Vaaz Kategorileri
İman Konuları
İbadet Konuları
Sosyal Konular
Ramazan Vaazları
Dini Günler ve Geceler
DİB Örnek Vaazları
Kur'an'dan Öğütler
Genel Konular
islam ve Aile
Görev,Sorumluluk,Ahlak
Mevlid-i Nebi Vaazları
Ana Menü
Çocuklar İçin
Kur'an Öğreniyorm
Dinimi Öğreniyorum
Dini Bilgiler
Oyunlar
Ansiklopedi ve sözlük
Osmanlıca Sözlük
İslam Ansiklopedisi
Dini Sözlük
Dini Terimler
Küçük Lügat
Dini Kitaplar
P.Hayatı Salih Suruç
Kur'an ve Bilim
Günümüzde İslam
Kıssadan Hisse
Ehli Sünnet Yolu
İslam Tasavvufu
En Güzel Örnek
Gıybet Hastalığı
Adım Adım Kurtuluş
Mesneviden Öyküler
Kaynaklarıyla İslam Fıkhı Celal YILDIRIM

ŞİRKET - ORTAKLIK.. 2

İslâm Fıkhında Şirketlerin Çeşitleri : 2

Birinci Kısımla İlgili Hükümler : 2

İkinci Kısımla İlgili Hüküm Ve Meseleler : 3

Üçüncü Kısım Ortaklıkla İlgili Hükümler: 3

Beşinci Kısım Ortaklıkla İlgili Hükümler : 3

Muzarebe Ortaklığındaki Şartlara Riayet Gerekir : 4

Veresiye Satış Yapılmaması Şartı : 4

Muzarebe Şirketinin Süresinin Bitmesi : 4

Muzarebe Şirketinin Durdurulması İçin Muzaribin Azledilmesi : 4

Sözü Edilen Şirketin Malından Bir Miktar Telef Olursa : 5

Şirkette Meydana Gelen Zarar : 5

Müzarebe Şirketinin Feshini Gerektiren Sebepler : 5

İşgücünü Ortaya Koyan Ortağın Vefatı Halinde Varisleri Nasıl Hareket Eder?. 5

Müzarib Sermaye Ve Elindeki Malın Miktarını Bildirmeden Ölürse : 5

Müzarib Borçlu Olarak Ölürse Öncelik Kimedir?. 6

Genel Yetki, Sınırlı Yetki Üzerinde Îhtilâf Ortaya Çıkarsa : 6

Müzarebe Şirketinde Kâr Nisbetî Üzerinde İhtilâf Ortaya Çıkarsa : 6

Sermayenin Sermaye Sahibine Ulaşıp Ulaşamadığı İhtilâf Konusu Olursa : 6

Müzaraa  Ortaklığı (Ziraat Ortaklığı) 7

Müzaraanın Rüknü : 7

Müzaraanın Şartları : 7

Ekilecek Madde İle İlgili Şart : 8

Müzaraa Akdinde Neyin Ekileceği Açıklanmazsa : 8

Çıkacak Ürün Hakkında Anlaşma : 8

Müzaraa Ortaklığında Ortaklardan Birine Belli Ölçek Ayrılması Sahih Olur Mu?  8

Müzaraa Ortaklığı Îçin Verilecek Tarlanın Vasıfları : 8

Ziraat Aletlerinin Belirlenmesi Gerekir Mi?. 8

Ortaklığın Süresi : 9

Tohumun Kim Tarafından Verileceğinin Belirlenmesi : 9

Müzaraa Akdini Bozan Sebeplerin Özeti : 9

Müzaraanın Hükümleri : 9

Müzari' Öldüğünden Ortada Ürün Yoksa Ne Yapılır?. 10


ŞİRKET - ORTAKLIK

 

Ortaklık mânasına gelen şirketin dinimizde yeri ve önemi olduk­ça büyüktür. Güçlerin bir araya gelmesiyle, tek kişinin yapıp bece­remediği önemli ticari veya sinaî işleri birdsn fazla kişinin becer­mesi libiidir. Bu da ülke ekonomisine büyük hizmetlere, imkân ve­rir ve birçok işsize iş bulmayı kolaylaştırır. «İnsanların hayırlısı, in­sanlara yararlı olanıdır» hadîsinin manâ ve hükmü şirket konusun­da da kendini gösterir. İki kişinin doğruluk ölçüleri içinde biraraya gelip şirket kurmaları, üçüncü ortak olarak Allah'ı yanlarında bu­lacaklarında şüphe yoktur. Çünkü bu hususta sahih, hadisler riva­yet edilmiştir.

0  halde   şirket   nedir? İslâm Fıkhına göre : Bir işin, ticari bir müessesenin ya da bir fabrikanın birden fazla kimselere ihtisası ve o kimselerin o iş veya müessese ile imtiyazı, demektir. [1]

 

İslâm Fıkhında Şirketlerin Çeşitleri :

 

1 — Mülkte ortakhk :

Bu, bir malın birden fazla kişilere temellük edinme sebeplerin­den biriyle has kılınmasıdır. Bu da bazen ihtiyari, bazen de gayr-i ihtiyarî vücuda gelir : Ortakların satın almasiyle veya vasiyyet gibi ortakların fiilleriyle sabit olan şirket, ihtiyarîdir. Malların birbirin­den ayırd edilemiyecek kadar karışmış bulunması veya miras yoluy­la yine ayni şekilde intikal eden ve fakat birbirinden ayırd edilemi­yecek kadar karışmış olması ise gayr-i ihtiyarî bir ortaklıktır.

2 — Şirket-i İnan :

Bu, ticari bir amaçla birden fazla kişinin ortaya sermaye koya­rak kurdukları şirkettir. Ancak bu tarz bir şirkette ortakların katıl-

ma payının eşit olması şart değildir. Bu durumda her ortak katılma payı oranında kâr ve zarara ortak olur.

Kollektif ortaklığa benzerse de esasta ve bazı şartlarda ondan ayrılır.

3 — Şirketi-i Müfaveze :

Bu, ortaklar arasında hem sermaye miktarının, hem de elde edi­lecek kârm eşit oranda olması şeklinde kurulan bir ortaklıktır. Aynı zamanda ortakların böyle bir şirkette yetki ve tasarrufları da eşit ölçüdedir. Yani ortaklardan birinin alıp satma yetkisi olduğu kadar diğerlerinin de aynı yetkisi vardır. Tabii bu yetki aralarında yapı­lan akidde belirlenip bazı esaslara bağlanır.

Ancak İmam Ebû Yusuf'a göre, böyle bir şirkette ortakların eşit yetki ve tasarrufa sahip bulunmaları şart değildir. Aralarında yap­tıkları şirket akdi gereğince, farklı tasarruf belirliyebilirler.

