Vaaz Kategorileri
İman Konuları
İbadet Konuları
Sosyal Konular
Ramazan Vaazları
Dini Günler ve Geceler
DİB Örnek Vaazları
Kur'an'dan Öğütler
Genel Konular
islam ve Aile
Görev,Sorumluluk,Ahlak
Mevlid-i Nebi Vaazları
Ana Menü
Çocuklar İçin
Kur'an Öğreniyorm
Dinimi Öğreniyorum
Dini Bilgiler
Oyunlar
Ansiklopedi ve sözlük
Osmanlıca Sözlük
İslam Ansiklopedisi
Dini Sözlük
Dini Terimler
Küçük Lügat
Dini Kitaplar
P.Hayatı Salih Suruç
Kur'an ve Bilim
Günümüzde İslam
Kıssadan Hisse
Ehli Sünnet Yolu
İslam Tasavvufu
En Güzel Örnek
Gıybet Hastalığı
Adım Adım Kurtuluş
Mesneviden Öyküler
Kaynaklarıyla İslam Fıkhı Celal YILDIRIM

VAKIF. 2

Vasiyet İle Yapılan Vakf : 2

Vakfın Rüknü : 3

Vakfın Sebebi : 3

Vakfın Hükmü : 3

Vakfın Şartları : 3

Evini Mescid Olarak Vakfeden Gayr-İ Müslim : 4

VAKIF HANGİ SÖZLERLE GERÇEKLEŞİR?. 4

VAKFEDİLMESİ CAİZ OLAN, OLMAYAN ŞEYLER.. 5

Taşınır Mallara Gelince : 5

MUŞA' BİR TAŞINMAZI VAKFETMEK.. 5

VAKFEDİLEN MAL, YIKILIR VEYA GELİR GETİREMEZ OLURSA NE YAPILIR?  5

Yolda Kalmışlar İçin Bir Malı Vakfetmek : 6

Komşular Adına Sarfedilmek Üzere Vakfetmek : 6

VAKIFLA İLGİLİ ÖNEMLİ HUSUSLARIN VE ŞARTLARIN ÖZETİ 7

Vakfe Dahil Olan Ve Olmayan Şeyler : 8

BORÇLU KİMSENİN BORCUNA YETECEK KADAR MALINI VAKFETMESİ GEÇERLİ DEĞİLDİR.. 8

VAKFIN GEÇERLİLİĞİ ŞU İKİ HUSUSTAN BİRİYLE MÜMKÜNDÜR.. 9

Geçerlilik Kazanan Vakıf = Vakf-Î Lâzım : 9

Vakıf Arazi : 10

Vakfın Şartları Ve Uygulanması : 10

VÂKIFIN ŞARTLARINI DEĞİŞTİRMEK.. 11

Vâkıfın Koymuş Olduğu Şartlara Muhalefet Caiz Midir?. 11

VAKF OLAN AKARLAR.. 12

MÜTEVELLİNİN AZLİNİ GEREKTİREN HUSUSLAR.. 13

Birden Fazla Mütevelli Bulunan Vakıf : 13

Bir Vakfın Malı Diğer  Vakfa Sarfedilebilir Mi?. 13

Vakıf Malın Yerini Değiştirmek : 14

Vakıfla İlgili Vazifeler : 14

Vakıfta İstinabe Ve Tevkil : 14

Akar Olan Bir Vakfın Değiştirilmesi : 15


VAKIF

 

Vakf, sözlükte durma kımıldamama anlamına gelir. İslâm Hukukunda : İmam Ebû Hanife'ye göre; bir mal veya mülkün aynını vâkıfın, yani vakfedenin mülkiyetinde tutmak, gelirini fakirlere ya da hayır yollarından birine tasadduk etmektir.[1]

Bu tarife göre, vakfedilen mal veya mülkü vakfeden kimse "bir daha geri alamaz, vakfından dönemez diye bir lüzum yoktur. Vâkıf (vakfeden) dilediği zaman vakfından dönebilir ve başkasına satabi­lir.

