kendi evinde namaz kılması afdaldır. îmam içeride ise, sünnet veya nafile namazı camiin kapısına yakın yerde, imam kapıya yakın yerde ise, dış cemaat yerinde, imam dış cemaat yerinde bulunuyorsa camiin içinde kılmak daha iyidir Cami' içinde de girip çıkanlara engel olmamak için direklerin arkasında durup kılmak daha uygundur. Safların arkasında durup kılmak mekruhtur. Çünkü bu hal, cemaatin kalkıp çıkmasına engel olur. Saf arasında kalkıp kılmak ise daha çok mekruhtur.

Bütün bu saydıklarımız, imam cami'de namazda olursa böyledir. Cami'de imam namazda değilse, herhangi bir yerde durulup nafile kıhnabiîir. Yeter ki girip çıkanlara engel bir durum olmasın.[419]

 

B) Farzdan Sonraki Sünnetler :

 

Farz namazlardan sonraki sünnetleri, cemaat bulunduğu yerde küabiliriz, Ama bir adım ya ileri ya da geri atıp kılmak Veya sağ ve sol taraf a biraz kaymak suretiyle yerine getirmek afdaldır.[420]

 

C) İmam Farzı Kılıp Sünnete Kalkınca :

 

îmam selâm verip sünnete kalkınca, biraz geriye çekilerek kıl­ması sünnettir. Resûlüllah (A.S.) Efendimizin böyle yaptığı sahih ri­vayetlerle sabit olmuştur.[421]

İmam El-Helvanî diyor ki :

«Âfdal olan şudur ki, Teravih hariç diğer sünnetlerin evde kılın­masın/Çünkü Resûlülîah (A.S.) Efendimiz böyle yapardı. Diğer ilim adamları ise, bazen cami'de, bazen de evde kılınması daha uygun olur, demişlerdir. Sahih olan da budur. Ama her iki halde de ri­yadan kaçınmak gerektir.»[422]

 

D) Öğle İle Cuma Farzından Önce Kılman Dört Rek'at :        

 

Bunlar müekked sünnettir. Birinci oturuşta Sala vat ve duâ okun­maz. Üçüncü rek'ate kalkıldığında Sübhaneke okunmaz. Cumadan sonraki dört rek'at sünnet te böyledir. Diğer dört rek'atli nafile ve gayr-i müekked namazlarda ise hem birinci oturuşta teşehhüdden son Salavat ve duâ yapılır, hem üçüncü rek'ate kalkıldığında Süb­haneke okunur. [423]

 

E) Vakit Sünnetini Kıldıktan Sonra Alış - Veriş Yapmak :

 

Öğle veya Cuma farzından önce dört rek'at sünneti kıldıktan sonra, alış-verişte bulunur veya yemek yer, su içerse onları iade etme­si uygun olur. Çünkü bunlar farzlara bağlı sünnetlerdir. Başka bir şeyle onları ayırmak doğru değildir. Ama bir lokma veya bir yudum sü zarar vermez. Yani Sünnetin faziletini düşürmez.[424]

 

F) Farzı Kıldıktan Sonra Konuşmak :

 

Farz namazı kıldıktan sonra henüz sünnet kılmadan konuşmak sünneti düşürür. Bazısına göre faziletini düşürür, sevabını noksanlaştırır.[425]

 

G) Nafile Namazların Her Rek'atinde Kıraat :

 

Nafile namazların her iki rek'ati başlıca birer namaz sayıldığın­dan, her rek'atinde kıraat farzdır. Bu sebeple bir veya iki rek'atinde Fatiha ile Zanım-ı sûre okunmayan nafile namazın o iki rek'ati, farzın terkinden dolayı bozulmuş olur.

Nafile namaza rek'at sayısı belirtmeden mutlak niyet getirildi­ğinde, iki rek'atten fazla kılınmasına gerek kalmaz. Ancak dört rek'­at kılmaya niyet eder de iki rek'at kılacak olursa, bu hususta farklı görüşler vardır. İmam Eliû Hanîfe ile İmam Muhammed'e göre yine de iki rekata başlamış sayılır ve kıldığı iki rek'ât kâfidir.[426]

Dört rek'at nafile kılarken ilk iki rek'atin sonunda oturmadan namazı tamamlıyan kimsenin -farzı terketmesine rağmen- namazı stihsanen bozulmaz.   Bu, İmam Ebû Hanîfe ile İmam Ebû Yusuf'a göredir. îmam Muhammed'e göre, kıyasen namazı bozulur.

Üç rek'at olarak nafile namaz kılar, fakat ikinci rek'atin sonun oturmazsa, en sahih kavle göre namazı bozulur. Altı veya sekiz rek'at nafileyi bir oturuş (Et-Tehiyyat) ile kılarsa, meşayih bu konu­da farklı görüşler ortaya koymuştur. En sahih olanı, kıyas ve istin­gana göre hüküm taşımasıdır.

Bu kıyas ve istihsan dikkate alınarak şöyle denilmiştir : îki rek'­at kıldıktan sonra oturmadan üçüncü rek'ate kalkan kimsenin, İmam Muhammed'in kıyasına göre dönüp oturması ve namaz sonun­da yanılma secdesi yapması gerekir. İmam Ebû Hanîfe ile İmam Ebû Yusuf un istihsamna göre, artık teşehhüde dönmez, sadece namaz sonunda yanılma secdesi yapar.[427]

Ancak belirtilen bu hüküm, dört rek'ate niyet edildiği takdirde | böyledir.    Bunda icmâ' vardır. Dört rek'ate niyet etmemişse ikinci ; rek'atin sonunda oturmayın ayağa kalkacak olursa, dönüp oturma­sı gerekir, aksi halde namazı bozulur.

Öğle farzından önce. kılınan dör rek'at sünnetin hükmü, İmam Muhammed'e göre nafile hükmüdür. Vitir de ona- göre böyledir. [428]

 

H) Abdestsiz Nafile Namaza Başlayan :

 

Nafile namaza abdestsiz veya necis bir elbiseyle başlayan kim­se namaza girmiş sayılmıyacağından o namazın kazası da gerek­mez.[429]

Ayakta durmaya kudreti olduğu halde oturarak nafile namaz kılmak caizdir. Bunda kerahet te yoktur. En sahih görüş budur.[430]           

Nafile namaza ayakta başladıktan sonra oturarak onu tamam­larsa, İmam Ebû Hanîfe'nin istihsamna göre, yine caizdir. Burada bir özür söz konusu değildir.[431]

Bunun gibi nafile kılarken bir duvara dayanarak veya elindeki bastona tutunarak namazını tamamlarsa kerahetsiz caizdir. Ancak hiç bir Özür yokken nafile namazı imâ (baş işareti) ile kılmak değildir.

Nafile namazı kılarken abdesti bozulur, bu arada namazı boza­cak başka bir fiilde bulunmaz (konuşmaz ve abdest bozacak bir hal meydana gelmez) da abdest alıp kaldığı yerden başlayabilir. Yeni­den başlaması ise daha uygun görülmüştür.[432]

Ayakta durmaya kudreti olmadığı için oturarak farz veya na­file namaz kılan kimse kıraatte isterse dizlerini dikerek, isterse bağ­daş kurarak oturabilir. Secdeleri ise, dizleri üzerine oturarak yapar, [433]Ama muhtar olan kavle göre, normal zamanlarda teşehhüde oturduğu gibi oturur. Uygun olan da budur.[434]

i) Nafile namaza oturarak başlayıp bir veya iki rek'at kıldık­tan sonra ayağa kalkıp geri kalan kısmını böyle kılarsa, fukahanm hepsine göre, caizdir, bunda kerahet yoktur.[435]

Dört rek'at nafile kılmaya niyet ettikten ve namaza başladıktan sonra birinci oturuştan önce veya sonra namazı bozacak olursa ih­tiyaten dört rek'at kaza etmesi uygun olur. İki rek'at olarak kaza etmesi de kâfi geür.[436]

Dört reK'ate niyet getirdikten sonra ilk iki rek'a-ti kılıp selâm verecek olursa, bir şey gerekmez. Ancak İmam Ebû Yusuf'a göre son iki rek'ati kaza etmesi vâcib olur.

Yine dört rek'ate niyet getirir fakat hiç bir rek'atinde veya son iki rek'atten sadece biri hariç hiç biricide Fatiha ve Zamm-ı sûre oku­mazsa İmam Ebü Hanîfe ile İmam Muhammed'e göre sadece ilk iki rek'ati kaza enıesi gerekir. İmam Ebû Yusuf'a göre, dört rek'ati de kaza etmesi gerekir.

İlk iki rek'atten birinde ve son iki rek'atten birinçie veya sadece ilk iki rek'atten birinde okursa, İmam Ebû HanKe ile İmam Ebû Yu­suf'a göre, dört rek'at kaza etmesi, İmam Muhammed'e göre ilk iki rek'ati kaza etmesi gerekir.

Sadece ilk iki rek'atte okur veya hem ilk iki rek'atte; hem de son ki rek'atten birinde okursa, bilicma' son iki rek'ati kaza etmesi ge­rekir. Bunun gibi son iki rek'atte veya son iki.rek'atle birlikte bir Üe ilk iki rek'atten birinde okursa, bi'1-icmâ' ilk iki rek'ati kaza et­mesi gerekir. [437]

 

J) İmamların Bu Mesele Hakkındaki İçtihadı Şöyledir :

 

İmam Muhammed'e göre, ilk iki rek'atte veya ikisinden birinde kıraati terketmek İftitah Tekbirini hükümsüz yapar. Kıraatsiz rek'a-!tl secdeyle bağladığı takdirde artık onun üzerine geri kalan kısmı bi-ına etmek sahih olmaz."

İmam Ebû Yusuf'a göre, ilk iki rek'atte kıraati terketmek İftitah Tekbirinin hükümsüz kalmasını gerektirmez. Çünkü kıraat zaid bir rükündür. Nitekim ümmînin kıraatsiz namaz kılmasına cevaz veril­miştir. Dilsiz de öyle... Ancak bu durum edayı bozar, son iki rek'atte I başlanması sahih olur;

İmam Ebû Hanîfe'ye göre, ilk iki rek'atte kıraatin' terki İftitah Tekbirinin hükümsüz kalmasını gerektirir. Çünkü kıraatin farz ol­duğunda ümmetin icmai vardır. «İlk iki rek'atten birinde kıraati ter-ketmekte farklı görüşler varsa da, biz o iki rek'atin kaza. edilmesine hükmediyoruz. Son iki rek'atin ise hükümsüz kalmadığı neticesini çıkarıyoruz.»[438]

İmamla birlikte dört rek'at nafile namaz kılmaya başlayan kim­se, imam henüz son iki rek'ate başlamadan o konuşursa, sadece ilk iki rek'atin kazası gerekir. İmam son iki rek'ata başladıktan, sonra o. konuşursa ve imam da her dcjrt rek'atte kıraati yerine getirirse, onun her dört rek'ati de kaza etmesi gerekir.[439]

 

35 — TERAVİH NAMAZI :

 

Ramazan süresinde, erkek ve kadınlara sünnet .olan, ruha ve ba­dene afiyet sunan, bedenle ruh arasındaki dengeyi;.ay akta tutmayı amaçlıyan namazlardan biri de Terâvîh'tir.

ftesûlüllah (A.S.) bendimiz Ramazan geceleri ibâdette bulun­mayı çok teşvik eder, ama bunu bir'emir, biçiminde hükme bağla­mazdı. «Kim Ramazan'da (gece) kalkıp ibâdet eder, bu ibâdetini Câdetten uzak) inanarak ve karşılığını sırf Allah'tan bekleyerek yaparsa, geçmiş günahları (kul ve millet hakkı bir yana) bağışnr.»[440]  Mealindeki hadîs, Ramazan gecelerinde kılman namazın, ya lan ibâdetlerin fazilet ve önemini belirtmektedir.

a) Hz. Âişe Validemiz (R.A.) diyor ki

Allah Resulü, Ramazanda Mescid'de gece bir namaz kıldı. Saha­beden çoğu da onunla birlikte o namazı kıldı. İkinci gece yine aynı namazı kıldı, bu kez cemaat daha fazla katıldı ve aynı namazı kıldı. Üçüncü gece Resûlüllah (A.S.) Efendimiz Mescid'e gitmedi. Orayı dolduran cemaat O'nu bekledi. Ama Resûlüllah ancak sabah olunca Mescid'e çıktı. Cemaate şöyle buyurdu :

«Sizin Mescid'de toplanıp namaz için beni beklediğinizi biliyo­rum. Beni   gelmekten alıkoyan tek şey, size farz olur   endişemdi.»[441]

Teravih Namazı, her tervîhası dört rek'at olmak üzere beş tervi-ha ile kılınır. Tervîha'dan maksada her âört rek'atin sonunda oturup biraz dinlenmektir. Cemaatle kılındığında bunu beşten fazla yap­mak mekruhtur.[442]

 

B) Teravih Namazmin Vakti :

 

En sahih tesbite göre, Teravih Namazının vakti Yatsı namazın-dan sonra başlar, fecir doğuncaya kadar devam eder; Vitir namazın-, dan önce kılınır. Sonra da kılınmasında bir sakınca yoktur,

O halde Yatsı, Vitir ve Teravih namazın! kıldıktan sonra Yatsı namazını abdestsiz kıldığını anlarsa; hem Yatsı namazım, hem de Teravih namazını yeniden kılması gerekir. Ama Vitir, namazını iade etmeye gerek yoktur. Çünkü Vitir, Yatsı namazına tabi' değildir. Teravih ise, önce tabiîdir. Bu, İmam Ebû Hanîfe'ye göredir. Yatsının Vitirden önce kılınması sadece bir tertip meseledir, bu da böyle bir özür arayere girince kendiliğinden düşer. Ama Teravih böy­le değildir, o herhalde Yatsıdan sonra kılınmalıdır. Çünkü vakti böylece belirlenmiştir. ,

İmam Ebû Yusuf ile İmam Muhammed'e göre, Vitir Namazı, Te­ravih gibi Yatsının, sünnetidir. Vaktinin ilki, Yatsı kılındıktan sonra başlar. O halde Yatsı kılınmadan vitir ve teravih kılmırsa, ikisini de.

ide etmek vâcib olur. İsterse bu takdim bir unutma neticesi olsun, ark etmez.

Özetliyecek olursak :

Yatsıdan önce kılman Vitir'in iade edilip edilmiyeceği ihtilaflı-lır. Ama Teravih ve diğer Yatsının   sünnetlerinin iadesinde ittifak lâsıl olmuştur. Tabii bunları-iade   edecek kadar   vakit   kalmışsa..[443]

Beş terviha ile kılman Teravih namazında her iki tervîha ara-, iinda bir tervîha miktarı oturmak müstehabdır. Bunun gibi beşinci' terviha ile Vitir arasında da bir tervîha miktarı oturmak da müste-' tıâb kabul edilmiştir. [444]

Ama imam beşinci terviha ile Vitir arasında oturmanın cemaati sıkacağını sanıyorsa, o takdirde oturmayrp kalkar Vitri kıldırır. [445]

 

C) Tervihalarda Oturulurken Ne Yapılır?

 

İki tervîha arasında müstenab olan oturmaya riâyet edilen ce­maatlerde, ne yapılır? İsterlerse teşbih ile meşgul olurlar, isterlerse susup beklerler.

Teravih Namazını gecenin üçte biri geçince kılmak müstehab­dır. Gece yansına kadar da geciktirilebilir. Gece yarısından sonraya bırakılmasında farklı görüş ve ictiha&lar varsa da. en sahih olanı, geciktirmede kerahet yoktur, diyenlerin içtihadıdır. Çünkü böyle yapmak ta Resûlüllah'm sünnetlerinden.sayılır.[446]

 

D) Terâvîh Namazının Cemaatle Kılınması, Sünnet-İ Kîfayedir.

 

Yani bir mahalle veya kasabada birkaç kişi bu cemaati oluşturup Teravih kılarlarsa, cemaate katılmayıp evinde kılanlar sünneti ter-ketmiş sayılmazlar. [447]Sahih olan da budur. O halde evde yalnız başına Terâvîh kılan kimse, Ramazan'ıii bu sünnetini yerine getir­miş sayılır. Kadınların durumu da böyledir. Ama bir mahalledeki cami'in cemaati olduğu gibi Terâvih'i cemaatle kılmayı terkederse, hepsi de günahkâr olur. Çünkü Sünnet-i kifâye yerine getirilmedi, ğinden o mahalle    halkının hepsi Sünneti terketmiş kabul    edilir.

Ama ne var ki cami'lerde cemaatle kılmanın fazileti daha çok­tur. Terâvih'i kıldıracak bilgi ve kıraate sahip olan kimsenin cami'a gelmesiyle cemaat çoğalıyor, o gelmediğinde azalıyorsa o takdirde onun cemaate gelmesi sünnettir. Terketmesi ise mekruh sayılır. Bu, daha çok imam olacak şahıslar hakkında bir hükümdür.[448]

 

E) Evinde Cemaat Olup Terâvîh Kılan :

 

Evinde cemaat olup Teravih kıldıran kimse, cemaatin faziletine erişir. Ne var ki cami'de cemaatle kılınmasının faziletiyle bu fazilet arasında fark vardır. Çünkü camiin de ayrı bir fazileti olduğunu unutmamak gerek. Sahih olan da budur. Yani cami'de cemaatle kı­lınması daha faziletlidir. Farz namazları da böyledir. Ancak imam harfleri mahreçlerinden doğru çıkaramıyor, bazı yanlış ve hatalı teleffuzlarda bulunuyorsa, o takdirde bunun farkına varan kimse, cemaati terkedip evinde kılabilir; bunda bir sakınca görülmemiştir. Başka cami'a gitme imkânı varsa, evinde kılmayıp oraya gitmesi da­ha uygun olur.

Bunun gibi, Terâvîh Namazı kendi bulunduğu mahalle camiin­de hatimle kılınmıyor, ama başka bir cami'de kılmıyorsa, o takdirde hatimle kılman cami'a gitmesinde bir sakınca yoktur.[449]

Terâvîh Namazını kıldıracak olan imamın sesinin güzelliğine değil, kıraati hatasız yerine getirdiğine bakmak gerekir. Tecvîd, tas-hih-i huruf, hattâ takrîb bilen bir zat dururken, sadece sesi güzel olup bunları bilmiyen bir kimsenin geçip Teravih kıldırması pek uy­gun olmaz. Bunun için fukuha şöyle demiştir : «Teravih kıldırmaya hoşmavan değil, dürshavan geçmelidir.» Birinci tabir, «Güzel sesli, güzel sesle okuyan» demektir. İkincisi, «Doğru okuyan» anla-mma gelir.

Nitekim imam güzel nağmeli bir sesle kıraati yerine getirince cemaatin ilgisini namazdan ve ondaki huzurdan alıp sesin güzelli­ğin çekip götürür. Bu durumda namazda arzulanan huşu', tedeb-bür ve tefekkür kalmaz.[450]

Ramazan'da Vitir namazı da Terâvih'a kıyasla cemaatle kılınır. Çünkü Sünnet bir namaz cemaatle kılınınca vâcib bir namazın ce­maatle kılınması evlâ sayılır. Bunda Müslümanların icmâı vardır.[451]

O halde Vitir Namazının Ramazanda cemaatle camilerde kı­lınması, yalnız başına evlerde kılınmasından af daldır. Sahih olan da budur. [452]Muhtar olan kavle göre ise, Vitrin evde münferiden kılınmasıdır. Zeylai de bu görüşün muhtar olduğunu söylemiştir. [453]

 

F) Ücretle İmam Tutup Terâvîh Kıldırmak :

 

Ücretle, imam tutup evlerde teravih kıldırmak mekruhtur. Çün­kü bu konularda ücretle imam tutmak fâsid sayılmıştır. Ancak şunu ilâve edelim ki; bu görüş, nıutekâddimîne aittir. Müteahhirîn ise bu­na .cevaz vermiştir. Zamanımızda müfta bih olan da ikincilerin gö­rüşüdür, çünkü buna ihtiyaç vardır.[454]

Bir Mescidde Aynı Gecede İki Defa Terâvîh Kılmak : Bir mescidde aynı gece iki defa Terâvîh kılmak mekruhtur. Bu­nun gibi. bir imâmın da bir gecede hem bulunduğu cami'de iki defa üstüste teravih kıldırması, hem ayrı ayrı camilerde iki veya   daha fazla. Teravih kıldırması da mekruhtur.[455]

Cemaatten birinin aynı gecede ayrı ayrı camilerde iki kez terâ­vîh kılmasında bir kerahet olmadığı fukahaca kabul edilmiştir. An­cak Vitir namazı bir defa kılınır.

Evinde yatsı, vitir ve terâvîh namazlarını kıldıktan sonra gidip cemaate imam olur da Terâvîh -kıldırırsa kerahet işlemiş olur. An­cak onun arkasında namaz kılan cemaatin namazı kerahetsiz ta­mamlanmış sayılır. [456]

 

G) Teravihi, Bir İmam Arkasında Kılıp Bitirmek :

 

Terâvîh namazını aynı imamın arkasında kılıp tamamlamak daldır. Bununla beraber cami'de iki imam bulunur ve bunlar mü­navebe ile kaldırılırsa,, o takdirde biri dört veya sekiz rek'at kıldı­rıp selâm verdikten sonra diğeri kaldırır. Her birinin kıldıracağı rek'­at sayısı dörtten aşağı olmamalı, yani bir. terviha. yapılacak ölçüde olmasına dikkat eğitmelidir.

Bunun gibi Yatsı farzını bir imâmın, Teravihi de diğer imâmın kıldırması caizdir; Nitekim Hz. Ömer cemaatin önüne geçip onlara yatsının farzıyla vitir namazını kıldırıp ayrılır, sonra Ubeyy Hazret­leri öne geçip Teravihi kıldırırdı.[457]

Akil durumda olan çocuğun imameti Teravih namazı için "uygun görülmüşse de, çoğu fakîhlere göre caiz değildir. Mutlak nafile na­mazı da böyledir.[458]

 

H) Vakti Çıkmak Suretiyle Kaçırılan Terâvîh :                      

 

Teravih namazı -vakit çıktığı veya ihmâl edildiği için- kılınmaz-sa, artık kaza edilmez. Sahih olan da budur. Çünkü ancak nafile namazlarda başlayıp ta ifsâd edilenleri kaza edilir.[459]        

 

İ) Rek'at Sayısında İhtilaf Edilirse :

 

Teravih namazının dört rek'atini kıldırıp imam selâm verdikten sonra cemaatten bir kısmı üç rek'at kıldırdığını, bir kısmı da dört rek'at kıldırdığını iddia ederse, burada imamın sözüne uyulur. İmam da bu hususta kesin konuşmazsa, o takdirde kendisine göre, hangi taraf daha doğru sözlü bilmiyorsa, ona göre amel eder.[460]

Terâvîh'in selâm sayısında ihtilaf edilirse, en sahih kavle göre, cemaat halinde değil, herkes yalnız başına iade eder.[461]

Yatsı namazım yalnız başına kılan kimse Terâvih'i cemaatle kı­labilir. Farzı cemaatle kılmayanların, Terâvih'i cemaatle kılmamalan uygun olur.[462]

Teravihin bir kısmına yetişip cemaatle kıldıktan sonra geri ka­lanını, vitir namazını cemaatle    kıldıktan sonra yalnız başına kılması daha uygun olur.

Terâvîh'ten dört ya da sekiz rek'ati kaçırırsa, cemaatle kılman Vitir namazına öncelik verir, sonra yetişemediği dört ya da sekiz rek'ati kılar.

Cami'a girdiğinde imamın namaz kıldırdığını gören, fakat yatsı veya teravihten hangisi olduğunu bilmiyen kimse, «yatsı ise imâma uyup kılıyorum, yatsı değilse uymuş olmuyorum» şeklinde niyet getirirse, böyle bir niyetle imama uyması sahih sayılmaz. Ama, «Yatsı namazı da olsa, Terâvîh te olsa imama uydum» der de namaza baş­larsa, böyle bir iktida (imama uyma) sahih olur.[463]

Farz veya vitir ya da nafile namaz kılan kimseye Terâvîh niye­tiyle uymak da sahih değildir. Çünkü böyle bir iktida Selefin ameli­ne muhalif kabul edilmiştir.

Yatsı farzını kılıp selâm vermeden Terâvîh namazına başlayıp devam etmek veya Teravihi Yatsı sünnetine bina ederek kılmak da sahih görülmemiştir. [464]

 

J) Hatimle Terâvîh Kılmak :

 

Terâvih'te sünnet olan bir kez hatimle kılınmasıdır. Bu sünnet cemaatin ilgisizliği sebebiyle terkedilmez. Ama teşehhüdden sonraki dualar bu durumda terkedilebilir. Çünkü hatimle kılındığında hayli zaman alır, bir de dualara devam edilirse, cemaati sıkabilir. Teşeh­hüdden sonra Resûlüllah (A.S.) Efendimize Salavatıda terketmez. Çünkü bunda büyük bir fazilet vardır.[465]

Bütün bir Ramazanda Teravihi iki hatimle kılmak ise fazilettir, üç hatimle kılmak bundan daha faziletlidir.[466]

Teravihte birinci rek'atte kıraati ikinci rek'ate nisbetle biraz uzun tutmakta bir sakınca görülmemiştir. Ama bütün rek'atlerde aynı ölçü ve uzunlukta okumak müstehabdır. Bu, İmam Ebû Yusuf ile İmam Azam'a göredir. İmam Muhammed'e göre, birinci rek'atte biraz uzatmak daha uygundur.[467]

El-Hasen'in Ebû Hanîfe'den yaptığı rivayete göre, her rek'atte on âyet okumak afdaldır. Sahih olan da budur. [468]

 

K) Teravîh'te Acele Okumak Mekruhtur :

 

Terâvîh Namazı diğer namazlara nisbetle biraz seri kılınır; ama bu demek değildir ki, harflerin mahreci anlaşılmıyacak bozuk bir te-leffuzla kılınır. Bu bakımdan fukaha, Teravih namazının acele kı­lınmasını mekruh görmüştür. Rükünlerini de yerine getirirken aceleye gerek yoktur. Kelimeleri dane rîane okumak, mahreçlere dikkat etmek gerekir. Bu bakımdan tertîl ile okunması uygundur, denilmiş­tir. [469]

Günümüzde ise, cemaate bıkkınlık vermiyecek   Ölçüde bir sür'at ve hafifliğe dikkat etmek af dal sayılmıştır.

Çünkü cemaatin çoğalması, kırati uzatmaktan daha iyidir.[470]

Hicrî beşinci asır'dan sonra gelen İslam bin Âlimleri Teravih namazı'ımn her rek'atinde üç kısa Ayet veya o ölçüde bir ayet okun masını -tavsiye etmişlerdir. Sebebine gelince : Namaza ve mabede ilgi azalmıştır. Cemaati fazla tutmanın yarar yerine zarar getirili­ri görülmüştür. Hem îslam Dini, dinî bir sakınca olmadığı takdirde hep kolaylığı emreder. [471]

 

L) Hatimle Namaz Kıldıran İman :

 

Hatimle namaz kıldıran imamın hatmini Ramazanın 27 peçesi tamamlaması uygun olur. Kadir gecesine   tesadüfü umulmakladı.[472]                                                              .

Hatmin 21. akşam veya ondan önce bitmesi için acele sı mekruhtur. Bunun için Meşayih-î Kiram Kur'an'm tamamını mo rek'ate bölmüş ve böylece hatmin Ramıuanm 27   gecesi tamamlan masını sağlamışlardır. 

Şayet hatim Ramazanın 17. akşamı veya 21  günü tamamlanırsa geriye kalan günlerde yine Teravih kılınır, terkedilmez namaz Kamazan Püresinde her gece    kılınmak üzere sünnet edilmiştir. [473]

 

M) Terâvîh Te Kıraatte Yanılmak :

 

Terâvih'te kıraatte yanılır da bir sure veya bir Ayet atlarsa tehab olan terkettiğt kısmı okumaktır  Yani diğer rek'atte tevkne dönülerek tertip sağlanır. Dönülmediğt takdirde bir şey gerekmez. [474]

 

n) Terâvîh'te Kısa Sureleri Okumak :

 

Hatimle kıbnmıyan cami'lerde, herhangi bir yanlışlığa meydan vermemek ve cemaatin de kısa sureleri iyice ezberlemelerini sağla mak için Elem Tere'den aşağı sureleri okumakta yarar vardır. Fu-kahadan bir kısmı her rek'atte 1hlâs suresinin okunmasını da uy­gun görmüşlerdir. Ama sözü edilen kısa sureleri okumak daha iyi olur. Çünkü bu durumda ne rek'at sayılarında tereddüde düşülür, ne de takdim ve te'hîr meydana gelir.[475]

 

O) Teravih Namazı Oturularak Kılınır Mı?

 

Fukahanın ittifakıyle böyle yapmak müstehab değildir. Yani na­file namazlar oturularak kılınır, ama Terâvîh'in ayrı bir özelliği var­dır. Yalnız oturarak da kıhnabilir, buna cevaz vardır. Ancak ayakta kılmak kadar sevabı olmaz.

İmam Oturarak, Cemaat Ayakta Teravih Kılabilirler mi? Bu konuda farklı görüşler varsa da, en sahih kavle göre imam ister bir özürden dolayı, ister keyfi olarak oturarak kılarsa, cemaat ayakta durabilir. Ne var ki bu durumda cemaatin de oturması uy­gun olur. Sahih olan da budur. Cemaatin de bu durumda oturması­nın müstehab olduğunu söyliyenler de var. Çünkü böyle yaptıkları takdirde imama muhalefet etmemiş olurlar. [476]Teravih Namazının ilk iki rekatinde oturmamak Teravih namazının ilk iki rek'atinin sonunda oturmadan üçüncü rek'ate kalkılırsa istihsanen namaz bozulmaz. Bu, İmam Ebû Hani-fe ile İmam âbû Yusufa göredir. Ancak dört rek'atin sonunda yanıl­ma secdesi yapmak gerekir.[477]                        

 

Ö) Terâvîh'i Üçer Bek'at Halinde Kılmak

 

Terâvîh'i dörder rek'at halinde kumaya cevaz verildiği gibi iki­şer rek'at halinde de kılmaya cevaz verilmiştir. Üçer rek'at halinde kılmaya cevaz verilmemiştir. Sahih olan budur. Her üç rek'atta bir defa oturarak selâm vermek suretiyle on selâmla otuz rek at kılanın

kaza etmesi gerekir.[478]

p) Terâvih'i altı veya sekiz veya on rek'at halinde bir selâmla kılan ama, her iki rek'atin sonunda oturan kimsenin kıldığı bu na­maz sahihtir. Fukahadan çoğu aynı görüştedir. Sahih olan da bu­dur.  

Bunun gibi Teravihin tamamını -her iki rek'atta bir oturmak suretiyle- bir selâmla kılarsa, fukahanın İleri gelenlerinin Aepsine göre, sahihtir. Her iki rek'atta oturmadan yirmi rek'ati bir tek Et1-tehiyyat ve selâmla kılarsa, istihsanen bunun da caiz olduğu Böy-lenmiştir. Ama her iki rek'atte oturup dört rek'atte bir selâm ver­mek suretiyle kılınması af dal ve evlâdır. 

Terâvîh namazının kendine has bir takım faziletleri Dulundu-ğundan hiçbir Özür yokken oturarak kılmak mekruhtur. Bunun gi­bi uykusu gelen kimsenin de o vaziyette kılması doğru değildir. Bir müddet oturup uykusu dağıldıktan sonra kalkıp kılması uygun olur. Çünkü namaz gaflet ve uyuşukluk hissedilen hallerde kılınacak 'olursa, amacına uygun kılınmamış sayılır. [479]

 

36 - FARZ NAMAZA YETİŞMEK :

 

Sabah ve akşam namazına niyet edip yalnız basma Dir rek'at kıldıktan sonra aynı namaz cemaatle kılınmaya başlanırsa, başla­dığı namazı kaldığı yerde kesip imama uyar.

İkinci rek'atte olur, fakat onu henüz secdeyle bağlam amıssa, yi­ne olduğu yerde kesip imama uyar. Ama ikinci rek'ati secdeyle bağlamışsa, artık namazı kesmeyip devam eder. Çünkü sabah namazın­dan sonra nafile namaz kılmak mekruhtur. Hem sünnete mu vaffak etmek imama muvafakat etmekten daha yeğdir.

Öğle farzından bir rek'at sonra cemaatle kılınması için ikamet getirilirse bir rek'at daha kılar, sonra imama uyar. Birinci rek'ati secdeyle başlamadan ikamet getirilirse, başladığı namazı olduğu yerde kesin imama uyar. Sahih olan budur. 

Bu konuda ikametten maksad, müezzinin kaamet getirmeye laması değil, imamın namaza oaşlaması demektir. O halde müezzinni ikaamete başladğunda orada bulunan bir kimse yalnız başına niyet edip namaza durmuş ve henüz bir rek'at bile kılmaimşsa, yine do na­mazı kesmeyip iki rek'at kılar, öylece selâm verip imama uyar. Bu mesele hakkında farklı bir görüş ortaya koyan olmamıştır.

Evinde namaz kılarken mahalle camiinde cemaatle namaz için ikamet getirilir veya cami'de yalnız basma namaz kılarken başka bir cami'de cemaat için ikamet getirilirse, başladığı namazı kesmeyip tamamlar. Ancak üç rek'at kümışsa, dördüncü rek'ati de hemen kı­lıp namazını tamamladıktan sonra nafile niyetiyle gidip imama uya­bilir. Sahih olan da budur. Ancak kıldığı namaz ikindi farzı ise, artık namazı tamamladıktan sonra nafile niyetiyle imama uy­maz. Çünkü ikindi farzından sonra nafile kılmak mekruhtur.[480]

 

A) Cemaatin Faziletine Ermek :

 

Cemaatle kılman namazın bir rek'atine ulaşırsa, cemaat fazile­tine erişmiştir. İmamla birlikte üç rek'at kılacak olursa cemaate ta­mamen yetişmiş ve faziletine erişmiş sayılr.

Sünnet namazlardan birini kılarken farza ikamet edilirse yani müezzin kaamet getirirse, sadece iki rek'atini kılıp selâm verir ve öylece cemaate yetişmeye çalışır. Daha fazla rek'at kılması uygun olmaz.

Öğleden ve bir de cumadan önce kılınan dört rek'atli sünnet de ikaamet getirilmeye veya hutbe okunmaya başlanınca iki rek'at ola­rak kılınır. Bu, İmam Ebû Yusuf a göredir ve fetva da buna göre ve­rilmiştir. Bazılarına göre, dört rek'ati tamamlar. En sahih olan da bu görüştür. İmam Serahsî de aynı görüştedir. [481]

 

B) Sabahın Sünnetini Kılmadan İkamet Getirilirse

 

Cami'a girdiğinde imamın namaza durduğunu    gören kimse, farzın bir rek'atine yetişeceğini kestirirse, sünneti kılıp öylece ima­ma uyar. Farzm tamamını kaçıracağını   tahmin ediyorsa, sünneti kılmayıp imama uyar.

Ancak bir rivayete göre, farzın teşehhüdünde imama yetişeceği tahmin eden kimse, sabahın sünnetini kılıp öylece imama uyar. Bunun İmam A'zam ile İmam Ebû Yusuf un kavli olduğu söylenmiş­tir. Çünkü onlara göre, farzın teşehhüdünde imama uyan kimse bir rek'ate ulaşmış gibidir. Ne var ki fukahamn çoğu bir rek'at yetiş­meyi daha uygun bir ölçü olarak kabul etmişlerdir.

Diğer sünnetlere gelince, imam rükû'a varmadan onu tamamla­ma imkânı varsa tamamlar öylece imama uyar, bir rek'ati kaçıraca­ğım kestirirse, sünneti terkedip imama uyar.[482]

İmama rükû'da yetişir, ama bunun birinci rek'atin mi, yoksa ikinci rek'atin mi olduğunu kestiremezse, sünneti terkedip imama uyması daha uygundur. [483]

 

C) Ezan Okunan Cami :

 

Ezan okunan cami'a giren kimsenin namaz kılmadan dışarı çık­ması mekruhtur. îçeri giren kimse müezzin veya imam ise, cemaatte onların gelmediğinden dolayı dağılıyorsa, o. takdirde namaz kılma­dan çıkmasında bir sakınca yoktur. Bu anlattığımız durum, içeri giren kimse daha önce namaz kılmadan gelmişse böyledir. Eğer na­maz kıldıktan sonra gelmişse, o takdirde yatsı ve öğle namazında müezzin henüz ikaameta başlamamışsa dışarı çıkabilir. Müezzin ikaamete başlamışsa, artık çıkmaz da nafile niyetiyle imâma uyup bu namazları, kılar. İkindi, akşam ve sabah namazlarında ise, ikaa­mete başlansın başlanmasın dışarı çıkar. Çünkü bu namazlardan son­ra nafile kılmak, meşru1 değildir, içeride oturması mekruhtur.[484]

 

D) İmam Rükû'da İken Gelip Namaza Durmak :

 

Cami'a giren, kimse imamı rükû'da bulur, niyet getirip ona uya­rak ayakta beklerse, o rek'ate yetişmiş olmaz. Çünkü cemaatle kılı­nan bir namazda imama rükû'da yetişip imam henüz başını kaldır­madan rükû1 yapma imkânım bulan kimse ancak o rek'ate ulaşmış sayılır.[485]

Bunun gibi, niyet getirip imama yetişmek için rükû'a eğilir, he­nüz durma vaziyeti almadan imam başını kaldınrsa, yine yetişmiş olmaz.

Meşayihten bir kısmı bu konuda şöyle bir kolaylık göstermiştir. Cami'©, girdiğinde imam rükû'da ise, yürüyüp saflara yetişinceye kadar imama rükû'da yetışemiyeceğini kestiren kimse, hemen bu­lunduğu yerde niyet edip imama uyar, sonra hafif yürüyerek saffa girer. Böylece o rek'ate ulaşmış sayılır.

Burada dikkat edilecek bir husus var : Artlarda üç adım yürü­mek namazı bozar. Daha az adım atmak ise mekruh sayılmıştır. O takdirde kılınmakta olan rek'ate yetişmek için kerahet işlemeye ge­rek yoktur. Resûlüllah (A.S.) Efendimiz «Namaza geldiğinizde ve-kar ve sükûnet üzere yürümeye dikkat edin. Yetiştiğiniz kadarım ki Un, yetişemediğinizi sonra kalkıp tamamlayın.» buyurarak bu hu susta nasıl hareket edileceğini belirtmiştir.

Fukaha şu hususta görüş birliği ortaya koymuştur : İmama ayakta yetişen ve imam rükû'a gittiğinde o, rükû'a git­meyip az sonra rükû' yapan kimse o rek'ate yetişmiş sayılır. Çünkü imam henüz rükû'dan kalkmadan o rükû'a varmıştır.

îmam rükû'dan kalkıp henüz secdeye varmadan o, rükû'a varır­sa o rek'ate yetişmiş sayılmaz.[486]

 

E) Bayram Namazında İmama Rükû'da Yetişen :

 

Bu namazda imam rükû'da iken gelip safta yer alan kimse, rü-kû'u kaçırmıyacağma kanaat getiriyorsa bayram tekbirlerini söyler sonra rükû'da inama yetişir. Kaçıracağını kestiriyorşa, bayram tek­birlerini terkedip hemen rükû'a varır.[487]

 

F) İmamdan Önce Rükû' Ve Secdeleri, Yaparsa :

 

Namazda genellikle her rükünde imama uymak gerekir. Buna riayet etmiyerek bütün rek'atlerda imamdan önce hem rükû', hem de secdeleri yapacak olursa, kendiline mr rek'at kıraatsiz kaza et­mek gerekir.

îmamla beraber rükû'ları yapar ama ondan önce secdeleri ye­rine getirirse, iki rek'at kaza etmefi gerekir. İmamdan önce rükû' yapar, secdeleri onunla birlikte yerine getirirse,, yins kıraatsiz ola­rak dört ek'ati kaza etmesi gerekir.