4 — Şirket-i Ebdan :

Bu, birkaç ortağın biraraya gelip kendi çalışma ve iş güçlerini sermaye anlamında ortaya koyup bir takım taahhüt işlerini yüklen­meleridir. Örneğin birkaç duvar ustasının biraraya gelip bir binanın duvarlarını, yani kaba inşaatını ortaklaşa yapıp bitirmeleri ve elde edecekleri meblağı aralarındaki anlaşma uyarınca taiksim etmeleri­dir.

5 —- Şirket-i Müzarabe :

Bu, ortaklardan bir kısmının işgücü, bir kısmının da sermaye or­taya koyarak kurdukları bir şirkettir. Aralarındaki anlaşma ve ya­pılan aikde göre, elde edilen kârdan herkes payını alır.

6 — Şirket-i Vücuh veya Şirket-i Mefalis :

Bu, birden fazla kişinin ana sermayeleri olmadığı halde sağla­dıkları itibar nedeniyle veresiye mal alıp satmak suretiyle elde edi­lecek kâra ve meydana gelecek zarara ortak olarak kurulan bir şir­kettir. Kâr ve zarara oranı kişilerin çalışma ve taşıdıkları sorumlu­luk nisbetinde düzenlenebilir. Bununla beraber eşit olarak da sağ­lanmasında bir sakınca yoktur.

7 — Şirket-i Emval:

Bu, birden fazla ortakların para değil de ortaya mal koyup ya birlikte ya da ayrı ayrı yerlere götürüp sergiliyerek satmaları ve elde edilecek kâr ve zarara -akiddeki anlaşmaları gereğince- belli bir oran dahilinde katılmalarıdır.[2]

Bunların dışında birkaç şirket şekli daha varsa da önemli değil­dir, aynı zamanda belirtilen şirketlerin kapsamına girmektedir. Bu bakımdan belirtmeye gerek görmedik. [3]

 

Birinci Kısımla İlgili Hükümler :

 

İki veya fazla kişi ortaklaşa bir mal satın alacak olurlarsa, hep­si de o mala ortak sayılır. İttifakla o malda tasarruf edebilirler. Her ortak dilediği gibi tasarrufa sahip değildir. Ancak ortaklar araların­dan birine tasarruf veya satma yetkisi verecek olursa, o takdirde or­tak verilen yetki sınırları içinde o malda tasarruf edebilir. Meselâ : Üç kişi ortaklaşa bir arsa veya ev satın aldıktan sonra aralarından birine onu değerlendirmesi için bazı yetkiler verebilir, satması hu­susunda serbest bırakabilirler.[4]

Oritaklar kendi hisselerini zorla birbirlerine devredemez. Bunda karşılıklı rıza şarttır. Yapılan akidde de böyle bir şarta yer verilemez. Aksi halde ortaklığın anlamı kalmaz, bir iki ortağın keyfi tasarru­funa imkân sağlanmış olur.

Mülk ortaklığında elde edilen kâr, ortaklar arasında katılma paylarına göre taksim edilir. Meselâ : Satın alman büyükçe bir bah­çenin yarısı bir ortağın, dörtte biri başka bir ortağın, kalan dörtte biri de bir başka ortağın ise, bu bahçeden elde edilen gelir, ona göre taksim, olunur. Yani yarısı birinci ortağa, geriye kalan yarısı da iki ortağa eşit biçimde verilir.

Bundan da anlaşılacağı gibi, bu tür ortaklıkta ortaklar birbiri­nin vekili anlamında değildir. [5]

 

İkinci Kısımla İlgili Hüküm Ve Meseleler :

 

Bu tür ortaklıkta -daha önce de belirtildiği gibi- ortakların eşit biçimde katılmaları şart değildir. Her ortak kendi gücü ve arzusu nisbetinde katılabilir. Ancak ortaklar en az katılma payını tesbit edip belirtirlerse, o takdirde belirtilen nisbetten aşağı bir ortaklığa kapı açılmaz.

Yine bu tür ortaklıkta ortakların her biri bütün gücüyle ve mefolağıyla katılmak zorunda değildir. Aynı zamanda konulan serma­yenin aynı cinsten olması da şart değildir. Biri nakit, para, diğeri al­tınla katılabilir.

Elde edilecek kârın eşit biçimde taksimi caizdir. Yapılan akidde bir nisbet de belirlenebilir. Bunda bir sakınca yoktur. Çünkü katılma payları değişik olabilir. [6]

 

Üçüncü Kısım Ortaklıkla İlgili Hükümler:

 

Bu tür ortaklıkta kefaletten, vekâletten, ticaret veya gasb gibi bir sebepten dolayı ortaklardan birine gereken şey zincirleme diğer­lerine de gerekir. Çünkü gerçek anlamda Müfavaze Ortaklığında or­taklar birbirlerinin kefilleridir.

Ortaklardan biri satın aldığı malda bir ayıb görüldüğü takdirde bunu kendisi geriye iade edebileceği gibi, diğer ortaklardan biri de iade edebilir. Çünkü bu şirkette ortaklar birbirlerinin vekili sayılır.

Ortaklardan biri kendi ev ihtiyacı için satın aldığı mal ve eşya müstesna bunun dışında ticarî kapsama giren eşyada satın aldığı, şirkete' intikal eder. Çünkü ortaklardan herbiri diğerinin yerine ka­imdir. Birinin sattın, aldığı mal, hepsinin birden satın alması anlamı-nadır.

Ortaklardan biri şirkete koymuş olduğu sermayeden bir mikta­rım kendi şalisi işleri için çekip harcar da katılma payında bir eşit­sizlik meydana getirirse, o takdirde Şirket-i Müfaveze şekli bozul­muş ve Şirket-i înana dönüşmüş olur.

Dördüncü Kısım Ortaklık; her ortağın hizmet ve sorumluluk nis-betinde bir anlaşma ile katılmaları ve elde edilecek kânn bu orana göre taksimi caizdir. [7]

 

Beşinci Kısım Ortaklıkla İlgili Hükümler :

 

Bir taraftan sermaye, diğer taraftan işgücü şeklinde yapılan or­taklığa Şirket-i Müzarebe denilmesinin sebebi budur. Yani bir taraf işgücünü ortaya koyarak diğer tarafın koyduğu sermayeyi değer­lendirmesi anlammadır.

Elde edilecek, kâr, akidde belirtilen nisbete göre taksim olunur. Yani kâr nisbetlerinin belli olması şarttır.

Müzarebe şirketinde, sadece para sermaye olarak ortaya konu­lur. Gayr-i menkuller, yiyecek maddeleri ve benzeri eşya ana serma­ye olamaz. Ancak bunların satılarak bedeli ana sermaye olabilir.

