Vaaz Kategorileri
İman Konuları
İbadet Konuları
Sosyal Konular
Ramazan Vaazları
Dini Günler ve Geceler
DİB Örnek Vaazları
Kur'an'dan Öğütler
Genel Konular
islam ve Aile
Görev,Sorumluluk,Ahlak
Mevlid-i Nebi Vaazları
Ana Menü
Çocuklar İçin
Kur'an Öğreniyorm
Dinimi Öğreniyorum
Dini Bilgiler
Oyunlar
Ansiklopedi ve sözlük
Osmanlıca Sözlük
İslam Ansiklopedisi
Dini Sözlük
Dini Terimler
Küçük Lügat
Dini Kitaplar
P.Hayatı Salih Suruç
Kur'an ve Bilim
Günümüzde İslam
Kıssadan Hisse
Ehli Sünnet Yolu
İslam Tasavvufu
En Güzel Örnek
Gıybet Hastalığı
Adım Adım Kurtuluş
Mesneviden Öyküler
Kaynaklarıyla İslam Fıkhı Celal YILDIRIM

NİKAH.. 6

Nikâhın Sünneti : 6

Nikâhın Rüknü : 6

Nikâhın Şartları : 6

Evlenecek Olan İki Müslümanm Nikâh Akdinde İki A'manm Şehadeti Sahih Midir?  7

Kadının Veya Erkeğin Evlâdı Şahit Olabilir Mi?. 7

Bu Husustaki Genel Kaaide Şudur : 7

Şahidlerin Sayısı : 7

Sağırların Hazır Bulunması Şahitlik Îçin Yeterli Midir?. 8

Dili Tutulan İle Dilsizin Şahidliği : 8

Şahidlerden Biri İşitir, Diğeri Sağırdır İşitmezse : 8

Dilleri Ayrı Olan İki Şahit : 8

Sarhoşların Hazır Bulunmasıyla Akid Sahih Olur Mu?. 8

Evin İçindeki Kadını Tezevvüc Ettim Derse : 8

Sadece Allah Ve Peygamber Şahidimiz Olsun Demek Kâfi Midir?. 9

Kadın Örtülü Bir Vaziyette Hazır Olursa : 9

Hazır Olmayan Kadının İsmi Anılınca Şahitler Onu Rahatlıkla Tanırsa : 9

Küçük Kızını Nikâh Ettirmesi İçin Bir-Adama Vekâlet Verirse: 9

Kadın Kendisini Nişanlısına Nikâh Ettirmek İçin Bir Adama Vekâlet Verirse : 9

Şahidlerin Hazır Bulunma Vakti : 9

Bir Kadının İki Şahid Huzurunda, Falan Adama Kendimi Tezvic Ettim (Zevce Olarak Verdim) Derse: 10

Erkek Mektup Göndererek Kadım Zevce Olarak Aldığım Yazarsa : 10

Kadın Mektubu Okuduğu Meclisin Dışında Cevaplandırıp, Kabul Ettim, Derse : 10

Mektubu Okumaz Da Sadece Bana. Böyle Bir Mektup Geldi, Derse : 10

Kadınla Erkek Hayvan Üzerinde Seyahet Ederken Nikâh Akdi Yaparlarsa : 10

Aynı Mecliste Bulunduktan Sonra Kabul Konusunda Acele Etmek Şart Değildir : 11

Kadın, Kendimi 100 Altın Mehir İle Sana Tezvic Ettim, Derse : 11

NİKÂH NE İLE MÜN'AKİD OLUR?. 11

Resmi Nikâhta Kullanılan Fiiller : 12

Belediyelerde Yapılan Nikâh Akidleri : 12

İşaretle Yapılan Nikâh Akdi : 12

Teati Île Akid Sahih Olur Mu?. 12

Karşılıklı Yazı Île Akid Yapılabilir Mi?. 13

Evlenecek Olan Kız İle Erkek Hazır Olur Da Yazı Île İcap Ve Kabulde Bulunurlarsa Caiz Sayılır Mı?. 13

İcap Ve Kabul Sözleri Ya Sarih Ya Da Kinaye Olur : 13

Erkek Kadından Zina İsteğinde Bulunursa. 13

Nikâh'ta Hiyar-İ Rü'yet Veya Hıyar-İ Ayb Şarti Koşulursa : 13

NİKÂHI HARAM OLANLAR : 14

Sıhriyyet Cihetiyle Haram Olanlar : 14

Zina Ettiği Kadının Anası Ve Kızları : 15

Tenasül Cihazına Şehvetle Bakmanın Ölçü Ve Anlamı : 15

Öz Kızının Tenasül Cihazına Bakarsa : 15

Kadının Üzerindeki Elbiseye Şehvetle Dokunmak : 15

Dübürden Cinsel Temas Hürmeti Gerektirmez : 15

Evlendikten Sonra Hürmet-İ Müsahereti İkrar Ederse : 16

Adam, «Şehvetle Dokunmadım Veya Şehvetle Bakmadım» Diye Îddia Ederse : 16

Sarhoşun, Karısı Sanarak Kızıyla Cinsel Yaklaşmaya Yeltenmesi : 16

Zevcen Anasına Ne Yaptın? Sorusuna Verilen Cevap : 16

Evlendiği Kızın Bakire Olmadığını Anlayınca Ona Bunu Kim Yaptı Diye Sorması : 16

Kadın, Kocasının Oğlunun Kendisine Şehvetle Dokunduğunu Îddia Ederse : 16

Babasının Karısını Şehvetle Öperse : 17

Hürmet-İ Müsaheret Gerektikten Sonra Adam Yine Eski Karısıyla Cinsel Yaklaşmada Bulunursa : 17

Anasını Baba, Kızını Da Oğlu Alabilir Mi?. 17

SÜT EMME SEBEBİYLE NİKÂHI HARAM OLAN KADINLAR: 17

Kaç Kadınla Evlenmek Caizdir?. 17

Bir Kadın Bir Akidde İki Erkekle Birden Evlenirse : 18

Meharimin Aralarını Cem'etmek : 18

Kadınla Kocasının Kızını Aynı Kişinin Nikahlaması : 18

Kadınla Cariyesini Bir Nikâh Altında Toplamak Ta Caizdir. İki Kız Kardeşi Bir Akidle Nikahlarsa : 18

İki Kız Kardeşle Ayrı Ayrı Akidlerle Evlenir, Ancak Sırayı Unutursa : 18

Boşadığı Kadının İddeti Bitmedikçe Onun Kız Kardeşiyle Evlenemez : 19

Mülk Sebebiyle Ortaya Çıkan  Hürmet : 19

Hür Kadın Üzerine Cariyeyi Nikahlamak Caiz Değildir : 19

Bîr Nikâh Akdiyle Hür İle Cariyeyi Cem'etmek : 19

Önce Câriye İle Evlenirse: 19

Hurreyi Boşadıktan Sonra Cariyeyi Nikahlamak : 19

Hür Kadın Fasit Bir Nikâhtan Dolayı İddet Bekliyorsa : 20

Câriye Talâk-İ Ric'î İddetinde İken Adam Hür Kadınla Evlenebilir Mi?. 20

Köle, Efendisinin İznini Almadan Hür Bîr Kadınla Evlenirse : 20

Hür Kadınla Evlenme Îmkâm Bulunduğu Halde Câriye İle Evlenmek : 20

Başkasının Hakkı Olan Bir Kadınla Nikahlanmak : 20

Başkasının Nikâhlı Karısıyla Evlenirse : 20

Zinadan Gebe Kalan Kadınla Evlenmek : 20

Zina Ettiği Kadını Nikahlarsa : 21

Evlendiği Kadın Bir Düşük Getirirse : 21

Nesebi Sabit Olan Gebe Kadınla Evlenmek : 21

Cariyesiyle Cinsel Temasta Bulunduktan Sonra Onu Nikahlaması Caiz Midir?. 21

Zina Ettiğini Gördüğü Halde Kadınla Evlenirse : 21

Baba, Öz Oğlunun Cariyesi İle Evlenebilir Mi?. 21

Esir Edilen Evli Kadını Nikahlanmak Caiz Midir?. 21

ŞİRK NEDENİYLE MUVAKKAT HÜRMET : 22

Dar-İ Harpte Bir Müslümanm Kitap Ehli Kadını Nikahlaması : 22

Herhangi Semavî Bir Kitap Ve Dine Ttikad Edenlerle Evlenmek Caiz Mi?. 22

Sabitlerden Bir Kadınla Evlenmek Caiz Midir?. 22

Anası Mecusî, Babası Hıristiyan Olan Kızın Evlenmedeki Durumu : 23

Kitap Ehlinden Bir Kadın Nikahlandıktan Sonra Mecusî Veya Putperest Olursa : 23

Murted, Murtedde İle Evlenebilir Mi?. 23

Müslüman Kadın Müşrik Ya Da Kitap Ehliyle Evlenebilir Mi?. 23

Kitap Ehli Kadını Müslüman Kadın Üzerine Nikahlamak : 23

MÜLK SEBEBİYLE HAHAM OLANLAR : 24

Özetliyecek Olursak : 24

TALÂK = BOŞAMA İLE MEYDANA GELEN TAHRÎM : 24

Evlendiği Cariyeyi Boşarsa : 24

NİKÂH-İ MUT'A = MUVAKKAT NİKÂH : 24

Mutlak Anlamda Bir Akidle Nikâh Etse : 24

İş İcabı Sadece Gündüz Beraber Bulunmak Kaydıyla Evlenmek : 25

İhrâmlı Bulunan Erkekle Kadının Evlenmesi : 25

NÎKÂHTA VELAYET : 25

Mecnune Bir Kızın Velîsi : 25

Kaadımn Velayeti : 26

Kaadi Velayet Hakkım Kullanarak Küçük Kızı Kendi Nefsine Tezvîc Edebilir Mi?  26

Vasî'nin Velayet Hakkı Var Mıdır?. 26

Çocuğun, Delinin Ve Kâfirin Müslüman Üzerinde Velayet Hakkı Var Mıdır?. 26

Murteddin Velayet Hakkı Var Mıdır?. 27

Açıktan Günah İşlemek Velayete Engel Midir?. 27

Velî Sürekli Cinnet Getirirse, Velayet Hakkı Kalkar Mı?. 27

Sürekli Cinnet Halinde Bulanmanın Miktarı Yok Mudur?. 27

Gerizekâh Veya Aklî Dengesi Bozuk Olan Çocuk Ergenlik Çağma Girerse : 27

Çocuk Ergen Olduktan Sonra Cinnet Getirir Veya Gerizekâlı Bir Durum Alırsa : 27

Baba Cinnet Getirir Veya Bunayacak Olursa : 27

İki Veli Ardarda Nikâh Akdi Yaparlarsa : 27

Derece Bakımından Uzak Sayılan Velî Nikâh Akdi Yaparsa : 28

Kızın Velisi Gaiblere  Karışırsa Kaadı Velilik Yapabilir Mi?. 28

Başkasına Nikahlanan Küçükler Ergen Olunca Nikâhı Feshedebilirler Mi?. 28

Kaadı Veya Sultan Tarfmdan Nikâh Akdi Yapılan Küçükler Ergen Olunca : 28

Ergen Olmayan Kız Kendini Başkasına Tezvîc Ederse : 28

Yine Küçük Kız Kendini Tezvîc Ettirir De Velîsinin Kardeşi Uygun Görürse : 29

Efendileri Tezvîclerini Yaptıktan Sonra Azâd Ettiği Küçük Kız Veya Oğlan : 29

İrtidad Edip Dar-İ Harbe Geçen Velî : 29

Bu Hususta Genel Kaide : 29

Ergenliğe Dayalı Muhayyerlik Sebebiyle Ayrılma : 29

Küçük Yaşta Nikâh Akdi Yapılan Kızın Durumu : 30

Kızın Cinsel Temasa Güç Getirip Getirmiyeceği İhtilâf Konusu Olursa : 30

Hür Ve Ergen Kızın Nikâhı   Velîsiz Caizdir Ve Geçerlidir : 30

Baba Veya Sultan Kızın Îzni Olmaksızın Onu Evlendirebilirler Mi?. 30

Baba Veya Sultan Kızdan İzin İsterken : 30

Bakire Ergen Veya Dul Kız Evlenme Teklifine Ağlayarak Cevap Verirse : 30

Velîsi, Seni Şu Kadar Mehir Karşılığında Falan Adama Tezvîc Ediyorum, Dese : 31

Haberi Getiren Üçüncü Şahıs : 31

Nikâhı Yapılmak îstenen Kızın îzni Alınırken Kinlinle Nikâhlanacağı İyice Açıklanır : 31

Ergen Bakire Veya Dul Kız, Nikâh Hususunda Velîsine Mutlak Anlamda Yetki Verirse : 31

Kız Hazır Bulunduğu Halde Velîsi Onu Tezvîc Ederse : 31

Eşit Seviyede Bulunan İki Velîden Herbiri Kızı Bir Başka Adama Aynı Anda Nikahlarsa : 32

Kız Teklif Edilen Adamdan Başkasını Uygun Görürse : 32

Babası Evlendirdikten Sonra : 32

Velî İzin İsterken Kız, «Uygundur» Derse : 32

«Benim Nikâha İhtiyacım Yoktur» Derse : 32

Ergen Bakire Kızı, Amcasının Oğlu Kendine Nikahlarsa : 32

Ergen Bakire Kızı, Amcasının Oğlu Kendine Nikahlarsa : 33

Velisi İzin İstemeden Nikâh Akdini Yaparsa : 33

Velisi Tarafından Evlendirilen Kızın Kocası Hemen Ölürse : 33

Dul Kadına Gelince : 33

Bekâretin Başka Bir Sebeple Zail Olması : 33

Gerdeğe Girmeden Kocası Ölürse : 34

EVLİLİKTE KEFAET = EŞİTLİK VE DENKLİK : 34

Kefaet'in Erkek Tarafında Aranmasının Sebebi : 34

Kefaet Konusunda Mezheplerin Görüşleri : 34

Hanefî Mezhebine Göre Altı Hususun Açıklanması : 34

Kefaeti Dikkate Almadan Evlenen Kız : 36

Kız Kendine Denk Olmayanla Evlendikten Sonra Kaadı Onları Ayırırsa : 36

Kız Kendini Denk Olmayan Bir Adama Tezvîc Ederse : 36

Velînin Ademi Kefaet Hususunda Susması : 36

Kız Kendine Denk Olmayan Biriyle Evlenir De Velîlerden Biri Buna Razı Olursa : 36

Kadınla Nikâh Akdi Yaparken Kendisini Falanın Oğlu Diye Tanıtan Kimse : 37

Velîsinin Tasvibini Almak Şartiyle Denk Olmayan Biriyle Evlenirse : 37

Kız Evlendikten Sonra Kocası Onun Mehrini Noksan Verirse : 37

Kadın Dengiyle Evlenmeye Zorlanırsa : 37

NİKÂHTA KEFAET ŞART MIDIR?. 37

NİKÂHTA VEKÂLET. 37

Vekîl Ta'yininde Şahitlere Gerek Var Mıdır?. 38

Vekil, Müvekkilesini Kendine Nikâh Edebilir Mi?. 38

Müvekkilenin Genel İşlerinde Tasarrufta Bulunma Yetkisi Vermesi Halinde : 38

Vekîl Velisi Bulunduğu Küçük Kızı Müvekkiline Tezvîc Edebilir Mi?. 38

Vekîl, Müvekkilesini Kendi Babasına Veya Oğluna Tezvîc Ederse : 38

Adam Kendisini Evlendirmesi İçin Birine Vekâlet Verirse : 39

Beyaz Bir Kadınla Evlendirmesini İsterse : 39

Beni Falan Ve Falan Kadınlarla Evlendir Derse : 39

Adını Belirlediği Kadınla Evlendirilmesini İsterse : 39

Bin Dinar Mehir Karşılığında Bir Kadınla Evlendirilmesini Emrederse : 39

Tezvîc Île İlgili Vekâlette Vekîl Başkasını Vekîl Edebilir Mi?. 40

Tezvîc Îçin İki Kişiyi Veîdl Tutarsa : 40

Beni Falanca Kızla Evlendir Derse : 40

Kadın Tezvîcî İçin Vekile Emrettikten Sonra Kendisi Nikâh Akdini Yaparsa : 40

Bir Kişi İki Tarafın Vekili Olabilir Mi?. 40

Adam : Şahid Olun Ben Falan Kadınla Tezevvüc Ettim Derse : 40

NÎKÂHTA MEHR : 41

Mehrin Aile Hayatındaki Yeri Ve Önemi : 41

Mehrin En Az Miktarı : 41

Mehir Olarak Ayrılan Malın Bir Kısmı Noksanlaşırsa : 42

Mehr Vermemek Şartiyle Yapılan Nikâh Akdi : 42

Kur'ân Öğretmek Üzere Nikah Akdi Yapan Koca : 42

Koyunlarını Gütmek Veya Ziraat İşlerini Yürütmek Üzere Evlenirse : 42

Helâl Ve Haramı Öğretmek Üzere Evlenmek : 43

Nikâhta Mehr Olarak Belirlenen Menfaat : 43

Bulunduğun Şehirden Seni Çıkarmamak Şartiyle Bir Tesmiye Yapılırsa : 43

Nikâhlı Bulunduğu Kadim Boşamak  Üzere Akid Yapılırsa : 43

Nikâh-I Şiğar : 43

Halen Mevcut Olmayan Bir Şeyi Mehr Olarak Belirlemek : 43

Mehr Şu Üç Sebepten Biriyle Gerçekleşir : 44

Nikâh Akdinde Mehr Amlmıyacak Olursa : 44

Mut'a'yı Gerektiren Haller : 44

Mut'anın Ortalama Olanı : 44

Mut'a Hususunda Kadınla Erkeğin Ekonomik Durumunun Dikkate Alınması : 44

Kocası Ölen Kadına Mut'a Bir Hak  Olarak Tanınmamıştır : 45

Mut'a Genellikle Üç Kısma Ayrılır : 45

HALVETİ SAHİHA : 45

HALVETİ FASİDE : 45

Karı Kocanın Yanında İkinci Karısı Bulunursa : 45

Kadın Uykuda İken Kocası Odasına Girerse : 46

Karı Koca Birbirini Tanımayacak Olursa : 46

Kadın Müslüman Olduktan Sonra Kocası Yanına Girerse : 46

Halvetin Sahih Olacağı Yerin Niteliği : 46

Umuma Açık Yerler Halvete Elverişli Değildir : 46

MEHR-İ MİSİL NASIL TAKDİR EDİLİR?. 46

Mehr-İ Müsemma Üç Kısma Ayrılır : 47

Mehr-İ Müsemma Genellikle Üçe Ayrılır : 47

Mehr Olarak Belirlenen Şeyin Aksi Çıkarsa : 47

Mehrde Fazlalık Veya Noksanlık Söz Konusu Olabilir Mi?. 47

Nikâh Akdinde 100 Altın, İkinci Bir Akidde 200 Altın Belirlenirse : 48

Nikâh Akdinde Belirlenen Nisbeti Düşürmek : 48

Belirlenen Mehr Telef Olursa : 48

Kadın Takdir Edilen Mehri Bağışlayabilir Mi?. 48

Nikâh Akdi Yapıldıktan Sonra Kadın Mehrini Almadan Kendini Teslim Etmezse : 48

Babası Başka Bir Şehire Göç Ederken Evli Kızım Da Götürebilir Mi?. 48

Kocası Mehrin Bir Kısmını Kesip Vermese : 49

Küçük Kızı Evlendiren Velîsi, Mehr Ödeninceye Kadar Onu Kocasından Men'edebilir : 49

Bir Yıl Sonra Mehri Ödemek Üzere Evlenirlerse : 49

Mehrin Ne Kadar Olduğunda İhtilaf Vaki Olursa : 49

MEHRİN TEKRAR GEREKMESİ : 49

Zimmî Ve Harbînin Mehri : 50

Verilen Çeyiz Geri Alınır Mı?. 50

Adam Evlendiğinde Karışma Bir Miktar Altın Hediye Ederse : 51

Ayrılan Karı-Koca Ev Eşyası Hakkında İhtilâf Ederse : 51

Karı Kocadan Biri Öldükten Sonra Böyle Bir İhtilâf Ortaya Çıkarsa : 51

Adamın Birkaç Karısı Bulunur Da Ev Eşyasında İhtilâfa Düşerlerse : 51

Kadın Yanındaki Eşyayı Kocasından Satın Aldığını İddia Ederse : 51

Kadına Ait Bir Eşya Üzerinde İhtilâfa Düşerlerse : 52

FÂSİD NİKAH VE HÜKÜMLERİ : 52

BÂTIL NİKÂH VE HÜKÜMLERİ : 53

KÖLE VE CARİYENİN NİKÂHI İLE İLGİLİ HÜKÜMLER : 53

GAYRİ MÜSLİMLERLE İLGİLİ NİKÂH AKDİ VE HÜKÜMLERİ : 53

Karı - Kocadan Biri İslâm'dan Çıkarsa : 54

HANIMLAR  ARASINDA ADALET VE EŞİT MUAMELEYE RİAYET ETMEK : 55

Hanımları Arasında Belirtilen Eşitliğe Riayet Etmiyen Koca Cezalandırılır : 55

Kadınlardan Biri Kendi Sırasını Bir Diğerine Verirse : 56

Bir Karısına Mal Veya Para Karşılığı Sırasını Diğerine Terketmesini İsterse : 56

Erkek Geceleri Namaz, Gündüzleri Oruç Tutup Hanımının Yanında Yatmazsa : 56

Seyahata Çıkarken, Hanımlardan Birini Beraberinde Götürmesi Gerekiyorsa : 56

İkinci Bir Kadınla Evlenmek İsteyen Fakat  Adaletle Davranamayacağından Endişe Eden Koca : 56

Birkaç Kadını Aynı Evde Birarada Bulundurmak Caiz Midir?. 56

Ayhali Veya Lohusalıktan Sonra Kadının Yıkanması İstenilir : 56

Kadın Gelişigüzel Koku Sürünüp Rasgele Yemek Pişirmekte Serbest Midir?. 57

Kadın Kocasının İznini Almadan İlim Meclisine Katılabilir Mi?. 57

Genç Yaştaki Annesi Sözü Edilen Toplantılara Katılabilir Mi?. 57


NİKAH

 

Nikâh, sözlükte cinsel yaklaşma demektir. Ragıb EI-Esbehanfye göre, kök mânası akit anlamına gelir. Sonra cinsel yaklaşma mâna­sında kullanılmıştır. Terim olarak, cinsel yaklaşmayı mubah kılmak için bir kadını şer'i ölçüler dahilinde kendine eş edinmektir.

Bu nedenle fukahanın çoğuna göre nikâh : Akd-i tezvlcden iba­rettir. Bu anlamda yapılan akidle kan koca arasında bir takım hak­lar ve vecibeler yerleşip temelleşir.

Nikâh, diğer bir deyimle evlenmek, yuva kurmak, Allah'ın var­lık âleminde nesli devam ettirmek ve aile yuvasının huzurunu sağla­mak için koymuş olduğu sünnetlerden biridir; Diyebiliriz ki, bu ka­nun sadece insanlara has bir sünnet değil, bütün canlıları, bitkileri de içine alan geniş kapsamlı bir Sünnetullah'tır.

Kur'ânda bu husus belirtilerek şöyle buyuraluyor :

Düşünüp ibret alasınız diye her şeyi çift yaratmışızdır.»[1]

«Her çeşit üründen çift çift yaratıp yetiştiren,   gündüzü geceyle bürüyen de O'dur.»[2]

«Yerin bitirmekte olduğu şeylerden, (insanların) kendilerinden ve daha bilemiyecekleri birçok şeylerden bütün çiftleri yaratan ' (Allah) münezzehtir.»[3]

İnsan türünün bir erkekle bir dişiden üreyip çoğaldığını Kur'ân çok veciz bir anlatımla belirtirken ilmi araştırmalara ışık tutarak şöyle buyurur :

«Ey insanlar! Şüphesiz ki biz sizi bir erkekle bir dişiden yarat­tık.»[4]

«Ey insanlar! Sizi bir tek nefs (can) dan yaratan, ondan da eşi­ni meydana getiren ve ikisinden birçok erkekler ve kadınlar türeten Rabbinize karşı gelmekten, O'na saygısızlıkta bulunmaktan sakının.»[5]

Bunun için nikâh bütün peygamberlerin sünneti olarak günü­müze kadar süregelmiştir.

Resûlüllah (A.S.) Efendimiz bir hadislerinde buyurdular ki :

«Dört şey Peygamberlerin sünnetlerindendir : Kına sürünmek diğer bir rivayette, utanmak), güzel koku sürünmek, misvak kullan­mak ve nikâh...»[6]

«Dünya (mn hepsi) yararlanılacak şeydir; en hayırlı yararlanıla­cak şeyi ise sâliha kadındır.»[7]

 

Nikâhın Sünneti :

 

Normal hallerde, yani malî kudretin yerinde olduğu, şehvetin de günaha sürüklemediği durumlarda, evlenmek, müekked Sünnettir. Cinsel ilişkiye aşırı ihtiyaç duyulduğu durumlarda vâcibdir. Haksız­lığa kapı açacak, aile yuvasını huzursuz edecek durumlarda ise mek­ruhtur.[8]

 

Nikâhın Rüknü :

 

Nikâhın rüknü, icab ve kabul'den ibarettir.[9]

İcab'dan maksat, nikâh akdini meydana getirmek için ilk söyle­nen sözdür. Meselâ -. Erkeğin kadına, «Seni tezevvüc ettim, teş al­dım)», demesi bu cümledendir. Kabul'den maksat, erkeğin bu sözü­ne karşılık kadının, «Ben kendimi sana tezvîç ettim, (eş olarak ken­dimi sana verdimi» demesidir.

Bunun aksi de olabilir. Meselâ : Önce kadının, «Ben kendimi sa­na tezvîc ettim, (kendimi eş olarak sana verdim),» demesi bir icâb; erkeğin de «Ben de seni tezevvüc ettim, (kendime eş olarak kabul et­tim)» demesi bir kabuldür.

îşte erkekle kadın arasında îcab ile kabul meydana gelince, ni­kâhın rüknü gerçekleşmiş olur. [10]

 

Nikâhın Şartları :

 

Nikâhın bir takım şartları vardır. Yapılan akidcle bu şartların tahakkuk etmesi gerekir. Bunlar on tanedir :

1. Akıl, ergenlik, hürriyet.

Bu üç sıfatın âkid (akdi yapan) da gerçekleşmesi şarttır. Ancak birinci sıfat, yani akıl, in'ikadın şartıdır. O halde delinin ve henüz akledemiyen çocuğun nikâhı bağlantı yapmaz. Yani in'ikad şartı bunlarda mevcut değildir. İkinci ve üçüncü sıfatlar ise, nefazın şartı­dır. Yani nikâhın geçerli olmasının şartıdır. Çünkü akh eren bir ço­cuğun nikâhının geçerliliği, velisinin icazetine bağlıdır. Velisinin «olur» demesiyle geçerlik kazanır.[11]

2. Şeriatın nikâh akdiyle helâl kıldığı kadının mevcudiyeti.

Fıkıhta buna «mahall-i kaabü» denir. Yani nikâhı kabul edecek cadının var olması ve ehil bulunması, demektir.

3. Nikâh akdini yapan erkek ve kadının veya vekillerinin bir-oirinin icab ve kabul anlamındaki sözlerin işitmesi.[12]

pirinin icâb ve kabul anlamındaki sözlerini işitmesi.[13]

4. Şahidlerin hazır bulunması :

Fukahanm çoğuna göre, şâhid, nikâhın cevazının şartıdır. [14]Nikâh akdinde hazır bulunup şâhid olacak kimselerde dört sıfatın bulunması şarttır : Hürriyet, akıl, ergenlik ve İslâm. O halde köle ve esirlerin bu konuda şâhid olarak hazır bulundurulmaları kâfi değil­dir. Bunun gibi delilerin, çocukların ve kâfirlerin hazır bulundurul-masıyla da nikâh akdi bağlantı yapmaz. Çünkü bunlar şahid olma­ya ehil değildirler. 

Koca müslüman, kadın zimmî (gayr-i muslini vatandaş) olursa, o takdirde zimmîlerden iki erkeğin şâhid tutulmasıyla nikâh akdi bağlantı yapar. Evlenecek erkek ile kadının ikisi de Müslüman olur­sa, sözü edilen kimselerin hazır bulunup tutulmasıyla bağlantı yap­maz, Zimmi kadının nikâh akdinde hazır bulunan iki zimmî şahidin, mutlaka onun dininden ve milletinden olması şart değildir. Mücer-red zimmî olmaları kâfidir.[15]

Evlenen İki Gayr-i Müslimin Nikâhlarında şahidlerin Müslüman olması şart değildir. İki gayr-i müslim erkeğin hazır bulunmasıyla iki kâfirin nikâh akdi yapılabilir. İsterse şahidlerle evlenecek olan çiftin din ve milletleri ayrı olsun, fark etmez.[16]

 

Evlenecek Olan İki Müslümanm Nikâh Akdinde İki A'manm Şehadeti Sahih Midir?

 

Erkekle kadın müslüman olduğu halde şahitlerin ya açıktan gü­nah işleyen ya da a'ma bulunmalarında bir sakınca yoktur. Yani bunların hazır bulunmasıyla nikâh akdi sahih olur. Ancak salih kim­selerin tercih edilmesi tavsiye olunmuştur.[17]

Bunun gibi hadd-i kazf (yani namuslu bir kadına zina isnadindan dolayı seksen değnek ceza)  gören kimselerin de şehadeti mute­berdir, isterse bu isnatlarından dolayı tevbe etmemiş oslunlar.[18]

Zina suçundan dolayı kendisine yüz değnek had vurulan bekâr iki erkeğin de nikâh akdinde şehadetleri sahih kabul edilmiştir. [19]

 

Kadının Veya Erkeğin Evlâdı Şahit Olabilir Mi?

 

Nikâh akdinde kadının da erkeğin de usûl ve füruu şahid olabi­lirler. Ancak ileride bu nikâhla ilgili bir dâvada şahitlikleri muteber değildir. Şu farkla ki, şahid kadının veya erkeğin usul ve furuundan ise, onun aleyhine şehadette bulunabilir, ama lehine şehadette bulu­namaz. Ama her ikisinin de usûl ve furuundan ise, hiçbirinin hak­kında şahidlik etmeleri muteber değildir. [20]

 

Bu Husustaki Genel Kaaide Şudur :

 

Kim nikâhta veli olmaya ehilse, şahid olmaya da ehildir. Velî olmaya ehil olmayan, şahidliğe de ehil sayılmaz.[21]

 

Şahidlerin Sayısı :

 

Nikâh akdmda hazır bulunacak şahidîerin ya iki erkek, ya zla bir erkek iki kadın olması şarttır. O halde sadece bir erkeğin hazır bulunmasıyla nikâh akdi bağlantı yapmaz. Bunun gibi sadece iki ka-dmın da şehadeti kâfi değildir. Hunsâ olan iki kişinin de şehadeti, beraberlerinde bir erkek bulunmadığı takdirde yeterli değildir.[22]

5. Şahidlerin, kadın ve erkeğin icab ve kabul anlamındaki söz­lerini işitmeleri de şarttır.[23] O halde nikâh akdî yapılırken şa­hitlerin uyumuş bulunmasıyla akid bağlantı yapmaz. Çünkü bu du­rumda erkekle kadının icab ve kabul ile ilgili sözlerini duymamışlar­dır. [24]

 

Sağırların Hazır Bulunması Şahitlik Îçin Yeterli Midir?

 

Bu hususta farklı görüşler ortaya koyanlar olmuşsa da sahih olanı şudur ki: Nikâh akdinde iki sağır erkeğin veya bir sağır erkek­le iki sağır kadının şahid olarak bulunmasıyla akid yapılmış olmaz.[25]

 

Dili Tutulan İle Dilsizin Şahidliği :

 

Nikâh akdinde dili tutulan ile dilsizin -tarafların sözlerini işiti­yorlarsa- şahid tutulmaları sahihtir. Yani yapılan nikâh akdi bunla­rın şahidliğiyle bağlantı yapar.[26]

Şahidlerden biri söylenenleri işitir: diğeri işitmezse, nikâh akdi caiz olmaz. Veya bunlardan biri akidlerden birinin, dğeri de Öbürü­nün sözünü işitirse, yine de yapılan akid caiz olmaz.[27]

 

Şahidlerden Biri İşitir, Diğeri Sağırdır İşitmezse :

 

Şahidlerden biri akidler tarafından söylenen sözleri işitir, diğeri ise sağır olduğundan işitmez, ancak işiten şâhid onun kulağına eği­lerek yüksek sesle duyurur veya bir başkası böyle yaparak duyurur-sa yine nikâh akdi caiz olmaz. Çünkü iki şahidin aynı anda söylenen sözleri işitmeleri şarttır.

Bunun gibi, nikâh akdinde şahidlerden biri erkeğin ne dediğini, diğeri de kadının ne dediğini işitir, akidde icab ve kabul tekrar edilin­ce bu kez önce erkeğin sözünü işiten kadının ne dediğini, kadının ne dediğini önce işiten bu kez sadece erkeğin ne dediğini işitirse, ister akid tekrarlanırken aynı mecliste, ister ayrı ayrı meclislerde olsun, yapılan akid caiz olmaz.[28]

 

Dilleri Ayrı Olan İki Şahit :

 

Nikâh akdi yapılırken hazır bulunan şahidlerin dilleri başka olur da ancak söylenen sözleri yorum yapacak durumda bulunurlar­sa, akid caiz olur, doğru yorum yapmıyacak olurlarsa, caiz olmaz, [29]deniimişse de sahih olan şudur ki : Şahidlerin söylenen sözle­ri anlamaları şart değil işitmeleri şarttır. O halde akidlerin dilini bilmiyen yabancı iki adamın şâhid olması caizdir. Çünkü bu durum­da karineyle nikâh akdi yapıldığını bilirler.

Ancak İmam Halvanî Sİracü'l-Vehhac'da, akidlerin söylediğini işiten fakat manasım anlayamıyan şahidlerin huzuruyla yapılan akid caiz olmaz, demiştir. Fukahanın çoğuna göre, bu daha sahihtir. Nitekim El-Cevheretü'n-Neyyire sahibi de Halvanî'nin bu tesbitini sahih kabul etmiştir. [30]

 

Sarhoşların Hazır Bulunmasıyla Akid Sahih Olur Mu?

 

Nikâh akdinde önemli olan, söylenen sözleri işitip anlayacak va­sıfta iki Müslüman erkeğin veya bir erkek iki kadının bulunmasıdır. O halde söylenen sözleri anlayabilen iki sarhoş erkeğin hazır bulun­masıyla yapılan akid caiz olur.[31]

 

Evin İçindeki Kadını Tezevvüc Ettim Derse :

 

Bir adam dışarıda bulunan birkaç kişiye, sizler şahid olun ki şu evin içinde bulunan kadım tezevvüc ettim, kendime eş olarak aldım, derse, kadın da içerden görünmediği halde, «ben de onunla evlenme­yi kabul ettim» diye cevap verirse, yapılan akid sahih olur mu? Ev­deki kadın «kabul ettim» dediğinde şahidler tarafından görülürse, caiz olur. Görünmediği takdirde, evde ondan başka kadın yoksa yine caiz olur. Başka bir kadın da varsa, o takdirde caiz olmaz.[32]

 

Sadece Allah Ve Peygamber Şahidimiz Olsun Demek Kâfi Midir?

 

Adam kadınla evlenmek ister ve icab ile kabul safhasına gelin­ce, şahidimiz Allah ve Peygamber olsun, derse yapılan nikâh akdi sa­hih olur mu? Akıl, baliğ, hür ve müslüman iki şahidin hazır bulun­ması şart olduğundan bu tür akidler caiz değildir.[33]

Kadının Evleneceği Erkeğe Vekâlet Vermesi :

Kadın evleneceği erkeğe, nikâh akidlerini yapmak üzere vekâ­let verir, erkek de iki şahidin huzurunda, falan kadınla evlendim, onu kendime eş kabul ettim, derse, şahidler o kadını tanıyorsa yapı­lan akid caizdir. Tanımıyorsa, caiz değildir. Tanımanın ölçüsü ise şu­dur : Koca olacak adam evleneceği kadının ismini, babasını ve dede­sini tanıtır ölçüde anacak [34]Fukahanın çoğu, kadının dedesinin isminin anılmasını da şart koşmuşlar ki en sahih olan da budur. Fet­va da buna göre verilmiştir. [35]

 

Kadın Örtülü Bir Vaziyette Hazır Olursa :

 

Evlenecek erkekle kadın bir araya gelir, şahidler de hazır bv nur, ancak kadın örtülü bulunduğu için şahidler onu tanıyama dece icab ve kabul sesini işitecek olurlarsa, yapılan akid caiz olur. Sahih olan da budur. Ancak koca olacak adamın kadının ihtiyaten yüzünü açması ve isminden bahsetmesi daha uygun olur. Yüzünü aç­madığı takdirde kadının ismini, baba ve dedesinin ismini anması ih­tiyata daha uygundur. [36]

 

Hazır Olmayan Kadının İsmi Anılınca Şahitler Onu Rahatlıkla Tanırsa :

 

Evleneceği kadının vekâletini alıp iki şahid huzurunda nikâh ak­dini yaparken sadece kadının isminden bahsetmekte sahicilerin onu tanıması mümkün oluyorsa, o takdirde yapılan nikâh caizdir.[37] diye fetva verilmiştir. [38]

 

Küçük Kızını Nikâh Ettirmesi İçin Bir-Adama Vekâlet Verirse:

 

Babası küçük kızını evlendirmesi içm bir adama vekâlet verir, o da kızın nikâh akdini kızın babasıyla başka bir adamın huzurunda yaparsa, caiz olur. Çünkü babasının bu durumda şahid olması sahih­tir. Babası hazır olmadığı takdirde sahih olmaz.