Ancak bu tarif çerçevesi içinde vakfın lüzumlu olup kalması iki yoldan biriyle gerçekleşebilir : Hâkimin bu hususta yapılan vakfın lüzumuna karar vermesi ve devamlılığını sağlamasıyla; diğeri ise, bir malın veya mülkün gailesi (elde edilen geliri) nin vasiyet yoluyla hayır işlerine vakfedilmesiyle...[2]

İmam Ebû Yusuf ile İmam Muhammed'e göre : Bir mal veya mül kün aynını Allah'ın mülkü hükmünde tutup gelirinin Allah'ın kulla­rına tahsis edilmesidir. Bu durumda yapılan vakf artık lüzumluluk kesbeder, ne satılır, ne hibe edilir, ne de miras olarak kalır.[3]

Fukahanm çoğuna göre, vakf konusunda fetva, İmameyn'in gö­rüş ve içtihadına göredir.

Vakf hakkında açık bir âyet yoktur. Daha çok Sünnet ve ic-mâ' ile sabit olmuştur. Abdullah bin Ömer (R.A.), Hayber'den kendi­sine isabet eden araziyi tasadduk etmek üzere Rasûlüllah (AS.) Efendimizden müsaade istediğinde, Allah Rasûlü ona şöyle buyurdu :

«Aslım (aynını) tut, gelirini hayır yollarında tasadduk et.»[4]

Vakıf dan vakfettiği mal eya mülkün giderilmesi kaadının hükmüyle gerçekleşir. Şöyle ki : Adam malını vakfedip ona bir mü­tevelli ta'yin eder ve sonra bu hususta hâkimin verdiği bir karar yoktur gerekçesiyle döner, bu yüzden durum hâkime intikal eder, o da vakfın lüzumuna karar verirse, artık vakfın lüzumu kesinleşmiş olur ve vâkıf dönüş yapamaz. Bu, tamamen îmam Ebû Hanîfe'ye gö­redir.

Vâkıf, vakfettiği mal.ya da mülkün ileride ibtalından endişe edsr ve o gün için hâkime başvurup bunun lüzumuna bir karar çıkarta-mazsa, o takdirde yazdırdığı vakıfnameye şu cümleleri ilâve etmesi gerekir : «Şayet ileride benim vakfettiğim şu malı herhangi bir kaa-dı ya da vali ibtal edecek olursa, bu mal ve mülk aslıyla ve içinde bu­lunan herşeyiyle vasiyyetim. olarak satılır, elde edilen para fakirle­re tasadduk edilir-

Böyle bir vasiyette bulunmak her zaman yararlıdır. Asıl vâkıf öl­dükten sonra vârisleri tarafından yürütülen vakf mal ve mülk bir gün gelir de özelliğini kaybeder, yıkılmaya yüzîtutarsa, o takdirde hâkime başvurmadan mütevelli olan vârisler onu satıp parasını fa­kirlere tasadduk edebilirler.

Vasiyyet yoluyla yapılan vakf, adamın ölümünden sonra mülki­yeti zail olmaz, ancak icma'a göre, vakf gereklilik kazanır. İmam Ebû Hanîfe'ye göre, bu durumda da vakfedilen malın veya mülkün sa-hipliliği vereseye- mülk olarak kalır. îmameyn'e göre, kalmaz. Yani vârisler onu kendilerine mülk edinemezler. Aslı muhafaza edilip ge­lirini tasadduk ederler. [5]

 

Vasiyet İle Yapılan Vakf :

 

Adam hayatta iken, «Ben Öldüğümde şu evimi şu ve şu husus­lar için vakfettim» diye vasiyette bulunursa, öldükten sonra vasiyeti sıhhat kazanır, ancak geriye bıraktığı malın üçte birini aşmadığı tak­dirde geçerli olur. Aştığı takdirde, aşan kısmı geçerlik kazanmaz, meğerki vârisler bunu .kendi hisseleriyle tamamlamış olsunlar.