İşgücünü ortaya koyan ortağa, elde edilecek kârdan verilecek hissenin belirlenmesi şarttır. O takdirde bir kısmının sermayeden bir kısmının da kârdan verilmesi gibi bir anlaşma müzarebe ortak­lığına aykırıdır. Böyle bir şart konulduğu takdirde ortaklık hüküm­süz kalır.[8]

İşgücünü ortaya koyan ortak her bakımdan güvenilir kabul edi­lir. Elindeki sermaye bir bakıma emanet anlamındadır. Sermayeyi koyanın da vekili sayılır.

Müzarebe Şirketinde işgücünü ortaya koyan ortak -yetkisini kö­tüye kullanmadığı ve zamın olacak bir taksiratta bulunmadığı tak­dirde- kâr sağladığı takdirde, anlaşma uyarınca ona ortak olur, be­lirli hissesini alır. Zarar edildiği takdirde kendisi zarara katılmaz.[9]

Müzarebede işgücünü ortaya koyan ortaklar birden fazla olur­sa, o takdirde satın alacakları malı birlikte almaları gerekir. Biri di­ğerinden habersiz ve izinsiz fahiş fiatla mal satın alırsa, bunun zara­rına zamın olur, yani kendisine ödetilir. İşgücünü ortaya koyan yalnız bir kişi olur ve o da gidip çok fahiş fiatla mal satın alıp zarar ederse, o takdirde zarar kendisine ödetilir. Çünkü piyasayı bilmek ve ona göre ahırnsatrmda bulunmak şarttır. Aksi halde ticarete ehil değil­dir ve kendisine sermaye verilmesi doğru olmaz.

İşgücünü ortaya koyan ortak, alım-satımda veresiye satış yapa­bilir mi? Bu konuda tacirler arasındaki câri âdete uyarak güvenilir kişilere verebilir. Adetin dışına çıkıp uzun süre va'de ile satış yap­ması doğru olmaz. Aksi halde ortaya çıkan zarar kendisine tazmin ettirilir.

İşgücünü ortaya koyan ortak alım-satım konularında başkasını vekîl edebilir. Çünkü bu ticaret erbabı arasında bir örf halinde câ­ridir.

Sermaye sahibinin izniyle kendi parasını da katıp birlikte iş gö­rebilir. Ancak elde edilecek kâr, katılma payı nisbetinde taksim olu­nur. Sermaye sahibi böyle bir izin vermediği takdirde caiz olmaz.

İşgücünü ortaya koyan ortak bulunduğu beldenin dışına çıkmak zorunda ise, yani ticarî işleri yürütmek için şehir dışına çıktığı tak­dirde, bütün gün dönemiyor veya birkaç gün kalmak zorunda bulu­nuyorsa, o takdirde bu süre içindeki masrafları şirkete aittir. [10]

 

Muzarebe Ortaklığındaki Şartlara Riayet Gerekir :

 

Bir tarafta sermaye, bir tarafta işgücü olmak üzere kurulan or­taklığa, yukarıda da belirtildiği gibi İslâm Fıkhında Muzarebe de­nilir. İşgücünü ortaya koyanın ticari amaçla yeryüzünde gezip do­laşması dikkate alınarak bu isim verilmiştir.

O halde sermayeyi ortaya koyan ortak, şu ve şu malları alıp sa­tacaksın, ancak şu ve şu yerlere gidip pazarlara katılacaksın, şeklin­de bir takım şartlar İleri sürerek muzarebe akdini yaparsa, muzari-bin = sadece işgücüyle ortak olan kişinin bu şartlara uyması gere­kir.

Çünkü ticarî konular, şahıslara, yerlere, malların türüne ve pa­zarlara göre değişebilir. Tabii bu ve benzeri şartlar, şirketin serma­yesi nakit olarak devam ettiği sürece muteberdir.[11]

Muzarib = İşgücünü ortaya koyan ortak, nakden sermaye ko­yan ortağın sözü edilen şartlarına aykırı hareket ederse, gasıb duru­muna düşmüş olur. Çünkü başkasına ait bir malda, sahibinin izni olmadan tasarruf etmek gasb kapsamına girer. Aykırı davranışından dolayı meydana gelen kâr ve zarar kendisine aittir, elindeki mal ve nakit zayolduğu takdirde ise ona tamamen zamm olur.

Gasıb durumda olan işgücü ortağı, kâr ve zararı kendine hasre­dince, durum ne olur? Yani asıl sermayeyi nakit olarak koyan orta­ğın hisse ve durumu ne olur? Bu ortak derhal şirketi fesheder ve gasb durumuna geçilmeden önceki kâr ve zarar hesaplanarak ser­mayesini çeker. Bir aksilik zuhur ettiği takdirde hâkime başvurulur.

Muzarib şarta muhalif hareketten Ve elindeki sermaye zayolma-dan önce, muhalefetten vazgeçer de sirken eski haline dönerse, o tak­dirde mahzur ortadan kalkmış sayılır ve ortaklık devam edebilir.[12]

 

Veresiye Satış Yapılmaması Şartı :

 

Sermaye sahibi ortak veresiye mal satılmamasını ve falan, fa­lan kişilerle alım-satımda bulunulmamasını, falan ve falan pazarla­ra gidilmemesini şart koşabilir. Yani bu ve benzeri şartları ileri sü­rüp ona göre bir akid yapabilir. O takdirde muzarib - işgücünü orta­ya koyan ortak, şirket şartnamesinde belirtilen şartlara uymak zorandadır. Aiksi halde meydana gelecek zarar kendine rücu' eder ve taksiratı olmadığı halde şarta muhalefetten dolayı elindeki mal zay-olursa buna zaman olur. [13]

 

Muzarebe Şirketinin Süresinin Bitmesi :

 

Muzarebe şirketi kurulduğunda belirlenen süre sona erince şir­ket kendiliğinden fesholur. ikinci bir anlaşma ve mukavele yapılma­dıkça, ticari alım-satım durdurulur. Ancak alacak ve verecekler he­saplanır ve muzarib tarafından bunlar kısa zamanda tesfiye edile­rek ana sermaye ile sermaye sahibine düşen kâr ve zarar teslim edi­lir.

Alacaklar kâr kapsamına girmiyor, yani müzaribe düşecek bir kâr sağlamıyorsa, o takdirde sermaye sahibi ortağın bu alacakları tahsile tevkil edilmesi gerekir. Çünkü aslında müzarib, bir bakıma ücretle çalışan bir kimse hükmündedir, yapacağı işe karşılık bir üc­ret sağlamalıdır. Dışarıdaki alacaklar ona hiçbir karşılık sağlamıyor­sa, o takdirde onları tahsil ile mükellef değildir.[14]

 

Muzarebe Şirketinin Durdurulması İçin Muzaribin Azledilmesi :

 

Sermaye sahibi, anlaşmadaki şartlara rağmen istediği zaman muzarebe şirketinin faaliyetini durdurabilir ve muzaribi azledebilir. Çünkü bu durumda muzarib bir bakıma vekildir, müvekkil ise iste­diği zaman vekilini azletme yetkisine sahiptir.