Ergen kızını onun arzusuyla evlendirirken kız hazır bulunur, ba­basıyla birlikte bir şâhid daha hazır olursa, o takdirde yapılan nikâh akdi sahih olur. Çünkü bu durumda, yani kızın hazır bulunduğu bir mecliste, babayla birlikte bir şahidin bulunması yeterlidir. Kız hazır olmadığı takdirde yapılan akid sahih değildir. Çünkü bu durumda baba şahid yerine geçemez.[39]

 

Kadın Kendisini Nişanlısına Nikâh Ettirmek İçin Bir Adama Vekâlet Verirse :

 

Kadın kendisini nişanlısına nikâh ettirmek üzere bir adama ve­kâlet verir, o da iki kadının hazır bulunduğu bir mecliste nikâh ak­dini yaparsa, müvekkilesi de hazır bulunursa, sahih olur, bulunmaz­sa sahih olmaz. Çünkü müvekkilesinin hazır bulunması durumunda, vekil aynı zamanda şahid yerine geçer ve hazır bulunan iki kadın da şahid tutulunca, akid caiz olur. Müvekkilesi hazır olmadığı takdirde, kendisi şahid yerine geçmez. Bu bakımdan hazır bulunan iki kadınla birlikte bir de bir erkeğin şahid olarak bulunması gerekir.[40]

 

Şahidlerin Hazır Bulunma Vakti :

 

Şahidlerin hazır bulunma vakti, icab ve kabul sözlerinin söylene­ceği vakittir. O takdirde icab ve kabul sözlerinden sonra hazır bulu­nan adamların şahid kabul edilmesi sahih olmaz, yapılan nikâh ak­dini yenilemek gerekir.

6. Bakire olsun, dul bulunsun ergen olan kadının rızasının alın­ması da nikâhın şartlarından biridir.

Hanefî fukahasma göre, ergen kızın velîsi onu evlendirmeye zor­layamaz. Kız arzu ettiği takdirde nikâh akdi yapılabilir. Arzu etme­diği zaman velîsi onu nikâha zorlama hakkına sahip değildir. [41]Şafiî Mezhebine göre, baba ve dede «veli-yi mücbiredir. Bakire kızını -ister ergen olsun, ister olmasın- rızasını almadan evlendirebi-lir. Dul kızını, rızasını aldıktan sonra evlendirme yetkisine sahiptir.[42]

Mâliki Mezhebine göre de, baba ile dede Veli-yi Mücbir'dir. Han-belî Mezhebine göre, yalnız baba Veli'yi Mücbirdir. Ve bütün mez­heplere göre, vasiy de -kendisine evlendirme konusunda yetki veril­mişse- Veli-yi Mücbir sayılır.[43]

7. İcab ile Kabulün Aynı Mecliste Olması, Nikâhın şartlarından biri de, evlenecek  olan kadın ile   erkeğin icab ve kabul ile ilgili sözlerinin aynı mecliste söylenmesi ve işitilmesidir.

O halde «Seni tezevvüc ettim- icabına karşı kadın, kalkıp başka bir meclise geçer ve orada «kabul ettim» derse veya bu arada meclis değişikliği anlamına gelen başka işlerle meşgul olduktan sonra «ka­bul ettim» derse, nikâh akdi sahih olmaz. [44]

 

Bir Kadının İki Şahid Huzurunda, Falan Adama Kendimi Tezvic Ettim (Zevce Olarak Verdim) Derse:

 

Kadın, evleneceği erkek hazır bulunmadığı halde iki şahidin ya­nında, «Ben kendimi falan adama zevce olarak verdim, ona eş olmayı kabul ettim derse, caiz olmaz. îsterse bu haber adama ulaşsın ve o da «kabul ettim, onu kendime eş olarak aldım» desin, farketmez. Çün­kü nikâh akdinde ne kendisi, ne de vekili bulunmuştur.

Bunun gibi erkek, evleneceği kadın hazır olmadığı halde iki er­keğin huzurunda, «falan kadını zevce olarak aldım, onunla evlen­dim,» der ve bu haber kadına ulaştığında o da, «kabul ettim» der­ce, yapılan nikâh akdi caiz olmaz. Çünkü akid yapılırken kadın hazır bulunmadığı gibi, vekili de hazır bulunmamıştır. Bu, İmam Ebû Ha-nîfe ile İmam Muhammed'e göredir. [45]

 

Erkek Mektup Göndererek Kadım Zevce Olarak Aldığım Yazarsa :

 

Erkek te rafından gönderilen bu mektubu kadın iki şahidin hu­zurunda sesli olarak okur ve «kabul ettim» derse, yapılan akid sahih olur .Çünkü icab ve kabul aynı mecliste cereyan etmiştir. Mektup okunmaz da sadece böyle bir mektubun geldiği söylenirse, yapılan akid sahih olmaz. Ama İmam Ebû Yusuf'a göre, bu durumda da caiz olur.[46]

 

Kadın Mektubu Okuduğu Meclisin Dışında Cevaplandırıp, Kabul Ettim, Derse :

 

Kadına gelen mektup iki aüamin huzurunda okunduktan sonra kadm «kabul ettim» demez ve o meclisten şahidlerle birlikte ayrılıp başka bir mecüse    gittikten sonra yine aynı şahidlerin   huzurunda «kabul ettim» derse, nikâh akdi sahih olur. Çünkü bu durumda mek­tup kadınla birlikte aynı mecliste bulunuyordur.[47] 

 

Mektubu Okumaz Da Sadece Bana. Böyle Bir Mektup Geldi, Derse :

 

Erkeğin - «Seninle evlendim, seni kendime eş seçip kabul ettim» sözünü yazılı bulunduğu mektubu kadm şahidler huzurunda   oku- ; maz da sadece falan adam bana mektup yazıp beni kendisine zevce kabul etmiştir, siz şahid olun, ben de onun bu teklifini kabul ettim, onu kendime zevç edindim, derse, nikâh akdi sahih olur. Çünkü şa-hidîer kadının kabul ettiğini işittiler, aynı zamanda erkekten   gelen teklifi de onun ağzından dinlediler.

Mektupla evlenme teklifinde bulunup kadını tezevvüc ettiğini bildirmek hususunda hür, köle, küçük, büyük, âdil ve fasık arasında fark yoktur. Çünkü bu sadece bir tebliğdir ki, yazılan mektupta yer alır ve şahidler huzurunda okunup kabul görürse, gerçekleşir. [48]

 

Kadınla Erkek Hayvan Üzerinde Seyahet Ederken Nikâh Akdi Yaparlarsa :

 

Her biri ayrı bir hayvan üzerinde seyahat ederken icab ve kabule delâlet eden söz söyler ve beraberlerinde seyahat eden iki şahid huzurunda akit yaparlarsa, caiz olmaz. Ama ikisi bir gemi veya uçak ya da tren gibi bir vasıtada bulunur da iki şahit huzurunda nikâh akdi yaparlarsa, o takdirde caiz olur.[49]

 

Aynı Mecliste Bulunduktan Sonra Kabul Konusunda Acele Etmek Şart Değildir :

 

Kadınla erkek aynı mecliste bulunur, erkek ona «seninle ev­lendim veya seni kendime zevce edindim» derse, kadının hemen ce­vap vermesi yani «kabul ettim» demesi şart değildir. Bir sürü sonra aynı mecliste bulunmaları şartıyla «kabul ettim» demesi kâfidir.[50]

8. Kabulün icaba aykırı bulunmaması :

Nikâhın şartlarından biri de kabulün icaba aykırı biçimde olma­masıdır. Meselâ : Erkek kadına hitaben, «Seni tezevvüc ettim (kendi­me eş edindim)» der, kadm da bir süre düşündükten sonra «kabul ederim» derse, yapılan akid sahih olmaz.

Bunun gibi, «kızımı sana rnehri 1000 altın olmak üzere tezvic et­tim» der, erkek ise nikâhı kabul ettim, ama 1000 altını değil, derse, yapılan akid hükümsüz kalır. Ama nikâhı kabul ettim, der mehirden söz etmeyip susarsa, nikâh akdi sahih olur.[51]

 

Kadın, Kendimi 100 Altın Mehir İle Sana Tezvic Ettim, Derse :

 

Kadın iki şahit huzurunda erkeğe «kendimi sana 100 altın mehir ile tezvic ettim, (seni kocam olarak seçtim)» derse, erkek de seni 200 veya 300 altın mehir ile kabul ettim», der ve kadm da buna rıza gösterirse, yapılan akid sahih olur.[52]

9. Nikâhın Kadının Ya Tamamına, Ya da Tamamı Hükmünde Olan Bir Bölümüne İzafe Edilmesi.

Nikâh akdinde   erkeğin   şahitler huzurunda kadına   «Seni veya başını ya da boynunu tezevvüc ettim» der, kadın da «kabul ettim» derse, caiz olur. Ama tamamı hükmünde olmayan el ve ayak gibi bir organı belirterek tezevvüz ettim, derse, sahih olmaz. Sırt ve karın gi­bi tamamın hükmünde sayılan organlara izafe etmek te caizdir.[53]

10. Evlenecek Çiftin Bilinmesi.

Nikâh akdinin şartlarından biri de, evlenecek olan erkek ve ka­dının bilinmesidir. O halde iki kızı bulunan bir baba kızlarından bi­rini isim tasrih etmeden bir erkeğe tezvic ederse, sahih olmaz. An­cak kızlarından biri evliyse o taktirde yapılan akit bekâr kizla bağ­lantı yapacağından sahih olur.[54]

Kızının ismi Fatıma olduğu halde nikâh akdinde baba olan şa­hıs, «kızım Âişeyi sana tezvic ettim», derse sahih olmaz. Hiç isim anmadan sadece «kızımı sana tezvîc ettim,» der ve evinde de yalnız bir kızı bulunursa, o taktirde nikâh sahih ve caiz olur.[55]

Kızın babası oğlanın baDasma, «kızım Fatıma'yı senin oğluna tezvîc ettim», der, oğlanın babası da «senin kızını zevce olarak oğlu­ma kabul ettim,» diye kabulde bulunur, fakat evinde iki ya da üç oğ­lu bulunursa, yapılan nikâh caiz olmaz. Çünkü kızı hangi oğluna zevce olarak kabul ettiği belli değil. Ama bir tek oğlu olursa, o za­man caizdir.

Ama kızın babası «kızımı senin Ahmed adındaki oğluna tezvic ettim,» der, Ahmed'in babası da «kabul ettim» derse, yapılan nikâh akdi sahih olur. [56]

 

NİKÂH NE İLE MÜN'AKİD OLUR?

 

Nikâh'ın bağlantı yapması, yani iki taraf arasında akid yapıla­rak bağlantı sağlanması ne ile olur? Yukarıda da belirttiğimiz gibi, nikâh'ın mün'akid olması, önce icab ve kabul ile tahakkuk eder.

Nikâh ve Tezevvüc kelimelerinin türetildiği lafızlarla söylenen îcab ve kabul aşağıda belirtilen beş şekille yapüagelmiştir :

l. îcab ve kabul'ün ikisi de geçmişi anlatan fiillerle olur. Daha çok kullanılan şekil de budur. Gerçi geçmişi anlatan fiil bir bakıma haber mahiyetinde ise de şer'an inşa' yollu kullanılmaktadır. Bu ba­kımdan artık zaman ve ihbar ölçüsünden sıyrılmıştır.

O halde erkek kadına iki şahidin huzurunda «seni kendime tez­vîc ettim, veya «seni tezevvüc ettim» der, kadında «kabul ettim» ve­ya «kendimi sana tezvîc eyledim» derse, nikâh akdî bağlantı yapmış olur.

2. İcab şimdiki zamanla, kabul geçmiş zamanla ilgili olur.

Erkek kadına «Seni tezevvüc ediyorum, seni kendime kan ola­rak alıyorum» der, kadın da «kabul ettim» veya «kendimi sana tezvic ettim» derse, yapılan akid sahih olur.

3. İcab geniş zamanla, kabul geçmiş zamanla olur.

Erkek şahitler huzurunda kadına «100 altın mehirle seni tezev­vüc ederim» der, kadın da «kabul ettim» veya «Ben de kendimi sana tezvîc ettim» derse akdi nikâh sahih olur.

4. İcab ism-i faail, kabul geçmiş zamanla olur.

Erkek evlenmek istediği kızın velisine, «velisi bulunduğunuz fa­lan kızı mütezevvicim   (onunla evleniciyim),»    der kızın   velisi de «Onu sana tezvîc ettim,» derse nikâh sahih olur.

5. İcab emr-i hazır, yani karşıdaki   ikinci şahsa emir şeklinde, kabul ise geçmiş zamanla ilgili olur.

Erkek evlenmek istediği kızın vekiline, «Müvekkilen falan kızı bana tezvic et (benimle evlendir,- bana nikâh et)» der, vekil de «mü-vekkttem olan o kızı sana tezvic ettim» derse, nikâh akdi caiz ve sa­hih olur. [57]

 

Resmi Nikâhta Kullanılan Fiiller :

 

Görülüyor ki, nikâh akdinde şart olan îcab ve kabul sözleri beş kısma ayrılıyor. îcab sözü geçmiş zamanla, şimdiki zamanla, ge­niş zamanla ve îsm-i faail ile ilgili kullanılabiliyor. Ama kabul sözü her halde geçmiş zamanla ilgili olarak kullanılabiliyor. [58]

 

Belediyelerde Yapılan Nikâh Akidleri :

 

Durum bu olunca, Belediyelerde yerine getirilen resmi nikahlar­da genellikle ilgili me'murlar evlenecek olan,erkekle kıza şimdiki ve geniş zamana delâlet eder fiillerle hitap etmekte ve onlar da yine bu fiillerle cevap vermektedirler.

Arapların örfüne göre, belirtilen beş şekilde de kabulün herhal­de geçmiş zamanla ilgili olması gerekiyor. Şimdiki veya geniş za­manla ilgili fiil kullanmak onların örfüne göre, bir nev'i va'dde bu­lunma ihtimali taşımaktadır. Ancak «Kızımı şu anda sana tezvîc edi­yorum», der ve «şu anda» tabirini kullanırsa, bunada cevaz verilmiş­tir. Genellikle mezheplerin görüş tesbit ve içtihadları bu doğ­rultudadır. Biz Türklerin örf ve âdetinde ise, bu gibi akidlerde geç­mişle ilgili fiiİler yerine dafca çok şimdiki zamanla ilgili filler veya bazen de. geniş zamanla ilgili fiiller kullanılır. Bu bir va'dde bulun­ma ihtimalinden uzaktır, inşa-yı nikâhta kullanılan sözlerdir ki nikâh akdi bunlarla gerçekleşir. O halde özellikle şimdiki zamanla ilgili fi­illerle yapılan nikâh akdinin caiz olduğuna, ülkenin örf ve adeti dik­kate alınarak fetva verilmiştir.

Nitekim Istılahat-i Fıkhiyye Kamusunda Nikâh bahsinde müellif bü hususa temasla şöyle diyor :

«Nikâhın rüknü, icap ve kabulden ibarettir. Nikâhta icap ve ka­bul, beldelerin Örf ve âdetine göre inşayı nikâhta kullanılan sözler­dir ki, nikâh akdi bunlar ile husule gelir.»[59]

Fetâvâ-yi Hindiyye'de bu husus şö.yle belirtilmiştir :

«Nikâh icap ve kabul ile bağlantı yapar. îcap ve kabul ile geç­mişle ilgili veya biri geçmiş zamanla, diğeri emir gibi gelecek zaman--la veya muzari gibi şimdiki zamanla ilgili şekilde konulmuş olma­lıdır.»[60]

O halde erkek evleneceği kıza, «Şu kadar mehirle seninle şimdi evleniyorum der, kız da «kabul ettim» derse, nikâh akdi tamam sa­yılır. Bunun gibi erkek evleneceği kıza, «Kendini bana tezvîc et» der, kız da «kabul ettim» der ve erkek bu emir sıgasıyla gelecek zamanı kasdetmezse, yapılan akid sahih olur.[61]

 

İşaretle Yapılan Nikâh Akdi :

 

Nikâh akdi sözle yapılabileceği gibi, dilsizlerin işaretiyle de ya­pılabilir. Şu şartla ki yapılan işaretin bu hususta bilinmiş olması ge­rekir.[62]

 

Teati Île Akid Sahih Olur Mu?

 

Teati, karşılıklı verme veriştirme anlamına gelir. Buna bir misal verelim : Kadın şahitler huzurunda erkeğe hitaben, «Kendimi şu ka­dar mehir ile şana tezvîc ettim,» der erkek de hiç sesini çıkarmayıp sadece kadının istediği mehri çıkarıp verirse, yapılan akid sahih ol­maz. Çünkü burada teati söz konusudur. Alım - Satımda buna cevaz verilmişse de nikâh gibi aile yuvasını vücuda getirecek önemli bir konuda cevaz verilmemiştir.[63]

 

Karşılıklı Yazı Île Akid Yapılabilir Mi?

Evlenecek Olan Kız İle Erkek Hazır Olur Da Yazı Île İcap Ve Kabulde Bulunurlarsa Caiz Sayılır Mı?

 

Evlenecek çift hazır olur da hiç konuşmadan biri diğerine «Ken­dini bana tezvic et» diye yazıp uzatır, diğeri de «Kabul ettim» diye yazarak cevap verirse, yapılan akid sahih olmaz. Fukahanm çoğuna göre, icab yazılı, kabul şifahî olsa yine de akid yapılmış sayılmaz. Bu­nun gibi hazır olmayan erkekle kadın birbirlerine mektup yazıp icap ve kabul sözlerini kullansalar, yine de nikâh akdi caiz olmaz. Ancak erkekten icap şeklinde gelen mektubu kadın iki şahit huzurunda okuduktan sonra, «kabul ettim» derse, akid sahih olur. Buna cevaz verilmiştir. Nitekim az yukarıda buna temas edilmiştir. [64]

 

İcap Ve Kabul Sözleri Ya Sarih Ya Da Kinaye Olur :

 

Nikâh akdinde kullanılan ve aynı zamanda nikâhın rüknü sayı­lan icap ve kabul lafızları ya sarih, veya kinayedir. Nikâh ve Tezvîc sözleri sarihtir. Çünkü bunların sözlük ve şer'î mânalarının anla­şılması karineye muhtaç değildir. Bu ikisinden başka sözlük ve şer'î manaları niyet veya karineye muhtaç olan lafızlar ise kinayedir. He­men temlîk-i aynı ifade eden beyi', şıra, hibe, sadaka, atiyye ve tem­lik sözleri nikâhta kullanıldığında karine bulunursa, yapılan nikâh akdi sahih olur. Hemen temlik-i ayne konu olmayan lafızlar ile nikâh akdedilmez. Örneğin «vasiyyet» lâfzını kullanmak bu cümledendir. Çünkü bu söz ölümden sonra temlik ifade eder.

Karine bulunduğu takdirde kadının   «Nefsimi sana hibe ettim»

demesi ve erkeğinde «aldım» diye kabul etmesi nikâh akdi sayılır, Karine bulunmadığı takdirde sayılmaz.[65]

Bunun gibi, «Kızımı senin hizmetine hibe ettim» demesi, erkeğin

de «onu kabul ettim diye söylemesi, karine bulunmadığından nikah akdi yerine geçmezi.

Ayrıca sarih ve kinaye hususunda ülkelerin örfüne itibar edilir. [66]

 

Erkek Kadından Zina İsteğinde Bulunursa

 

Bir erkek kadından zina isteğinde bulunur, bunun üzerine ka­dın da «nefsimi sana hibe ettim» der, erkek te «kabul ettim» diye ilâ­ve ederse, bu da nikâh akdi olmaz. Çünkü karine mevcut değildir.[67]

«Yüz dirhem karşılığında benim karım ol!» der, kadın da bunu kabul ederse, veya «sana yüz dirhem verdim tâki benim karım ola­sın» der, kadın da kabul ederse, bu nikâh akdi sayılır.

Bunun gibi kadın erkeğe hitapla «Kendimi sana gelin verdim» der, erkek te «kabul ettim» derse, nikâh akdi yapılmış olur. Çünkü her üç durumda da karine vardır.[68]

İcare, iare, ibaha, ihlâl, temettü, icaze ve rıza lafıziarıyla nikâh akdi yapılmaz.[69] Bunun gibi ikale, sulh ve beraat sözleriyle de akid yapılmaz. Şirket ve kitabet lafızları da bu cümledendir.[70]

Erkek kaçlına selâm verirken «Selâm sana ey karım!» der, ka­dında şahidler huzurunda «selâm sana ey kocam!» derse, bu nikâh akdi yerine geçmem.[71]

 

Nikâh'ta Hiyar-İ Rü'yet Veya Hıyar-İ Ayb Şarti Koşulursa :

 

Alım - satımda hıyar-i rü'yet; ve hıyar-i ayb şart koşulabilir. Bu­nun süresi en çok üç gün olabilir. Nikâhta ise bu tür muhayyerlik şartları ister üç gün, ister daha az olsun muteber değildir. O halde kadın veya erkek tarafından iki üç günlük bir süre içinde rü'yet ve ayb muhayyerliği şart koşularak nikâh akdi yapılırsa, akid sahih olur, şart ise batıl... Ancak sözü edilen ayıb ve kusur, tenasül aleti cinsel temas yapamıyacak biçimde kesik olur veya idiş edilmiş bulu­nur veya cinsel iktidarsızlık gösterir şekilde ise, o takdirde kadın bo­şanıp boşanmamakta muhayyerdir. Bu da İmam Ebû Hanîfe ile İmam Ebû Yusuf'a göredir.[72]

Körlük, El tutmazlık, Yaşlılık, güzellik ve bakirelik gibi husus­lar nikâh akdinde şart koşulur, evlendikten sonra aksi çıkarsa, mu­hayyerlik şartı iki taraf için de muteber değildir. Meselâ : Erkek ni­kâh akdinde «Seni zevcem olarak kabul ettim, ancak bakire çıkma­dığın taktirde bu akid sahih sayılmaz» der, veya kadın, «Kendimi sa­na tezvîc ettim; felçlik ve benzeri bir illet ve hastalığın bulunduğu takdirde yapılan bu nikâh akdini üç gün içinde bozdurabilMm» der. erkekte bu şartla kabul ederse, nikâh akdi sahihtir, şart bâtıldır. Ev­lendikten sonra erkeğin felçli olduğu .kadının da bakire olmadığı or­taya çıkarsa, her iki taraf için de muhayyerlik şartı geçerli değildir.[73]

 

NİKÂHI HARAM OLANLAR :

 

Nikâhı haram olan kadınların bir kısmı nesep cihetiyle, bir kısmı sıhriyye (evlenmeden meydana gelen akrabalık) cihetiyle nikâhlan-maları dinen yasaklanmıştır. Bir üçüncüsü de reza = süt sebebiyle haramdır.

Nesep (soy) cihetiyle nikâhı haram olan kadınlar :

a) Anneler ve neneler, (ne kadar yukarı da çıksa.

b) Kızlar (ne kadar aşağı da inse),

c) Kız kardeşler,

d) Halâlar,

e) Teyzeler,

f) Erkek kardeşin kızları,

g) Kız kardeşin kızları.

Bu yedi sınıf kadınla nikahlanmak, cinsel yaklaşma veya ona yol açan davranışlarda bulunmak ebediyyen haramdır.

Anneler; adamın annesini, sonra da baba ve anne tarafından nenelerini kapsar. Bunlar ne kadar yukarı da çıksa, yine haramdır. Kızlar : Adamın öz kızı ve oğullarıyla kızlarının kızlarıdır. Bunlar ne kadar aşağı da inse, yine haramdır. Kız kardeşler : Ana baba bir kız kardeşler, baba bir kız kardeşler, yalnız ana bir kız kardeşlerdir. Kız kardeşlerin kızları da böyledir. Erkek kardeşin kızları da böyle­dir. Yani ister ana baba bir cihetinden, ister yalnız baba bir, ister yalnız ana bir cihetinden olsun tahrim de fark etmez.

Halâlar ise üç kısımdır : Ana baba bir olan halâlar, yalnız ana bir olan halâlar ve yalnız baba bir olan halâlar. Adamın babasının ve dedesinin halâları da böyledir. Anasının halâları ile nenesinin ha­lâları da aynı hükme aynı ölçülerle dahildir. Bunlar ne kadar yuka­rı da çıksa yine böyledir.

Halâların halâlarına gelince : Bunlar ana baba bir veya yalnız baba bir halâların halâları olarak bulunuyorsa., nikahlan haramdır. Yalnız ana bir halâların halâları olarak bulunuyorsa, nikâhları ha­ram değildir.

Teyzelere gelince : Bunlar ana baba bir, yalnız baba bir ve yal-nız ana bir teyzeler haramdır. Kişinin babalarının ve analarının tey­zeleri de aynı hükmün kapsamına girerler.

Teyzelerin teyzelerine gelince : Bunlar ana baba bir veya yalnız ana bir olarak bulunuyorlarsa, o takdirde nikâhları haramdır. Yalnız baba bir olarak bulunuyorlarsa, o takdirde nikâhları haram değildir. [74]

 

Sıhriyyet Cihetiyle Haram Olanlar :

 

Sıhriyye, yani evlenmeden meydana gelen akrabalık cihetiyle haram olan kadınlar dört gurupta toplanır :

1. Adamın karısının ana babası tarafından anneleri ve nenele­ri... (Bunlar ne kadar yukarı da çıksa yine böyledir).

2. Karısının kızları ve karısının evlâdının kızları.  (Bunlar   ne kadar aşağı da İnse yine böyledir. Şu şartla ki, adam evlendiği karı­sıyla cinsel temasta bulunmuş olsun... Aksi halde nikâhlı fakat cinsel temasta bulunmadığı karısını boşadığı   takdirde onun kızıyla veya evladının kızıyla evlenebilir).[75]

Hanefî fukahası, adamın evlendiği, yani nikahladığı kadınla cin­sel temas olmaksızın mücerred halvette bulunmalarını tahrime sebep saymamışlardır.[76]

3. Adamın oğlunun karısı, oğlunun oğlunun karısı... (Bunlar ne kadar aşağı da inse yine böyledir.)

Ancak evlâtlık edindiği adamın karısı, evlâtlığı ya öldüğü ya da boşadığı takdirde kendisine haram değildir. Bunu bir misal ile açıklıyalım : A, B'yi kendine evlâtlık ediniyor. B evlendikten sonra ölü­yor veya karısını boşuyorsa, o takdirde A evlâtlık edindiği B'nin ka­rısıyla evlenebilir. Çünkü B, A'nın öz evlâdı değildir.[77]

Sıhriyyet yoluyla meydana gelen hürmet, nikâh-ı sahih sebebiy­ledir. Bu bakımdan fâsid bir nikâh sıhriyyet hürmetini gerektirme­mektedir. O halde fâsid bir nikâhla evlendikten sonra cinsel yaklaş­mada bulunmadığı takdirde onun anasıyla evlenebilir. Cinsel yak­laşmada bulunmuşsa, o takdirde artık onun anasıyla evlenmesi ha­ramdır. Nikâh fâsid olsun, sahih olsun bu durumda fark etmez.[78]

O halde bir kadınla ister sahih bir nikâh, ister fasit bir nikâh, is­terse şüphe ile veya doğrudan doğruya zina ile cinsel yaklaşmada bulunan kimseye o kadının anası haram olur.[79]

 

Zina Ettiği Kadının Anası Ve Kızları :

 

Bir kadınla zina eden erkeğe o kadının ana ve nenesi, kızı ve ev­lâdının kızları haram olur, yani bunlarla artık nikâhlanması yasak­tır. Bunun gibi, zina ettiği kadın da onun yani zina eden erkeğin ba­basına, dedesine, oğullarına ve torunlarına haramdır, bunlarla ni­kâhlanması yasaklanmıştır.[80]

Şafiî Mezhebine göre, zina hürmet-i müsahereti gerektirmez. Şüpheli cinsel yaklaşma ise gerektirir. Hanbelî Mezhebine göre, hem zina, hem şüpheli cinsel temas htirmeta müsahereti gerektirir. Böy­lece Hanbeli Mezhebi bu konuda Hanefî mezhebiyle birleşmekte­dir. Maliki Mezhebi ise bu konuda Şafiî Mezhebiyle aynı görüştedir.[81]

Yine Hanefî fukahasma göre, kadına şehvetle dokunmak, onu yine aynı duygu ile öpmek ve yine aynı duyguyla tenasül cihazına bakmak da kadının anasını haram kılar. Yani kadına bu tür dokun­malar ve bakmalar hürmet-i müsahereti gerektirir.[82]

Tenin tene şehvetle dokunması ve kadınla yine bu duyguyla ku­caklaşmak da aynı hükmün kapsamına girer. Şafiî mezhebine göre, bu ve benzeri şeyler günahsa da hürmet-i müsahereti gerektirmez.

Kadının erkeğin tenasül aletine şehvetle bakması veya aynı duy­uyla tutup okşaması, yine Hanefî mezhebine göre belirtilen hürrne-gerektirir.[83]

Tabii şehvetsiz dokunmak veya böyle bir duygu taşımadan bak-ıak hürmet-i müsahereti gerektirmez. Sahih olan da budur.[84]

 

Tenasül Cihazına Şehvetle Bakmanın Ölçü Ve Anlamı :

 

Ayakta duranın değil de dizlerini dikerek oturan kadının tena-îül cihazına şehvetle bakıldığı takdirde hürmet-i müsahereti gerek-irdiği kabul edilir. Fetva buna göredir.[85] Aynı şekilde oturan tadının tenasül cihazına cam arkasından veya çok ince bir örtü ar-tasından bakmak ta böyledir. Ayna veya suya akseden cenasül cihazma bakmak bu hüküm dışındadır, yani hürmeti gerektirmez. Ancak bu tür davranışlar büyük günahlardandır.[86] Sahih olan görüş de budur. [87]

 

Öz Kızının Tenasül Cihazına Bakarsa :

 

Adam öz kızının belirtilen ölçü ve anlamda tenasül cihazına ba­karsa, anası kendisine artık haram olur. Aynı zamanda büyük günahlardan en çirkinini işlemiş sayılır.

Gece karısı olduğunu sanarak kızını şehvetle çimdiklerse, kız da iştiha çağında bulunuyorsa, artık bu durumda kızın anası ona ebe­diyen haram olur. Bunun için karı kocanın yatak odası daima ayn olmalı çocuklarla aynı odada yatmamaları gerekir.[88]

Saçlarını da baş kısmına gelen yerine dokunarak şehvetle okşa­mak da böyledir.

Hatırlatma :                                           

İslâm fıkhında ilk bakışta lüzumsuz gibi görünen veya utandırı­cı bir anlam taşıdığı kabul edilen meselelere sık sık yer verilmesi, mü'minleri dinî konularda yeterince aydınlatmaya yöneliktir. Bazen olmayacak meseleler üzerinde durularak açıklamalar yapılır, ona göre hükümler sergilenir. Bu da olmaz olmaz ya olursa, nasıl bir hü­küm verilir? düşüncesine dayanmaktadır, Allah ve Peygamberi hak­kı söylemekten çekinmez. [89]

 

Kadının Üzerindeki Elbiseye Şehvetle Dokunmak :

 

Kadının üzerindeki elbise çok ince olur da erkek elini dokundur­duğunda vücudun ısısını hissederse, o takdirde şehvetle dokunan bu el hürmet-i müsahereti gerektirir. Elbise kalın olur da vücudun ısısı hissedilmezse, sadece günahkâr olur.[90]

 

Dübürden Cinsel Temas Hürmeti Gerektirmez :

 

Kadına dübürden cinsel yaklaşmada bulunmak, büyük günah­ların yine en çirkinlerindense de hürmet-i müsahereti gerektirmez. En sahih görüş ve ictihad da budur. [91]Fetva da buna göredir.

Ölü ile de cinsel yaklaşmada bulunmak büyük günahlardan biri­dir, ne var ki böyle bir temas hürmet-i müsaherete yol açmaz. Çün­kü bu konuda cinsel yaklaşmadan veya şehvetle dokunmaktan mak-sad, dirinin diriyle münasebette bulunması veya şehvetle dokunması demektir.[92]

 

Evlendikten Sonra Hürmet-İ Müsahereti İkrar Ederse :

 

Adam evlendikten sonra karısına, «senin annenle de cinsel te­masta bulundum veya şehvetle onu tutup Öptüm» derse, ayrılmaları­na derhal karar verilir ve karı kocalık hükmü sona erer. Adam hâ­kimin huzurunda bunu inkâr da etse, yalan söyledim dese, yine hâ­kim tefrika karar verir.

Süt emme meselesi böyle değildir. Adam bir kadını göstererek «bu benim süt ananıdır der, sonra onunla evlenmek isterken ben ya­nılmışım, o benim süt anam değildir, diye sözünü tashih ederse, o takdirde o kadınla evlenebilir. Çünkü süt emme konusunda insan yanılabiilr. Ama bir kadınla cinsel temasta bulunmaktan dolayı ya­nılma söz konusu değildir. [93]

 

Adam, «Şehvetle Dokunmadım Veya Şehvetle Bakmadım» Diye Îddia Ederse :

 

Kayınvalidesine veya başka bir kadına dokunur, öper veya te­nasül cihazına bakar, sonra da ben böyle yaptım ama şehvetle değil, derse, öpme konusunda bu iddiası muteber sayılmaz. Dokunma ve bakma hususunda iddiasının aksi sabit olmadıkça, muteber sayılır.[94]                                                                                                        

Elle dokunma tenasül cihazına olursa, fukahanm çoğuna göre, ihvetle dokunmadım, diye ortaya koyduğu iddiaya iltifat edilmez-ünkü oraya herhalde şehvetle dokunulur. Kadının yanağını, dudak-nm ve başım öpen kimsenin «şehvetle öpmedim», demesi "kabul edi-f mi, edilmez mi? Hidâye sahibi Merğinani, kabul edilmez, demiştir. Bakkalî ise, «tenasül aleti münteşir vaziyette ise, kabul edilmez. leğilse kabul edilir», demiştir.[95]

Kadının göğsünü de tutmak hürmet-i müsahereti gerektirir. Tum adam isterse, «şehvetle tutmadım» desin. [96]

 

Sarhoşun, Karısı Sanarak Kızıyla Cinsel Yaklaşmaya Yeltenmesi :

 

Sarhoş adam eve gelip karısı sanarak kırma şehvetle sarılıp öper e cinsel temasta bulunmak ister, kızı da kön'or; tartmak suretiyle tabasının menfur tecavüzünü önlerse, kızın anası ona ebediyen haram olur.[97]

İslâm bununla da evin erkeğinin sarhoş bir vaziyette eve girme-nesini, namuslu bir aile. reisine yakışan ölçü ve davranışlar içinde julunmasmı sağlamayı amaçlamıştır. Aksine hareket edenleri de belirtilen şekilde maddî ve manevî cezalara çarptırmayı emretmiştir. [98]

 

Zevcen Anasına Ne Yaptın? Sorusuna Verilen Cevap :

 

Biri diğerine «Zevcen anasına ne yaptın?» diye sorunca, o da Onunla cinsel temasta bulundum...» derse, hürmet-i müsaheret sabit olur, böylece- karısı kendisine ebediyen haram olur.[99]

 

Evlendiği Kızın Bakire Olmadığını Anlayınca Ona Bunu Kim Yaptı Diye Sorması :

 

Evlendiği kızın bakire olmadığını görünce, «Kim senin bekâreti­ni bozdu?» diye sorar, o da «senin baban...» diye cevap verirse, bu durumda koca olacak adam karısının bu iddiasını doğrularsa, kadın boş düşer ve mehir de gerekmez. Yalanlarsa, o takdirde boş düşmez ve karı koca ilişkileri devam eder.[100]

 

Kadın, Kocasının Oğlunun Kendisine Şehvetle Dokunduğunu Îddia Ederse :

 

Bu durumda kadın tasdik edilmez, bu hususta asıl kabule uygun olan söz, adamın oğlunun sözüdür. Oğlu bunu kabul ederse, o tak­dirde kadın kocasına haram olur.[101]

 

Babasının Karısını Şehvetle Öperse :

 

Adam, babasının karısını şehvetle öper veya baba, oğlunun ka­rısını şehvetle öperse, bu durumda kadının iddiası yeterli değildir. Adamın bunu itiraf etmesi gerekir. İtiraf ettiği takdirde hürmet-i müsaheret gerekir. Bu nedenle babanın ayrıldığı kadına mehir ver­mesi vâcib olur. [102]

 

Hürmet-İ Müsaheret Gerektikten Sonra Adam Yine Eski Karısıyla Cinsel Yaklaşmada Bulunursa :

 

İmam Muhaınmed'e göre, nikâh, hürmet-i müsahere ile kalkmaz, belki fâsid olur, hükümsüz kalır. Bu bakımdan hürmet-i müsahere gerektiği halde adam eski karısıyla cinsel yaklaşmada bulunursa, zi­na sayılır, ama had gerekmez. Bu da tefrikten önce olursa böyledir. Tefrikten sonra had gerekir.[103]

 

Anasını Baba, Kızını Da Oğlu Alabilir Mi?