Ölüm hastalığında da bu hususta yapılan vasiyet geçerlidir. Ölü­me ta'lîk edilen vasiyet hükmündedir. Ancak bu hususta imamların görüşü farklıdır : İmam Ebû Hanife'ye göre, adam sıhhatta iken yap­tığı vakf ne ise, hastalığında yaptığı vakf da odur; lüzumluluk kesbetmez; rakabesi (sahipliği) vârislere intikal eder, İmameyne göre, ölüme ta'lik edilen vasiyet hükmündedir ve bıraktığı malın üçte bi­rinden geçerlidir, ayni zamanda lüzum kesbeder, rakabesi vârislere intikal etmez.[6]

O halde bir taşınmaz malını sözlü olarak vakfedenin artık o mal­dan mülkiyeti kalkmış sayılır. Bunun mutlaka yazılı olması şart de­ğildir. Nitekim îmam Ebû Yusuf ile diğer üç mezhep sahibi imâmla nn içtihadı bu doğrultudadır. Fetva da bunların görüşüne göredir.[7]

îmam Muhammed'e göre, yapılan vakfe bir velî ta'yin edilip ona teslim edilinceye kadar kişinin mülkiyetinden çıkmaz. Velîye teslim edilince, artık vâkıfın mülkiyeti kalkmış sayılır.

İmam Ebû Yusuf'a göre, müşâ1 (ortaklar arasında hisseler- be­lirlenmemiş mülk) bir mülk vakfedilebilir. îmam Muhammed'e gö­re, hisse belli olmadığı için, vakfedümesi doğru değildir.

Yine İmam Ebû Yusuf'a göre, bir malı vakfeden kimse onun ve­liliğini kendi uhdesinde tutabilir. Mezhebin zahiri de budur. Ama İmam Muhammed'e göre, veliliği kendi üzerinde tutması caiz de­ğildir.

Bunun gibi, vâkıf, vakfettiği mülkü başka bir mülk ile değiştir­me şartım koyabilir. Bu, îmam Ebû Yusuf'a göredir ki, kıyas değil, istihsandır. Fetva da buna göre verilmiştir.[8]

 

Vakfın Rüknü :

 

Vakfın rüknü, vakfe delâlet eden özel sözlerdir- Meselâ : «Şu tar­lamı, geliri şu şu hususlara sarfedümek üzere Allah için vakfettim» demek kâfidir. [9]

 

Vakfın Sebebi :

 

Bir mal veya mülkün vakfedilmesinin asıl sebebi, Allah'a yakın olmayı arzulamak, O'nun rızasını tahsile çalışmaktır. [10]

 

Vakfın Hükmü :

 

îmam Ebû Hanîfe ile îmam Muhammed'e göre, mülkün aynının kişiden zail olması, Allah için hayır yollarında kullanılmasıdır, imam Ebû Yusuf'a göre ise, mülkün asimin kişinin elinde kalması, gelirinin Allah için hayır yollarında sarf edilmesidir. Artık bu durumda o mül­kü satamaz, başka bir mülk ile değiştiremez, miras edinilemez. O halde «Ben bu arazimi ebedi vakf olmak üzere sadaka ettim» veya «Öldüğümde şu malımı vakfettim» derse, bu sahihtir. Artık ne satı­lır, ne de miras edinilir. Ancak ölümden sonraya bırakılan vakfın, terekenin üçte birini aşmaması gerekir. Aştığı takdirde, aşan kısım vakf olmaktan çıkar, varislere intikal eder. Meğerki varisler kendi nzalanyla o arta kalan kısmı murislerinin vakfına terketmiş olsun­lar. O takdirde sahih sayılır. O halde ölümden sonraya bırakılan bir vaerekenin üçte birini geçmemelidir.[11]

 

Vakfın Şartları :

 

Vakfın bir takım şartları vardır. Fukaha vakfın ana amacını dik­kate alarak bu şartları şöyle tesbit etmişlerdir :