Ama imamdan sonra hem rükû' hem secdoleri yapacak olursa namazı caiz sayılır. Bunun gibi imama rükû1 ve secdelerin sonunda yetişirse, yine de namazı caiz kabul edilir.[488]                   

 

G) Farz Namaz Kılındıktan Sonra Cami'a Gelen :

 

Farz namaz kılındıktan sonra cami'a gelen kimse, vakit müsaiti-se istediği kadar nafile kılıp sonra farz namazı eda edebilir. Vakit daralmışsa, sadece farzı kılabilir.                                                   

Nafileden maksad burada öğle ve sabah sünnetlerinin dışında olanıdır., Çünkü bu iki sünneti vakit elverdiği takdirde zaten kılar.[489]

 

37 — KAZA NAMAZLARI :

 

Vaktinde kılınmayan farz ve vâcib namazları kaza etmek gere­kir. Her ne kadar namazdan maksad vakit değilse de şartlarından biri sayılması sebebiyle her vakit namazının belirlenen zaman süre­si içinde kılınması farzdır. Herhangi bir özür ya da sebepten dolayı bu süre içinde farzı kılamıyan kimsenin onu vakit dışında kaza et­mesini Allah Resulü (A.S.) Efendimiz emretmiştir. Emir ise vücubu gerektirir.

a) Uykuda tefrit yoktur. Tefrit ancak uyanıklık halindedir. Sizden biriniz bir namazı unutur veya onu kılmak için uyanamazsa, hatırladığı zaman mutlaka kılsın.»[490]

Hendek Savaşının yapıldığı gün, başta Resûlüllah (A.S.Î Efen­dimiz olmak üzere -Ashabın çoğu ikindi namazını kılmaya fırsat bu­lamamış ve bu hal güneş batmcaya kadar sürmüştü. Hz. Ömer (R.A.) ikindi namazını .kaçırdığından çok üzgündü. Bir ara ; «Ya Resûlellah güneş battı, ben ikindi namazım kılmadım...» demiş, Resûlüllah (A. S.) da ona : «Vallahi onu kılamadım.» buyurmuştu. Bathan adlı ye­re geldiklerinde Resûlüllah (A.S.) Efendimiz bineğinden inip abdest aldı, önce kılamadığı ikindi namazını, sonra da akşam namazını kıl­dı[491].

Bu ve diğer ilgili hadisler dayanarak fukaha şöyle demiştir : -Vaktinde kılınmayan her fara namazı - ister kasden, İster unuta­rak, isHr uyku ve benzeri bir sebepte terketmlş olsun. - kaza etmek soreklr.» [492]

 

B) Cinnet Getiren Kimse Kılamadığı Farzı Kaza Eder Mi?

 

Cinnet, getiren kimsenin bu vaziyette iken üzerinden bir ya da fazla vakit göçer, sonra kendine gelir, yani aklı başına gelirse bu sebeple kaçırdığı namazları kaza etmesi gerekmez.

Bunun nedeni şöyle açıklanmıştır :

Aklı başında iken herhangi bir sebepten kaçırdığı farz namaz-lan nasıl cinnet getirdiğinde kaza etmesi gerekmiyorsa, bunun gibi cinnet süresi içinde kılmadığı farzları aklı başına geldikten sonra kaza etmesi gerekmez. [493]

 

C) Murteddin Kaza Namazı :

 

Murtedd olan (dinden çıkan kimse) bir süre sonra pişman olup yeniden dine dönecek olursa, mürtedd kaldığı süre içinde kılamadığı farz namazları kaza etmesi gerekmez; Çünkü namaz ancak müslü-man akıl baliğ olanlara farzdır. Murtedd ise dönüş yapıp tevbe et­medikçe müslüman sayılmaz. [494]

 

D) Dar İ Harp (Gayr-İ Müslim Bir Ülke) De İslâm'a Giren :

 

Gayr-i Müslim bir ülkede İslâm'a giren bir kimse -namazın farz olduğunu ye nasıl kılınacağını bilmiyorsa- o takdirde bu hususları öğrendiği zaman geçen vakit namazlarını kaza etmesi gerekmez. Çünkü namazın farz olduğunu bilmiyordu. [495]

 

E) Bayılan Kimse Üzerinde Kalan Kaza Namazı :

 

Bayılan kimse bu vaziyette iken üzerinden bir gün bir gece ya da daha fazla bir zaman geçtikten sonra kendine gelirse, bu süre içinde kılamadığı namazları kaza etmesi gerekmez. Ancak baygın­lık süresi bir gün bir geceden daha az bir süre olursa, o takdirde kı­lamadığı vakit namazlarını kaza etmesi gerekir. [496]

 

F) Baş İşaretiyle De Namaz Kılamıyan Kimse :

 

Hastalığından dolayı baş işaretiyle de namaz kılamıyan kimsenin üzerinden bir gün bir gece ya da daha fazla bir süre geçer de öy­lece iyileşirse, o takdirde kılamadığı vakitleri kaza etmesi gerekmez.[497]

 

G) Yolculuk Halinde Kazaya Kalan Namazlar :                      

 

Yolculuk halinde kazaya kalan, namazlar eyleşik halinde bile kaza edilse yine de seferi namaz olarak kaza edilir. Yani dört rek'-atli farzlar iki rek'at olarak kaza edilir. Bunun gibi eyleşik halinde iken kazaya kalan namazlar, seferi halde kaza. edildiğinde, eyleşik halde olduğu gibi kaza edilir. Yani dört rek'atli farzlar dört rek'at olarak kılınır. [498]

 

H) Farzın Kazası Farzdır :

 

Farz namazların kazası farz, vâcib namazların kazası .vâcib, sün­net namazların -örneğin sabah1 sünneti- kazası sünnettir.[499]

 

38 - KAZA NAMAZI İÇİN BELLİ VE BELİRLİ BİR VAKİT VAR MIDIR?

 

a) Aşağıdaki üç vakit dışında kaza namazı için belli ve belirli bir vakit yoktur, ömrün her dakika ve saatinde bu borcu yerine ge­tirme imkânı mevcuttur.

1. Güneş doğup bir mızrak boyu yükselinceye kadar,

2. Güneş gökkubbenin ortasına geiip herşeyin gölgesi titreşip kaldığı zaman,

3. Güneş batarken...

îşte bu üç vakitte ne edâ, ne kâza, ne de nafile hiçbir namaz kı­lınmaz. Ancak o günün geciktirilen ikindi namazı güneş batarken kerahetle kılınır.[500]

Vakit namazını kıldıktan sonra irtidat eden (dinden dönen) Kimse henüz vakit geçmeden' İslâm'a yeniden gurer, o vakit kaza etmesi gerekir.[501]

Henüz ergen olmamış çocuk yatsı namazım kilchktaA spnra uyur; ve bu arada ihtilâm olur düş azıtır) ve güneş doğmadan uyanırsa fatsı namazını kaza eder. Ama kız çocuğu böyle değildir; o fecir doğ­madan aybaşı hali olursa, yatsı namazını kaza etmesi gerekmez, pünkü ayhali vücub üzerine meydana gelirse, vücubu düşürür. Ama yaş itibariyle ergen olursa -uyanmasa bile- yatsıyı kaza etmesi ge­rekir. [502]Muhtar olan kavi de budur. [503]

 

B) Kaza Namazını Cemaatle Kılacak Olursa :

 

Kaza namazı yalnız başına kılınabileceği gibi cemaatle de kılı-nabilir. O halde cemaatle kılındığında, aşikâr okunan namaz ise aşikâr okunur. Gizli okunan namaz ise gizli okunur. Meselâ, sabah, akşam ve yatsı namazları cemaat halinde kaza edildiğinde Fatiha ve Zamm-ı sure aşikâr okunur. Öğle ve ikindi namazları ise gizli okunur.

Yalnız başına kaza ettiğin de bu hususta serbesttir : Dilerse aşi­kâr okunanları aşikâr okur, dilerse gizli okur. Ancak gizli okunması gerekli olanları gizli okur. [504]

 

C) Kaza Namazları Arasında Tertip :

 

Kaza namazları kılınırken tertibe riâyet etmek gerekir. Aynı za­manda kaza namazı ile vakit namazı arasında da tertibe riayet edilir. O kadar ki vakit namazı kılınmadan kaza namazını kılmak caiz değildir. (Bu, tertip sahibi olmaktan çıkanlar içindir.[505]

Farzlarla vitir arasında da tertibe riâyet vâcibdir. Yatsı nama­zını kılmadan vitir namazını kaza edemez .[506]Bunun gibi sabah namazını kıldıktan sonra vitir namazını kılmadığını hatırlarsa, bu­na cevaz verilmişse de, hatırladığı halde sabah namazını kılarsa, İmam Ebû Hanifeye göre, sabah namazı hükümsüz sayılır. Diğer imamlar buna da cevaz vermiştir. [507]

 

D) Nafile Namaz Kılarken Üzerinde Kaza Olduğunu Hatırlarsa:

 

Nafile namaz kılarken üzerinde kazaya kalmış namaz bulundu­ğunu hatırlarsa, kıldığı namaz bozulmaz. Çünkü tertip sadece farz­lar arasında vâcib olarak bilinmektedir. Bu hususta kıyasa başvur­maya gerek yoktur.[508]

 

E) Ergen Olan Çocuk Tertip Sahibi Sayılır Mı?

 

Çocuk ergen olup içinde bulunduğu vakit namazını tam vaktim de kılarsa tertip canibi olur. Kız çocuğu da ergen olup sahih bir kan görürse, o da âdet sahibi olur.[509]                                               

Bir namazın bünyesinde bazı hallerde tertib vâcib değildir ; Bunu şöyle açıklayabiliriz : imama uyup namaz kılarken abdes-ti bozulan veya bu arada uyuyan kimse ayrılıp abdest aldıktan son­ra gelip tekrar imama yetişirse, önce kaçırdığı kısımları kılabileceği gibi, onları geciktirip imamla birlikte kalan kısmı kılar sonra kaçır­dığı kısmı tamamlayabilir. Bu hususta tertib vâcib değildir. Bu, üç imama göredir.

Sunun gibi cuma "namazında imama uyduktan sonra fazla kala­balık sebebiyle rükû'- ve secde yapamadığı için ayakta kalan kimse, birinci rek'ati imamla kilamazsa, ikinci rek'ati kılma imkânı buldu­ğu takdirue, önce ikinci rek'ati kılar, sonra imam selâm verdiğinde o kalkıp birinci rek'ati kaza eder. Bunun aksini de yapabilir.[510]

 

F) Tertibe Uyulmadığında :

 

Kaza ile vakit namazı arasında -tertibe unutarak veya benzeri bir sebeple riayet edilmediği takdirde tertip kendiliğinden düşer, böy­lece kılınan namaz caiz sayılır.

Buna bir misal verelim : Sabah namazını kılamayan kimse unu­tur da öğle namazını kılar ve sonra kazaya kalan bu namazı hatır­larsa, vakit namazı caiz sayılır.[511]

Bunun gity, öğle namazını abdestsiz kılar, sonra ikindi vakti gi­rince abdest alıp ikindi namazını kıldıktan sonra öğle namazını ab­destsiz; kıldığım hatırlarsa, ikindi namazı tamamdır, sadece öğle na­mazını kaza eder.

Hac mevsiminde Arafat'da öğle ikindi namazı bir arada kılın­dığı ve ikindi namazı orada öğleye tabi' olduğu için, şayet unutur da Öğle namazını abdestsiz Isılar ve hemen sonra abdest alıp ikindi na­mazını kılarsa, bu takdirde her ikisini de yeniden kılması gerekir.[512]

Tertip sahibi sabah namazını kılmadığını hatırladığı halde öğle lamazmı kılacak olursa, kıldığı namaz hükümsüz sayılır. Bu takdir­le önce sabah namazını kaza etmesi gerekir. Sonra öğle namazını [ıîar. Sabah namazını kaza ettikten sonra hükümsüz kalan öğle na-nezını iade etmeden ikindi vakti girer, o da öğleyi kaza etmeden kindiyi kılarsa, caiz olur. Çünkü ona göre, üzerinde kaza namazı rok sayılır.[513]

Öğle namazını kılarken sabah namazını kılıp kılmadığında şüp-ıe ve tereddüd eder, ama yine de öğle namazını kılar, sonra sabah ıamazını kılmadığını iyice hatırlarsa, önce sabah namazını kaza »der, sonra da öğle namazını yeniden kılar.[514]

Cuma namazını kılmaya hazırlanırken sabah namazını kılmadı­ğını hatırlayan kimse ne yapar.

İmam Ebû Hanîfe ve imam Ebû Yusuf'a göre, cuma namazına başlamaz, önce kazaya kalan sabah, namazım kılar. Bu durumda cu­maya yetişmiyecek olursa, onun yerine öğle namazını kılar. İmam Muhammed'e göre, cuma namazına yetişeceğini kestirirse, önce sa­bah namazını kaza eder, değilse, kazayı bırakıp cuma namazını kılar.[515]

 

G) Vakit Daralınca Tertip Düşer :

 

Vakit darahnca artık tertip düşer, önce vakit namazı kılınır. Bununla beraber önce kazaya kalmış namazı kılarsa» vakit namazı­nı kaçırdığı için günahkâr olur, ama kıldığı kaza namazı caiz sayı­lır.[516]

Vakit, darlığına bir misal verelim :

Sabah namazını kılmaya hazırlanırken, yatsı namazını kılma­dığını hatırlarsa, vakit ikisine yetecek kadar kalmışsa, önce yatsıyı kaza eder, sonra sabah namazını kılar. Sadece birine yetecek kadar kalmışsa, o takdirde sabah namazını kılar. Güneş doğup kerahet vak­ti geçtikten sonra da kazaya kalan yatsı namazını kılar.[517]

Daralan vakit içinde vakit namazını hafif tuttuğu, yani kısa su­re okumak suretiyle sığdırma imkânı bulunduğu takdirde, önce ka­zaya kalan namazı, sonra vakit namazını kılarak tertibe riayete çalışır.

Vaktin daralması kişinin zannına göre değil, aslında ve gerçek anlamında olmalıdır. O halde güneşin doğmasına pek az zaman kal­dığını sanarak kazaya kalan yatsıyı kılmadan sabah namazım kıl­dıktan sonra vaktin daha kaldığını, o kadar ki rahatlıkla yatsının Hazâ edilebileceğini anlarsa, o takdirde kıldığı sabah namazı hüküm­süz kalır. Bu durumda her iki namazı kılmaya elverişli bir zaman kalmışsa, önce yatsı namazını, sonra da sabah namazını kılar. Vakit ikisine elverişli değilse, sadece sabah namazını iade eder

Yine bu durumda sabah namazını kıldıktan sonra yatsı namazı­nı kazaya başlar, henüz teşehhüd miktarı oturmadan güneş doğar­sa, o takdirde daha önce kıldığı sabah namazı sahih sayılır. Çünkü yatsının kazası yerine gelmemiştir.[518]

 

H) Üzerinde Birden Fazla Kaza Bulunursa

 

Üzerinde birden fazla kâza namazı bulunursa, vakit namazıyla birlikte onların hepsini kılacak kadar vakit varsa, önce kaza namaz­ları, sonra vakit namazları kılınır. Kaza namazlarının hepsini değil bir kısmını vakit namazıyla kılacak kadar zaman varsa, o takdirde önce o bir kısım kaza namazlarını, sonra vakit namazını kılar. Aksi ; halde vakit namazı caiz olmaz. Buna bir misal verelim s

İkindi vakti, sabah ve öğle namazlarını kılmadığını hatırlar ve kalan vakit içinde ancak sekiz rek'at. kılınabileceğini kestirirse, o takdirde önce öğle namazını kaza eder, sonra ikindi namazını kılar. Bu İmam Ebû Hanîfe'ye göredir. Yine kalan vakit içinde ancak altı rek'at kılınabileceğini kestirirse o takdirde önce sabahın iki rek'ati ni kaza eder, sonra ikindi namazını kılar.[519]

Şemsfi'l-Eimme Sarahsî  bu konuda diyor ki                     

Güneş henüz değişip batmaya yüz tutmadan önce Öğle ile ikin di namazını kılmak mümkünse, tertibe riâyet edilerek ikisi de kılı nır. Bu mümkün değilse, sadece ikindi namazını kılar, öğle namazını kaza ettiği takdirde İkindi namazı tam güneşin ferinin artık kal-fnadiğı ve batmaya yaklaştığı bir vakte raslarsa, güneş batmadan Dnu eda etme imkânı mevcutsa; o takdirde yine tertibe riayet edile­rek önce öğle, sonra ikindi namazı kılınır.»[520]

Eğer vakitten ancak riıüstehab sayılacak bir parça kalmışsa, o takdirde tertip düşer, sadece ikindi namazı kılınır. Bunda icmâ' vardır.[521]

İkindi namazına vaktin evvelinde başlar, ama kıraati uzattığı için kerahet vaktine kadar devam eder, sonra üzerinde öğlenin ka­zası bulunduğunu hatırlarsa, artık ikindi namazına devam eder, kesmez. Çünkü vakit kalmamıştır.[522]

Özetliyecek olursak :

Tertip unutmakla düşer. Hatırlandığı zaman ise tertibe riâyet gerekir. [523]

 

İ) Tertip Ne Zaman Düşer?

 

Fukahamn çoğuna göre, kaza namazları çoğalınca artık onlarla vakit namazları arasındaki tertip düşer. O takdirde kazaya kalan namazlar vakit namazından önce kılınabileceği gibi sonra da kılı-nabilir. Sonraya kaldığı takdirde vakit namazı hükümsüz olmaz. Sa­hih olan da budur.[524]

Çokluğun sının, altıdır. Kılınmadık namazların altıncısının vak: tinin çıkmasıyla tertip düşer. İmam Muhammed'e göre, altıncı na­maz vaktinin girmesiyle tertip düşer. Şöyîeki : Bir günün beş vakti terkedilmiştir. Bu durumda tertip henüz düşmemiştir. İkinci günün fecrinin doğmasıyla altıncı namazın vakti girmiş olur ve bu durum­da artık tertip bozulur. Birinci içtihat! ve görüş daha sahihtir. Yani altıncı namazın vaktinin çıkması.[525]

 

J) Altı Vaktin Kazaya Kalması Üstüste Araya Edâ Girmeksizin Mi Olmalıdır?

 

Bu konudaki ictihad ve görüşler farklıdır : Fukahadan bazısına göre; tertibin düşmesi için kazaya kalan altı vaktin ardarda olması gerekir. Bazısına göre ise, bunlar müteferrik de olsa yine tertib dü­şer. İkinci görüşte kolaylık vardır.

Kazaya kalan altı vakit, kaza ile vakit namazı arasındaki terti­bi düşüreceği gibi, kendi arasında da tertibi düşürür. Bunu bir misal ile açıkhyalım ;

Üzerinde bir aylık kaza -namazı bulunan kimse, bunları kaza et­meğe başlarken, isterse tertibe uyar, önce ayın birinci gününün beş vaktini sıra ile kaza eder, sonra diğer günleri aynı tertip üzere kaza ederek tamamlar, isterse, önce otuz sabah namazım, sonra otuz Öğ­le namazını, sonra otuz ikindi... namazım kaza ederek tamamlar. Sahih olan da bu görüştür.[526]

Altıdan fazla kaza namazı bulunan kimse bunlardan çoğunu ka­za edip altıdan aşağı düşürünce tertip yeniden başlar mı?

En sahih kavle göre, artık tertip başlamaz, o kazalar bitinceye kadar tertibe riayet edilmiyebilir. [527]Fetva da buna göredir. El-Muhit Sahibi de bunu ihtiyar etmiştir. [528]

 

K) Kaza Namazları İkiye Ayrılır :

 

Kaza namazları genellikle ikiye ayrılır : Eskiden kazaya kalan­lar, yeniden kazaya kalanlar.

Yeniden kazaya kalan namazlar ittifakla tertibi düşürür. Eski­den kazaya kalan namazlara gelince bunların tertibi düşürüp düşür-müyeceği hakkında farklı görüşler vardır. Bazısına göre, üzerinde eskiden kalma bir aylık kaza namazı olduğu halde onları kılmayıp vakit namazlarına muntazaman devam eden kimse bu arada bir va­kit kılmazsa, o takdirde kılmadığı vakti kaza etmedikçe, ondan son­raki vakit namazını kılamaz. Kusa da caiz olmaz. Bazısına göre, ise böyle de olsa caizdir. Tertip düşmüştür. Çünkü üzerinde eskiden kal­ma hayli namaz vardır. Fetva bu ikincilerin ictihad ve görüşüne gö­redir. Çünkü bunda kolaylık vardır.[529]

Üzerindeki kaza namazlarını hatırladığı halde vakit namazını kılmakta bir kerahet var mıdır? El-Asü kitabında kerahet olmadığı belirtilmiştir. [530]

 

M) Kazaya Kalan Bir Namazın Üzerinden Altı Vakit Geçerse Ne Olur?

 

Kazaya kalan bir namazın üzerinden altı vakit geçerse, kılınan vakit namazları caiz olur mu? Müctehid imamların bu konudaki gö­rüşleri farklıdır : İmam Ebû Hanîfe ve İmam Ebû Yusuf'a göre, caiz­dir. şöyleki : Öglö namazını kılmayan bir kimse, hatırladığı halde ikindi, akşam, yatsı, sabah ve ikinci günün öğle ve ikindi namazlarını kılacak olursa, kılınan vakit namazları caiz sayılır. Çünkü kazaya kalan namazın üzerinden altı vakit geçmiştir. Yani ikindi namazı mevkufen fâsid sayılırdı. Altı vakit geçince cevâze dönmüş olur. İmam Muhammed'e göre hükümsüz kalır.

Bu konudaki gerekçe şudur

İmam Ebû Hanîfe'ye göre, nasıl kazaya kalan namazlar altı vak­ti geçince tertip düşüyorsa, öylece kazaya kalan bir namazdan sonra altı vakit namazı kılınınca, yine tertip düşmüş oluyor.[531]

Diğer bir rivayete göre» bu konuda tmam Ebû Yusuf da İmam Muhammed'in görüşüne uymuştur. Allah (C.C.) daha iyisini bilir. [532]

 

N) Bir Tek Vakit Namazını Unutup Kılmayan :

 

Bir tek vakit namazını unutup kılmayan kimse, tertip sahibi bu­lunuyor, aynı zamanda unutup kılmadığı namazın hangi vakte ait olduğunu bir türlü tesbit edemiyor ve aradan böylece ne kadar vakit geçtiğini de bilmiyorsa, bir gün bir gecenin namazını iade etmesi gerekir. İki ayn günde birer vakit unutmuş ve hangi günler ve va­kit olduğunu bilmiyorsa, iki günlük; üç güne ait üç vakti unutmuşsa Üç günlük namazı iade eder. [533]

 

O) Kaza Namazlarını Kılmak Nafile Kılmaktan Af Daldır :

 

Hanefî imamlarına göre, kaza namazlarını kılmak nafile kıl­maktan daha iyidir. Şafi imamlarına göre, üzerinde kaza namazı bulunan kimse, sünnet namazları kılamaz.

Hanefi mezhebine göre, kaza namazından dolayı müekked sün­net, Tesbîh ve Kuşluk namazı terkedilmez. [534]

 

P) Kaza Namazlarım Nerede Kılmak Daha Uygun Olur?

 

Genellikle kaza namazlarını evde kılmak daha uygun olur. Çünkü Camilerde kaza namazıyla meşgul olmak, vakit namazları için erken saatlerde gelenlerin dikkatini çekebilir. Hem evlerde na­maz kılmanın ayrı bir fazileti vardır.[535]

 

R) Başkası Üzerinde Kalan Kaza Namaz Ve Oruçları Tutmak Caiz Olur Mu?

 

Namaz, oruç gibi ibâdetleri, müslüman, akıl, baliğ olan her kişi bizzat kendisi yerine getirmekle yükümlüdür. O halde bir baba, kıl­madığı namazların, tutmadığı oruçların kaza edilmesini kendi evlâ­dına emrederse, bu caiz olmaz. Çünkü emrettiği kimse de aynı ibâ­detleri yapmakla yükümlü bulunmaktadır.[536]

 

39 — NAMAZ VE ORUÇ KEFFARETİ :

 

Üzerinde kılmadığı namaz, tutmadığı oruç kazası bulunan kim­se, bunları yerine getirmeden vefat edecek olursa, ne yapılır? Bu ko­nuda vasiyyet etmiş ve vasiyyeti de bıraktığı malının üçte birini aş­mıyorsa, o takdirde her vakit ve vitir namazı için yarım sâ' (1667 kg.) buğday, ya da değeri hesaplanarak fakirlere dağıtılır. Oruç keffareti de her gün için yarım sâ' hesaplanarak verilir. Aslında ölen kimse hakkında dinde böyle bir vücub yoktur. Peygamber (A.S.) Efendimizin sarih bir sünneti de mevcut değildir. Bu sadece bir te­mennidir. Yapmış olduğu vasiyyet malının üçte birini aşarsa, verese­nin müsaadesi şarttır. Bıraktığı mal buna yetmiyorsa, devir yapma­ya gerek yoktur. Mevcut terekesinin -tekfin, teçhiz masrafları, in­sanlara olan borçları ödendikten sonra- üçte biri o niyetle fakir ve muhtaçlara dağıtılır.

a) Ölenin bu konuda vasiyeti yoksa, vârisler kendilerine   dü­şen hisseden isterlerse böyle bir hayır yapabilirler; yani murisleri­nin namaz ve oruç keffaretini güçleri nisbetinde ödeyebilirler. Hiç­bir vâris bu konuda zorlanamaz.

Namaz ve oruç keffaretinin tamamını bir tek fakire vermek te caizdir.[537]

Yemin, zihar ve iftar (oruç bozma) keffareti böyle değildir. Ya­ni onları toptan bir fakire ödemek caiz görülmemiştir. Çünkü yemin keffaretinden on, zihâr ve iftar keffaretlerinden altmışar kişinin ya­rarlanması makbuldür,

b) Ölüm hastalığında güçsüz düşüp namaz kılacak hali kalma­yan kimse öldüğü takdirde, sözü edilen devrede kılamadığı namaz, tutamadığı oruç için keffaret gerekmez. Aynı soru Hazreti Ali .(R.A,) efendimizin sevgili oğlu Hz. Hasandan  (E.A.)  sorulduğunda, gerek-nez diye cevap verdiği sahih rivayetle sabit olmuştur.

c) Çok yaşlanmış ve güçsüz düşmüş bir kimse ölmeden önce, alamadığı namazların, tutamadığı oruçların keffaretini verebilir tni? Hanefî fukahasma göre, kendisine böyle bir keffaret gerekmez.[538]

Bu konuyu biraz daha Oruç ve Cenaze bahsinde açıklayacağı­mızdan burada fazla bir yer ayırmaya gerek görmedik. [539]

 

40 — YANILMA SECDESİ : (Sücûd-i Sehv)

 

Namaz, huzur isteyen bir ibâdettir. Ne var ki zıd kuvvetlerin de­vamlı sürtüşme alanı olan insan ruhu bazen yanılabilir; en çok gıda alacağı bir zamanda bir an için gaflet edebilir.

O halde namazda yanılmak, onun mânevi yapısında bir gedik açmak demektir. O halde henüz ilâhî huzurdan ayrılmadan açılan o gediği kapamak gerekir. İşte «Yanılma Secdesi» diye çevrisini yap­tığımız «Sücûd-i Sehv» bu gediği kapamak içindir. Tâki namazımız noksansız huzura yükselebilsin.

Yanılma Secdesi bir bakıma, Allah'ın yüce huzurundaki gafleti­mizden af dilemek ve bunun için secdeye kapanıp aczimizi ifâde et­mektir. Allah (C.C.)  ise affedenlerin en hayırlısıdır. [540]

 

A) Yanılma Secdesi Vâcibdir.

 

Sahih olan da budur. Yeter ki bu­nu yapmaya vakit elverişli olsun. [541]O halde sabah namazında kendisine yanılma secdesi gereken   kimse selâm   verince, henüz bu secdeyi yapmadan güneş doğarsa, üzerinden düşer. Kazası da yok­tur. Diğer vakitlerdeki durum da böyle.[542]

 

B) Yanılma Secdesinin Yeri :

 

Namazda yapılan bir noksanlık, ya da fazlalıktan dolayı yanıl­ma secdesi gerektiğinde, bu son oturuşta selâm verdikten hemen son­ra yapılır. Bununla beraber selâm verilmeden önce yapılacak olursa bir şey gerekmez. Buna cevaz verenler çoğunluktadır.[543]

Yanılma Secdesi iki selâmla tamamlanır. Yani namaz sonunda selâm verip secde yaptıktan sonra tekrar iki tarafa selâm verilerek bu vâcib yerine getirilmiş olur. Sahih olan da budur.[544]

Namaz sonunda yalnız sağa selâm verdikten sonra Yanılma Sec­desi yapmak daha uygundur. Cumhur'un da görüşü budur. [545]

 

C) Yanılma Secdesinin Keyfiyeti :

 

Namaz sonunda sağ tarafa selâm verdikten sonra Tekbir getirip secdeye varır, teşbih getirdikten sonra yine Tekbirle başını kaldırır, beli doğrulduktan sonra tekrar Tekbir getirerek ikinci kez secdeye varır, teşbih getirdikten sonra yine Tekbirle başını kaldırıp oturur, teşehhüd yaptıktan, Peygamber (A.S.) Efendimize salâvat getirip dua ettikten sonra iki tarafa selâm verir. Sahih olan da budur. Ya­nılma secdesinden önceki teşehhüdde de salâvat ve duâ okuması tavsiye edilmiştir. [546]Hem böyle yapmak ihtiyat, sayılmıştır.[547]

 

D) Her Namazda Yanılma Secdesi Aynı Mıdır?

 

Her namazda farzın te'hiri veya vacibin terki ya da te'hirinden dolayı yanılma secdesi yapmak vâcibtir. Farz, vâcib, sünnet ve na­file namazlar bu konuda farksızdır.[548]

 

E) Yanılma Secdesinden Sonra Oturmak Vâcib Midir?

 

Fukahadan çoğu bunun vâcib olmadığını, ancak namaz sonun­da oturmanın, namazın resmiyetine uygun bulunduğunu söylemiş­tir. Nitekim Helvam de bunu belirtilen anlamda Siracü'l-Vehhac ad­lı eserinde aynen nakletmiştir. O halde yanılma secdesinden sonra ka'de yapmadan kalkıp ayrılırsa namazı bozulmaz. [549]

 

F) Yanılma Secdesi Konusunda Genel Kaaide Şudur :

 

Namazda terkedilen şey üçe ayrilır: Farz, vâcib sünnet. Farz terkedildiğinde, namazı bitirmeden onu yerine getirmek mümkün olduğu takdirde kaza edilir. Aksi halde namaz bozulur. Yerine ge­tirildiği takdirde namaz sonunda Yanılma Secdesi gerekir. Vâcib, yanılma sebebiyle terkedildiği takdirde namaz içinde onu yerine ge­tirmeğe gerek yoktur, meydana gelen bu açığı Yanılma Secdesiyle kapamak vâcibdir. Kasden terkedilirse, namazın iadesi garekir. Ya­nılma Secdesi kâfi gelmez.[550]

Sünnete gelince, ne kasden, ne de yanılma sebebiyle terkedildiği takdirde Yanılma Secdesini gerektirmez. Yanılma sebebiyle terkin­de kerahet söz konusu değildir. Kasden terkedildiği takdirde namaz kerahetle kılınmış olur.[551]

O halde Yanılma Secdesi ancak farzın geciktirilmesinden, vaci­bin yanılma sebebiyle terkinden veya geciktirilmesinden ve bir de vacibin değiştiriliri esinden (gizli okunacak yerde aşikâr okumak gi­bi) gerekir. [552]

Namazda Euzü-Besmeleyi veya Sübhaneke'yi veya intikal tek­birlerini terketmekten dolayı Yanılma Secdesi gerekmez. Çünkü bunlar sünnettir. Ancak Bayram Namazında ikinci rek'atte rükû'a gidilirken intikal tekbirini terketmek Yanılma Secdesini gerektirir. Çünkü o tekbir, bayram tekbirlerine tabi' olarak vâcib sayılmıştır.

Rükû'dan kalkıldığında belini doğrultmadan doğrudan doğruya secdeye varmak ta, İmam Ebû Hanîfe ile İmam Muhammed'e göre yanılma secdesini gerektirir. Ta'dil-i Erkân'ı farz kabul edenlere gö­re namaz bozulur. Ancak burada müfta bin olan Ebû Hamfe'nin iç­tihadıdır. Çünkü ümmet için kolaylık vardır.[553]

 

41 — NAMAZIN VÂCİBLERİ :

 

1. İki rek'atli namazların her iki rek'atinde, üç ve dört rek'atli farz namazların ilk iki rek'atinde Fatiha ve Sûre okumak. O halde Fatiha birinci veya ikinci rek'atte terkedilir veya az kısmı okunula­rak yetinilirse Yanılma Secdesi gerekir. Çoğunu okursa gerekmez.[554]

Sünnet, nafile ve vâcib olan namazların her rek'atinde Fatiha ve Sûre okumak vâcibdir. Bunların hangi rek'atinde terkedilirse edil­sin, vacibin terkinden dolayı Yanılma Secdesi gerekir. Kasden terke­dilirse namazı iadesi vâcib olur.[555]

Fatiha ilk iki rek'atin birinde veya nafile namazların her hangi bir rek'atinde tekrar edildiği takdirde Yanılma Secdesi gerekir. Ama Sûreyi okuduktan sonra tekrar edilirse, yanılma secdesi gerekmez.[556]

Fatihanın çoğu kısmını okuduktan sonra dönüp baştan yeniden okuması da tekrar sayılacağından yanılma secdesini gerektirir.

2. Sûreyi terkettiği takdirde Yanılma Secdesi vâcib olur. Bu­nun gibi, Fatihayla birlikçe çok kısa bir âyet okumakla yetinildiği takdirde, müctehid imamların bir kısmına göre yine Yanılma Secde­si gerekir. [557]İmam Ebû Hanîfe'ye göre bir şey gerekmez.

Fatihadan sonra sadece iki kısa âyet okuyup yanılarak rükû'a gider ve orada hatırhyarak dönüp üç âyeti tamamlarsa, yine Yanıl­ma Secdesi vâcib olur.

Fatihayı Sûreden sonraya bırakıp öylece okursa, bundan dolayı da Yanılma Secdesi gerekir. Çünkü farza yakın bu vâcib yer değiş­tirmiştir.[558]

Farz namazların son iki rek'atinde Fatiha ve Sûre okuyacak olursa, yanılma secdesi gerekmez. En sahih olan kavi de budur. Ama rükû ya da secdelerde bunları okuyacak olursa, o takdirde Yanılma Secdesi gerekir. Çünkü buralar kıraat yeri değil, teşbih yeridir. Te-şehhüd'de de bunları okuması aynı hükme girer. Ne var ki teşehhüd-de önce Fatiha ve Sûreyi okursa böyledir. Teşehhüd miktarı oturup Et-Tehiyyat'ı okuduktan sonra bunları okursa bir şey lâzım gelmez.[559]

Yukarıda da belirttiğimiz gibi, farz namazlarda Fâtiha'yı son iki rek'atte okursa, Yanılma Secdesi gerekmez. Zahir rivayete göre böy­ledir.[560]

 

A) Farzların Son İki Rek'atinde Hiçbir Şey Okumazsa :

 

Farz namazların son iki rek'atinde hiçbir şey okumaz teşbih te yapmazsa, bakılır : Kasden böyle yapmışsa uygun olmayan bir du­rum meydana getirmiştir. Yanılarak böyle yapmışsa, kendisine Yanılma Secdesi gerekir. Ama İmam Ebû Yusuf'un İmam Ebû Hanife' den yaptığı rivayete göre, her iki durumda da hiçbir şey gerekmez.

Bu rivaye itimada daha uygun görüldüğünden fetvaya esas ka­bul edilmiştir.[561]

Birinci ve ikinci rek'atte yamlarak Fatihayı okumadan sadece Sûre okur ve hemen hatırlarsa, dönüp hem Fatihayı, hem Sûreyi okuyarak namazını tamamlar ve bu durumda-kendisine Yanılma Secdesi gerekir.

Rükû'a gittikten veya rükû'dan başını kaldırdıktan sonra Fati­hayı okumadığını hatırlarsa, secdeye varmaz, önce Fatihayı, sonra Sûreyi okuyup yeniden rükû' yaptıktan sonra secdeye varır ve bu du­rumda yine Yanılma Secdesi gerekir.

b) Fatihayı okuduktan sonra Sûreyi okumadan rükû'a varır ve orada hatırlarsa, dönüp sadece Sûreyi okur, rükû'u iade edip namaz sonunda yanılma secdesi yapar. Sahih olan da budur.[562]

 

C) İkinci Rek'atte, Birinci Rek'atte Okuduğu Süreden Bir Önceki Sûreyi Okumak

 

Kur'ân'daki tertibe göre Sûreleri okumak çoğuna göre sünnet­tir. Bu bakımdan ikinci rek'atte, birinci rek'atte okuduğu Sûreden önceki bir sureyi okuyacak olursa, yanılma secdesi gerekmez.[563]

Kıraat esnasında Secde Âyetini okuyup Secde yapmasını unutan ve sonra hatırlıyarak bu secdeyi yerine getiren kimseye Yanılma Secdesi gerekir. Bazısına göre, gerekmez. Birinci görüş daha sahih­tir.[564]

Namazda bir sureyi okumak isterken hata yapıp başka bir su­re okursa, Yanılma Secdesi gerekmez. Çünkü bunda ne bir geciktir­me, ne de tekrar vardır.[565]

 

D) Kıraati İlk İki Rek'atte Okumak :

 

Yukarıda kısmen bu hususa dokunuldu. Farz namazlarda kıraatin ilk , iki rek'atte okunması vâcibdir Nafile namazlarda ise bütün rek'atlerde vâcibdir.[566]

 

E) Namazda Belli Ve Belirli Tertibe Uymak :

 

Meselâ : Bir rek'atte yapılması gerekli olan iki secdeden birini terkedecek olur ve sonra namaz arasında hatırlarsa, onu hemen ye­rine getirir ve bunun için de tertibe uymadığından yanılma secdesi gerekir.

Bunun gibi, kıraatten önce rükû yapacak olursa, dönüp kıraati yerine getirir ve rükû'u iade eder, namaz sonunda da bunun için ya­nılma secdesi yapar.[567]

 

F) Ta'dîl-İ Erkâna Riâyet Etmek :

 

Tâdili Erkân daha çok rükû ve secdelerde organların sakinleş­mesini beklemekle ilgilidir. Rükû'a veya secdelere varıldığında or­ganlarımızın hareketi son bulup sakinleşînceye kadar beklemek vâ­cibdir. Bunun sünnet olduğunu söyleyenler olmuşsa da, mezhebin zahirine göre, birinci görüş daha sahihtir. O halde namazda hangi rek'atte olursa olsun Ta'dîl-i Erkân'ı terketmekten dolayı Yanılma Secdesi gerekir. Sahih olan da bu ictihaddır.[568]

 

G) Üç Ve Dört Rek'atli Namazlarda Birinci Teşehhüde Oturmak.

 

O halde namazda birinci oturuşu yamlarak terketmekten dolayı Yanılma Secdesi vâcib olur. [569]

 

H) Birinci Ve İkinci Oturuşlarda Teşehhüd'ü Terketmek :

 

Namazda birinci oturuş nasıl vâcibse, Teşehhüd okumak da öyle­ce vâcibdir. Son oturuşa gelince, iki üç ve dört rek'atli namazların sonunda oturmak farzdır. Bu oturuşta Teşehhüd okumak vâcibdir. Bunun terkinden dolayı Yanılma Secdesi gerekir.[570]

Unutarak Teşehhüdü ayakta okursa, bu konuda fukahamn gö­rüşleri farklıdır. Sahih olan kavle göre, Yanılma Secdesi gerekmez.[571] Ancak ayakta Fatihadan önce Teşehhüd okursa, böyledir. Fâ-tiha'dan önce okursa, Yanılma Secdesi gerekir. En sahih görüş te budur. Çünkü Fâtiha'dan sonraki yer, Sûre okumaya hastır. Teşehlüdü okumak, vacibi geciktirmeyi gerektirir. Ama Fatiha'dan önce­li yer, sena yeridir, Teşehhüd de bir sena sayıldığından bir şey ge­lmemektedir.  

Farz namazlardan üç ve dört rek'atli olanlarının son iki veya »ir rek'atinde Teşehhüd okunursa, Yanılma Secdesi gerekmez. Fetâ buna göredir. 