 

Bir yanda ana ile kızı, diğer yanda baba ile oğlu. Daha önce ara­larında sıhriyyet bulunmadığı için baba olan adam kadınla, oğlu da o kadının kızıyla evlenebileceği gibi, bunun aksi de caizdir. Yani ba­ba kız ile oğlu da o kızın anasıyla evlenebilir.[104]

 

SÜT EMME SEBEBİYLE NİKÂHI HARAM OLAN KADINLAR:

 

Neseb cihetiyle haram olanlar redâ' (süt emzirme) cihetiyle de haramdır. Neseb cihetiyle haram olanlar : Ana, kız, kız kardeş, halâ, teyze, erkek kardeşin kızları, kız kardeşin kızlarıdır.

Kur'ân'da bu konu şöyle açıklanmıştır :

«Analarınız, kızlarınız, kızkardeşleriniz, halâlarınız, teyzeleriniz, kardeş kızları, kızkardeş kızları, sizi emziren süt analarınız, süt kar­deşleriniz, kanlarınızın analarl, kendileriyle gerdeğe girdiğiniz kari

lannızdan (doğma) yanınızda beslediğiniz üvey kızlarınız, -anala-rıyla gerdeğe girmemişseniz onlarla evlenmenizde bir sakınca yok­tur. Öz oğullarınızın kanlarıyla ve iki kız kardeşi nikâhınız altında birleştirmek suretiyle evlenmeniz haram kılınmıştır...»[105]

Bu kaide ve ölçüye göre : Süt emziren kadın ana yerine geçsr ve kendisinden süt emen çocuğa haram olur. O halde oğula neseb cihetiyle haram olanlar süt emme cihetiyle de haramdır; bunu özet-liyecek olursak şöyle bir sıralama yapabiliriz :

1. Süt emziren kadın, (süt emen çocuğun anası sayılır).

2. Süt emziren kadının anası,    (süt emen çocuğun nenesi sayı­lır).

3. Süt emziren kadının   kocasının   anası,    (burada ki kocad&n maksad," sütün meydana gelmesine sebep olan adamdır).

4. Süt emziren kadının kız kardeşi,  (çünkü bu, süt emen çocu­ğun teyzesi sayılır).

5. Süt emziren kadının kız ve erkek çocuklarının kızları, (çün­kü bunlar teyze ve halâlarının çocukları sayılır).

6. Süt kızkardeş. Bu ister ana baba bir, ister ana bir, isterse ba­ba bir kızkardeş olsun farketmez.

Süt emme ve emzirme konusunu özel bahsinde açıklayacağımız­dan burada teferruata geçmeyi gerekli

görmüyoruz. [106]

 

Kaç Kadınla Evlenmek Caizdir?

 

Hür bir erkek hür kadınlardan kaç tanesini nikâhı altında toplayabilir? Dört mezhep imamlarına ve bütün âlimlere göre, hür müs­lüman bir erkek en çok dört hür kadını nikâhı altında toplayabilir. Bundan fazlası kesinlikle haramdır. Kölenin de iki kadından fazla ni­kâhı altında bulundurması haramdır.[107]

Ancak hür bir müslüman erkek, cariyelerden istediği kadarım nikâhı altında toplayabilir. Köle bir kimsenin odalık cariye edinme­si caiz değildir.

Gerçi bugün artık cariye problemi kalkmış, Arapların cahilijrye devrinde asırlarca sürdürdüğü kölelik ve cariyelik müessesesini Islâmiyet pedagojik bir metodla yavaş yavaş kaldırmamıştır. Ancak İs­lâm'ın ilk yıllarında bu çok yaygın olduğundan onların da haklarını korumak gerekiyordu. Bu bakımdan İslâm köle ve cariyelerle ilgili yepyeni hüküm koymuş, böylece insan haklarının ilk savunucusu olarak tarihe geçmiştir.

O halde hür bir erkek peşpeşe beş badınla nikâhlanırsa, ilk dört kadının nikâhı sahih, beşincisinin ise gayr-i caizdir. Bir tek akitte beş kadınla birlikte evlenirse, hepsinin de nikâhı hükümsüz sayılır.

Darü'l-Harpte bir müslüman beş kadınla evlendikten sonra bu kadınlar İslâm'a girerse, bakılır : Eğer bunları ayrı ayrı nikâh akdiy­le almışsa, beşincisini terketmek zorundadır. Hepsini bir tek akidle almışsa, İmam Ebû Hanife'ye göre, hepsini terketmek zorundadır. Sonra bunlardan ancak dört tanesiyle yeniden evlenebilir. Önce bir kadınla evlenir, sonra da dört kadını bir nikâh akdiyle alırsa, ilk al­dığı kadının nikâhı caiz, diğer dört tanesinin hükümsüzdür.[108]

 

Bir Kadın Bir Akidde İki Erkekle Birden Evlenirse :

 

Bu tür bir nikâh akdi caiz değildir. Ancak o iki erkekten birinin dört karısı varsa, o takdirde ikincisiyle yapılan nikâh caiz olur.[109]

 

Meharimin Aralarını Cem'etmek :

 

Meharimden maksat, birbirlerinin mahremi sayılan kadınlardır. Bunlardan ikisini bir erkeğin kendi nikâhı altında toplaması muvak­katen haramdır. Yani birisi hayatta olduğu sürece diğeriyle nikah­lanmak caiz değildir,

O halde ister nesep cihetiyle, ister süt cihetiyle kardeş olan iki kızkardeşi bir erkeğin nikâhı altında toplaması haramdır. Çünkü ço­ğu zaman birbirine kuma sayılan iki kadının birararada geçindiği pek mümkün olmamıştır. Bunun için İslâm birbirinin mahremi ol­mayan dörde kadar kadınla evlenmeyi adalet ve eşitlik şartlarına bağlamak suretiyle meşru' kılmıştır. Adalet ve eşitilği sağlamak ise çok zor, hattâ çoğu aile yapısında imkânsızdır. Bu bakımdan iki kız­kardeşi birbirine kuma yapıp bir nikâh altında toplamak, onların sürtüşüp tartışmasına sebep olabilir. Bu da yakınlığın bütün bağla­rını koparır.

Bunun gibi kadınla halâsını, kadınla teyzesini bir erkeğin kendi nikâhı altında biraraya getirmesi haramdır. Bunlar ister nesep cihe-tiyle, ister süt emzirme cihetiyle halâ ve teyze olsunlar farketmez. [110]

 

Kadınla Kocasının Kızını Aynı Kişinin Nikahlaması :

 

Dul bulunan bir kadınla, onun ölen kocasının başka karısından meydana gelen kızı bir erkeğin nikâhı altında toplaması caizdir. Çünkü bu ikisi arasında mahremiyet ölçüsünde bir bağ yoktur. Bu kadın bir an farzedelim ki erkektir ve karısı ölmüştür. Karısının bir başka kocadan olan kızıyla evlenmesinde dinen bir salanca yoktur.[111]

 

Kadınla Cariyesini Bir Nikâh Altında Toplamak Ta Caizdir. İki Kız Kardeşi Bir Akidle Nikahlarsa :

 

Bir erkek iki kız kardeşi bir akidle nikahlarsa, hâkim bunları ayırır. Eğer cinsel yaklaşmada bulunmamışsa, mehir gekermez. Bu­lunmuşsa, her birine mehrin en az nisbetini vermesi gerekir.[112]

Bu ikisini ayrı ayrı nikâh akidleriyle alırsa, o takdirde birinci akid caiz ve geçerlidir. İkinci akid fasid ve hükümsüzdür. Hâkim der­hal onunla ikinci kız kardeşi ayırır. Cinsel temasta bulunmuşsa, mehr-i müsemma vermesi gerekir. Ayrıca o kadına iddet (şer'î bek- . leme süresi) vâcib olur. Bunun iddeti sona ermeden adı geçen adam onun kız kardeşine yaklaşamaz.[113] 

 

İki Kız Kardeşle Ayrı Ayrı Akidlerle Evlenir, Ancak Sırayı Unutursa :

 

İki kız kardeşle ayrı ayrı akidlerle nikahlandıktan sonra hangi­siyle evvel nikâhlandığını bilmezse, hâkim derhal her ikisini de on­dan ayırır.[114] Her birine yanm mehir verilir. Ama cinsel yaklaş­mada bulunduktan sonra tefrik meydana gelmişse, her birlerine tam mehir ödemesi gerekir.[115]

İki kız kardeş nikâhlandıkları erkekten ayrıldıktan sonra bun­larla cinsel yaklaşmada bulunmamışsa, biriyle yeniden evlenebilir. Cinsel yaklaşmada bulunmuşsa, iddetinin bitmesini beklemesi gere­kir. İkisiyle cinsel yaklaşmada bulunmuşsa, ayrıldıktan sonra ikisi­nin de iddetinin bitmesini bekler, öylece birisiyle evlenebilir.[116]

 

Boşadığı Kadının İddeti Bitmedikçe Onun Kız Kardeşiyle Evlenemez :

 

Erkek boşadığı kadının iddeti bitmedikçe onun mahremleri sa­yılan kız kardeşiyle veya teyzesi ya da halasıyla evlenemez. Karısı dinden çıkıp dar-i harbe gidince, onun iddetini beklemeden kız kar­deşiyle evlenmesi caizdir. îrtidad edip dar-i harbe giden kadın tek­rar İslâm'a girip geri dönecek olursa, bu kız kardeşinin nikâhına te'-sir etmez. Çünkü iddet hakkı sakıt olduktan sonra artık geri dönmez. Bu, İmam Ebû Hanife'ye göredir. Kız kardeşiyle evlenilmeden önce dönecek olursa, yine de iddet söz konusu değildir. Adam isterse onun kız kardeşiyle hemen evlenebilir, îmameyne göre, evlenemz.[117]

 

Mülk Sebebiyle Ortaya Çıkan  Hürmet :

 

Bir cariyenin mülk olması, muvakkaten de olsa nikâh akdine bir engel sanılmıştır. Çünkü mülk nikâha engeldir ve bir bakıma ondan daha kuvvetli bir bağdır. O halde bir adam kendi cariyesiyle nikâh akdinde bulunursa, bu akit muteber sayılmaz, Bu nedenle sözü edi­len akidden dolayı mehrin vücubu, talâk ve miras gibi nikâhla ilgili hükümler gerekmez.

Cariyenin aslında hür olma veya bîr başkasının azablısı bulun­ma ihtimali dikkate alınarak efendisi tarafından odalık edilecekse kendisiyle ihtiyaten bir nikâh akdinde bulunması müstehabdır. Bu­na Nik&h-i Tenezzühî denir.

Hür kadın da azâd etmedikçe kendisini kölesine tezvic edemez. İsterse o kölenin tamamına değil bir bölümüne sahip olsun, fark et­mez. Çünkü malikiyet bir bakıma memlukiyete aykırıdır.[118]

 

Hür Kadın Üzerine Cariyeyi Nikahlamak Caiz Değildir :

 

Hür bir kadınla evli bulunan kimse onun üzerine bir câriye ile nikâhlanması caiz değildir. Aynı zamanda hür ile cariyeyi bir akid­le nikahlamak ta böyledir. İslâm burada hürriyete geniş paye verir­ken analarından hür olarak doğan kimselerin köleleştirihnemesini is­temektedir. Elden ele satılan bir cariyenin uğradığı felâket hiçbir şey ile telafi edilemez; ancak onu kölelik kaydından kurtarıp hürriyetine kavuşturmakla mümkün olur. Bu bakımdan bir câriye ile evlenmek isteyen evli bir erkek, Önce onu satın alıp hürriyetine kavuşturma­lıdır.

Bunun gibi kendisiyle akd-i tedbir yapılmış (efendisi ona, ben öl­dükten sonra sen hürsün, demiş) ve efendisinden çocuğu olan cari­yeyi de hür bir kadın üzerine nikahlamak caiz değildir.[119]

 

Bîr Nikâh Akdiyle Hür İle Cariyeyi Cem'etmek :

 

Adam bir nikâh akdiyle hür ile cariyeyi kendine zevce yapmak isterse, çoğu fukahaya göre, hürreni nikâhı sahih, cariyenin fa­sittir. [120]

 

Önce Câriye İle Evlenirse:

 

Bekâr bir kimse önce bir câriye ile evlenirse, bu caizdir. Sonra hür bir kadınla nikahlanmak isterse, buna da cevaz vardır. Çünkü cariye üzerine hür kadını nikahlamak caizdir.[121]

 

Hurreyi Boşadıktan Sonra Cariyeyi Nikahlamak :

 

Evli kimse nikâhı altındaki hür kadını boşadıktan sonra, bu ka­dının iddeti (şer'î bekleme süresi) bitmedikçe câriye ile evlenemez. Bu, îmam Ebû Hanî'feye göredir. îmameyne göre, iddet bitmeden ni-kâhlıyabilir. Ama ric'î talâkla boşamışsa ve bunun iddeti içinde bu­lunuyorsa, iddet bitmeden câriye ile evlenemez. İmamlar bu hususta görüş birliğine varmışlardır.[122]

 

Hür Kadın Fasit Bir Nikâhtan Dolayı İddet Bekliyorsa :

 

Adam fasit bir nikâhla evlendiği için karısından ayrılınca veya şüphe yolu cinsel münasebette bulunduktan sonra kadın iddet bek­lerken adamın câriye ile evlenmesi caizdir. [123]

 

Câriye Talâk-İ Ric'î İddetinde İken Adam Hür Kadınla Evlenebilir Mi?

 

Evlendiği cariyeyi talâk-i ric'î ile boşadıktan sonra cariyenin he­nüz iddeti bitmeden hür bir kadınla evlenmesi caizdir. Evlendikten sonra isterse o cariyenin iddeti bitmeden ona ric'at etsin, fark etmez.[124]

 

Köle, Efendisinin İznini Almadan Hür Bîr Kadınla Evlenirse :

 

Köle efendisinin iznini almadan hür bir kadınla nikahlandıktan sonra yine izin almadan bir câriye ile de evlenir ve evlendiği hür kadınla cinsel temasta bulunduktan sonra efendisi onun bu nikâhla­rını tasvip ederse, hür kadının nikâhı caiz, cariyenin ki hükümsüz­dür.[125]

Köle önce bir cariyeyle evlenir, ama cinsel temasta bulunmaz, sonra hür bir kadınla evlendikten sonra efendisi ona cevaz verirse, yapılan nikâh caiz değildir. [126]

 

Hür Kadınla Evlenme Îmkâm Bulunduğu Halde Câriye İle Evlenmek :

 

Hür kadınla evlenebilecek malî imkâna sahip olduğu halde onunla evlenmeyip bir cariyeyle evlenmek caiz değildir. Çünkü bir câriye ile evlenebilmek için, hür kadınla evlenebilme imkânlarından mahrum bulunmak gerekir.[127]

 

Başkasının Hakkı Olan Bir Kadınla Nikahlanmak :

 

İslâm fıkhında buna «Hakku'I-Gayr» denir. Başkasının nikâhlı karısı bu cümledendir. O halde başkasının nikâhı altında bulunan bir kadınla nikahlanmak caiz değildir. Bunun gibi başkasına ait olup iddet (şer'î bekleme süresi) içinde bulunan bir kadının da bu süresi bitmedikçe onunla nikâhlannıaya cevaz verilmemiştir.[128]

Sözü edilen iddet ister talâktan, ister vefattan, isterse fasit bir nikâhtan veya şüpheli bir cinsel temastan dolayı olsun farketmez. Çünkü bütün bu hususlarda kadının bir şer'î bekleme süresi vardır ki o bitmeden başkasına nikâhlanması kesinlikle haramdır.[129]

 

Başkasının Nikâhlı Karısıyla Evlenirse :

 

Başkasına nikâhlı bulunduğunu bilmediğinden bir kadınla evle­nir ve cinsel temasta bulunur, sonra başkasının nikâhlısı olduğu an­laşılırsa, kadının bundan dolayı iddet beklemesi gerekir. Adam o ka­dının nikâhlı bulunduğunu bildiği halde kendisine nikahlayıp cinsel temasta bulunursa, bundan dolayı kadına iddet gerekmez. Ancak bu zina hükmüne girer.[130]

 

Zinadan Gebe Kalan Kadınla Evlenmek :

 

Zinadan gebe kalan bir kadınla nikahlanmak Ebû Hanîfeye göre caizse de, doğum yapmadan onunla cinsel temasta bulunmak ca­iz değildir. İmam Ebû Yusuf'a göre, böyle bir kadını nikahlamak ca­iz değildir. Bu hususta her iki imâmın içtihadına göre fetva verilebi­lir.[131]

İmam Ebû Hanîfe'ye göre bu durumda olan kadını nikâh eden kimse doğum olmadan cinsel yaklaşmada bulunamıyacağı gibi, ona yol açan davranışlarda da bulunamaz. Fethü'l-Kadîr sahibi de aynı görüşü tesbit etmiştir. Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/[132]

 

Zina Ettiği Kadını Nikahlarsa :

 

Adam zina ettiği kadını nikâhlıyabilir mi? Kadın zinadan gebe kalmış olsa bile yine de nikahlayabilir ve çocuk kendisinden olduğu için doğumunu beklemeden o kadınla cinsel temasta bulunabilir. Ya­pılan nikâh ta caizdir. Buna muhalefet eden olmamıştır.[133]

 

Evlendiği Kadın Bir Düşük Getirirse :

 

Evlendiği kadın bir düşük getirirse, bakılır : Şekillenmiş ve dört-ayhk kadar olmuşsa, nikâh caizdir. Daha az bir zaman içinde düşük yapmışsa, nikâh caiz değildir. Çünkü bu süre içinde yani dört aylık­tan az bir zaman içinde çocuğun şekli tam olarak ortaya çıkmaz. Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/[134]

 

Nesebi Sabit Olan Gebe Kadınla Evlenmek :

 

Nesebi sabit gebe bir kadınla evlenmek caiz değildir. Ancak İmam Ebû Hanîfe'ye göre, çocuk bir harbi (gayr-i müslim ülkenin vatandaşın) dan ise caizdir. Ne var ki, doğum yapmadan cinsel yak­laşmada bulunamaz. îmam Muhammed'e göre, böyle de olsa nikah­laması caiz değildir. İmam Kerhî bu içtihadı ihtiyar etmiştir. Tahavî ise, bu hususta imam Ebû Yusuf un, îmam Ebû Hanîfe'den yaptığı rivayeti itimada şayan görmüştür.[135]

 

Cariyesiyle Cinsel Temasta Bulunduktan Sonra Onu Nikahlaması Caiz Midir?

 

Cariyesiyle cinsel temasta bulunduktan sonra onu nikahlaması caizdir. Ancak hür bir kadınla evli bulunmaması gerekir. İmam Ebû Hanîfe ile İmam Muhammed'e göre, nikahlandıktan sonra bir istibrâ' süresi beklemeden cinsel temasta bulunabilir.   İmam Muhammed'e göre, kadirim bir ayhali görmesini beklemek daha uygun olur. Bun­da ihtiyat vardır.[136]

 

Zina Ettiğini Gördüğü Halde Kadınla Evlenirse :

 

Adam, kadının zina ettiğini gördüğü halde onu nikahlarsa, İmam Ebû Hanîfe ile İmam Ebû Yusuf'a göre istibra sûresini beklemeden onunla cinsel temasta bulunabilir. îmam Muhammed'e göre, istibra süresini beklemesi daha uygun olur.[137]

 

Baba, Öz Oğlunun Cariyesi İle Evlenebilir Mi?

 

Hanefi fukahasma göre, baba, öz oğlunun cariyesini nikahlaya­bilir. Ancak hür bir kadınla evli bulunmaması şarttır.[138]

 

Esir Edilen Evli Kadını Nikahlanmak Caiz Midir?

 

Yanında kocası yoksa, yalnız başına esir edilmişse, o takdirde onu nikahlamak caizdir. Bu kadının iddet beklemesine gerek yoktur. Bunun gibi gayr-i müslim ülkeden hicret edip gelen ve İslâmı kabul eden kadınların da kocaları yanlarında yoksa, iddet beklemeden on­ları nikahlamak caizdir. Bu ictihad, îmam Ebû Hanîfe'ye aittir. îma-nıeyne göre bu durumda olan kadınların da iddet (bir ayhali) bekle­mesi gerekir. Aksi halde hemen nikâh akdi yapmak caiz olmaz.

Ancak bir ayhali gördükten sonra kendisiyle cinsel yaklaşmada bulunmaya hepsi cevaz vermiştir. Sahih olan da budur.[139]

 

ŞİRK NEDENİYLE MUVAKKAT HÜRMET :

 

Nikâhı haram kılan sebeplerden biri de şirk «Allah'a ortak koş-maklık) tır. Yahudi Hristiyandan başka gayr-i müslim kadınlarla -hangi dine mensup olurlarsa olsunlar veya hangi inkâr ve inanç içinde bulunurlarsa bulunsunlar- evlenmek haramdır. Yahudi ve Hristiyanlara gelince, onlara Ehl-i Kitap = Semavi Kitap sahibi mil­letler denildiğinden Kur'ân bu iki millete mensup olan kadınlarla ev­lenmeye cevaz vermiştir.

O halde ateş perest, putperest, dinsiz ve güneşe, yıldızlara tapan kadınları nikahlamak caiz değildir. Ancak bunlar İslâm'a girerlerse o taktirde dinde kardeşimiz sayılacağından nikahlanın alarmda bir sakınca yoktur. Bu konuda hür ile câriye arasında fark yoktur. Ya­ni Yahudi ve Hristiy anlar dan başka gayr-i nıüslim kadın ister hür olsun, ister câriye olsun bir Müslümanm onlarla evlenmesi caiz de­ğildir.[140]

Fukahanın hepsine göre : Güneşe ve yıldızlara tapanlar, havyan ve suretlere ibâdet edenler, zındıklar, bâtınüer, cin ve şeytanlara ta­pan dürziler ve benzeri gruplar genellikle putperestler hükmünde sayılır.[141]

Mülkiyeti altında bulunduran müşrike, mecusiye ve benzeri put­perest cariyelerle cinsel temasta bulunmak ta caiz değildir.

O halde bir müslümanm, ister harbî (gayr-i müslim ülkede otu­ran kadın). , ister zımmî (Müslüman ülkede oturan kadın) ile Kitap Ehlinde olduğu taktirde evlenmesi caizdir. Bu kadın ister hür, ister câriye olsun cevaz sadedinde fark etmez.[142]

Bununla beraber mecbur kalmadıkça Kitap Ehli kadınlarla ev­lenmek ve boğazladıkları hayvanlardan yememek daha uygun dur. [143]İffetli bir müslüman kadınla evlenmek mümkün olmadı­ğında bunlarla evlenir, ne var ki, kilise sinagog ve benzeri ibâdet yerlerine gitmesine müsaade etmez. Çünkü İslâm'ın bu hususta iki önemli amacı var : Birisi, kadın çoğu zaman erkeğin te'siri altında­dır. Bu bakımdan Kitap Ehli bir kadın Müslüman bir erkekle evlen­dikten sonra çok geçmeden İslâm'a girmesi umulur. Diğeri ise, Müs­lümanlarla Kitap Ehli arasında belirlenen ölçüler dahilinde diyalogu devam ettirmektir.

O halde nikahlanan gayr-i müslime bir kadının kilise ve benzeri ibâdet yerlerine gitmesine müsaade edilmeyeceği gibi, evde içki, do­muz eti ve benzeri haram şeyleri de bulundurmasına cevaz veril mez.[144]

Müslüman Koca, evlendiği Kitap Ehli kadını ayhali, lohusalık ve cenabetlik sebebiyle gusletmeye zorlamaz. Onu kendi haline bırakır. Çünkü bir dine zorla adam sokulmuyacağı gibi, ibâdetini de yapmaya mecbur tutmaya kimsenin hakkı yoktur. Bu bir imân ve irfan mese­lesidir. [145]

 

Dar-İ Harpte Bir Müslümanm Kitap Ehli Kadını Nikahlaması :

 

Bir Müslüman erkek dar-i harbe gidip orada Kitap Ehli bir ka­dınla nikâhlanırsa, kerahetle caizdir. İslâm ülkesine dönecek olur­larsa, yapılan nikâh sahih sayılır.[146]

Dar-i Harpte evlendiği kadını orada bırakıp İslâm ülkesine yalnız başına dönecek olursa, hukuken o kadından ayrılmış sayılır. Çünkü bu durumda her biri iki ayrı ülkede bulunuyor, demektir.[147]

 

Herhangi Semavî Bir Kitap Ve Dine Ttikad Edenlerle Evlenmek Caiz Mi?

 

Kadınlardan biri herhangi semavî bir dine bir kitaba inanır ve o dinin de indirilmiş bir kitabı bulunuyorsa -İbrahim Peygambere ve Şit Peygambere indirilen sahifeler, Davud Peygambere indirilen Ze­bur gibi- o takdirde onu nikahlamak ve boğazladığı hayvanı ye­mek câzdir.[148]

 

Sabitlerden Bir Kadınla Evlenmek Caiz Midir?

 

İmam Ebû Hanîfe'ye göre, onlar da Hıristiyanların bir kolu bu­lunduğundan ve daha çok Zebur okuyup bazı yıldızlara ta'zünde bu­lunduklarından Kitap Ehli sayılırlar ve bu nedenle de onlarla evlen­mek caizdir.[149] Boğazladıkları hayvanlar da yenilir.

İmameyn'e göre, bunlar daha çok yıldızlara inandıkları için Ki­tap Ehli sayılmazlar ve bu nedenle de onları nikahlamak ve boğaz­ladıkları hayvanları yemek caiz değildir. [150]

 

Anası Mecusî, Babası Hıristiyan Olan Kızın Evlenmedeki Durumu :

 

Ana babasından biri mecusî veya putperst, diğeri Kitap Ehli olan kızın hükmü, Kitap Ehlinden olan kızın hükmü gibidir. Çünkü bu durumlarda çocuk, ana - babasından en has ve yakın olana tabi'-dir. Burada en has ve en yakın olan Kitap Ehlidir. O halde bu du­rumda bulunan bir kızla  Müslüman bir erkeğin evlenmesi  caizdir.

Ancak bir Müslüman kadınla evlenmek mümkün olduğunda bu yo­la girilmesi pek uygun değildir.[151]

 

Kitap Ehlinden Bir Kadın Nikahlandıktan Sonra Mecusî Veya Putperest Olursa :

 

Müslüman bir erkek, Kitap Ehli bir kadınla evlendikten sonra kadın mecusî olur veya dinsizliğini ilân ederse, o takdirde kocasına haram olur, nikâhları hükümsüz kalır.

Kadın Müslüman bulunur, kocası İslâm'ı bırakıp ya dinsizliğini ilân eder ya da diğer dinlerden birine girerse, hâkim derhal onları ayırır, nikâhlarını fesheder.

Müslüman bir erkek bir Yahudi kadınla evlenir, çok geçmeden o kadm Hıristiyan olur veya Hıristiyan iken Yahudiliğe dönerse, ni­kâhları fesholmaz. Sabiîleşirse, İmam Ebû Hanifeye göre yine fesh-olmaz. İmameyne göre fesholur.[152]

 

Murted, Murtedde İle Evlenebilir Mi?

 

Müslüman iken dinden çıkan bir erkek, dinden çıkan bir kadın­la evlenemiyeceği gibi, Müslüman ve kâfir bir kadınla da evlenemez. îslâm ülkesinde buna cevaz verilmez. Bunun gibi İslâm'ı bırakıp baş­ka dine giren bir kadınla da kimse evlenemez. Bunun sebebi açıktır : İslâm ülkesinde dinden çıkan bir kimsenin aile yuvası yıkılır, başka­sıyla evlenmesine cevaz verümiyerek dine dönünceye kadar bu yol­dan cezalandırılır.[153]

 

Müslüman Kadın Müşrik Ya Da Kitap Ehliyle Evlenebilir Mi?

 

Kur'an kesinlikle bunu yasaklamış, Resûlüllah (A.S.) Efendimi­zin hadîsleriyle konuya yeterince açıklık getirilmiştir.

«Allah'a ortak koşup inkâr içinde bulunan kadınlarla -imân edinceye kadar- evlenmeyin. İnanan bir câriye, Allah'a ortak koşan bir kadından -bu sizi imrendirip hoşunuza gitse bile- herhalde hayır­lıdır. Allah'a ortak koşup inkâr içinde bulunan erkeklerle imân edin­ceye kadar- Müslüman kadınları evlendirmeyin. Herhalde inanan bir köle -sizi imrendirip hoşunuza gitse bile- Allah'a ortak koşan bir abamdan hayırlıdır.»[154]

«Kadın dört özelliğinden dolayı nikahlanır : Malı için, soylulu­ğu için, güzelliği için ve dindarlığı için. Aman sen dindar olanına za­fer bul (onunla evlen) ki ellerin bereketle dolsun!»[155]

Bunun için fukaha «Müslüman bir kadının bir müşrik ya da Ki­tap Ehli bir erkekle evlenmesi caiz değildir» demiştir.[156]

Allah'ı inkâr eden bir kâfir, Hem mecusî, hem putperest kadın­larla evlenebilir. Ancak murted olan erkek evlenemez. Yukarıda da belirttiğimiz gibi, bu ona dünyada verilen cezalardan biridir. Sonra belki İslâm'a dönme ihtimali de kuvvetlidir.

Yahudi ve Hıristiyanların birbirlerine kız verip almaları da ca­izdir. Her ne kadar şeriatleri değişik de olsa, hepsi birden Kitap Ehli sayılırlar.[157]

 

Kitap Ehli Kadını Müslüman Kadın Üzerine Nikahlamak :

 

Müslüman kadınla nikâhlı bulunduğu halde Kitap Ehlinden bir kadını onun üzerine nikahlamak caiz olduğu gibi, Kitap Ehli bir ka­dınla evli bulunduğu halde onun üzerine Müslüman bir kadını ni­kahlamak da caizdir. Çünkü bu ikisi nikâh hükmünde eşittirler. Ya­ni ikisiyle evlenmeye cevaz verilmiştir.[158]

 

MÜLK SEBEBİYLE HAHAM OLANLAR :

 

Mülkün var olması nikâh akdine muvakkat da olsa mani'dir. O halde bir kimse mülkü altında bulunan cariyesini nikâhlıyamaz. Ni-kâhlasa bile bu muteber sayılmaz. Çünkü mülk nikâha engeldir ve bir bakıma ondan daha kuvvetli bir bağdır. O halde kendi cariyesi­ni nikâhlasa bile bu akidden dolayı mehir gerekmez, boşama hükmü câri değildir ve miras hükmü de vâcib olmaz.

O halde bir kadm kendi kölesiyle evlenemez, aynı zamanda ken­disiyle başkası arasında müşterek bulunan bir köle ile de nikâhlan-ması caiz değildir. Çünkü mülk bağı, nikâh bağından daha kuvvet­lidir.

Karı kocadan biri diğerini mülk edinirse,    nikâhları bâtıl olur.

Çünkü bu durumda mülk nikâh üzerine arız olmuş   ve onu hüküm­üz bırakmıştır.[159]

 

Özetliyecek Olursak :

 

Bir adam cariyesiyle veya mükatebesiyle (kendisiyle anlaşma Çapılıp akd-i kitabette bulunulan câriye), müdebberesiyle (öldükten sonra azâd edilmesini vasiyyet ettiği cariyesi) evlenemez. Yani nikâh akdiyle bir akidde bulunamaz. İsterse bu câriye onunla başkası ara­sında ortaklaşa bir mülk olsun, farketmez.[160]

Müdebbir ve Mükâtib olan Efendi, nikahladıkları cariyeyi   satın: alacak olurlarsa nikâhları hükümsüz kalmaz.

Hür bir erkek nikahladığı cariyeyi bilahere satın alırsa, nikâh­ları hükümsüz olmaz. [161]

 

TALÂK = BOŞAMA İLE MEYDANA GELEN TAHRÎM :

 

Bir adam bir veya iki talâkla hür karısını, bir talâkla câriye olan karısını boşarsa, gerek iddet içinde .gerekse iddeti sona erdikten sonra o kadını rızası varsa alabilir. Çünkü hür kadınlarda bir veya iki talâk, nikâh akdini tamamen koparmıyor, bir ya da iki bağ ile bağlı kalıyor. Cariyelerde ise bir talâk nikâh akdini tamamen kopar­mıyor, bir bağ daha kalıyor. Bu bakımdan tekrar evlenmeleri caizdir.

Ama hür bir kadını üç talâkla boşadıktan sonra iddeti tiitsin bit­mesin, iki talâkla boşadığı cariyesini yine iddeti bitsin bitmesin, rı­zaları olsun olmasın bir daha onunla evlenmesi caiz değildir. Meğer­ki boşanan bu kadın tesadüfen başka bir erkekle evlenir ve yine bu ikinci kocasından tesadüf en boşanır veya ikinci kocası ölürse, o tak­dirde birinci kocasıyla yeniden nikâhlanabilir.[162]

 

Evlendiği Cariyeyi Boşarsa :

 

Evlendiği cariyeyi iki talâkla boşadıktan sonra onu satın alıp azâd ederse, artık onunla evlenemez. Ancak tesadüfen başka bir er­kekle evlendikten sonra ondan boşanır veya bu kocası ölürse, o tak­dirde iddeti bittikten sonra birinci kocasıyla evlenebilir.[163]

 

NİKÂH-İ MUT'A = MUVAKKAT NİKÂH :

 

Hayber savaşına kadar mubah olan Muvakkat Nikâh, Resülül-lah'm Sünnetiyle yasaklanıp haram kılınmıştır. O halde belli bir sü­re ta'yin edip bir kadınla nikahlanmak caiz değildir. Bununla bera­ber böyle bir nikâh ne kadım helâl kılar, ne boşama hükmüne kapı açar, ne zihar, ne de miras terettüb eder. Şöyleki : Bir kadınla mu­vakkat nikâhla evlenen adam ona, o da o adama vâris olmaz, bir arada bulundukları sürece zina etmiş sayılırlar.[164]

Nikâh-i Muta'nm süresinin az veya çok olması arasında bir fark yoktur. En sahih kavle göre ise, muvakkat olduktan sonra malûm ve meçhul olması arasında da fark yoktur.[165] Ancak kıyamete ka­dar, İsa ininceye veya Deccal çıkıncaya kadar seni nikahlıyorum, ya­ni seninle evleniyorum şeklinde bir ifade kullanırsa, muvakkatlık şartı burada hükümsüz kalır ve nikâh akdi sahih olur. Çünkü o za­mana kadar yaşamaları mümkün değildir.[166]

 

Mutlak Anlamda Bir Akidle Nikâh Etse :

 

Adam muvakkat değil mutlak anlamda bir ifade kullanarak ka­dınla evlenirken içinden belli bir süreyi geçirecek olsa, nikâh akdi onun içinden geçirdiğine göre değil, diliyle mutlak anlamdaki sözü­ne göre sahih olur.[167]

O halde içinden bir ay sonra boşamayı düşünerek mutlak anlam­da nikâh akdi yapsa bile yine de akid sahihtir. Çünkü itibar burada niyete   değil, sözedir.[168]

 

İş İcabı Sadece Gündüz Beraber Bulunmak Kaydıyla Evlenmek :

 

Gece bekçiliği gibi bir işte çalışıp "gündüzleyin ancak evinde bu­lunabilen kimse nikâh akdinde sadece gündüzleri karısıyla buluna­bileceğini ifade ederse, bu da sahihtir. Mut'a nikâhı anlamında değil­dir.[169]

 

İhrâmlı Bulunan Erkekle Kadının Evlenmesi :

 

Hac veya umre için ihrama giren erkekle kadın, henüz ihrâm-lan çıkmadan önce nikâh akdi yapabilirler, ancak cinsel temasta bu-mamazlar, çünkü ihram buna nıani'dir. [170]

 

NÎKÂHTA VELAYET :

 

Velayet : Başkalarının kişiliği veya malları ve evlenmeleri ko­mşunda 'söz sahibi olma, anlamında kullanılır. İslâm Hukukunda bilhassa evlenme hususunda velayet şu dört sebepten biriyle sa­bit olur :

1. Akrabalık,

2. Satın aldığı köle üzerindeki velâ (efendilik hakkı),

3. İmamet,

4. Mülk...[171]

İmamet, velâyet-i ammeyle ilgilidir. Akrabalık velâyet-i hasse ile ilgilidir. Yani baba, vasi ve mütevellinin velayetleri yalnız çocuk­larıyla ilgili olup velâyet-i kasıradır ve belli bir vakte ilişkindir.