Ancak sermaye sahibi muzaribi = işgücünü ortaya koyan orta­ğını azledince durumu ona bildirmesi gerekir. O halde muzarib azil haberini alıncaya kadar şirkette tasarrufa yetkilidir. Bundan dolayı bir şey lâzım gelmez.

Azil haberini aldığı tarihten itibaren alım-satımı durdurur ala­cakları toplar, borçları öder ve sermaye sahibi sermayesini tamamen nakden istiyorsa -ki tamamen nakden ortaklığa katılmıştı- muzarib elindeki malı paraya çevirip sermayesini nakden ödemek zorunda­dır. Ancak sermaye sahibi, muzaribin elindeki malı da para yerir kabul edeceğini söylerse, mesele yok. Ve bu durumda muzarib elin­deki malı satmaya yetkili değildir. Çünkü sermaye sahibi önu aynen kabul ettiğini bildirmiştir.

Muzarib = İşgücünü ortaya koyan ortak kendini azledebilir mi? Fukahanın çoğuna göre, azledebilir. Çünkü muzarebe şirketi iki taraf için de bir bakıma gerekli olmayan bir şirkettir. O takdirde ta­raflardan biri istediği zaman azl yetkisini kullanabilir. [15]

 

Sözü Edilen Şirketin Malından Bir Miktar Telef Olursa :

 

Muzarebe şirketinin, malından, muzaribin ihmal ve taksiratı ol­maksızın bir miktar telef olursa, bu güne kadar elde edilen kârdan karşılanır, ana sermayeden mahsup edilmez. Meydana gelen zarar kârı alıp ana sermayeye dokunuyorsa, o takdirde zarar iki tarafa da rücu1 etmiş olur, muzarib zamm olmaz. Çünkü hem ihmal ve tak­siratı yok, hem de sermaye sahibinin sermayesinden eksikliği kadar onun da emeği karşılıksız kalmıştır. [16]

 

Şirkette Meydana Gelen Zarar :

 

Muzarabe şirketinde meydana gelen zarar, yukarıda belirtildiği gibi, kârdan mahsup edilir. Böylece zarar iki ortağa da rücu' etmiş sayılır» birinin sermaye ya da kârına, diğerinin emeğine ya da kârı­na.. Meydana gelen zarar kâr nisbetini aşıyor vey.a ortada hiç kâr yoksa ana sermayeye dokunuyorsa, o takdirde bu zarar tamamen -sermaye olarak- sermaye sahibine rücu' eder. Muzarib bu zarara ka­tılmaz. Çünkü onun da karşılıksız kalan bir emeği zarara uğramış­tır. Aynı zamanda bu tür zararlar şirketin feshini gerektirmez.[17]

 

Müzarebe Şirketinin Feshini Gerektiren Sebepler :            

 

a) Sermaye sahibinin ölmesi,                                           

b) İşgücünü ortaya koyan ortağın ölmesi,

c) İşgücünü ortaya koyan ortağın cinnet getirmesi,

d) Sermaye sahibi ortağın herhangi bir sebeple malında tasar­ruf yapmaktan kanun yolu ile alıkonması, (hacr)

e) Aynı şekilde müzaribin mevcut mallarında tasarrufunun ka­nun yolu ile durdurulması,

f) Müzarebe Şirketinin, belirlenen süresinin sona ermesi,

g) Sermaye sahibinin işgücünü ortaya koyan ortağı azletmesi,

h) Muzarib = işgücünü ortaya koyan ortağın kendini azledip ayrılması,

i) Henüz işe başlamadan sermayenin herhangi bir sebeple te­lef olması, şirketin feshini gerektiren sebeplerdir.[18]

 

İşgücünü Ortaya Koyan Ortağın Vefatı Halinde Varisleri Nasıl Hareket Eder?

 

Şirketin feshini gerektiren müzaribin ölmesi veya cinnet getir­mesi sebeplerinden biri ortaya çıkınca, onun vârisleri sermaye sahi­bine durumu bildirirler. Sermaye sahibi sermaye ve kârını nakden isterse, o takdirde bakılır, ortada sadece nakit var, mal yoksa, önce ana sermaye, sonra da kâr hesaplanarak teslim edilir. Bir kısmı na­kit, bir kısmı da mal olarak bulunuyorsa, yine sermaye sahibinin ar­zusuna uyularak mal satılıp paraya çevrilerek teslim edilir. Ancak sermaye sahibi mevcut malı aynı olarak da kabul edeceğini söylerse, ona göre hesaplanıp müzarebe şirketi feshedilir. Kârdan tarafların anlaşmasına göre düşen hisseler belirlenip dağıtılır.

Sermaye sahibi Ölür veya cinnet getirirse, muzarib artık şirkette tasarruf edemez, ancak elinde mal bulunuyor ve sermaye sahibinin vârisleri nakit istiyorsa, o takdirde malı paraya çevirir ve kâr zarar hesaplanarak şirket feshedilir. Vârislerin izni olmadan başka bir ta­sarrufta bulunamaz. [19]

 

Müzarib Sermaye Ve Elindeki Malın Miktarını Bildirmeden Ölürse :

 

İşgücünü ortaya koyan ortak, elindeki sermayenin ve ticarî em­tianın miktarını vârislerine bildirmeden ölürse, ne yapılabilir? Ser­maye sahibine başvurularak ana sermayenin miktarı tesbit edilir. Ka­lan nakit ve mal bunu karşılıyorsa, kapatılır. Karşılamadığı takdirde ölen ortağın terikesinden çıkarılarak terikenin kalan kısmı vârisleri arasında taksim edilir. Çünkü borç, mirasçıların hisselerinden önce gelir.

İşgücünü ortaya koyan ortağın vârisleri, sermayeden bir kısmı­nın sermaye sahibine murisleri tarafından iade edildiğini iddia eder­lerse, beyyine = belge ve şahit getirmeleri gerekir. Aksi halde iddia­ları dinlenmez.[20]

 

Müzarib Borçlu Olarak Ölürse Öncelik Kimedir?