Teşehhüd'den sonra yanüarak Fatiha okursa, Yanılma Secdesi gerekmez. Ama Teşehhüd yerine Fatiha okur veya önce Fatiha'yi ıkuyııp sonra Teşehhüd okursa, bu iki durumda da Yanılma secdesi gerekir. Bu, El-Vakıatü'n-Nâtıfiyye'de îmam Ebû Hanife'den rivayet edilmiştir. El-Muhit'te de aynı husus belirtilmiş ve konuya geniş yer verilmiştir.

Birinci oturuşta teşehhüdü tekrarlamak.

Birinci oturuşta teşehhüdü tekrarlıyacak olursa veya teşehhüd-İden sonra salâvat getirecek, duada bulunacak olursa, yanılma sec­desi gerekir.

Teşehhüdden sonra sadece Allahümme Salli Alâ Muham-Medin der, gerisini söylemese bile Yanılma Secdesinin gerekeceği fukahanm çoğu tarafından belirtilmiştir. En sahih olan da budur.

İkinci oturuşta teşehhüdün tekrar edilmesi Yanılma Secdesini gerektirmez.[572]

 

J) Son Oturuşta Teşehhüdü Unutup Okumuyacak Olursa :

 

Son oturuşta teşehhüdü unutup okumadan selâm verir, sonra hatırlarsa, dönüp yeniden okur ve Yanılma Secdesi yapar. Bu, İmam Ebû Hanîfe ile İmam Ebû Yusuf'a göredir. [573]

 

K) Oturacağı Yerde Ayağa Kalkarsa :

 

İster imam, ister yalnız başına olsun, namazda oturacağı yerde ayağa kalkar veya ayağa kalkacağı yerde oturursa, Yanılma Secde­si vâcib olur. Birinci oturuşu yapmadan ayağa kalkmanın ölçüsü, oturmaktan ziyade ayakta durmaya yakın bir vaziyet almasıdır. Bu durumda dönüp oturacak olursa, namazı bozulur.   Sahih olan kavi budur. [574]Ama oturmaya yakın bir vaziyet almışsa, o takdirde kalkmayıp oturur ve bir şey de gerekmez. En sahih görüş budur. [575]Hâkimi Şehîd Mervezî de aynı görüştedir.

Secde yapacağı yerde rükû', rükû' yapacağı yerde secde yapar veya rükünlerden birini tekrarlarsa veya rükünler arasında takdim te'hirde bulunursa, kendisine Yanılma Secdesi gerekir. [576]

 

L) Teşehhüdden Sonra Kaç Rek'at Kıldığında Tereddüt Ederse :

 

Teşehhüdden sonra üç mü, dört mü kıldığında tereddüd edip bu yüzden bir süre oyalanır, sonra dört rek'at. kıldığım kesinlikle hatır­lar ve öylece selâm verirse, bu gecikmeden dolayı Yanılma'Secdesi gerekir. [577]Ama sağa selâm verdikten sonra sözü edilen rek'at hakkında tereddüde düşerse, artık buna itibar edilmez ve Yanılma Secdesi de gerekmez.

Namazda abdesti bozulduğu için yeniden abdest almaya başlar­ken aynı hususta tereddüt eder ve bu yüzden bir süre oyalandıktan sonra abdest alıp namazı kaldığı yerden tamamlamaya başlarsa, kendisine Yanılma Secdesi gerekir.[578]

 

M) Vitir Namazında Kunût'u Terketmek :

 

Kunût'u terketmek veya yanılıp yerine getirmemekten dolayı Yanılma Secdesi gerekir. Çünkü Kunût vâcibdir. Rükû'a gidip başını kaldırdıktan sonra bu terketme gerçekleşir. O halde fukahanm da çoğuna göre, rükû'a varır varmaz hatırlarsa, o takdirde dönüp Ku-nût'u yerine getirebilir,

Kunût vâcib olduğu gibi, onun için "alman Tekbir de vâcibdir. O halde sözü edilen Tekbiri almadan Kunût yapılırsa, Yanılma Secde­si gerekir. Çünkü bu Tekbir de Bayram Tekbirleri gibidir.[579]

 

N) Bayram Tekbirlerini Terketmek :

 

Bayram Tekbirleri de vâcibdir; terkedildiği takdirde Yanılma Secdesi gerekir. Bunun gibi, Tekbirlerin bir kısmını terkeder veya fazlalaştırır veya onları başka yerde getirirse, yine de Yanılma Secdesi vâcib olur.[580]    Nitekim  EI-Hasan'm İmam Ebû Hanîfe'den yaptığı rivayete  göre, bu Tekbirlerden sadece bir tanesi terkedilse, 'yine de Yanılma Secdesi, gerekir. [581]

Fukahadan bir kısmına göre, imam Bayram Tekbirlerini yanı-larek terkeder de rükû'a varırsa, hatırladığı takdirde dönüp onları yerine getirir. Ama mesbukun durumu böyle değildir, imama rükû' da yetişirse, imam da Tekbirleri yerine getirmiş olsun olmasın, o rü-kû'da sözü edilen tekbirleri yerine getirir.[582]

Bayram namazının ikinci rek'atinde Bayram Tekbirlerinden son­ra Rükû'a varma İntikal Tekbîrini yanılarak terkederse, kendisine Yanılma Secdesi vâcib olur. Çünkü bu tekbir de Bayram Tekbirleri­ne tabi' olarak vâcib sayılmıştır. Tabii birinci rek'atteki rükû'a var­ma Tekbiri böyle değildir, o sünnettir.[583]

 

O) Yanılma Secdesini

 

Gerektiren haller bütün namazlarda ay­nıdır, yani aynı hükmü taşır. Ne var ki, fukahanın ileri gelenleri, ce­maat şaşırmasın, yanlış bir harekette bulunmasın diye cuma ve bay­ram namazlarında gerektiği takdirde Yanılma Secdesi terkedilir, Fetva buna göredir. Sahih olan da budur.[584]

 

Ö) Aşikâr Okunacak Yerde Gizli,  Gizli Okunacak Yerde  Aşikâr Okumak :

 

Bilindiği gibi, sabah akşam ve yatsı farzlarında kıraeti aşikâr okumak vâcib; öğle ve ikindi farzlarında gizli okumak vâcibdir. O halde gizli okunacak yerde yanılarak aşikâr okur veya aşikâr oku­nacak yerde gizli okursa, vacibi terkttiğinden Yanılma Secdesi ge­rekir. [585]

 

P) Ne Kadar Okunursa Yanılma Secdesi Gerekir?

 

Fukahanın çoğuna göre, namaz caiz olacak kadar kıraat yapn-dığmda Yanılma Secdesi gerekir. En sahih olan da budur. Yalnız ba­şına namaz kılan kimsenin bu vâcibleri yanılarak yerine getirmeme­sinden Yanılma Secdesi gerekmez. Çünkü aşikâr ve gizli okumak da­ha çok cemaatle kılman namazın özellikler indendir.[586]

Eûzü ya da Besmeleyi veya Âmin demeyi aşikâr söylemek Ya­nılma Secdesi gerektirmez. Çünkü bunları gizli söylemek vâcib de­ğildir.[587]

 

R) İmama Gereken Yanılma Secdesi Cemaate De Gerekir.

 

İmanı namazda yanılma secdesini gerektiren bir yanılmada bu-• lunsa, ister arkasında ona tabi' olanlar bu sırada ona uymuş olsun 'Olmasın farketmez, ona da İmamla birlikte Yanılma Secdesi gerekir.

İmama namazın sonunda Yanılma Secdesinin ikinci secdesinde yetişen kimse artık kaçırdığı birinci secdeyi kaza etmez. İmam tam secdeleri yaptıktan sonra ona gelip uyarsa selâmdan sonra Yanılma Secdesini kaza etmesi yine de gerekmez.[588]

İmamın değil de cemaatten birinin yanılması, Yanılma Secdesi­ni gerektirmez. Çünkü namazda imam cemaate değil, cemaat imâ­ma tabi'dlr. îmam namaz sonunda gereken Yanılma Secdesini terkedecek olarsa, cemaat te terkeder.[589]

 

S) Mesbuk Olan Kimse, Yanılma Secdesinde İmama Uyar Mı?

 

Fukahanın ittifakıyla mesbuk namaz sonunda imama Yanılma Secdesinde uyar, imam selâm verince o kalkıp yetişemediği kısmı tamamlar; artık namaz sonunda Yanılma Secdesini tekrarlamaz.[590]

ş) Lâhik olan, imamla birlikte Yanılma Secdesi yapsa bile yi­ne de namazın sonunda kendisinin Yanılma Secdesi yapması gere­kir. İmamla beraber yaptığı secdeye itibar edilmez.

Mesbuk ise, imam selâm verir vermez kalkmaz, biraz bekleyip imamın Yanılma Secdesi yapıp yapmıyacağma dikkat eder, Öylece kalkar. [591]Şayet imam Yanılma Secdesi yapmadan Mesbuk aya­ğa kalkıp yetişemediği rek'atleri kılmaya başlar, bu arada imam ya­nılma secdesi yaparsa, o takdirde Mesbuk namaz sonunda bunu ye­rine getirir. Mesbuk başladığı rek'ati secdeyle bağlamamışsa, çoğu fukahaya göre dönüp imamla birlikte Yanılma Secdesini yerine ge­tirir. Sonra kalkıp imama yetişmediği kısımları yeniden tamamlar.

Bu durumda dönüp imama uymayacak olursa, namazı yine de câizdir. Ancak namaz sonunda Yanılma Secdesi yapması vâcibdir. Bu, »tihsan kaaidesine göre verilen bir cevazdır.

Mesbuk başladığı rek'ati secdeyle bağladıktan sonra dönüp Yanılma Secdesinde imama uyacak olursa, namazı bozulur, yeniden :ılması gerekir.[592]

Korku   Namazında  imam  yanılır  da Yanılma   Secdesi yapacak olursa, ikinci taife ona uyar, birinci taife ise, namazı tamamladık-lan sonra Yanılma Secdesi yapar.[593]

Lâhik, kaza edeceği kısımda Yanılma Secdesi yapmaz. Mesbuk ise yapar. Mesbuk'un imamı yanıldığı halde Yanılma secdesi yap­maz, sonra mesbuk yetişemediği kısmı kılarken kendisi de yanılır­la bu ikisi için iki secde yeter.

İmam namazda yanıldıktan sonra abdesti bozulur da yerine mesbuk olan birini geçirir, o da namazı tamamlar ancak selâm ver­mez, belki namazın başlangıcında imama uyan birini yerine geçi­rir, o selâm verip Yanılma Secdesi yaparken mesbuk ona uyarak Yanılma Secdesi yapar; sonra kalkıp yetişemediği kısmı tamamlar.[594]

 

T) Beşinci Rek'ate Kalkan :

 

Dört rek'atli namazın sonunda teşehhüd miktarı oturduktan son­ra yanılır da beşinci rek'ate kalkacak olursa, bu durumda henüz sec­de yapmadan hatırlıyarak oturup selâm verirse, namazı tamamdır, ancak Yanılma Secdesi yapması gerekir. Ama beşinci rek'ati secdey­le bağladıktan sonra hatırlarsa, artık dönüp oturmaz, belki bir rek'­at daha ilâve ederek altı rek'at kılar, oturup selâm verdikten sonra Yanılma Secdesi yapar. Bazısına göre, Yanılma Secdesi yapması ge­rekmez.[595] Ama istihsanen Secde yapması ekser tarafından ka­bul edilmiştir. Fetva buna göredir. [596]Muhtar olan görüş te bu­dur. İlâve edilen iki rek'at nafile yerine geçer. Sahih olan budur, Cevhere-i Neyyire'de de bu husus belirtilmiştir.

İkindi farzında teşehhüdden sonra yanılıp beşinci rek'ate    kalka, onu secdeye bağlıyacak olursa, bazısına göre altıncı rek'e.ti ilâ­ve etmez; çünkü ikindi farzından sonra meşru bir nafile namaz yok­tur. Fukahanın ileri gelenlerine göre, böyle de olsa, yine altıncı rek'­ati ilâve eder. Çünkü bu ihtivan bir ilâve değildir. Bu bakımdan mekruh sayılmamıştır.[597]

Sabah farzında ise, ikinci rek'atin sonunda teşehhüd miktarı oturduktan sonra üçüncü rek'ate kalkıp onu secdeyle de bağlasa yi­ne de bir rek'at daha ilâve etmesine gerek yoktur. Hatırlayınca he­men oturup selâm verir ve Yanılma Secdesi yapar. [598]Bahrirâik'-de İbn Nüceym'in tesbitine göre, buna da bir rek'at ilâve etmek su­retiyle dört rek'ate çıkarmakta bir sakınca olmadığı belirtilmiştir.[599]

 

U) Namazın  Sonunda Icşehhüd Miktarı Oturmadan Kalkmak :

 

Namazın sonunda teşehhüd miktarı oturmadan beşinci rek'ate kalkılır, henüz secde ile bağlanmadan hatırlanırsa, oturulur, teşeh­hüd yerine getirildikten sonra selâm verilir ve Yanılma Secdesi ya­pılır. Beşinci rek'ati secdeyle bağlıyacak olursa, bu durumda fuka-hadan bir kısmına göre, altıncı bir rek'at daha ilâve eder ve bu na­file yerine geçer. Bozulan farzı yeniden kılması gerekir, ikindi far-zmdaki durum da böyledir. Çünkü ikindiden önce meşru' nafile var­dır. Farzın bozulup nafileye çevrilmesinde bir beis yoktur. Sabah far­zı böyle değildir. Üçüncü rek'ate kalkar ve onu secdeyle bağlarsa, namaz bozulmuş ve kılınan üç rek'at te nafile kılmak meşru' sayıl­mamıştır.[600]

Bu, İmam Ebû Hanîfe ile İmam Ebû Yusuf'un görüşüdür. Altııı-' cı rek'ati ilâve etse de olur, etmese de olur. Bozulan namaz nafileye dönüşür.[601]

İki veya dört rek'atli namazın sonunda teşehhüd miktarı otur­madan beşinci rek'ate kalkan kimse secdeye varmakla namazı he­men bozulmuş olur mu İmam Ebû Yusuf'a göre, başını secdeye koy­duğu an namazı bozulur ve nafileye dönüşür. İmam Muhammed'e göre, başını secdeden kaldırdığı an namazı bozulmuş olur. Çünkü Ebû Yusuf'a göre secdenin farzı, sadece alnı yere koymakla gerçek­leşir. İmam Muhammed'e göre, alnı secdeden kaldırmakla gerçekle­şir. Fahrü'l-İslâm El-Câmiu's-Sağîr'de, «Fetva bu konuda İmam Mu-hammed'in kavline göredir,» demiştir.

Buradaki farklı görüş ve içtihadın faydası, secdeye başını koy­duğunda abdestinin bozulması durumunda ortaya çıkar : Ebû Yu­suf'a göre artık bunu düzeltmek değildir. İmam Muhammed'e göre, abdest alıp düzeltmesi mümkündür; abdestten sonra gelip teşehhü­de oturur ve selâm vererek namazım tamamlar. [602]En sahih kavle göre bu durumda yanılma secdesi yapmaz.

İki rek'at nafile namaz kılarken yanılır da namazın sonunda Ya-mlraa Secdesi yaptıktan sonra selâm vermeden kalkıp iki rekat daha kılacak olursa, sahihtir; ne var ki bu durumda   Yanılma Secdesini iade eder. Muhtar olan görüş te budur. Yolcu olanın da durumu böyledir :

İki rek'at kıldıktan sonra Yanılma Secdesi gerektiği için yapar ve sonra selâm vermeden ikaamete (eyleşik olmaya) niyet ederse, o takdirde kalkıp iki rek'at daha kılar ve Yanılma Secdesini iade ede­rek- namazını tamamlar.[603]

 

Ü) Yanılma Secdesini De Yamlarak Yapmadan Selâm Verirse :

 

Yanılma Secdesi gerektiği halde yanılır da bunu yerine getir­meden selâm vererek namazdan çıkarsa, ne lâzım gelir? Fukahanm ileri gelenlerine göre, bir şey gerekmez.

Namazda birkaç kez Yanılma Secdesini gerektirecek şekilde ya-nılırsa, hepsi için namaz sonunda bir defa Yanılma Secdesi yapmak kâfidir.[604]

Gece nafile namaz kıldıran imam kıraati kasden gizli okursa, isaet (uygun olmayan bir fiil) işlemiş olur. Yamlarak böyle yaparsa, Yanılma Secdesi gerekir.[605]

 

V) Vitir Ve Teravih Namazlarında Kıraat :

 

Ramazanda Teravih ve Vitir namazlarında kıraat aşikâr oku­nur. Çoğu fukahaya göre bu vâcibdir; terki yanılma secdesini gerektirir.

İmam namaz kıldırırken yanılır ve henüz namazı    bitirmeden abdesti bozulduğu için cemaatten birini yerine geçirir, o da bu arada yamlırsa, namaz sonunda sadece bir defa Yanılma Secdesi yapması yeter; iki yanılma yerine geçeceği kabul edilmiştir.[606]     

Dördüncü rek'atin sonunda teşehhüd miktarı oturur, fakat te1-şehhüd okumadan yamlarak selâm verirse, dönüp teşehhüdü oku­ması, selâm verdikten sonra da Yanılma Secdesi yapması gerekir.[607]

 

Y) Rek'at Sayısında Şüpheye Düşmek :

 

Namazda üç mü, yoksa dört mü kıldığında şüphe eder ve bu ilİL defa vaki olan bir şüphe ise, namazı kaldığı yerde bırakıp, yeniden kılar,                                                                                                

Namazı bu durumda bırakınca, ister selâm vererek, ister dünya sözü konuşarak, isterse namazı bozacak harekette bulunarak hü­kümsüz kılar. Sadece bulunduğu yerde namazı bozduğuna ve yeni­den başlayacağına niyet getirmesi kâfi değildir.[608]                

«İlk defa vaki olan bir şüphemden maksad, bunu âdet haline ge­tirmemiş, demektir. Yoksa herkes ara-sıra namazda şüpheye düşe­bilir.[609]

Sık sık şüpheye düşüyorsa, o takdirde hangi sayı hakkında da­ha çok kalbi yatışıyorsa, ona göre hareket eder. İki sayı arasında böyle bir tercih yapamıyorsa, o takdirde az olanı esas kabul edip namazını ona göre tamamlar. [610]Bu durumda her iki rek'at so­nunda oturmayı dikkate alır. Buna bir misal verelim :

Dört rek'atli namaz kılarken birinci mi, ikinci mi rek'at oldu­ğunda şüpheye düşer ve bir tercih yapamadığı için bir rek'at kıldı­ğını kabul edip ona göre hareket eder : Kalkıp bir rek'at kıldıktan sonra teşehhüde oturur, sonra kalkıp bir rek'at daha kılıp tekrar teşehhüde oturur, sonra bir rek'at daha kılıp son oturuşu ya­par. Böylece dört oturuşla -ikisi farz, ikisi vâcib olmak üzere- nama­zını tamamlar.[611]

Teşehhüd miktarı oturduktan veya selâm verdikten sonra böy­le bir şüpheye düşerse, artık buna itibar edilmez; namazı tamamla­mış sayılır. El-Hulasa kitabında da bu husus belirtilmiştir.[612]

 

Z) Vakit Namazını Kılıp Kılmadığında Şüpheye Düşerse :

 

Vakit namazını kılıp kılmadığında şüpheye düşerse, vakit henüz çıkmamış ve bir namaz kılacak kadar zaman kalmışsa, o takdirde farzı edâ eder. Vakit çıkmışsa, artık böyle bir şüpheye itibar edil­mez. [613]

 

A) Sabah Namazında Şüpheye Düşerse :

 

Sabah namazında ayakta iken üçüncü rek'at mı, birinci rek'at mı olduğunda şüpheye düşerse, ayakta durmayı hemen terkedip te­şehhüde oturur, sonra kalkıp iki rek'at daha kılar, her rek'atte hem Fatiha hem Zamm-ı Sûre okur, teşehhüde oturup selâm verdikten sonra Yanılma Secdesi yapar.

Sözü edilen namazın secdesinde iken böyle bir şüphe doğarsa, secdeyi tamamlayıp oturur, selâm vermeden kalkıp bir rek'at daha kılar ve öylece selâm verdikten sonra Yanılma Secdesi yapar. Tabii bütün bunlar, şüphe sık sık vaki olmadığı takdirdedir. Şüphe sık sık vaki oluyorsa, yukarıda belirttiğimiz gibi, az rek'ati esas kabul edip ona göre namazını tamamlar.

Yine sabah namazının secdesinde iken iki veya üç rek'at kıldı­ğında şüpheys düşerse, secdesini tamamlayıp ona göre hareket eder. Çünkü eğer iki rek'at kıîmışsa, bunu secdeyle tamamlamış olur. Üç rek'at kıîmışsa, bir bakıma îmam Muhammed'e göre yine namazı bozulmaz. Çünkü birinci secdede bunu hatırlayınca o secde hüküm­süz kalmış olur. Ama bu şüphe ikinci secdede vaki olursa, o takdir­de namaz bozulur. [614]

 

B) Vitir Namazında Şüpheye Düşmek :

 

Vitir namazında iki ile üç rek'at arasında şüpheye düşerse, ayak­ta bulunuyorsa o takdirde içinde bulunduğu rek'ati tamamlayıp Ku-nût okur ve oturur, selâm vermeden kalkıp bir rek'at daha kılar ve tekrar Kunût okuyarak namazım tamamlar, sonunda Yanılma Sec­desi yaj>ar. Tabii, iki ile üç rek'at arasında şüphe ederken bir tercir yapamadığı takdirde böyledir. Gönlü üç rek'at kıldığına yatışırsa, takdirde üçüncü rek'ate kalkmaya gerek yoktur. Muhtar olan da bu­dur.

Bu hususta Bahrirâik sahibi ile Fethülkadir sahibi şu genel fcaai-deyi belirtmişlerdir :

Namazda rek'at sayısında şüphe edildiğinde, ister bir tercih ya­pılsın az rek'at esas kabul edilsin, ister çok rek'ate kalb yatıştığı için o esas kabul edilsin her iki surette de namaz sonunda Yanılma Sec­desi yapmak vâcibdir. Ne var ki fukahamn bir kısmı böyle genel bir kaaideyi benimsememiş tir.

Buna bir misal verelim :

Dört rek'atli bir namazda üç ile dört rek'at arasında şüpheye düşer, biraz düşündükten sonra üç rek'at kıldığını hatırlarsa, -eğer düşünme süresi bir rükün edâ edilecek kadar bir süre almamışsa- o takdirde yanılma secdesine gerek yoktur. Ama bir rükün edâ edile­cek kadar bir süre geçmişse, farzı geciktirmeden dolayı Yanılma Secdesi vâcib olur. [615]

Namaz kılarken mukim ve misafir (eyleşik ve yolcu) olduğun­da şüpheye düşerse, kesin bir sonuca varamıyorsa, o takdirde ikin­ci rek'atin,sonunda oturup farz ve vâcib olanı ihtiyaten yerine geti­rip öylece namazını tamamlar.[616]

İmam dört rek'atli namaz kıldırırken ikinci secdede iki rek'at ile üç rek'at kıldırdığı arasında şüphe eder ve bir tercih yapma duru­munda olmaz, sadece cemaatin, secdeden kalkıldığında ne yapaca­ğına bakıp onlara uymayı düşünürse, o takdirde cemaat, secdeden kalkıldığında oturursa, o da oturur, kalkarsa, o da kalkar ve bu du­rumda Yanılma Secdesi gerekmez. Çünkü şüphe, cemaatin hareke­tiyle giderilmiş ve farz da geciktirilmemiştir.[617]

İmam namazda şüpheye düşer ve kalbinin yatıştığı ölçüde na­mazını kılıp tamamladıktan sonra, doğruluğuna güvenilen iki adam ona kaç rek'at kıldığım haber verirse, onların sözüne uyarak nama­zını ona göre düzenler; noksan kıîmışsa iade eder.

Ama yalnız bir kişi kendisine farzedelim, üç rek'at kıldığını ha­ber verirse, artık onun sözüne itibar etmez. Çünkü kendisi bir tercih  kullanmişlı. Haber veren de bir kişi olduğuna göre bu tercih bozulmaz.[618]

Ne var ki İmam Muhammed'den yapılan rivayete göre, haber ve- doğru ile yalan arasında söz söyleyeceği şüphesi hasıl olursa, o ,kdirde kılman namaz ihtiyaten iade edilir. [619]

 

42 — TİLÂVET SECDESİ :

 

Tilâvet Secdesi, Kur'ân'da secde âyeti okunduğunda yapılması ereken bir secdedir. Bu namaz dışında vâcib olduğu gibi, namaz pinde de secde âyeti okunduğu takdirde yine vâcibdir.

Tilâvet Secdesi Resûlüllah'm kavli ve fiili sünnetiyle sabit ol-luştur :

a) İbn Ömer  (R.A.)  diyor ki :

«Resûlüllah (A.S.) Efendimiz Kur'ân okur ve secde âyetine ge-ince onu da okur sonra secde eder, biz de onunla birlikte secde eder-lik. O kadar ki, bazen    başımızı secde   yapacak   yer bulamazdık.

Cemaat çok kalabalık olduğu vakitlerde böyle olurdu).»[620] 

Diğer bir hadîste şöyle buyurulmuştur :

Âdemoğlu Kur'ân'daki secde âyetini okuyup secde ettiğinde şey-;an ağlayarak oradan uzaklaşır ve şöyle der : «Yazıklar olsun bana! âdemoğlu secdeyle emredildi, o bu emre uyarak secde yaptı, cennete bak kazandı. Ben ise secde ile emredildim, emre karşı gldiğim için Cehenneme hak kazandım.»[621]

 

B) Tilâvet Secdesinin Hükmü :

 

Mâliki, Şafii ve Hambelî mezheplerine göre, sünnettir. Hanefî mezhebine göre, vâcibdir.

Üç mezhep burada daha çok Zeyd bin Sabit (R.A.)'den nakledi­len sahih hadise dayanmışlardır. Hz. Zeyd diyor ki  «Ben Resûlül­lah'm huzurunda Secde âyetini okuduğumda O secde etmedi.» [622]Ayrıca Bedevi'nin beş vakit namazdan başka bir namaz olup olmadığım sorduğunda, Resûlüllah  (A.S.)'m «Hayır, meğerki nafile kılasm..»  diye cevap vermesini de bir delil    saymışlardır,    bu konuda.[623]

İmam Mâlik bu konuda bir diğer rivayeti delil getirerek şöyle nakletmiştir :

Urve oğlu Hişam  (R.A.) diyor ki, babam bana anlattı -.

«İkinci Halife Hz. Ömer (R.A.) minber üzerinde bulunuyordu, secde âyetini okuyunca, inip secde etti, biz de onunla birlikte secde ettik. Günlerden cuma idi. Sonra bir başka cuma günü yine secde âyetini okudu, hepimiz secdeye hazırlandık, derken o secde etmedi ve bize «Allah bu secdeyi bize farz kılmadı. Meğer ki biz kendimi*, secde edelim. Bu konuda serbestsiniz,» dedi.[624]

Bu konuda geniş bilgi edinmek isteyenler, Zeylaî'nin Nesburra-ye adlı kıymetli eserinin Tilâvet Secdesi bölümüne baksınlar. [625]

 

C) Tilâvet Secdesi, Kur'ân'da 14 Yerde Vardır.

 

1. A'raf Sûresinin sonunda : Ve Lehü Yescüdune,

2. Ha'd Süresi : Ve Lîllahî Yescüm Men Fî's-Semavatî,

3.  Nahl Sûresi : Ve Lillâhî Yescüdü Ma Fi's-Semavati,

4. î s r â ' Sûresi : Yehirrüne Lilezkani Sücceden,

5. Meryem Sûresi : İzâ Tütla Aleyhim Âyatü'r-Rahmânî Harrû  Süc-Ceda,

6. Hacc Sûresi : Elem Tere Enne'llahe Yescüdu Lehu,

7. Furkan Sûresi : Ve Îzâ Kîıle Lehumü'scüdû Lir-Rahmâni,

8. Nemi Sûresi : Ve Ya'lemû Mâ Tuhfûne Vema Tu'linün,

9. Elif-Lâm Mîm Tenzil : Harrû Sücceden,

10. Sad Sûresi : Festeğfera Rabbehu ve harra râkian ve enâb.

11. Ha-Mim Secde : Vescüdü Lîllâhi,

12. Necm Sûresi :  Fescüdû Lillâhi Va'budû,

13. İzâ's-Semâu'n-nşakkat : La Yescüdûne,

14. Ikra' Sûresi : Vescüd Vakterib.

İşte bu on dört yerde geçen secdeyle ilgili âyetler okunduğunda hem okuyana, hem işitene -ister dinlemek kasdı bulunsun, ister bu­lunmasın- secde etmek vâcib olur.[626]

 

D) Tilâvet Secdesinin Vâcib Olabilmesi İçin :

 

Sözü edilen âyetler okunduğunda sadece dudakların hareket edip harfler sıhhatli biçimde teleffuz edilmediği takdirde Tilâvet Sec­desi vâcib olmaz. O halde secde âyetinin gizli okunması bu konuda yeterii sebep değildir. Hem okuyanın kendi sesini, hem de yakınında bulunanların onu işitmesi gerekir.[627]

Secde âyetinin sonundaki harfi terkedip sadece evvelindeki harf­leri okumak ta yeterli değildir. Kelimenin tam olarak teleffuz edil­mesi lâzımdır.

Buna bir misâl verelim :

Vescüd yerine Vescü okunursa, yanılma secdesi gerekir. Çün­kü kelimenin sonundaki harf teleffuz edilmemiş ve böylece mâna anlaşılmamıştır.[628]

 

E) Tilâvet Secdesi Kimlere Vâcibdir?

 

Namaza ehil sayılanlar, Tilâvet Secdesine de ehil sayılırlar. Yani namaz kime farzsa, Tilâvet Secdesi de ona vâcibdir. O halde secde âyetini okuyan veya işiten kimse kâfir veya deli veya mecnun veya çocuk veya ayhali ya da lohusa olursa Tilâvet Secdesi gerekmez. Çünkü bunlar bulundukları sıfat üzere namaza ehil değildirler. Ama bunlardan, namaza ehil olan bir kişi secde âyetini işitecek olursa, ona vâcib olur.

Bunun gibi abdestsiz veya cünüp kimsenin de secde âyetini işit­mesi, Tilâvet Secdesini gerektirir. Hasta da böyledir. Tabii, abdest aldıktan veya cünüplüğünü giderdikten sonra bu vücubu yerine ge­tirir.

Uyuyan kimse secde âyetini okur, yanında onu işiten bulunursa, işitene vâcib olur. Sahih olan görüş budur. Uykudan uyandığında kendisine, uykuda iken secde âyetini okuduğu haber verilirse, onun da Tilâvet Secdesi yapması gerekir. En sahih olan görüş budur'.[629]

 

F) Sarhoş İken Secde Âyetini Okursa :

 

Sarhoş bir vaziyette secde âyetini okuyan kimsenin ve onu işite­nin Tilâvet Secdesi yapması vâcib olur. Çünkü sarhoşluğu geçince namaza ehildir.[630]

 

G) Kadın Namazda Secde Âyetini Okursa :

 

Kadın namazda secde âyetini okuduğu halde secde etmez ve bu arada ayhali olursa, Tilâvet Secdesi düşer, artık onu yerine getirme­si gerekmez.[631]

 

H) Nafile Namaz Kılarken Secde Âyetini Okursa :

 

Nafile namazda secde âyetini okuyup Tilâvet Secdesi yaptıktan sonra namaz bozulursa, sadece o namazı iade etmesi Vâcib olur. Ti­lâvet Secdesini iade etmesine gerek yoktur.[632]

Müslüman bir kimse secde âyetini okuyup henüz Tilâvet Secde­sini yerine getirmeden irtidad eder   (dinden çıkar) sa,   tekrar dine döndüğünde onu kaza etmesi gerekmez. [633]

 

İ) Okunaksızın Sadece Secde Âyetini Yazmak :

 

Sadece secde âyetini yazmakla    Tilâvet Secdesi    vâcib olmaz.[634]

Secde âyetini Farsça ya da başka bir dille okumak ta Tilâvet Sec­desini gerektirir. Bu sadece okuyan için değil, işiten için de vâcib olur. Ne var ki işiten kimse bunun secde âyeti olduğunu bilmiyorsa, o takdirde Tilâvet Secdesi gerekmez. [635]Çoğu fakihlere göre, ge­rekir. Sahih olan da budur. Çünkü secde âyetinden maksad, secdeye delâlet eden hükümdür. Başka dilde de aynı hüküm câridir. El-Muhit sahibi bu[ görüşü benimsemiş ve bunda icmâ var demiştir.

Arapça okunduğu takdirde mutlaka Tilâvet Secdesi gerekir. An-.cak özrü olan bir süre geciktirebilir.[636]

 

K) Sağır Kimse Secde Âyetini Okursa :

 

Telaffuzunu sağlayarak okuyorsa, o takdirde işitnıese bile yine de Tilâvet Secdesi gerekir.

Âyetin hecelenerek okunması :

Secde âyetini heceliyerek okuyan ve okutan kimseye ve onu leyene Tilâvet Secdesi gerekmez.[637]

 

L) İmam Secde Âyetini Okursa :

 

İmam ister aşikâr ister gizli (kendisi duyacak kadar) secde âye­tini okuyup Tilâvet Secdesi yaptığında cemaat ona uyar. Ancak giz­li okunan namazlarda imâmın secde âyetini okumaması müstehab sayılmıştır.

Bunun gibi namaz dışındaki kimselerin de1 imamın sesini işittik­leri takdirde onlara da Tilâvet Secdesi gerekir.[638]  Sahih olan da bu görüştür. Hidâye sahibi de bunu sahih kabul etmiştir.        

îmam secde âyetini okuduğunda, bir adam cami'a girer ve onun sesini işittikten sonra gelip imama uyarsa, imamla birlikte Tilâvet Secdesi yapması gerekir. İmam secde ettikten sonra ona uyarsa, o takdirde namaz içinde secde etmesi gerekmez. Bazı fakihlere göre, namazı bitirdikten sonra secde pder. Sahih olan da budur.[639]

 

Cemaatle Kılman Namazda,Cemaatten Biri Secde Âyetini Okursa:

 

Cemaatten birinin secde âyetini okuması sebebiyle ne kendisine, ne imama, ne de diğer cemaate Tilâvet Secdesini gerektirir.[640]

Ama namazda olan kimse namaz dışında bulunan bir kimsenin secde âyetini okumasını işitirse, namazı bitirdikten sonra . Tilâvet Secdesi yapması gerekir. Namaz içinde yapacak olursa, namazı bo-zulmasa bile, yeterli sayılmaz. Sahih olan görüş budur.[641]

 

M) Namazda Secde Âyetini Okumak :

 

Namazda secde âyetini okuduğunda, eğer sûrenin ortasında ise, daha okumak niyeti varsa, o takdirde afdal olan şudur ki, önce Ti­lâvet Secdesini yapar sonra kalkıp kıraatini tamamlar. Sûrenin so­nunda veya okuyacağı kısmın son bölümünde ise, rükû'a varmakla bunu yerine getirmiş sayılır. Ayrıca bir secde yapmasına gerek yok­tur.

Ama sûrenin ortasındaki secde âyetini okuyup secde etmez de kıraatine devam ederse, o takdirde rükû'a vardığında buna niyet et­se bile Tilâvet Secdesi yerine geçmez. Namazda iken onu yerine ge­tirmesi gerekir. Hâherzâde, secde âyetinden sonra üç âyet okuyacak olursa, o takdirde artık rükû'a gitmekle Tilâvet Secdesi yapılmış sa­yılmaz, demiştir. Şemsü'I-Eimme El-Helvânî'ye göre, ancak üç âyet­ten fazla okuduğu takdirde, artık rükû1 Tilâvet Secdesi yerine geç­mez. [642]

Secde âyetiyle Zamm-i Sûre bitmiş olur ve rükû'a varmadan Ti­lâvet Secdesini yerine getirirse, bu takdirde başını kaldırdığında bir­kaç âyet daha okuması uygun olur. Okumadığı takdirde bir şey lâ­zım gelmez.

O halde Zamm-i Sûrenin sonunu secde âyetiyle bağladıktan son­ra rükû'a varırken ayrıca Tilâvet Secdesine niyet etmesi gerekir. Ak­si halde yapılan rükû' Tilâvet Secdesi yerine geçmez, ayrıca secde yapması gerekir.

Rükû'a vardıktan sonra Tilâvet Secdesine niyet getirirse, bu ye­terli olur mu? Fukahanm bu husustaki görüşleri farklıdır. En açık olan görüş ve tesbite göre, yeterli değildir. Şeyh Ebû'l-Mekârim de aynı görüştedir.

Bedayi' sahibi ise, başını rükû'dan kaldırdıktan sonra niyet ge­tirecek olsa, yeterli değildir, demiştir. Bunda icmâ' var İbn Nüceym de aynı görüştedir. [643]

 

N) Namaz Secdesi Tilâvet Secdesi Yerine Geçer Mi?

 

Fukahanm çoğuna göre, rükû'da buna niyet getirmese bile, na­maz secdesi Tilâvet Secdesi yerine geçer. [644]Bu görüşte kolaylık vardır. Bununla beraber fukahadan bir kısmı ise, şu hususu tesbit etmiştir : Namaz kılan kimse Tilâvet Secdesini asıl yerinde yapmayı unutur da sonra onu ya rükû'ya sücûd, ya da oturuşta hatırlarsa, ha­tırladığı yerde derhal Tilâvet Secdesi yapar sonra bulunduğu duru­ma döner ve o rüknü iade eder. Yani rükû'da hatırlayıp secde yap­mışsa, secdeden kalktığında dönüp rükû'u iade eder. Secde veya oturuşta hatırlamış ve öylece secde yapmışsa, secdeden kalktığında namazın asıl secdesini veya oturuşu istihsanen iade eder. îâde etme­diği takdirde bir şey lâzım gelmez.

Namaz kılarken, namaz dışında birinin okuduğu secdş âyetini işitir ve onunla birlikte secde yaparsa, bu takdirde ona uymayı kas-detmişse, namazı bozulur.

Namaz dışında okunan secde âyetini işiten kimsenin okuyanla birlikte secde ettiğinde, müstehab olan şudur ki, ondan önce başını secdeden kaldırmaz. Kaldıracak olursa ,bir şey gerekmez.[645]

 

O) Tilâvet Secdesinde Saf Bağlanır Mı?

 

Secde âyetini okuyan kimsenin öne geçmesi, onu işitenlerin ar­kada saf bağlayıp birlikte secde etmeleri müstehabdır. Hattâ bu ko­nuda okuyan kadın ise, o da öne geçip erkeklerle birlikte secde ya­pabilirler.[646]

 

Ö) Aynı Mecliste Aynı Secde Âyeti Tekrar Okunursa :

 

Aynı mecliste aynı secde âyeti birkaç kez ardarda okunursa, hem okuyanın, hem dinleyenlerin bir defa secde yapmaları yeter. Bunun aksine aynı secde âyeti ayrı ayrı meclislerde okunursa veya aynı mecliste ayrı ayrı secde âyetleri okunursa, her birisi için ayrı bir Tilâvet Secdesi yapmak gerekir.[647]

Secde âyetini okuyan aynı mecliste onu birkaç kez okur, ama işitenler ayrı ayrı meclislerde onu dinlerlerse, okuyana bir defa, din­leyenlere bulundukları meclis sayısınca Tilâvet Secdesi gerekir. Bu­nun aksine dinleyenler aynı mecliste bulunurken okuyan aynı âyeti birkaç mecliste tekrar ederse, okuyana bulunduğu meclis sayısınca, dinleyenlere bir defa Tilâvet Secdesi vâcib olur. Bu Meşayih-i Fuka­hadan çoğuna gönedir ki biz de ona göre amel ediyoruz.

Bir evin ve camiin içi tek meclis sayılacağından gerek okuyanın, gerek dinleyenin ev ya da câmî' içinde aynı secde âyetini birkaç yer­de okumaları veya dinlemeleri de bir defa Tilâvet Secdesi yapmayı gerektirir.

Aynı Secde âyeti aynı mecliste birkaç kere tekrar edilirken ara-yerde su içmek veya konuşmak ya da birkaç lokma bir şey yemek birkaç kez Tilâvet Secdesini gerektirmez. Bunun gibi arayerde teşbih ve zikirlerle meşgul olmak ta bir meclis hükmünü kaldırmaz.