Velayet hakkına sahip bulunan «velî» çoğuluna «evliya» denir. Kadının en yakm velîsi, oğlu sonra oğlunun oğlu (ne kadar aşağı da inse böyledir), sonra babası, sonra babasının babası (ne kadar yu­karı da çıksa böyledir).[172]

 

Mecnune Bir Kızın Velîsi :

 

Mecnune bir kızın babasıyla oğlu veya dedesiyle oğlu bulunursa, İmam Ebû Hanîfe ile İmam Ebû Yusuf a göre, velayet oğluna aittir. İmam Muhammed'e göre, babasına aittir.[173]

Mezhep imamları arasında farklı görüş bulunduğuna göre, bu hususta af dal olan şudur : Baba, mecnuneyi nikâh ettirmesi için oğ­luna emreder. Böylece imamlardan her üçünün de içtihadına göre amel edilmiş olur. Bununla beraber baba oğuldan her biri bu husus­ta velilik yapabilir.[174]

Baba, oğul ve dededen sonra baba-ana bir kardeş, ondan sonra baba bir kardeş gelir. Bunlardan sonra baba - ana bir kardeş oğlu, Sonra baba - ana bir amca, sonra baba bir amca, sonra da baba - ana sonra da baba bir kardeş oğlu gelir. Ne kadar aşağıda inse böyledir, bir amca oğlu ve sonra da baba bir amca oğlu gelir. Ne kadar aşağı da inse böyledir. Bundan sonra baba - ana bir babanın amcası, son­ra baba bir babanın amcası ve sonra da sırayla bunların oğullan ge­lir. Sonra baba - ana bir baba tarafından dedenin amcası, sonra ba­ba bir baba tarafından dedenin amcası gelir. Sonra bu tertip üzere bunların oğulları gelir.[175]

Bütün bu saydıklarımızın belirtilen sıraya göre, küçük kız ve er­kek çocuklarıyla, büyük olup cinnet getiren kız ve erkek çocukları üzerinde icbarı anlamda velayet hakkı vardır.[176]

Bunlardan sonra köle ve cariyeyi azâd eden efendinin velayet hakkı yardır. Bunda da erkek ile kadın eşittir. Sonra da efendinin asabesi velayet hakkına sahiptir. [177](Buna Mevlâ'l-ltaka denir.)

Asabe bulunmadığında zevil-erhamdan küçük kız veya oğlana ya da cinnet getirmiş büyük yaştaki oğlan ve kıza varis olanlar sıra ile veli olurlar. Bu, İmam Ebû Hanîfe'ye göredir. İmam Muhammed'e göre, zevi'l-erhama velayet hakkı yoktur. İmam Ebû Yusuf ise bu meselede mütereddiddir.

İmam Ebû Hanîfe'ye göre, Zevi'I-Erham'dan velayet hakkına en yakın anadır, sonra kızıdır, sonra oğlunun kızıdır, sonra kızının kı­zıdır. Sonra da oğlunun oğlunun kızıdır, sonra da kızının kızının kı­zıdır. Sonra ana - baba bir kız kardeşidir, sonra baba bir kız karde­şidir. Sonra ana bir erkek ve kız kardeşleridir. Sonra da bunların tertip üzere çocuklarıdır.[178]

Kız kardeşlerin evlâdından sonra halâlar sonra dayılar, sonra teyzeler, sonra amca kızları, sonra halâ kızları gelir. İmam Ebû Ha-nîfeye göre cedd-i fasit bu hususta kızkardeşten önde gelir.[179]

Sonra da mevlâl-muvalat (yani nesebi meçhul bir şahıs tarafın­dan veli edinilen kimse) dir. Sonra Sultan, sonra da kaadıdır. Kaadı-nın nasbettiği kimse de kaadı makamına geçer.[180]

 

Kaadımn Velayeti :

 

Kaadmm velayeti, ancak bir veliye ihtiyaç duyan çocuk veya cinnet getirmiş büyük onun yetkisi altındaki beldede oturursa, o tak­dirde geçerlidir. Yukarıda belirttiğimiz akrabadan velîler varsa, kaa-dı velilik yapamaz. Ayrıca velayete muhtaç çocuk veya deli kaadı­mn yetkisi dışında bir beldede oturuyorsa, o takdirde de kaadımn ve lâyet hakkı yoktur. Bununla beraber yetkisi dışındaki yerde bulu­nan çocuğa velilik eder, sultan da buna cevaz verirse, o takdirde caiz ve geçerli olur. Fukahanın çoğuna göre, bu cevaz istihsanîdir. Sahih olan da budur.[181]

 

Kaadi Velayet Hakkım Kullanarak Küçük Kızı Kendi Nefsine Tezvîc Edebilir Mi?

 

Kaadının velayet hakkım kullanması, onu başkasına evlendirme yetkisiyle ilgilidir. Kendi nefsine evlendirme yetkisine sahip değil­dir. Çünkü bu durumda çocuğu velisiz nikâh etmiş sayılır. Hem kaa-dı kendi nefsi hesabına raiyye mesabesindedir. O takdirde ondan üs­tün olan valinin velilik yaparak küçük kızı ona nikahlama hakkı vardır. Valinin durumu da böyledir. O da velayet hakkını kendi nef­si için kullanamaz, çünkü bu durumda velisiz bir küçük kızı nikah­lamış sayılır ki bu caiz değildir. Vali bu hususta raiyye sayılır. O takdirde sultanın velâyetiyle küçük bir kız ona tezviç ettirilebilir.[182]

Ama velayet hakkını taşıyan amca oğlu, amcasının kızını kendi­ne nikâhlıyabilir. Buna cevaz verilmiştir. Halbuki velayet hakkına sahip bulunan kaadı'küçük kızı kendi oğluna nikâhhyamaz. Diğer evliya ise, amca oğlu hakkındaki yetkiye sahiptirler.[183]

 

Vasî'nin Velayet Hakkı Var Mıdır?

 

Bilindiği gibi Vasi, bir ölünün vasiyetini yerine getirmekle em­redilen kimsedir. İslâm Hukukunda vasî'nin küçük yaştaki kız ve oğ­lan çocuklarını başkasına evlendirmede velayet hakkı yoktur. İster­se ölen baba bu hususta vasiyet etmiş bulunsun. Ancak vasî aynı za­manda küçük kız veya oğlanın velisi bulunursa, o takdirde velayet hakkına sahiptir.[184]

Küçük yaştaki kız ve oğlan çocukları sahibsiz kalırlarda bir ada­mın evinde himaye edilirlerse, yine de himaye eden kimse onları er­gen olmadan evlendiremez, bu hususta velayet hakkına sahip sayıl­maz. Günümüzde bazı kurumlarda himaye edilen kimsesiz çocukla­rın da durumu böyledir.[185]

Başkasının mülkü sayılan memlûkün ve kendisiyle akd-i kita­bet yapılan mükatebin de velayet hakları yoktur. Çünkü kendileri ve­layet altında bulunuyorlar dır. [186]

 

Çocuğun, Delinin Ve Kâfirin Müslüman Üzerinde Velayet Hakkı Var Mıdır?

 

İslâm fıkhına göre, ne çocuğun, ne delinin, ne de kâfirin Müslü­man üzerinde velayet hakkı ve yetkisi yoktur. Bunun gibi, Müslüman da kâfir üzerinde velayet hakkı yoktur. Ancak Müslüman kim­se, kâfire olan cariyenin efendisi olursa velayet hakkı vardır. Bunun gibi, ülkenin sultanına da ülkedeki kâfirler üzerinde velayet hakkı tanınmıştır. Tabiatıyle kâfirin kâfir üzerinde velayet hakkı vardır.[187]

 

Murteddin Velayet Hakkı Var Mıdır?

 

İslâm hukukuna göre, murteddin (yani İslâm'dan çıkanın) ne Müslüman ne kâfir, ne kendisi gibi başka bir murted üzerinde vela­yet hak ve yetkisi yoktur.[188]

 

Açıktan Günah İşlemek Velayete Engel Midir?

 

Müfta bih olan kavle göre, açıktan günah işleyen kimsenin vela­yet hakkı sakıt olmaz. Yani günah buna engel değildir. Çünkü gü­nahsız kimse yoktur (peygamberler müstesna). Ancak açıktan gü­nah işlemek dikkat çektiğinden, söz konusu edilmiştir.[189]

 

Velî Sürekli Cinnet Getirirse, Velayet Hakkı Kalkar Mı?

 

Cinnet getirip sürekli şekilde aklî dengesi yerinde olmayan kim­senin velayet hakkı kalkar. Ancak bazen cinnet getirip bazen de aklî dengesi yerine gelen kimse müstesnadır, yani böylesinin velayet hakki kalkmaz. Kendine geldiği vakitlerde gereken tasarrufatı yapabi­lir.[190]

 

Sürekli Cinnet Halinde Bulanmanın Miktarı Yok Mudur?

 

İmam A'zam Ebû Hanîfe'ye göre, en az bir ay veya daha çok cin­net hali devam eden kimse, sürekli mecnun sayılır ve bu nedenle ve­layet hakkı kalkar. Fetva buna göredir. Bir aydan daha az bir süre devam ederse velayet hakkı kalkmaz.[191]

 

Gerizekâh Veya Aklî Dengesi Bozuk Olan Çocuk Ergenlik Çağma Girerse :

 

Bu durumda da velîsinin velayet hakkı kalkmaz. Çünkü bunla­rın çocuklardan farkı yoktur ve ergen de olsalar kendilerine sahip değillerdir.[192]

 

Çocuk Ergen Olduktan Sonra Cinnet Getirir Veya Gerizekâlı Bir Durum Alırsa :

 

Bu durumda îmam Ebû Yusuf'a göre, babasının   velayet hakkı tekrar başlamaz. Bu hak otomatikman kaadı (hâkim) 'ya intikal eder. mam Muhammed'e göre, istihsanen babaya intikal eder. İmam Mu-hammed'in görüşü ağırlık   kazanmış ve ona göre fetva verilmiştir.[193]

 

Baba Cinnet Getirir Veya Bunayacak Olursa :

 

Baba bu iki halden biriyle nıübtelâ olursa, malından velayet hak­kı oğluna verilmez, evlendirme hususunda ise, İmanı Ebû Hanîfe ile îmam Ebû Yusuf'a göre, velayet hakkı oğluna intikal eder, kaadıya değil. Sahih olan da budur. Velîlerden İki Tane Ayni Derecede Bulunursa :

Küçük erkek veya kız çocuğunun aynı derecede iki tane velisi bu­lunursa, her ikisi de bunları evlendirmekte yetkilidir. Biri bu hakkı­nı kullandığında diğeri buna cevaz vermese bile, yine geçerli sayılır. Ama iki kişi arasında ortaklaşa satın alman cariyenin durumu böyle değildir, ikisi anlaşmadıktan sonra sadece birinin velayet hakkını kullanarak onu evlendirmesi geçerli sayılmaz.[194]

 

İki Veli Ardarda Nikâh Akdi Yaparlarsa :

 

Velayetleri altındaki küçük kızı velîlerden her biri bir başkası­na tezvîc ederse, ikisi aynı anda akid yapmışlarsa, yapılan akid hü­kümsüz kalır. Biri diğerinden önce yapmış, önce yapılan akid geçer­li, diğeri hükümsüzdür.[195]

 

Derece Bakımından Uzak Sayılan Velî Nikâh Akdi Yaparsa :

 

Küçük kızı, yakın velîsi bulunmadığı ve nerede olduğu da bilin­mediği takdirde uzak velîsi tezvîc edebilir. Yakın velî hazır olur da ancak cinnet getirmiş veya bunamış bir durumu bulunursa, ö takdir­de uzak velînin yine nikâh akdini yaptırması caiz olur. Yalan veli hazır bulunduğu halde uzak velî nikâh akdini yaptırırsa, bu akid ya­kın velinin uygun görmesine bağlıdır.[196]

Efendisi hazır bulunmadığı takdirde bir cariyeyi onun vâris ve yakınları evlendiremez. Çünkü bu durumda velayet hakları yoktur.[197] Ancak nerede olduğu bilinmez ve bu hususta bir ip ucu da bulunmazsa, o takdirde gaib-i munkati' (haberi kesik bir gaib) ka­bul edilerek yakınları tarafından cariyesi evlendirilebilir. Hattâ fu-kahadan bir kısmına göre, efendinin, yani cariyenin velîsinin şehir­de bilinmiyen bir yerde gizlendiği malûm olsa bile, yine de diğerleri­nin adı geçen cariyeyi evlendirme yetkisi vardır.[198]

Cariyenin yakın ve uzak velîsinden her biri diğerinden habersiz aynı anda onu evlendirecek olurlarsa, yapılan nikâh akdi hüküm­süz sayılır. Bunun gibi, hangisinin önce nikâh akdi yaptırdığı bilin­mediğinde de durum böyledir.[199]

Yakın velînin gelmesiyle uzak velînin yetkisi kalkar. Ancak o gelmeden önce yaptığı akid geçerli kabul edilir. Çünkü o durumda velayet hakkına sahip bulunuyordu. [200]

 

Kızın Velisi Gaiblere  Karışırsa Kaadı Velilik Yapabilir Mi?

 

Kızın velîsi gaiblere karışır, nerede olduğu bilinmez veya velisi olan baba ya da dede açıktan günah işleyen fâsık kişiler olursa, o takdirde kısan başına bir kötülük gelmesin diye- kaadı (hâkim) onun veliliğini üstlenir ve bir dengine nikâhlıyabilir.[201]

Henüz ergen olmayan kız ve erkek çocuklarım, arzulan olmasa bile velîleri -onlar için mutlak bir yarar görüyorlarsa- evlendirebi-lirler. Bundan maksat, bir dengine nikâhlıyabilirler. Tabii düğün, çocuklar ergen olduktan sonra yapılır.

Aklî dengesi yerinde olmayan ile geri zekâlı veya bunak kız ve erkek çocuğunu da nikâhlamada -arzuları olmasa bile- velînin yet­kisi vardır.[202]

 

Başkasına Nikahlanan Küçükler Ergen Olunca Nikâhı Feshedebilirler Mi?

 

Velîleri, babaları ya da dedeleri olan küçük kız ve erkek çocuk-lar ergen olunca yapılan nikâhı feshe demezler. Baba ve dededen baş­ka velilerin yaptığı nikâhı bozmakta serbesttirler. Bu, İmam Ebû Hanîfe ile İmam Muhammed'e göredir.[203]

Küçük yaşta nikahlanan kız ve erkek çocuk büyüdükten sonra -velileri baba ve dedelerinden başkası olduğu için- nikâhı feshet­mek isterler de kaadı buna engel olur ve bu durumda iken karı ko­cadan biri ölürse, miras hakkı cereyan eder.[204]

 

Kaadı Veya Sultan Tarfmdan Nikâh Akdi Yapılan Küçükler Ergen Olunca :

 

Bu durumda nikâhı feshetmekte serbesttir. Sahih olan da budur. Çünkü belilik yapan kaadı veya imam onun baba veya dedesi değil­dir.[205]

 

Ergen Olmayan Kız Kendini Başkasına Tezvîc Ederse :

 

Velîsi ölmüşse ve oturduğu yerde kaadı veya sultanın vekili kıl­dığı bir görevli de bulunmuyorsa, küçük kız kendini birine tezvîc et-

tirirse, yapılan akid caizdir. Ancak adı geçen kız ergen olurca, bu nikâhı feshetme yetkisine sahiptir. Dilerse bu nikâha bağlı kaim evlenir, dilerse, bozar.[206]

 

Yine Küçük Kız Kendini Tezvîc Ettirir De Velîsinin Kardeşi Uygun Görürse :

 

Bu durumda yapılan nikâh akdi sahihtir. Ancak kız ergen olun­ca dilerse bu akde bağlı kalıp evlenir, dilerse akdi bozar. [207]Ne var ki, akdi bozmada beklememesi gerekir. Ayhali kanım görünce, şahidleri bulup onların huzurunda nikâhı feshetmesi gerekir. Şahid bulmakta zorluk çeker, insanlardan uzak bir yerde bulunduğu için te'min edemezse, bu bir özür sayılmıyacağı için, nikâhı tasvip etmiş kabul edilir.[208]

Ayhali görünce şahit bulup nikâhı bozduğunu söyler, fakat du­rumu gidip hâkime bildiremez de aradan iki ay gibi uzun bir zaman geçerse, yine de bozma veya kabul etme yetkisi devam ediyor, sayılır. Tabii bu arada kendini nikâhlı bulunduğu adama teslim etmezse; aksi halde nikâhı feshetme yetkisi sona ermiş kabul edilir.[209]

Kız ergen olunca nikâhını feshettiğini iddia eder, kocası ise, fesh­etmediğini bilâkis susup bir şey demediğini iddia eder ve bu yüzden kaadıya başvurulursa, aralarında şahit yoksa, kocanın sözüne iti­bar edilerek nikâhın devamı sağlanır.[210]

 

Efendileri Tezvîclerini Yaptıktan Sonra Azâd Ettiği Küçük Kız Veya Oğlan :

 

Ergen olmayan küçük kız veya oğlan köle olarak bulunuyorlar da efendileri velayet hakkını kullanarak onları uygun kimselere tez­vîc ettikten sonra azâd ediyor. Küçükler hürriyetlerine kavuştuktan sonra ergenlik çağma giriyor. Bu durumda efendileri tarafından ya­pılan nikâh akidlerini bozma serbestileri yoktur. Çünkü kölelik kay­dı bu hakkı kökünden kaldırmıştır.

Ama önce azâd eder, sonra birine nikâhlar ve küçük kız veya oğlan bir süre sonra ergen olunca, nikâhı feshetme yetkileri vardır.

Çünkü buna engel sayılan kölelik kaydi, nikahlanmadan önce kaldı­rılmıştı.[211]

 

İrtidad Edip Dar-İ Harbe Geçen Velî :

 

Bir müslüman dinden çıkar da dar-i harbe geçer geride karısını ve bir de küçük kızını bırakır kızın amcası onu bir dengine nikâh ederse, bu akid caizdir; ancak kız ergen olunca muhayyerdir, dilerse bu nikâhı bozabilir. Ama bu durumda ergen olmadan anasıyla ba­basıyla birlikte irtidad edip dar-i harbe geçerlerse, nikâh hali üzere kalır.[212]

Şunu da belirtelim ki, hıyar-i bulûğ ile meydana gelen fesih, ta­lâk değil tefriktir, bu hususta erkekle kadın arasında fark yoktur. Ama nikâh akdinde kendisine talâk tahyiri verilen kadının nikâhı bozması tefrik değil, talâktır.[213]

 

Bu Hususta Genel Kaide :                                                           

 

Kadın tarafından gelen her ayrılma, fesih anlamındadır. Küçük iken nikâh ettirilen ve ergen olunca nikâh feshetme yetkisine sahip bulunan kızın bu isteği bir fesihtir, talâk değildir.

Erkek tarafından gelen ayrılma ve sebebi ise bir talâktır, fesih değildir. Nikah akdinde kadına Tefvîz-İ Talâk, Tahyîk-Î Talâk da bir bakıma erkekten gelen bir yetki olduğu için talâk anlamına-dır.[214]

 

Ergenliğe Dayalı Muhayyerlik Sebebiyle Ayrılma :

 

Küçük yaşta baba ve dedesinden başka olan velîsi'tarafından bi­rine nikahlanan kız ergen olunca nikâhı feshedebilir. Bu durumda, kocası sayılan adam ona cinsel yaklaşmada bulunmuşsa, kendisine mehrin tamamını ödemesi gerekir. Bu ayrılma isteği ister kadın, is­ter erkek tarafından gerçekleştirilsin, farketmez. Cinsel yaklaşmada bulunmamışsa, yine ayrılma isteği hangi taraftan gelirse gelsin, me-hir ödemeğe gerek yoktur.[215]

Bunama geçiren bir kızı baba ve   dedesinin dışındaki velilerinden biri evlendirirse, kız evlendikten sonra kendine gelir, normal ha­line dönerse, o takdirde yapılan nikâhı feshetmekte serbesttir.[216]

Belirtilen durumda olan bir kadım oğlu evlendirirse, bu durum­da oğul da baba gibidir belki daha yetkilidir. O takdirde kadın nor­mal haline dönerse, nikâhı feshetme yetkisine sahip değildir. [217]

 

Küçük Yaşta Nikâh Akdi Yapılan Kızın Durumu :

 

Aslında küçük yaştaki bir kızı evlendirmek doğru değildir. An­cak ona bakacak kimse bulunmaz da ileride bir yuva kurması düşü­nülerek velisi tarafından birine nikâh ettirilirse, ergenlik veya ona yakın bir çağa girmedikçe kocasının cinsel yaklaşmada bulunmama­sı gerekir. Fukahadan bir kısmı ergenlik çağma yakın yaşı dokuz olarak belirlemişlerse de bu kızın gelişmesine, yaşadığı iklime göre değişebilir.

Ergen olsa bile cinsel temasa güç getiremiyecek kadar zayıf ya­da hasta bulunursa, kocasının yaklaşması doğru olmaz. Fukahadan bir kısmı bu durumda olan kadına yaklaşmak helâl değildir, demiş­lerdir.[218]

 

Kızın Cinsel Temasa Güç Getirip Getirmiyeceği İhtilâf Konusu Olursa :

 

Babası, nikâh ettirdiği kızının cinsel temasa güç getiremiyecek kadar küçük veya zayıf olduğunu iddia eder, kocası ise bunun aksini savunursa, o takdirde durum kaadıya havale edilir. Kızın mahkeme­ye gelmesi mümkünse davet edilir ve durumu tesbite çalışılır. Müm­kün değilse iki bilirkişi kadına havale edilir, onların vereceği bilgiye göre karara varılır.[219]

 

Hür Ve Ergen Kızın Nikâhı   Velîsiz Caizdir Ve Geçerlidir :

 

Hür ve ergen kızın kendine denk biriyle evlenmeye karar ver­mesi ve nikâh akdini velîsiz yerine getirmesi, İmam Ebû Yusuf ile -zahir rivayete göre- İmam Ebû Hanîfe'nin ictihadlarına göre geçer­lidir.[220]

Bu konuda Şeyhülislâm Atâ' bin Hamze'den Şafiî Mezhebine bağlı bakire ergen bir kızın, babasının izni olmaksızın   kendini   bir dama tezvic eder, babası da buna rıza göstermezse, yapılan nikâh ,kdi sahih olur mu? diye sorulmuş. O da şu cevabı vermiştir : Sözü [dilen kız ister Hanefî mezhebine mensup bir adam ile, ister Şafiî Mezhebine mensup bir adamla evlensin, babasının razı olmaması ni­kâhın sıhhatma engel sayılmaz.[221] Bu bir fetvadır. [222]

 

Baba Veya Sultan Kızın Îzni Olmaksızın Onu Evlendirebilirler Mi?

 

Akli dengesi yerinde olup ergen bir kızı izni alınmaksızın baba-n veya devrin sultanı evlendiremez. Bu kız ister bakire olsun, ister dul bulunsun farketmez. Şayet baba veya sultan bu yola girerlerse, kızın icazetine, yani yapılan nikâhı tasvip etmesine bağlı kalır; ister­se kabul eder, isterse reddedebilir. Reddetdiği takdirde nikâh hüküm­süz kain.[223]

 

Baba Veya Sultan Kızdan İzin İsterken :

 

Baba veya sultan nikâh akdini yapmak üzere kızdan müsaade isterlerken kız gülerek cevap verirse, onun gülmesi izin yerine ge­çer.[224]

Ancak bö.yle bir teklif yapıldığında kız aîayvari gülerse, bu bir izin verme ve tasvip sayılmıyacağından, yapılan nikâh sahih olmaz. Fetva buna göredir. Sadece tebessüm etmesi, uygun kabul etmenin belirtisi sayılır.[225]

 

Bakire Ergen Veya Dul Kız Evlenme Teklifine Ağlayarak Cevap Verirse :

 

Bakire veya dul ergen kız, evlendirme teklifine ağlayarak karşı­lık verirse, bakılır : Gözlerinden sadece yaş akıyor, ama sesini çıkar­mıyorsa, bu tasvip anlamına gelir. Sesli ağlıyorsa, bu red mânasına gelir. [226]Ne var ki dulun sözlü muvafakatinin alınması daha uy­gundur.

Ergen bakireyi evlendirmek üzere velisi ondan izin ister, o da susup cevap vermezse, bu uygun kabul etme anlamına gelir. Bunun gibi, kendisine bu konuda yapılan tekliften hemen sonra mehrini is­terse, bu da uygun kabul etmek sayılır. [227]

 

Velîsi, Seni Şu Kadar Mehir Karşılığında Falan Adama Tezvîc Ediyorum, Dese :

 

Böyle bir teklif karşısında kız susup cevap vermese veya velîsi onu bir adama nikahladıktan sonra kendisine bu haber gelince su­sup cevap vermezse, her iki durumda da onun bu davranışı uygun kabul etme anlamına gelir. Nikâh yapıldıktan sonra «ben razı deği­lim» dese bile, bu yapılan nikâhı hükümsüz bırakamaz.

Ancak yakın velisi varken uzak velilerinden biri onu nikâh et­tirmek üzere izin ister, o da susup cevap vermezse, bu uygun kabul etme anlamına gelmez. Nikâh akdi yapıldıktan sonra dilerse, redde­debilir.

Velisi onu evlendirmek üzere elçisini gönderir, o da elçinin getir­diği teklife karşı susup cevap vermezse, gelen elçi ister âdil bir kim­se olsun, ister gayr-i âdil olsun, kızın ona karşı susması kabul an­lamına gelir. Ama velînin göndermediği bir başka adam gelip haber verir, kız da susup cevap vermezse, bakılır ; Âdil bir adamsa veya haberi getiren birden fazla kimse ise, susmak kabul anlamına gelir. Gayr-i âdil bir tek adam ise, kızın susması yeterli değildir. Bu bakım­dan nikâh akdini reddedebilir. [228]Bu, İmam Ebû Hantfe'riin kav­lidir. [229]

 

Haberi Getiren Üçüncü Şahıs :

 

Haberi getiren üçüncü şahıs ne kızın velisi, ne de gönderdiği adam değilse, gayr-i âdil bile olsa, kız onu tasdik ederse, nikâh akdi sabit olur, yalancı kabul ederse, sabit olmaz. Bu, îmam Ebû Hanîfe-nin kavlidir. İmameyne göre, haberi getirenin doğruluğu sabit olur­sa, nikâh sübut bulur.[230]

 

Nikâhı Yapılmak îstenen Kızın îzni Alınırken Kinlinle Nikâhlanacağı İyice Açıklanır :

 

Ergen bakire veya dul kızın velisi onu birisine nikahlamak üze­re izin isterken, kiminle evlendirmek istediğini çok açık şekilde ken­disine anlatması gerekir. O halde tanıtmaksızm sadece seni bir ada­ma nikahlamak istiyorum, der, kız da susarsa, bu uygun kabul etme anlamına gelmez. Bir iki adamın ismini söyler ve yeterince her birini tanıtır da öylece izin isterse, kızın bu durumda susması, tasvip sayıhr. O takdirde velîsi onu, ismini andığı iki adamdan birine nikah­layabilir. [231]Ancak dulun sözlü nıuvakatı şarttır.[232]

 

Ergen Bakire Veya Dul Kız, Nikâh Hususunda Velîsine Mutlak Anlamda Yetki Verirse :

 

Ergen bakire veya dul kız velisine, «Beni dilediğin adama nikah­layabilirsin, ben senin yaptığına razıyım...» derse, o takdirde, velînin nikâh akdi yaparken ona gelip evlendireceği adamı tanıtması gerek­mez. Ama tanıtmasında yarar vardır.

Velî, kıza : «Birkaç kişi seni istiyor» der veya kız ona 'Sen beni di­lediğine, beğendiğine tezvîc edebilirsin» derse, bu genel anlamda bir izindir ve geçerlidir. Sahih olan da budur.

Bu arada mehrin anılması gerekir. En uygun olan da bu görüş­tür.[233]

O halde kızın babası, adamın ismini ve mehrini ne kadar tesbit edileceğini anmadan izin ister, kız da susup cevap vermezse, bu du­rumda nikâh akdi yapıldıktan sonra kız nikâhı reddedebilir ve bu red geçerli sayılır. Ama babası hem adamı tanıtır, hem mehirden söz ederse o takdirde kızın mücerred susması tasvip anlamına gelir ve artık nikâhı reddetme yetkisine sahip değildir. [234]

 

Kız Hazır Bulunduğu Halde Velîsi Onu Tezvîc Ederse :

 

Mecliste kız da hazır olduğu halde velisi onu yine hazır olan bir adama veya hazır olmayıp tanınan adamın vekiline nikâh ederken kız susup sesini çıkarmazsa, en sahih görüşe göre, bu kabul sayüır ve yapılan nikâh geçerlidir. [235]

 

Eşit Seviyede Bulunan İki Velîden Herbiri Kızı Bir Başka Adama Aynı Anda Nikahlarsa :

 

Eşit seviyede bulunan iki veliden herbiri aynı anda kızın iznini aldıktan sonra ayrı kimselere nikâhlıyacak olursa, yapılan nikâh hü­kümsüz sayılır. Çünkü izin.vermede öncelik sağlanmamıştır. Yani önce birine izin vermiş olsaydı, sonra verdiği' izin geçersiz sayılır, ilk izine dayanılarak yapılan nikâh akdi sahih olurdu.[236]

 

Kız Teklif Edilen Adamdan Başkasını Uygun Görürse :

 

Velisi, kızı bildiği bir adama nikahlamak üzere gelip izin ister, kız da başka bir adamdan söz edip «o daha uygundur» diye cevap verirse, o takdirde, bu velinin isteğine karşılık bir izin sayılmaz.

Ancak velî nikâh akdini yapdıktan sonra gelip kıza haber verir, kız da «ben de onu istiyordum...» derse, bu yapılan nikâh akdine ce­vaz anlamına gelir ve geçerliklik kazandırır.[237]

 

Babası Evlendirdikten Sonra :

 

Ergen kızı babası bir adama nikahladıktan sonra haber kendisi­ne ulaşınca, ben o adamı istemiyorum, derse, muhtar olan kavle gö­re bu yapılan nikâhı red anlamını taşır, bu bakımdan nikâh akdi ge­çerliliğini kaybeder.[238]

 

Velî İzin İsterken Kız, «Uygundur» Derse :

 

Velisi nikâh akdi yapmak için gelip kızından izin ister, o da «uy­gun» der, velî tam dışarı çıkarken kız pişman olur da «istemiyorum» derse, bakılır : Veli onun bu ikinci sözünü işitirse, nikâh akdi yaptı­ramaz, işitmemişse yaptığı akid sahihtir. [239]

 

«Benim Nikâha İhtiyacım Yoktur» Derse :

 

Velisi nikâh akdini yapmak üzere kızdan izin istediğinde, «Be­nim nikâha ihtiyacım yaktur...» veya «Ben size daha önce de söyle­miştim, ben evlenmek istemiyorum...» derse, bu nikâhı red anlamına gelir. En zahir kavi de budur.[240]

Kız yapılan telife «Sen bilirsin» derse, bu izin sayılmaz. [241]

 

Ergen Bakire Kızı, Amcasının Oğlu Kendine Nikahlarsa :

 

Erken bakire kızı, haberi olmadan amcasının oğlu kendi nefsine nikâhlar ve bu haber kendisine ulaşınca önce susar, sonra da «Ha­yır böyle bir nikâha razı değilim» derse, bu yapılan nikâh akdini red-olur. Çünkü amcasının oğlu kendi hesabına asîlse de kızdan yana fu­zulî sayılır. Bu bakımdan İmam Ebû Hanîfe ile İmam Muhammed'e göre, yapılan akid sahih olmaz.

Ama amcasının oğlu önce kıza müracaat edip kendi nefsine ni­kahlamak üzere izin ister, o do susmakla karşılık verir ,ve oğlan bu­na dayanarak nikâh akdini yaparsa, bi'1-icmâ' caiz olur.[242]

yılır. O takdirde velîsi onu, ismini andığı iki adamdan birine nikah­layabilir. [243]Ancak dulun sözlü nıuvakatı şarttır. [244]

Ergen bakire veya dul kız velisine, «Beni dilediğin adama nikah­layabilirsin, ben senin yaptığına razıyım...» derse, o takdirde, velînin nikâh akdi yaparken ona gelip evlendireceği adamı tanıtması gerek­mez. Ama tanıtmasında yarar vardır.

 

 

Ergen Bakire Kızı, Amcasının Oğlu Kendine Nikahlarsa :

 

Erken bakire kızı, haberi olmadan amcasının oğlu kendi nefsine nikâhlar ve bu haber kendisine ulaşınca önce susar, sonra da «Ha­yır böyle bir nikâha razı değilim» derse, bu yapılan nikâh akdini red-olur. Çünkü amcasının oğlu kendi hesabına asilse de kızdan yana fu­zulî sayılır. Bu bakımdan İmam Ebû Hanîfe ile İmam Muhammed'e göre, yapılan akid sahih olmaz.

Ama amcasının oğlu önce kıza müracaat edip kendi nefsine ni­kahlamak üzere izin ister, o do susmakla karşılık verir ,ve oğlan bu­na dayanarak nikâh akdini yaparsa, bi'1-icmâ' caiz olur.[245]

 

Velisi İzin İstemeden Nikâh Akdini Yaparsa :

 

Kızın velisi izin istemeden onu bir adama nikahladıktan sonra iz bundan haberdar olur ve kocası olacak adamla ihtilâfa düşerler e kız : «Ben evlenmeyi reddettim» der, koca ise «Hayır, muvafakat ttin» veya «sana teklif edildiğinde sustun» derse, kızın sözüne göre lüküm verilir.[246] Ama koca olacak adam, «kızın yapılan teklife kısarak cevap verdiğini» belge ve şahitlerle isbat ederse, o takdirde rapılan nikâh geçerlidir. Belge ve şahid gösteremezse, nikâh hüküm-iüzdür. Bu hususta İmam Ebû Hanîfe'ye göre, kıza yemin de teklif »dilmez. Ama İmameyn'e göre, yemin teklif edilir.[247] Fetva imaneynin görüşüne göredir.

Her iki taraf ta belge ve şahit getirip kendi iddiasını isbata calırsa, kızın belge ve şahitlerine itibar edilir. [248]Ama şahidler, «biz o sırada kızın yanında idik, konuştuğunu işitmedik» derlerse, bu ,kızm yapılan nikâh teklifini uygun görme anlamına gelir ve er­keğin lehine karar verilir. Tabii kız bunun aksini şahidlerle isbat îdemediğinde böyledir.[249]

îmam Halvanî'ye göre : Erkek, nikâh akdiyle ilgili teklif yapıl­dığında kız buna rıza gösterdi, diye beyyine gösterir, kız da teklif ya­pıldığında reddettiğini isbatlar mahiyette beyyine gösterirse, burada Brkeğin beyyinesi kabul edilir.[250]

Veli ma'rifetiyle nikâh yapılıp gerdeğe girildikten sonra yani kendisiyle cinsel temasta bulunduktan sonra kız yapılan nikâh akdi­ni reddederse, geçerli sayılmaz, Çünkü cinsel temasa kendini teslim etmesi, doğrudan kabul sayılır. Ama zorlanarak kendisiyle temasta bulunduğunu isbat ederse, o takdirde nikâhı reddetme hakkı vardır.[251] Bu konuda velîsinin onun aleyhine söylüyeceği söz kabul olunmaz. [252]

 

Velisi Tarafından Evlendirilen Kızın Kocası Hemen Ölürse :

 

Velisi tarafından evlendirilen kızın bu nikâhı uygun görüp gör­mediği henüz bilinmezken kocası ölürse, miras hakkına sahip olabilir mi? Ölenin varisleri, «kızın rızâsı alınmadan nikâh akdi yapılmış-diye iddiada bulunur, kız da : «Hayır, velim benim rızamı aldıktan sonra nikâh ettirdi» derse, bu konuda kızın sözüne itibar edilir. Mi­rastan payım almakla beraber, iddet de beklemesi gerekir.[253]

 

Dul Kadına Gelince :

 

Velisi onun sözlü izinini almadan evlendiremez. Evlendirse bile, kendisine haber ulaştığında, sözlü olarak uygun görmedikçe yapılan akid hükümsüz kalır.[254] Ancak fukahadan bazısına göre gözleri yaşararak cevap vermeye çalışır, fakat heyecandan konuşamazsa bu da sözlü tasvip yerine geçer. Nitekim az yukarıda buna kısmen te­mas edilmişti. Tebessüm etmesi de bu anlama gelir. Yeter ki alayvari olmasın.