1 — Vakfeden kimsenin âkil ve baliğ olması,

2 — Hür bulunması,

3 — Vakfedilen şeyin Allah'a yaklaştırıcı bir anlam taşıması,

4 — Vakfedilen şeyin vâkıfın mülkiyetinde bulunması,

5 — Vakfeden kimsenin hacr altına alınmış olmaması,

6 — Vakfettiği şeyi bilmesi ve vakfedilen şeyin belli olması,

7 — Vakfedilecek şeyin bir başka şeyin gerçekleşmesine ta'lik edilmemesi,

8 — Vakfettiği şeyin satılmasını, parasının kendi ihtiyacına sar-fedilmesini şart koşmaması,

9 — Vakfedilen mülkün gelirinin ebediyen fakirlere sarfedüme-si gibi, kesintiye uğramıyacak bir anlamda açıklanması.

Bu şartların kısaca açıklanması ve misallerle değerlendirilmesi :

Henüz ergen olmamış çocuğun ve aklî dengesi yerinde olmayan delinin bir mal veya mülkü vakfetmesi sahih.[12]

Kölenin, esaret kaydı altında bulunan kimselerin vakfı sahih de­ğildir. Çünkü bunların kendilerine ait hiçbir mallan yoktur.

Vakfedenin Müslüman olması şart değildir. Bu balamdan bir Gayr-i müslim vatandaş, malının bir kısmını çoluk-çocuğuna, gerisi­ni fakirlere vakfederse caizdir. Hattâ gayr-i müslim fakirlere veril­mek üzere şart koşup vakfederse yine de caiz kabul edilmiştir. O hal­de bu vasiyyete rağmen Kayyım-Kayyum vakfedile-ni başkalarına sarfederse kendisinden tazmin edilir.

Vakfedilecek bir mal veya mülkün Allah'a yakınlığı gerektiren bir anlam taşımalıdır. O halde bir kilise veya havraya sarfedilmek üzere yapılan vakf caiz değildir. Çünkü Kur'ân'a göre, bunların hük­mü kaldırılmış ve Allah'a yakınlık ölçüsü kalmamıştır.

Bunun gibi, Müslümanlarla savaşacak fakirlere dağıtılmak üze­re yapılan vakf da caiz değildir. [13]Bunun gibi bir gayr-i müslim vatandaşın malını bir kilise, havra ya da Mecusî ateşhanesine vak­fetmesi sahih değildir, hükümsüz ve anlamsızdır.[14]

 

Evini Mescid Olarak Vakfeden Gayr-İ Müslim :

 

Bir gayr-i müslim evini Müslümanların namaz kılması için vak­feder ve hemen Müslümanların gelip namaz kılmasına müsaade eder, Müslümanlar da o evde namaz kılar, sonra o gayr-i müslim ölürse, vakfettiği ev onun varislerine kalır; mescid olarak bırakıl­maz.[15]

Bunun gibi, gayr-i müslim vatandaş evini kilise veya havra ola­rak vakfeder, sonra ölürse, bu ev yine onun varislerine kalır. Çünkü yapılan vakfta Allah'a yakınlık söz konusu değildir.

Vakfedilen bir mal veya mülkün vakfedildigi sırada vakfedenin mülkiyeti altında bulunması şarttır. O halde zorla başkasının malını alıp vakfettikten sonra onu satın alır veya adamla anlaşırsa, yine de yaptığı vakf sahih değildir. Çünkü vakfettiği anda mülkiyetinin altın­da bulunmuyordu.[16]

Satın alınıp henüz bedeli ödenmeden ve satın alman mal kabze-dilmeden vakfedilebilir mi? Vakfetse bile, bedelini ödeyip kabzettik-ten sonra sahih olur. Aksi halde bir hüküm ifade etmez.

Vakfedilen mal veya mülkün ismi ve miktarı belli olmalıdır. O halde arazisinden belirsiz bir parçayı vakfetmek sahih değildir; vakîfetse bile hükümsüz sayılır. Ama büyük bir evdeki hissesini vakfe­der de hissesi henüz belli olmasa bile âciz olur. Çünkü taksimat ya­pıldığında ona ne kadar hissenin düştüğü ortaya çıkar. O halde bir bakıma belli bir malı vakfetmiştir. Buna istihsanen cevaz verilmiştir.