Secde âyetini okuduktan sonra birkaç sahife Kur'ân okur ve son­ra tekrar aynı secde âyetini okursa, yine bir defa Tilâvet Secdesi kâfi gelir. Bununla beraber iki kez yapmasında bir sakınca yok, bilâkis yarar vardır.

Yolculuk halinde bineğinden inip secde âyetini okur, sonra tek­rar hayvanına binip aynı secde âyetini tekrar -henüz hareket etme­den, yani bir mesafe kat'etmeden okursa, yine ikisi için bir Tilâvet Secdesi kâfi geilr. Ama bineğine binip yola devam ettikten sonra okursa, meclis değiştiğinden her biri için ayrı secde yapması gere­kir.

Bunun aksine hareket eder, yani bineğinin üzerinde iken secde âyetini okur, sonra yol almadan inip bu kez yerde aynı âyeti okur­sa, ikisi için bir Tilâvet Secdesi yeter olur.[648]

Yürürken secde âyetini tekrarlarsa, her biri için bir Tilâvet Sec­desi yapması gerekir. Büyük bir ağacın başında daldan dala veya ağaçtan ağaca atlayıp geçerken her biri dal veya ağaçta aynı secde âyetini tekrarlarsa, herbiri için ayrı bir Tilâvet Secdesi vâcib olur. Deniz ya da ırmakta yüzerken de durum aynıdır.

Aynı mecliste aynı secde âyetini tekrar tekrar okurken ara yer­de karnını doyuracak kadar yemek yer veya geniş bir sohbette bu­lunur ya da bir süre uyursa, o takdirde her biri için ayrı bir Tilâvet Secdesi -istihsanen- gerekir.[649]

 

P) Namaz İçinde Gerekli Olan Tilâvet Secdesi :

 

Namaz içinde secde âyetini okuyan kimsenin yine namaz içinde onu yerine getirmesi gerekir. Namaz dışında yapılan secde ile bu vücub kalkınış olmaz.  [650]Böylece terkinden dolayı kişi günahkâr olur.

Rükû' veya secdelerden birinde secde âyetini okuyana Tilâvet Secdesi gerekmez.

Namazda secde âyetini okuyup Tilâvet Secdesi yaptıktan sonra namaz bozulur, yeniden kılmaya başlar ve aynı secde âyetini tekrar okursa, yeniden Tilâvet Secdesi yapması gerekir. Ama birinci kez okuduğunda Tilâvet Secdesi yapnıamışsa, ikinci okuyuşundan dola­yı bir defa yapması ikisi yerine geçer. [651]

 

R) Aynı Rek'atte Secde Âyetini Tekrarlamak :

 

Aynı rek'atte secde âyetini tekrarlayana bir defa Tilâvet Secde­si yapması kâfi gelir.[652] Bunun gibi birinci rek'atte secde âyeti­ni okuduktan sojıra secde eder, sonra ikinci ve üçüncü rek'atlerde aynı secde âyetini okursa, yeniden Tilâvet Secdesi yapmasına gerek kalmaz. En sahih olan da budur.[653]

Namazda secde âyetini okur. Tilâvet Secdesi yapar ve selâm ver­dikten sonra aynı yerde tekrar secde âyetini okursa, ikinci kez Tilâ­vet Secdesi yapması gerekir .Çünkü namaz içindeki secde ancak na­maz içinde yapılır. Namaz dışndaki secdeyle onu birleştirmek doğ­ru olmaz. Mezhebin zahir rivayeti budur. Ne var ki fukahadan bir kısmı, bu, selâmdan sonra konuşursa böyledir. Konuşmadığı takdir­de Tilâvet Secdesine gerek yoktur. Birinci görüş ihtiyate uygundur.

Namazda gereken Tilâvet Secdesini yapmaz, selâm verdikten sonra başka bir davranışta bulunmadan yine secde âyetini okuyup bir defa Tilâvet Secdesi yaparsa, bu takdirde namazda gereken sec­de düşmüş olur. [654]Fukahadan bazısına göre namaz da gereken secde düşmez.

Namazda birinci rek'atte secde âyetini okuduktan sonra henüz secde yapmadan abdesti bozulur, ayrılıp abdest alırken başka biri­nin okuduğu secde âyetini işitirse, kendisine iki kez Tilâvet Secdes yapması gerekir.[655]

Namazda secde âyetini okuduktan sonra henüz secde yapmadan jesti bozulur, abdest alıp kaldığı yerden namaza başlar ve yine fcde âyetini okursa, her ikisi için bir defa Tilâvet Secdesi yapması fi gelir.[656]

 

S) Kerahet Vaktinde Secde Âyetini Okumak :

 

Secde âyetini mubah bir vakitte okur, Tilâvet secdesi yapmaz, ıra kerahet vakti girerse, o takdirde kerahet vaktinde secde etme-câiz olmaz. Ama secde âyetini kerahet vaktinde okursa, o takdir-

i secde etmesinde bir sakınca yoktur.

Bineğinden inip secde âyetini okur, henüz secde etmeden bir teh-Leden dolayı derhal bineğine binmesi gerekirse, o takdirde bineği-n üzerinde secde etmesi caiz olur. Ama böyle bir korku yoksa caiz îğildir.[657]

 

Ş) Tilâvet Secdesinin Şartları :

 

Tilâvet Secdesi de namaz gibi bir ibâdettir. Bu bakımdan -İftitah ekbiri hâriç- namazın bütün şartlan bunda da aranır. Yani abdestli (mak, necasetten temizlenmiş bulunmak, avret yerlerinin kapah -tlunması, kıbleye yönelmek şarttır. [658]

 

Tilâvet Secdesinin Rüknü :

 

Bunun rüknü alnı yere koymaktır. Hasta ve özür sahiplerinin ikû' veya baş işaretiyle secde yapması yeterlidir. Yolculuk halinde ıayvan üzerinde nafile namaz kılarken reya bir korkudan dolayı akit namazı kılarken yine hayvan üzerinde Tilâvet Secdesi caizdir, ancak yerde iken vâcib olan Tilâvet Secdesini hayvan üzerinde bir arûret yoksa caiz değildir. Hayvan üzerinde vâcib olam inip yerde rapmak ise her zaman caizdir. [659]

 

T) Tilâvet Secdesini Bozan Sebepler :

 

Namaz gibi bir ibâdet anlam ve hükmünde bulunduğu için lamazı bozan şeyler Tilâvet Secdesini de bozar. Meselâ : Kahkaha ile gülmek, abdest bozulmak, konuşmak ve benzeri şeyler başlanılan Ti­lâvet Secdesini bozar, iadesi gerekir. Ne var ki kahkaha ile güldüğü takdirde abdesti bozulmaz.

Bunun gibi kadınla yanyana durup öndeki adama uyarak tilâ­vet secdesi yapmak ta caizdir. Yani muhazat burada söz konusu de-ğidir. Sahih olan da budur. [660]

 

U) Tilâvet Secdesinin Sünnetleri :

 

Tilâvet Secdesi de -yukarıda belirttiğimiz gibi- namaza benzer bir ibâdettir. Tekbir ile başlayıp tekbir ile bitirmek sünnettir. Yani ayağa kalkıp kıbleye yöneldkten sonra Allahu Ekber denilerek secdeye varılır. Secdeden de Allahu Ekber denilerek kalkılır. Böy­lece Tilâvet Secdesi yapılmış olur. Bunda selâm vermek yoktur. Aynı zamanda başlarken Tekbir -getirildiğinde eller kaldırılmaz, Et-Tahiy-yata da oturulmaz. [661]

Secdede üç defasübhane rabbiye'l-a'lâ denilir. Sahih olan da budur.[662]

 

Ü) Tilâvet Secdesinde Müstehab Olan Şudur :

 

Secde âyeti okunduktan sonra ayağa kalkılır, tekbir getirilerek secdeye varılır, secdeden kalkıldığında ayağa kalkıldıktan sonra otu­rulur. Aynı zamanda niyet getirilerek başlanır. Kalbiyle veya hem kalbiyle hem diliyle Allah'a Secde Ediyorum veya Tillâvet Secdesi Yapiyorum şeklinde niyet getirilir.[663]

Namaz dışında iken okunan secde âyetinden dolayı hemen sec­de etmek gerekir mi?

Fukahadan çoğuna göre, namaz içinde okunan secde âyetinden dolayı yine namaz içinde vakit-kaybetmeden   Tilâvet Secdesi yapmak gerekir. Geciktirildiği takdirde günahkâr olur. Namaz dışında ise, hemen acele edip onu yerine getirmek şart değildir. Bir süre geciktirilebilir.[664]

Bir toplulukta Kur'ân okuyan kimse, secde âyetini okuduğu takdirde hazır bulunanların çoğunun    abdestsiz olduğunu veya bunu yapmanın onlara ağır geleceğini ya da çoğunun aldırış etmiyeceğini tahmin ediyorsa, o takdirde   gizli okuması daha uygun olur; bu durumda ister namaz içinde olsun, ister namaz dışında olsun farket-mez.[665]

 

Y) Secde Âyetinin Bulunduğu Sûreyi Okuyup Onu Terketmek :

 

Secde âyetinin bulunduğu sûreyi okurken ara yerde secde âye­tini okumamak mekruhtur. Bunun gibi namaz dışında yalnız Secde âyetini okumak caizdir. Ama onunla birlikte bir iki âyet te okumak müstehabdır.[666]

 

43 — ŞÜKÜR SECDESİ :

 

Varlığımız bütün yönleri ve bölümleriyle Allah'ındır. Mülk O'na aittir; bizler iğreti olarak bir süre O'nun mülkünde yaşamak için bu­lunur ve çalışırız. Dünya âhirete giden yol üzerinde bir uğraktan başkası değildir. Ne var ki bu uğrakta asıl ihtiyaçlarımızı karşıla­mak, nevalemizi hazırlamakla yükümlüyüz. Saadet yurduna eli boş gidilmez veya kirlenen bir ruh ile oraya adım atılmaz. Hem büyük ni'metlerinin karşılığında çetin mücadeleler, ağır külfetler vardır, O halde hayat günlerimiz hep bahar havası estirmez; bazen yakıcı, ba­zen üşütücü havalan da olur. Sıkıntıya düştüğümüz günlerde sabre­dip Allah'a daha çok yönelmemiz, sevinçli ve ferah günlerimizde O'nu daha çok hatırlayıp şükretmemiz gerekir; hem böyle yapma­mız kulluğumuzun icabıdır. [667]

 

A) İşte Şükür Secdesi'nin Hikmeti Budur :

 

Fukahanm çoğu bunu da Tilâvet Secdesi ölçüleri içinde ele alıp bir konu olarak işlemişlerdir. Gerçi İmam Ebû Hanîife'ye göre, dinde bir şükür secdesi yoktur; yapılması bu bakımdan mekruhtur. İşleyen bir sevap kazanmaz, terkedilmesi daha uygun olur. Ne var ki başta İmam Ebû Yusuf ile İmam Muhammed ve diğer ileri gelen fakîhler bunun müstehab olduğunu kabul etmişlerdir Fetva ve amel de -bu konuda- onların içtihadına göredir.

Çünkü İmameyn'e göre, Şükür Secdesi Allah'a yakınlığı ifade eder, işleyen sevap kazanır.[668]

 

B) Şükür Secdesi Ne Zaman Niçin Yapılır?

 

Yine îmameyn'e göre, yeni bir nimete kavuşulduğunda, veya Allah  (C.C.)  bir evlâd ihsan ettiğinde veya kaybolan malını bulduğunda, veya bir düşmanın tehlikesinden kurtulduğunda veya bir hastalığı atlattığında, yani şifâ bulduğunda veya bir yakınının sefer­den salimen döndüğünde Allah'a Şükretmesi müstehab olur.

Tilâvet Secdesinde olduğu gibi, abdestli bir vaziyette kıbleye yo-nelerek niyet getirip allahu ekber denilerek secdeye varılır, üç defa sübhane rabbîye'la'lâ dedikten sonra Tekbir getirerek ba­şını kaldırır. [669]Sahih olan budur. Fetva da buna göredir.

Birçok fıkıh kitaplarımızda, «Allah kulları Şükür Secdesinden men'edilmez. Çükün bunda taabbüd ve hudu' vardır.» Yani hem Al­lah'a kulluk, hem de O'nun huzurunda saygı dolu bir eğilme anlamı mevcuttur, yazılıdır.

Farzdan sonra nafile namazın mekruh olduğu vakitlerde Şükür Secdesi yapmak ta mekruhtur. Diğer vakitlerde ise mekruh değil­dir.[670]  

Sebepsiz yere Şükür Secdesi yapmak, bir kurbet (Allaha yakın­lık)   sayılmamıştır. Bununla beraber mekruh ta değildir. [671]

 

C) Camilerde Namazdan Sonra Şükür Secdesi Yapmak :

 

Cami'lerde farz namazı kıldıktan sonra Şükür Secdesi yapmak mekruh sayılmıştır. Çünkü bu konuda yeterli bilgisi olmayan mü'-minler bunu ya yâcib,ya da sünnet sanar da yanlış bir yola girmiş olabilir.[672] O halde evde yapılması İslâm'ı ruhuna daha uygun­dur. Fukaha da bunu tavsiye etmiştir.

Şâfiîlere göre, Şükür Secdesi namaz dışında belli sebeplere göre müstehabdir. Namaz içinde yapılması tahrimen mekruhtur. En sa­hih olan da budur.[673]

 

44 — HASTA OLAN KİŞİNİN NAMAZI :                                  

 

Fıkıhta buna «Salat-i Mariz» denir. Dört mezhepte de buna yet verilmiş, ayrı bir bölümde anlatılmıştır.                                         

Kur'ân-i Kerim'de buna işaret edilerek şöyle buyurulmuştur .-«Allah'ı, ayakta iken, otururken ve uzamk   bir vaziyette iken zikredin.» Müfessir ve fukahadan bir kısmına göre, buradaki zikirden maksad, namazdır. Sağlıklı olanlar ayakta durup şartlarına uygun biçimde onu edâ eder. Hastalıklı olanlar ise, buna güç getiremediği takdirde ya oturarak, ya da uzanarak kılabilir.[674]

Sahih hadislerle de bu konu yeterince açıklanmıştır.

Nitekim İmrân bin Husayn (R.A.) diyor ki : «Bende basur has­talığı başlamıştı. Durumu Resûlüllah (A.S.) Efendimize arzettiğim-de buyururdu ki : «Ayakta durarak namaz kıl. Buna takat getireme­diğinde oturarak; buna da takat getiremediğinde yanüstü uzanarak namazını kıl.»[675]

Nesâî bu hadîsin sonunda şu fazlalığı da nakletmiştir :

«Yan üstü uzanıp kılmaya takat getiremediğinde, sırtüstü uza­nıp namazmı kıl...»

a) Sahabeden Câbir bin Abdiliah tR.A.) diyor ki :

Resûlüllah (A.S.) Efendimiz bir hastayı ziyaret ettiğinde, önüne bir yastık koyup onun üzerinde secde ederek namaz kıldığını gör­dü. Bunun doğru olmadığını belirterek yastığı tutup kaldırdı ve ona şöyle tavsiyede bulundu : «Yere eğilip secde et. Buna güç getiremi-yorsan, baş işaretiyle kıl, ancak secde için başını biraz daha alçalt. Rükû' için az alçalt.»[676]

Hz. Âişe Validemiz (R.A.) diyor ki :

«Resûlüllah (A.S.) Efendimiz ölüm hastalığında bağdaş kura­rak namazım kıldı.»[677]

Bu hadîslere dayanan müctehid imamlar şöyle demiştir :

Hasta bulunan kimse ayakta duramıyorsa, oturarak rükû' ve secdelerini yerine getirip namazını kılar.[678]

Bu konuda en sahih görüş ve ictihad şöyledir : Ayakta durduğu takdirde kendisine bir zarar gelecekse, o takdirde oturarak kılar. Oturarak kılmakta da bir zarar görecekse, o takdirde yan üzeri uza­narak kılar.[679]

Bunun gibi hastalığının artacağından veya yarasının geç kapa­nacağından endişe ederse, o takdirde ayakta değil, oturarak nama­zını kılar.

Ayağa kalktığı zaman zaafiyet ya da tansiyon nedeniyle baş-dönmesi oluyorsa, yine de oturarak kılabilir.[680] Ayakta durdu­ğu takdirde fazla bir acı hissediyor, oturduğunda bu hafifliyorsa, o takdirde oturarak kılması daha uygun olur. Ancak acı fazla sıkıntı verecek durumda değilse, ayakta kılmayı tercih etmek gerek.[681]

 

B) Hasta Bir Süre Ayakta Durabiliyorsa :

 

Hasta olan kimse namazda bir süre ayakta durabiliyorsa, o tak­dirde durabildiği kadarını ayakta kılar, gerisini oturarak tamamlar. Bunu birkaç misal ile açıklıyahm :

Ayakta durup Tekbir getirebiliyorsa, durup Tekbir getirir öylece oturur. Ayakta kıraatin bir kısmını okuyabiliyorsa, o takdirde o kıs­mı okuyup gerisini oturarak tamamlar. Sahih olan da budur.[682] Belirtilen hususları terkedecek olursa, namazının caiz olmayacağın­dan endişe edilir. El-Hulâsa sahibi bilhassa bu endişeyi belirtmiştir.

Hasta ayakta bir şeye dayanarak durabiliyorsa, o takdirde ayak­ta durup namaz kılması gerekir; bu durumda oturarak kılması caiz değildir. Bunun gibi elindeki bastona veya evindeki hizmetçiye daya­narak durma imkânı varsa, ayakta namaz kılar. Sahih olan görüş budur.[683]

Hasta kimse evinde bulunduğu takdirde ayakta durabiliyor, ca-mi'lere çıktığında duramıyorsa, sahih, olan kavle göre, cami'lere çık­mayıp evinde kılması daha uygundur. Fetva buna göredir. [684]

 

C) Oturarak Namaz Kılmak İsteyen Hasta Nasıl Oturur?

 

Hastaya mutlaka şöyle otur da namaz kıl, denilmez. Kendisine ıkasıl kolay gelir ve huzur içinde durabiliyorsa, o şekilde oturup na­mazını kılar. Sahih olan da budur.[685]

Hasta ayakta durabildiği halde rükû'da duramazsa, o takdirde bir şeye dayanarak durma imkânı varsa ondan yararlanır. Meselâ : vara veya elindeki bastona veya kendisine yardımcı bir adama da­yanabilir. [686]Fakihlerin çoğuna göre bu durumda uzanarak na­maz kılması caiz değildir. Muhtar olan da budur.

Ayakta durmaya rükû' ve secde yapmaya kudreti yetmiyen ve fakat oturabilen kimse, oturarak rükû ve secdeleri baş işaretiyle ye­rine getirip namazını kılar. Ancak baş işaretini secde için biraz da­ha alçaltır.[687]

Bunun gibi rükû' ve secdeleri yapmaya kudreti yetmiyen fakat ayakta durabilen kimse, isterse oturarak, isterse ayakta durarak baş işaretiyle namazını kılar. Ancak bu durumda oturarak kılması daha iyi olur.[688]

 

D) Yere Secde Yapamıyan Kimse Yüksekçe Bir Şey Üzerine Secde Edebilir Mi?

 

Fukahanm bu konudaki görüşleri farklıdır : Bazısına göre ko­nulan şey rükû için eğilme imkanını kıldırıyorsa, caiz değildir. Bu­nun aksine yükseklik rükû' için biraz eğilme imkânını kaldırmıyor-sa o takdirde caizdir. Bunlara göre kesin bir yükseklik ölçüsü verme­ye gerek yoktur. Mesele, bu durumda rükû' imkânının olup olmadığı­dır.[689] Bununla beraber böyle yapması uygun görülmemiştir. Fetva buna göredir.

Yere konulan cisim en çok iki kerpicin üstüste konulması kadar bir yükseklik arzediyorsa (yaklaşık 20 - 22 cm.) bu durumda hem rü­kû' için eğilme imkânı mevcuttur, hem de secdede yer'e yakın eğil­mek gerçekleşmektedir. Bu bakımdan caiz kabul edilmiştir.[690]

Alnında yara olup secde etme imkânı olmayan kimsenin imâ ile secde yapması caiz değildir. Sadece burnunu yere koyarak secde etmesi gerekir.[691]

Ayakta duramadığı gibi oturarak da namaz kılamıyan kimse için uzanarak imâ (baş işareti) ile namaz kılmakta iki şekil müm­kündür :

a) Sırtüstü uzanıp ayaklarını kıbleye doğru uzatarak başının altına bir yastık koyduğu halde baş işaretiyle namazını kılar. Baş al­tına konulan yastık ve benzeri şey, baş işaretiyle rükû' ve secdeleri yapma imkânını kolaylaştırır.

b) Yan üzeri uzanıp yüzünü kıbleye    çevirerek baş işaretiyle kılması caizdir. Bu iki durumdan hangisi   hastaya uygun ve rahat geliyorsa ona göre uzanıp namazını kılmasında hiçbir sakınca yok­tur.[692]

 

E) Ayakta Namaz Kılarken Aniden Hastalanan :

 

Ayakta namaz kılarken aniden rahatsızlanıp duramıyacak hale gelen kimse oturarak, buna da güç getiremediği takdirde uzanarak baş işaretiyle namazını tamamlar.[693]

 

F) Hastalığından Dolayı Oturarak Namaz Kılan :

 

Hastalığından dolayı oturarak namaz kılarken aniden sıhhati düzelen kimse, namazından geri kalan kısmı ayağa kalkıp kılar.. Müctehid imamların çoğu bu ictihadda birleşmiştir. [694]

 

G) Baş İşaretiyle Namaz Kılarken :

 

Baş işaretiyle namaz kılarken sıhhati düzelen kimse rükû' ve secde yapabilecek duruma gelse bile, namazı bozup yeniden kılması gerekir. Çünkü bir namazı hem imâ' hem rükû' ve secde yapmak su­retiyle kılmak caiz değildir. Fukahanm bu meselede ittifakı vardır.[695]

Ancak îftitah Tekbiri getirdikten sonra sağlığına kavuşursa, o takdirde namazı bozup yeniden kılmasına gerek yoktur. Hemen aya­ğa kalkıp namazını tamamlar.[696]

 

H) Komaya Yakın Bir Duruma Giren Hasta :

 

Hastalığı ağırlaşır da baş işaretiyle de namaz kılacak kudreti kalmazsa, mezhebin zahirino göre kaş veya göz işaretiyle namaz kıl­ması caiz değildir. Bu bakımdan namazı baş işaretiyle kılacak du­ruma gelinceye kadar terkeder.[697]

 

İ) Terkedilen Bu Namazların Kazası Gerekir Mi?

 

Fukahadan ibir kısmına göre, koma hali bir gün bir geceden faz­la devam ederse, kazası gerekmez. Bundan az bir süre devam ederse kaza etmesi gerekir. Baygınlık halinde olduğu gibi. En sahih olan da budur. Fetva da buna göre verilmiştir.[698]

üaş işaretiyle namaz kılmaktan âciz kaldığı hastahktan kurtu-iamıyarak ölen kimseye bu süre içinde kılamadığı namazların ne kazası gerekir, ne de fidye vermesi. Çünkü teklif kudret ile orantılı­dır.[699]

Hastada sağlam kimse gibi namazda kıraat, teşbih ve tekbirle­ri yerine getirmeye çalışır. Şayet bunları yapamayacak kadar rahat-sızsa o takdirde terkederek namazı sadece baş işaretiyle kılmaya çalı­şır. Sahih olan da budur.[700]                            

 

J) Hastalığından Dolayı Kıbleye Yönelemiyen :

 

Fazla rahatsızlığından dolayı kıbleye yönelemiyen kimse, eğer kendisini kıbleye çevirecek kimse bulamazsa, o takdirde bulunduğu hal üzere namazını kılar, Fukaha bunun caiz olduğunu tesbit etmiş­tir. Bu durumda iyileşince kıbleden başka cihete yönelerek kıldığı namazları kaza etmesine gerek yoktur.

Kendisini kıbleye çevirecek kimse olduğu halde ondan öyle bir istekte bulunmadan namaz kılacak olursa, caiz olmaz.[701]

 

K) Altındaki Döşek Necis Olursa, Hasta Ne Yapar?

 

Hasta kimse, altındaki döşek namaza engel olacak kadar necis-se, onu değiştirecek bir kimse varsa değiştirir. Bir kimse yoksa, ken­disi de değiştirmekten âciz durumda ise, o vaziyette namazını kılar ve iadesi de gerekmez.

Altındaki necis çarşafı değiştirecek bir adam bulunur, fakat kendisi Ondan böyle bir istekte bulunmadan namaz kılarsa, caiz ol­maz. İstekte bulunur da ama adam buna yanaşmazsa, o takdirde bu­lunduğu vaziyet ne olursa olsun namazını kılar.[702]

 

I) Hasta Üstündeki Elbiseyi Devamlı Necis Yaparsa :

 

Hasta kimse üstündeki elbiseyi, ne kadar değiştirilse de devamlı necis yapıyorsa, o takdirde değiştirmeğe gerek olmadan üzerindeki

elbiseyle namaz kılabilir.

Bunun gibi, üzerindeki necis elbiseyi değiştirmesi büyük bir kül­fete, sıkıntıya sebep oluyorsa, o takdirde de değiştirmesine gerek yoktur, o vaziyette namaz kılması caizdir.[703]

 

M) Bayılan Ya Da Cinnet Getiren Kimse :

 

Beş vakit ya da fazla bir süre baygın kalan veya cinnet halinde bulunan kimse, kendine gelince kılamadığı namazları kaza etmesi gerekmez. Sahih olan da budur. Bu süreden az olursa, kılmadıkları namazı kaza etmeleri gerekir.

Baygınlık veya cinnet hali, iki üç vakit sürdükten sonra hafif ge­çer gibi olur, yani adam kendine gelir, fakat çok sürmeden yine ba­yılır ve cinnet hali geri gelirse, o takdirde beş vakit, onun kendine geldiği andan itibaren hesaplanır. Geride baygın bir vaziyette bırak­tığı iki veya üç vakti, iyileştikten sonra kaza eder.

Ancak ara yerde kendine gelmesinin belli ve belirli bir süresi tecrübeyle sabit olmuşsa, hüküm böyledir. Belli ve belirli bir vakti yoksa, rasgele bir anda kendine gelebiliyorsa, o takdire buna itibar edilmez. Bu nedenle de geriye kalan kılınmadık namazları kaza et­mesine gerek yoktur.[704]

 

N) Bir Zorba Ya Da Canavardan Korkup Bayılan Kimse :

 

Bu yüzden bayılan veya akli dengesini kaybeden kimsenin bu hali beş vakit devam ederse, kılamadığı namazları kaza etmesi ge­rekmez. Fukahanın bir kısmına göre, bu hali bir gün bir gece devam ederse, kaza gerekmez. Sahih olan da bu görüştür. Çünkü fetva bu­na göre verilmiştir.

Alkollü madde içip şuurunu bir gün bir gece kaybeden kimse­den namaz sakıt olmaz. Yani bu süre içinde kılamadığı namazları kaza etmesi gerekir.

Bunun gibi, ilâç içip bir gün bir gece akli dengesini kaybeden kimsenin de -fukahanın çoğuna göre- kılamadığı namazları kaza et­mesi gerekir.[705]

 

O) Bir Gün. Bir Geceden Fazla Uykuda Kalan Kimse :

 

Bir gün bir geceden fazla uykuda kalan kimsenin de bu sûre içinde kılamadığı namazları kaza etmesi gerekir.

Ramazanda gündüzleri oruçlu iken ourarak.namaz kılabiliyor, iftardan sonra ayakta durabiliyorsa, o takdirde gündüzleri namazı­nı terketmeyip oturarak kılar, akşam iftar edince bu kez kılacağı namazları ayakta kılar.[706]

 

P) Hasta Kimse Vakit Girmeden Namaz Kılabilir Mi?

 

Hastalığı kendisini fazla meşgul eder de namaz kılamaz endişe­sinden henüz vakit girmeden namaz kılacak olursa, caiz olmaz. Çün­kü vakit namazın şartlânndandır. Bu şart gerçekleştiğinde, namaz kılma imkân ve kudreti olan kılar, kudreti olmayan ise yukarıda belirttiğimiz gibi, kazaya bırakır. Bir gün bir geceden az bir sûre devam ederse, kazası gerekir. Fazla devam ederse gerekmez.

Zevcesi hasta olup abdest alacak kudrette değilse, ona abdest aldırmak kocasına gerekmez. Kendi. arzusuyla böyle bir yardımda bulunursa, sevap kazanır. Bulunmadığı takdirde günahkâr olmaz.[707]

Namaz rükünlerinden birini, herhangi bir rahatsızlığından do­layı yapamıyan kimseden o rükün sakıt olur. Rükû' ya da secde ya­pamıyorsa, baş işaretiyle onları yerine getirir. Ayakta duramıyorsa, oturur. Oturaimyorsa, uzanır.[708]

Ayakta durduğu takdirde idrar ya da yellenmesini veya yara­sındaki, cerahatin akmasını tutamıyan, ama. oturduğu takdirde bun­ları tutabilen kimse, oturarak namazını tatlar. Fetva buna göredir.[709]

 

R) Düşman Korkusundan Ayakta Duramıyan Kimse :

 

Düşman korkusundan ayağa kalkıp namaz kılamıyan kimsenin oturarak namaz kılması caizdir. Çünkü hayat hakkı her zaman muh­teremdir ve korunması gereklidir. [710]

 

S) Basık Bir Ev Ya Da Çadırda Ayakta Durma İmkânı Yoksa :

 

Basık bir ev ya da çadır ve benzeri bir yerde ayakta durma im­kânı yoksa, dışarıda da çamur ve yağmur varsa, o takdirde oturarak namaz kılması caizdir. [711]

 

Ş) Hastalığında Kılamadığı Namazları Sıhhatına Kavuştuğunda Nasıl Kaza Eder?

 

Hastalık halinde kılamadığı namazları, -ister hastalık halinde ister sıhhatine kavuştuktan sonra- kaza etmesi caizdir. Ancak has­talık halinde kaza ederse, gücünün yettiği ölçüde ve duruma göre kaza eder. Yani oturarak kılabiliyorsa, oturarak; uzanarak kılabili-yorsa uzanarak kaza eder. Sağlıklı bulunduğu günlerde kazaya ka­lan namazları da yine hastalık halinde iken kaza etmek istediğinde, gücünün yettiği şekilde kılar. Hastalıklı günlerinde kazaya kalmış namazları, sağlıklı günlerinde kaza etmek istediğinde, sağlıklı iken nasıl namaz kılıyorsa, onları da öylece kaza eder. [712]

 

T) Cuma Günü Camiye Gidemeyip Evinde Hasta Yatan Kimse :

 

Öğle namazım, cuma namazı kılındıktan sonra kılar. Hapisler de böyledir. Sahih olan görüş te budur. Cumanın kılınmasını beklemez de vakit girince kılacak olurlarsa, kerahet işjemiş olurlar.[713]

 

45 — SEFERİ NAMAZ : (Yolculuk Halinde Beş Vakit Namaz)

 

İslâm her konuda olduğu gibi ibâdette de kolaylığı emreder. Sı­kıntı ve bıkkınlık veren bir ibâdetten arzulanan sonucu elde etmek çok zor olur. Şartlarına uygun yapılacak bir yolculukta dört rek'atli farz namazları iki rek'at olarak kılmamız, Allahu Teâlâ'mn bu üm­mete lütfettiği kolaylık ve sadakalardan biridir. Bunun için Resûlül-lah (A.S.) Efendimiz, seferi (yolculuk halinde bulunan) kimsenin namazı kaşretme (kısaltma) sı hakkında şöyle buyurmuştur : «Bu, Allah'ın size sunduğu bir sadakadır, artık Onun sadakasını kabul edin!»[714]

a) Dört mezhep de bu namazın meşruiyetini ictihâd yoluyla tesbit edip hükme bağlamıştır. Ne var ki, ictihadları arasında   bazı farklar vardır :

Hanefi mezhebine göre, şartlarına uygun bir yolculukta dört rek'atli farzları iki rek'at olarak kılmak vâcibdir. Bu bir ruhsat de­ğil, azimettir.

Mâliki mezhebine göre, vâcib derecesinde müekked bir sünnet­tir. Cemaatle namaz kılmaktan daha müekked olduğunu hükme bağlamış, terkinden dolayı mü'minm muahaza edileceği belirtilmiş­tir.

Şafiî ve Hanbeli Mezheplerine göre, bu bir ruhsattır ve ümmet için kolaylık olsun diye Sünnet kılınmıştır. O halde iki rek'at olarak değil dört rek'at kılmırsa bir sakınca yoktur. [715]

 

B) Seferi Namazla İlgili Âyet :

 

«Yeryüzünde yolculuk ettiğinizde, kâfirlerin size bir kötülük yapmasından endişe ettiğinizde, namazı kısaltmanızda size bir vebal yoktur. Çünkü kâfirler size açıkça düşmandırlar.»[716]

Âyetin açık anlatımından, korkulu anlarda namazı kısaltmanın caiz olduğu anlaşılıyorsa da, sahabeden bize kadar gelen rivayetler­de, korkunun şart olmadığı bildiriliyor. Nitekim Ya'Iâ bin Umayye (R.AJ diyor ki : «Hazreti Ömer'e sordum : «Allah namazı yolculuk halinde kısaltmamız için kâfirlerden korktuğumuzu illet olarak gös­termiştir. Bugün artık onlardan bir korkumuz yoktur. Yolculuk yap­tığımızda namazı kısaltabilir miyiz?» Hz. Ömer (R.A.) bana şu ceva­bı verdi : «Senin düşündüğün ve hayret ettiğin gibi, bir zaman ben de bu hususu düşünerek hayret etmiş ve Peygamber (A.S.) Efendi­mizden sormuştum. Resûlüllahm cevap olarak şöyle buyurduğunu pek iyi hatırlıyorum : «Bu Allah'ın size olan bir sadakasıdir; O'nun sadakasını kabul ediniz.»

c) Bu konuda ayrıca Hazreti Âişe (R.A.) Validemizden rivayet edilen hadîs, Hanefi mezhebinin asıl dayanaklarından birini oluş­turmaktadır. Hz. Âişe (R.A.)  diyor ki :

«Mekke'de iken namaz ikişer rek'at olarak farz kılınmıştı. Resû-lüllah   (A.S.)  Efendimiz Medine'ye hicret edince, bu namazlara ikişer rek'at ilâve edildi. Ancak akşam namazı üç rek'at olarak belir­lendi, çünkü o gündüzün vitri (tek sayılı) namazı idi. Bir de sabah namazı, onda kıraat uzun tutulduğu için iki rek'at olarak kaldı. Bu bakımdan Resûlüllah (A.S.) Efendimiz sefere çıkınca namazları, ilk farz kılındığı sayı üzerine kıldı.»[717]

 

D) Ne Kadarlık Bir Mesafede Namaz Kısaltılır?

 

Bu konuda yirmiye yakın rivayet vardır. Bunlardan bir kaç ta­nesini nakletmemizde yarar vardır : Yahya bin Yezîd anlatıyor :

Büyük Sahabi Enes bin Mâlik (R.A.)'den, yolculuk halinde na­mazın kısaltılmasından ve mesafenin ne kadar olmasının gereğin­den sorduğumda, bana şöyle cevap verdi : «Resûlüllah (A.S.) Efendi­miz üç mil ya da üç fersah[718] uzaklıkta bir yolculuğa çıkınca namazı kısaltırdı.» Hafız İbn Hacer El-Fetih'te diyor ki : «Seferi ko­nuda rivayetlerin en sahihi işte budur.»

Ancak bu rivayette «mil» ile «fersah» arasında bir tereddüde yer verilmiştir ki bunu da Ebû Saîd El-Hudrî (R.A0 'den rivayet edi­len şu açıklama gidermektedir : «Resûlüllah (A.S.) Efendimiz bir fersahlık mesafede yolculuğa çıkınca namazı kısaltırdı.»

Bir fersah üç mildir. Bugünkü ölçü birimlerine göre, bir fersah 5541 metredir. Bir mil de 1748 metre olarak bu konuda kabul edil­miştir., Böylece 5,5 km.lik bir mesafe seferi mesafe olarak gösteril­miştir. Ancak müctehid imamlar bu   rivayetleri ictihadlarma daya­nak olarak almamışlardır. Konuyla ilgili bütün rivayetleri toplaya­rak daha farklı bir hüküm çıkardıkları bilinmektedir. Zaten bir iki rivayete bağlı kalarak hüküm çıkarmak doğru olmaz. Bir müctehi-din mümeyyiz vasıflarından biri de budur. Bütün rivayetleri topla­dıktan, mukaddem ve muahhar,   nâsih ve mensuh, sahih ve zayıf, mütevatir ve haber-i vâhid ile nakledilenleri dikkate aldıktan sonra içtihadını yürüterek hüküm çıkarır.

e) Hanefîlere göre, devenin normal yürüyüşle senenin en kısa günlerinden üç günlük bir mesafede dört rek'atli namazlar iki rek'­at olarak kılınır. Bu da sabahın erken saatinden zeval vaktine kadar sözü edilen normal yürüyüşle kat/edilen bir mesafe olarak belir­lenmiştir. Bugünkü saatle günde ortalama 6 saatlik bir mesafe sayı­lır.

Diğer üç mezhebe göre, üzerinde yük bulunan bir devenin nor­mal seyriyle tam bir gün bir gecelik kat'edilen mesafede dört rek'atli farz namazlar iki rek'at olarak kılınır.[719]

 

F) Katedilecek Mesafenin Seferi Sayılabilmesinin   Asil İllet   Ve Ölçüsü Nedir?                                                         

 

a) Gidilen yolda mutad olan seyr-i vasat mıdır?          

b) Yoksa deve yürüyüşüyle senenin en kısa  günlerinden    üç günlük bir mesafeyi kat'etmek midir?

Kaynak kabul edilen fıkıh kitaplarımızın hemen çoğunda bu ko­nuya geniş yer verilmiş ve illet olarak her iki hususu benimsiyenler olmuştur. Ne var ki (b) maddesini benimsiyenler çoğunluktadır ve kanaatimce delil ve dayanakları daha kuvvetli ve sıhhatlidir. Çünkü bu meselede mutad «seyr-i vasat» ı dikkate alıp hüküm yürütecek olursak, «seyr-i vasat» m esas kabul edilmesinin sebebi «meşakkat» olarak karşımıza çıkar. O halde yolculukta meşakkat yalnız seyr-i vasatla üç günlük bir mesafeyi kat'etmekte inidir? Yoksa varılan yerde de buna yakın bir meşakkat söz konusu değil midir? Eğer yal­nız yoldaki meşakkat söz konusu olsaydı, varılan yerde belli süre kalınmadığı takdirde de seferi olmaktan çıkmak gerekirdi. Halbuki Hanefîlere göre 15 gün, Şâfülerde 4 gün kalmaya niyet edecek olursa o takdirde seferi olmaktan çıkılır. Böyle bir niyet taşımadığı veya] belirtilen süreden az kalma kesinlik kazandığı takdirde kaldığı sü-ı re içinde yine seferi sayılır. Çünkü vatan-i aslî'nin dışına çıkıldığın­da çoğu zaman meşakkat söz konusudur.

Bunu bir misal ile açıklıyahm :

Günümüzde yolcu uçakları, sesten hızlı uçaklar karşısında «seyr-i vasat» sayılacak duruma gelmiştir. O halde Türkiye'den uça­ğa binip üç saatte Almanya'ya inen bir kimse, Almanya'da onbeş günden az kalacak olursa, seferi sayılır mı sayılmaz mı? Birincile­rin görüşüne göre, sayılmaz. Çünkü «seyr-i vasat» ile üç günlük bir mesafe kat'etmemiştir. Halbuki otobüsle gitmiş olsaydı, hem yolda, hem vardığı yerde seferi sayılırdı. Çünkü her iki durumda, yani hem otobüsle uzun bir mesafeyi aşmakta, hem varılan yerde bir takım meşakkatler vardır.

İkincilerin görüşüne göre, burada aslolan «mutad seyr-i vasat» değil, üç günlük bir mesafeyi kat'etmektir. O halde yolda meşakkat olmasa bile varılan yerde herhalde meşakkat söz konusudur.