Dul kızın izni alınmaksızın velisi tarafından birine tezvic edil­dikten sonra o adamın verdiği hediyeyi alması veya onun yemeğin­den yemesi ya da hizmetinde bulunması rıza gösterdiğine delâlet et­mez. Ancak kendi rızasıyla başbaşa kalmayı tasvip ederse, bu rıza sayılır. [255]

 

Bekâretin Başka Bir Sebeple Zail Olması :

 

Kızın bekâreti zina, yani cinsel temas dışında herhangi bir se­beple zâü olursa, bu durumda kız yine bakire sayılır.[256]

 

Gerdeğe Girmeden Kocası Ölürse :

 

Nikahlanan kızın kocası gerdeğe girmeden ölür, kız eski halinde bakire olarak kalırsa, yine bakire kızlar gibi evlendirilir, yani aynı hükme dahil olur. Çünkü bekâreti zail olmamıştır. Bunun gibi, cin­sel iktidarı olmayan biriyle evlendikten sonra boşanırsa, cinsel te­mas vaki olmadığı için kız yine bakire sayılır ve aynı hükme göre tekrar evlenebilir.

Ama bekâreti fasit bir nikâh veya şüphe ile zail olursa, o takdir­de dul hükmüne girer.[257]

 

EVLİLİKTE KEFAET = EŞİTLİK VE DENKLİK :

 

İslâm, her yönüyle aile yuvasının   selâmet ve saadet içinde defanımı ön görmüş ve bunun için bir takını prensipler koymuştur, tünkü amaç evlenmek değil, evlendikten sonra evlilik hayatını dü­zenli sürdürmek ve hayırlı evlâd yetiştirmektir. Bu bakımdan karı -toca haklarına geniş yer verilmiş ve her birlerinin hakkı güvence altına alındıktan sonra bir de evlenecek çiftler arasında yaklaşık bir ülçüde eşitlik ve denlik aranmıştır. Fıkıh sözlüğünde buna kefaet lenir.

Bu nedenle fakîhlerimiz nikâh bölümünü işlerken, kefaet bah­sine özel bir başlıkla girmiş ve kan - kocanın evlendikten sonra uyum sağlamalarını amaçhyaralc bir takım prensipler sergilemiştir.

Genellikle nikâhta erkek tarafında kefaet, yani eşitlik ve denk­lik aranır. Evlenecek olan erkeğin belirtilecek hususlarda kadına denk olması veya ondan daha üstün bulunması gerekir.[258]

 

Kefaet'in Erkek Tarafında Aranmasının Sebebi :

 

Genellikle evin reisi erkektir. Kadın daha çok kocasının hima­ye ve bakımına muhtaçtır. Böyle olması, evin reisine vekar ve onur kazandırır. Kadında aranacak olsaydı, çoğu kez kadının bazı yönle­riyle erkekten üstün olmasını sonuçlandırır, bu da aile yuvasına pek huzur sağlamazdı. Nitekim günümüzde, çok zengin ve soylu bir ka-!dınla derece bakımından ondan aşağı olduğu halde evlenen erkek huzurlu değildir. Her zaman kendisinde bu aşağılığın acısını için için hissedip üzülebilir. Bu da aile yuvasının tam huzur içinde devamına pek yardımcı bir hal sayılmaz. Hele bir de kadın zenginliğine, soylu­luğuna veya geniş bilgi ve kültürüne dayanarak şımarık hareketler­de bulunur veya kocasını saymamazhk ederse, o zaman mesafe büs­bütün açılır.

İşte bu ve benzeri nedenlerden İslâm Kefaet'i kadın tarafında değil, erkek tarafında aramıştır.

O halde kadın kendisinden daha hayırlı bir erkekle evlendiği takdirde, velisinin bu nikâhı bozma veya karı koca arasını ayırma hakkı yoktur. Çünkü kefaet erkek tarafında ağırlık sağlamıştır.[259]

Kefaet hakkında bize ışık tutacak birkaç hadîs-i şerif vardır. Müctehid imamlar da bu ve benzeri rivayetlere dayanarak sözü edi­len konuda ictihad yürütmüşlerdir :                   :

«Dinini ve ahlâkını  (yani dindarlığını ve huyunu)  beğendiğiniz kimse size geldiğinde (kızınızı) ona nikahlayın...»[260]

«İnsanlar madenler (gibidir); dinde anlayışlı ve bilgili olduktan sonra cahiliyye devrinde iyi ve seçkin olanlar, İslâm'a girdikten son­ra da iyi ve seçkindirler.»[261]

 

Kefaet Konusunda Mezheplerin Görüşleri :

 

Hanefî Mezhebine göre, erkeğin kadına denkliği şu altı hususta aranır : Soy, İslâm, Sanat ve Kültür, Hürriyet, Dindarlık ve Servet.

Şafiî Mezhebine göre, şu dört hususta aranır : Soy, din, hürriyet, sanat ve kültür.

Hanbelî Mezhebine göre ise, şu beş hususta aranır : Dindarlık, sanat ve kültür, servet, hürriyet ve soy...[262]

 

Hanefî Mezhebine Göre Altı Hususun Açıklanması :

 

Soy:

 

Aslında İslâm Dininde dede ve babalarla övünmeye iltifat edil­memiştir. Allah (C.C.) katında en makbul insan, Allah'tan en çok korkup kötülüklerden sakınan kimsedir. Ne var ki, köklü bir aileye, geniş kültüre, örf ve iyi âdetlere sahip bulunan bir kadınla, bütün bunlardan uzak yetişen bir erkek hiçbir zaman birbirine denk ola­maz. Bunun için karı kocanın uyum sağlamasında soy ve köklü bir aileden gelme çok önemlidir.

 

İslâm:

 

Erkeğin gayr-i müslim, kadının müslünıan olması, ikisi arasın­da büyük bir dengesizlik sayılır. Bunun için Kitap Ehlinden de olsa gayri- müslinılere kız vermemiz yasaklanmıştır. Ancak bir Müslü­man kızla evlenme imkânları bulunmadığı takdirde Kitap Ehli sayı­lan Yahudi veya Hıristiyanlardan bir kadınla evlenmeye cevaz veril­miştir. Kadının soyluluğu, iffet ve dindarlığı ve ayrıca mali durumu, Müslüman erkekle uyum sağlamasına yardımcı olabilir.

 

Hürriyeti :

 

Kölelik ve cariyelik, hürlüğe denk değildir. Bu bakımdan hür bir kadının bir köleye nikâhlanması uygun görülmemiştir. Bunun gibi, hür bir kadınla evlenme imkânları bulunduğu halde, bir câriye ile evlenmek* pek tasvip edilmemiştir. Babası kölelikten azâd olan bir kimse ile babası hür olan kimse birbirinden farklı sayılır. Gerçi bu­gün kölelik diye bir konu bir problem yoktur. Ne var ki, İslâm fık­hında sözü edilen hususun yerini belirtme bakımından dokunmakta yarar var.

 

Sanat   ve   Kültür:

 

Sanat, kültür ve bilgi bakımından da karı koca arasında uyum bulunması üzerinde durulmuştur. Kadının daha kültürlü ya da daha tahsilli bulunması, erkekte bir aşağılık duygusu doğurabilir ki bu da bir takım huzursuzluklara yol açar. Ama erkeğin daha tahsilli ve kültürlü bulunması veya ikisinin aynı tahsil seviyesinde olması uyum sağlamayı kolaylaştırır.

 

Dindarlık:

 

Dinî esas ve prensiplere sıkı sıkıya bağlı bir kadınla, hava-i meş­rep olan bir erkek birbirine denk sayılmaz. Evlenseler bile uyum sağlamaları çok zor, hattâ imkânsız olur. Bu hususta ikisinin de din­dar olmasına çok dikkat edilmelidir. Kadının erkekten biraz az din­dar olması, yadırganmaz. Çünkü kısa zamanda kocasının te'siri al­tında kalıp onun kadar dindar olabilir.

 

Mal   ve   Servet:

 

Erkek en azından evleneceği kadının mehrini emsaline göre ve­rebilecek ve evlendikten sonra onun geçimini sağlayabilecek malî gü­ce sahip bulunmalıdır. Kadının gerçi erkekten biraz daha varlıklı ol­ması pek yadırganmamıştır. Ama arada büyük bir farkın bulunması, uyumsuzluk ve huzursuzluk doğurabilir. Buna bilhassa dikkat et­mekte yarar vardır.

Güzellik kefaette bir ölçü olarak dikkate alınmamıştır. Ancak karı kocanın bu hususta da az-çok birbirine bir yakınlık ve benzer­lik içinde bulunmasında herhalde yarar vardır. Nitekim Fetâvâ-yi Hindiyye'de bu husus birkaç cümleyle belirtilmiş ve tavsiye anlamın­da bazı nakiller yapılmıştır.

Bütün bu sayılan hususları dikkate almadan bir kadın kendini beğendiği veya sevdiği bir erkeğe nikâh ve tezvîc ederse, yapılan akid sahih sayılır, ancak kadının velîsi buna itiraz edebilir. Hattâ El-Hasan bin Ziyad'ın Ebû Hanîfe'den yapmış olduğu bir rivayette, kefaet dikkate alınmadan yapılan nikâh bağlantı yapmaz. Meşayih-ten birçoğu bu rivayeti benimsemiştir. [263]İmam Şemsü'l-eimme Serahsî de El-hasan'm bu rivayetini ihtiyata daha uygun bulmuştur.[264]

Bezzaziye'de ise Burhanü'l-Eimme, bu hususta yapılan nikâhın cevazına kaail olmuş ve İmam Ebû Hanîfe'den yapılan birinci riva­yeti sened kabul etmiştir.

Tabii bütün bu durumlarda kızın velîsi bulunursa, bu tür farklı görüşler ortaya çıkar. Velîsi yoksa, yapılan nikâh sahih ve geçerli­dir.[265] İhtilâf zuhurunda tefrik (karı kocayı birbirinden ayır­ma) da kaadı yetkilidir. Erkek kadınla cinsel temasta bulunmamışsa, mehir vermesi bile gerekmez.[266]

Ama cinsel temasta bulunmuş veya Halvet-i Sahiha meydana gelmişse, o takdirde mehr-i müsemma'nm tamamını vermesi gere­kir. Ve bu durumda kadına iddet (şer'î bekleme müddeti) vâcib olur.[267]                                                                     

 

Kefaeti Dikkate Almadan Evlenen Kız :

 

Kefaeti dikkate almadan aşağılık bir adamla evlenen kızın an­cak asabası (baba tarafından, erkek tarafından akraba olanlar) mü­dahale edip meseleyi kaadıya götürebilirler.   Zevi'l-Erham (ana kadin tarafından akraba olanlar) m   ise   müdahale   hakkı   vs yetkisi yoktur.[268]

 

Kız Kendine Denk Olmayanla Evlendikten Sonra Kaadı Onları Ayırırsa :

 

Kız hiç kimseyi dinlemeden kendine denk olmayan bir adamla evlenip cinsel temasta bulunur ve sonra durum kaadıya intikal eder­se, kaadı onları ayırabilir. Ayırdıktan sonra kadına hem mehir gere­kir, hem iddet. Ama iddeti sona ermeden yine aynı erkekle evlenir, cinsel temasta bulunulmadan kaadı tekrar onları, birbirinden ayırır­sa, adamm kadına ikinci bir mehir vermesi ve kadının müstakil bir iddet beklemesi gerekir. Bu, İmam Ebû Hanîfe ile İmanı Ebû Yusuf -un   görüşleridir.[269]

 

Kız Kendini Denk Olmayan Bir Adama Tezvîc Ederse :

 

Kız kendi kendini kefaeti dikkate almadan aşağılık bir adama tezvîc ettikten sonra velîsi buna ses çıkarmaz, üstelik mehrini alıp onun düğün hazırlığını yaparsa, bu bir rıza ve teslim sayılır. [270]

 

Velînin Ademi Kefaet Hususunda Susması :

 

Kız kendine denk olmayan biriyle evlenil-, velînin haberi olduğu halde sesini çıkarmayıp susarsa, bu tasvip anlamına gelmiyeceği gi­bi, itiraz hakkını da kaldırmaz. Aradan epey zaman geçse bile, velî­nin itiraz hakkı vardır.[271]

Ancak velî, kız doğum yapıncaya kadar sesini çıkarmaz, itiraz­da bulunmazsa, doğum ile itiraz hakkı kalkmış olur. Ne var ki Şem-sü'I-Eimme Serahsî El-Mebsut'ta buna itiraz etmiş ve «Kız bu durum da birkaç doğum bile yapsa, velînin yine müdahale ve itiraz hakkı   vardır» demiştir.[272]                                                                                    

 

Kız Kendine Denk Olmayan Biriyle Evlenir De Velîlerden Biri Buna Razı Olursa :

 

Bu durumda o velînin seviyesinde veya ondan aşağı derecede bu­lunan bir velî varsa, o itiraz edebilir.[273] Bunun gibi velîlerden biri kızın rızasını alarak onu denk olmayan biriyle evlendirirse, da­ha üst derecede bulunan velî itiraz hakına sahip sayılır.

Velî, kızı denk olmayan bir adamla evlendirdikten sonra cinsel temas meydana gelir ve akabinde bir talâk-î bâtn ile boşandıktan sonra kadın bu kez kendini -velisine sormadan- aynı adama tezvîc ederse, velîsinin bu durumda itiraz hakkı vardır, kaadıya baş vurup bunu feshedebilir.[274]

Ancak Talâk-i Ric'î ile boşadıktan sonra velîsinin haberi olma­dan koca olan adam karısına rücûT eder, kadın da bunu kabul eder­se, velinin itiraz hakkı olmaz. Çünkü talâk bâin değil, ric'îdir; erke­ğin rec'at hakkı vardır.

Kendisiyle denk olmayan bir erkekle evlendikten sonra, babası ortada bulunmaz ve nerede olduğu da bilinmez, bu yüzden . kardeşi bu evliliğe itiraz eder veya daha yakın olan velî ortada bulunmaz ve nerede olduğu bilinmez de bu yüzden derece bakımından daha aşağıda sayılan diğer bir velîsi itirazda bulunur; koca olan adam ise ortada bulunmayan velînin buna rıza gösterdiğini iddia ederse, bu iddiasını isbatlaması için kendisinden beyyine (delil ve kam iste­nir. Yeterli delil gösterirse, evlilikleri devam eder. Gösteremediği tak-drde ayrılmalarına karar verilir.[275]

Kız kendisine denk olup olmadığını araştırmadan bir erkekle evlenir, sonra denk olmadığını anlarsa, artık itiraz hakkı olmaz. Bel­ki velîsinin itiraz hakkı vardır. Ancak velîsi de kızın rızâsını alıp ni­kâh akdini yaptırırken erkeğin kıza denk olup olmadığını sormaz ve bu hususta bir bilgisi de olmazsa, o takdirde itiraz hakkı kalkar. Ama nikâh akdinde kefaeti şart koşar ve sonra denk olmadığı an­laşılırsa, o takdirde itiraz hakkı vardır. [276]

 

Kadınla Nikâh Akdi Yaparken Kendisini Falanın Oğlu Diye Tanıtan Kimse :

 

Nikâh akdi yapıldıktan sonra   tanıttığı adamın oğlu  değil de onun amcasının veya akrabasının oğlu olduğu ortaya çıkarsa, kadının bu nikâhı feshetme hakkı vardır.[277]

 

Velîsinin Tasvibini Almak Şartiyle Denk Olmayan Biriyle Evlenirse :

 

Kız kendini denk olmayan bir adama   tezvic eder   ve «Velimin  tasvibini almadan seni kendime yaklaştırmam »derse, bu kıyasa uymamakla beraber caizdir. Velisine müracaat ettiğinde, tasvip ederse, yapılan nikâh akdi sahihtir. Tasvip etmezse, kız bunu feshedebilir. Ama Meşayihten bir çoğu, bunun, hilâfına fetva vermiştir. Fâkih Efou Leys ise birinci görüşü uygun bulmuş ve ona göre fetva vermiştir.[278]

 

Kız Evlendikten Sonra Kocası Onun Mehrini Noksan Verirse :

 

Bu durumda velinin itiraz hakkı vardır; ya kızın kocası mehrin tamamını verir, ya da veli nikâhın feshini isteyebilir. Bu durumda cinsel temas meydana gelmeden onları ayırırlarsa, o takdirde mehir gerekmez. Cinsel temas meydana gelmişse o takdirde mehrin tama­mını ödemesi gerekir. Bu, İmam Ebû Hanîfe'ye göredir. îmameyne göre, velinin bu durumda itiraz hakkı yoktur.[279]

Birinci görüşe dayanılarak ayırma gerektiğinde, bunu ancak kaadı yapabilir, başkası yetkili değildir. Kaadı böyle bir karar ver­mediği takdirde karı koca arasında normal evlilik devanı eder ve talâk zihar, ilâ' ve miras hükümleri bakidir.[280]

 

Kadın Dengiyle Evlenmeye Zorlanırsa :

 

Kadın mehir karşılığında kendine denk biriyle evlenmeye zorla­nır, o da istemiyerek bunu kabul ederse, evlendikten sonra bu zor­lama kalkar da kadın serbest bırakılırsa, artık nikâhı bozma veya de­vam ettirme serbestisine sahip değildir. Ama kendisine denk olma­yan bir adamla evlenmeye veya az bir mehirle evlenmeye zorlanır, sonra da bu tazyik kaldırılırsa, kadın serbesttir, dilerse bu nikâhı feshedilir, dilerse devam ettirebilir.[281]

 

NİKÂHTA KEFAET ŞART MIDIR?

 

Verilen misal ve tesbit edilen görüş ve ictihadlardan anlaşıldı­ğına göre, Hanefî Şafiî ve Hanbelî Mezheplerine göre, ya nikâhın lüzumunun ya da sıhhatinin şartlarından biridir. Nitekim bu şart ger­çekleşmediğinde bazı meselelerde velilere, bazı meselelerde kadına, bazı meselelerde de kaadıya tefrik yetkisi tanınmıştır. Bunun şart kabul edilmesine ağırlık verenler, daha çok aile yuvasının selâmet ve saadetini dikkate almışlardır. Ne var ki Hanefi fukahasmdsrs İmam Kerhi nikâhta kefaetin şart olmadığına kaail olmuş ve bu doğ­rultuda fetva vermiştir.

îmam Mâlik, Medine'de gerek Asr-i Saadette, gerek Hulefâ-i Ra-şidîn devirlerinde cereyan eden bazı olayları dikkate alarak kefaeti nikâhın lüzumu veya sıhhati ölçüsünde bir şart olarak kabul etme­miştir. Sevrî ve Zahirî mezheplerinde de hüküm bu ölçü ve anlam­dadır. Çünkü bunlara göre, «İnsanlar tarağın dişleri gibi eşittirler. Müslümanlar kardeştirler, tekvâ dışında hiç birinin diğeri üzerinde bir üstünlüğü yoktur...» mealindeki hadîsler, nikâhta kefaetin şart olmadığını göstermektedir. Diğerleri ise «Kureyş Kabilesinin bazisı-na denktir,..* hadisine ve daha önce Tirmizi'nin naklettiği hadise da­yanmışlardır. Ancak dindarlık hususunun dikkate alınması, bütün imamlar tarafından kabul edilmiştir. [282]

 

NİKÂHTA VEKÂLET

 

İslâm fıkhında caiz olan akidlerin çoğunda vekâlete cevaz veril­miştir. Çünkü insanların buna büyük ihtiyacı var. Bu bakımdan Fu-kaha bu konuda şu genel kaideyi tesbit etmiştir : Herhangi bir akdi şahsın kendisi yapması caizse, o akdi yaptırmaya vekil ta'yin etmesi de caizdir. Alım - satım, icare, tezvic ve talâk bu cümledendir.

Evlendirme hususunda bizzat Resûlüllah (A.S.Î Efendimizin ka­dın ve erkeğe vekil olduğu sahih rivayetlerle sabit olmuştur. Nitekim Akabe bin Âmir (R.A.Î diyor ki,: «Resûlüllah (A.S.) Efendimiz bir adama, seni falan kızla evlendirmeme razı oluyor musun? diye sor­du. O da evet, dedi. Sonra da kıza avnı soruyu yöneltti. Kız da kabul edince vekîl olarak onların nikâh akidlerini yaptı.»[283]

Nitekim bu hadîse dayananlar, bir kimsenin iki tarafa da vekil olabileceğine delü getirmişlerdir.

Nikâh akdi için vekîl tutma hususunda mezheplerin ictihad fark­ları ve görüşleri :

1. Hanefîlere göre, ergen olan erkek ve kız nikâhlarının   akdi için ergen aklı başında bir kişiyi vekîl ta'yin edebilirler. Bu kişi er­kek olabileceği gibi kadın da olabilir.

2. Mâlikîlere göre, veli nikâh akdinin icrası için kendi mislini vekil ta'yîn edebilir. Ancak veküin erkek, baliğ, hür ve müslüman olması gerekir. Ayrıca vekilin ihram halinde bulunmaması da şarttır.

3. Şafiîlere göre, ister mücbir ister gayr-i mücbir olsun velî ken­di yerine nikâh akdinin icrası için vekil ta'yin edebilir. Ancak vekâ-İet bahsinde belirtilen şartların vekilde bulunması gerekir, aksi hal-, ide vekâlete ehil sayılmaz.                                                                   

4. Hanbelîlere göre, ister mücbir, ister gayr-i mücbir olsun velf bu konuda bir vekil ta'yin edebilir. Ancak vekilin erkek ve ergen olması, sonra da vekâlet bahsinde belirtilen şartları kendinde bulun-, durması gerekir.[284]

 

Vekîl Ta'yininde Şahitlere Gerek Var Mıdır?

 

Vekil tutarken şahit bulundurmak şart değildir. Çünkü nikâha tevkil, nik'âh değildir. Şahit bulundurmak ise, nikâhın şartlarından-dır. Ancak ileride bir uyuşmazlık ortaya çıkılması halinde beyyine getirmek için şahitlere ihtiyaç olabilir. Bu bakımdan birini nikâh ak­dini yapmaya vekîl ta'yin ederken istihsanen bir iki şahit bulundur­mak tavsiye olunmuştur.[285]

 

Vekil, Müvekkilesini Kendine Nikâh Edebilir Mi?

 

Vekil, müvekkilesini kendine tezvic yetkisine sahip değildir. O halde bir kadın vekîl edineceği adama : «Beni dilediğin kimseye tez-vîc et...» derse» vekîl bu genel anlamdaki vekâlete dayanarak mü­vekkilesini kendine tezvîc edemez. [286]Bunun aksini de yapmaya cevaz verilmemiştir. Şöyle ki : Adam bir kadına genel anlamda vekâ­let verir de, «beni dilediğin bir kadınla evlendir...» derse, vekile onu kendi nefsine tezvîc edemez.[287]

 

Müvekkilenin Genel İşlerinde Tasarrufta Bulunma Yetkisi Vermesi Halinde :

 

Kadın, genel işlerinde tasarrufta bulunmak üzere bir adamı ve­kîl ta'yîn eder, adam da bu umumî anlamdaki vekâlete dayanarak müvekkilesini kendine tezvic eder, bunun üzerine kadın ona : «Ben seni alım - satım ve benzeri konularda tasarrufta bulunman için ve­kîl ta'yin ettim,» derse, vekilin yapmış olduğu nikâh akdi caiz olmaz.

Hem kadın kendisini evlendirmeye de yetki vermiş olsaydı, yine de onu kendisine nikâhlamaya cevaz olmazdı.

Ama Kadın, Erkeğe : «Beni kendine tezvic etmen için sana ve­kâlet verdim...» der, adam da iki şâhid huzurunda, «Falan kadını kendime tezvîc ettim» derse, yapılan akid sahih olur.[288]

 

Vekîl Velisi Bulunduğu Küçük Kızı Müvekkiline Tezvîc Edebilir Mi?

 

Adam evlenmek niyetiyle bir başka adama «beni evlendir!» di­ye vekâlei verir, vekîl de velîsi bulunduğu kendi küçük kızını veya kardeşinin küçük kızını ona tezvîc ederse, bu nikâh akdi caiz olmaz. Ama büyük kızını -rızasını almak şartiyle- ona nikâh ederse, bu caiz­dir. İmam Ebû Hanîfeye göre, müvekkil buna razı olduğu takdirde caizdir. İmameyne göre, mutlaka caizdir.[289]

 

Vekîl, Müvekkilesini Kendi Babasına Veya Oğluna Tezvîc Ederse :

 

Vekil müvekkilesi olan kadını kendi babasına veya oğluna tez­vîc edemez. Bu, İmam Ebû Hanîfe'nin içtihadıdır.[290] îmameyn buna cevaz vermiştir. Ama vekilin oğlu küçük olursa, imamların hepsine göre caiz değildir. Bunun gibi vekilin müvekkilesini denk ol­mayan bir adama nikâh etmesi de caiz değildir. Yapılsa bile geçerli 1 Olmaz. Sahih olan da budur. Denk olur da bir takım bedenî arızaları bulunursa, yapılan akid sahihtir. Ancak kadın buna itiraz edebilir.[291]

 

Adam Kendisini Evlendirmesi İçin Birine Vekâlet Verirse :

 

Adam mutlak anlamda vekiline «beni bir kadınla evlendir...» der, vekîl de onu a'ma, veya felçli, ya da aklî dengesi bozuk, ya da henüz ergen olmamış bir kız veya kadınla evlendirecek olursa, bu, İmam Ebû Hanîfe'ye göre caizdir. Ne var ki müvekkil, dilerse nikahlanan kadını hemen boşayabilir.[292]

Bu anlamda bir vekâlete dayanarak vekîl kendi cariyesini mü­vekkiline nikâhlıyamaz. Bunda icmâ' vardır. [293]

 

Beyaz Bir Kadınla Evlendirmesini İsterse :

 

Müvekkil vekiline «Beni beyaz bir kadınla» veya «siyah bir ka­dınla evlendir...» diye emreder, vekil bunun aksini yaparsa, nikâh ak­di sahih olmaz.

Bunun gibi, bir câriye ile evlendirilmesini ister, vekil onu hür bir kadınla nikahlarsa, bu da sahih olmaz. Vekil onu vekâletten ön­ce bir veya iki bâin talâkla ayrıldığı kadınla evlendirirse, bu caizdir. Ama vekâlet verdikten sonra ayrıldığı kadım ona nikâh ederse bu caiz olmaz.[294]                                                                      

 

Beni Falan Ve Falan Kadınlarla Evlendir Derse :                       

 

Müvekkil vekiline : «Beni falan ve falan kadınlarla evlendir» di­ye vekâlet verirse, vekil de onlardan birini müvekkiline tezvîc eder­se, bu caiz olur. îkisini bir akidle nikâhhyacak olursa, caiz olmaz.[295] Bunun gibi, «beni bir kadınla evlendir» der, vekil bir akidle iki kadını ona nikahlarsa, hiçbiri geçerli olmaz. Sahih olan da bu­dur. Ama müvekkil ya.pılan bu nikâhı tezvîc eder uygun karşılarsa veya onlardan birini uygun görürse, yapılan akid sahih olur.[296]

Ayrı ayrı akidlerle iki kadını nikâh ederse, ilk yapılan nikâh ge­çerlidir. İkincisi müvekkilinin uygun kabul etmesine bağlıdır.[297]

 

Adını Belirlediği Kadınla Evlendirilmesini İsterse :

 

Müvekkil vekile ismen belirlediği kadınla evlendirilmesini em­reder, o da hem o kadını, hem de başka bir kadım müvekkiline tez­vîc eder veya iki kadmla evlendirilmesini söyler, ama müvekkili bir kadınla onu tezvic ederse, birinci şekilde yalnız ismini belirttiği ka­dınla olan nikâh sahihtir. İkinci şekilde de müvekkil tecviz ederse yapılan akid sahihtir. [298]

 

Bin Dinar Mehir Karşılığında Bir Kadınla Evlendirilmesini Emrederse :

 

Müvekkil 1000 dinar karşılığında bir kadınla evlendirilmesi hu­susunda vekiline yetki verir, o da 2000 dinar mehir karşılığında onu bir kadına tezvîc ederse, müvekkil fazla olan kısmı kabul ederse ya­pılan akid geçerli olur, kabul etmezse, geçersiz kalır.[299]

2000 diner mehir ile nikâh akdi yapıldığını bilmez de nikâhhlan-dığı kadınla cinsel temasta bulunduktan sonra durumu öğrenirse, müvekkil yine ayni hakka sahiptir : Dilerse fazlalığı kabul eder, di­lerse reddeder ve öylece yapılan akid hükümsüz kalır. Bu durumda kadına Mehr-i Misil vermesi vâcib olur. Ayrıca kadına iddet gerekir. Fazla olan kısmı vekil ödemek isterse de buna itibar edilmez.[300]

Mehrin muaccel ve müeccel anlamda açıklanmasına, riayet edil­mediği, yani vekîl bu hususta müvekkilinin muaccel ve müeccel ola­rak belirttiği nisbetlere uymadığı takdirde yaptığı nikâh akdinin ge­çerliği müvekkilinin uygun görmesine bağlıdır. Aksi halde hüküm­süz kalır. Müvekkil vekilinin öyle yaptığını bildiği halde sesini çıkar­maz da evlendiği kadmla cinsel temasta bulunursa, bu mehir husu­sunda yapılan akdi uygun görme anlanunadır.

Kadın, vekiline beni 2000 dinar mehir ile evlendir, diye emreder, vekîl ona haber vermeden 1000 dinar mehir üzerinden onu birine ni­kahlarsa, kadın durumu öğrenince isterse bunu tasvip eder, isterse yapılan nikâh akdini reddeder, hükümsüz bırakır. Adam kadmla cinsel temasta bulunmuşsa, o takdirde Mehr-i Mislini ödemesi ge­rekir.[301]                                                                            

 

Tezvîc Île İlgili Vekâlette Vekîl Başkasını Vekîl Edebilir Mi?

 

Tezvic'te kendisine vekâlet verilen şahıs başkasını kendi yerine vekîl tutamaz. Ancak müvekkil hazır olursa, o takdirde buna cevaz verilmiştir.[302]

Bunun gibi kadın vekîl tuttuğu adama, bu hususta ne yaparsan caizdir, sana yetki veriyorum, derse, o.takdirde vekîl kendi yerine birini vekîl tutup tezvic muamelesini yaptırabilir. [303]

 

Tezvîc Îçin İki Kişiyi Veîdl Tutarsa :

 

Bir adam veya kadın tezvic konusunda kendine iki kişiyi vekil tutarsa, o takdirde yalnız birinin onu tezvîc ettirmesi caiz olmaz. İki­sinin beraber nikâh akdini yapmaları gerekir.[304]             

 

Beni Falanca Kızla Evlendir Derse :

 

Müvekkil vekiline beni falanca kızla evlendir;   der; nikâh akdi yapıldıktan sonra aralarında ihtilaf çıkar : Koca olan adam, ben bu kızı değil, şu kızı demiştim, diye iddiada bulunur; vekili de, hayır sen bu kızla evlenmeni söylemiştin, diye iddia ederse, aralarında şahit yoksa veya yazılı bir belge bulunmuyorsa, o takdirde koca olan ada­mın sözü kabul edilir, şu şartla ki evlendiği kadın da onu tasdik et­melidir.[305]                                                                              

 

Kadın Tezvîcî İçin Vekile Emrettikten Sonra Kendisi Nikâh Akdini Yaparsa :

 

Kadın evlendirmesi için vekile yetki verir, sonra kendisi evlenmek istediği adama kendini tezvîc ederse, vekil böylece vekâletten azledilmiş sayılır.[306]

 

Bir Kişi İki Tarafın Vekili Olabilir Mi?

 

Hanefi fukahasma göre, bir adam hem erkeğe, hem kadına tez-vicleri hususunda vekil olabilir. Aynı zamanda iki tarafın velisi de olabileceğinde fukahanm icma'i vardır. Bunun gibi aynı adam bir tarafın velîsi, diğer tarafın da asili olabileceği gibi, bir tarafın velîsi diğer tarafın vekili de olabilir.

Aynı adam bir taraf için veli, diğer taraf için fuzulî (hiçbir yet­ki ve bağı olmamak) veya bir tarafın vekili, diğer taraf için fuzulî ya da bir taraf adına asil, diğer taraf adına fuzulî olabilir mi? îmanı Ebû Hanife'ye göre olamaz[307].

Şahs-i fuzulî tarafından yapılan herhangi bir akdi, ister başka bir fuzulî, ister velî, ister vekîl, ister asil kabul edecek olursa, geçer­lilik kazanır. Ne var ki bu kabul, akdin yapıldığı mecliste gerçekleş­melidir. Aksi halde geçerli sayılmaz.[308]

 

Adam : Şahid Olun Ben Falan Kadınla Tezevvüc Ettim Derse :

 

Bir toplantıda adamın biri çevresindekilere : «Sizler şahid olun ki, ben falan kadınla tezevvüc ettim,» der ve bu haber de o kadına ulaşınca kabul ederse, yine de caiz değildir. Yapılan akid hükümsüz­dür. Bunun gibi bir kadın birkaç kişinin yanında : «Sizler şahid olun ki ben kendimi falan adama tezvîc ettim,» der, bu haber o adama ulaşınca «kabul ettim» derse, yine de yapılan akid sahih olmaz. Ancak orada bulunanlardan fuzulînin biri o kadın veya o adam adına bu akdi kabul edip olumlu cevap verirse, yapılan akdin sıhhati gaib-deki adam ve kadının tasvibine bağlıdır, fuzulînin bu kendiliğinden vekâlet yollu kabulünü uygun görürse, caiz olur. [309]Fuzulînin yaptığı nikâha cevâp verme sözlü olabileceği gibi, fiilî de olabilir. îbn Nüceym de bunu caiz görmüştür.

Gerek âkidler, gerekse onların yetkileri ve yaptıkları akidleri feshetmeleri hakkında geniş bilgi edinmek isteyenlere, Fetâvâ-i Ka-dıhan ile Fetâvâ-yi Hindiyye'de Vekâletle Nikâh ve bir de Vekâlet bahislerini okumalarını tavsiye ederiz.[310]         

 

NÎKÂHTA MEHR :                                 

 

Mehr: Evlenirken nikâh akdinde Müslüman erkek tarafın­dan kadına şer'î bir hak olarak verilen mal veya paradır.

Mehr, yeni bir hayata adım atan kadın için malî bir destek, tu­tunacak bir imkândır. Nikâh akdinin bir bakıma sağlama bağlanma­sının hukukî te'minatıdır. Ayet mehrüı vücubuna. delâlet eder. Bun­da icnıâ' vardır. Ancak Irak Fukahasmdan bir kısmı, efendi kendi kö­le veya cariyesini evlendirecek olursa, o takdirde mehr gerekmez, de­mişlerdir. Halbuki âyetin zahiri böyle bir takyid ya da istisnaya uy­gun değildir. Mutlak bir hüküm ifâde etmektedir.

Gerçi bu konuda mezheplerin ictihad ve görüşlerini açıklıyaca-ğız ama genel hatlarıyla incelediğimizde mehrin belli bir tavam yoktur, diyebiliriz. Tabanına gelince, bu, müctehid imamlar tarafın­dan tesbit edilmiştir. Nitekim Hz. Ömer (R.A.) kadınların mehrini en çok 12 okiyye olarak belirledi, Resûlüllah (A.S.) Efendimizin bu ölçü­de mehir verdiğini hatırlattı. Bunun üzerine îslâm hanımlarından biri kalkıp şöyle itirazda bulundu : «Ya Ömer! Allah'ın bize verdiğini sen kısmak istiyorsun. Kur'ân'da, «Boşamak istediğiniz kadına bir yük altun vermiş olsanız bile ondari bir şeyi geri almayın!.» buyurulmu-yormu?» Bunun üzerine Hz, Ömer (R.A.) ilâhî hükmü hatırladı ve : «Kadın uygun olanı ifade etti. Ömer ise hatâya düştü...»[311] de­mekten kendini alamadı.