«Şu veya şu araziyi vakfettim, geliri Allah için fakirlere sarfe-ı dilsin» der ve iki araziden kesinlikle hangisini vakfettiğini belirtmez­se, yapılan vakf sahih olmaz. Bunun gibi, «Şu malımı ebediyen Al­lah için sadaka olsun veya yakınlarıma sarfedilsin» diye vakfeder­se, yine sahih sayılmaz. Çünkü kullandığı cümlede kesinlik yoktur.

Vakfettiği bağ veya bahçenin ağaçlarını istisna, eder, meselâ : «Şu bahçemi Allah için sadaka olmak üzere vakfettim, ancak için-deği ağaçlan değil» derse, sahih olmaz- Çünkü bahçe içindeki ağaç­larla vakfedilebilir, ikisi bir bütün sayılır. Vakfedilen yer tam ma'-lûm olmamış kabul edilir.[17]

Vakfın bir şarta ta'lik edilmemiş olması gerekir. Meselâ : «Oğ­lum gelecek olursa, şu evim Allah için vakıf sadakadır» derse, oğlu gelse bile yapılan vakf hükümsüzdür. Çünkü bir şarta ta'lik edilen vakf sahih değildir. Bunun gibi, «Şu arazim vakfedilmiş bir şada-kamdır, eğer istersem veya arzu edersem...» derse, vakfedilmiş sa­yılmaz.[18]

Vakfedilen bir mal veya mülkün satılmasını ve elde edilecek pa­ranın kendi ihtiyacına sarfedilmesini şart koşarsa, yaptığı vakf sa­hih olmaz.

Vakfın gelirinin kesintisiz fakirlere ve muhtaçlara ya da bu an­lamda olan hayır cihetlerine sarfedilmesini belirtmesi gerekir. Aksi halde îmam Ebû Hanife ile İmam Muhammed'e göre, yapılan vakıf sahih olmaz, imam Ebû Yusuf'a göre, böyle bir şartı zikretmese bile, yapılan vakfta zımnen anılmış sayılır ve sahih olur.[19]

Vakfedilen şeyin bir akar veya ev ve benzeri bir taşınmaz mal olması şarttır. Taşınır malların vakfı sahih değildir. Ancak silâh ve benzeri şeyler müstesna.[20]

 

VAKIF HANGİ SÖZLERLE GERÇEKLEŞİR?

 

Vakfın gerçekleşebilmesi için vakfedildiğine delâlet eden sözler­le yapılması gerekir- Buna birkaç örnek verelim  «Benim şu tarlam hayatımda da, öldüğümden sonra da ebediyen sadakadır!» veya «Be­nim şu bahçem ya da evim hayatımda da, öldüğümden sonra da ebe­diyen vakf edilmiştir!.^ veya «Şu evim aslı saklı bir sadakalır, bu ha­yatımda da, öldüğümden sonra da böyle devam edecektir!» derse, bununla vakf gerçekleşmiş olur. Artık aslı saklı kalmak şartiyle ge­liri ebediyen fakirlere tasaduk edilir.[21]

Tabii bu, İmam Ebû Yusuf ile İmam Muhammed'e göredir. İmam Ebû Hanife'ye göre, adam yaşadığı sürece bu tasadduk ile adamak­tır. Gelirini fakirlere dağıtması gerekir. Ancak dilerse yapmış ol­duğu bu adak diğer bir manayla vakften dönebilir. Dönmediği tak­dirde, Öldükten sonra yapmış olduğu vakf terekesinin üçte birinden hesaplanıp çıkarılır. Üçte birini aşacak olursa, aşan kısmı Vakf sayıl­maz. Ancak vârisler kendi nzalarıyla aşan kısmı hibe ederler, yani murisleri adına vakfederlerse, caiz olur.