 

İşgücünü ortaya koyan, ortak başkalarına borçlu olduğu halde ölürse, müzarebe şirketindeki kâr ve sermayeden bunları Ödemek doğru olur mu? Olmaz, önce sermaye sahibinin sermayesi, sonra da ona isabet eden kâr hesaplanıp çıkarılır. Geriye bir şey kalırsa diğer alacaklılara verilir. Sermaye sahibinin sermayesi ve kârı ödenme­dikçe mevcut mal ve paradan hiçbir alacaklıya bir şey verilmez. Aynı zamanda alacaklılar da bunu engelliyemezler.[21]

 

Genel Yetki, Sınırlı Yetki Üzerinde Îhtilâf Ortaya Çıkarsa :

 

Sermaye sahibi ile işgücünü ortaya koyan ortak arasında kendi- ' sine umumi yetki verilip verilmediği hususunda görüş farikı ortaya çıkarsa, ortada yazılı bir mukavele veya şahid yoksa, umumî anlam­da yetki verildiğini iddia edenin sözü dinlenir, ona göre hükmedilir. Çünkü şirketlerden amaç, daha çok umumî anlamda yetkilerle yöne­lik bulunmasıdır.[22]

 

Müzarebe Şirketinde Kâr Nisbetî Üzerinde İhtilâf Ortaya Çıkarsa :

 

Sermaye sahibi ile işgücünü ortaya koyan ortak arasında kâr nisbeti ve payı üzerinde ihtilâf ortaya çıkarsa, aralarında yazılı bir mukavele bulunmadığı takdirde, sermaye sahibinin iddiası asıl ka­bul edilerek ona göre hükmedilir. Ancak iki taraf da şâhitlendirirse, yine sermaye sahibinin iddiası kabul edilir. Yalnız muzarib şahitlen-dirir veya yazılı bir belge getirirse, o takdirde cnun iddiası kabul edilir.[23]

Bu bakmadan İslâm Fukahası sözü edilen şirketler ile ilgili akid-lerin şahitlerle tevsik edilecek biçimde hazırlanması ve yazılı ola­rak belgelendirilmesi üzerinde durmuş ve böyle yapmanın daha doğ­ru olacağını belirtmişlerdir. Günümüzde de akdedilen şirketler belîi kanun ve mukavelelere göre yürütülmektedir. Ancak İslâm Fıkhı, köy ve kasabalarda veya birbirine çok güvenen kişiler arasında özel mahiyette meydana getirilen ve resmî, hususî hiçbir belgeye dayan-dınlmiyan şirketler üzerinde durarak, ortaya çıkacak muhtemel ih­tilafların çözümüne hukukî yönden çareler ve imkânlar, hükümler ve tavsiyeler getirmiştir.

Kâr nisbetinde ihtilâfa düşüp sermaye sahibi «ben sana kârın üçte birini şart kıldım» .der, işgücü sahibi «hayır yarısını şart kıldın» der ve ihtilâf çözülmeden muzaribin elindeki şirket malı telef olur­sa, bu durumda muzarib sadece kârın altıda birine zamın olup onu sermaye sahibine öder. Tabii bunu kendi malından öder. Diğer helak olan mal ve kârdan dolayı -ihmal ve taksiratı yoksa, şartlara da bağ­lı kalmışsa- tazminat gerekmez.[24]                                         

Yine kâr konusunda ihtilâfa düşer, muzarib «bana kârın yarısı­nı veya üçte birni şart kıldın» der, sermaye sahibi «ben sana hiçbir kâr nisbeti koymadım» diye iddiada bulunur ve aralarında iddiayı isbata yetecek beyyine bulunmazsa, o takdirde sermaye sahibinin iddiası kabul edilir ve muzaribe ecr-i misil takdir edilir. Yani emsa­line uygun bir ücret takdir edilerek verilir.[25]

 

Sermayenin Sermaye Sahibine Ulaşıp Ulaşamadığı İhtilâf Konusu Olursa :

 

Sermaye sahibi işgücü sahibine onbin lira sermaye verir ve bu sermaye ile muzarib onbin lira kâr sağladıktan sonra, «Ben anaser-maye olan onbin lirayı sana geri verdim» diye iddia eder, sermaye sahibi de bu parayı almadığını iddia ederse, aralarında yazılı bir bel­ge veya şahit yoksa, o takdirde mal sahibine yemin düşer, «gönderi­len parayı almadığına dan- Allah ile yemin ederse» mudaribden on­bin lirayı alır; bu durumda muzaribin yemin etmesini beklemez. Son­ra da işgücü sihifoi yemin ettirilir. O da sermayeyi zayetmediğine yemin eders©, o takdirde zamın olmaktan kurtulur. Yani elde edi­len kâra zamın. olmaz. Yemin etmiyecek olursa, ayrıca sağladığı on­bin lira kârm yansını da sermaye sahibine öder.[26]

Nbt : İslâm Fıkhında Müzarebe konusuna geniş yer verilmiştir. Biz kitabımızın hacmini dikkate alarak mümkün olduğu nisbette konuyu özetlemeye çalıştık. Fazla bilgi edinmek istiyenlerin Fetâ-vâ-yi Hindiyye, El-Bedayi', El-Muhit ve El-Mebsut adlı kaynak fıkıh kitaplarının müzarebe bölümüne müracaat etmeleri tavsiye olu­nur.[27]

 

Müzaraa  Ortaklığı (Ziraat Ortaklığı)

 

Müzaraa : Bir taraftan arazi, diğer taraftan işgücü ortaya ko­nularak elde edilen ürünün belli oranda aralarında taksim olunma­sı şartiyle kurulan bir ziraî şirkettir.[28]

îmam A'zam Ebû Hanîfe, bu tür şirketlerin çoğu zaman işgücü­nü ortaya koyanın zarariyle neticelendiğini dikkate alarak fasit say­mış, yani bu anlam ve şartla yapılan şirketlerin sahih olmadığını söy­lemiştir.

İmam Ebû Yusuf ile İmam Muhammed, Hayberin fethinden son­ra Peygamber (A.S.) Efendimiz ele geçirilen Hayber arazisinin, çı­kan ürününün yarısının îslâm Devletine verilmesi şartiyle Hayberli-lere verdiğini ve bu yolda bir müzaraa şirketi oluşturduğunu delil göstererek müzaraanın caiz olduğunu söylemişlerdir. Fetva bu iki imamın içtihadına göredir. [29]

 

Müzaraanın Rüknü :

 

îcab ve kabuldür. Mal yani arazi sahibi, çalışacak olan kişiye «Şu tarlamı veya arazimi, çıkacak ürünün, şu kadarının bana veril­mesi şartiyle sana ziraat etmen için verdim» demesi, çalışacak olan kimsenin de Bu teklif ve şartlan kabul ettim veya razı oldum» de-mesiyle gerçekleşir. [30]

 

Müzaraanın Şartları :

 

Tabii müzaraanın şartları denilince, bunların bir kısmı arazi sa­hibiyle, bir kısmı o araziyi ekip biçecek işçiyle, bir kısmı ekilecek ürünle, bir kısmı tohumla ve aletle ilgilidir.

Bundan anlaşılan şudur : Müzaraanın gerçekleşmesi için dört rüknün bulunması gerekiyor : Arazi, tohum ve işçilik, zâraatte kul­lanılacak hayvan ve âletler.

Reddü'l-Muhtar ile Dürrü'l-Muhtar bu rükünlerin ışığı altında ortaya çıkacak bir müzara şirketinin şu yedi şekli bulunduğunu tes-bit etmişlerdir ki bunların bir kısmı sahih, bir kısmı fasit sayılmış­tır.