Görülüyor ki hakları en iyi koruyan ve zayıfların elinden en çok tutan, şüphesiz ki Allah, ve Peygamberdir. îslâm, haklı olduğu süre­ce zayıftan yanadır. [312]

 

Mehrin Aile Hayatındaki Yeri Ve Önemi :

 

Hemen şunu belirtelim ki, mehr tek kelimeyle kadın haklarını korumaya yönelik haklardan sadece biridir. Bunun aile yapısında birçok yararları var, bunlardan birkaçını şöyle sıralayabiliriz :

a) Erkeklerin kadınlara karşı koruyucu birer destek olduğunu hatırlamak,

b) Yeni bir hayata başlayan kadını büsbütün mali dayanaksız bırakmıyarak, onu bu yönden de desteklemek,

c) Nimetin külfetsiz olmadığını, evlenmenin de bir takım kül­fetlerinin bulunduğunu bu hakla da anlamak,

d) Mehrin bir bağış değil, dinin belirlediği bir hak olduğunu, bu hususta kadının kocasına karşı bir eziklik veya küçülme, aşağı­lanma duymasına gerek olmadığına, hakların karşılıklı bir anlam ta­şıdığına açıklık getirmek.

e) Erkeğin zorlayıcı bir sebep olmadığı halde keyfi boşaması­nı engellemek, bu cümledendir.

Mehr ile İlgili Âyet :

«(Evlendiğiniz) kadınlara mehrlerini güçlük çıkarmadan gönül rızasıyla verin. Eğer onun bir kısmını kendi arzularıyla size bağış­larlarsa, onu rahatlıkla, içinize sinerek yiyin.»[313]

Mehr ile İlgili Hadîs :

Şartlardan noksansız yerine getireceğinizin en haklısı, kadınla­rı kendinize helâl kılmanız (karşılığında verdiğiniz) mehrdir.»[314]

Mehr, kadına tanınan bir hak olmakla beraber ona ilâhi bir hak da taalluk etmektedir. O halde nikâh akdinde, diğer bir tabirle ka­dın evlenirken bu hakkı düşürmeye kimsenin yetkisi yoktur. Meğer­ki kadın kendi rızasıyla sonraları bu hakkından vazgeçmiş olsun...

Arap cahiliyye devrinde olduğu gibi, bugün de îslâm ülkelerinin Kur'ân'a ve İslâm Fıkhına bilgisiz ve ilgisiz kalmış kesimlerinde ev­lenen kadınların mehrini velileri almakta ve böylece her bakımdan desteklenmesi gereken ailenin bu ferdinin ilk adımda hakkı gasbe-dilmekte, tutunacak küçük bir dal ondan esirgenmektedir.

Kur'ân'da yukarıda mealini verdiğimiz âyetle, evlenen kızın öz hakkı olan mehrinin hem kocası, hem velisi tarafından alınması ha­ram kılınmıştır. Ancak yukarıda belirttiğimiz gibi, kadın gönül rı­zasıyla mehrinin ya tamamını ya da bir kısmını kocasına veya velî­sine bağışlarsa, bunda bir sakınca görülmemiştir. [315]

 

Mehrin En Az Miktarı :

 

Mehrin tavanına bir sınır çizilmemişse de tabanı müctehid imamlar tarafından tesbit edilerek az farklı da olsa belirlenmiştir,:

a) Hanefîlere göre : En az miktarı on dirhem gümüştür, bunun darphanede basılmış olması şart değildir. Bugünkü birimle 32 gram eder.                                                                                               

b) Şaf iîlere göre : Bu hakkın taban ve tavanı yoktur, alım -sa­tım kapsamına giren her mal az olsun çok olsun mehr olabilir.     

c) Mâliküere göre î Bunun en azı som altından bir dînann dört­te biri veya halis gümüşten üç dirhemdir. Bunların kıymetindekibir mal da mehr olarak verilebilir.

d) Ahmed bin Hanbel'e, yani Hanbelîlere göre : Bunun taban ve tavanı smırlandırılmamıştır. Ne var ki on dirhem (32 grJden az olmaması müstehabdır. Dört yüz dirhem verilmesi ise sünnete daha uygundur.

Bunun için Hanefî fukahası mehr hakkında şöyle demişlerdir :

Mehrin en azı on dirhem madrup veya gayr-i madrup gümüş­tür. Gümüş değil de onun yerine mal verildiğinde, bu nisbeti bulma­lıdır. Nikâh akdi yapılırken on dirhem gümüşe tekabül eden bir mal belirlenir, ödenecek zaman malın değeri artmış veya eksümişse, ne yapılır? Malm değeri artmışsa, artan kısmı kadından geri alınmaz, olduğu gibi verilir. Kıymeti düşmüşse, yine kadını koruma bakımın­dan ve bir tavan da belirlenmediğinden düşen nisbeti tamamlayıp öylece verilir.[316]                                                                           

 

Mehir Olarak Ayrılan Malın Bir Kısmı Noksanlaşırsa :

 

Kadın bu hususta muhayyerdir, dilerse belirlenen malm tama­mını ister, dilerse onun yerine ıo dirhem   gümüş taleb eder.[317]

 

Mehr Vermemek Şartiyle Yapılan Nikâh Akdi :

 

Nikâh akdi bir mehir belirlenmeden veya mehr vermemek kay-diyle akdedüirse, birinci şekilde kadın herhalde «mehr-i misil» yani emsaline uygun bir mehir alır. İkinci şekilde yapılan akid fâsiddir. Bununla beraber adam bu fâsid nikâhla evlenip kadınla cinsel te­masta bulunursa, o takdirde yine «mehr-i misil» vermesi gerekir.

Bunun için mehrin nikâh akdinde belirlenmesi sünnettir. Nikâ­hın şartlarından değildir. Şafiilere göre de, şart değildir, sadece akid esnasında anılması sünnettir. O kadar ki, reşide olan bir kız, kendisi­ni nıehirsiz tezvîc ettirmesi için velîsine izin verse veya nikâh akdi yapılırken bundan hiç söz edilmese, cinsel temastan sonra kızm bu tarz bir izin vermesi dikkate almmıyarak kendisine «mehr-i misil» verilmesi -vâcib olur. Aynı zamanda kadın nikâh akdi belirtilen şe­kilde yapıldıktan sonra, mehrim belirlenmedikçe kendimi sana tes-lîm etmem diyebilir. Çünkü bu onun şer'an belirlenmiş bir hakkıdır.[318]

Mehr, mal ve para olabileceği gibi, mal ve para ile mübadelesi elverişli olan herhangi bir menfaat de olabilir. Örneğin, mevcut kö-ie veya cariyesinin, bugün için hizmetçi ve kapıcının evleneceği ka­dına hizmet etmek üzere nikâh akdi yapması bu cümledendir. Çün­kü bii tür menfaatler mal ve para ile mübadelesi kabildir.[319]

Hattâ evlenen erkek köle ise, mehr olarak zevcesine hizmet et­mesi caizdir. Tabii kadın bunu kabul ederse... Fukahanıri bu hususta icmâ'ı vardır.[320]

 

Kur'ân Öğretmek Üzere Nikah Akdi Yapan Koca :

 

Mehr olarak evlenecği kadına Kur'ân öğretmeyi taahhüt eder ve böylece nikâh akdi yapılırsa, bu mehr yerine geçmez, kadın mehr-i misle hak kazamr. Çünkü Kur'ân parayla okutulmaz.[321]

 

Koyunlarını Gütmek Veya Ziraat İşlerini Yürütmek Üzere Evlenirse :

 

Koca olacak adam mehr yerine kadının koyunlarını gütmeyi veya zirai işlerini yürütmeyi kabullenirse, farklı görüşler olmakla be­raber fukahadan bir kısmına göre, caizdir. Çünkü bu tür işler ancak mal veya para karşılığında yapılır.[322] Ancak îbn Nüceym'in tes-bitine göre, birincilerin görüşü daha sahihtir. Ne var ki birinciler bu konuda Musa Peygamberin yedi yıl çobanlık yapmak şartiyle Şuayb Peygamberin kızıyla evlendiğini delil göstermekte ve bizden önceki peygamberlerin kıssası -aksi sabit olmadıkça- bize de gerekmekte ve sünnet olmaktadır.[323]

 

Helâl Ve Haramı Öğretmek Üzere Evlenmek :

 

Koca mehr olarak karışma helâl ve haramı, bir takım ibâdetleri öğretmek üzere nikâh akdini yaparsa, bu tür şeyleri belirtmek sa­hih değildir. Çünkü dini meseleleri bir menfaat karşılığı öğretmek câri bir âdet değildir. Özellikle her kocanın -biliyorsa- karısına bun­ları öğretmesi sünnettir. [324]

 

Nikâhta Mehr Olarak Belirlenen Menfaat :

 

Nikâh akdinde mehr olarak belirlenen mal veya mal ile müba­delesi kabil olan menfaat, on dirhemden aşağı ise, bu herhalde ta­mamlanır. Çünkü mehrin tabanı en az on dirhem olarak belirlen­miştir. Belirlenen mal veya menfaat herhangi bir sebepten yerine getirilemezse, o takdirde kadın mehr-i misil almaya hak kazanır. [325]

 

Bulunduğun Şehirden Seni Çıkarmamak Şartiyle Bir Tesmiye Yapılırsa :

 

Adam mehr olarak kadına «seni bulunduğun şehirden çıkarmı-yacağım, yani başka bir kasabaya nakletmiyeceğim veya «Senin üzerine evlenmiyeceğim...» der ve buna karşılık nikâh akdi yapılırsa, nikâh sahihse de bu tür şeyler mehir yerine geçmez. Çünkü mal ile mübadelesi mümkün olmayan şeylerdir. O takdirde kadın mehr-i mi­sil ahr. [326]

 

Nikâhlı Bulunduğu Kadim Boşamak  Üzere Akid Yapılırsa :

 

Adam mehr olarak hâlen nikâhlı bulunduğu kadını boşamak üzere nikâh akdi yaparsa, akid sahihse de bu tür sözler mehr yerine geçmez ve kadına mehr-i misil ödemesi gerekir.[327]

Kadında alacağı bulunan 5000 liranın ödeme süresi nıehr olarak uzatılmak üzere nikâh akdi yaparsa, bu tür geciktirmeler hüküm­süz sayılır, evlendikleri takdirde kadın mehr-i misil alır.[328]

Başkasında alacağı olan 5000 lirayı mehr olmak üzere kadına ha­vale edip nikâh akdi yapacak olurlarsa, kadın bu durumda isterse borçludan tahsile çalışır, dilerse kocasından bu nisbet parayı alabi­lir.[329]

Başkasının malı olduğu halde şu köle veya şu ev mehr olmak üzere nikâh akdi yaparsa, nikâh akdi caiz olmakla beraber belirtilen şeylerin de mehr olması sahihtir. Ne var ki köle veya evin sahibi ken­dilerine ait bu malların satışına cevaz verirlerse, mesele çözülmüş olur, yani koca olan kişi bunları satın alıp karısına mehr olarak ve­rir. Mal sahipleri satmadıkları takdirde, belirtilen malın bir benzeri­ni mehr olarak vermesi gerekir. Bu durumda yapılan akid hüküm­süz kalmaz.[330]

 

Nikâh-I Şiğar :

 

Nikâh-ı Şiğar : Mehr vermemek üzere iki adamın karşılıklı bir­birlerine kızlarını veya kızkardeşlerini tezvîc etmeleri ve bu şartla nikâh akdinde bulunmalarıdır.

Kısacası : Yapılan nikâh akdinde mehri kaldırmak anlamında kullanılır. Dört mezhebe göre de bu tür nikâh akidleri bâtıldır. An­cak yapılan nikâhın kendisi sahih, sayılır. Bu bakımdan cinsel temas bulunmadan nikâhın fasit olduğuna hükmedilerek ayrılmaları sağ-lanırsa, mesele yok. Cinsel temas yapılmışsa, o takdirde nikâh sahih, mehr belirtilmesi -belirtilen ölçüde- gayr-i sahihtir. Bu bakımdan ka­dına mehr-i misil verilmesi gerekir. Gerçi Nikâh-ı Şiğar'da Mezhep İmamlarının görüşleri ve ictihadları arasında bazı nüans farkları vardır ama burada açıklamaya gerek görmüyoruz.

Hanelilerin bu mesele hakkındaki tesbit ve ictihadları şöyledir :

«Nikâh-i Şiğar -her ne kadar hadîsle men'edilmişse de- bağlantı yapar, şart ise hükümsüz kalır. Karşılıklı tezvîc edilen kadınlar mehr-i misil alırlar.»[331]

 

Halen Mevcut Olmayan Bir Şeyi Mehr Olarak Belirlemek :

 

Tarla ve bahçesinden, içinde bulunduğu yıl elde edilecek ürüne karşılık veya ortağının, hizmetçisinin kazanacağı paraya bedel ni­kâh akdi yapacak olursa, bu tür mevcut olmayan mallan mehr ola­rak ortaya koymak sahih değildir. Ama nikâh akdi sahih olduğun­dan kadın mehr-i misil alır.[332]

 

Mehr Şu Üç Sebepten Biriyle Gerçekleşir :

 

1. Nikâh akdi -fasid bile olsa veya şüpheyle cinsel temas mey­dana gelse- mücerred cinsel temasta bulunmakla,

2. Cinsel temas yapılmaksızın karı kocanın yalnız başlarına bir odada bulunmaları nedeniyle,

3. Karı kocadan birinin ölümüyle...

Her üç durumda da ister belirlenmiş bir mehr olsun, ister belir­lenmedik.bulunsun, kadının lehine gerçekleşir. Ancak belirlenmediği takdirde kadın mehr-i misil alır. Hiç kimse kadının bu şer'i hakkını iskat edemez, meğerki kendi rızasıyla ya tamamından ya.da bir kıs­mından vazgeçmiş ola...[333]

 

Nikâh Akdinde Mehr Amlmıyacak Olursa :

 

Yapılan nikâh akdinde mehr amlmıyacak olursa, akid sahihtir, ancak evlenip cinsel temas veya sahih bir halvet meydana geldiği ve­ya karı kocadan biri öldüğü takdirde mehr-i misil gerekir. Cinsel te­mas ve sahih bir halvet meydana gelmeden adam ölür veya kadını boşarsa, o takdirde Mut'a gerekir. Mut'a, kadının yararlanacağı malî bir imkândır ki bu mehr-i mislin yarısını geçmemek üzere be­lirlenir. Bu, İmam Ebû Hanîfe ile İmam Muhammed'in görüş ve iç­tihadıdır.[334]

 

Mut'a'yı Gerektiren Haller :

 

Cinsel temas ve sahih halvet meydana gelmeden kocanın karısı­nı boşaması, îlâ' (karışma yaklaşmamaya yemin etmesi), liân, tena­sül uzvunun kesikliği, cinsel iktidarsızlık, riddet (dinden, çıkmaklık), nkâhh karısının anasını veya kızını şehvetle öpmek gibi sebeplerle meydana gelen ayrılmadan dolayı mehr gerekmez, mut'a gerekir.

Ama ayrılma sebebi kocadan değil de kadından taraf meydana gelirse -örneğin, kadının dinden çıkması, kocasının oğlunu şehvetle öpmesi, rezâ (süt kardeşlik), hıyar-i bulûğ, hıyar-i itik ve adenı-i ke-faet gibi sebeplerle kadın kocasından ayrıhrsa- mut'a gerekmez.[335]

O halde, nerede nikâh akdi mehri gerektiriyorsa, orada cinsel temas veya halvet-i sahiha meydana gelmeden talâk meydana geldi­ğinde mut'a'ya gerektirir. [336]

 

Mut'anın Ortalama Olanı :

 

İslâm Hukukunda kadına mehir alamadığı yerlerde mut'a adı altında tanınan bu hak, Allah'ın kadınları korumaya, onların hakla­rını ayakta tutmaya yönelik bir sünnetidir.

Bunun ortalama olanı : Bir çarşaf vey manto, bir entari ve bir de baş örtüşüdür. Bunların vasat bir kumaştan ya da bezden olması da yeter. Hattâ fakir kimseler için bunlar az kullanılmış da olabilir.[337]

Ne var ki mutlaka bu üç giysinin alınıp mut'a olarak verilmesi şart değildir. Başka giysiler de olabilir. Fukaha bu meselede daha çok beldenin ve muhitin örfüne göre, üç parça elbise alınmasını uy­gun görmüştün Elbise alınmadığı veya te'min edilmediği takdirde, kıymeti takdir edilerek nakit para ödenir. Kadın mutlaka elbise is­terim diye diretecek olursa, onun bu tür davranışlarına itibar edil­mez ve takdir edilen para, almasa bile zorla verilir.[338]

 

Mut'a Hususunda Kadınla Erkeğin Ekonomik Durumunun Dikkate Alınması :

 

Erkeğin durumu iyi sayılıyorsa, kadın da az-çok görgülü zengin bir aileden ise, iyi kumaştan hazırlanır, vasat bir aileden ise, ortala­ma bir şey, fakir bir aileden ise, fakirlerin giydikleri bezlerden ha­zırlanıp verilir. İmam Kerhı de aynı görüştedir. En sahih olan da bu tesbit ve görüştür. [339]Fetva da buna göredir.[340]

 

Kocası Ölen Kadına Mut'a Bir Hak  Olarak Tanınmamıştır :

 

Kocası ölen kadın mirasçı olacağından mut'a gibi basit bir hakka yer verilmemiştir. İsterse kocası onunla cinsel yaklaşmada bulun­mamış veya bulunmuş olsun; sahih bir halvet yapsın veya yapmasın fark etmez. [341]

 

Mut'a Genellikle Üç Kısma Ayrılır :

 

Hanefi fukahasına göre mut'a, genelikle şu üç kısma ayrılır :

1. Vâcib olan mut'a...

Kendisiyle cinsel temasta bulunulmadan boşanan kadına verilir. Şu şartla ki kadına daha önce bir mehir belirlenmemişse, Şayet böy­le bir şey varsa, artık mut'a değil doğrudan mehri verilir.

2. Müstehab olan mut'a...

Kendisiyle cinsel temasta bulunulduktan sonra boşanan kadına verilir. Aslında her iki surette de kadına verilen mut'a, bir bakıma mehr anlarmnadır.

3. Ne vâcib, ne de müstehab olmayan mut'a...

Kendisiyle cinsel temasta bulunulmayan ve fakat nikâh akdinde kendisine mehir belirlenen kadına verilir.[342]

 

HALVETİ SAHİHA :

 

Halvet-i Sahiha nedir? Nikâh akdi yapıldıktan sonra karı koca­nın cinsel temasta bulunmayıp tenha bir yerde başbaşa kalmaları ve bulundukları bu tenha yerde cinsel temasta bulunmalarına hissi, şer'i ve tabii hiçbir engelin bulunmaması halidir, Böyle sahih bir hal­vetten sonra koca karısını boşayacak olursa, ona tam mehir vermesi gerekir. [343]

 

HALVETİ FASİDE :

 

Halvet-i Sanmadan başka bir de Halvet-i Fâsida vardır. Bunun açıklaması şöyledir : Nikâh akdi yapıldıktan sonra hakikaten cinsel temasta bulunamamaktır. Ya erkekte ya da kadında veya her ikisin­de meydana gelen hastalık buna engel olduğu yerde, başbaşa da kal­salar, buna halvet-i faside denir. Sahih olan da budur.[344]

Karı kocadan bir farz ya da nafile hac için ihrama girmiş veya farz bir namaza başlamış veya farz bir orucu tutuyorsa, cinsel tema­sın yapılmasına sözü edilen engellerden biri bulunmasa bile yine mevcut ibâdet halvetin sıhhatına engeldir. Bu bakımdan böyle hal­lerdeki halvete de «halvet-i faside» denir.

Kaza orucu, adak ve keffaret oruçları da en sahih kavle göre halvete engel sayılmamıştır. Nafile oruç -zahir rivayete göre- böy­ledir. Nafile namaz da bu anlamdadır. Ayhali ile lohusalık halvete engel sayılırlar.

Nikahlanan karı kocanın yanında a'ma ve uyuyan bir kimse bu­lunursa, her ne kadar başbaşa da kalsalar, yine de halvet-i sahiha sayılmaz. Ancak yanlarında henüz akledemiyen küçük çocuk veya uzun süre baygın kalan biri bulunursa, bunlar halvete engel sayıl­maz. Yanlarındaki çocuk o gibi şeyleri akledecek yaşta ise veya yan­larında dilsiz ya da sağır bir kimse bulunuyorsa, o takdirde halvet-i sahiha gerçekleşmez.[345] Deliyle bunak da böyledir, kan koca ara­sındaki ilişkileri akledecek durumda iseler, halvet gerçekleşmez, ak-ledemiyecek kadar akli dengesini kaybetmişlerse, halvet gerçekleşir.[346]

Kan kocanın bulunduğu tenha odada veya benzeri yerde yanla­rında kadına ait bir cariye bulunursa, farklı görüşlerde bulunanlar olmuşsa da en sahih olanı,   bu durumda halvetin   gerçekleşmesidir.[347]

Bunun gibi erkeğe ait câriye de halvete mani' sayılmamıştır.[348]

Ne var ki cariyenin hazır bulunması hususunda imamlar ara­sında farklı görüşler olmuştur. Kimi halvet gerçekleşir, derken kimi de gerçekleşmez, demiştir. İkincilerin görüşü biraz daha kuvvetli sa­nılıyor. [349]

 

Karı Kocanın Yanında İkinci Karısı Bulunursa :

 

Nikâh akdi yapıldıktan sonra cinsel temas meydana gelmeden karı kotra tenha bir odada haşhaşa kalır da yanlannda âdamm ikin­ci karısı da bulunursa, o takdirde halvet gerçekleşmez. [350]

 

Kadın Uykuda İken Kocası Odasına Girerse :

 

Henüz cinsel temas meydana   gelmeden   erkek kendi odasında uyurken karısı ansızın onun odasına girecek olursa, erkek onun gir­diğini bilsin bilmesin, halvet-i sahiha gerçekleşir. Bu, İmam Ebû Ha-nîfe'nin içtihadına göredir. Çünkü ona göre, bu konuda uyuyan kim­se uyanık hükmünde sayılır.[351]                          

 

Karı Koca Birbirini Tanımayacak Olursa :

 

Adanı odasında otururken karısı içeri girer de içeride başka kim­se bulunmaz, ama adam giren kadının kendi karısı olduğunu bilmez veya bunun aksine kadın odasında yalnız otururken kocası içeri gi­rer de kadın onu tamyamazsa, bu durumda halvet gerçekleşmez. Ni­tekim Fakîh Ebû Leys de bu görüşü beğenmiştir. El-Muhit sahibi Se­rahsî bu görüşün muhtar olduğunu kaydetmiş ve sebebini açıkla­mıştır. Tatarhaniyye sahibi de aynı görüştedir.[352]

Ancak kocası onu tanır da kocasını tanımıyacak olursa, o tak­dirde halvet-i sahiha gerçekleşir.[353]

 

Kadın Müslüman Olduktan Sonra Kocası Yanına Girerse :

 

Karı koca ikisi de gayr-i müslim oldukları halde evlenirler, he­nüz cinsel temas meydana gelmeden kadın Müslüman olur ve kocası bu vaziyette kadının yanma girerse, halvet gerçekleşir. Ama adam Müslüman olur da kadın müşrike olduğu halde adamın yanma girer­se, halvet  gerçekleşmez.[354]

Kadınn tenasül cihazı doğuştan veya sonra meydana gelen bir hastalıktan dolayı cinsel temasa elverişli değilse, o takdirde nikâh-landığı kocasıyla tenhada başbaşa da kalsa, halvet-i sahiha gerçek­leşmez. Bunun gibi erkek karısına zihar yaptıktan sonra keffaret ödemeden onunla tenha kalırsa, halvet gerçekleşmez, çünkü keffa­ret ödemeden bu durumda karısına yaklaşması haramdır.[355]

Tenasül aleti kesik erkeğin halveti, İmam Ebû Hanîfe'ye göre, sahihtir. Cinsel iktidarı olmayan erkeğin durumu da böyledir. İdiş olan erkek te aynı hükme dahildir.[356]

 

Halvetin Sahih Olacağı Yerin Niteliği :

 

Halvetin sahih olabilmesinin şartlarından biri de başkasının muttali1 olamıyacağı, izin almadan giremiyeceği bir yer   olmasıdır.

Çölde insanların gelip geçme ihtimali bulunduğu sürece halvet gerçekleşmez. Evlerin damları ne kadar yüksek te olsa, çevresinde sütre yoksa, başkasının görmesi ihtimali kuvvetli bulunduğundan yi­ne halvet gerçekleşmez.

Sapa bir yolda baş başa kalmaları -insanların gelip geçme ihti­mali yoksa- halvet sayılır. [357]

 

Umuma Açık Yerler Halvete Elverişli Değildir :

 

Cami, hamam, salon ve benzeri yerlerde baş başa kalan kan -koca hakkında sahih halvet gerçekleşmez. Çünkü bu gibi yerler her zaman umuma açıktır.

Kırda) bayırda kurulan özel çadırda baş başa kalmaları halvet sayılır. Bunun gibi dağda kayalıklar veya ormanlar arasında sapa bir yerde baş başa kalmak ta sahih bir halvet kabul edilir. [358]

 

MEHR-İ MİSİL NASIL TAKDİR EDİLİR?

 

Nikâh akdinde beîil bir mehir söz konusu edilmediği takdirde yapılan akid sahihtir, ancak kadın mehr-i misil alır, denilmişti. Bu neye göre takdir edilir? Emsal olarak neler dikkate alınır? Fukaha-nın çoğuna göre, kadının baba tarafındaki sosyal durumu, aynı aile­den yaş güzellik ve benzeri hususlarda ona yakın bir ölçüdeki kızın mehri esas kabul edilir. Ayrıca kültürlü, tahsilli bir kız ise, yine ba­ba tarafındaki aileler arasından ona yakın kültür ve tahsilde olan kızların mehri ölçü kabul edilir.[359]

Baba tarafındaki aileler arasında bir emsal bulmak mümkün ol­madığında baba tarafıyla benzerliği olan diğer aileler arasında em­sal aranır.

Ancak bu arada kız nikâh akdinde «annemin mehrinin bir mis­lini istiyorum» derse,   bu da caizdir.

Mehir de «kız güzel olursa 100 altın, çirkin olursa 50 altın mehir veririm» şeklindeki kayıtlar caizdir. Adam vekiline yetki verirken bu tür şart ve kayıtları ileri sürerse, dikkate alınır. Nikâh edilen kızın güzellik ve çirkinliğine göre, mehr verilir.

Mehirde bir miktar da Allah (C.C.) için veya fakirler, miskinler, hastalar için ayrılırsa, bu tür kayıtlara itibar edilmez. Bunu biraz açıklayalım : Nikâh akdinde ister erkek ister kadın «1000 Allah için veya fakirlere dağıtılmak üzere 2000 lira» mehirle bağlantı yaparsa, sadece 1000 lira mehir gerekir, diğer kayde itibar edilmez. Bu, istih-sanen böyledir.[360]

 

Mehr-İ Müsemma Üç Kısma Ayrılır :

 

Mehr-i Müsemma, nikâh akdinde miktarı veya cinsi belirlenen mehr-dir. Mehr-i Misil, nikâh akdinde anılmıyan mehirdir, evlendik­ten sonra emsali dikkate alınarak takdir edilendir.[361]

 

Mehr-İ Müsemma Genellikle Üçe Ayrılır :

 

1. Cinsi ve vasfı belli olmayan...

Koyun veya sığırın karnında bulunan yavru veya cinsi ve vasfı belli olmayan bir elbise, bir ev veya bir hayvan mehr olarak belir­lendiğinde, bu tür kayıtlar geçerli sayılmaz, evlendikten sonra kadı­na mehr-i misil verilir.

2. Cinsi belli olup vasfı meçhul olan...

Bir köle veya at ya da koyun, keçi, elbise ve deve gibi bir eşya mehr olarak belirlendiğinde, bunun cinsi belli ama vasfı belli değil­dir, nasıl bir köle, nasıl bir at veya deve verilecek bilinmemektedir. Bu durumda sözü edilen cinslerden hangisi belirlenmişse ondan or­talama ölçü ve vasıfta olanı verilir. Gerekirse kıymeti takdir edilerek verilebilir,

Ancak yanımdaki kölemi veya şu elbiseyi, derse o takdirde vasfı da belli olduğundan, adlandırılanın aynını vermesi gerekir. Çünkü izafe, tarif sebeplerinden biridir.[362]

3. Hem cinsi hem vasfı belli olan...

Şu kadar gram altın veya gümüş, ya da şu kadar lira para diye adlandırıldığında, mehrin hem vasfı, hem cinsi belirlenmiş olur. [363]

 

Mehr Olarak Belirlenen Şeyin Aksi Çıkarsa :

 

Nikâh akdinde şu köle veya şu küp dolusu buğday ya da sirke taehr olarak belirlenir, sonra kölenin hür, küpün içindekinin de fa-kulya olduğu görülürse, o takdirde kadına mehr-i misil verilir. Bu, tmam Ebu Hanîfe'ye göredir. İmam Muhammed'in de aynı görüşte olduğu söylenir.[364] Ebû Yusuf'a göre, bu hususta kıymete de baş vurulabilir.

Bu nedenle belirli bir köle veya belli bir elbise mehr olarak ta'yin edilir, kölenin cariye olduğu, elbisenin de başka bir ülkenin nıa-mulü olduğu anlaşılırsa, o takdirde kölenin veya elbisenin kıymeti takdir edilerek nakden ödenir.[365]

 

Mehrde Fazlalık Veya Noksanlık Söz Konusu Olabilir Mi?

 

Mehirde fazlalık sahihtir. Nikâh akdi yapılırken, belirlenen nis-betin üzerine çıkıp fazla bir nisbet istemek caizdir. Akid yapıldıktan sonra erkek belirlenen mehri biraz artıracağını, yani fazla bir nis­bet üzerine koyup vereceğini söyler, kadın da bunu kabul ederse, ay­nen ödenmesi gerekir.[366]

Ancak adamın belirlenen mehri artırması ve bunun gerçekleşme­si üç şarttan biriyle mümkün olur . Cinsel temas, halvet-i sahiha, ka­rı koradan birinin ölmesi,.. Bu üç sebepten biri meydana gelmeden karı koca ayrılacak olurlarsa, belirlenen fazlalık kendiliğinden dü­şer. Mehrin de ancak yansı nıut'a olarak verilir. Fukahanın ileri ge­lenlerinden çoğunun görüş ve tesbiti bu ölçü ve anlamda bulunuyordur.

Kudurî'de İmanı Ebû Hanîfe'ye göre, erkeğin vermek istediği fazlalığın, kadının ölümü halinde verilmesi caizdir. Yani kadın öldü­ğü takdirde hem mehri hem kocasının vermek istediği fazlalık ka­dının mirasçılarına verilir. İmameyne göre, fazlalığı vermek caiz de­ğildir.[367]

Ric'i talâkla boşanan kadına kocası belirlenen mehrini artırdım derse, buna itibar edilmez. Çünkü bu meçhul bir anlam taşır. Ama «sana bin lira mehr ile rücû ettim» der, kadın da bunu kabul ederse, caiz olur. Kadın kabul etmezse caiz olmaz. Çünkü ilk nikâh akdinde belirlenen mehirden fazla bir nisbet taşımaktadır. Erkeğin vermek istediği fazlalığı, kadının aynı mecliste kabul etmesi de şarttır. Aksi halde caiz olmaz. [368]

 

Nikâh Akdinde 100 Altın, İkinci Bir Akidde 200 Altın Belirlenirse :

 

ilk nikâh akdi yapıldığında adam 100 altın mehir belirler, sonra nikâhı tazeleyip ikinci bir akid yaptığında 200 altına çıkarırsa, her­halde bu nisbeti vermesi gerekir mi? Havahirzade'nin tesbitinde İmam A'zam Ebû Hanîfe ile İmam Muhammed'e göre, sadece 100 altın gerekir. İmam Ebû Yusuf'a göre, 200 altın gerekir. Muhtar olan, îmam Ebû Hanîfe'nin görüşüdür.

O halde ihtiyaten nikâhı tazelerken yeni bir mehre gerek yok­tur, îmamlar bu hususta müttefiktirler.[369]

 

Nikâh Akdinde Belirlenen Nisbeti Düşürmek :

 

Akid esnasında belirlenen mehrin bilahare nisbetini düşürmek, kadının rızasını almadan caiz değildir. Meğerki kadın buna rıza gös­tere.[370]

 

Belirlenen Mehr Telef Olursa :

 

Akid esnasında belirlenen mehr henüz teslim edilmeden erkeğin yanında telef olursa, misli varsa aynen alınıp teslim edilir, misli yok­sa kıymeti takdir edilip verilir.[371]

 

Kadın Takdir Edilen Mehri Bağışlayabilir Mi?

 

Mehr bilindiği gibi İslâm Şeriatının- takdir ettiği bir haktır. Ka­dın kendine ait olan bu hakkı istediği gibi kullanabilir. O takdirde belirlenen mehrin ya tamamını ya da bir kısmını kocasına bağışlar­ken velî ve vekilinden hiçbiri buna itiraz etme hakkına sahip değil­dir.[372]

 

Nikâh Akdi Yapıldıktan Sonra Kadın Mehrini Almadan Kendini Teslim Etmezse :

 

Nikâh akdinden sonra cinsel temas veya sahih bir halvet meyda­na geldikten sonra kadın mehrinin tamamını acele ister ve kocası ödemedikçe kendini ona artık teslim etmezse, bu, İmam Ebû Hanîfe'-ye göre caizdir. îmameyne göre, caiz değildir. Çünkü bir takım hu­zursuzluklar doğurabilir.

Bu durumda adam mehri ödemedikçe, kadının evden çıkmasına, seyahat yapmasına ve nafile hacce gitmesine engel olamaz. Bu da İmam Ebû Hanîfe'ye göredir. İmameyn muhalefet etmiştir. Ama he­nüz cinsel temasta bulunulmadan kadmm muaccel olan mehri veril-memişse, o takdirde kadının sözü edilen hususlar için evden çıkma­sına kocası engel olamaz, imamların bu hususta görüş birliği vardır.

Kadın henüz ergen olmamış veya aklî dengesini kaybetmişse, o takdirde velîsi onun muaccel mehrini alıncaya kadar onu kocasından men'edebilir.[373]                                     

 

Babası Başka Bir Şehire Göç Ederken Evli Kızım Da Götürebilir Mi?

 

Kızını evlendirdikten sonra baba bulunduğu kasabadan ayrılıp başka bir şehire göç etmek isterse, evli olan kızını da beraberinde götürebilir mi? Kocası kızın mehrini vermemişse, o takdirde götüre­bilir, koca buna engel olamaz. Ama mehrini vermişse, o takdirde kı­zın babası onu beraberinde götürmek isterse, ancak kocasının mü­saadesiyle götürebilir.[374]

 

Kocası Mehrin Bir Kısmını Kesip Vermese :

 

Nikâh akdi yapıldıktan ve cinsel temas veya halvet-i sahiha mey­dana geldikten sonra kadının kocası mehrin az bir kısmını kesip ge­risini verirse, bu durumda kadın mehrin tamamını alıncaya kadar kendini kocasından uzak tutabilir, yani cinsel temas ve benzeri dav­ranışlarına imkân vermiyebilir. Ancak aldığı kısmı bu yüzden iade etmesi caiz olmaz. Meğerki gönülden rıza gösterip bağışlaya...[375]

 

Küçük Kızı Evlendiren Velîsi, Mehr Ödeninceye Kadar Onu Kocasından Men'edebilir :

 

Henüz ergen olmayan kızı evlendiren velîsi kızın mehri öden­medikçe onu kocasından uzak tutma hakkına sahiptir. Hattâ kendi evinde tutup mehrin tamamen ödenmesini bekleyebilir.[376]

Bunun gibi, kardeşinin yetim kalan küçük kızını evlendiren am­cası, belirlenen mehri teslim almadan kızı kocasına teslim etmesi doğru değildir .[377]Çünkü bu durumda kızın hakkı zayolabilir.