«Benim şu evim veya bahçem vakfedilmiş bir sadakadır ve ebe­diyen sadaka olarak kalacaktır» derse, bütün ilim adamlarına göre, vakf gerçekleşir. Ancak İmam Muhammed'e göre, bir mütevelliye teslim edildiği takdirde caiz olur. îmam Ebû Hanîfe'ye göre, vakfedi­len yerin geliri sadaka edilmek üzere adanmış, anlamını taşır, mül­kün aslı olduğu gibi kalır ve valrfeden öldüğünde bu mal miras ola­rak varislere intikal eder.[22]

«Benim şu arazim vakfedilmiş bir sadakadır, yoksullara ait ol­mak üzere» derse, bilicmâ' vakf olur. Çünkü yoksulların anılması, onun ebediyen sadaka olarak değerlendirilmesine delâlet etmekte­dir.[23]

O halde vakfedilen bir taşınmaz mal için, «vakf, sadaka, fakir ve ebedi tabirlerini kullanmak en sıhhatli şeklidir. Ama bununla bera­ber, «Şu evim Allah için ebediyen vakıftır» derse yine de kâfi gelir. Fakirleri anması şart değildir. îmam Ebû Yusuf'un da dediği gibi, ?.ımnen onlara vakfedildiği anlaşılır.[24]

 

VAKFEDİLMESİ CAİZ OLAN, OLMAYAN ŞEYLER

 

Yukarıda da kısaca belirttiğimiz gibi, her şeyin vakfedilmeşi çâiz' ve sahih değildir. Çünkü vakftan maksad, taşınmaz bir malın aslı baki kalmak, geliri ebediyen fakirlere, hayır yollarına sarfedilmek-tir. O halde aslı baki kalmayan veya hiç geliri olmayan bir şeyi vak­fetmenin bir anlamı yoktur.

O nedenle fukahaya göre : Tarla, bahçe, ev, dükkan hamam, han, otel ve benzeri taşınmaz malların vakfedilmeşi caizdir. Bunun gibi, vakfedilen bir taşınmaz mala tabi' olan aletler de aynı kapsama gi­rer. Örneğin, tarlasını içindeki pulluk, saban ve benzeri âletlerle vakfeden kimsenin vakfı sahih sayılır. [25]Hatta çift eden öküzleri, bugün için traktörü tarlayla birlikte vakfetmenin sahih olduğu ka­bul edilmiştir. Çünkü bu gibi şeyler tarlaya tabi'dir, yalnız başlarına vakfedilmez, ama tarlayla birlikte vakfedilebilirler.[26]

 

Taşınır Mallara Gelince :

 

Bu-husustaki genel kaide şudur : Memleketin örfüne göre, vak­fedilen taşınır malların vakfı caizdir. Silâh, kitap, Mushaf, tabut, teneşir gibi serler bu cümledendir. Fetva da buna göredir. Şemsü'l-Eimme Halvanî de ayni görüştedir. Fakîh Ebuleys de buna cevaz ver­miştir.[27]

Meyva ve benzeri ağaçlan, dikili bulundukları toprakla birlikte vakfetmek caizdir. Çünkü ağaç, dikili bulunduğu araziye tabi'dir. Toprağı değil sadece ağaçları vakfetmek sahih ve caiz değildir.

Para, elbise ve benzeri şeylerin vakfı caiz değildir. Ancak fuka-hadan bir kısmına göre, memleketin bu hususta câri bir örfü varsa» o takdirde caiz olur. Para ticarî konularda çalıştırılır, elde edilen ka­zanç fakirlere tasadduk edilir.[28] Elbise, fakirlere ihtiyaç anında verilir, sonra tekrar geri alınarak bu şekilde hayrı sürdürülmeye çalışılır.