Bunlardan üçü sahih dördü fasittir :           

Sahih olanlar :

1 — Arazi ile tohum bir taraftan işçilik ile hayvan ve âlet diğer-tar&ftan. Bunun sahih olmasının sebebi, işçilik üzerine bir isti'car sözkonusudur. Hayvan ve âletler, işçinin âleti sayılır, yani ona tabi' kabul edilir.

2 — Arazi, tohum hayvan ya da makina bir taraftan, işçilik di­ğer taraftan. Bu da sahihtir.   Çünkü arazi sahibi kendi aletiyle iş gördürmek üzere işçi tutmuş, yani onu ücretle tutmuş sayılır. Bun­da da dinen bir sakınca yoktur.

3 — Sadece arazi bir taraftan, işçilik, tohum ve hayvan ile alet diğer taraftan. Bu da. sahihtir. Çünkü bu durumda tohum sahibi işçi, üründen belli bir kısım karşılığında araziyi icarla tutmuş saydır ki bunda da bir sakınca görülmemiştir.

Müzaraada sözkonusu olan işçilikten amaç, ürünle ilgili işlerdir.  Örneğin, tohumu tarlaya götürmek, araziyi sulamak, yeti­şen ekini korumak, biçmek ve harman etmek bu cümledendir.

Fâsid Olanlar :

1 — Arazi ile hayvan bir taraftan, işçilik ile tohum diğer taraf­tan. Çünkü tohum âlst kapsamına girmez. Bu bakımdan işçilik üze­rine ilgili olmayan bir yükü yüklemektir. Bu bakımdan fasit görül­müştür.

2 — Arazi ile işçilik bir taraftan, tohum ile hayvan ve alet di­ğer taraftan. Burada arazi sahibi bir bakıma kendi arazisini isti'car etmiş oluyor ki bu sahih değildir.

3 — Arazi, tohum ve işçilik bir taraftan, hayvan ve alet diğer taraftan. Bu da ikinci maddede olduğu gibi, nıüzari'in kendi tarlası­nı icare ile tutmasına yol açtığından sahih görülmemiştir,

4 — Arazi, işçilik ve hayvan   bir taraftan, sadece tohum diğer taraftan. Bu da yukarıdaki sebepten dolayı sahih sayılmamıştır. Bu dört surette de sahih bir isti'car ölçü ve anlamı mevcut değildir.

Genel durum bu olunca, şimdi ilgili şartları açıklamaya geçiyo­ruz.

İşgücünü ortaya koyup tarlayı ekene «müzari'» denilir. Bunun müzaraa akdinde iki şartı vardır :

1. Âkil olması,

2. Murted (dinden dönmüş) olmaması.

O halde aklî dengesi yerinde olmayanla henüz aklını kullanacak çağa girmiyen çocuğun müzarî olması caiz değildir. Çünkü bu du­rumda iki tarafın da zaraı ile neticelenen bir ziraat ortaya çıkabilir. Temyiz çağma gelip aklını kullanabilen çocukların -velilerinin izniy­le- ziraat yapmaları caizdir.

İkinci şart, İmam A'zam Ebû Hanîfe'nin kıyasına göredir. O tak­dirde imama göre, dinden dönen bir kimseyle müzaraa ortaklığı yap­mak sahih değildir. Ama İmam Ebû Yusuf ile İmam Muhammed'in kıyas ve içtihadına göre, murtedlik müzaraa şirketinin kurulmasına engel değildir. Onunla yapılan bir ziraî ortaklık geçerlidir. [31]

 

Ekilecek Madde İle İlgili Şart :

 

Müzaraa şirketinin akdi yapılırken neyin ekileceğinin belirtil­mesi şarttır. Ancak arazi sahibi ortağına : «Dilediğini ekebilirsin» diyerek genel anlamda ona bir yetki tanırsa, o takdirde bu şart ken­diliğinden kalkar, ancak müzari' bu genel yetkiye rağmen ağaç di­kemez, yani kendisine ortaklık niyetiyle verilen arazi de ağaç yetiş­tirme işiyle meşgul olmaz. Çünkü akidde «müzaraa» ismi altında tarla ve arazide ziraate elverişli bir ürünün ekilmesi sözkonusudur. Ağaç dikmek bunun dışında kalır.[32]

Ancak ekilecek tohumun miktarını belirtmeğe gerek yoktur, ya­ni bu akdin şartlarından değildir. Çünkü ortaklığa konu olan tarla­nın, ne kadar ürün yetiştirmeye elverişli olduğu belli bir ölçü ve sı­nır ortaya koymaktadır. Bununla beraber belirlenmesinde yarar var­dır. [33]

 

Müzaraa Akdinde Neyin Ekileceği Açıklanmazsa :

 

Eğer tohum arazi sahibi tarafından verilecekse, belirlenmesi şart değildir. Çünkü ekim zamanı tohumu ve tarlayı teslim edince tohumun Cinsi belirlenmiş olacak. Ama tohum müzari' = işgücünü ortaya koyan ortak tarafından sağlanacaksa, o takdirde cinsinin be­lirlenmesi şarttır, Aksi halde yapılan akid fâsitt olur. Çünkü bunun bilinmesi toprak sahibi için lüzumludur. Ancak yakarıda da belirtil­diği gibi, ekiciye genel anlamda bir yetki tanırsa, o takdirde bu şart kendiliğinden kalkar.[34]

 

Çıkacak Ürün Hakkında Anlaşma :          

 

Müzaraa akdi yapılırken ekilecek tarladan çıkacak ürünün ikisi arasında olması gerekir. Çıkacak ürünün sadece birisine verilmesi halinde yapılan akid fasit olur. Çünkü ortaklığın mânası bu akdin yapılmışı içindir. O halde şirketi bu amacın dışına çıkaran bütün şartlar fasit, geçersizdir, yani akdin fesadını gerektirir.

Ayrıca elde edilecek ürünün kime ne nisbette verileceği de ön-cedgn tesbit edilmelidir. Yani akdin şartlan arasında bulunmalıdır. [35]

 

Müzaraa Ortaklığında Ortaklardan Birine Belli Ölçek Ayrılması Sahih Olur Mu?

 

Tarlanın ne kadar ürün vereceği önceden kesin bilinmiyeceği için,, ortaklardan birine aMd anında belli bir miktarın verilmesi şart kılındığı takdirde, akdin fesadını gerektirir. Bunu bir misal ile açık-hyalun : «Akid yapılırken ortaklardan birine -tarladan ne kadar ürün çıkarsa çıksın iki ölçek verileceği belirlenirse, o takdirde akid fasit olur. Çünkü tarla hiç ürün vermiyebilir de birinin zararı ile ne­ticelenebilir.