İşte meselenin muğ^k noktası ve çözümü zor düğümü budur!

Hz. Âişe (R.A.) validemizin dediği gibi, hazerde dört rek'at farz kılan Allah, seferde iki rek'at farz kılmıştır. Bu bir rahmet ve kolaylıktır. Birincilerin görüşünü dikkate alarak bu kolaylığın kapı­sını kapamakta fazla bir yarar yoktur .Mademki, üç günlük bir me­safenin aşılmasını esas kabul edenler var, o halde hangi vasıtayla aşılırsa aşılsın bu ruhsat ya da azimete uymamızda ümmet için bir kolaylık vardır. Şeriatın ruhunu zedeler mahiyette bir sebep mev­cut olmadığı takdirde dinde kolay olanı tercih etmek, Sünnete daha uygun değil midir?

g) İkincilerin görüşüne yer veren kaynaklar : Dürrü'l-Muhtar'da :

«Mezhebin zahir rivayetine göre, seyr-i vasct ile kat'edilen fer­sahlar bu konuda hiç te itibar edilmez. Hattâ sözü edilen üç günlük mesafeyi sür'at gösterip iki gün de katedecek olursa yine de namaz­ları kısaltır (yani seferi olarak kılar).

İbn Âbidîn bunun açıklamasında şöyle diyor :

«Çünkü zahir rivayette belirtilen, üç günün itibar edilmesidir. Nitekim EI-Hilye'de de bu hususa yer verilmiştir. Hidâye'de bu gö­rüşün sahih olduğu belirtilmiştir,»[720]

Şerh-i Fethi'l-Kadîr'de :

«Ebû Hanîfe'ye göre, bu.konuda takdir merhale (konak) lere gö­redir. Fersahlara göre itibar edilmez. Sahih olan da budur.»[721]

O halde ancak üç konak itibar edilir. Bu üç konak posta vasıtasıyla ı" bir günde asılsa yine de dört rek'atli namazlar iki rek'at olarak kılınır. Oruçlu olan kimse iftar    edebilir.   Çünkü bu durumda seferi sayılır. Ruhsat sebebi gerçekleşmiştir. Şöyle ki : Deve yürüyüşüyle konaklık mesafe aşılmış ve seferi olmanın şartı ortaya çıkmıştır,» [722]denilmektedir.

Kâsânî Bedayiu's-Sanayi' Fi Tertibi'ş-Şerayi'de diyor ki   :

«Seyirden maksat Seyri Vasat'tır. O halde bundan Ebû Hanîfe'-m içtihadının dayanağı ve illeti ortaya çıkar : Çünkü Ebû Hanîfe'-e göre, karada üç konaklık mesafeyi denizde bir günde aşacak olur-a, yine de "seferi sayılır ve namazı kasreder. Zira burada sür'ate de­lil, üç konaklık mesafenin aşılmasına itibar edilir. Bunun gibi kara­la üç konaklık mesafeyi üç günde değil iki günde veya daha az bir amanda aşacak olursa, yine de seferi sayılır.

özetliyecek olursak : Bu konudaki takdir karada, denizde, ova rolunda ve dağ yolunda üç konaklık mesafedir. Bütün bunlarda mu-;ad olan seyir itibar edilir; bu ise halk tarafından bilinmektedir. Fer­sahlarla itibar etmek ise, doğru değildir. Çünkü yolların değişik du­rumuna göre fersahlar da değişmektedir. Nitekim Ebû Hanife (R.A.) diyor ki : «Bir beldeye üç günde gidilirken, başka bir yoldan ; ?raya bir günde ulaşmak mümkünse, o takdirde seferi sayılır ve na­mazları kasreder  (kısaltır.»)[723]

İbn Nüceym Bahrirâik'de diyor ki : 

«Helvânî'nin Sircaü'l-Vehhac'da dediği gibi : Mutad seyir ile mesafe üç konak olur da posta ile bu mesafe iki günde aşılırsa, se­feri sayılacağından namazı kasreder (iki rek'at olarak kılar).»

«Musanıf bu konuda fersahlara itibar edilmez, demiş ve bunu sa­hih kabul etmiştir. Çünkü yol çok bozuk olur da üç konaklık mesa­fe veya üç günlük bir yürüme 15 fersahtan az olursa, nassm beyâniy-le kasredilir, yani yine de seferi sayılır ve namaz kısaltılır. Kasretme-mek nass ile tearuz eder. O halde seferi meselesinde ancak üç gün­lük bir mesafe itibar edilir.[724]

İbn Nüceym bu görüş ve rivayetleri naklettikten sonra, birinci­lerin fersahları itibar ederek fetva vermelerine hayret ettiğini, çün­kü bu tarz bir fetvanın Ebû Hanîfe'nin içtihadına ters düştüğünü belirtmektedir.

Fetâvâ-yi Hindiyye ile Fetâvâ-yi Kaadıhan'da birincilerin görü­şüne ağırlık verilmiştir. El-Muhit ile El-Mebsut'ta ikincilerin görüşü­ne ağırlık verilmiş, İmam Ebû Hanîfe'nin içtihadının sıhhatli kabul edildiğine işarette bulunulmuştur.

Kudurî Şerhi el-Cevheretü'n-Neyyire'de deniliyor ki :

«Üç günlük mesafeyi iyi bir atla iki günde aşacak olursa, seferi sayılacağından namazı kısaltır.»

Belirtilen üç günlük mesafede seyredildiğinde dört rek'atli na­mazları iki rek'at olarak kılmak vâcibdir. Bu sebeple iki rek'atin so-. nunda teşehhüd miktarı oturduktan sonra selâm vermeden kalkıp iki rekat daha kılacak olursa, bu son iki rek'at nafile yerine geçer. Hem böyle yapmakta kerahet vardır. Çünkü selâmı geciktirme söz-konusudur. ikinci rek'atin sonunda oturmadan kalkıp iki rek'at kı­lacak olur veya kalkıp üçüncü rek'ati secdeyle bağlarsa namazı bo­zulur, yeniden kılması gerekir. Çünkü bu durumda farz olan teşeh­hüdü terketmiştir.[725]

 

H) Seferde Dört Rek'atli Namazda Kıraati Terketmek :

 

Seferde dört rek'atli namazı iki rek'at olarak kılarken her iki rek'atte veya onlardan birinde kıraati terkedecek olursa, namazı bo­zulur. Çünkü kıraat farzdır.[726]                   

 

İ) Seferde Namazı Kısaltmak Mutlaka Gereklidir :

 

Hanefilere göre, üç günlük ya da fazla bir mesafeyi aşmak için seyredildiğinde -ister bu yolculuk sevap, ister günah için olsun far-ketmez- herhalde dört rek'atli namazları iki rek'at olarak kılmak ge­rektir. Yaya ile süvari de bu konuda aynı hükme tabi'dirler.[727]

 

J) Sünnet Namazlar Kasredilir Mi?

 

Sünnet namazlardan hiç biri kasredilmez. Çünkü kasr ancak farz namazlar hakkında câri bir hükümdür.[728]

 

K) Seferde Sünnet Namaz Terkedilebilir Mi?

 

Fukahanm bir kısmına göre, seferde meşakkat olduğundan dört rek'atli farzlar iki rek'at olarak kılınır, sünnet namazlar da terkedilir.

Ama bu konuda muhtar olan şudur : Yolculukta korku ve fazla sı­kıntı varsa sünnetler terkedilir, bu durumlar olmadığında kılınması daha iyi olur.[729]

 

I) Yolculuğa Çıkılırken Ne Zaman Seferi Durumu Başlar?

 

İmam Muhammed'e göre, bulunduğu köy, kasaba ya da şehrin son ucundaki binaları aştığı andan itibaren başlar. Muhtar olan da budur. Fetva da buna göre verilmiştir.[730]

Şehirle bitişik duruma gelen köy de şehirden sayılacağı için, o takdirde köyün son ucundaki ev geçildiği andan itibaren seferi hük­mü başlar. Ama şehir veya kasabanın sınır komşusu olan, tarla kom­şusu bulunan diğer bir köy ve kasaba -bu konuda da- ondan sayıl­mayacağından sefere çıkan kimse kendi kasabasının son ucundaki evi aştığı andan itibaren seferi sayılır.[731]                                  

 

M) Seferden Dönüşte Kendi Beldesine Girerken :

 

Seferden dönüşte seferi hükmü, kendi beldesinin mamur sınırına girince kalkar, artık eyleşik sayılır.[732]

 

N) Seferi Sayılabilmek İçin :

 

Bir yolcunun seferi sayılabümesi için, bulunduğu köy veya ka­sabadan ayrılırken üç günlük bir mesafeyi aşacağına niyet etmesi gerekir. Yani bu kadar bir yolculuk yapacağını kalbinden geçirmesi gerekir. Aksi halde dünyayı da dolaşsa seferi sayılmaz. Çünkü ne kadar yol alacağını, ne kadar bir mesafeyi aşacağını hiç düşünmeden çıkmış sayılır. [733]

Buna bir örnek verelim :

Kaybolan kölesini veya atını arayıp bulmak için yola çıkar, ne kadar bir mesafe aşacağını hem bilmez, hem böyle bir şey kalbinden geçirmez, bura benim, ora senin derken bir hafta on gün gezip do­laşırsa, yine de seferi sayılmaz.

Belirtilen mesafeyi aşacağım   sanması   bile niyet yerine geçer.[734]

 

O) Seferi Konusunda Niyet Ehli Olması Gerekir :                

 

Seferi konuda kişinin niyet ehli olması gerekir. Bunu bir misal ile açıklıyahm : Çocuk sefere çıkıp iki günlük bir mesafe aştıktan sonra ergen olursa, yine de namazını tam kılar. Çünkü sefere çıkar­ken niyete ehil değildi. Ama bir Hıristiyan yola çıkar iki günlük bir mesafeyi aştıktan sonra Müslüman olursa, namazını kısaltarak kı­lar. Çünkü çıkarken de niyete ehil sayılırdı.                                  

Üç günlük bir mesafe aşıldıktan sonra varılan köy, kasaba ve­ya şehirde ne  kadar süre kalınırsa seferi hükmü devam eder?

Biz Hanefîlere göre, belirtilen mesafeyi aştıktan sonra varılan yerde on beş gün ya da daha fazla kalmaya niyet ederse, seferi ol­maktan çıkar. Artık dört rek'atli namazları tam olarak kılar.[735]

Üç günlük bir mesafeyi aşmak için çıkılır, fakat yarı yoldan dö-nülürse, o takdirde dönmeye niyet ettiği andan itibaren seferi olmak­tan çıkar. [736]

 

Ö) Nerelerde İkaanıete Niyet Getirmek Sahih Olur?

 

İkaamete elverişli olan yerlerde ikaamete niyet getirmek sahih olur. Çölde, denizde ikaamete elverişli bir durum olmadığından ikaa­mete niyet getirilirse bile muteber değildir.[737]

 

P) Askerlerin İkaamet Durumu :

 

Askerler seferi halin dışında kendilerine ait binalarda 15 gün ikaamete niyet getirirlerse, seferi olmaktan çıkarlar. Genellikle bu tür ma'mur yerlerde ikaamet etmeleri, onların seferi olmadığını gös­terir. Ama teçhizatları, çadır ve ağırlıkları beraberlerinde olduğu halde ma'mur yerlerden çıkıp boş bir arazide karargah kursalar ve onbeş gün ikaamete niyet etseler bile yine de seferi olmaktan çık­mazlar. Çünkü bu tür yerler onlar için hakiki mesken sayılmaz.[738]

 

R) Belli Bir Yerde Mesken Tutmayanlar :

 

Belli bir yerde mesken tutmayıp yazları yaylalarda, kışları ova­larda yer değiştiren yörükler, çölde sık sık yer değiştiren bedeviler, bu durumda seferi   olmaktan   çıkarlar mı?   Bilhassa   müteahhirîn  (Hicrî beşinci asırdan sonra yetişen ilim adamları) nın   bu konuda farklı görüşleri olmuştur :

a) İmam Ebî Yusuf'tan yapılan tir rivayete göre, sözü edilen­ler yayla veya ovada ikaamete niyet getirirlerse, seferi olmaktan çı­karlar. Fetva da buna göredir. Ancak ikaamet niyeti 15 gün bir sü­reyi belirlemelidir.[739] 15 günden az bir süre için ikaamete niyet etseler yine de namazları kısaltmaları gerekir.

b) Bunlar belli bir yerde istikrarlı kalmadıkları, ani karar de­ğiştirip bugün şu otlak, yarın bu otlak derken sık sık yer değiştirme ihtimalleri bulunduğu için hep seferi sayılırlar.    Bu görüş fetvaya uygun görülmemiştir.

Üç günlük bir mesafeyi aştıktan sonra gidilen şehirde ne kadar kalacağını kesin olarak bilmiyen, işinin bitmesiyle hemen ayrılmayı düşünen kimse, bu kararsızlıkla bir yıl dahi kalsa yine de seferi sa­yılır.[740]

 

S) Hacıların Yolları Üzerindeki Bir Ülkede Kafileyi Beklemesi :

 

Haccetmek üzere yola çıkan ve Bağdat'a vardıktan sonra kafi­lenin hareket gününü bekliyen kimseler, kafilenin en geç 15 gün son­ra kalkacağını bilirlerse, o takdirde 15 gün ikaamete niyet edip se­feri olmaktan çıkarlar. Bundan az bir süre veya kesinlikle kafilenin hareket günü belli değilse, her gün hareket etme ihtimali varsa, bir ay dahi kalsalar, yine de seferi sayılırlar. [741]

 

Ş) İki Yerde 15 Gün Kalmaya Niyet Edilirse :

 

İki ayrı yerde 15 gün ikaamete niyet eden kimse seferi olmak­tan çıkar mı? Bu iki yerden her biri kendi başına bir yer ise, -Mek­ke ile Minâ gibi- çıkmaz. Çünkü Mekke ayrı, Minâ da ayrı birer yer­leşim yerleridir, biri diğerine cuma konusunda tabi' değildir. Ama biri diğerine tabi' ölür da sakinlerine cuma vâcib sayılırsa, o takdir­de bu iki yerde 15 gün ikaamete niyet eden kimse seferi olmaktan çı­kar.[742]

Birbirine komşu iki köy ya da kasabada gündüzleri birinde, ge­celeri de diğerinde kalmak üzere 15 gün ikaamete niyet ederse, se­feri olmaktan çıkar, şu şartla ki, ilk önce geceleri kalacağı yere inmiş olsun. Diğerine, yani gündüzleri kalacağı yere inerse mukîm sa­yılmaz.[743]

Zilhiccenin ilk on gününde Mekke'ye giren hacı 15 gün ikaamete niyet getirse bile yine de seferi olmaktan çıkmaz. Çünkü Zilhiccenin dokuzuncu günü Arafat'a çıkmak zorundadır. Bu durumda Mekke'­de 15 gün kalma imkânına sahip değildir.

t) Meşhur fakih ve muhaddis İsa bin Ebban'm fıkıhla meşgul olup kendini bu konuya vermesinin sebebi işte bu meseledir. Fakih İsa şöyle anlatıyor :

«Hadis toplamakla meşgul bulunuyordum. Hac mevsiminde zil­hicce ayında bir arkadaşımla birlikte Mekke'ye gittik ve bir ay kal­maya niyet ederek seferi olmaktan çıktık. Bu arada İmam Ebû Ha-nîfe Hazretlerinin arkadaşlarından biriyle tanıştık. Benim ikaamete niyet getirdiğimi duyunca, «hatâ etmişsin» dedi. Çünkü zilhiccenin ilk on gününde Minâ ve Arafat'a çıkmak zorundasın. Bu bakımdan hep seferi sayılırsın. Ona uyduk, namazlarımızı seferi ölçüde kıldık. Minâ'dan döndüğümüzde arkadaşım bir yere gitmek istedi, yani Mekke civarında bir iki saatlik bir yere. Ben de onunla birlikte git­meye niyet ettim ve henüz ayrılmadan dört rek'atli namazları iki rek'at olarak kılmaya başladım. İmam Ebû Hantîfe'nin arkadaşı ba­na yine «hatâ ettin, çünkü Mekke'den ayrılmadan seferi sayılmaz­sın» dedi. Bu durum beni üzdü. Hadisçi olmama rağmen bir mesele hakkında iki hatâ yapmış oluyordum. Vakit kaybetmeden İmam Mu-hammed'in meclisine gittim ve fıkıh tahsiline başladım.»[744]

Ticaret için bir beldeye gidip ticarî işlerini ancak 15 günde bi-tirebileceğini tahmin ederek ikaamete niyet getiren tüccar seferi ol­maktan çıkmaz. Çünkü işlerini 15 günde bitireceğini tahmin ederek ikaamete niyet etmiştir. Bu durumda 10 ya da 12 günde de bitirerek ayrılma ihtimali mevcuttur. İstikrarlı bir niyeti yok sayılır. Ancak işim erken bitsin, geç bitsin herhalde 15 gün kalacağım diye niyet ederse o takdirde seferi olmaktan çıkar.

u) Darü'l-harbe iltica edip ikaamet edilecek yerde 15 gün ya da daha fazla kalmıya niyet eden kimsenin bu niyeti sahihtir.[745]

Ehl-i harpten bir adam kendi ülkesinde îslâm'a girer, ora halkı da onun Müslüman olduğunu öğrenince öldürmeye azmederler, o da üç günlük bir mesafe aşmak üzere ülkesinden kaçıp uzaklaşırsa, ar­tık eyleşik olmaktan çıkıp misafir durumuna geçmiştir. Namazlarını kasreder. Bu durumda bir yerde bir ay ya da daha fazla gizlenip ka­lırsa, yine de misafir sayılır. Çünkü takip edilmektedir. Her an bir durum çıkar da oradan ayrılmak zorunda kalabilir.

Bir müslüman bir ülkeye iltica eder, önce kabul edilir. Sonra ver­dikleri sözü bozarak onu öldürmek isterler, o da aynı ülkede bir ev­de gizlenirse yine eyleşik sayılır. Çünkü henüz beldeyi terketmemiştir.

Bir belde halkı savaş ehlinden olup islâm'a girdikten sonra ehl-i harp onları öldürmek ister, onlar da bulundukları beldelerinde mu­kavemet edip eyleşirlerse, seferi sayılmazlar. Çünkü henüz bulun­dukları asıl beldelerini terketmiş değildirler.

Bu durumda fazla mukavemet edemeyip kendi beldelerini ter-kedip bir günlük mesafedeki bir yere göç ederlerse, yine de eyleşik, sayılırlar. Ama üç günlük bir mesafe ya da fazla aşmak niyetiyle çı­karlarsa, o takdirde seferi sayılırlar.

İstilâ edilen ülkelerine döndüklerinde müşriklerin orayı zaptet­mekten vazgeçtiklerini görüp herkes kendi yerine yerleşirse, seferi olmaktan çıkarlar. Müşriklerin o ülkeyi tamamen zapdedip kaldıkla­rını görürler de fakat ülkeye girmelerine müsaade edilirse, bu tak­dirde orada ancak bir ay kadar kalıp başka bir islâm ülkesine gitme ye niyet ederlerse, seferi sayılırlar. Çünkü her an ülkeyi terketmeleri ihtimal dahilindedir.[746]

 

Ü) Esir, Bulunduğu Yerden Kaçıp Bir Yerde Gizlenirse :

 

Esir kimse tutuklu bulunduğu yerden kurtulup kaçar ve bir ma gara ya da benzeri bir yerde 15 gün kalmaya niyet ederse, yine de seferi sayılır. Çünkü hem gizlendiği, yer eyleşmeye uygun değildir, hem de her an orayı terketme ihtimali mevcuttur.[747]

 

V) İslâm Askerleri Bir Ülkeyi Fethedip İstilâ Ederlerse :

 

İslâm ordusu bir ülkeye girip orayı istilâ eder ve fakat oraya ta-

nıamen yerleşmeyi plânlamaz, sadece bir ay veya iki ay kadar kalıp ayrılmayı kararlaştınrsa, o takdirde hep seferi sayılırlar. Ama ora­yı bir eyleşme yeri seçip devamlı kalmayı kararlaştırırlarda, o tak­dirde eyleşik sayılırlar.[748]

 

Y) Seferî Konuda Tabiî İle Metbuun Durumu :

 

Seferi konuda köle efendisine, er kumandanına tabi'dir. Efendi bir yerde ikaamete niyet ederse köle de ona tabi' olarak seferi ol­maktan çıkar. Kumandan bir yerde ikaamete niyet ederse ona tabi' olan askerler de ikaamete niyet etmiş sayılırlar.[749]

Bu meselede genel kaâide şudur :

Bir kimse kendi basma bir yerde ikaamete niyet edip kalabilirse o takdirde başkasına tabi' değildir, yapmış olduğu niyet muteber ve sahihtir. Kendi başına kalma imkânı yoksa, başkasına tabi1 olup irâ­desine bağlı bulunmuyorsa, o takdirde ikaamete niyet getirmesiyle seferî olmaktan çıkmaz. Buna bir iki misal verelim :

a) Kadın kocasıyla birlikte,

b) Talebe hocasıyla birlikte,

c) Ücretle tutulan işçi işverenle birlikte bir yere giderlerse, bun­lar kendiliklerinden ikaamete niyet getirme imkânına sahip değil­lerdir. Kadmm kocası, talebenin hocası, işçinin işvereni bu konuda söz sahibidir.[750]

Kadının kocasına tabi' olmasında iki şart aranır :

a) Muaccel olan mehrini vermiş olması,

b) Cinsel yaklaşmada bulunması. Aksi haîde kadın seferî ko­nuda kocasına tabi' sayılmaz.

Seferî bulunan kimse namaz kılarken ikaamete (eyleşik olma­ya) niyet ederse, ister yalnız başına, ister cemaat halinde bulunsun, başladığı namazı tam kılar. Bu durumda mesbuk ya da müdrik ol­ması arasında fcir fark yoktur. Ancak lâhik olur ve ikaamete niyet ederse, o takdirde imam selâm    verdikten sonra tamamlar. Ama imam selâm verdikten sonra o ikaamete niyet   getirirse,   artık   dört rek'at olarak tamamlamaz.[751]

Seferi olan kimse namazda iken vakit çıkar ve o da bu sırada ikaamete niyet getirirse, artık kılmakta olduğu namaz dört rek'ate dönüşmüş olmaz. Çünkü vakit kalmamıştır.[752]

Seferi olan kimse selâm verdikten sonra ikaamete niyet eder ve fakat üzerinde Yanılma Secdesi bulunursa, yine de bu niyeti sahih sayılmaz. Çünkü namazdan çıktıktan sonra getirilen bu niyete itibar edilmez. Ancak ondan sonraki namazlar için muteber sayılır. İmam Ebû Hanîfe ile İmam Ebû Yusuf'a göre, bu durumda yanılma sec­desi ondan düşer. Çünkü Yanılma Secdesini yapacak olursa, ikaamet hakkındaki niyeti sahih olur ve böylece kıldığı farz dörde dönüşür ve namaz ortasında yapılan Yanılma Secdesi hükümsüz kalır. Ama Yanılma Secdesi yaptıktan sonra ikaamete niyet getirirse, bu niyeti sahih olur ve namazı dört rek'ate dönüşür. İster yanılma için bir sec­de, ister iki secde yapmış olsun farketmez. Çünkü Yanılma Secdesi­ni yapınca namazın hürmeti avdet etmiş oluyor, bu durumda namaz içinde ikaamete niyet getirmiş gibi sayılır. [753]

 

Z) Vaktin Evvelinde Seferi Bulunur Da   Sonra Vakit Çıkmadan İkaamete Niyet Getirirse :

 

Vaktin evvelinde seferi iken henüz vakit namazını kılmadan ikaamete (eyleşik olmaya) niyet getirirse, o takdirde dört rek'at ola­rak kılar. Vaktin evvelinde seferi iken vakit namazını iki rek'at ola­rak kıldıktan sonra henüz vakit çıkmadan ikaaraete (eyleşik olma­ya) niyet getirirse, artık kıldığı namaz iade edilmez.

Seferi iken vakit namazını kılmaz da vakit çıktıktan sonra ikaa­mete (eyleşik olmaya) niyet getirirse, o takdirde kazaya kalan o na­mazı seferi olma durumuna göre kılar, yani iki rek'at olarak yeri­ne getirir.[754]

 

A) Eyleşik İken Öğle Namazını Kılıp Vakit İçinde Sefere Çıkan :

 

Öğle namazını kıldıktan sonra henüz vakit çıkmadan sefere çı­kan kimse, ikindi vakti girince onu iki rek'at kılar ve henüz güneş batmadan 'yolculuğunu terkeder ve sonra öğle ile ikindi namazlarını abdestsiz kıldığım hatırlarsa ne yapar? Öğle namazını iki rek'at ola rak kaza eder. Çünkü yola çıktığında henüz öğle vakti devam edi yordu. İkindi namazım dört rek'at olarak kaza eder. Çünkü henüz vakit çıkmadan seferi hali sona ermiştir.

Eyleşik olduğu halde öğle ve ikindi namazlarını kıldıktan sonra sefere çıkar, henüz güneş batmadan bu iki namazı da abdestsiz kıl­dığını hatırlarsa, öğle namazım dört, ikindi namazını iki rek'at ola­rak kılar. Çünkü öğle vakti sona erdikten sonra sefere çıkmıştı. Fa­kat henüz ikindi vakti geçmeden tekrar ikindi namazını kılması ge­rekiyor.[755]

b) Seferi olan bir kimse yine seferi olan bir cemaate namaz kıl­dırırken abdesti bozulur, yerine bir başka seferi olan kimseyi geçi­rir, o da öne geçerken ikaamete (eyleşik olmaya) niyet getirirse, ar­kasındaki cemaatin namazı değişmez, onlar yine seferi sayılırlar.

Ama abdesti bozulan imam henüz cami'den çıkmadan ikaamete niyet getirirse, onun da, cemaatin de namazı dört rek'ate dönüşür.[756]

Seferi olan iki kimseden biri imam diğeri cemaat olup namaz kılarken imamın abdesti bozulur da yerine mukim (eyleşik olan) bir kimseyi geçirirse, yolcu olan cemaate bu namazı dört rek'at olarak tamamlamak gerekmez.[757]

Ama seferi olan kimse mukim (eyleşik) kimseye uyarsa, o tak­dirde namazı dört rek'at olarak tamamlar. Tamamlamadan bu na­mazı bozacak olursa, iki rek'at olarak iade eder. Ama nafile niyetiyle uyar da abdesti bozulursa, o namazı yine dört rek'at olarak iade et­mesi gerekir.[758]

 

C) Seferi Olan Kimse Eyleşik Olanlara Namaz Kıldırırsa :

 

Seferi olan kimsenin eyleşik olanlara namaz kıldırması sahihtir. Ancak namaza başlamadan önce kendisinin seferi bulunduğunu, bu nedenle iki rek'at kıldırdıktan sonra selâm vereceğini cemaatin ise selâm vermeyip namazlarını dört rek'at olarak tamamlamalarını hatırlatır. O takdirde seferi imam iki rek'at sonunda selâm verince cemaat selâm vermez, belki kalkıp iki rek'at daha kılarak namazı tamarnlar... [759]Bunlar bir bakıma mesbuka benzerler. En sahih iavle göre, kendi başlarına kılacakları iki rek'atte kıraate yer ver-tnezler.[760]

 

D) Cuma Günü Sefere Çıkılır Mı?

 

Cuma günü zevalden önce de, sonra da sefere çıkmak mekruh değildir. Ancak vakit çıktıktan sonra şehirden çıkabileceğini bili­yorsa, o takdirde Cumayı kılmadan çıkması mekruh olur. [761]Cu­ma günü zevalden sonra sefere çıkmanın mekruh olduğunu söyli-yenler de var. Fakat birincilerin görüşü daha sahih kabul edilmişr tir. Çünkü bunda ümmet için kolaylık var.

Nitekim Hanefi fukahasma göre, cuma günü şehir ya da kasaba­dan birinci ezan okunduktan sonra sefere çıkmak mekruhtur. Ze­valden önce çıkmakta ise kerahet yoktur.

Şafiî fukahasma göre, kendisine cuma farz olan kimsenin, yolda cumaya yetişeceğini sanıyor veya tahmin ediyorsa, o takdirde cuma günü fecir doğduktan sonra sefere çıkması tahrimen mekruhtur.[762]

 

E) Seferi Olan Kimse Kendi Beldesine Dönüp Girince :

 

Seferi olan kimse yolculuğu sona ersin ermesin dönüp kendi bel­desine girecek olursa, ikaamete niyet etsin etmesin, seferi   olmak­tan çıkar. [763]El-Cevheretü'n-Neyyire sahibi de bunu naklettikten sonra en sahih görüş olduğunu tesbit etmiştir. [764]

 

F) Kaç Türlü Vatan Var?

 

Seferi konuda fukahanm hemen hepsi üç türlü vatandan söz et mislerdir :

1. Vatan-i Aslî.

Bu, kişinin doğduğu ve bir de evlendiği yerdir.

2. Vatan-i Sefer.

Buna «ikaamet vatanı» da denir. Seferi olan kimsenin ikaame

 

471 Eksik....

 

İzmir'de yeniden 15 gün kalmaya niyet getirmediği sürece seferi sayılır.[765]

Vatan-i Aslîsi olan beldeden çoluk çocuğunu başka bir beldeye takleder, fakat birinci beldedeki evini, tarla ve bahçesini satmayıp lazır vaziyette bırakırsa, bu meselede iki ayrı görüş ve ictihad var-İır : İmam Muhammed'e göre, birinci belde de onun için Vatan-i Aslî sayılır.[766]

 

H) Yolcu Olan Kimse Namazı Geciktirebilir Mi?

 

Yolculuk halinde yol kesenler veya hırsız ve zorbalardan korkar da kaafile de onu beklemezse, o takdirde namazı geciktirmesi caiz olur. Çünkü bu konuda ciidi bir özür mevcuttur. [767]Bununla be­raber sadece farzı en kısa sûrelerle iki rek'at olarak kılma imkânı bulunduğu takdirde geciktirmesi caiz değildir. Kişi bu konuda yolun ve tehlikenin ölçü ve şartlarına göre amel etmelidir. [768]

 

46 — ŞEHİR DIŞINDA HAYVAN ÜSTÜNDE NAMAZ KILMAK :

 

Şehir dışında nafile namazları hayvan üstünde baş işaretiyle kılmak caizdir. Bu, daha çok Allah'ı her hal-u kârda anmayı, O'na kullukta kusur etmemeyi amaçlar mahiyette bir kolaylıktır. Çünkü namaz gibi ibâdet yoktur. Kulu en çok Allah'a yaklaştıran bu ibâ­detin içindeki secde anlarıdır.[769]

Hayvan üstünde namaz kılarken, hayvan hangi cihete yönelip yol alıyorsa, nafile namaz kılan da aynı cihete yönelerek ibâdetini yapar. Başka bir cihete yönelmesi caiz değildir.[770]

İmam Ebû Hanife'ye göre, şehir içinde hayvan üstünde nafile namaz kılmak caiz değildir. Bu konuda seferi olanla olmayan ara­sında bir fark yoktur. Sahih olan da budur. O halde kaybolan koyu­nunu aramak için atma binip şehir dışında dolaşan kimse, seferi sa-yılmadığı halde yine de nafile namazı bineğinin üstünde kılabilir[771].

 

A) Hayvan Üstünde Şöyle Namaz Kılınır :

 

Eyer veya semer ve palan üstünde oturur vaziyette kıbleye yö­nelerek veya hayvanın yönelmiş bulunduğu cihete yönelik olarak niyet getirip ellerini bağlar. Diğer normal vakit ve namazlarda ol­duğu gibi, Subhaneke, Euzü-Besmele söyledikten sonra Fatiha ve bir sûre okuyup rükû' için biraz başını eğer. Secde için biraz daha fazla eğer. Rükû' ve secdeler için bir şey kendine doğru yükseltmez. Bu­nun gibi eyer ya da semer üzerine de secde etmesi doğru değildir.[772]

 

B) Hayvan Üstünde Nafile Namaz Cemaatle Kılınır Mı?

 

Genellikle nafile namazlar cemaatle kılınmaz; birkaç istisna dı­şında genel kaaide budur. O halde cemaatle kılacak olurlarsa, ima­mın namazı tamam, cemaatin namazı fasiddir (hükümsüzdür).[773]

 

C) Hayvan Üstünde Namaz Kılarken, Onu Sürebilir Mi?

 

Hayvan kendiliğinden yoluna devam ediyorsa, mesele yok. Git-miyorsa, o takdirde az bir harekette bulunup ya elindeki kamçı ve benzeri şeyi kullanarak, ya da mahmuzlayarak yürütmesini sağla­masında bir sakınca görülmemiştir.[774]

Diğer sünnet namazlar da nafile kapsamına girdiğinden hepsini de şehir dışında hayvan üstünde kılmak caizdir. Buna bir misal ve­relim : Öğle farzından önce dört rek'at sünneti hayvan üstünde kıl­dıktan sonra inip farzı yerde kılar. Sonra hayvana binip diğer son sünneti kılabilir.[775]

Şehir dışında hayvan üstünde nafile namazına başladıktan son­ra henüz bitirmeden şehre girecek olursa, başladığı namazın az bir kısmını kılmışsa, hayvanından inip yerde tamamlar. Çoğu kısmını kılmışsa, artık inmesine gerek yoktur; hayvan üstünde tamamlaya­bilir.

d) Yerde nafile namaza başlayıp bir kısmını kıldıktan sonra geri kalan kısmını hayvan üstünde kılması caiz olmaz. Ama bunun aksine hayvan üstünde İftitah Tekbirini getirdikten sonra yere inip namazını kılabilir.

Ciddi bir özür olmadığı takdirde hayvan üstünde farz namazları İnıak caiz değildir. Vâcib namazlar da böyle. Ancak yerde fazla iktarda çamur olur veya bir canavar ya da düşman tehlikesi bulu-irsa, o takdirde buna cevaz verilmiştir.[776]

Cenaze namazındaki hüküm de böyledir. Yerde iken secde âye-ni okuduktan sonra ata binip Tilâvet Secdesi yapması da -hiç bir îür yokken- caiz değildir.[777]

Hayvandan indiği takdirde binemiyecek kadar halsiz ya da yaş-olur veya hayvan huysuz olup binilmeye imkân vermez veya düşman, canavar ve benzeri bir tehlike mevcut olursa, o takdir-e hayvan üstünde farz ve vâcib namazları kılmak caizdir.[778]

Sözü edilen özürlerden dolayı farz namazlar hayvan üstünde « alındıktan sonra, normal şartların gerçekleştiği zaman bunları iade rî itmeye gerek yoktur. Fukaha bu konuda farklı görüş ortaya koymaniştir.[779]

 

47 — OTOBÜS, OTOMOBİL VE UÇAKTA NAMAZ KILMAK :      

 

Müctehid imamlar devrinde bugünkü motorlu seri vasıtalar he­nüz icad edilmemişti. Sadece deve üzerine konulan hevdec dedik­leri mahfe ile kağnı ve benzeri arabalar vardı. îctihadda bunlar Üikkate alınarak bir takım hükümler ortaya konmuştur. Ama bu ic-tihadlann ışığı altmda bugünkü vasıtalarda namaz kılma hususunu hükme bağlama imkânları mevcuttur.

Hayvan üzerinde nasıl namaz kılınır, bu yeterince açıklandı. Kadınların mahfeden inmelerinde sakınca görüldüğü takdirde mah­fe içinde ayağa kalkma imkânı bulunmadığı için oturarak rükû ve secdelerini yerine getirip namaz kılmalarına cevaz verilmiştir.

a) Hayvan ile çekilen iki ya da dört tekerlekli arabalarda ise, ister hareket halinde olsun, ister olmasın, bir ucu hayvana bağlı bi­çimde iki tekerlek üzerinde duruyorsa, binek üzerindeki gibi namaz kılınır. Büyükçe dört tekerlekli olup duruyorsa, yere inip namaz kıl- bir tehlike varsa, o takdirde ayakta   veya oturarak namaz kılmak caizdir. Hareket halinde ise, sadece oturarak kılınır. Fukaha-dan çoğuna göre ise, dört tekerlekli arabanın bir ucu hayvana bağlı bulunsa bile, hareket halinde değilse, şerir (kanepe, sedir, divan) gibi kabul edilir.

Motorlu vasıtalara gelince, bunlar da binek hayvanlar hakkında uygulanan hükme tabi'dir. Otobüs, otomobil ve uçakla yolculuk ya­pan kimse, namaz vakitlerinde inip yerde namaz kılma imkânı olma­dığı takdirde oturduğu yerde -araba hangi yöne gidiyorsa- oraya yö­nelerek baş işaretiyle namaz kılar. Ancak niyet getirip İftitah Tekbi­ri alırken yüzünü kıbleye çevirmesi tavsiye edilir. Çevirmediği tak­dirde bir şey lâzım gelmez. [780]

 

B) Gemide Namaz Kılmaya Gelince :

 

Hareket halinde olan bir gemide ayakta durup kılmak mümkün­se öyle yapılır. Mümkün olmadığı takdirde yüzünü kıbleye çevirip iftitah tekbiri getirdikten sonra oturarak kılar. Bu durumda gemi hangi cihete doğru yol   alırsa alsın, farketmez.[781]

Hareket halindeki gemide ayakta durup kılmak mümkün oldu­ğu halde oturarak namaz kılmak mekruhtur. Bu, İmam Hanîfe'ye göredir. İmameyn'e göre caiz değildir. Gemi demir atıp limanda du­ruyorsa, o takdirde oturarak namaz kılmak bi'1-icmâ' caiz değildir. Ancak deniz fazla çalkantılı olup gemi baş döndürecek veya ayak­ta denge sağlıyamıyacak kadar sallanıyorsa, o takdirde oturararak kılmakta bir sakınca yoktur.[782]

Ne var ki limanda demir atan gemiden çıkıp dışarıda namaz kıl­ma imkânı varsa, o takdirde çıkmak gerekir. Aksi halde namaz caiz olmaz.

Müctehid imamlar bu konuda ictihadda bulunurken bugünkü büyük gemiler yoktu. Mavna ve benzeri vasıtalar ayarında bir ta­kım gemiler yapılabiliyordu. Bilindiği gibi küçük çapta olan bu tür gemiler körfezde demir atıp dursa bile, hafif bir çalkantıyla sal­lanıp dururdu. Bugünkü büyük gemiler bundan çok farklıdır. Liman ve körfezlerde demirlendiğinde gerek güvertelerinde, gerek oda ve salonlarında ayakta durup rahatlıkla namaz kılma imkânı vardır.

O halde gemi hareket halinde iken içinde gerek oturarak gerek-ayakta durarak namaz kılındığında, kıbleden ayrılmamaya çaşmak gerekir. Yani gemi başka bir cihete yönelmişse, namaz kılan afif bir hareketle kıbleye yönelerek namazını tamamlar. Özellikle ıu günkü gemilerde böyle yapmak mümkündür. Aksi halde namaz âtz olmaz. Küçük gemi veya mavna ve benzeri vasıtalarda bu olmadığı takdirde, vasıtanın yöneldiği tarafa yönelik vaziyette alınır.

Gemi ve benzeri deniz vasıtalarında rükû' ve secde yapma imcânı olduğu takdirde baş işaretiyle namaz kılmak caiz değildir.

c) Yolculuk halinde bulunan, kimse gemide ikaamete (eyleşik olmaya) niyet getirebilir mi? Ayrıldığı beldeye veya varacağı bel­deye gelip limanda demirlemiş se, içindeki mürettebat ve yolcular 15 gün ikaamete niyet getirirlerse, bu caizdir, seferi olmaktan çıkar­lar. Limana gelmemişse, o takdirde hep seferi sayılacaklarından ikaamete niyet getirmezler. Sahih olan görüş budur.[783]

Gemi limanda iken İftitah Tekbiri getirip namaza başlar, henüz bitirmeden gemi hareket edecek olursa, yine de o namazı dört rek'at-'olarak tamamlar. Tabii kılınan namaz dört rek'atli bir farz ise. Bu, İmam Ebti Yusuf'a göredir. Fetva da onun icihadma göre verilmiş­tir bu meselede.[784]

Henüz varacağı beldenin limanına gelmeden seferi namaza baş­lar, namaz bitmeden gemi gelip limana dayanırsa, başladığı namazı dört rek'at olarak tamamlar. Çünkü memleketine gelince -vakit için­de bulunuyor,- o takdirde seferi olmaktan çıkmış sayılır.[785]

Yanyana ya da ardarda hareket halinde olan iki gemiden birin­de imamlık yapan kimseye diğer gemide bulunan cemaat uyamaz. Ancak iki gemi yanyana bir yerde demir atmışsa, o takdirde caiz olur.[786]

 

48 — CUMA NAMAZI :

 

a) Cuma ferdi cemiyete; cemiyeti miliete baghyan ve toplum arasında düşünce, inanç, amaç ve hizmet birliğini sağiıyan bir gün­dür. İslâm Dînî bugünü mü'minler için haftalık toplantı ve toplu halde Allah'a yönelme, ibâdette bulunma zamanı olarak belirlemiş­tir. Bir hafta içinde ortaya çıkan meseleler, olaylar ve sosyal konu­lar cuma günü ele alınıp Kur'ân'm süzgecinden geçirildikten sonra bir komprime haline getirilerek cemaate sunulur.