Kadın borçlu durumda olur, alacaklı kapıya dayanır, kocası da onun mehrini ödeyemiyecek olur, o takdirde kadın kendini kocasın­dan men'edebilir. İstihsanen kocasının da ona yaklaşma hakkı ol­maz, mehri ödemedikçe.[378]

Ama mehir müeccel (belirlenen bir süre sonra ödenmesi söz ko­nusu olan mehr) in ödeme günü gelindiğinde kadın hemen ödensin diye kendini kocasından men'edemez. Bu, İmam Ebû Hanîfe ile İmam Muhammed'e göredir. [379]

 

Bir Yıl Sonra Mehri Ödemek Üzere Evlenirlerse :

 

Nikâh akdinde mehri bir yıl sonra ödemek üzere anlaşma yapı­lırsa, br yıl dolmadan kadmm «mehri almadıkça sana teslim ol­mam» uemesi caiz midir? Akid yapıldığında mehr bir yıl sonra veri­lecektir, denilirken erkek, «ben mehri ödemeden sana yaklaşabili­rim» demişse, o takdirde kadının ona engel olması caiz değildir. Er­kek böyle bir söz söylememiş, sadece bir yıl sonra mehri ödeyeceğini şart koşmuşsa, kadmm kendini ondan men' etmesi doğru olur mu? İmam Muhammed'e göre edebilir, bu da bir alım - satım akdindeki sözleşmelere benzer. Nitekim İmam Zahîrüddin buna göre fetva ver­miştir. İmam Ebû Yusuf a göre, kadmm böyle yapması caiz olmaz. Nitekim Sadrüşşehîd buna göre fetva vermiştir.[380]

Mehr muaccel olarak belirlendiği halde erkek mehri henüz öde­meden cinsel yaklaşmada bulunabilir mi? Nikâh akdinde erkek «öde­meden yaklaşmada bulunabileceğini şart koşmuşsa» o takdirde yak­laşabilir, Böyle bir şart konulmamışsa, kadın kendini ondan men'­edebilir.

Ric'î talâk sebebiyle mehr-i müeccel, muaccele dönüşür. Bu du­rumda erkek kadına müracaat etse bile artık onu müeccel halde bı­rakması doğru olmaz. [381]

 

Mehrin Ne Kadar Olduğunda İhtilaf Vaki Olursa :

 

Karı koca evlendikten sonra nikâh akdinde belirlenen   mehrin nisbeti üzerinde ihtilâfa düşer, hiçbiri bu hususta bir beyyine ortaya koyamazsa, mehr-i misil ile hükmedilir.

Erkek mehrin 1000 dirhem, kadın 2000 dirhem olduğunu iddia eder, mehr-i misil de 1000 dirhem civarında olursa, o takdirde yemin verdirilerek erkeğin iddiasına göre hükmedilir. Erkek yeminden ka­çınacak olursa, kadının iddiası sübut bulmuş   kabul edilir.

îki taraftan hangisi iddiasını beyyine getirerek isbat ederse, on­dan yana hükmedilir. [382]

 

MEHRİN TEKRAR GEREKMESİ :

 

Bazı hallerde mehrin tekrarı gerekir. Bunu bir misal ile- açıklı-yalım : Evlendiği kadınla cinsel temasta bulunduktan sonra onu bir ya da iki talâk-i bâin ile boşar, henüz iddeti (şer'i bekleme süresi) bitmeden tekrar evlenir ama cinsel temasta bulunmadan tekrar bo-şarsa, imam Ebû Hanîfe ile İmam Ebû Yusuf'a göre, biri birinci ni­kâhtan dolayı, diğeri ikinci nikâhtan dolayı olmak üzere iki tam mehir vermesi gerekir. Bu durumda ilk iddetinin tamamlanmasını bekler. İkinci bir iddet gerekmez.

Bunun gibi, kadın kendisine denk olmayan bir erkekle evlenir, kendisiyle cinsel temasta bulunduktan sonra kadının velisi durumu hâkime yükseltip ayrılmaları sağlanırsa, kadına hem mehr ve hem iddet vâcib olur. Sonra sözü edilen adam o kadını velîsinden izin al­dırmadan nikâhlar ve hâkim, bunlar henüz cinsel temasta bulunma- dan onları ayırırsa, kadına tekrar tam bir mehir vermesi gerekir. İkinci bir iddet gerekmez, birinci iddetini tamamlamayı bekler.

Birkaç Misal Daha Verelim :

Henüz ergen olmayan kızla -velisinin izniyle- evlenir, cinsel te­masta bulunduktan sonra kız ergen olur ve ayrılmayı tercih edip kaadıya başvurur, kaadı onları ayırır, henüz iddeti bitmeden adam tekrar onunla evlenir, ama cinsel temasta bulunmadan boşarsa, er­keğin tam bir mehr vermesi, kadına da ilk iddetini tamamlamak ge­rekir.

Adam bir kadınla evlenip cinsel temasta bulunduktan sonra ka­dın irtidad edip (dinden çıkar) sonra İslâm'a girince adam iddet için­de onunla evlenir ama henüz cinsel temasta bulunmadan kadın  tekrar irtidad ederse, sadece tam bir mehr gerekir ve kadın ela ilk idde­tini tamamlar.

Kadını üç talâkla boşadıktan sonra iddet içinde helâl olduğunu zannederek onunla cinsel temasta bulunursa, her temas karşılığında bir mehr gerekir. [383]

 

Zimmî Ve Harbînin Mehri :

 

Müslümanların mehrine elverişli olan her şey onların nikâhında da mehrlerine elverişli kabul edilir. Müslümanların mehrine elverişli kabul edilmiyen şeyler onlar için de uygun kabul edilmez. Ancak do­muz ve şarap gibi haram nesneler müstesna. Çünkü bunlar gayr-i müslimlere göre mubah sayılır.[384]

O halde zımmî (gayr-i müslim vatandaş) bir erkek bir zimmîye ile mehri domuz veya şu kadar şarap ya da benzeri bir şey olmak üzere nikahlanır veya nikâh akdinde hiç mehrden söz edilmez veya temamen mehrsiz denilerek akid yapılırsa, yapılan bu tür akid caiz­dir.

Zimmî böyle bir nikâhtan sonra cinsel temasta bulunur veya bu­lunmadan önce karısını boşar veya ölürse, son iki şekildeki akidden dolayı kadına bir mehr gerekmez. Bu, İmam Ebû Hanîfe'ye göredir. [385]İsterse bu durumda ikisi de İslâm'a girmiş olsun, ister mese­leyi halletmek için Müslüman bir kaadıya başvursun farketmez. Çünkü ilk nikâh akdi yaptıklarında kendi dinlerince mehr diye ka­bul edilmiş olsa, Müslüman kaadımn ona göre, kadının hakkını ko­ruması gerekir.[386]

Harbi olan karı kocanın da durumu bunlardan farksızdır. Onlar da kendi ülkelerinde domuz, şarap veya benzeri bir haram nesne mehr verilmek üzere nikâh akdi yapar veya mehrsiz bir akidde bu­lunurlar, sonra da boşandıklarında, İslâm kaadısma baş vururlarsa, kadına mehr verilmesi hususunda bir hüküm verilmez. Kaadıya baş vururken İslâm'a da girseler farketmez. Çünkü nikâh akdi kendi din­lerine ve inançlarına göre yapılmıştır.

Ancak yapılan sahih tesbitlere göre, zimmi zimmîyeyle mehr ola­rak domuz veya şu kadar şarap üzerine evlenirler, sonra İslâm'a girip birbirinden boşanır arsa, o takdirde kadına mehr-i misi gerekir. Bu, İmam Ebû Yusuf'a göredir; fetva da ona göredir. Tabii bütün bu meselelerde mehr konusu ele alındığında, eğer daha önce belirlenen mehr verilmemişse, böyledir; verilmişse, artık bu konu üzerinde du­rulmaz.[387]

 

Verilen Çeyiz Geri Alınır Mı?

 

Adam kızını evlendirilmen ona bir takım eşyayı çeyiz olarak ve­rirse, artık geri alması -istihsanen- doğru olmaz. Fetva da buna gö­redir. Kızı çeyiziyle birlikte kocasına teslim ederken, kız tarafı ayrı­lan çeyizden bir şey geri almak isterse, kızın kocası buna engel ola­bilir, Çünkü bu bir bakıma rüşvet kapsamına girer.[388]

Kızma çeyiz ayırıp ona teslim ettikten sonra evlendirir ve bir sü­re sonra verdiği çeyizi -emaneten verdim iddiasıyla- geri almak ister, kız ise bunun aksini iddia ederek, «bana temelli bağışladı» derse, bu hususta babasının değil kızın iddiası dikkate alınır. Kız öldükten sonra babası böyle bir iddiada bulunur, kızın kocası ise aksini savu­nursa yine bu hususta kızın kocasının sözüne itibar edilir.

Gerçi bu meselede İmam Serahsî'nin belirtilen fetvanın aksine bir görüşü varsa da, fukahamn çoğu birinci görüşü daha uygun bul­muştur. Et Tebyîn sahibi Zeyîaî ise, bu meselede beldenin örfüne ba­kılır, demiştir. Beldenin örfüne göre kıza verilen çeyiz emaneten gös­termelik olsun diye veriliyorsa, o takdirde babasının iddiasına itibar edilir. Böyle bir örf yoksa, kızın, o ölmüşse kocasının sözüne itibar edilir.

Nitekim Sadrü'ş-Şehîd bu son görüşü fetvaya daha uygun kabul etmiştir.[389]

Beldenin örfüne göre, babanın kızma verdiği çeyiz emaneten göstermelik anlamında değildir, ama baba bu anlamda verdiğini is-bat için şahid veya yazılı imzalı belge getirirse, o takdirde iddiasına itibar edilerek o yönde hükmedilir. Çünkü şahidlerin şehadeti veya yazılı belgede kızın imzası yeterli sayılır.[390]

Adam kızma çeyiz hazırlar, onu evlendirirken hazırladığı çeyizi teslim etmez, sonra da yapılan akdi fesheder ve kızını başka bir adama tezvîc ederse, kızın daha önce hazırlanan çeyizi isteme hakkıl ol­maz.                                                                                               

Kız babası evinde iken, babasının satın aldığı yumak, ipek ve benzeri şeyleri el işi olarak değerlendirir, çok geçmeden babası ölür­se, örf ve âdete bakılarak kızın hazırladığı eşya kıza bırakılır, diğer vârisler bir hak talep   edemez.

Annesi kocasının malından kıza çeyiz hazırlarken kocanın bun­dan haberi olur, ama hiç sesini çıkarmaz, bu böyle devam edip gider­ken bir gün kız evlendirilir ve hazırlanan çeyizin tamamını berabe­rinde götürürse, babasının bunu geri almaya hakkı olmaz. Çünkü an­nesi bu masrafı onun kazancından yaparken haberi olduğu halde se­sini çıkarmamış, susmasıyla tasvip etmişti.[391]

 

Adam Evlendiğinde Karışma Bir Miktar Altın Hediye Ederse :

 

Adam evlenince karısına bir miktar altın hediye eder, fakat kı­zın babası zengin olduğu halde kızma çeyiz namına bir şey vermez­se, bu durumda kızm kocası, kayınpederine baş vurup kızma bir mik­tar ya çeyiz, ya da örf ve âdete uygun bir miktar altın ya da para vermesini isteyebilir. Mesele dava konusu olduğunda ,kaadı örf ve âdeti dikkate alarak hüküm verir.

Ancak Hidâye sahibi Merğinanî diyor ki : Bu meselede en sahih olanı şudur ki, adam çeyiz ve benzeri şeyi taleb etmek üzere kayın­pederine baş vuramaz. Çünkü nikâh akdinde ve evlenmede mal söz konusu ve amaç değildir.[392]

 

Ayrılan Karı-Koca Ev Eşyası Hakkında İhtilâf Ederse :

 

Evlendikten bir süre sonra karı koca boşanıp birbirinden ayrılır, ancak ev eşyasını taksimde anlaşamazlarsa, aralarında şu yolda hük­medilir : Kadınlara mahsus olan eşya kadına, erkeklere mahsus olan eşya da erkeğe verilir. Ancak iki taraftan biri beyyine ikaame edip diğerine ait kabul edilen eşyanın kendisine ait olduğunu isbat eder­se ona göre hükmedilir.

Hem kadına, hem erkeğe ait olması mümkün olan eşya ise, karşı tarafın isbat edecek beyyinesi yoksa, erkeğe verilir. Meselâ : Köle, hizmetçi, silah,.at ve benzeri şeyler bu cümledendir.[393]

 

Karı Kocadan Biri Öldükten Sonra Böyle Bir İhtilâf Ortaya Çıkarsa :

 

İmam Ebû Hanîfe'ye göre, kadına ait kabul edilen eşya hayatta ise kadına, değilse mirasçılarına; erkeğe ait kabul edilen eşya hayat­ta ise erkeğe değilse mirasçılarına verilir. İkisine de ait olduğu sanı­lan eşya ise, İmanı Muhammed'e göre, erkeğe verilir. İmam Ebû Ha­nîfe'ye göre, bu müşkilat arzeden bir meseledir. Ticaret malı, ise adam da bayatta iken ticaretle az - çok uğraşan bir kimse olarak bi­liniyorsa, o takdirde ona veya mirasçılarına terkedilir. Diğer bazı eş­ya bilirkişilerin tesbitine göre, bir taksimata tabi tutulur.[394]

 

Adamın Birkaç Karısı Bulunur Da Ev Eşyasında İhtilâfa Düşerlerse :

 

Hepsi bir evde oturuyorsa, adama ait eşya kendisine verildikten sonra geriye kalan eşya kadınlar arasında eşit şekilde taksim edilir. Kadınların her biri ayrı evde oturuyorsa, o takdirde kocasına ait eş­ya ayrıldıktan sonra geriye kalan kendisine verilir, diğer kadınlara bir şey verilmez. Çünkü her kadın kendi evinde kendi eşyasının ba­şında bulımuyordur.[395]                                                                   

 

Kadın Yanındaki Eşyayı Kocasından Satın Aldığını İddia Ederse :

 

Kadının bu tür iddiası, ancak şahit veya yazılı bir belgeyle sü-but bulabilir. Aksi halde eşya kocasına verilir.

Bunun gib karı koca oturdukları evin mülkiyetinde ihtilâfa dü­şer, kadın kendisine ait olduğunu, koca da aksini iddia eder ve her iki taraf da şahit veya yazılı bir belge getiremiyecek olursa, ev erke­ğe bırakılır. [396]

 

Kadına Ait Bir Eşya Üzerinde İhtilâfa Düşerlerse :

 

Koca karısına ait bir eşyanın kendisine ait bulunduğunu iddia eder ve her biri bu hususta beyyine ikaame ederse, erkek lehine hük­medilir. Erkek beyyine ikaame edemez, sadece kadın ikaame ederse, o takdirde kadına bırakılır.[397] 

 

FÂSİD NİKAH VE HÜKÜMLERİ :

 

Fasid nikâh, aslında hükümsüz bir nikâhtır. Böyle bir nikâhla evlenen erkekle kadın arasında cinsel temas meydana gelmediği tak­dirde nikâhla ilgili hükümler gerekmez.

O halde fâsıd bir nikâhla evlenen kadın ve erkeğin derhal müta­reke yapmaları lâzımdır. Kendileri ayrılmadıkları taktirde kaadıya baş vurulur ve kaadı derhal onları birbirlerinden ayırır. Eğer arala­rında cinsel temas meydana gelmemişse, kadana ne mehr verilir, ne de iddet (şer'î bekleme suresi) gerekir. Cinsel yaklaşımda bulunul­muşsa, o takdirde kadına hem mehr verilir, hem de iddet gerekir. îddetin başlangıcı, ayrıldıkları andan itibaren muteberdir.[398]

Bu sebeple nikâh-i fâsid'de boşama, mütareke iledir. Mütareke ise, cinsel yaklaşmadan sonra ancak sözlü olabilir Erkeğin kadına : «Seni terkettim.» veya «Senin yolunu boş bıraktım» gibi bir sözle ger­çekleşir. «Git de evlen...» demek de bu anlamdadır. El-Muhit sahibi, cinsel yaklaşma meydana gelmeden önce mütareke yapılırsa, ancak sözlü olabilir, diyor.

Mütareke, kadın ve erkekten her birinin diğerini terketmesi an­lamına kullanılır. Bu bakımdan sadece erkeğin sözlü demesiyle mü­tareke meydana gelebileceği gibi, kadının da «seni terkettim, senden ayrıldım» demesi bir mütarekedir ve caizdir.

Karı kocadan herhangi birinin diğerinin gıyabında bu ve benze­ri mütarekeye delâlet eden bir söz söylemesi de muteber ve geçerli­dir. O halde mütareke vicahen olabildiği gibi, gıyaben de olabilir. Ancak bu durumda mütarikin sözle terkettiğini mütarekin bilmesi şarttır. Hattâ kadın, adamın mütareke yaptığı kendisine bildirilmez veya bundan haberi olmazsa, o taktirde iddeti sona ermez.[399]

Ne var ki bu meselede yapılan sahih araştrmalara göre kadının mütareke yapıldığım bilmesi şart değildir. O halde koca, karısının, gıyabında -haberi olmadan- mütarekede bulunursa, belli sürenin geçmesiyle iddeti sona ermiş olur. Nitekim talâk'da da durum böyle­dir.[400]

O halde bu ikinci tesbit, Kmye sahibinin tesbitinden daha sıh­hatlidir. Bu bakımdan fetva buna göre verilir.

Nikâh-i Fâsid'de meydana gelen mütareke talâk sayısına te'sir etmez. Sahih olan da budur.

Fâsid nikâhtan dolayı vefat iddeti gerekmez. Söyle ki, nikâh-i fâsid yapıldıktan sonra adam ölürse, sahih bir nikâhtan dolayı lâ­zım gelen vefat iddeti (dört ay on gün) gerekmez. Sadece kadına cinsel temasta bulunmuşsa, iddet (şer'i bekleme süresi) gerekir.

Yine bu nikâhtan dolayı nafaka da gerekmez.

Fâsid nikâhta -cinsel yaklaşma meydana gelmemişse- hiçbir hü­küm gerekmez. Meselâ Kadının anısına şehvetle dokunması bir şey ifade etmez, yani hürmet-i nıüsahareti gerektirmez. Bunu biraz daha açıklayalım : Bir kadım fâsid nikâhla aldıktan sonra, onun anasına şehvet ile dokunur ve sonra da o kadınla mütareke yaparsa, daha önce şehvetle dokunduğu kadını nikâhlıyabilir.[401]

Fâsid nikâhtan sonra kadınla cinsel temasta bulunan adam evli sayılmaz, bu bakımdan bir zina suçundan had cezası verilirken be­kârlara tatbik edilen ceza uygulanır.

Böyle bir nikâhtan dolayı cinsel münasebette bulunan kimseye had cezası gerekmez. Ancak birbirlerinden sözlü ayrıldıktan sonra adam cinsel temasta bulunursa had cezası gerekir.[402]

îmam Şafiî'ye göre, fâsid nikâhta ne mütarekeye, ne de feshe hacet yoktur. Zaten hükümsüz bir akiddir. İddet içinde akdedilen ni­kâha benzer.

Ahmed bin Hanbel'e göre, fâsid nikâhla evlenenlerin nikâhları feshedilmedikçe kadın başkasıyla evlenemez. Erkek boşamaktan ya­ni nikâhı feshetmekten kaçınırsa, hâkim derhal müdahale edip nikâ­hı fesheder.

Maliki Mezhebi bu konuda Hanefîlerle birleşir. Ancak Mâlikîle-re göre, cinsel yaklaşma meydana gelmişse, nıehrin tamamı takdir edilir. Hanefîlerde ise en azı... [403]

 

BÂTIL NİKÂH VE HÜKÜMLERİ :

 

Nikâhlı bir kadınla evlenmek, bâtıl bir nikâhtır. Fâsid nikâhlar­la ilgili hükümler bâtıl nikâh hakkında da aynen câridir. Ancak şu iki husus müstesna :

1. Bâtıl bir nikâh sebebiyle meydana gelen cinsel temastan do­layı mehr-i müserama değil de «ukr» adı altında bir- mehr   gerekir. Bâtıl nikâh yapıldığında Mehr-i Müsenunâ söz konusu edilmiş olsa bile ona itibar edilmez.

2. Bâtıl nikâh sebebiyle ne neseb sabit olur, ne de iddet gerekir. Fâsid nikâhta ise -bazı şartlarla-' hem nesep sabit olur, hem iddet ge­rekir. Bu bakımdan kadının ilk kocası iddet beklemeden onunla te­masta bulunabilir. Ancak ne var ki, bir ayhalinin görüp geçirmesini bekleyip istibraya riâyet etmesi isabetli olur.

Mâlikîlere göre, bir iddet süresini kapsayan istibra gereklidir.

Hanbelîlere göre, bâtıl nikâhla neseb sabit olmaz. Bu tür bir ni­kâhla evlenen kadınla erkek zina yapmış sayılır ve kendilerine had şer'î ceza)  gerekir.

Şâfiîlere göre, nikâh-ı şiğar, nikâh-i mut'a da bâtıl olan nikâh­lardandır. İhramda bulunanın nikâhı da bu cümledendir. Velînin kendi kızını iki adama nikâh etmesi -ki hangisine daha önce nikâh- ladığı bilinmediği takdirde- bâtıl nikâhlardandır.

Bu tür nikâhlardan dolayı -cinsel temasta bulunulmuşsa- şer'i had (ceza) gerekmez. îddet (şer'î bekleme süresi) gerekir ve neseb ile mehir de sabit olur.[404]

 

KÖLE VE CARİYENİN NİKÂHI İLE İLGİLİ HÜKÜMLER :

 

Köle ve câriye -mükâteb, Ummu Veled ve Müdebber de olsalar-ancak efendilerinin izniyle nikâhlanabilirler. Efendilerinin izni olma­dan biriyle nikahlanırlar sa, o takdirde efendileri uygun görürse ya­pılan nikâh akdi geçerli sayılır. Uygun görmediği takdirde geçerli sa­yılmaz.[405]

Köle ve cariyelerin nikâh akdiyle ilgili hükümler geniş bir yer kaplamaktadır. Gerek El-Mebsut sahibi, gerekse El-Bedayi' ve diğer kaynak kitapların sahipleri bu konuyu yeterince açıklamışlardır.

Günümüzde bu tür meseleler revaçta olmadığı, kölelik ve cari­yelik kayıtları tarihe karıştığı için üzerinde fazla durmaya gerek görmedik. Sırf bilgi kabilinden yer yer onlardan az da olsa söz etme-ihtiyacım duyduk. Tâki islâm Hukukunda köle ve cariyelerle ilgili hükümler bilinsin diye. [406]

 

GAYRİ MÜSLİMLERLE İLGİLİ NİKÂH AKDİ VE HÜKÜMLERİ :

 

Bir gayr-i müslim vatandaş bir gayr-i müslim kadınla şahitsiz olarak evlenir ve bu onların dinince caizse, yapılan akid sahihtir. Müslüman oldukları takdirde şahitsiz evlendiniz diye nikâhları ibdai edilmez, yani hâkim onları ayırmaz.

İslâm'a girmez, ancak İslam kaadısma başvurup bu hususta bir yargıda bulunmasını talep ederlerse, yine de kaadı onları ayırmaz. Çünkü kendi dinlerine uygun bir akid yapmışlardır.

Yine ikisi de (gayr-i müslim erkekle kadın) evlenir, ancak kadı­nın boşandığı kocasından iddeti (şer'î bekleme süresi) bitmeden ni­kâh akdi yapmışlar ve dinlerince bunda bir sakınca olmadığı bilini­yorsa, o takdirde bunların gelip İslâm'a girdikleri takdirde nikâhları sahih kabul edilir, ayrılmalarına karar verilmez.[407]

Kendi mahremi (yani İslâm Dininde nikâhlanması haram sayı­lan yakınlarından biri)yle evlenen gayr-i müslimlerin dininde buna cevaz veriliyorsa, Ebû Hanîfe'ye göre, akid sahih kabul edilir. Ancak bunlardan biri veya her ikisi İslâm'a girecek olsalar, derhal ayrılma­ları sağlanır ve biri diğerine vâris olmaz. Aynı azamanda bunlar evli­de sayılmazlar. Yani bir zina suçu sübut bulduğunda bunlara evli ki­şilere tatbik edilen ceza uygulanmaz, bekâr kabul edilerek ona göre işlem yapılır. Sahih olan da budur.[408]

Bunlar belirtilen anlamda evlendikten sonra İslâm kaadısma başvuracak olsalar bile, kaadı onları ayırmaz. Çünkü kendi dinlerin­ce böyle bir evlilikte sakınca yoktur.

İki kız kardeşi nikahlayan bir gayr-i müslim erkeğin de duru­mu böyledir. Kendi dinlerince bir sakınca yoksa evlilikleri devam eder. İslama girdikleri ân nikâh akdi feshedilir. Ancak İslâm'a girmeden kız kardeşlerden biri ayrılırsa, o takdirde İslâm'a girdikten sonra diğeriyle olan evliliğine dokunulmaz.

Gayr-i müslim yine gayr-i müslim olan karısını üç talâkla kesin şekilde boşadıktan sonra kadın henüz başkasıyla evlenmeden adam yeni bir nikâhla tekrar onunla birleşir ve sonra İslâm'a girerlerse, nikâhları sahih kabul edilir[409]. 

Bir gayr-i müslim, Müslüman bir kadınla evlenirse, kaadı derhal onları ayırır. Kadın ,ben bununla evlendiğimde İslâm'a girmiş bulu­nuyordum, der. Erkek de hayır ben bununla evlendiğimde mecusî idi. İddialarını isbat edecek bir belge yoksa, bu hususta kadının sözüne itibar edilerek karar verilir.[410]

Putperest ya da ateşperest olan erkekle kadın evlendikten son­ra onlardan biri İslâm'a girecek olsa, diğerine de İslâm'a girmesini arzeder ,kabul ederse, evlilikleri devam eder. Etmediği takdirde kaa­dı derhal onları ayırır. Çünkü bir müslüman bir putperestle evli ola­maz.[411]

Kocası Müslüman olur, karısı olmazsa, ayrılmalarına karar ve­rilir ve bu bir talâk anlamında olmaz. Yani ileride kadın İslâm'a gi­rerse, tekrar evlenebilirler. Ama kadın Müslüman olur, kocası ol­mazsa, o takdirde hâkimin onları birbirinden ayırması talâk olur. Bu, İmam Ebû Hanlfe ile İmam Muhammed'e göredir.[412]

Bu durumda ayrılmaları sağlandıktan sonra eğer aralarında cinsel temas meydana gelmemişse, o takdirde erkek İslâm'a girmek­ten kaçmmışsa, kadına yarım mehr verilir. Kadın İslâm'a girmekten kaçmmışsa, o takdirde kendisine hiç mehr verilmez. Cinsel temas meydana gelmişse, İslâm'a girmekten kaçman da erkek ise, kadına tam mehr verilir.[413]

Kitap Ehlinden olan karı koca evliliklerini sürdürürken koca İs­lama girerse, ayrılmalarına karar verilmez, çünkü bir müslüman er­kek bir Kitap Ehli kadınla evlenebilir.[414]

Dar-i Harpte kan kocadan biri İslâm'a girer ve bunlar kitap eh­linden değillerse veya kitap ehlinden olup İslâm'a giren kadın ise, nikâh bağının kopması için üç ayhalinin geçmesi beklenir. İster cin­sel temasta bulunmuş olsunlar, ister olmasınlar farketmez.[415]

Ama üç ayhali geçmeden diğeri de İslâm'a girerse, o takdirde nikâhları devam eder.

Karı koca müste'men (İslâm ülkesinde oturma müsaadesi almış) iseler, diğerine de İslâm'a girmesi teklif edilir, kabul ederse yine ev­lilikleri devam eder. Kabul etmediği takdirde, üç ayhalinin geçmesi beklenir ve sonra ayrılmaları kesinlikle sağlanır. Ne var ki bu üç ay-hali bir iddet değildir. Bu bakımdan kadınla cinsel münasebette bu­lunulsun bulunulmasın durum değişmiyor. İddet olmuş olsaydı, ka­dının cinsel temasta bulunup bulunmadığına göre, hüküm alırdı. Yani böyle bir temas vuku' bulmamışsa, o takdirde iddete gerek kal­mazdı.

Bu durumda kadm ayhalinden kesilmiş bir yaşta ise, üç ayın geç­mesi beklenir.[416]

Karı kocadan biri islâm ülkesinde, diğeri gayr-i müslim ülke­de olursa, o takdirde ayrılmalarına karar verilir. Bunun gibi karı ko­cadan biri ya İslama' girerek, ya da zımmî (vatandaşlık statüsüne alınarak) olarak İslâm ülkesine girerse, birbirlerinden ayrılmış ka­bul edilirler.[417]

Müslüman olan koca dar-i harbe iltica edip sığınır, karısı İslâm ülkesinde kalırsa, karısından ayrılmış sayılmaz, nikâh bağı devam eder.[418]

İster Müslüman olsun, ister Kitap Ehlinden olsun bir kadın ken­di ülkesi olan dar-i harbi terkedip muhacir olarak İslâm ülkesine ge­lip sığınırsa, bir Müslüman erkekle evlenmesi için iddet beklemesi­ne gerek kalmaz. Bu, İmam Ebû Hanife'ye göredir. îmameyn'e göre iddet beklemesi gerekir.[419]

iki kız kardeşle veya beş kadınla evli bulunduğu halde esir edi­len gayr-i müslim adamın nikâhları ibtâl edilir. Bu, İmam Ebû Hanîfe ile İmam Ebû Yusuf'a göredir.

Bir kâfirin nikâhı altında iki kız kardeş veya beş kadın bulun­duğu halde hepsi birden gelip İslâm'a girerlerse, bakılır : Bu kadın­ların hepsini ayrı ayrı nikâh akidleriyle almışsa, ilk evlendiği Kız kardeşin nikâhı devam eder, diğerinkinin ibtâl edilir, Bunun gibi ük nikâhlandığı dört kadının nikâhı devam eder, beşinci kadınınki ibtâl edilir: Hepsi bir tek akidle nikâhlanmışsa, hepsinin nikâhı hüküm­süz olur. [420]

 

Karı - Kocadan Biri İslâm'dan Çıkarsa :

 

Müslüman olan karı kocadan biri dinden çıkarsa, derhal ayrıl­mış olurlar, bu talâk anlamında değil, firkat anlamındadır. İster cin­sel temastan önce, ister sonra irtidad meydana gelsin farketmez, an­cak cinsel temastan sonra ise ve murted olan da koca ise, kadına tam mehir verilir. Cinsel temas meydana gelmeden murted olmuşsa, yarım mehr verilir. Murted olan kadm ise ve cinsel temastan sonra irtidad vuku' bulmuşsa, tam mehir alır. Cinsel temas vuku' bulma­dan irtidad etmişse, hiç mehr gerekmez.

Karı - koca ikisi birden irtidad eder ve yine birden İslâm'a dö­nerlerse, istihsanen nikâhları devam eder. Ama irtidaddan sonra yal­nız biri İslâm'a dönerse, birbirinden ayrılmış olurlar.[421]

Adam birkaç defa irtidad eder (dindin çıkar) sonra yine dine döner ve her defasında nikâhını tazelerse, karısı kendisine helâl sa­yılır. Bu dört defa bile tekrar etse, kadının ikinci bir kocaya varması şartı söz konusu değildir.

Aklı başında olmayan sarhoş adam irtidad ederse, karısı kendi­sinden ayrı düşmez, bunda istihsan vardır.[422]

 

HANIMLAR  ARASINDA ADALET VE EŞİT MUAMELEYE RİAYET ETMEK :

 

Fıkıh sözlüğünde buna kasm denir.

İslâm Dini, birden fazla kadınla evlenmeyi mubah kılarken bu­nu bir takım şartlara bağlamış, gelişigüzel bir evliliğe müsaade et­memiştir. İki zayıfın hakkının korunması daima emir ve tavsiye edil­miş ve bu hususta gereken bütün uyarılar yapılmıştır.

O halde birden fazla kadınla evlenmek isteyen bir erkek her şey­den önce şu hususları dikkate almalı ve belirtilen şartlan yerine ge­tirmelidir :

1. Kadınların mehrlerini noksansız ödeyecek mal ve paraya sa­hip olması,

2. Her birini ayrı bir ev ya da ayrı bir odada barındırması,

3. Nafaka ve giyimlerini normal ölçüler içinde ve zamanında carşılaması,

4. Gerek yiyecek, ve gerek giyim konularında eşitliğe riâyet et-nesi, birini diğerine tercih etmemesi,                                                 

5. Her gece sıra ile bir hanımının yanında gecelemesi, ve sırası: gelen hanımdan müsaade almadan diğerinin odasında gecelememesi,

6. Hanımlarından dünyaya gelen her çocuğa aynı ilgiyi göster-; esi, baba sevgisini eşit biçimde onlara taksim etmesi,                     

7. Hepsine güler yüz gösterip tatlı söz söylemede bir ayrım yap­maması, birini diğerinin yanında kırmamaya dikkat etmesi şarttır!.

Bunun için fıkıh kitaplarımızda bu konuya özel bir yer verilmiş ve kasm başlığı altında ayrı bir ağırlık kazandırılmıştır. Kişi sahip bulunduğu imkânları kullanmada hanımları arasında adalet ve eşit­liğe riâyetle yükümlü tutulmuş; sohbet, ilgi, sevme ve sayma husus­larında düzenli bir yol izlemesi emredilmiştir, Ancak sahip buluna­madığı içten sevgi ve cinsel yaklaşmada mutlak surette eşitliğin sağ­lanması mümkün olmadığından bu iki husus istisna kabul edilmiş­tir. Her gece birinin odasında gecelemesi emredilirken, her gece cin­sel yaklaşma üzerinde durulmamış ve buna gerek olmadığı belirtil­miştir. Nitekim Fetâvâ-yi Kaadıhan'da özellikle bu hususa açıklık getirilmiş ve gerekli bilgi sunulmuştur.

Erkek evlendiği birden fazla kadınlar arasında adalet ve eşitliğe riâyet ederken, sağlıklı olanı ile hastalıklı bulunanı, bakire olarak aldığı ile dul olarak evlendiği, yeni evlendiği ile eski evlendiği, zeki olanı ile geri zekâlı bulunanı, ayhali olan ile temizlik devresinde bu­lunanı, yaşça küçük olanı ile büyük olanı arasında bir fark gözetme-melidir.[423]

Aynı zamanda Müslüman olanı ile Kitap Ehlinden bulunanı ara­sında da bir fark düşünmemeli, evinin hanımları olarak hepsine ay­nı ilgi ve bağlılığı göstermelidir.[424]

Ancak hanımlardan biri hür, diğeri câriye olursa, o takdirde iki gece hürrün odasında, bir gece cariyenin odasında geceler. Çünkü hür bir kadının elbetteki mevkii daha ayrı bir anlam taşır.[425]

Gece sırasısa riâyet emredilirken, gündüzleyin her birlerinin odasına aynı sırayı gözeterek girilmesi emredilmemiştir. Çünkü biri­nin, yapmakta olduğu iş diğerinkinden çok farklı olabilir; bu bakım­dan onun daha fazla görüşmesi gerekir.

Hanımlardan biri ağır hasta olunca, kocasının herhalde onun yanında sık sık bulunması gerekiyorsa, o takdirde geceleyin artık sı­raya riâyet edilmeyip, daha çok hasta olan hanımın yanında gece­ler.[426]

 

Hanımları Arasında Belirtilen Eşitliğe Riayet Etmiyen Koca Cezalandırılır :

 

Adalet ve eşitlik ilkelerinden sapıp birine çok ilgi gösterirken diğerini ihmal eden bir koca, önce günahkârdır. Sonra durum hâki­me intikal ettirilip bu tür davranışları tesbit edildiği takdirde ceza­landırılması gerekir.