 

Müzaraa Ortaklığı Îçin Verilecek Tarlanın Vasıfları :

 

Bu tür ortaklıkta verilecek arazi ya da tarlanın vasıflarının bi­linmesi, en azından ekime elverişli bulunması gerekir. Çorak bir ara­zi üzerinde müzaraa akdi yapmak sahih değildir.

Aynı zamanda verilecek arazinin nisbeti belli olmalıdır. Aksi halde ileride bir anlaşmazlığa yol açacağından sahih değildir. Belir­lenen arazinin belli bir kısmında buğday, bir kısmında da arpa ekil­mesi şart koşulursa, bu da caiz ve sahihtir. Çünkü arazinin miktarı bellidir, O takdirde belli bir kısmında değişik ürün ekmenin bir sa­kıncası -ortaklık bakımından- yoktur.

Ortaklık için belirlenen arazinin, müzari'a teslim edilmesi şart­tır. Arazi sahibi elini araziden çekmez de kendisi işlemeye başlarsa, o takdirde yapılan akid hükümsüz kalır. [36]

 

Ziraat Aletlerinin Belirlenmesi Gerekir Mi?

 

Aletler hem araziye, hem işi yapana tabi' sayılır. Bu bakımdan akidde bunun belirlenmesi şart değildir. Ancak ortaklardan herbiri imkânı nisbetinde âlet vermeyi ya da kullanmayı akdin dışında be-lirlerlerse, daha uygun olur. Belirlenmediği ve ihtilâf konusu oldu­ğu takdirde, beldenin örfüne göre amel edilir. [37]

 

Ortaklığın Süresi :

 

Müzaraa ortaklığında sürenin belirlenmesi şarttır. Ancak ilk ye­tiştirilecek ürün şeklinde bir kayıt konulursa, bu da sürenin başlan­gıç ve bitişini belirler mahiyettedir. Bununla beraber iklim şartları­na göre, sürenin belirlenmesi şarttır. Aksi halde yapılan akid sahih olmaz.[38]

O halde belirlenen süre içinde bir ürün ekip yetiştirmek müm­kün olmadığı takdirde, akid kendiliğinden bozulmuş olur. Bunun gi­bi, iki ortaktan birinin belirlenen süre sonuna kadar yaşaması ihti­mal dahilinde değilse, yime de akid fasit sayılır. [39]Meselâ : Or­taklardan biri elli yaşında bulunuyor. Yapılan akidle ortaklığın alt­mış yıl veya elli yıl devam etmesi belirleniyorsa, o takdirde yüz, yüz-on yaş yaşamak pek ihtimal dahilinde bulunmadığı için yapılan akid geçersiz sayılır. [40]

 

Tohumun Kim Tarafından Verileceğinin Belirlenmesi :

 

Tohum âlet kabilinden olmadığı için toprağa ya da işçiye tabi' değildir. Bu balamdan akid yapılırken tohumun kim taralından ve-rileciğinin belirlenmesi gerekir. Toprak sahibi tarafından verile­cek olursa, müzaraa bir bakıma işgücünü ortaya koyan ortağın üc­retle tutulmuş bir müste'cir olduğu anlamına gelir. İşgücünü ortaya koyan ortak tarafından getirilecekse, o takdirde müzaraa toprağı is-ti'car anlamına gelir. [41]

 

Müzaraa Akdini Bozan Sebeplerin Özeti :

 

1 — Çıkacak ürünün tamamının ortaklardan   birine   verilmesi­nin şart koşulması,

2 — İşçiliğin toprak sahibine ait olması,

3 — Öküz, traktör ve benzeri şeylerin toprak sahibine ait olma­sının şart koşulması,

4 — Çıkan ürünün biçilmesi, kaldırılması ve harman yapılması hususlarının kim tarafından yapılacağının şart koşulması,

Böyle bir şarta gerek yoktur. Çünkü bu ortaklıkta genel kaide şudur : Ürün henüz yetişmeden yapılacak işler, öraeğin sulama, ko­ruma, yabanî otları temizleme, su arıklarını açma gibi işler müza-ri'a yani işçiye aittir. Ürün yetiştikten sonra henüz harman yapılıp daneleri saman ayrılmadan önce yapılacak işler iki ortağın müştere­ken yapmasını gerektirir, yani ikisine aittir. Harmanda ayıklanan ürün ortaklar arasında taksim edildikten sonra işler ise, ilgili olan herbirine aittir. Yani ortaklardan her biri, hissesi belli olduktan son­ra onu evine taşımak ve benzeri işleri yapmakla mükelleftir.

Ancak İmam Ebû Yusuf, halkın teamülünü dikkate alarak, ürü­nün biçiîmesi, harman yerine taşınması, harman yapılıp danelerin ayrılması için müzari'a ait olduğunu söylemiştir. Maveraunnehr meşayüıi de bu görüşü uygun bularak fetva vermişlerdir.[42]

Ürünün harman yapılıp tohumların saman ayrılmasını sağlama işinin sadece işçiye ait kılınması, zrhir rivayete göre, akdi bozan se­beplerden biri sayılmıştır. Ama Ebû Yusuf'un dediği gibi, beldenin böyle bir teamülü varsa, ona uymakta bir sakınca yoktur.[43]

5 — Samanın tohumu verene ait olmasının şart kılınması,

6 — Arazi sahibinin işçiye, arazide eseri devam edecek bir işin yapılmasını, örneğin ihata duvarı,    harman yeri ve benzeri işlerin şart koşulması,

Yani bu tür şartlar da akdi bozan sebeplerdendir. [44]

 

Müzaraanın Hükümleri :

 

Ekilen ürünü ıslah etmek, tarlayı verimli hale getirmek için ya­pılan bütün işler ve hususlar müzari'a yani işgücünü ortaya koyan ortağa gerekir. Tarlayı gübrelemek, içindeki ağaç köklerini kazıyıp çıkarmak ve benzeri ağır işler ve masraflar iki tarafa aittir. Bunun gibi, biçmek, harman yerine taşımak ve harman yapmak da daha çok iki tarafa ait işler arasında yer alır.

Çıkan ürünün belirlenen nisbette iki ortak arasında taksim edil­mesi de bu hükümlerdendir. Toprakta hiçbir ürün yetişmediği tak-dirde iki ortağa da bir şey gerekmez. Çünkü zararı ikisi göğüslenmiş bulunuyorlardır. O halde böyle durumlarda ne ekilen arazi için bir ücret talep edilir, ne de o arazide çalışan kimse ücret istiyebilir.[45]

Ürün çıkıp henüz biçilmeden bir afet sebebiyle yok olursa, hü­küm yine böyledir. Yani iki tarafa da zâminiyet gerekmez. Çünkü tarla ve içindeki ürün, müzarı'in elinde bir emanettir. Kendi taksi­ratı olmaksızın tabii bir âfetle yok olursa, bir şey lâzım gelmez.