Ruhlara yepyeni bir gıda takdim edilirken, Fslâmî kültürleri ar­tırılır. Hayatı sevme, hayatta başarılı olma yollan ve yöntemleri iş­lenir. Dünya ile âhiret, ruh ile beden madde ile mâna arasında -Sün-netullah'a uygun ölçü ve anlamda- denge sağlanması için ilâhi buy­ruklar, Nebevi Sünnetler sergilenir. Aile yapısını, sosyal bünyeyi arızasız ayakta tutmanın yolları gösterilir. Din ve ülke düşmanları­nın çalışma metoduna dikkatler çekilir. Hayirhahhk, âlicenaplık, da­yanışma, sevgi, saygı, edep ve terbiyenin taşıdığı mana ve müsbet sonuç misallerle anlatılır. İslâm ülkelerinin uğradığı siyasi ekonomik ve kültürel zorlukların nedenleri üzerinde durulur ve bunların ça­releri araştırılarak cemaatin bu konularda da aydınlatmasına önem verilir.

Görülüyor ki, cumanın o kadar çok yararları var ki, bunları sa­yıp sıralamak bile zor. Medenî bir ülkede parlementonun önemi ne ise, İslâm topluluğunda cumanın önemi ondan daha fazla bir anlam taşır.

Cumasız bir Müslüman topluluğu, birlik ve dirliğini kaybetmiş, yabancılara yem olma felâketine uğramış başsız bir sürüden fark­sızdır. Hazreti Peygamber (A.S.) Efendimiz Medine'ye hicret ettik­lerinde, henüz şehre ulaşmadan Kub'a'da ilk mescidi inşa ettikten sonra cuma günü Salim bin Avf yurduna gelerek Ramına denilen vadide ilk cuma namazını kılmıştır. Böylece Hicretle birlikte hem cuma'ya yer verilmiş, İslâm'ın canıi'siz ve cumasız olmayacağı ke­sinlikle belirtilmiştir.

Cuma Namazı, Kitap Sünnet ve İcmâ ile sabit olmuştur, inkârı küfürdür, terki büyük günah sayılmıştır. Üç cuma namazım üstüs-te mazeretsiz terkeden Müslüman, münafıklar defterine yazılır. [787]

 

B) Kitap (Kuran) Da Cuma

 

«Ey İmân edenler! Cuma günü namaz için çağrıldığı (ezan okun­duğu) nda Allah'ın zikrine (namaz kılıp O'nu anmaya) acele edin; ahm-satınu bırakın. Bilseniz bu sizin için daha hayırlıdır. Namaz kı­lınınca yeryüzüne yayılıp Allah'ın lûtfu kereminden rızık isteyin (işinizin basma geçip çalışın). Allah'ı çok anın ki saadete erişesiniz.»[788]

 

Sünnette Cuma :

 

Bu hususta birçok sahih hadîs rivayet edilmiştir. Hepsini buraya nakletmemize kitabımızın hacmi müsait değildir. Bunlardan ancak birkaç tanesini teberrüken buraya alıyoruz :

«Güneşin üzerine doğduğu en hayırlı gün, Cuma günüdür. O günde Âdem (A.S.) yaratılmış, o günde Cennete konulmuş ve o gün­de Cennetten çıkarılmıştır.    Kıyamet ancak cuma günü kopacak.»[789]

«Zaman bakımından en son gelenleriz, kıyamet gününde ise ön­de bulunanlarız. Ne var ki onlara bizden önce, bize de onlardan son­ra Kitap verilmiştir. Sonra da şu Cuma günü Allah'ın onlara farz kıldığı günleri idi, ayrılığa düştüler bu konuda? Allah bizi bu güne eriştirdi. Bu bakımdan diğer insanlar bu gün konusunda bize tabi'-dirler ; Yahudiler yarın (Cumartesi), Hıristiyanlar yarından sonra pazar günü...»[790]

«Kim önemsiz görerek, aldırış etmiyerek üç cuma namazını ter-kederse Allah onun kalbini mühürler; (artık o kalbe ne hayır ne de feyiz girer).»[791]

«Ciddi bir özür olmaksızın kim cumayı terkederse, artık silinmi-yen ve değiştirilmiyen bir kitaba münafık olarak yazılır.»[792]

 

C) İcmâ ' :

 

Bu ümmetin müctehid imamları, âlimleri cumanın farz olduğun­da birleşmişlerdir. Muhalefet eden, değişik bir ictihad ve görüş or­taya koyan olmamıştır.

Fukaha, Kitab, Sünnet ve İcmâ'a dayanarak cuma hakkında şöy­le demiştir : [793]

 

D) Cuma Namazı Farz-I Ayn'dir.

 

Müslüman, akıl, baliğ olan ve yolculuk halinde -bulunmayan her erkeğe farzdır. Bir kısmının kıl-masıyla diğerlerinden kalkmış olmaz.[794]

Bunu biraz daha açıklayacak olursak şöyle sıralayabiliriz: Cuma-, nın vâcib olması için bir takım şartlar var :

1. Müslüman olmak.[795]

2. Erkek olmak,

3. İkaamet halinde (eyleşik) bulunmak,

4. Sıhhati yerinde olmak,

5. Hür olmak,

6. Cumaya yürüyerek gidecek kudrette bulunmak.[796]

O halde cuma köleye, esire, kadına, yolcuya ve hastaya farz de­ğildir. [797]Ayaklan sakat olup yürüyemiyecek durumda olana da farz değildir. Bu hususta icmâ' vardır. İsterse onu sırtına alıp gö­türen de bulunsun, farketmez. İki gözü kör olana da farz değildir. İsterse elinden tutup götüren bulunsun.

Çok yaşlı kimse bu konuda hasta hükmündedir.

Bunun gibi, şiddetli soğuk, sağnak halinde yağmur, zâlim bir hükümdardan korkup gizlenmek de cumanın farzı geçici olarak düşüren sebepler arasında   bulunuyordur.[798]

 

E) İşçi Ve Me'mur Cumayı Terkedebilir Mi?

 

İşveren işçiyi cumadan alıkoyabilir mi? Bu mesele hakkında farklı görüş ve ictihadlar olmuştur :

a) İmam Ebû Hafs'e göre, müste'cir ecîri (işveren işçiyi) cuma­ya gitmekten alıkoyabilir

b) Ebû Al Ed-Dakkak'a göre, şehir ve kasabalarda işveren   iş­çiyi cumadan alıkoyamaz. Ancak işçinin cumada harcadığı zaman hesaplanarak ücretinden kesilebilir.[799]

Fıkıhta güvenilir metinlerin zahiri, Ebû Ali Ed-Dakkak'ı destek­ler anlamdadır. [800]Nitekim bu konuyla ilgili hadîste işverenin böyle bir yetkisi bulunduğuna işaret dahi edilmemiştir :

«Allah'a ve âhiret gününe inanan kimseye cuma farzdır. Me­ğerki yolculuk halinde olan veya köle, çocuk, kadın ve hasta buluna­na o takdirde farz değildir. Kim bir takım eğlence veya ticaretten do­layı cumaya gitmeyip kendini ondan doygun sayarsa, Allah da rah­metini, mağfiretini ondan uzak tutar, çünkü Allah kimseye muhtaç değildir. Allah hep doygundur, hep övülmeye lâyıktır.»[801]

Bürrü'l-Muhtar'da bu meseleye az yer verilerek deniliyor ki : «En sahih görüş ve ictihad şudur ki : Cuma, kendisiyle hitabet akdi yapılan köleye, bir kısmını hür etmek için kendisiyle anlaşmaya varılan köleye, ecîre    (ücretle tutulan işçiye)    vâcibdir.   Ancak   cami' uzak olursa, işçinin ücretinden hesaplanarak kesilebilir.» [802]

Her nedense merhum İbn Âbidin bu metinle ilgili en küçük bir açıklama yapmamıştır.

Diğer kaynak fıkıh kitaplarında buna yakın bir ifade kullanıl­mıştır. Netice olarak diyebiliriz ki : İşveren hiçbir zaman işçiyi cuma­dan alıkoyma hakkına sahip değildir. Fabrika veya herhangi bir işyerinin bir saat çalışmaması büyük zararlara sebep olur, iddiasına gelince, inanmış bir işveren işini ona göre düzene koyabilir. Vardiye-leri ona göre ayarlıyabilir. Hem fabrika ve işyerinin bir saat çalış­ması, cumadan daha hayırlı değildir. İşçinin haftada bir saat cami'a gidip ruhunu tazelemesi, sinir sistemini düzeltmesi ve dini kültürü­nü artırması her bakımdan yararlıdır. Her hakkın bir vazife karşı­lığı, her nimetin külfete göre olduğunu öğrenir. İşine daha ciddi sa­rılıp çoluk-çocuğuna helâl lokma yedirme gayretinde bulunur. Gü­nümüzde işçileri bu feyizden mahrum edenler ortaya çıkan grevler­le, yapılan tahribat ve işe karşı sorumsuzluk içinde gösterilen ilgiy­le hergün milyonlarca lira zarara uğramaktadırlar. Cumaya sarfe-dilecek bir saatlik zaman bunun yanında çok önemsiz kalır. Hem haftalık tatilin cumaya alınması bu konudaki itiraz ve isteksizlikleri ortadan kaldırmaya yeter bir çaredir. Bu durumda me'murlarm da rahatlıkla cumaya gitmeleri sağlanmış olur. Tabii bu bir kanun me­selesi ve parlementonun yetkisine bağlıdır.[803]

f) Fukahadan bir kısmının, Müste'cir ecîrini cumaya hazır ol­maktan alıkoyabilir» sözü ve hükmü, hiçbir sahih hadise dayanma­maktadır. Bu sadece köle konusu dikka.tc chnarak yapılan bir kıyas­tır. Kanaatimce bu kıyas farklı bir kıyastır; çünkü makîs ile makîsün aleyh menatta birleşmemektedir.

Peygamber (A.S.) Efendimiz şöyle buyurmuştur :

«Cuma her müslümana cemaat halinde (kılınmak üzere) vâcib olan bir haktır. Ancak dört kimseye vâcib değildir  Kölelik (esaret te buna dahildir) kaydı altında bulunan, kadın   çocuk   ve hasta...»[804]

 

G) Kendisine Cuma Vâcib Olmayanlar :

 

Yukarıda belirttiğimiz gibi, cuma çocuğa deliye, köleye, esire, ıtukluya, kadına, hastaya çok yaşlılıktan güçsüz kalana, ayaklan aka t olana, iki gözünü kaybetmiş bulunana farz değildir. Ancak iki özü kör olan kimse hakkında müctehid imamların farklı görüş ve itihadı olmuştur :

a) İmam Ebû Hanîfeye göre, âmâyı elinden tutup götüren kim-e bulunsa yine cuma ona farz değildir.

b) İmameyn'e göre, onu yeren bulunursa o takdirde vacıb olur.

Bununla beraber gerek ayakları sakat olan, gerek âmâ, gerekse köle ve seferi olan cumaya hazır olup cemaatle namaz kılarsa, bu öğle namazı yerine geçer. Hattâ seferi kimse ile kölenin cuma kıldır­masına da cevaz verenler olmuştur : [805]

 

H) Cumanın Edasının Şartlan :

 

Cumanın edası,  (yani yerine getirilmesi)  nin beş şartı vardır :

1. Şehir veya. şehir hükmünde olan yerde kılınması,

2. Sultan veya görevlendirdiği kimsenin kıldırması,

3. Namazdan önce hutbe okunması,

4. Cemaat bulunması,

5. Vaktin devam etmesi...

Şartların açıklanması :

l. Şehir veya şehir hükmünde olan yer daha çok şöyle tarif edilmiştir : İçinde müftisi bulunan, kaadısı yani yürütme organı olan ve yerleşmeye elverişli binaları bulunan şehir, kasaba ve benzeri yerlerdir.[806]

Günümüzde hemen her köyde devleti temsil eden ve belli kanun­larla yetkili kılman organ vardır. Bunların bazı hususlarda icraî faa­liyetleri (yürütme yetkileri) de mevcuttur. O halde her köyde cuma kılınacak bir yer bulunduğu takdirde cuma namazım kılmak vâcib-dir. Şehir, kasaba ve köylere bitişik bulunan mahalle ve fabrika gibi yerlerde de cuma kılınması gerekir. Bu, İmam Ebû HanîV'e ile İmam Ebû Yusuf'un görüşüdür.[807]

Çünkü buralarda hem ezan sesi işitilir, hem bu gibi yerlerin çoğunda mescid de bulunur. Ancak şehir surla çevrili olur da bunun dışındaki yerlerde ezan sesi işitilmez ve cuma namazına gelmek sıkıntıli olursa, o takdirde cuma onlara vâcib değildir. Ancak bu gibi yerlerde cami1 ve mescid varsa, o takdirde şehrin merkezine gelme­ye gerek yok, semt camiinde cumayı kılmaları daha uygun olur.    

Köylü cuma günü şehre gelir de o gün kalmayı tasarlarsa, cum4 kendisine vâcib olur. Çünkü bu durumda o gün için şehir halkın­dan sayılır. Vakit henüz girmeden şehirden ayrılmayı düşünüyorsa o takdirde ayrılmasında "bir sakınca yoktur. Vakit girdikten sonra da ayrılmak istiyorsa ayrılabilir tukahanın çoğu buna cevaz vermiş­tir. Bununla beraber sırf cuma kılmak için ayrılmasını geciktirirse elbetteki sevap kazanır.[808]

i) Çölde küçük Kabileler halinde yaşayanlarla, göçebe hayatı sürdürenler ve bir de cuma kılmmıyan çok küçük köylerde öğle na­mazını ezan ve ikaametle cemaat halinde kılmak caizdir. [809]

 

Seferi Olanlar Cuma Günü Şehre Girerlerse :

 

Seferi olanlar cuma günü şehre girdikleri takdirde, cemaate ka­tılıp cuma kılmıyacak olurlarsa, öğle namazını yalnız başlarına kıl­maları gerekir. Yani cemaatle kılamazlar.

Şehirde oturanlar da cuma namazına gidemedikleri takdirde öğle namazını ancak münferid olarak kılabilirler. Tutuklu bulunanlar da öğle namazını cemaatle kılamazlar. Hastalar içir; de aynı hüküm ca­ridir. Yani sözü edilen kimselerin cuuıa günü öğle namazını cemaatle kılmaları mekruhtur.[810]

 

J) İslâm Halefesi Hac Mevsiminde Minâ'da Bulunursa :        

 

İslâm halifesi hac mevsiminde Minâ'da cuma namazını cemaat­le kıldırabilir. Hicaz Emirinin de kıldırmasına cevaz verilmiştir.[811]

Cuma günü Arefeye raslarsa, Arafat'ta cuma kılınmaz. Mücte­hid imamlarımızın bu hususta ittifakı.vardır.[812]

 

K) Bir Beldede Birden Fazla Cami'cle Cuma Kılınması :

 

Bir beldede birden fazla cami' de cuma kılınması sahih midir? Bu konuda farklı görüş ve ictihadlara yer verilmişse de kılınabilece­ğine cevaz verenler ekseriyeti teşkil eder. Nitekim İmam Ebû Hanî-fe ilo tmam Muhammed'in içtihadı bu merkezdedir. Her ikisi de bu­nun caiz olduğunu söylemiştir. En sahih olan görüş ve ictihadda bunun caiz dur.

Nitekim İmam Serahsî bu görüşün sahih olduğunu kabul etmiş­tir. Hanefî fukahası da bu görüşe uymayı daha uygun bulmuş ve fet­va ona göre verilmiştir. İbıı Nüceym Bahrirâik'de sözü edilen mesele hakkında İmam Ebû Hanîfe ile İmam Muhammed'in görüşünün da­ha sahihi olduğunu belirtmiştir.

Daha çok müteehhirin şu hususu savunmuştur : Bir beldede cumanın cevazı hakkınd?    şüpheye   düşüldüğünde ora halkının cuma'yı kıldıktan sonra öğle namazı niyetiyle dört rek'-at kılmaları uygun olur. Bu takdirde cuma kabul olunmarmşsa, kılı­nan bu dört rek'at öğle namazının farzı yerine geçmiş sayılır. [813]Hâkim'i Şehîd Mervezî de buna Eı-Kâfî adlı eserinde Serahsî'de el-Muhit't e yer vermiştir. [814]

 

49 — ZÜHR İ ÂHİRİN NİYETİN.E GELİNCE :

 

Cuma günü fukahadan bir kısmının ihtiyat olarak dört rekTat Zühr-i âhir kılınmasını uygun görmeleri halinde buna nasıl niyet ge­tirilir? En uygun olanı, «Son vaktine yetiştiğim öğle namazını kıl­maya niyet ettim» demektir.[815]

 

A) Zühr'i Âhirin Kılınmasına Lüzum Var Mıdır?

 

Önce şunu belir elim ki, ne Asr-i Saadette, ne Hulâ£a-i Râşidin devrinde, ne de müetehidlerden Ebû Hanîfe devrinde cumanın sıh­hati hakkında şüpheye düşen olmamış ve bu bakımdan, ihtiyaten cumadan sonra öğle namazı kılınsın diyen de çıkmamıştır. Bu, daha çok Hicrî beşinci asırdan sonra gelen fukaha tarafından ortaya atıl­mış ve bir ihtiyat olarak tavsiye edilmiştir.

İslâm Fıkhında söz sahibi selahiyetli fakîh İbn Nüceym bu mese­le hakkında diyor ki :

«Zühr-İ Âhir üzerinde daha çok duranlar, zamanımızın bilgisiz; kişileridir. Cuma farzından sonra ihtiyaten dört rek'at öğle namazı niyetiyle kılmayı, -cumanın sıhhati hakkında şüpheye düşüldüğün­de- müteahhirîn ortaya koymuştur. Bir beldede birden fazla yerde cuma kılınmaz rivayetini sebep olarak göstermişlerdir (ki böyle sa­hih bir rivayet olduğu da pek tahmin edilmemektedir). Aslında böy­le bir rivayet beğenilmeye (ihtiyar edilmeğe) lâyık değildir. Hem cumadan sonra Öğle namazı niyetiyle dört rek'at namaz kılma husu­su, İmam Hanîfe ve arkadaşlarından rivayet edilmemiştir.»[816]

İbn Nüceym cuma bahsinde aynı konuya bir başka yerde temas ederek şöyle diyor :

«Birden fazla cuma kılman bir beldede: hangisi sahihtir? Bazısı­na göre, ilk İftitah Tekbiri getirilen cami'de kılınanı, bazısına göre cumayı bitirip ilk selâm verenlerin namazı sahihtir. Bütün bunların dayanağı zayıftır; hepsi de Ebû Hanıfe'nin mezhebine muhaliftir. Cu­madan sonra dört rek'at öğle namazı kılmak ihtiyat değildir. Çünkü ihtiyat, iki delilden en kuvvetlisiyle amel etmektir. (Herhalde cu­manın sahih olduğuna dair delil çok daha kuvvetlidir. O halde Zühr-i Âhir'a gerek yoktur).»[817]

Kâsânİ El-Bedâyi'de diyor ki :

«İmam Muhammedi'n İmam Ebû Hanîfe'den yaptığı rivayette, bir beldede birden fazla yerde cuma kılmanın sahih olduğu belirtil­miştir.»[818]

Kâsânî bu mesele hakkında şu rivayete yer vermektedir : «Bir bayram günü Hz. Ali halife bulunduğu halde halka bayram namazını kıldırmak üzere bayram namazına mahsus namazgaha çı­kıp giderken geride kalan yaşlılara ve namazgaha çıkamıyanlara bayram namazını kıldırmak için yerine bir vekil koymuştur. Hz. Ali R.A. bunu birçok Sahabenin hazır bulunduğu bir zamanda yapmış, ona itiraz eden olmamıştır. Birden fazla yerde namaz kılmak bayram hakkında caiz olduğuna göre, cuma hakkında da caizdir. Çünkü bu iki namaz da şehre ve o hükümde olan yerlere has kılınmakta eşit­tirler.» Ancak fukaha bu rivayete dayanarak iki yerde sahih olur di­ye bir hüküm koymak istemiştir. Fakat İmam Muhammed (R.A.)'den yapılan sahih rivayet böyle bir hüküm koymaya kapı açmamak­tadır.»[819]

İnâye Şerhinde bu konuya yer verildikten sonra Ebû YusuV'un görüşüne temas edilmiş ve ona göre bir beldede iki yerde cuma kıl­manın caiz olmadığı, ancak arayerde büyük bir ırmak bulunursa o takdirde caiz olacağı nakledildikten sonra İmam Muhammed'e gö­re birden fazla yerde -hiç bir şart aranmaksızın- caiz olduğu belirtil­miş, îmam Ebû Hanîfe'nin de içtihadının bu anlamda olduğu açık­lanmıştır.

İnâye Şerhinin sahibi bu nakli yaptıktan sonra diyor ki : «Biz bu mesele de îmam Muhammed ile îmam Ebû Hanîfe'nin kavliyle amel ederiz, onları daha sahih sayarız.; Çünkü «Cuma ancak şehir veya o hükümde olan yerde kılınır.» Hüküm mutlaktır. Yani şehir veya onun hükmünde olan bir yer bulunduktan sonra cuma o yerde kılı­nır, ister bir cami'de, ister birkaç cami'de olsun farketmez.»[820]

Dürrü'l-Muhtar'da denilivor ki :

«Bir tek beldede birkaç yerde mutlaka cuma kılınabilir. Mezhe­bin zahiri budur. Fetva da buna göre verilmiştir. Ancak bir yerde kıhmr, birkaç yerde kılındığı takdirde cuma İftitah Tekbirini ilk ge­tirenindir. Bu sebeple cumadan sonra Âhir Zühür kılınır, diyenlere gelince, bu sözlerin hepsi de Hezhep'in hilâfmadır. Yani Hanefî Mez­hebine uymamaktadır.»

îbn Abidin bunun açıklamasını şöyle yapmaktadır :

«İmam Serahsî bu meselede şöyle diyor : «Ebû Hanîfe'nin mezhe­bine göre sahih olan şudur ki î Bir tek beldenin birkaç yerinde cuma kılmak caizdir. Biz bu kavli tutuyor ve onunla amel ediyoruz. Çünkü şehir ve şehir hükmünü taşıyan her yerde mutlaka cuma kılınabile­ceği belirtilmiştir.»[821]

İbn Âbidin, Âhir Zühür meselesine gelince kendi görüşünü şöyle açıklıyor :

«Bu mesele üzerinde biraz durmak gerek. Her ne kadar el-Bahr sahibi Âhir Zühür kılmanın ihtiyat olmadığını söylemiş ve ihtiyat, ?ki delilden en kuvvetlisiyle amei etmektir, kaaidesini delil olarak getir­mişse de, ben diyorum ki, Âhir Zührü kılmak bir ihtiyattır, çünkü böyle yapmakla uhdeden yakinen çıkış vardır ki bu da bir ihtiyat sa­yılır. Her ne kadar birkaç yerde kılmanın caiz olduğu delil bakımın­dan daha râcih ve daha kuvvetli ise de ama içinde kuvvetli bir şüp he de mevcuttur. Çünkü bunun hilafı da Ebû Hanifeden rivayet edil­miştir.

İşte benim bu görüşümü Tahavî ve Timurtaşi de ihtiyar etmişler­dir. Muhtar sahibi de aynı hususu benimsemiştir. İmam Şâfi'i'nin mezhebi de budur.»[822]

Görüldüğü gibi, cumadan sonra Âhir Zühür kılınmasını ihtiyat ola­rak uygun görenler bulunmakla beraber, bunun ihtiyat olmadığını söyliyenler de var. Diyebiliriz ki Hicri beşinci asırdan sonra gelen fu­kaha bu konuda ikiye ayrılmıştır. Her iki tarafın da ileri sürdüğü de­lil ve dayanaklar varsa da, İmam Ebû Hanîfe'nin ve talebesi İmam Muhammtd'in kavline uymak en sıhhatli olanıdır. Hem cânri'lere rağbetin azaldığı şu devirde, Âhir Zührün kılınması üzerinde ısrar etmek, farz, vâcib ve sünnet olmayan bir namazın kılınmasını vâcib veya sünnetmiş gibi göstermekten başka bir şeye yaramaz. Üstelik cemaatin bıkkınlık duyup dağılmasına sebep te olabilir.

Cuma namazında kıraat bölümünde işaret ettiğimiz gibi, günü­müzdeki hatiplerin çoğu Sünnete uymamakta, hattâ sünnetin tam aksini yapmaktadır : Hutbeyi kısa tutmak, namazı biraz uzatmak sünnettir. Hatiplerimizin çoğu ise, hutbeyi gereğinden fazla uzat­makta, namazı da o nisbette kısa tutmaktadır. Âhir Zührü de buna ilâve edersek, kendi kendimize ibâdette bir takım zorluklar çıkarmış oluyoruz. Kanaatimce kılmak isteyenlere dokunmamak, kılmayanla­ra da «kıl!» diye ısrar etmemek en uygun yoldur.[823]

 

B) Cuma Günü Fazla Yağmurlu Olursa :

 

Cuma.günü şiddetli yağmurlu geçtiği takdirde mü'minler Cuma namazına çıkıp çıkmamakta serbesttirler. [824]Ancak vasıtası bu­lunanların cumaya gitmeleri -bilhassa motorlu araçların çok olduğu günümüzde- gerekir.

2. Sultan veya görevlendirdiği kimsenin cumayı kıldırması, cu­manın şartlarından ikincisidir.

Sultan, yani hükümdarın âdil veya zâlim olması bu konuya te'-sir etmez. [825]Hükümdarın ülkenin her camiine gidip namaz kıl­dırması mümkün olmadığına göre, onun kendi adına ve yerine bu konuda ta'yin ettiği vekili namaz kıldırır. Bunlar valiler, kaadılar, müftiler olabileceği gibi, hatipler de olabilir. Nitekim günümüzde bu yetki Diyanet İşleri Başkanlığına verilmiştir. O halde Başkanlığa bağlı Müftülüklerin ta'yin ettiği veya izin verdiği hatipler ve imam­lar cumayı kıldırabilirler.

İslâm Hükümdarının emri olmaksızın veya vekilinin müsaadesi alınmaksızın bir cami'de cuma kılmak caiz değildir. [826]Hattâ cu­ma günü görevli imam hazır olduğu halde, müsaade almadan bir adamın çıkıp hutbe okuması caiz değildir. Meğerki sultan veya onun vekili o adama bu konuda müsaade etmiş olsun.[827]

 

C) Hükümdar Kadın Olursa :

 

Müslüman bir ülkede devletin başında kadın bulunursa, namaz kıldırmaya yetkili değildir, ancak onun veya vekilinin emriyle gö­revlendirilenler hutbe okuyup namaz kıldırır. [828]Ne var ki, İs­lâm'da kadmm hükümdar olmasına cevaz verilmemiştir. Yukarıda anlatılan mesele, sadece bir fıkhı farazidir.

Yetkili imamdan izin almak çok zor veya imkânsız olduğu bir zamanda cemaatin toplanarak bir adamı cuma kıldırmaya tayin et­mesine cevaz verilmiştir.[829] Ancak bu hep böyle devam etmez. İlk fırsatta ve şartlar elverdiğinde yetkiliden izin almak gerekir. Ak­si halde cuma caiz olmaz. [830]

 

Ç) Yalnız Hutbeye İzin Vermek :

 

Yalnız hutbe okumaya verilen izin, cuma kıldırmaya da izindir. Yalnız cuma kıldırmaya verilen izin, hutbe okumaya da izindir.[831]

Hükümdar tarafından bir memlekete ta'yin edilen vali çocuk veya Hıristiyan olursa, haliyle bunlar cuma kıldıramazlar. Ancak izin verdikleri adam bu görevi yürütür. Hıristiyan vali müslüman olursa, geçip cumayı kıldırabilir mi? Fukahamn ileri gelenlerine gö­re, hükümdardan yeni bir müsaade almadıkça kıldıramaz. Çocuk ta ergen olursa, onun da durumu böyledir.[832]

Hükümdar kendi ülkesinde seyahate çıktığında seferi bile olsa uğradığı beldelerde cuma namazını kıldırabilir.

Hükümdar inad ve nifakından dolayı bir beldede cuma nama­zının kılınmasını men'etse bile Müslümanlar toplanıp cuma nama­zını kılarlar. Ama çok önemli ve Müslümanların yararına matuf bir meseleden dolayı geçici olarak böyle bir yasak koymuşsa, o takdir­de ona riâyet edilir.[833]

 

D) İmam Görevden Alındığı Takdirde :

 

Görevli imam azledilir, yani görevden alınır ama henüz emir kendisine tebliğ edilmezse, o takdirde emri tebellüğ edinceye kadar cumayı kıldırabilir. Ama henüz emir tebliğ edilmeden yerine ta'yin edilen imam gelip göreve başlarsa, o takdirde azledilen imam emri tebellüğ etmese bile artık cumayı kıldıramaz.[834] Cami'in görevli imamı cuma namazına başlayıp İftitah Tekbiri­ni getirdikten sonra beldenin valisi cami'a gelirse, artık bu durum­da imam başladığı namaza devam eder.[835]

 

E) Küffarm İdaresi Altında Bulunan İslâm Memleketi :

 

Küffarın idaresi altında bulunan İslâm memleketindeki Müslü­manların cuma namazı kılmaları caizdir.   Oradaki kaadı da ancak Müslümanların hoşlanacağı bir kaadı olmalıdır. Müslümanlara bu durumda kendi başlarına Müslüman bir vali getirilmesini talep etmeleri vâcib olur. [836]Bu görüşün aksini iddia edenlerde ol­muştur.

3. Cuma namazının öğle vaktinde kılınması, onun şartlarının üçüncüsüdür.   

O halde cuma ancak öğle vaktinde kılmabilir. Cuma namazına başlandıktan sonra vakit çıkacak olursa, namaz bozulur, hükümsüz kalır. Ancak ikinci rek'atin sonunda teşehhüd miktarı oturduktan sonra henüz selâm vermeden vakit çıkacak olursa, o takdirde na­maz tamamdır. Bu, İmam Ebû Hanîfe'ye göredir. Fetva da buna gö­redir.[837]

Fukahadan bir kısmına göre, bu durumda cuma bozulunca, öğle farzı olarak iki rek'at daha ilâve edilerek tamamlanır. Bu görüş ge­nel kaaidelere! aykırıdır. Çünkü iki namaz birbirinden ayrı hüküm taşımaktadır, birini diğerine bina etmek caiz değildir.[838]

 

F) Cuma Namazında İmama Uyduktan Sonra Uyuyan Kimse :

 

Cuma namazında imama uyduktan sonra uyur, vakit çıkıncaya kadar uyanmazsa namazı fâsid olur. Ama imam selâm verdikten ve vakit te henüz çıkmadan önce uyanırsa, başladığı namazı cuma ola­rak tamamlar.[839]

4. Cuma namazından önce hutbe okumak da cumanın şartları­nın dördüncüsüdür.

O halde hutbe okumadan kılman namaz caiz değildir. Bunun gi­bi, henüz vakit girmeden hutbe okur, sonra vakit girince cuma kıl-dırılırsa, bu da caiz değildir.[840]

 

G) Hutbenin Birtakım Farzları Ve Sünnetleri Var :

 

Hutbenin iki farzı var :

1. Vakit,

2. Allah'ı zikretmek.

O halde zevalden önce veya namazdan sonra hutbe okunursa, kılman namaz caiz olmaz.[841]

İkinci farz sadece «Zikrullah» olduğuna göre. Hutbede bir Tah-mîd, bir Tehlil veya bir Tesbîh söylemek kâfi gelir. Ancak bununla yetinmek mekruhtur. Ayrıca, hutbede bunlardan birini söylerken hutbe niyetiyle söylemek gerekir. Yoksa aksırdığı için EI-Hamdulil-lah derse, farz yerine gelmemiş olur. Bunda icmâ' vardır.[842]

 

H) Hatip Hutbeyi Cami'de Hiç Kimse Yokken Okursa :

 

Hatip cuma günü vakit girdikten sonra henüz cami'a hiç kimse gelmeden veya birkaç kadın geldikten sonra çıkıp okursa, sahih kav­le göre, caiz olmaz. Çünkü hutbe ancak cemaate karşı okunur, on­dan maksad da budur.[843]

Ama cami'a bir veya iki adam geldikten sonra çıkıp hutbeyi, okur, üç kişiyle namaz kılarsa, cuma sahih ve caiz olur. Çünkü hut­be cemaate karşı okunmuş sayılır.[844]

Hutbe okurken cemaatin hepsi uyur veya toplanan cemaatin hepsi sağır olursa, bu caizdir. Ama ne var ki cemaatin uyuması mek­ruhtur. Bu davranışlarıyla cumanın feyzinden mahrum kalabilirler.[845]

 

I) Hutbenin Sünnetleri :

 

Hutbenin sünnetleri on beştir :

1. Taharet,

O halde abdestsiz ve cünüp kimsenin hutbe okuması mekruh­tur.

2. Ayakta durup okumak,

Bir özür yokken oturarak okumak mekruhtur. Ancak fazla yaş­lılıktan veya başka bir özürden dolayı ayakta duramıyorsa, o tak­dirde oturarak okumasında kerahet yoktur.[846]

3. Cemaate yönelerek okumak,

O halde hatip hutbe okurken göğsünü cemaatten ayırmamalidir; gece başıyla gerektiğinde sağa sola hafif bir iltifatta bulunabilir. ukahadan bir kısmına göre, yüzünü de cemaatten döndürmesinde erahet vardır.

4. Hutbeye başlarken içinden taavvüzde bulunmak, yani

Euzü Bitlahî Mine'ş-Şeytanî'r-Recîm demek,

5. Cemaatin duyabileceği bir sesle okumak,

O halde cemaat duymayacak kadar sesini alçaltırsa, kerahet iş­emiş olur.

6. Hutbeye El-Hamdu lillah ile başlamak,

7. Allah'a lâyık olduğu ölçü ve anlamda sena etmek,

8. İki şehadeti getirmek,

Eşhedu enlâ ilahe illallah ve eşhedu enne Muharnmeden abduhu vs resulünü, demek.

9. Peygamber (A.S.) Efendimize Salât-u selâm getirmek,

10. Öğüt ve tezkir,

11. Kur'ân'dan âyet okumak,                                                

Bunun ölçüsü, ya üç kısa âyet veya o nisbette uzun bir âyet oku­maktır.[847]

12. Hamd ile senayı ve Peygamber Efendimize  Salât-u selâm'ı ikinci hutbede de söylemek,

13. Bütün müslü manlar a dua etmek,

14. Her iki hutbeyi, Tıval-i Mufassal'd an olan bir sure uzunlu­ğunda tutmak,

O halde hutbeyi belirtilen  ölçüden fazla uzatmak mekruhtur. Günümüzün hatiplerinizi çoğu bu sünnete  riayet    etmemektedir.

15. İki hube arasında oturmak,

İki hutbe arasında, en az üç kısa âyet okunacak kadar bir za­man oturmak sünnettir. Mezhebin zahiri budur. [848]

Şemsü'l-eimme Serahsî diyor ki : «İki hutbe   arasında oturmanın miktarı, tam oturup azalar sakinleşinceye kadar geçen zamandır. Bu süre geçince hemen kalkmak sünnettir,» Tatarhaniyye'de de aynı husus belirtilmiştir. Muhtar olan da budur. Hiç oturmadan iki hut­beyi ardarda okumakta kerahet var, bazılarına göre aynı zamanda isaette bulunmuş sayılır.[849]

Hutbeye çıkıldığında henüz başlamadan önce oturmak ta sün­nettir. [850]

 

İ) Hutbenin Minber Üstünde Okunması :

 

Hutbenin minber üstünde okunması da Sünnettir. Çünkü bu, fiil-i Resûlüllah ile sabit olmuştur. Minberin yüksekliği camiin yüklüğüne göre ayarlanır.

Hatibin sesini iyice yükseltmesi :

Hatibin hutbeyi cemaate duyuracak kadar sesini yükseltniesi müstehabdır. Ne var ki ikinci hutbede, birinciye nisbetle sesi biraz alçaltmak müstehabdır.[851]

 

J) İkinci Hutbede Dualar Yapılırken :

 

Sesi Duyulmuyacak Kadar Alçaltmak Doğru Mudur?

 

Kaynak eserlerimizin hemen hepsinde, özellikle Fetâvâ-yi Hin-diyye, Bahrirâik, El-Muhît gibi muteber kitaplarımızda her iki hut­bede de cemaat işitecek kadar sesi yükseltmek müstehabdır, denil­mektedir. Ancak ikinci hutbede sesi biraz alçaltmak daha uygundur. Bundan maksad, cemaatin işitemiyeceği kadar değil, birinci hutbe­ye nisbetledir.

Durum bu olunca, günümüzün hatiplerinin bir kısmının ve bazı beldelerde çoğunun veya hepsinin ikinci hutbede dua yaparken se­sini olduğu gibi kesmesi ve bunları içinden okuması, ne ile yorum­lanabilir? Hutbenin hem sünnetine, hem müstehabbatma uymayan davranışı kim ortaya çıkarmıştır? Böyle yapmak bid'addır. Hatip-imizin bid'addan kaçınması gerekir.

k) O halde özellikle   ülkemizde    hatiplerin daha çok   sünnete mayan üç hareketi göze batmaktadır :

1. Hutbeyi uzatmak, namazı kısa tutmak,

2. Hutbede sağa sola lüzumundan fazla meyletmek,

3. İkinci hutbede duaları gizli okumak. [852]

 

L) Hutbede Hulefa-İ Îlâşidîni Hayır Ve Dua İle Anmak :

 

Bu, ne sünnet, ne de müstehabdır. Ancak Emevîlerle Abbasîle-!n asırlık sürtüşme ve tartışması, vuruşma ve kavgası sonucu ola-ak, hutbelerde birliği sağlamak için dört halifenin hayır ile anılma-: fukahâ, tarafından uygun görülmüş ve bu bir âdet-i hasene olarak ünümüze kadar gelmiştir. Bugün de, sünnî alevî sürtüşmesini do-urmak isteyen iç ve dış mihraklar faaliyetlerini sürdürdüğüne gö-e, bü güzel âdeti hutbelerde devam ettirmemizde yarar vardır. Et-ecnîs sahibi de bunu müstehsen kabul etmiştir. Diğer kaynak eser-^rimizden Fetâvâ-yi Hindiyye ve benzeri eserler de aynı hususu be-

rtmişlerdir.

Hatibin, iyilikle emretmek, kötülükten men'edip Müslümanlara. iğüt vermek dışında konuşması mekruhtur.[853]

Görevli imam yoksa, hatibin cumayı kıldırması daha uygun olur. 'Vncak görevli bir de imam varsa, o takdirde imam kıldırır.

Hatib hutbeyi okuduktan sonra abdesti bozulur ve bu sebeple yerine bir adamı namaz kıldırmaya vekil ederse, bu hususta farklı görüşler ortaya konmuştur : Halife veya vekili orada hazır bulunu­yorsa, bu vekâlet caizdir Halife ya da hükümdarın vekili orada yok­sa caiz değildir. O halde hatibin derhal abdest alıp namaz kıldırma­ya yetişmesi gerekir. Vakit daralmışsa, o takdirde buna cevaz veril­miştir.