Şikâyet konusu olmadan önce bir hanımının yanında bir ay, di­ğerinin yanında bir gece kalır ve sonra durum hâkime intikal ettiri­lirse hâkim günün şartlarına göre gereken cezayı verir, geçen geç­miştir, artık bundan böyle sıraya riâyet etmesi emredilir.[427]

 

Kadınlardan Biri Kendi Sırasını Bir Diğerine Verirse :

 

Hanımlardan biri kendi sırasını gönül rızasıyla diğerine terke-derse, bu caizdir. Ancak dilediği zaman bundan vazgeçebilir. Vermiş olduğu izin devamı gerektirmez.[428]

Evleneceği kadına, «diğer hanımının yanında fazla kalmak, ona daha fazla ilgi göstermek» şartiyle nikâh akdini teklif eder, kadın da bu şartlan kabul ederek onunla evlenirse, îsiânı Hukukunda nikâh akdinde eşitsizliğe yol açan bu tür şartların hepsi bâtıldır, yersiz ve hükümsüzdür, bağlayıcı değildir.[429]

 

Bir Karısına Mal Veya Para Karşılığı Sırasını Diğerine Terketmesini İsterse :

 

Adam bir hanımının yanında daha çok gecelemek için diğer ha­nımına sırasını terketmesi için mal veya para teklifinde bulunur ve­ya hanımlardan biri diğerine sırasını kendisine terketmesi için mal veya para teklif ederse, bu caiz değildir. Verilen mal ve para derhal geri alınıp adalet ve eşitliğe riâyet edilir.[430]

 

Erkek Geceleri Namaz, Gündüzleri Oruç Tutup Hanımının Yanında Yatmazsa :                                                

 

Adam aşırı taabbud gösterip gündüzleri oruç, geceleri namaz ve zikirle vaktini geçirip hanımını ihmâl eder ve bu şikâyet konusu olursa, hâkim derhal duruma müdahale edip adamın namaz ve oru­cunu aile yuvasını ihmal etmiyecek biçimde düzenler. Hanımıyla cid­di biçimde ilgilenmesini sağlar.[431] Sahih olan  da budur.[432]

 

Seyahata Çıkarken, Hanımlardan Birini Beraberinde Götürmesi Gerekiyorsa :

 

O takdirde kendisi bir tercih yapmaz, kur'â çeker, hangi hanıma isabet ederse onu beraberinde götürür. Seyahattan döndüğünde ev­deki hanımlar, seferde kaldığı sürece kendi yanlarında gecelemele­rini talep etmezler. Yani beraberinde götürdüğü hanımla 15 gün se­ferde kalıp döndükten sonra evdeki hanımın odasında 15 gece üst-üste kalmak mecburiyeti olmadığı gibi, böyle bir teklif de yapılamaz. Çünkü ikinci bir seyahatta diğeriyle bir süre kalma imkânları ola­caktır. [433]

 

İkinci Bir Kadınla Evlenmek İsteyen Fakat  Adaletle Davranamayacağından Endişe Eden Koca :

 

Bu durumda kendinden emin değilse, ikinci kadınla evlenmesi uygun olmaz. Hattâ evlenmediğinden dolayı sevap ta kazanır. Çün­kü irâdesini eşitlik ilkelerine göre kullanamayacağını gayet iyi bil­mektedir.[434]

 

Birkaç Kadını Aynı Evde Birarada Bulundurmak Caiz Midir?

 

Birkaç hanımı bir evde birarada -kendi arzuları olmadığı halde bulundurmak caiz değildir. Çünkü bu durum tartışma, sürtüşme ve huzursuzluğa yol açar.

Şayet kendi nzalarıyla bir evde aynı yerde bulunurlarsa, o tak­dirde birisinin yanında diğeriyle sevişmek, cinsel temasta bulunmak kesinlikle mekruhtur. Bunun için kocası böyle bir istekte bulunur­sa kadın onu reddedebilir ve bu yüzden günahkâr da olmaz. En  sahin olan tesbit budur. Hiç bir müctehid bu meselede farklı görüş or­taya koymamıştır. [435]

 

Ayhali Veya Lohusalıktan Sonra Kadının Yıkanması İstenilir :

 

Ayhali veya lohusahk süresi sona erince kadının derhal yıkanıp temizlenmesi gerekir. İhmal ettiği takdirde, kocası onu yıkanma­ya zorlar. Meğerki kadın Kitap Ehlinden olsun, o takdirde temizliğe zorlar, ama boy abdesti almaya zorlamaz.

Ayrıca kendini dağınık tutan bir kadının düzenli olması için ko­cası uyarıda bulunur, yıkanıp taranması ve güzel koku sürünmesini sağlamaya çalışır.[436]

 

Kadın Gelişigüzel Koku Sürünüp Rasgele Yemek Pişirmekte Serbest Midir?

 

Eğer kocası bazı kokulardan tiksiniyor, bir takım yemekleri yiyemiyorsa, o takdirde kadın onun hoşuna giden yemekleri pişirmek ve ona göre güzel koku sürünmekle yükümlü sayılır. Bilhassa ev ha­nımlarının bu hususlara riâyet etmesi şarttır. Aksi halde günahkâr-sayılırlar.

Namaz kılmayı ihmal eden hanımları uyarmak kocalarının göre­vidir. Kadının bu tür uyarılara kulak vermesi ve sıkıntı duymadan yerine getirmesi vâcibdir.[437]

 

Kadın Kocasının İznini Almadan İlim Meclisine Katılabilir Mi?

 

Kadın bu ve benzeri meclislere katılması yararlı da olsa, herhalde kocasından izin alması gerekir. Kadın felç olur da kocası tedayi1 siyle meşgul olmaz ve onu tedavi etmek için bir tabib bulup getir­mezse, o takdirde kadının durumu müsaitse kocasından izin alma­dan doktora gidebilir.

Bunun gibi kadının babası veya annesi felç ve benzeri bic hastalığa yakalanır, kendisine bakan kimse bulunmazsa, o takdirde  ko­cası müsaade etmese bile kadın anasına veya babasına bakmak üze­re evden çıkıp bakım işlerini yürütmeye çalışabilir. İsterse hasta bu­lunan babası kâfir olsun... [438]

 

Genç Yaştaki Annesi Sözü Edilen Toplantılara Katılabilir Mi?

 

Adam, dul kalan annesinin evden dışarı çıkmasına, ilim ve ben­zeri toplantılara katılmasına engel olma hakkına sahip değildir. An­cak annesi uygunsuz yollara baş vurmak için çıkarsa, o takdirde oğ­lu ona engel olabilir. Dinletemediği takdirde durumu hâkime bildirir.[439]                                                                                      

 

 

 

 

 



[1] Zariyat Sûresi, Âyet : 49.

[2] Ra'd Sûresi, Âyet : 3.

[3] Yâ'sin Sûresi, Âyet : 36.

[4] Hücurat Sûresi, Âyet : 13.

[5] Nisa Sûresi, Âyet : 1.

[6] Tirmizi : Ebû Eyyub (R.A.)'den.

[7] Sahih-i Müslim : Abdullah bin Arar (R.A.)'dan.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/425-426.

[8] El-thttyar Şerhü'l-Muhtar : Musili - Fetâvâ-yi Hindiyye.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/427.

[9] El-Kâfi - Hâkim-i Şehid Mervezî.

[10] Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/427.

[11] El-Bedayi' – Kasanı.

[12] Fetavâ-yi Kaadıhan - Fetâva-yi Hindiyye.

[13] El-Bedayi' – Kâsani.

[14] Bahrirâik - İbn Nüceym.

[15] Siracü'l-Vehhac – Halvani.

[16] El-Bedayi' - Kâsanî - Fetâvâ-yi Kindiyye.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/427-428.

[17] Fetâvâ-yi Kaadıhan - Fetâvâ-yi Hindiyye.

[18] Bahrirâik - İbn Nüceym - Fetâvâ-yi Hindiyye.

[19] Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/428-429.

[20] Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/429.

[21] Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/429.

[22] Fetâvâ-yi Kaadıhan - Fetâvâ-yi Hindiyye.

[23] Fethü'l-Kadir - Kemal İbn Hümam.

[24] Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/429.

[25] Şarhü'l-Câmi's-Sağîr – Kaadıhan.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/429.

[26] Fetâvâryi Hindiyye.

[27] El-Bedayi1 – Kâsanl.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/430.

[28] Burhaneddin Mahmud Taceddin (Ez-Zahtre).

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/430.

[29] Fetâvâ-yi Kaadıhan.

[30] Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/430.

[31] Hizanetü'l-Müftîn - Fetâvâ-yi Hindiyye : 1/268.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/431.

[32] Fetâvâ-yi Ebû Leys - Fetâvâ-yi Hindiyye.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/431.

[33] Et-Tecnis - Ebubekir Haharzade.

[34] El-Muhit - Radıyüddin Serahsî.

[35] Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/431.

[36] Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/431-432.

[37] El-Muhit - Radıyüddin Serahsî - Fetâvâ-yi Hindiyye : 1/268.

[38] Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/432.

[39] El-Muhit - Radıyüddin Serahsi - Fetâvâ-yi Hindiyye.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/432.

[40] Et-Tebyin – Zeylaî.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/432.

[41] Fetâvâ-yi Kaadıhan.

[42] Es-Siracü'1-Vehhac - Şeyh Muhammed El-Gamravî Eş-Şafiî.

[43] Kitabu'l-Fıkhi Alâ'l-Mezahibi'l-Arbaa : 4/29.

[44] Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/433.

[45] Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/433-434.

[46] El-Bedayi' – Kâsani.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/434.

[47] Fetâvâ-yi Hindiyye : 1/269.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/434.

[48] Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/434.

[49] Bahrirâik - Ibn Nüceym - Fetâvâ-yi Hindiyye.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/435.

[50] El-Ayni Şerhül-Hidâye.

[51] Fetâvâ-yi Ebu Leys.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/435.

[52] Nehrü'1-Fâik - Ibn Nüceym.

[53] Bahrirâik - lbn Nüceym - Fetâvâ-yi Hindiyye.

[54] Nehr-i Faik - lbn Nüceym.

[55] El-Muhit - Radıyüddin Serabsî.

[56] Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/435-436.

[57] Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/436-437.

[58] Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/437.

[59] Istilahat-i Fıkhiyye Kamusu : 2/14 – 1950.

[60] Fetâvâ-yi Hindiyye -Nehr-i Faik îbn Nüceym.

[61] Nehr-i Faik - îbn Nüceym.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/437-438.

[62] El-Bedayi' - Kâsauİ - El-Mebsut - Şemsüleimme Serahsî.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/438.

[63] En-Nihaye - Fetâvâ-yi Hindiyye.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/439.

[64] Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/439.

[65] Fetâvâ-yi Kaadıhan.

[66] Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/439-440.

[67] Fetâvâ-yi Kaadıhan - Fetâvâ-yi Hindiyye.

[68] Ez-Zahîre - Burhaneddin Mahmut - Fetftvâ-yi Kaadıhan.

[69] Et-Tebyin – Zeyîai.

[70] El-Muhit - Radıyüddin Serahsî.

[71] Tatarhaniyye - Fetava-yi Hindiyye.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/440.

[72] Şerh-i Tahavi - El-Bedayi' – Kâsani.

[73] Fetâvâ-yi Kaadıhan - Fetâvâ-yi Hindiyye : 1/273.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/440-441.

[74] Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/441-442.

[75] Camiussağir – Kaadıhan.

[76] Ez-Zahîre - Burhaneddin Mahmut.

[77] El-Muhİt - Radıyüddin Serahsî.

[78] El-Muhit - Radıyüddin Serahsi - Fetâvâ:yi Hindiyye.

[79] Fetâvâ-yi Kaadıhan.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/442-443.

[80] Fethü'l-Kadîr - Kemal îbn Hümam.

[81] Kitabu'1-Fıkh Ala'l-Mezahibi'l-Arbaa : 4/63-67.

[82] Ez-Zahîre - Burhanettin Mahmut.

[83] EI-Cevheretü'n-Neyyire - Fetavâ-yi Hindiyye.

[84] Fetavâ-yi Kaadıhan.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/443-444.

[85] El-Bedayi" – Kasanı.

[86] Fetavâ-yi Kaadıhan.

[87] Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/444.

[88] Fethü'l-Kadîr - Kemal îbn Hümam.

[89] Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/444.

[90] Ez-Zahire Burhanettin Mahmut.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/445.

[91] Et-Tebyîn - Zeylai - El~Muhit - Radıyûddin Serahsi.

[92] Fetava-yi Kaadıhan - Fetava-yi Hindiyye.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/445.

[93] Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/445.

[94] El-Muhit - Radıyûddin Serahsî.

[95] El-Muhit - Radıyüddin Serahsî.

[96] Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/445-446.

[97] Tatarhaniyye - Fetâvâ-yi Hindiyye.

[98] Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/446.

[99] El-Muhit - Radıyüddin Serahsî.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/446.

[100] Fetâvâ-yi Hindiyye : 1/276.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/446.

[101] Siracü'l-Vehlmc – Halvani.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/447.

[102] Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/447.

[103] Ez-Zahîre - Burhanettin Mahmut.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/447.

[104] El-Muhit - Radıyüddin Serahsi - Fetâvâ-yi Hindiyye.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/447.

[105] Nisa Sûresi, Âyet : 23.

[106] Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/447-448.

[107] El-Muhit - Radıyüddin Serahsi, El-Bedayi – Kasanî.

[108] Bahrirâik - tbn Nüceym.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/448-449.

[109] El-Muhit - Radiyücidin Seraksî.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/449.

[110] Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/449-450.

[111] Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/450.

[112] Fetâvâ-yi Hindjyye.

[113] El-Muhit - Radıyüddin Serahsi.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/450.

[114] Şerh-i Tahavî.

[115] Et-Tebyîn – Zeylaî.

[116] Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/450.

[117] Fethü'l-Kadr - Kemal îbn Hûmam.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/451.

[118] Dürer - Şürünbilâlî - Fetâvâ-yi Hindiyye.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/451.

[119] El-Muhit - Radıyüddin Serahsî - Fethü'l-Kadir - Kemal b. Hüraâm.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/451-452.

[120] Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/452.

[121] Fetâvâ-yi Kaadıhan.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/452.

[122] El-Kâfî - Hâkim-i Şehid El-Mervezî.

[123] Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/452.

[124] Ez-Zahîre - Burhanettin Mahmut.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/452.

[125] El-Muhit - Radıyüddin Serahsî.

[126] Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/452-453.

[127] EI-Bedayi' – Kâsani.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/453.

[128] Siracü'l-Vehhac – Halvani.

[129] El-Bedayi' – Kâsani.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/453.

[130] Fetâv'â-yi Kaadıhan - Fetâvâ-yi Hindiyye.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/453.

[131] El-Muhit - Radıyüddin Serahsi - Fetâvâ-yi Hindiyye : 1/280.

[132] Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/453-454.

[133] Ez-Zahire - Burhanettin Mahmut - Fetâvâ-yi Hindiyye : 1/280.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/454.

[134] Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/454.

[135] Et-Tebyin – Zeylai.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/454.

[136] El-Hidâye – Merğinani.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/454-455.

[137] El-Hidâye - Merğinanî.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/455.

[138] Tatarhaniyye - Fetâvâ-yi Hindiyye : 1/281.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/455.

[139] El-Bedayi' – Kasanı.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/455.

[140] Sriacü'l-Vehhac - Halvani.

[141] Fethin-Kadîr - Kemal îbn Hümam.

[142] El-Muhit - Radıyüddin Serahsî.

[143] Fethü'l-Kadir - Kemal îbn Hümam.

[144] Nehrü'1-Fâik - îbn Nüceym.

[145] Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/455-457.

[146] Fetâvâ-yi Kaadıhan - Fetâvâ-yi Hihdiyye.

[147] El-Mebsut - Şemsü'l-Elmme Serahsi.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/457.

[148] Et-Tebyîn - Zeylaî - Fetâvâ-yi Hindiyye : 1/281.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/457.

[149] El-Kâfî - Hâkim-i Şehîd El-Mervezî - Hidaye Şerhleri.

[150] Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/457.

[151] El-Bedayi' - Kasanı - Fetâvâ-yi Hindiyye.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/457-458.

[152] El-Cevheretü'n-Neyyire - Fetâvâ-yi Hindiyye.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/458.

[153] El-Mebsut - Şemsüleimme Serahsî.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/458.

[154] Bakare Sûresi, Âyet : 221.

[155] Buhari - Müslim : Ebû Hüreyre (R.A.)'den.

[156] Siracül-Vehhac – Halvani.

[157] Fetâvâ-yi Kaadıhan.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/458-459.

[158] Camiussağir - Kaadıhan.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/459.

[159] El-Bedayi' – Kâsani.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/459460.

[160] Fetâvâ-yi Kaadıhan - Fetâvâ-yi Hindiyye.

[161] Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/460.

[162] Fetâvâ-yi Kaadıhan - Fetâvâ-yi Hindiyye.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/460.

[163] Siracü'l-Vehhac – Halvani.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/460.

[164] Fetâvâ-yi Kaadıhan.

[165] El-Hidâye - Merğinanî - Nehr-i Faik - İbn Nüceym.

[166] El-Muhit - Radıyüddin Serahsi.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/461.

[167] Et-Tebyin – Zeylaî.

[168] Bahrirâik - îbn Nüceym.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/461.

[169] Et-Tebyin - Zeylai - Fetâvâ-yi Hindiyye.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/461.

[170] Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/462.

[171] Bahrirâik - îbn Nüceym.

[172] El-Muhit - Radıyüddin Serahsî.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/462.

[173] Siracü'l-Vehhac – Halvanî.

[174] Şerh-i Tahavî.

[175] Tatarhaniyye - Fetâvâ-yi Hindiyye.

[176] Bahrirâik - Ibn Nüceym.

[177] Et-Tebyîn – Zeylai.

[178] Fetâvâ-yi Kaadıhan - Fetâvâ-yi Hindiyye.

[179] Fethü'l-Kadir - Kemal tbn Hümam.

[180] El-Muhit - Radıyüddin Serahsî.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/462-463.

[181] El-Muhit - Radıyüddin Serahsî.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/464.

[182] El-Muhit - Radıyüddin Serahsî - Fetâvâ-yi Hindiyye.

[183] EI-Hâvî - Et-Tebyîn - Et-Tecnîs - Ebubekir Hâherzade.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/464.

[184] El-Muhit - Radıyüddin Serahsî.

[185] Fetâvâ-yi Kaadıhan.

[186] Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/464-465.

[187] Bahrirâik - İbn Nüceym - Et-Tebyin - Osman Zeylal.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/465.

[188] El-Bedayi1 - Kâsanî - Fetavâ-yi Hindiyye.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/465.

[189] Fetâvâ-yi Kaadıhan.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/465.

[190] Ez-Zahire - Burhanettin Mahmud.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/465-466.

[191] Bahrirâik - İbn Nüceym.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/466.

[192] Fetâvâ-yi Kaadıhan - Fetâvâ-yi Hindiyye.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/466.

[193] Ez-Zahire - Burhanettin Mahmud.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/466.

[194] Fetâvâ-yi Hindiyye- Siracü'l-Vehhac – Halvanî.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/466-467.

[195] Fetâvâ-yi Kaadıhan.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/467..

[196] El-Muhlt - Radıyüddin – Serahsî.

[197] Siracü'l-Vehhac – Halvanî.

[198] Fetâvâ-yi Kaadıhan.

[199] Şerh-i Tahavt - Fetâvâ-yi Hindiyye.

[200] Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/467.

[201] Fetâvâ-yi Hindiyye.

[202] Nehr-i Faik - İbn Nüceym.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/468.

[203] EI-Hidâye – Merğinani.

[204] El-Muhit - Radıyüddîn Serahsî.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/468.

[205] El-Kafi - Hâkimi Şehîd El-Mervezi.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/468.

[206] Tatarhaniyye - Fetâvâ-yi Hindiyye.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/468-469.

[207] El-Muhit - Radıyüddin Serahsi.

[208] El-Muhit - Radıyüddin Serahsî.

[209] Ez-Zahire - Burhanettin Mahmud.

[210] El-Muhit - Radıyüddin Serahsi.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/469.

[211] El-îsbicabi - Bahrirâik - îbn Nüceym.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/469-470.

[212] El-Muhit - Radıyüddin Serahsî.

[213] Siracü'l-Vehhac – Halvanî.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/470.

[214] Geniş bilgi için bak : Nehr-i Faik - îbn Nüceym - Fetâvâ-yi Hindiyye.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/470.

[215] El-Muhit - Radıyüddin Serahsî.

[216] El-Muhit - Radıyüddin Serahsî.

[217] Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/470-471.

[218] Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/471.

[219] El-Muhit - Radıyüddin Serahsî.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/471.

[220] Et-Tebyin – Zeylai.

[221] Fetâvâ-yi Hindiyye : 1/287.

[222] Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/471-472.

[223] Siracü'l-Vehhac : Halvan.

[224] Kudurî - Ebu'l-Hasen - El-Muhit - Radıyüddin Seralısi.

[225] El-Kâfi - Hâkim-i Şehîd El-Mervezi - Bahrirâik - İbn Nüceym.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/472.

[226] Fetâvâ-yi- Kaadıhan.

[227] Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/472.

[228] Fetâvâ-yi Hindiyye - El-Kâfi - Hâkim-i Şehîd El-Mervezi.

[229] Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/473.

[230] Ez-Zahire - Burhaneddin Mahmud.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/473.

[231] Et-Tebyîn – Zeylaî.

[232] Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/473-474.

[233] Bahrirâik - İbn Nüceym.

[234] Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/474.

[235] Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/474.

[236] Et-Tetoyin - Zeylaî - Bahrirâik - îbn Nüceym.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/474.

[237] Ez-Zahîre - Burhaneddin Mahmud.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/474-475.

[238] Tatarhaniyye - Fetâvâ-yi Hindiyye.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/475.

[239] Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/475.

[240] El-Muhit - Radıyüddin Serahsi.

[241] Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/475.

[242] Fetâvâ-yi Kaadıhan - Fetâvâ-yi Hindiyye.

[243] Et-Tebyîn – Zeylaî.

[244] Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/475.

[245] Fetâvâ-yi Kaadıhan - Fetâvâ-yi Hindiyye.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/475.

[246] Şerh-i Cami'is'sağir – Kaadıhan.

[247] El-Muhit - Radıyüddin Serahsi.

[248] EI-Muhit - Radıyüddin Serahsi.

[249] Fethü'l-Kadîr - Kemal îbn Hümam.

[250] Siracü'l-Vehhac : Halvanî.

[251] El-Muhit - Radıyüddin Serahsî.

[252] Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/476.

[253] Fetâvâ-yi Kaadıhan. - Fetâvâ-yi Hindiyye.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/476-477.

[254] Fetâvâ-yi Kaadıhan - Fetâvâ-yi Hindiyye.

[255] Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/477.

[256] Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/477.

[257] Fetâvâ-yi Hindiyye - El-Hulâsa.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/477.

[258] Fetâvâ-yi Hindiyye - El-Muhit - Radıyüddin Serahsi - El-Mebsut Şemsül-Eimme Serahsî - El-Bedayi' – Kasanı.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/477-478.

[259] El-Mebsut - Şemsti'1-eimme Serahsî.

[260] Tirmizi îsnad-i Haaen ile Ebû Hatem'den.

[261] Ashab-ı Sünen.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/478-479.

[262] Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/479.

[263] El-Muhit - Radıyüddin Serahsî.

[264] Fetâvâ-yi Kaadıhan ; Şerait-i Nikâh bahsi.

[265] Nehr-i Faik - Ibn Nüceym.

[266] El-Muhit - Radıyüddin Serahsî - Fetâvâ-yi Hitodiyye.

[267] Siracü'l-Vehhac - Şemsü'l-eimme Halvani.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/479-481.

[268] Fetâvâ-yi Hindiyye : 1/292.

[269] El-Mebsut - Şemsü'l-eimme Serahsî.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/481-482.

[270] Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/482.

[271] Şerh-i Câmiussağir – Kaadıhan.

[272] Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/482.

[273] Fetâvâ-yi Kaadıhan - Fetavâ-yi Hindiyye.

[274] Fetâvâ-yi Kaadıhatt - Fetâvâ-yi Hindiyye.

[275] Ez-Zahire - Burhaneddin Mahmud.

[276] Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/482-483.

[277] Fetâvâ-yi Kaadıhan - Fetâvâ-yi Hindiyye.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/483.

[278] Fetâvâ-yi Hindiyye : 1/293.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/483-484.

[279] Et-Tebyin – Zeylaî.

[280] Siracü'l-Vehhac - Şemsü'l-eimme Halvanî.

[281] El-Muhit - Radıyüddin Serahsi.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/484.

[282] Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/484-485.

[283] Ebû Dâvud : Akabe bin Amir (R.A.)'den.

[284] Kitabu'l-Fıkhi Alâ'l-Mezahibi'l-Arbaa adlı kitabın 4.  cilt 42-44 sahifelerine müracaat edilmesi tavsiye olunur. Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/485-486.

[285] Fetâvâ-yi Hindiyye - Tatarhaniyye – Havabirzade.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/486.

[286] Et-Tecnîs - Ebubekir Hâherzade.

[287] El-Muhit Radıyüddin Serahsî.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/486.

[288] Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/486-487.

[289] El-Muhit - Radıyüddin Serahsî - Fetâvâ-yi Hindiyye.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/487.

[290] Fetâvâ-yi Kaadıhan.

[291] El-Muhit - Radıyüddin Serahsî - Fetâvâ-yi Hindiyye.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/487.

[292] Fetâvâ-yi Kaadıhan - Fetâvâ-yi Hindiyye.

[293] Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/487.

[294] Fetavâ-yi Kaadıhan - Kitabül-Vekâle.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/488.

[295] Fetâvâ-yi Kaadıhan.

[296] Bahrirâik - İbn Nüceym' - Fetâvâ-yl Hindiyye.

[297] EI-Ayni - Şerhü'l-Hidaye.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/488.

[298] Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/488.

[299] EI-Muhit - Radıyüddm Serahsî.

[300] Fetâvâ-yi Kaadıhan.

[301] Hızanetü'l-Müftin - Fetâvâ-yi Hindiyye.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/488-489.

[302] Fetâvâ-yi Kaadıhan.

[303] Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/489.

[304] Fetâvâ-yi Kaadıhan.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/489.

[305] Fetâvâ-yi Kaadıhan - Fetâvâ-yi Hindiyye.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/489-490.

[306] El-Muhit - Radıyüddin Serahsî.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/490.

[307] Şerhü Câmi'is-sağîr – Kaadıhan.

[308] Siracü'I-Vehhac – Havlanî.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/490.

[309] Şerhu Câmi'is-sağir – Kaadıhan.

[310] Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/490-491.

[311] Tefsîr-i Kurtubî ; S/99.

[312] Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/491-492.

[313] Nisa Sûresi, Âyet : 4.

[314] Sahih-i Buhari - Müslim : Akabe bin Âmir.

[315] Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/492-493.

[316] Et-Tebyîn - Zeylai - Nehr-i Faik - İbn Nücsym.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/493.

[317] El-Muhit - Radıyüddin Serahsî.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/493.

[318] El-Minhac - Yahya Eh-Nevevi : 85 - Siracü'l-Vehhac Şerh-i Minhac - Mu-hammed El-Gamravî : 1/391.

[319] Nehr-i Faik - Ibn Nüceym.

[320] El-Muhit - Radıyüddin Serahsi.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/494.

[321] Fetâvâ-yi Kaadıhan - Fetâvâ-yi Hindiyye.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/494.

[322] El-Muhit - Radıyüddin Serahsi.

[323] El-Kâfi – Mervezî.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/494-495.

[324] Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/495.

[325] Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/495.

[326] Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/495.

[327] Fetâvâ-yi Kaadıhan - Fetâvâ-yi Hindiyye.

[328] Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/495.

[329] Fetâvâ-yi Raadıhan - Fetâvâ-yi Hindiyye.

[330] El-Muhit - Radıyüddin Serahsî.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/495-496.

[331] El-Cevheretün'-Neyyire - Fetâvâ-yi Hindiyyo.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/496.

[332] El-Muhit - Radıyüddiu Serahsî - El-Mebsut - El-Şemsü'1-eimme Serahsî.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/496-497.

[333] EI-Bedayi' - Kâsanî - Bahrirâik - İbn Nüceym - El-Mebsut - Şemsü'1-eim-me Serahsî.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/497.

[334] Siracü'l-Vehhac - Şemsü'l-eimme Halvanî.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/497.

[335] Et-Tebyîn - Zeylaî - Fetâvâ-yi Hindiyye.

[336] Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/497-498.

[337] El-Muhit - Radıyüddin Serahsi - Fetâvâ-yi Hindiyye.

[338] EI-Bedayi' – Kâsani.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/498.

[339] El-Kâfî - Hâkimi Şehîd El-Mervezî - El-Yenabi - El-Bedayi' – Kâsanî.

[340] Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/498.

[341] Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/498-499.

[342] Siracü'l-Vehhac - Şemsü'l-eimme Halvani : 1/304.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/499.

[343] Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/499.

[344] El-Kâfî - Hâkim-i Şehîd Mervezî.

[345] Fetâvâ-yi Kaadıhan - Siracü'l-Vehhac - Halvanl.

[346] Siracü'l-Vehhac - Halvanî - El-Mebsut - Şemsü'l-eimme Serahsî.

[347] El-Cevheretü'n-Neyyire - Fetâvâ-yi Hindiyye.

[348] Mi'racü'd-Diraye - Nehr-İ Faik - îbn Nüceym.

[349] Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/499-500.

[350] Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/500.

[351] Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/500-501.

[352] Fetâvâ-yi Kaadıhan.

[353] Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/501.

[354] Fetavâ-yi Kaadıhan - Et-Tebyîn – Zeylaî.

[355] Bahrirâik - îbn Nüceym - Et-Tebyîn – Zeylaİ.

[356] Ez-Zahire - Burhaneddin Mahmud. Yatak odası  bu cümledendir. Birçok yerlerde oturma odası da bu ni­teliktedir.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/501.

[357] Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/501-502.

[358] Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/502.

[359] El-Muhit - Radıyüddin Serahsi - Fetâvâ-yi Hindiyye.

[360] Celal Yıldırım, Kaynaklarıla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/502-503.

[361] Celal Yıldırım, Kaynaklarıla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/503.

[362] El-Muhit - Radıyüddin Serahsî - El-Mebsut - Şemsü'l-eimme Serahsİ.

[363] Celal Yıldırım, Kaynaklarıla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/503.

[364] El-Hidâye – Merğinanî.

[365] Ez-Zahire - Burhaneddin Mahmud.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/504.

[366] Nehr-i Faik - İbn Nüceym.

[367] El-Muhit - Radıyüddin Serahsî.

[368] Celal Yıldırım, Kaynaklarıla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/504-505.

[369] Mi'racü'd-Diraye - Fetâvâ-yi Hindiyye.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/505.

[370] El-Hidâye - Merğİnani - El-Muhit – Serahsî.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/505.

[371] El-Muhit - Radıyüddin Serahsî - Fetâvâ-yi Hindiyye.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/505.

[372] Şerh-i Tahavî.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/505.

[373] Fetâvâ-yi Hindiyye.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/505-506.

[374] El-Muhit - Radıyüddin Serahsî - Fet&vâ-yi Hindiyye.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/506.

[375] Siracül-Vehhac - Şemsü'l-eimme Halvanî.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/506.

[376] Fetâvâ-yi Kaadıhan.

[377] Et-Tecnis - Ebubekir Hâharzade.

[378] Ez-Zahîre - Burhaneddin Mahmud.

[379] Celal Yıldırım, Kaynaklarıla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/506-507.

[380] El-Huîâsa - Fetâvâ-yi Hindiyye.

[381] Celal Yıldırım, Kaynaklarıla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/507.

[382] Fetâvâ-yi Kaadıhan.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/507-508.

[383] Celal Yıldırım, Kaynaklarıla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/508-509.

[384] El-Bedayi' – Kâsanî.

[385] El-Ayni Şerhül-Kenz.

[386] Fethü'I-Kadir - Kemal İbn Hümam - Fetavâ-yi Hindiyye.

[387] El-Bedayi' – Kasanı.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/509-510.

[388] Bahrirâik - İbn Nüceym - Fetâvâ-yi Hindiyye.

[389] Nehr-i Faik - îbn Nüceym.

[390] Bahrirâik - îbin Nüceym.

[391] El-Kınye - Eburrecâ' Muhtar.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/510-511.

[392] Celal Yıldırım, Kaynaklarıla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/511.

[393] Fetâva-yi Kaadıhan.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/511.

[394] El-Muhit - Radiyüddin Serahsî - Fetâvâ-yi Hindiyye.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/512.

[395] El-Muhit - Radiyüddin Serahsi.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/512.

[396] Celal Yıldırım, Kaynaklarıla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/512.

[397] El-Muhit - Radiyüddin Serahsi.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/512.

[398] El-Muhit - Radiyüddin Serahsi.

[399] El-Kınye - Eburrecâ Muhtar.

[400] Fetâvâ-yi Hindiyye : 1/330.

[401] Fetâvâ-yi Hindiyye : 1/330.

[402] Mi'racü'd-Diraye.

[403] Celal Yıldırım, Kaynaklarıla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/513-514.

[404] Kitabu'l-Fıkhi Al'1-Mezahibi'l-Arbaa : 4/118 : 5. Baskı.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/514-515.

[405] Siracü'l-Vehhac - Şemsü'l-eimme Halvani.

[406] Celal Yıldırım, Kaynaklarıla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/515.

[407] El-Hidâye – Merğinanî.

[408] -Tebyin - Zeylai - El-Muhit - Radıyüddin Serahsi.

[409] Siracü'l-Vehhac - Şemsü'l-eimme HaLvani.

[410] Tatarhaniyye - Fetâvâ-yi Hindiyye.

[411] Ez-Zahire - Burhaneddin Mahmud.

[412] El-Muhit - Radıyüddin Serahsî.

[413] Et-Tebyin – Zeylaî.

[414] El-Kenz Şerhi - Molla Miskin Herevî.

[415] El-Kâfi – Mervezi.

[416] Bahrirâik - tbn Nüceym.

[417] Et-Tebyin - Zeylaî - Fetâvâ-yi Hindiyye.

[418] El-Kafi – Mervezî.

[419] Et-Tebyia – Zeylai.

[420] Celal Yıldırım, Kaynaklarıla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/516-518.

[421] El-Kâfi - Hâkim-i Şehîd Mervezî.

[422] Siracü'l-Vehhac - Şemsü'l-einune Halvani.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/518-519.

[423] Et-Tebyîn – Zeylaî.

[424] Fetâvâ-yi Kaadıhan.

[425] El-Hulâsa - Fetâvâ-yi Hindiyye.

[426] El-Cevheretü'n-Neyyire.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/519-521.

[427] Fetâvâ-yi Kaadıhan.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/521.

[428] Fetâvâ-yi Kaadıhan - Siracul-Vehhac - Şemsü'I-eimme Halvanî.

[429] El-Hulasa - Fetâvâ-yi Hindiyye.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/521.

[430] Tatarhaniyye.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/521-522.

[431] Fetâvâ-yi Kaadıhan - Bahrirâik - İbn Nüceym.

[432] Celal Yıldırım, Kaynaklarıla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/522.

[433] Celal Yıldırım, Kaynaklarıla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/522.

[434] Siraciyye - Fetâvâ-yi Hindiyye.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/522.

[435] Celal Yıldırım, Kaynaklarıla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/522-523.

[436] Bahrirâik - îbn Nüceym.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/523.

[437] Fethü'l-Kadir - Fetavâ-yi Hindiyye.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/523.

[438] Celal Yıldırım, Kaynaklarıla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/523.

[439] El-Kâfî - Hakim-i Şehid – Mervezî.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/524.

Online Bağış
Hediyen Dünyanın En Güzel Hediyesi Olsun
Haftanın Hutbesi
16.02.2024 Dünyayı Barış Ve İtidale Çağırıyoruz
09.02.2024 Hayatı Değerli Kılan Ölçü: İman
02.02.2024 Rabbimiz, Müminleri Yalnız Ve Yardımsız Bırakmaz
26.01.2024 Mülk Sûresinden Mesajlar
19.01.2024 Bizi Güçlü Kılan, Birlik Ve Beraberliğimizdir
12.01.2024 Allah’ın Rahmet Ve İnayetine Sığınmanın Adı: Eûzü-Besmele
Kur'an-ı Kerim Dinle
DİB Kur'an Portalı
Ramazan Pakdil Sureler
Bünyamin Topçuoğlu
Bünyamin T.oğlu Aşirler
İlhan Tok Hatim
Abdussamed Hatim
Abdul Rahman Al Sudais
Ahmed Al Ajmi Hatim
F.Çollak Görüntülü Hatim
İshak Daniş Hatim
5 Hafız OK takipli Hatim
Mehmet Emin Ay Hatim
İsmail Biçer Ok Takipli
İsmail Biçer Aşr-ı Şerifler
114 Sure 114 Hafız
S.Hafızlar Görüntülü
Kur'an International
Tefsir
Cüz Cüz Kur’an Özeti
Her Cüzden Üç Mesaj
Elmalı Tefsiri
Elmalı Meali
Fizilali Kur'an
DİB Kuran Meali
Kur'an-ı Nasıl Anlayalım
Fıkıh
K.İslam Fıkhı
R. Muhtar-İbn-i Abidin
Gurer Ve Dürer
Mülteka El Ebhur
Kuduri Tercümesi
Nûru'l-îzâh Tercümesi
Büyük Şafi Fıkhı
Detaylarıyla Namaz
Hadis
Kütübüs-Sitte
Sahihi Buhari
Riyazüs Salihin
Ellü'lüü vel-Mercan
Hadis El Kitabı
40 Hadis ve izahı
Uydurma Hadisler
Üye Adı
Parola

Şifremi unuttum -
Sayfa oluşturulma süresi: 0.01 saniye 14,839,602 Tekil Ziyaretçi
Copyright © 2012 islamda Hayat
Sitemizdeki Vaaz, Hutbe ve Yazılar kaynak göstermek şartı önceden izin Almadan Ticari Amaçlar Dışında Kullanmak Serbestir.

Tüm Bilgiler Ümmete Vakıftır copyright © 2002 - 2024