Müzari' sulama vakti geldiği halde bunu ihmal eder de ekin ve rim. bir hal alır ve istenilen ürün sağlanamazsa, bundan dolay meydana gelen zarar tazmin edilir.[46]

 

Müzari' Öldüğünden Ortada Ürün Yoksa Ne Yapılır?

 

Müzari' = İşgücünün ortaya koyan ortak araziyi ekip ürün ye tiştirdikten sonra henüz ortaklar arasında taksim edilmeden ölü ve sonra da orada ürün diye bir şeye rastlanmazsa, o takdirde ars zi sahibinin hissesi; ölen müzari'nin terikesinden çıkarılıp bir ha olarak ödenir.

Bu durumda müzari'in varisleri çıkan ürünün çalındığım iddi eder, arazi sahibi de onun müzari' tarafından tüketildiğini ileri si rerse, iki tarafın da beyyinesi yoksa, arazi sahibinin iddiasına itibş edilerek, ölenin terikesinden onun hissesi nisbetinde çıkarılıp verili Ama mirasçılar çıkan ürünün çalındığını veya bir âfete veradiğıı isbat ederlerse, o takdirde bu bir emanetti, taksirat olmadan yok c muştur, tazmini gerekmez. [47]

 



[1] Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 3/411.

[2] Fazla bilgi için bak : El-Mebsût - Serahsî - El-Bedayi' - Kâsani - Bahrirâik -îbn Nüceym - Fetâvâ-yi Hindiyye : Şirket bahsi.

[3] Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 3/411-413.

[4] Fetâvâ-yi Kaadıhan - Fetâvâ-yi Hindiyye.

[5] Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 3/413.

[6] Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 3/413-414.

[7] Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 3/414.

[8] El-Bedayi' - Kâsanî - Et-Tahtavî.

[9] EI-Mebsût - Mülteka – Bahrirâik.

[10] Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 3/414-415.

[11] Mecelle Şerhi Dürerü'l-Hükkâm.

[12] El-Bedayi1 - Kâsanî - Mecmau'l-Enhür.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 3/416.

[13] Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 3/416-417.

[14] Bahriraüc - İbn Nüceym - El-Kâfî - Mervezî Et-Tebyin – Zeylfil.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 3/417.

[15] Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 3/417-418.

[16] Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 3/418.

[17] Mecmeu'l-Enhür - Dürer – Bahrirâik.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 3/418.

[18] El-Bedayi - Kâsanî : C. 6, S.; 112 - Müzarebe Akdini Bozan Sebepler Bölümü.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 3/418.

[19] Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 3/419.

[20] Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 3/419.

[21] Fetava-yi Hindiyye - El-Bedayi' – Kâsanî.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 3/419.

[22] El- Bedayi' - Kasan! - Fetavâ-yi Hüıdiyye.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 3/420.

[23] El-Muhit - Radıyüddin Serahsî - Fetâvâ-yı Hındiyye.

[24] El-Havi – Fetavâ-yi Hindiyye.

[25] Ez-Zahire - Mahmud Taceddin - Fetâvâ-yi Hindiyye.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 3/420-421.

[26] El-Muhit - Radıyûddin Serahsî - Fetavâ-yi Hindiyye.

[27] Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 3/421.

[28] El-Muhit - Radıyûddin Serahsî - Fetâvâ-yi Hindiyye.

[29] Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 3/421-422.

[30] Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 3/422.

[31] Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 3/422.

[32] El-Bedayi' - Kâsanİ - Fetâvâ-yi Hindiyye.

[33] Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 3/424.

[34] Fetâvâ-yi Kaadıhan - Fetâvâ-yi Hindiyye.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 3/424.

[35] Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 3/424-425.

[36] Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 3/425.

[37] Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 3/425.

[38] El-Bedayi' – Kâsanl.

[39] Ez Zahire - Burhaneddln Taceddin.

[40] Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 3/425-426.

[41] Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 3/426.

[42] EI-Bedayi' - Kasanı - Fetâvâ-yi Hindiyye.

[43] Fetâvâ-yi Hindiyye - El-Kübrâ - El-Mebsüt - Şemsül-Einrme Serahsi.

[44] Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 3/426-427.

[45] El-Bedayi' – Kâsanî.

[46] Dürrü'l-Muhtar.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 3/427.

[47] Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 3/427.

Online Bağış
Hediyen Dünyanın En Güzel Hediyesi Olsun
Haftanın Hutbesi
16.02.2024 Dünyayı Barış Ve İtidale Çağırıyoruz
09.02.2024 Hayatı Değerli Kılan Ölçü: İman
02.02.2024 Rabbimiz, Müminleri Yalnız Ve Yardımsız Bırakmaz
26.01.2024 Mülk Sûresinden Mesajlar
19.01.2024 Bizi Güçlü Kılan, Birlik Ve Beraberliğimizdir
12.01.2024 Allah’ın Rahmet Ve İnayetine Sığınmanın Adı: Eûzü-Besmele
Kur'an-ı Kerim Dinle
DİB Kur'an Portalı
Ramazan Pakdil Sureler
Bünyamin Topçuoğlu
Bünyamin T.oğlu Aşirler
İlhan Tok Hatim
Abdussamed Hatim
Abdul Rahman Al Sudais
Ahmed Al Ajmi Hatim
F.Çollak Görüntülü Hatim
İshak Daniş Hatim
5 Hafız OK takipli Hatim
Mehmet Emin Ay Hatim
İsmail Biçer Ok Takipli
İsmail Biçer Aşr-ı Şerifler
114 Sure 114 Hafız
S.Hafızlar Görüntülü
Kur'an International
Tefsir
Cüz Cüz Kur’an Özeti
Her Cüzden Üç Mesaj
Elmalı Tefsiri
Elmalı Meali
Fizilali Kur'an
DİB Kuran Meali
Kur'an-ı Nasıl Anlayalım
Fıkıh
K.İslam Fıkhı
R. Muhtar-İbn-i Abidin
Gurer Ve Dürer
Mülteka El Ebhur
Kuduri Tercümesi
Nûru'l-îzâh Tercümesi
Büyük Şafi Fıkhı
Detaylarıyla Namaz
Hadis
Kütübüs-Sitte
Sahihi Buhari
Riyazüs Salihin
Ellü'lüü vel-Mercan
Hadis El Kitabı
40 Hadis ve izahı
Uydurma Hadisler
Üye Adı
Parola

Şifremi unuttum -
Sayfa oluşturulma süresi: 0.23 saniye 14,835,262 Tekil Ziyaretçi
Copyright © 2012 islamda Hayat
Sitemizdeki Vaaz, Hutbe ve Yazılar kaynak göstermek şartı önceden izin Almadan Ticari Amaçlar Dışında Kullanmak Serbestir.

Tüm Bilgiler Ümmete Vakıftır copyright © 2002 - 2024