Ama hatip namaza başladıktan sonra abdesti bozulursa, o tak­dirde hükümdar veya vekili orada hazır bulunsun bulunmasın, ye­rine birini geçirmesi caizdir. [854]

 

M) Hatip Hutbeye Çıkınca Artık Ne Konuşma, Ne De   Namaz Vardır :

 

Hatip hutbeye çıktıktan sonra artık ne konuşulur, ne de namaz

kılınır, fmameyn'e göre; henüz hutbeyi okumaya başlamadan önce namaz kılınabilir. Gerekirse o esnada konuşulabilir. Birinci görüş daha uygun kabul edilmiştir. Bununla beraber ikinci görüşle de fet­va verilebilir.

Bu durumda artık ne konuşur, ne selâm verilir, ne de selâm ve­renin selâmı cevaplandırılır. Ne aksırırken açıktan El-Hamdu lillah denir, ne de böyle diyene açıktan dua yapılır.[855]

Fıkıh okutmak, bununla ilgili kitaplara bakmak ve bazı notlar tutmak hususunda farklı görüşler ortaya konmuştur Kimine göre böyle yapmak ta mekruhtur. Kimine göre, belirtilen şeyleri yaparken sesli konuşulmadığı takdirde bir sakınca yoktur. Gerektiği takdirde el yada baş ve göz işaretiyle yürütülebilir. Sahih olan, ikincilerin görüşüdür, [856]Bununla beraber hatip hutbeye çıktığında her şe­yi bırakıp onu dinlemek, hutbenin ve cumanın amacına ve gaayesi-ne daha uygundur. Bu bakimdan fukahanın çoğu hutbe okunurken Peygamber (A.S.) Efendimize salâvat getirmek bile mekruhtur, [857]demiştir.[858]

 

N) Hatipten Uzakta Ve Ona Yakın Yerde Olanlar :                   

 

Hutbe okunurken hatipten uzakta veya ona yakın yerde bulu­nan her mü'min hutbeyi dikkatle dinler. Fazla uzakta olup hatibin sesini işitemiyenler ise yine susup kalbini zikrullah ile meşgul kılar. Muhtar olan da budur.[859] İhtiyata en uygun sayılan da budur. Zeylaî de aynı görüştedir. Bazısına göre, hutbeyi işitemiyecek ka­dar uzakta oturan kimse Kur'ân okur. Bazısına göre, yukarıda belir­tildiği gibi susup zikirle kalbini meşgul tutar. El-Muhit sahibi Radı-yüddin en sahih olanı, susmaktır, demiştir. [860]

 

O) Namazda İşlenmesi Haram Olan Şeyler Hutbede De Haramdır:

 

Namazda yapılması, işlenmesi haram sayılan şeylerin hutbede de işlenmesi haramdır. Bu bakımdan hatibin hutbe esnasında bir şey iyiyip içmesi, hutbenin ruhuyla bağdaşmıyan sözler sarfetmesi   mek­ruhtur. El-Hulâsa sahibi özellikle bu husus üzerinde durmuştur. [861]

 

Ö) Hutbe Okunurken Hatibe Yönelmek :

 

Camilerde hutbe okurnurken mümkün olduğu ölçüde hatibe yüzçevirmek müstehabdır. Camiin sağ ve sol bölmelerinde oturanlar da yer müsait olduğu takdirde biraz yanlanarak hatibi daha iyi din­lemeye çalışırlar. Fukahamn ileri gelenlerinin hemen hepsi şu hu­susta birleşmişlerdir : Hutbeyi başından sonuna kadar dinlemek ge­rekir. Hatibe daha yakm yerde oturmak ise afdaldır. Sahih olan gö­rüş te budur.[862]

Cuma günü cami'a geç gelenlerin hatibe yakın yerde oturabil­mek ve bunun faziletine erişebilmek için erken gelenlerin omuzları­nı aşıp onları rahatsız etmeye hakları yoktur. Böyle yapmaları mek­ruhtur. Ancak hatip henüz hutbeye başlamamışsa, ön saflarda da açık yer bulunuyorsa, o takdirde safları aşıp boş yerleri doldurmak­ta bir sakınca görülmemiştir. Ünlü fakih Ebû Cafer de aynı görüşte­dir. Ama hatip hutbeye başlamışsa, açık yer olsun olmasın öne geç­meye çalışmak doğru değildir. Çünkü bu tür hareketler dikkatleri dağıtır ve okunan hutbe lâyıkıyla dinlenmemiş olur.

Bu bakımdan cami'a erken gelenlerin ön safları doldurup açık yer bırakmamaları müstehabdır.[863]

Bunun gibi cami'a sonradan gelenlerin, hatip hutbe okuduğu halde, yüksek sesle yer açın öne geçelim, demeleri biî-icmâ mekruh sayılmıştır. Çünkü bu tür hareket büsbütün okunan hutbeyi yarar­sız hale getirebilir. İbn Nüceym de bu mesele üzerinde durmuş ve gereken bilgileri sıralamıştır. [864]

 

P) Camilerde Yardım Toplamak :

 

Cuma günleri hatip hutbe okurken saflar arasında dolaşıp yar­dım toplamak ta mekruhtur. Çünkü bu hal, dikkatleri dağıtır ve hut­beyi hedefinden saptırır.

Ancak çok önemli bir konu için herhalde yardım toplanması ge­rekiyorsa, namazdan sonraya bırakmak uygun olur, Hatip hutbeye başlamadan önce de olabilir. Ancak saflar arasında dolaşılırken cemaati rahatsız etmemeye çok dikkat etmek gerekir. Bu da belirttiği­miz gibi çok önemli ve âcil durum ve vakalarda caizdir. [865]

 

R) Hutbe Okunurken Nasıl Oturulur?

 

Dinimiz bu konuda kolaylık getirmiştir. Çünkü hutbe namaz öl­çüsünde bir ibâdet değildir. Bu bakımdan hutbenin rahat dinlenme­si matlûbdur. O halde diz çöküp oturulacağı gibi, bağdaş kurup otur­mak veya kolay gelen bir şekilde yer almak caizdir. Ama namazda oturur gibi oturmaya alışkın olanlar için öyle oturmak daha uygun dur. Bunun müstehab olduğunu söyliyenler de var.[866]

Hatip henüz hutbeye başlamadan cemaatten biri nafile kılmaya başlar da bu esnada hatip hutbeyi okursa, başladığı nafileyi secde ile bağlamamışsa, olduğu yerde keser. Secde ile bağlamışsa iki rek'at olarak kılıp hemen selâm verir.[867]

 

S) Cuma Namazına Başlarken Sabah Namazını Kılmadığını   Ha­tırlarsa :

 

Cuma namazını kılmaya başlarken, tertip sahibi sayılan bir kim­se sabah namazını kılmadığını hatırlarsa ne yapar? îmam Ebû Ha-nîfe ile İmam Ebû Yusuf'a göre, cumayı bırakıp sabah namazını ka­za eder, ama cumaya da yetişmeye çalışır. İmam Muhammed'e göre, cumayı kılıp tamamlar, sonra sabah namazını kaza eder. Va­kit daraldığı takdirde ise her üç imama göre de cumayı kılıp tamam­lar.[868]

 

Ş) Bir Şey Elinde Tutup Ona Dayanarak Hutbe Okumak Caiz Mi?

 

Bir zaruret yoksa, elinde baston ve benzeri bir şey tutup ona dayanarak hutbe okumak mekruhtur. [869]Ancak kılıçla fethedil­miş beldelerde hatip kılıç kuşanarak hutbeye çıkar. Böyle yapması müstehabdır.[870]

5. Cumanın şartlarının beşincisi, cemaatle kılınmasıdır ve ce­maatin bulunmasıdır.

Cemaatin en azı imamdan başka üç kişidir; bunların da hutbede azır bulunmaları şart değildir. [871]Ebû Yusuf'a göre, cemaatin a azı, imamdan başka iki kişidir, O halde cuma günü hatip hutbe okurken orada bulunan cemaat iamaz kılmadan çıkıp gider de hutbeyi dinlemiyen yeni bir cemaat ami'a gelip cuma namazı için imama uyarsa, cuma namazı sahih ılur. [872]Ancak bu gelen yeni cemaat arasında imamlık yapma-ra elverişli bir kimsenin bulunması gerekir. Bu da camiin imamı bu-unmadığı takdirde böyledir. Çünkü cumayı kılanlar kadın ve köle İe olsa, âkil çocuk ta bulunsa caizdir, ama kadınla çocuğun iraame-i câiz değildir.[873]

 

T) Cuma Namazı Köle, Hasta Ve Yolcularla Kılınabilir Mi?

 

Her ne kadar cuma bunlara vâcib değilse de, cuma kılacak olur onlardan başka da cemaat bulunmazsa, o takdirde cuma yine sa­hihtir.[874]

 

U) Îmamla Birlikte Tekbir Getirmiyen Cemaat :

 

İmam cuma için tekbir getirir, ama hazır olan cemaat tekbir ge­tirmeyip beklerse, imam henüz başım rükû'dan kaldırmadan onlar da tekbir getirip rükû'a varırlarsa, başlanılan cuma sahih olur. İmam rukû'dan kalktıktan sonra onlar tekbir getirip imama uyar­larsa, cumaya başlanmamış sayılır, imamın başladığı namazı kesip yeniden tekbir alması gerekir.[875]

Hazır olan cemaat imamla birlikte tekbir getirdikten sonra ce­maat dağılıp cami'den çıkar, başka bir cemaat içeri girip imam he­nüz başını rükû'dan kaldırmadan tekbir getirip ona uyarsa, başlanı­lan cuma sahih olur.[876]

Şüphesiz ki bu tür olaylar, fevkalâde ahvalde meydana gelebilir. Bu bakımdan fukaha şer'in bu husustaki hükmünü tesbit etme ihti­yacını duymuştur.

İmam cumaya tekbir getirdiğinde arkasında abdestli bulunan cemaat tekbir getirmeyip biraz bekler de bu arada abdestleri  bozulur, onlar ayrılırken bir başka cemaat gelip imama uyarsa, cuma yi­ne sahih olur. Buna istihsanen fetva verilmiştir.                        

Bunun aksine imam cumaya tekbir getirdiğinde arkasındaki ce-, maat abdestsiz bulunur, onlar ayrılırken abdestli bir başka cemaat gelip imama uyarsa, .başlanılan cuma sahih olmaz. Bu durumda ima­mın namazı kesip yeniden tekbir getirmesi gerekir.[877]

Abdestli bulunan cemaat imamla birlikte cumaya tekbir getirip namaza başladıktan sonra, başlanılan rek'at henüz secdeyle bağ­lanmadan cemaat namazı bırakıp giderse, İmam Ebû Hanife'ye gö­re cuma kılınmamış olur. îmameyn'e göre, kılınmış olur, şayet imam bozmayıp başladığı namazı tamamlarsa[878] Ama başlanılan rek'­at-secdeyle bağlandıktan sonra.cemaat namazı bırakıp çıkarsa her üç imamın ittifakıyle namaz tamamdır.                                     

6. Cumanın altıncı şartı, îzn-i âmm'dır.                           

ü) İzn-i ânım : Camiin herkese açık tutulması, cemaatin .gel­mesi için ezan okunmasıdır. O haide bir grup insan cami'a girip ka­pıyı başkasına kapalı tutacak olurlarsa, orada kılınan cuma caiz de­ğildir. Bir hükümdar veya kabile reisi kendi sarayında bir yeri na­maz için ayırır ve sadece yakınlarına bunu açık tutarsa, orada da cuma kılmak sahih olmaz. Ama ezan okutup orayı herkese açık tu­tarsa, o takdirde cuma sahih olur.[879]

 

V) O Halde Fabrika,Askerî Garnizon Ve Benzeri Yerlerde Cuma Sahih Olur Mu?

 

Fabrika muhitinde cami' olarak kullanılan yer, hem işçilerle .fabrika personeline, hem dıştan gelenlere açık tutulur ve bu mak­satla ezan okunursa* o takdirde diğer şartlar da yerine gelmişse cu­ma caiz ve sahih olur. Aksi halde cuma kılınmaz. Askeri garnizon dahilinde yapılan bir cami' veya mescidde de ezan okunup herkese açık tutuluyorsa, o takdirde cuma sahih olur. Aksi halde caiz değil­dir. Bu gibi yerlerde öğle namazı kılınır. [880]

 

Y) Hiç Bir Özrü Olmadığı Halde Öğle Namazını Cumadan   Önce Kılan Kimse :

 

Hiç bir özrü olmadığı halde Öğle namazını cumadan   evvel kılnak mekruhtur. O halde hasta, yolcu ve tutuklu bulunanların öğle namazını cuma kılındıktan sonraya bırakmaları müstehabdır. Aksi halde kerahetle namaz kılmış olurlar. Sahih olan da budur. Kadın­ların da aynı yolda hareket etmesi uygun olur. [881]

 

Z) Öğleyi Kıldıktan Sonra Gelip Cuma Namazı İçin İmama Uyan Kimse :

 

Öğle farzım yerine getirdiken sonra cârhi'a gelip cuma kıldı­ran imama uyarsa, -ister bu kimse yolcu veya hasta veya köle olsun-kıîdığı öğle namazı hükümsüz olur. Ama evinden bu niyetle çıkıp henüz cami'a gelmeden imam cuma namazını kıldırıp bitirmişse, o takdirde kıldığı öğle namazı sahihtir. Bunda icmâ' vardır.[882]

Evinden çıktığında imara henüz cuma namazını tamamlama-mışsa, ama o cami'a gelinceye kadar namaz kılmmışsa, İmam A'zam'a göre kıldığı öğle namazı hükümsüz olmuştur. İmameyn'e göre, öğle namazı tamamdır. Ama evinden cuma maksadiyle değil, başkabir husus için çıkarsa, ittifakla öğle namazı hükümsüz olmaz.[883]

Bunun gibi evinden cuma için çıkmayı niyet edip tam o hazırlık içinde gayret gösterirken cuma kılınmış olsa, bu takdirde kıldığı öğ le namazı sahihtir.[884]

Öğle namazını kılıp cuma için niyet edip çıktığında, imamın bir özürden veya özür olmaksızın cumayı kılmadığı anlaşılırsa, bu hu­susta farklı görüşler olmakla beraber en sahih olanı, kıldığı öğle na­mazının hükümsüz kalmadığıdır.

Yine öğleyi kılıp cuma niyetiyle evinden çıktığında, bir felâket veya benzeri sebepten dolayı cemaatin cuma namazı kılmadığı an­laşılırsa, sahih kavle göre, öğle namazı hükümsüz olmuştur.[885]

O halde öğleyi kıldıktan sonra cuma kılmak için harekete geçer fakat henüz evden dışarı çıkmadan cumanın kılındığını veya kılın­makta olduğunu haber alsa bile, yine de kıldığı öğle namazı sahihtir. Genel kaaide budur.

Öğle namazım kılıp cami'de oturduğu takdirde, imam cuma na­mazına başlarken o da başlayıncaya kadar, namazı hükümsüz sayılmaz. Bunda fukahanm ittifakı vardır.[886]

Hasta kimse öğle namazını evinde kıldıktan sonra kendinde bir hafifleme hisseder de cumaya çıkar ve imama yetişip bu namazı kı­larsa, öğle namazı kendiliğinden bozulmuş olur, nafileye dönüşür.[887]

 

A) Cuma Namazına Teşehhüd Veya Yanılma Secdesince Yetişen:

 

Cuma namazına teşehhüd veya yanılma secdesinde yetişen kim­se başladığı namazı yine cuma olarak tamamlar. Bu, İmam Ebû Ha-nîfe ile İmam Ebû Yusuf'a göredir.

Cuma kılman şehir, kasaba ve köylerde, özür sahipleri, hasta­lar, yolcu ve tutuklular, cuma kılındıktan sonra öğle namazını ken­di başlarına kılarlar. Bunların hem cuma vaktinde kılmaları, hem de cemaatle eda etmeleri mekruh sayılmıştır.

Cuma kılıhmıyan yerlerde ise, öğle vakti girince, cumanın bitme­sini beklemeden halk öğle namazını cemaatle kılar. Buna cevaz ve­rilmiştir.[888]

 

B) Cuma Günü İlk Ezan Okununca :

 

Cuma günü ilk ezan okununca alınvsatımı ve diğer işleri bıra­kıp cami'a gitmek vâcibdir. Bu durumda ahş-veriş yapmak veya bir işle meşgul olmak haramdır. En sahih görüş ve tesbit budur. Bu hu­susu ikinci ezan okunurken belirtenler olmuşsa da sahih kabul edil­memiştir.[889]

 

C) Ezan Okununca Cami'a Sür'atli Yürüyerek Mi Gidilir?

 

Kur'ân'da cuma namazına çağrıldığında sa'yedin, buyurulmuş-tur. Bundan maksad, elinizdeki işi, alım-satımı hemen bırakıp cami'a gidin, demektir, yoksa koşarak, acele yürüyerek değil. Çünkü bu ko­nuda sahih hadislere dayanılarak şu hüküm çıkarılıp âyete geçen sa'yi açıklanmıştır :

«Namaza geldiğinizde, sükûnet ve vekarla hareket edin. Yeti­şebildiğiniz kadarım kılın, yetişemediğinizi sonra tamamlayın.» bu­yur ulmuştur.[890]

 

Ç) Hatip Minbere Çıkıp Oturunca :

 

Hatip minbere çıkıp oturunca minber karşısında durularak ezan okunur. Hutbe bitince ikaamet getirilerek cuma namazı kılınır. Bu­güne kadar devam edegelen sünnet budur.[891]

 

D) Cuma Namazı İki Rek'attir :

 

Cuma namazı iki rek'attir. Her iki rek'atte de hem Fatiha, hem Zamm-ı Sure okunur. Aynı zamanda kıraat aşikâr okunur. Bu vâcib-dir. [892]Cumanın sünneti ise, dört rek'at farzdan önce, dörtt rek'at farzdan sonra olmak üzere 8 rek'attir. [893]

 

Cuma Camii Fazla Kalabalık Ve Sıkışık Olunca :

 

Cuma kılınan cami' fazla kalabalık ve sıkışık olur da yere secde etme imkânı olmazsa, o takdirde öndeki adamın sırtına secde edilir. Buna cevaz verilmiştir. Ama cemaat secdeden kalktığında secde im­kânı bulamıyan kimse bu arada secde edebilirse hemen eder, değil­se, belirttiğimiz gibi Öndeki adamın sırtına başını koyarak secdesini yapar.[894]

Cami haddinden fazla kalabalık olur ve cemaatin çoğu ne yere, ne de önündeki adamın sırtına başım koyup secde etme imkânı bula­maz da böyle namaz kılmırsa, imam selâm verdikten sonra, secde edemiyenler Lâhik hükmünde sayılır ve- herkes kılamadığı kısım­ları tamamlar. Ne var ki bunu kıraatsiz yerine getirir.[895]

Cuma namazında imama namaz ortalarında yetişen mesbuk, imam selâm verdikten sonra kalkıp yetişemediği kısmı kılarken, di­lerse kıratı aşikâr okuyabilir.[896]

 

E) Cuma'ya Çıkan Kimse Temiz Elbisesini Giyinir :

 

Cumaya çıkan kimse en yeni ve en temiz elbisesini giyinip gıızel koku sürünerek öyle çıkar. Böyle yapması müstehabdır. [897]

 

 

 



[1] Buharı – Müslim.

[2] Sahih-i Müslim : Ebû Hüreyre (R.A.)den.

[3] Sahih-i Müslim : îbn Mes'ud (RA)'den.

[4] Ebû Dâvud : îsnad-i Hasenle rivayet etmiştir.

[5] EI-Muhit / Serahsi - Et-Tebyîn / Zoylai.

[6] Siracül'-Vehhac - Fetâvâ-yi Hmdiyye.

[7] Şerh-i Merana1.

[8] Es-Siracİyye.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 1/287-290.

[9] Fetâvâ-yi Hindiyye - El-Hulasa.

[10] Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 1/290.

[11] Et-Tebyiri / Zeylai - El-Muhit / Serahs'.

[12] El-Hulasa - Fetâvâ-yi Hindiyye.

[13] El-Kifaye.

[14] El-Hidâye / Merğinani.

[15] Fethu'l-Kadîr.

[16] Tebyinül-Hakaik / Zeylai.

[17] Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 1/291-292.

[18] Tatarhaniyye - Fetâvâ-yi Hindiyys.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 1/292.

[19] El-Kınye / Eburrecâ.

[20] Tatarhaniyye.

[21] Nehr-i Faik - Bahrirâik İbn Müceym.

[22] Siracü'l-Vehhac - Fetâvâ-yi Hindiyye.

[23] Kinye / Ebü Rec'a.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 1/292-293.

[24] Rafızî : Rafıza fırkasından olup Ebubekir ile Ömer'in     (R.A.)    halifeliğini kabul etmiyen, aynı zamanda bunlara    ağır bir dille    hücum eden Şii de­mektir. Cebriyye ': İşledikleri her fiilde zorlandıklarını, Müşebbihe : Allah'ı mahlûkata benzeten ve de el ayak gibi organlar bulunduğunu iddia eden­lerdir. Kaderiyye  İnsan yaptıklarının yaratıcısıdır, diyenlerdir.

[25] Et-Tebyîn / Zeylaî - Bedayiu's-Sanayi / Kâsânî - El-Huiasa.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 1/293.

[26] El-Kifâye - En-Nilıaye.

[27] Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 1/294.

[28] El-Hidâye / Merğİnani - En-Nihaye.

[29] Fetâvâ-yi Hindiyye - El-Hulasa.

[30] Et-Tebyin / Zeylaî.

[31] Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 1/294.

[32] Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 1/294-295.

[33] Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 1/295.

[34] Fetâvâ-yi Hindiyye.

[35] El-Cevheretun-Neyyire.

[36] En-Nihaye.

[37] El-Cevheretü'n-Neyyire - Sirâcü'l-Vehhac / Helvânî.

[38] Fetâvâ-yi Kaadıhan.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 1/295.

[39] Zahire / Taceddin - Haniye / Kaadıhan.

[40] Et-Tebyin - Fetâvâ-yi Hindiyye.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 1/295-296.

[41] Tatarhaniyye - El-Kâfi - El-Mervezi.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 1/296.

[42] Fetâvâ-yi Kaadıhan.

[43] Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 1/296.

[44] Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 1/296.

[45] Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 1/297.

[46] Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 1/297.

[47] El-Hidâye / Merğînani - El-Hulasa - En-Nihaye.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 1/297.

[48] El-Cevheretü'n-Neyyire.

[49] Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 1/297.

[50] El-Muhit / Radıyüddin Serahsî.

[51] Fetâvâ-yi Kaadıhan.

[52] El-Hidâye / Merğînani.

[53] Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 1/297-298.

[54] Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 1/298.

[55] Fetâvâ-yi Kaadıhan - Fetâvâ-yi Hindiyye.

[56] Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 1/299.

[57] Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 1/299.

[58] El-Muhit / Serahsi.

[59] Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 1/299.

[60] Tatarhaniyye - Fetâvâ-yi Hindiyye.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 1/300.

[61] Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 1/300.

[62] El-Muhit / Serahsi.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 1/300.

[63] El-Muhit / Radiyüddin Serahsî.

[64] Fetâvâ-yi Kaadıhan.

[65] El-Muhit / Radiyüddin Serahsi.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 1/300-301.

[66] Fetâvâ-yi Hifidiyye.

[67] Fetâvâ-yi Kaadıhan.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 1/301.

[68] El-Hulasa - Fetâvâ-yi Hindiyye.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 1/301.

[69] Fetâvâ-yi Hindiyye.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 1/302.

[70] El-Muhit / Serahsi.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 1/302.

[71] Buharı – Müslim.

[72] El-Muhit / Serahsi.

[73] El-Cevheretü'n-Neyyire.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 1/302-303.

[74] El-Hulasa - Fetâvâ-yi Hindiyye.

[75] Et-Tebyin / Zeylaî.

[76] Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 1/303.

[77] Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 1/303-304.

[78] Şerh-i Tahavî.

[79] Fetâvâ-yi Kaadıhan - El-Hulasa.

[80] El-Muhit / Radıyüddin Serahsî - Fetâvâ-yi Kaadıhan.

[81] Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 1/304.

[82] Şerh-i Tahavi.

[83] Fetâvâ-yi Hindiyye.

[84] Fetâvâ-yi Kaadıhan.

[85] El-Muhit / Serahsî.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 1/304-305.

[86] El-Muhit - Fetâvâ-yi Hindiyye.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 1/305-306.

[87] Şerh-i Tahavi.

[88] Fetâvâ-yi Kaadıhan.

[89] Fetâvâ-yi Hindiyye.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 1/306.

[90] Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 1/306-307.

[91] Ez-Zahira / Burhaneddin Mahmûd b. Taceddin.

[92] El-Muhit / Serahsî.

[93] El-Muhit / Serahsî. Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 1/307.

[94] Serh-i Tahavi.

[95] Fetâvâ-yi Kaadıhan - El-Hulasa - El-Muhit / Serahsi.

[96] Fetâvâ-yi Hindiyye.

[97] Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 1/307-308.

[98] Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 1/308.

[99] El-Muhit / Serahsî.

[100] Bedayiu's-Sanayi / Kâsâni.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 1/308.

[101] El-Muhit / Serahsi - Fetâvâ-yi Itabiyye – Tatarhaniyye.

[102] Şerh-i Tahavl - Fetâvâ-yi Hindiyye.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 1/308-309.

[103] El-Kâ-fi / Mervezi - Et-Tebyin /  Zeylai.

[104] Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 1/309.

[105] Bahrirâik / İbn Nüceym.

[106] Şerh-i Tahavi.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 1/310.

[107] El-Kınye / Ebu Recâ.

[108] El-Muhit / Serahsî.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 1/310.

[109] El-Kâfi / Mervezî.

[110] Fetâvâ-yi Hindiyye.

[111] El-Kâfî / Hâkim-i Şehîd Mervezi.

[112] El-Kâfi / Mervezl - Fetâvâ-yi Hindiyye.

[113] Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 1/310-312.

[114] Fazla bilgi için bak : El-Fıkhu Alâ'l-Mezahibi'l-Arbaa : C. l, S. 296 - Kahire baskı : (Üçüncü baskı).

[115] Fazla bilgi için bak : El-Fıkhu Alâ'l-Mezahibi'l-Arbaa: C. 1, S. 414 - Kahire baskı :  (Üçüncü baskı)

[116] Tatarhanivve - Fstâvâ-yi Hindiyye.

[117] Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 1/313-314.

[118] El-Hulasa - Fetâvâ-yi Hindiyye.

[119] El-Kifâye - Fetâvâ-yi Hindiyye.

[120] Fetâvâ-yi Kaadıhan.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 1/314-315.

[121] Fetâvâ-yi Kaadıhan.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 1/315-316.

[122] Fetâvâ-yi Hindiyye.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 1/316.

[123] Buharı - Müslim : Ebû Hüreyre (R.A.)'den.

[124] Ahmed bin Hanbel Ebû Dâvud.

[125] Revâhü'l-Cemaa.

[126] Müslim - Ahmed bin Hanbel : Enes b. Mâlik (RA.l'den.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 1/316-317.

[127] Fetâvâ-yi Hindiyye - El-Hulasa.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 1/317.

[128] El-Muhit / Radıyüddin Serahsi.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 1/318.

[129] Et-Tecnis / Hâherzade.

[130] Fetâvâ-yi Kaadıhan.

[131] Tatarhaniyye.

[132] Bahr-i Râik / İbn Nüceym : Şıfat-ı Salât.

[133] El-Muhit / Radiyüddin Serahsi.

[134] Bahr-i Râik / îbn Nüceym.

[135] Fethulkadîr / Kemal İbn Hümam - Bahr-i Râik / Ibn Nüceym.

[136] El-Hulasa - El-Fethulkadir / Kemal ibn Hümam.

[137] Bahr-i Râik / İbn Nüceym.

[138] Fetâvâ-yi Hindiyye.

[139] Fetâvâ-yi Kaadûıan.

[140] Cevahir-i Ahlâti - Fetâvâ-yi Hindiyye.

[141] Fetâvâ-yi Kaadıhan.

[142] Bahr-i Râik / İbn Nüceym.

[143] Fetâvâ-yi Kaadıhalı.

[144] Fetâvâ-yi Kaadıhan.

[145] Bahr-i Râik / İbn Nüceym - Fethulkadir / İbn Hümam.

[146] Şemsü'l-Eimme Es-Serahsî.

[147] El-Bedayiî / Kâsâni - Tatarhaniyye - Tahavi - Şerh-î Mebsut - Siracü'1-Veh-hac - El-Hulasa.

[148] Bahr-i Râik / îbn Nüceym.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 1/319-323.

[149] Şerh-i Tahavî.

[150] Şerh-i Tahavi - Fetâvâ-yi Hindiyye.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 1/323-324.

[151] Fetâvâ-yi Hindiyye : C. 1, S. : 93.

[152] Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 1/324-325.

[153] Fetâvâ-yi Hindiyye.

[154] El-Muhit / Radiyüddin Serahsi.

[155] El-Muhit / Radiyüddin Serahsi.

[156] Fetâvâ-yi Hindiyye.

[157] Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 1/325-326.

[158] Cevher-i Neyyire.

[159] Bahr-i Râik / îbn  Nüceym.

[160] Şerh-i Tahavi.

[161] Fetâvâ-yi Hindiyye.

[162] El-Tebyîn / Zeylai.

[163] El-Muhit / Radıyüddin Serahsî.

[164] Şerh-i Tahaî.

[165] Fetâvâ-yi Hindiyye.

[166] El-Tebyîn / Zeylaî.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 1/326-328.

[167] El-Kâfi / El-Mervezi.

[168] Fetâvâ-yi Hindiyye.

[169] Mi'racü'd-Diraye.

[170] El-Bedayi1 / Kâsani.

[171] En-Nihaye - Fetâvâ-yi Hindiyye.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 1/328-329.

[172] Fetâvâ-yi Hindiyye.

[173] El-Hulasa - El-Mebsut / Serahsi.

[174] Tatarhaniyye.

[175] El-Muhlt / Radıyüddin Sevahsî.

[176] El-Cevheratü'n-Neyyire.

[177] El-Muhit / Serahsi.

[178] Fetâvâ-yi Kaadıfcan.

[179] Bahr-i Râik / îbn Nüceym.

[180] El:Muhit / Serahsi.

[181] Bahr-i Râik / İbn Nüceym.

[182] El-Kâfî - Hâkim-i Şehid El-Mervezi.

[183] Şerh-i Vikaaye / Sadrü'ş-Şeri'a Ubeydullah.

[184] Bahr-i Râik / İbn Nüceym.

[185] Bahr-i Râîk / îbn Nüceym.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 1/329-332.

[186] El-Muhit / Serahsi.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 1/333.

[187] Fetâvâ-yi Hindiyye - Et-Tebyin / Zeylai.

[188] Fetâvâ-yi Kaadıhan.

[189] Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 1/332.

[190] El-Hidaye / Merğinani.

[191] Bahr-i Râik / İbn Nüceym.

[192] Tatarhaniyye.

[193] Fetâvâ-yi Kaadıhan.

[194] Fetâvâ-yi Hindiyye.

[195] El-Muhit / Serahsî.

[196] Fetâvâ-yi Kaadıhan.

[197] Et-Tebyîn / Zeylai.

[198] Fetâvâ-yi Hindiyye.

[199] Bahr-i Râik / îbn Nüceym.

[200] Fetâv-yi Hindiyye.

[201] Et-Tebyin Zeylaî.

[202] El-Aynî Şerhü'l-Hidâye.

[203] El-Hidâye / Merğinani.

[204] Et-Tebyîn Zeylaİ - El-Muhit Radıyüddin Serahsî.

[205] Fetâvâ-yi Kaadıhan - Et-Tebyin / Zeylaî.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 1/333-336.

[206] El-Cevheretü'n-Neyyire - Et-Tebyin / Zeylaî.

[207] Et-Tebyîn / Zeylai - Fetâvâ-yi Hindiyye.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 1/337-338.

[208] Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 1/338-339.

[209] Fetâvâ-yi Kaadıhan.

[210] Şerh-i Tehavi.

[211] Fetâvâ-yi Kaadıhan - El-Bedayi' / Kâsâni.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 1/339-340.

[212] El-Muhit / Serahsi.

[213] El-Muhit / Serahsi - Bahr-i Râik / îbn Nüceym.

[214] Et-Tebyîn / Zeylai - Şerhu Münyeti'l-Musallî.

[215] El-Muhit / Serahsi - Bahru'l-Muhit / Fahruddin Bedi'.

[216] Munyetü'l-Musallî - El-Muhit / Serahsi.

[217] Fetâvâ-yi Kaadıhan - Fetâvâ-yi Hindiyye.

[218] Müslim - Ahmed bin Hanbel - Ebû Dâvud – Nesâi.

[219] Bahrirâik / îbn Nüceym - El-Bedayi' / Kâsânî.

[220] El-Muhit / Serahsî.

[221] Münyetü'I-Musalli.

[222] El-Kâfi / Mervezi - Fetava-yi Hindiyyo : 1/99.

[223] El-Kâfi / Mervezî.

[224] Bahrirâik / İbn Nüceym - Kınye / Eburrecâ.

[225] El-Muhit / Serahsi.

[226] Müslim - Ahmed bin Hanbel : Câbir (R.A.)'dan.

[227] Ahmed bin Hanbel - Ebû Dâvurt – Nesâl.

[228] Bahrirâik / îlm Nüceym. 1902.

[229] Münyetü'I-Musalli.

[230] Fetâvâ-yi Kaadihan.

[231] El-Muhit/ Serahsl.

[232] Siracülvehhac / Helvanı.

[233] Fetâvâ-vi Kaadıhon.

[234] Fetâvâ-yi Hindiyye - Fetâvâ-yi Kaadıhan.

[235] El-Muhit / Radıyüddin Serahsi.

[236] Bahrirâik / İbn Nüceyjn.

[237] Et-Tebyin / Zeylaî.

[238] El-Kâfi Şerhi / Cürcanî.

[239] Et-Tebyin / Zeylaî.

[240] Tatarhaniyye - Fetâvâ-yi Hindiyye.

[241] El-Hidâye / Merğînânî.

[242] Fetâvâ-yi Kaadıhan - Fetâvâ-yi Hindiyye.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 1/340-337.

[243] Et-Tebyin - Zeylaî.

[244] Fetâvâ-yi Kaadıhan.

[245] Et-Tebyin / Zeylai.

[246] Fetâvâ-yi Kaadıhan.

[247] Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 1/348-349.

[248] Fetâvâ-yi Kaadıhan - Fetâvâ-yi Hindiyye.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 1/349.

[249] Siracülvehhac - Et-Tebyin - El-Bedayi' - Şerh-i Tahavi.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 1/349.

[250] Fetâvâ-yi Kaadıhan - El-Muhit / Serahsî.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 1/349.

[251] Siracülvehhac - Fetâvâ-yi Hindiyye.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 1/349-350.

[252] Fetâvâ-yi Kaadıhan - Fetâvâ-yi Hindiyye.

[253] El-Muhit / Radıyüddin Serahsî - Mecmeu'l-enhür.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 1/350.

[254] El-Muhit / Radıyüddin Serahsi - Münyetü'l-Musallî.

[255] Fetâvâ-yi Kaadıhan - Fetâvâtyi Hindiyye.

[256] El-Muhit / Serahsî - Bahr-i Râik Aİtın Nüceym.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 1/350-351.

[257] Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 1/351.

[258] Fetâvâ-yi Kaadıhan - Fetâvâ-yi Hindiyye.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 1/351.

[259] Siracülvehhac / Helvanı.

[260] Fetâvâ-yi Kaadihan - Ibn Âbidin.

[261] Hizanetü'l-Fetâvâ - El-Kmye / Ebû Recâ'.

[262] Fetâvâ-yi Kaadıhan - Fetâvâ-yi Hindiyye.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 1/351-352.

[263] El-Hidaye / Merğînâni.

[264] El-Muhit /, Radıyüddin Serahsi.

[265] Tatarhaniyye.

[266] El-Muhit / Serahsi- El-Mebsut / Serahsi.

[267] Münyetü'l-Musallî.

[268] El-Muhit / Serahsî.

[269] Fetâvâ-yi Kaadıhan.

[270] Siracülvehhac / Fetâvâ-yi Hindiyye.

[271] Fetâvâ-yi Kaadıhan.

[272] El-Muhit / Radıyüddin Serahsi.

[273] Fetâvâ-yi Hindiyye - Fetâvâ-yi Kaadıhan.

[274] El-Muhit / Serahsî.

[275] Et-Tebyîn / Zeylaî.

[276] En-Nihaye - Fetâvâ-yi Hindiyyo.

[277] El-Kınye / Ebu Reca.

[278] Et-Tebyîn / Zeylaî.

[279] El-Muhit / Serahsî - Fetâvâ-yi Kaadıhan.

[280] Bahrirâik / îbn Nüceym.

[281] Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 1/352-355.

[282] El-Muhit / Serahsi.

[283] Et-Tebyîn / Zeylaî.

[284] Bahrirâik / İbn Nüceym.

[285] En-Nihâye - Fetâvâ-yi Hindiyye.

[286] Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 1/356-357.

[287] El-Cemaat rivayet etmiştir.

[288] Ahmed bin Hanbel.

[289] Geniş bilgi için bak : Mi'racü'd-Liraye - Fetavâ-yi Hindiyye.

[290] Fetâvâ-yi Kaadıhan - El-Muhit / Serahsi.

[291] Fetâvâ-yi Kaadıhan - Fetâvâ-yi Hindiyye.

[292] En-Nihaye - Fıkhü's-Sünne / Seyyid Sabık.

[293] Fazla bilgi için bak : Et-Tebyîn / Zeylaî.

[294] Fetâvâ-yi Kaadıhan.

[295] Fetâvâ-yi Kaadıhan - Fetâvâ-yi Hindiyye.

[296] Ebû Dâvud.

[297] Ez-Zâhidi - Fetâvâ-yi Hindiyye.

[298] Fetâvâ-yi Kaadıhan - El-Bedayi' / Kâsâni.

[299] Fazla bilgi için bak : El-Hidâye / Merğinani.

[300] Et-Tebyin / Zeylai.

[301] Fetâvâ-yi Kaadıhan.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 1/357-360.

[302] Fetâvâ-yi Hindiyye - Ez-Zahre / Burhaneddin Mahmud bin Taceddin.

[303] Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 1/360.

[304] Fetâvâ-yi Kaadıhan.

[305] Et-Tebyîn / Zeylai.

[306] Bahrirâik / İbn Nüceym.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 1/360-361.

[307] Fazla bilgi için bak : El-Bedayi'a ve Mi'racü'd-Diraye kitabına.

[308] Et-Tebyin / Zeylai.

[309] Hızanetü'l-Fıkhı.

[310] Bahrirâik / İbn Nüceym.

[311] Fetâvâ-yi Hindiyye - Fıkhu's-Sünne / Seyyicl Sabık.

[312] Fetâvâ-yi Hindiyye - İbn Âbidin.

[313] Et-Tebyin / Zeylai-   Fetlmlkadir.

[314] El-Muhit / Serahsî - Şerhu Münyet-Musalli / îbn Emir El-Hacc.

[315] El-Muhit / Serahsi - Fetâvâ-yi Hindiyye - Hızanetü'l-Fetâvâ.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 1/361-363.

[316] Buharî - Müslim : Hz. Âişe (R.A)'dan.

[317] Buharı : Enes bin Mâlik (R.A.)'den. Bu, daha çok ümmetine bu konuda bir ölçü vermeye matuf bulunuyor. Yoksa, Resülüliah (A.S.) Efendimiz namaz­da tam huzur ve gönül yatışkanhğı içinde bulunur, başka bir şeyle meşgul olmazdı.

[318] Tatarhaniyye - Mecmau'l-Enhür - İbn Âbidin.

[319] Fetâvâ-yi Kaadihan - Fetâvâ-yi Hindiyye.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 1/363-364.

[320] Fetâvâ-yi Kaadıhan - Fetâvâ-yi Hindiyye.

[321] El-Muhit / Serahsî.

[322] Münyetü'l-Musallî.

[323] El-Muhit / Radıyüdin Serahsî.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 1/365.

[324] El-Muhit / Serahsî - Bahrirâik / İbn Nüceym.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 1/365-366.

[325] El-Muhit / Radıyüddin    Serahsî - Fetâvâ-yi    Hindiyye - Siracü'l-Vehhac Helvanı.

[326] Bahrirâik / İbn Nüceym.

[327] Münyetü'l-Musalli.

[328] Fetâvâ-yi Kaadıhan - Fetâvâ-yi Hindiyye.

[329] Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 1/366-367.

[330] Tatarhaniyye.

[331] Et-Timurtaşî - Fetayâ-yi Hüıdiyye.

[332] El-Münyetü'l-Musalli.

[333] Fetavâ-yi Kaadıhan.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 1/367-368.

[334] Fetâva-yi Kaadıhan.

[335] El-Muhit / Serahsi - Hızanetül-Fetâva.

[336] Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 1/368.

[337] Muhtarü'l-Fetavâ - Fetavâ-yi' Hindiyye.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 1/369.

[338] Fetavâ-yi Kaadıhan.

[339] El-Muhit / Serahsî.

[340] El-Muhit / Serahsİ - Fetava-yi Hindiyye.

[341] Fetâvâ-yi Kaadıhan.

[342] El-Hidâye / Merğînani.

[343] Hızanetü'1-Fıkh / Ebu Leys Semerkandî.

[344] Tatarhaniyye - Bahrirâik / îbn Nüceym.

[345] Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 1/369-370.

[346] Hidâye / Merğinanî - Îbn Âtaidin.

[347] îbn Âbidin.

[348] Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 1/370-371.

[349] Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 1/371.

[350] Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 1/371.

[351] El:Muhit / Radıyüddin Serahsi.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 1/371.

[352] Fetâvâ-yi Hindiyye - Et-Tebyin / Zeylat.

[353] Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 1/371-372.

[354] Cami'lerin nakış, motif gibi  süsleri  vakıf parasıyla yapılmaz.    Mütevelli böyle bir masraf yaparsa, kendisinden tazmin edilir. Ancak hayırsever ki­şiler kendi mallarından bu konuda bir harcama yaparlarsa, buna müda­hale edilmez.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 1/372.

[355] Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 1/373.

[356] Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 1/373.

[357] Geniş bilgi için bak : Fetâvâ-yi Köadıhan - Fetâvâ-yi Hindiyye.

[358] Fetâvâ,-yi Kaadıhan.

[359] Fetâvâ-yi Kaadıhan - Fetâvâ-yi Hindiyye : l/l10.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 1/373-374.

[360] El-Hulasa - Fetâvâ-yi Hindiyye - Fetâvâ-yi Kaadıhan.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 1/374-375.

[361] Fetâvâ-yi Kaadıhan.

[362] Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 1/375.

[363] El-Hulasa / Fetâvâ^yi Hindiyye.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 1/375.

[364] Ahmed bin Hanbel - Nasbu'r-Râye / Zeylai.

[365] Ebû Dâvud - Tirmizi - îbn Mâee.

[366] El-Muhit / Radıyüddin Serahsî.

[367] Et-Tebyîn / Zeylai.

[368] El-Muhit / Serahsi - Fetâvâ-yi Hindiyye.

[369] El-Kâfi - El-Kifaye.

[370] El-Hidâye / Merğînanî.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 1/376-377.

[371] El-Muhit / Serahsî - Fetâvâ-yi Kaadıhan.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 1/377.

[372] Şerhu Mecmau'l-Bahreyn / îbn Melek.

[373] Et-Tebyîn / Zeylai.

[374] Tatarhaniyye - Fctâvâ-yi Hindiyye.

[375] Bahr-i Râik / îbn Nüceym.

[376] Siracü'l-Vehhac - Fetâvâ'yi Hindiyye.

[377] El-Hulasa - El-Muhit - Fetâvâ-yi Hindiyye.

[378] El-Muhit / 'Serahsi.

[379] Fazla bilgi için bak : El-Muhit / Serahsi - Fetâvâ-yi Hindiyye : 1/H1.

[380] El-Hidaye / .Merğinânia.

[381] Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 1/377-379.

[382] Ebû Dâvud : Ebû Hüreyre  (R.A.)'den.

[383] Buharı : Ebû Hüreyre (R.A.)'den.

[384] îbn Mace - Tirmizi : Hz. Âişe (R.A.)'dan.

[385] Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 1/379-380.

[386] Et-Tebyîn – Zeylai.

[387] En-Nihaye - Fetâvâ-yi Hindiyye.

[388] El-Mebsut / Serahsî El-Muhît / Radıyüddin Serahsî.

[389] Tatarhaniyye - Fetavâ-yi hindiyyâ.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 1/381.

[390] CelalYıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 1/381-382.

[391] El-Muhit / Serahsî - Fetâvâ-yi Kaadıhan.

[392] El-Muhit / Serahsî.

[393] Siracülvehhac / Fetâvâ-yi Hindiyye.

[394] El-Muhit   Serahsî.

[395] El-Muhit / Radiyüddin Serahsî - Fetâvâ-yi Hindiyye.

[396] El-Kenz : Nesefî.

[397] Ahmed bin Hanbel - Müslim - Tirmizi : Aişe (R.A.)dan.

CelalYıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 1/382-383.

[398] CelalYıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 1/383.

[399] Ahmed bin Hanbel - Beyhaki - Ebû Dâvud : Ebû Hüreyre'den.

[400] Ahmed bin Hanbel Beyhakî - Ebû Dâvud : Ebû Hüreyre'den.

[401] Beyhakî : Ebû Hüreyre (R.A.)'den tmam Nevevi bunun isnadının ceyyid olduğunu kaydetmiştir. CelalYıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 1/383-

[402] Buharı : Îbn Ömer (RA.Vdan.

[403] Ahmed bin Hanbel.- Müslim : Abdullah bin Şakik'deh.

[404] Ahmed bin Hanbel - Tirmizî : Sahihtir.

[405] Ahmed bin Hanbel -Tirmizi"- Ebû Davud - îbn Hibban : Sahihtir. Tirmizi de : Hadisün hasenün, demiştir.

[406] Buhari.

CelalYıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 1/383-384.

[407] Ahmed bin Hanbel - Müslim - Ebû Davud : Ebû Zer (R,A.)'den.

[408] Ahmed bin Hanbel - Ebû Davud : Bureyde  (R.A.)den.

[409] Buharı - Müslim : Ebû Hüreyre (RA.)den.

CelalYıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 1/384-385.

[410] Buharı : İbn Abbas (R.A.)'dan.

[411] CelalYıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 1/385-386.

[412] CelalYıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 1/386.

[413] CelalYıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 1/386-387.

[414] Ebû Dâyud - İbn Huzeyme - İbn Mâce - Taberânî : İbn Abbas (R.A.)'dan.

[415] Fetâvâ-yi Hindiyye.

CelalYıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 1/387-389.

[416] Ahmed bin Hanbel : Ebû Derdâ (R.A.)"den.

CelalYıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 1/389.

[417] CelalYıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 1/389.

[418] Et-Tebyin / Zeylaî.

CelalYıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 1/389-390.

[419] Fetâvâ.-yi Hindiyye.

CelalYıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 1/390.

[420] CelalYıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 1/390.

[421] El-Kafi / "Mervözî.

[422] Eh-Nibaye - Fetâvâ-yi Hindiyye.

CelalYıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 1/390-391.

[423] CelalYıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 1/391.

[424] El-Hulasa. - Fetâvâ-yi Hindiyye.

CelalYıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 1/391.

[425] En-Nihaye - Fetavâ-yi Hindiyye.

CelalYıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 1/391.

[426] El-Kınye / Ebû Recâ'.

[427] El-Hulasa - Fetâvâ-yi Hindiyye.

[428] CelalYıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 1/391-392.

[429] El-Muhit / Radıyüddin Serahsî.

[430] Şerhu Mecmai'l-Bahreyn / îbn Melek.

[431] El-Muhit / Serahsî.

[432] Tatarhaiıiyye - Fetâvâ-yi Hindiyye.

[433] Şerh-i Tahavi - Tatarhaniyye.

[434] El-Hidâye / Merğînanî.

[435] El-Muhit - El-Bedayi.

[436] El-Hidâye - El-Kâfî.

[437] CelalYıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 1/392-394.

[438] Et-Tebyin Zeylaî.

[439] Fetâvâ-yi Hindiyye.

CelalYıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 1/394.

[440] Buharı – Müslim.

[441] Eshab-ı. Sünenden Tirmizi.

[442] El-Hulasa - Fetavâ-yi Hindiyye.

CelalYıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 1/394-395.

[443] Et-Tebyin / Zeylai.

[444] El-Hidaye./ Merğinani.

[445] CelalYıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 1/395-396.

[446] CelalYıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 1/396.

[447] Et-tebyîn / Zeylai - El-Muhit / Radıyüddin Serahsi.

[448] Siracü'l-Vehhac / Helvanı.

CelalYıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 1/396-397.

[449] El-Muhit / Şerahsî.

[450] Fetâvâ-yi Kaadıhan.

[451] Et-Tebyin - El Bedayi' /Kâsâni.

[452] Siracü'l-Veîüıac - Fetâvayi Hindiyye.

[453] CelalYıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 1/397-398.

[454] Fetâvâ-yi Hindiyye.

[455] Fetâvâ-yi Kaadıhan - El-Muhit / Serahsî.

[456] CelalYıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 1/398.

[457] Siracü'l-Vehhac - Fetâvâ-yi Hindiyye.

[458] El-Muhit / Radıyüddin Serahsî.

CelalYıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 1/398-399.

[459] Fetâvâ-yi Kaadıhan.

CelalYıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 1/399.

[460] Fetâvâ-yi Kaadıhan.

[461] El-Muhit /Serahsi.

[462] El-Kınye.

[463] El-Hulasa - Fetâvâ-yi Hindiyye.

[464] CelalYıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 1/399.

[465] El-Kâfi - En-Nihaye - Fetâvâ-yi Hindiyye.

[466] Siracü'l-Vehhac.

[467] El-Muhit / Serahsî.

[468] Et-Tebyin / Zeylaî.

CelalYıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 1/400.

[469] Fetava yi Keadıhan.

[470] El Muhit - feteva yi Hindiyye.

[471] CelalYıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 1/400-401.

[472] El Muhit     Radıyüddın Serahsi.

[473] CelalYıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 1/401.

[474] CelalYıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 1/401.

[475] Et-Tecnis / Merginani.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 1/402.

[476] Fetavâ-yi Kaadıhan.

[477] Fetavâ-yi Hindİyye - Stracü'l-Vehhac / Helvaal.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 1/402.

[478] Geniş bilgi İçin bak : Fetavâ-yi Hindiyye - Fetavayi Kaadıhan: 1/119.

[479] Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 1/402-403.

[480] Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 1/403-404.

[481] Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 1/404.

[482] Et-Tebyin / Zeylai.

[483] Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 1/404-405.

[484] El-Muhit / Serahsi.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 1/405.

[485] El-Hidâye / Burhaneddin Merğinani.

[486] Bahrirâik / îbn Nüceym.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 1/405-406.

[487] El-Kafi / Hakimü'ş-Şehid Mervezi.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 1/406.

[488] Fetavâ-yi Kaadıhan - Fetâva-yi Hindiyye.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 1/406-407.

[489] El-Hidaye / Merğinanİ - El-Muhit / Serahsi – Kaadıhan.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 1/407.

[490] Müslim - Tirmizi ; Ebû Katade (R.A.)'den burudaki  «Tefritten  maksad, uyanık olduğu    halde henüz vakit çık misken ağır davranarak vakit kaçırmaktır.

[491] Tirmizi : Hadisün Hasenün.

[492] Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 1/407-408.

[493] Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 1/408.

[494] Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 1/408.

[495] Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 1/408.

[496] Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 1/408.

[497] Fetâvâ-yi Hindyye : 1/131 - Kazai Fevait bahsi.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 1/408-409.

[498] Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 1/409.

[499] Fetâva-yi Hindiyye.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 1/409.

[500] Bahriraik / İbn Nüceym.

[501] El-Kafi / Hâkimüş Şehid Mervezi.

[502] El-Muhit / Radıyüddin SerahsI - Fetavâ-yl Kaadıhan.

[503] Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 1/409-410.

[504] Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 1/410.

[505] Fetava-yi Hindiyye.

[506] El-Kâfİ / Hakimü'ş-vehid Mervezi - El-Muhit / Serahsi.

[507] Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 1/410.

[508] El-Muhit / Serahsi.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 1/410.

[509] Tatariyye - Fetava-yi Hindiyye.

[510] Şerh-i Tahavi : Setr-i avret bolumu.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 1/411.

[511] Fetava-yi Kasdıhan.

[512] EI-Muhit / Radıyüddin Serahi.

[513] Et-Tebyîü / Zeylaî.

[514] El-Muhit / Serahsl - Fetava-yi Hindiyye.

[515] Siracülvehhac / Helvani.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 1/411-412.

[516] Nehrü'l-Faaik - El-Muhit / Serahsi.

[517] Et-Tebyîn / Zeylaî.

[518] Et-Tebyin / Zeylaî.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 1/412-413.

[519] Fetava-yi Kaadıhan - Fetava-yi Hindiyye.

[520] El-Mebsut / Şemsü'l-Eimme Serahsi.

[521] Et-Tebyin / Zeylaî.

[522] Cevhere-İ Neyyire.

[523] Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 1/413-414.

[524] El-Muhit / Radıyûddin Serahsi.

[525] El-Hidaye / Merğinâni.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 1/414.

[526] El-Muhit / Badıyüddin Serahsi.

[527] EI-Hulasa - Fetâvâryi Hindiyye.

[528] Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 1/414-415.

[529] El-Kafi / Hakimi Şehid Mervezi.

[530] Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 1/415.

[531] El:Muhit / Serahsi - Fetava-yi Hindiyye.

[532] Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 1/415-416.

[533] Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 1/416.

[534] Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 1/416.

[535] Fetavi-yi Hındiyye.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 1/416.

[536] Tatarhaniyye.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 1/417.

[537] Fetâvâ-yi Hindiyye - Bedayi'us-Senayi' / Kâsânî.

[538] Fetâvâ-yi Hindiyye – Tatarhaniyye.

[539] Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 1/417-418.

[540] Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 1/418.

[541] Et-Tebyin / Zeylai - El-Hidâye / Merğinani.

[542] Bahrirâik / İbn Nüceym.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 1/418.

[543] El-Hidâye / Merğinani - Fetâyâ-yi Hindiyye.

[544] El-Hidaye / Merğinani - Mecmau'l-Enhür.

[545] Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 1/418-419.

[546] Et-Tebyîn / Zeylai.

[547] Fetâvâ-yi Kaadıhan.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 1/419.

[548] El-Muhit / Serahsi.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 1/419.

[549] Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 1/419.

[550] El-Velvaliciyye – Tatarhaniyye.

[551] Bahr-i Râik / İbn Nüceym.

[552] El-Kâfi / Hâkim-i Şehid Mervezi.

[553] Fethülkadir /  Kemal İbn Hüman.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 1/419-420.

[554] Fetâvâ-yi Kaadıhan.

[555] Bahr-irâüc / İbn Nüceym.

[556] Et-Tebyin / Zeylai.

[557] Et-Tebyin / Zeylaî.

[558] Et-Tebyin / Zeylai.

[559] EI-Muhit / Radıyüddin Serahsi.

[560] Siracü'l-Vehhac / Helvanî.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 1/420-421.

[561] Fetâvâ-yi Kaadıhan - Fetâvâ-yi Hindiyye.

[562] Tatarhaniyye - Fetâvâ-yi Hindiyye.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 1/421-422.

[563] El-Muhit / Radıyüddin Serahsi.

[564] Tatarhaniyye - Fetâvâ-yi Hindiyye.

[565] Fetâvâ-yi Kaadıhan.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 1/422.

[566] Bahr-irâik / îbn Nüceym.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 1/422-423.

[567] Bahr-irâik / îbn Nüceym.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 1/423.

[568] El-Bedayi' / Kâsani - Bahr-irâik / İbn Nüceym.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 1/423.

[569] Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 1/423.

[570] Et-Tebyin / Zeylaİ - Fetâvâ-yi Hindiyye.

[571] Fetâvâ-yi Hindiyye.

[572] Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 1/423-424.

[573] Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 1/424.

[574] Et-Tebyin / Zeylaî - Fetâvâ-yi Hindiyye.

[575] El-Hidâye / Merğinani.

[576] Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 1/424-425.

[577] Fetâvâ-yi Hindiyye.

[578] El-Muhit / Radıyüddin Serahsi.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 1/425.

[579] Et-Tebyîn / Zeylaî.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 1/425.

[580] Bahrirâik / İbn Nüceym.

[581] Ez-Zahire / Burhaneddin Taceddin.

[582] Bahrirâik / İbn Nüceym.

[583] Et-Tebyin / Zeylaî - Fetâvâ-yi Hindiyye.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 1/425-426.

[584] El-Muhlt / Radıyüddin Serahsi.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 1/426.

[585] Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 1/426.

[586] Et-Tebyin / Zeyîai.

[587] Fetâvâyi Kaadıhan.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 1/426-427.

[588] Et-Tebyin / Zeylaî.

[589] El-Muhit / Radıyüddin.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 1/427.

[590] Fetâvâ-yi Hindiyye - İbn Âbidin.

[591] El-Muhit / Radıyüddin Serahsi - Şerhu Pethi'l-Kadir.

[592] Siracülvehhac / Helvanı.

[593] Bahrirâik / İbn Nüceym.

[594] El-Muhit / Radıyüddin Serahsi.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 1/427-428.

[595] El-Muhit / Radıyüddin Serahsi.

[596] El-Hidâye / Merğinanî - Siracü'l-Vehhac / Helvanı.

[597] Fetâvâ-yi Kaadihan - Fetâvâ-yi Hindiyye.

[598] Et-Tebyin / Zeylai.

[599] Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 1/428-429.

[600] El-Muhit / Radıyüddin Serahsi.

[601] El-Hidye / Merğinani.

[602] El-Muhit / Serahsî - Fethü'l-Kadir / Kemal İbn Hümâm.

[603] Et-Tebyin / Zeylai.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 1/429-430.

[604] El-Hulasa - Fetâvâ-yi Hindiyye.

[605] Fetâvâ-yi Kaadıhan.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 1/430.

[606] Ez-Zahire / Burhanedclin Taceddin.

[607] El-Muhit / Radıyüddin Serahsi.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 1/430.

[608] Et-Tebyîn / Zeylaî - Siracülvehhac / Helvanî.

[609] El-Mühit / Radıyüddin Serahsi.

[610] Et-Tebyîn / Zeylai.

[611] Bahriraik / îbn Nüceym.

[612] Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 1/431-432.

[613] El-Mebsût / Şemsüleimme - El-Muhit / Radıyüddin Serahsi.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 1/432.

[614] Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 1/432.

[615] El-Muhit / Radıyüddin Serahsî - Fetâva-yi Hindiyye.

[616] Tatarhaniyye - Fetâvâ-yi Hindiyye.

[617] El-Muhit / Radıyüddin Serahsî.

[618] Fetâvâ-yi Hindiyye - El-Muhit / Serahsi.

[619] Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 1/432-434.

[620] Buharı - Müslim : Abdullah bin Ömer (R.A.)'dan.

[621] Sahih-i Müslim.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 1/434.

[622] Buharı : Sücud-i Kuran babında - Müslim : Sücud-i Tilâvet bahsinde.

[623] Beyhaki : El-Ma'rifette.

[624] Muvatta' / İmam Mâlik.

[625] Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 1/434-435.

[626] Fetâvâ-yi Hindiyye - El-Hidâye / Merğinanî.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 1/435-437.

[627] Fetâvâ-yi Kaadıhan.

[628] Et-Tebyin / Zeylai.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 1/437.

[629] Tatarhaniyye - Fetâvâ-yi Hindiyye.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 1/437-438.

[630] El-Muhit / Radıyüddin Serahsî.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 1/438.

[631] El-Muhit / Kadıyüddin Serahsî.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 1/438.

[632] Fetâvâ-yi Hindiyye.

[633] Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 1/438.

[634] Fetâvâ-yi Kaadıhan - El-Bedayi' / Kâsftni.

[635] El-Hulâsa.

[636] Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 1/438-439.

[637] Es-Siraciyye - Fetâvâ-yi Hindiyye.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 1/439.

[638] El-Cevheretü'n-Neyyire.

[639] El-Kâfi / Hâkim-i Şehid Mervezi.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 1/439.

[640] Siracü'l-Vehhac / Helvanı.

[641] Et-Tehzib -El-Hulâsa - Fetâvâ-yi Hindiyye.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 1/439.

[642] Fetâvâ-yi Kaadıhdn.

[643] Bedayiu's-Sanay i' / Kâsâni - Bahrirâik - İbn Nüceym.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 1/440.

[644] El-Hulâsa - Fetâvâ-yi Hindiyye : 1/134.

[645] El-Hulâsa - Fetâvâ-yi Hindiyye : 1/134.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 1/440-441.

[646] Bahrirâik / İbn Nüceym.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 1/441.

[647] El-Muhit / Radıyüddin Serahsi.

[648] El-Cevheretü'n-Neyyire - Fetâvâ-yi Hindiyye.

[649] El-Muhit / Serahsî.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 1/441-442.

[650] El-Kâfi / Hâkim-i Şehid El-Mervezi - Bahrirâik / ibn Nüceym.

[651] Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 1/442-443.

[652] El-Muhit / Serahsi.

[653] El-Hulâsa - Fetâvâ-yi Hindiyye.

[654] Fetâvâ-yi Kaadıhan.

[655] El-Muhit / Serahsi.

[656] Fetâvâ-yi Hmdiyye.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 1/443-444.

[657] El-Muhit / Serahsi - Eı-Bedayi' / Kâsâni.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 1/444.

[658] Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 1/444.

[659] Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 1/444.

[660] Bahriraik / İbn Nüceym.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 1/444-445.

[661] EI-Muhit / Serahsi - Et-Tebyin / Zeylai - El-Hidâye – Merğinani.

[662] Fetâvâ-yi Kaadıhan.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 1/445.

[663] Siracü'l-Vehhac / Helvâni.

[664] Tatarhaniyye - Bahriraik / İbn Nüceym.

[665] El-Hulâsa - Fetâvâ-yi Hindiyye.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 1/445-446.

[666] Fetâvâ-yi Kaadıhan - Fetâvâ-yi Hindiyye.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 1/446.

[667] Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 1/446.

[668] Fetâvâ-yi Kaadıhan - Fetâvâ-yi Hindiyye.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 1/446.

[669] Siracü'l-Vehhac / Helvanı.

[670] El-Kınye / Ebû Recâ Necmuddin.

[671] Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 1/446-447.

[672] Fetâvâ-yi Hindiyye.

[673] Siracü'l-Vehhac / Şeyh Muhammed El-Gamravî.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 1/447.

[674] Nisa Sûresi : 103.

[675] Müslim hâriç, Kütüb-i Sitte'den beşi.

[676] Beyhaki - Ebû Hatem Sahihtir.

[677] Nesâi - Hâkim : Sahihtir.

[678] El-Hidâye. / Merğinani.

[679] Mi'racü'd-Dirayye.

[680] Et-Tebyin / Zeylaî.

[681] El-Kâfi / Hâkim-i Şehid EI-Mervezî.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 1/447-449.

[682] Şemsü'l-Eimme El-Helvâni.

[683] Et-Tebyin / Zeylaİ - Fetâvâ-yi Hindiyye.

[684] Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 1/449.

[685] Şerh-i Hidâye - Fetâvâ-yi Hindiyye.

[686] Ez-Zahire / Burhaneddin Taceddin.

[687] Fetâvâ-yi Kaadıhan - Fetâvâ-yi Hindiyye.

[688] El-Muhit / Seralısî.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 1/449-450.

[689] El-Hulâsa - Fetâvâ-yi Hîndiyye.

[690] El-Hulâsa - Fetâvâ-yi Hindiyye.

[691] Ez-Zahire / Burhaneddin Taceddin.

[692] Siracü'l-Vehhac / Helvanı.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 1/450-451.

[693] Et-Tebyîn / Zeylaî.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 1/451.

[694] Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 1/451.

[695] El-Hidâye / Merğinanî.

[696] El-Cevheretü'n-Neyyire / Şerh-i Kudurt.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 1/451.

[697] Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 1/451-452.

[698] Fetâvâ-yi Kaadıhan - Fetâvâ-yi Hindiyye.

[699] El-Muhit / Serahsi - El-Bedayi' / Kasftni.

[700] Tatarhaniyye - Fetâvâ-yi Hindiyye.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 1/452.

[701] Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 1/452.

[702] El-Muhit / Serahsi - Şerhu Fethi'I-Kadir.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 1/452.

[703] Fetâvâ-yi Kadıhan - Fetâvâ-yi Hindiyye.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 1/453.

[704] Et-Tebyîn /Zeylaî.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 1/453.

[705] El-Hulâsa - Fetâvâr-yi Hindiyye.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 1/453-454.

[706] El-Muhit / Serahsî.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 1/454.

[707] El-Muhit / Serahsî.

[708] Fetâvâ-yi Kaadıhan - Fetâvâ-yi Hindiyye.

[709] Ciraciyye' - El-Mebsut / Şemsüleimme Serahsî.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 1/454.

[710] Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 1/454-455.

[711] Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 1/455.

[712] Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 1/455.

[713] El-Mudmerat - Fetâvâ-yi Hindiyye.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 1/455.

[714] El-Cemaa rivayet etmiştir : Sahihtir.

[715] Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 1/455-456.

[716] Nisa Sûresi : 101.

[717] Ahmed bin Hanbel - Beyhaki - İbn Hibban - İbn Huzeyme : râvilerin hep­si güvenilirdir.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 1/456-457.

[718] Fazla bilgi için bak : Nesbu'r-Râye / Zeylai ; 1/183.

[719] Kitabu'1-Fıkh Alâ'l-Mezahibi'l-Arbaa :  1/471-472.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 1/457-458.

[720] îbn Âbidin: C. 1, S. : 821.

[721] Şerh-u Fethi'l-Kadir : C. 1, S. 384 / Bulak Mısır : 1315.

[722] Şerh-u Fethi'l-Kadİr.

[723] Bedayiu's-Sanayi' / Kâsâni : 1/94 - Beyrut : 1974.

[724] Bahrirâik : C. 2, S. 140 / İbn Nüceym - «eyrut baskı.

[725] El-Hidâye / Merğinani.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 1/458-461.

[726] Tatarhaniyye - Fetâvâ-yi Hindiyye.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 1/461.

[727] El-Muhit / Serahsi - Et-Tehzîb.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 1/461.

[728] El-Muhit / Serahsî.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 1/461.

[729] Fetâvâ-yi Hindiyye : C. 1, S. : 139.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 1/461-462.

[730] El-Muhit / Serahsî – Tatarhaniyye.

[731] El-Muhit / Serahsi - Fetâvâ-yi Hindiyye.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 1/462.

[732] Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 1/462.

[733] Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 1/462.

[734] Et-Tebyîn / Zeylaî.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 1/462.

[735] El-Hidâye / Merğinani.

[736] Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 1/463.

[737] Miracü'd-Dirâye - Fetâvâ-yi Hindiyye.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 1/463.

[738] El-Mebsut / Şemsüleimme El-Helvanî.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 1/463.

[739] El-Hidaye / Merğinani.

[740] Et-Tehzîb - Fetâvâ-yi Hindiyye.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 1/463-464.

[741] Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 1/464.

[742] Fetâvâ-yi Hindiyye : C. 1, S. 140 - El-Muhit / Serahsî.

[743] El-Muhit / Serahsî.

[744] Bahrirâik / İbn Nüceym - Fetâvâ-yi Hindiyyı.

[745] El-Hulasa - Fetâvâ-yi Hindiyye.

[746] El-Muhit / Ratlıyüddin Serahsi.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 1/464-466.

[747] El-Hulâsa - Fetâvâ-yi Hindiyye.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 1/466.

[748] Bahrirâik İbn Nüceym.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 1/466-467.

[749] El-Muhit / Serahsî.

[750] El-Muhit / Serahsî - El-Mebsut / Şemsüleimme Serahsî.

[751] El-Muhit / Serahsİ - Fetâvâ-yi Hindiyye : C. : 1/141.

[752] El-Hulâsa.

[753] Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 1/467-468.

[754] Fetâvâ-yi Kaadıhan - Fetâvâ-yi Hindiyye.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 1/468.

[755] El-Muhit / Radıyüddin Serahsî.

[756] Fetâvâ-yi Hindiyye : C. 1, S. : 142.

[757] El-Muhit / Serahsî.

[758] Et-Tebyîn / Zeyîaî.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 1/468-469.

[759] El-Hidâye   Merğinani - El-Eedayi'   Kâsânî.

[760] Et-Tebyîn / Zeylai.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 1/469-470.

[761] El-Muhit / Radıyüddin Serahsî.

[762] Geniş bilgi için bak : Büyük İlmihal / Celâl Yıldırım.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 1/470.

[763] El-Muhit / Serahsî - Fetâvâ-yi Hindiyye - îbn Âbidin.

[764] Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 1/470.

[765] Et-Tebyin / Zeylai.

[766] Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 1/470-472.

[767] Fetâvâ'l-Garaib - Fetâvâ-yi Hindiyye.

[768] Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 1/472.

[769] El-Muhit / Serahsi.

[770] Siracü'l-Vehhac / Şemsüleimme Helvanl.

[771] El-Muhit / Serahsî - Mecmuau'l-Enhür.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 1/472.

[772] Bahrirâîk / îbn Nüceym – Tatarhaniyye.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 1/473.

[773] El-Hulasa - Fetâvâ-yi Hindiyye.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 1/473.

[774] Ez-Zahire / Burhaneddin Mahmud.

[775] Et-Tebyin / Zeylaî.

[776] Fetâva-yi Kaadıhan - Fetâvâ-yi Hindiyye.

[777] El-Aynî Şerhül-Kenz.

[778] El-Muhit / Serahsi.

[779] Siracü'l-VetUıac / Helvâni.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 1/473-474.

[780] Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 1/474-475.

[781] )    El-Muhit / Serahsî - Fetâvâ-yi Hindiyye.

[782] Et-Tehzib - El-Mebsut / Şemsüleimme Serahsî.

[783] Fetâvâ-yi Hindiyye - El-Muhit / Serahsî.

[784] El-Velvaliciyye - Fetâvâ-yi Hindiyye.

[785] Tatarhaniyye.

[786] El-Hulasa - Fetâvâ-yi Kaadıhan.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 1/475-476.

[787] Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 1/477.

[788] Cumua Sûresi Âyet : 9-10.

[789] Sahih-i Müslim.- Ebû Dâvud - Nesâi - Tirmizi : Ebû Hüreyre (R.A.) den.

[790] Buharı - Müslim - Nesâi - Ebû Hüreyre (R.A.)'den.

[791] Ashab-ı Sünen - El-Kâkim : Ebû Ca'd Ed-Damriy (R.A)'den.

[792] Eş-Şafii : İbn Abbas (R.A.)'dan.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 1/478-479.

[793] Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 1/479.

[794] Et-Tehzîb - El-Mebsut / Serahsi - El-Muhit / Serahsî.

[795] El-Kâfi / Hâkim-i'ş Şehid Mervezi.

[796] Bahrirâik / İbn Nüceym.

[797] El-Muhit / Serahsî - Fetâvâ-yi Hindiyye - İbn Âbidin.

[798] Fethü'l-Kadir / Kemal İbn Hümam.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 1/479-480.

[799] El-Muhit / Serahsî - Fetâvâ-yi Hindiyye : C. 1, S. : 144.

[800] Bahrirâik / İbn Nüceym.

[801] Kâsâni Bedayiu's-Sanayi'de -. Hz. Câbir (R.A.)'den.

[802] Dürrül-Muhtar ; C. 1, S. 852 (İbn Abidîn).

[803] Bazı fabrikaların günün 24 saatinde ara vermeden çalışması gerekir. Bir iki saat ara vermesi büyük zorluklara sebep olur. Bu durumda işçilerden bir kısmı cumayı terkedebilir. Ancak bu terk her hafta münavebe ile sıraya konulmalıdır.

[804] Ebû Dâvud - Beyhaki - Hâkim Abdullah bin Amr (R.A.)'dan.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 1/480-481.

[805] Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 1/482.

[806] Fetâvâ-yi Kaad-haa - Fetâvâ-yi Hindiyye.

[807] Şemsüleime El-Helvam.

[808] Fetâvâ-yi Kaadıhan - Et-Tecnis / Ebûbekir Hâherzâde. Eî-Muhit / Serahsi.

[809] Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 1/483.

[810] Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 1/483.

[811] Bedayi'us-Sanayi' / Kâsâni.

[812] El-Muhit / Serahsî.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 1/483.

[813] fetâvâ-yi Hindiyye : C. i, S. : 145.

[814] Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 1/484.

[815] El-Kınye / Ebıirrecâ Necmeddin.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 1/484.

[816] Bahrirâik / İbn Nüceym : C. 2, S. : 151 Beyrut.

[817] Bahrirâik / İbn Nüceym : C. 2, S. 154 Beyrut.

[818] Bedayius Sanayi' : C.  1, S. 261 - Beyrut   1974.

[819] Bedayiu's-Sanayi' / Kâsânî : C. 1, S. : 261.

[820] Şerhü'l-înâye : C. 1, S. 411 - Mısır / Bulak : 1315.

[821] îbn Abidin ; C. 1, S. : 843.

[822] İbn Âbidin : C. 1, S. : 844.

[823] Su mesele hakkında fazla bilgi için bak : İbn Abidin : C. 1, S. : 843-844-845.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 1/484-487.

[824] El Hulâsa - Fetâvâ-yi Hindiyye.

[825] Tatarhaniyye.

[826] El-Ayni Şerh-i Hidâye - El-Muhit / Serahsi.

[827] Fetâvâ-yi Kaadıhan.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 1/487-488.

[828] Fethü'l-Kadir / Kemal İbn Hümâm.

[829] Et-Tehzîb - Fetâvâ-yi Hindiyye.

[830] Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 1/488.

[831] Fetâvâ-yi Hindiyye.

[832] Et-Tehzîb - Fetâvâ-yi Hindiyye.

[833] Fetâvâ-yi Hindiyye.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 1/489.

[834] Fetâvâ-yi Kaadıhan.

[835] El-Hulâsa.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 1/489.

[836] Mi'racü'd-Dirâye - Fetâvâ-yi Hindiyye.

[837] El-Muhit / Serahsi.

[838] Et-Tebyîn / Zeylaî.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 1/489-490.

[839] El-Muhit / Serahsi - Fetâvâ-yi Hindiyye.

[840] El-Kâfi ', Hâkim-i Şehîd El-Mervezi.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 1/490.

[841] El-Ayni Şerh-i Hidâye - Bahrirâik / îbn Nüceym.

[842] El-Cevheretü'n-Neyyirfi.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 1/490-491.

[843] Mi'racud-Dirayye.

[844] El-Hulâsa - Fetâvâ-yi Hindiyye.

[845] El-Ayni Şerh-i Hidâye.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 1/491.

[846] Fetâvâ-yi Kaadıhan.

[847] Bahrirâik / İbn Nüceym - El-Cevheretü'n-Neyyire.

[848] Siracü'l-Vehhac / Helvam.

[849] El-Kınye / Eburrecâ Necmeddin.

[850] Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 1/491-493.

[851] Bahrirâik / İbn Nüceym.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 1/493.

[852] Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 1/493-494.

[853] Fethül-Kadir / Kemal İbn Humara.

[854] Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 1/494-495.

[855] Siracü'l-Vebhac / Helvâni - Fetâvâ-yi Hindiyye.

[856] El-Muhit / Serahsi - Felavâ-yi Hindiyye.

[857] Şerh-i Tahavi - Hizânetü'î-Ekmcl / Yusuf Cürcanî.

[858] Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 1/495.

[859] Cevahîrü'l-Ahîati.

[860] Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 1/495.

[861] Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 1/495-496.

[862] El-Muhtt / Serahsî.

[863] Fetâvâ-yi Kaadıhan.

[864] Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 1/496.

[865] Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 1/496-497.

[866] El-Mudmerat - Mi'râcü'd-Diraye.

[867] El-Kınye / Eburrecâ.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 1/497.

[868] Mi'racü'd-Diraye - Fetâvâ-yi Hlndiyye.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 1/497.

[869] El-Hulâsa - El-Muhit / Serahsi.

[870] Şerh-i Tahavî - Hızânetü'l-Ekmel / Yusuf Cürcani.

[871] Fethü'l-Kadîr / Kemal İbn Hümam - Fetâvâ-yi Hindiyye  C. ı. S. : 148.

[872] El-Muhit. / Radıyüdin Serahsi.

[873] El-Cevheretü'n-Neyyire.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 1/497-498.

[874] El:Muhit / Serahsi - Fetâvâ-yi Hindiyye.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 1/498.

[875] El-Gıyasiyye' - Fetâvâ-yi Hindiyye.

[876] El-Muhit / Serahsi.

[877] Fetâvâ-yi Kâadıhan - Fetavâyi Hindiyye.

[878] Tünurtasi - Fetâvâ-yi Hindiyye.

[879] El-Muhit / Serahsî.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 1/498-499.

[880] Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 1/499.

[881] Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 1/499-500.

[882] El-Kenz Şerhi / Herevi.

[883] El-Kâfi / Hâkim-i Şehîd El-Mervezi.

[884] Et-Tebyin / Zeylaî.

[885] Fetâvâ-yı Hindiyye - El-Kifâye.

[886] Bahrirâik / İbn Nüceym.

[887] Fetâvâ-yi Hindiyye.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 1/500-501.

[888] Fetâvâ-yi Kaadıhan - Şerhu Muhtasari'l-Vikaaye / Ebû'l-Mekârim.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 1/501.

[889] El-Kâfi / Hâkim-i Şehid Mervezî.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 1/501.

[890] El-Kınye / Eburrecâ - Kûtüb-i Sitte.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 1/501-502.

[891] Bahriraik / îbn Nüceym.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 1/502.

[892] El-Muhit / Serahsî - Fetâvâ-yi Hindiyye - İbn Âbidin.

[893] Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 1/502.

[894] Fetâvâ-yi Kaadıhan.

[895] Bahriraik / ibn Nüceym.

[896] El-Hulasa - Fetâvâ-yi Hindiyye.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 1/502-503.

[897] Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 1/503.

Online Bağış
Hediyen Dünyanın En Güzel Hediyesi Olsun
Haftanın Hutbesi
16.02.2024 Dünyayı Barış Ve İtidale Çağırıyoruz
09.02.2024 Hayatı Değerli Kılan Ölçü: İman
02.02.2024 Rabbimiz, Müminleri Yalnız Ve Yardımsız Bırakmaz
26.01.2024 Mülk Sûresinden Mesajlar
19.01.2024 Bizi Güçlü Kılan, Birlik Ve Beraberliğimizdir
12.01.2024 Allah’ın Rahmet Ve İnayetine Sığınmanın Adı: Eûzü-Besmele
Kur'an-ı Kerim Dinle
DİB Kur'an Portalı
Ramazan Pakdil Sureler
Bünyamin Topçuoğlu
Bünyamin T.oğlu Aşirler
İlhan Tok Hatim
Abdussamed Hatim
Abdul Rahman Al Sudais
Ahmed Al Ajmi Hatim
F.Çollak Görüntülü Hatim
İshak Daniş Hatim
5 Hafız OK takipli Hatim
Mehmet Emin Ay Hatim
İsmail Biçer Ok Takipli
İsmail Biçer Aşr-ı Şerifler
114 Sure 114 Hafız
S.Hafızlar Görüntülü
Kur'an International
Tefsir
Cüz Cüz Kur’an Özeti
Her Cüzden Üç Mesaj
Elmalı Tefsiri
Elmalı Meali
Fizilali Kur'an
DİB Kuran Meali
Kur'an-ı Nasıl Anlayalım
Fıkıh
K.İslam Fıkhı
R. Muhtar-İbn-i Abidin
Gurer Ve Dürer
Mülteka El Ebhur
Kuduri Tercümesi
Nûru'l-îzâh Tercümesi
Büyük Şafi Fıkhı
Detaylarıyla Namaz
Hadis
Kütübüs-Sitte
Sahihi Buhari
Riyazüs Salihin
Ellü'lüü vel-Mercan
Hadis El Kitabı
40 Hadis ve izahı
Uydurma Hadisler
Üye Adı
Parola

Şifremi unuttum -
Sayfa oluşturulma süresi: 0.03 saniye 14,829,266 Tekil Ziyaretçi
Copyright © 2012 islamda Hayat
Sitemizdeki Vaaz, Hutbe ve Yazılar kaynak göstermek şartı önceden izin Almadan Ticari Amaçlar Dışında Kullanmak Serbestir.

Tüm Bilgiler Ümmete Vakıftır copyright © 2002 - 2024