Cami'lere veya köprü ve su yollarına, kuyu açmaya ve benzeri şeylere geliri sarfedümek üzere yapılan vakfe, fukahadan bir kısmı cevaz vermiştir. Bilhassa fetâvâ kitaplarında bu cevaza geniş yer ve­rilmiştir.[29]

 

MUŞA' BİR TAŞINMAZI VAKFETMEK

 

Bilindiği gibi, Muşa : Ortaklar arasında kullanılan, fakat his­selere ayrılmayan bir maldır.  İleride hisselerin ayrılması mümkün olduğundan, ortaklardan birinin kendi hissesini vakfetmesi caizdir. İmam Muharamed'e göre, caiz değildir. Buhara âlimleri, İmam Mu-hammed'in görüşüne göre amel etmişlerdir ve fetva da ona göre ve­rilmiştir. Bununla beraber, muşa' olan bir malın ortaklarından biri­nin kendi hissesini -belli olmadığı halde- vakfetmesine cevaz verilmiş ve bununla amel edilmiştir. Nitekim İmam Ebû Yusuf da aynı görüş­tedir. Hicrî beşinci asırdan sonra gelen fakîhler, İmam Ebû Yusuf'un havliyle fetva vermişlerdir.[30]

Ancak muşa' bir malın mescid veya kabristan olmak üzere vak­fedilmeşi caiz görülmemiştir, nitekim bunda ittifak vardır. Ayrı gö­rüş ortaya koyan olmamıştır. İster bu muşa' mal kabil-i kısmet olsun, ister olmasın farketmez bu konuda.[31]

Ama hâkim, muşa' bir malın vakfını uygun görüp karar verirse, bu kesinleşir ve imamlar arasında görüş birliğinin sağlanmasını sağ­lar.[32]

İki kişi arasında ortaklaşa bulunan bir dükkânı, ortaklardan bi­ri kendi.hissesine düşeni vakfeder ve üzerine vakfedildiğine dair bir levha koymak isterse, diğeri buna engel olabilir. Yani levha koydurt-mayabilir. Ancak hâkim levha konulmasına karar verdiği takdirde artık ortağın buna müdahale hakkı kalkar. [33]

 

VAKFEDİLEN MAL, YIKILIR VEYA GELİR GETİREMEZ OLURSA NE YAPILIR?

 

Vakıf binasının bir kısmı yıkılırsa, hâkim onları yine geriye ka­lan vakıf binasına sarfeder. Buna ihtiyaç yoksa, ileride ihtiyaç doğar düşüncesiyle saklar, Mevcut binaya sarfedilmesi mümkün olmadığı takdirde, elde edilen malzemeyi satıp parasını onun ıslahına sarfe-debilir. Vakfın geliriyle geçinenlere sarf edilmez.[34]

Vakıf bir taşınmazın duvarları yıkılır, veya çatısının bir kısmı çökerse, vakıf sahipleri ondan yararlanamazlar. Ancak vakıf malın imar edilmesi mümkün olmaz ve bundan umut kesilirse, o takdirde vakıf sahipleri de muhtaç durumda iseler, İmam Ebû Yusuf'un kıyasına göre, kendilerine harcayabilirler. İmam Muhammed'in kavline göre, vâkıfın varislerine intikal eder. Et-Tehzib sahibi de ayni' hususu tesbit etmiştir-

Yapılan vakf mal ile mütevellinin bulunduğu yer arasında bir köprü bulunuyor ve ancak o köprüden vakfe ulaşılabiliyorsa, köprü yıkıldığı takdirde, vakfın geliri ona sarfedilebilir mi? Vâkıfın vakıf­namesinde böyle bir şart konulmuşsa, sarfedilebilir, konulmamışsa sarfedilemez. Ancak fukaha bu durumda, köprü yapılmadığı takdir­de vakfın verimsiz hale geleceği ve belki de yıkılacağı söz konusu olursa, o takdirde vakfın gelirini köprünün tamirine sarfetmeye fetvâ vermişlerdir. Bunda istihsan vardır.[35]

 

Yolda Kalmışlar İçin Bir Malı Vakfetmek :

 

Yolda kalmışlara yardımda bulunmak üzere yapılan bir vakıf caizdir. Bunlar ister fakir, ister zengin olsunlar farketmez. Bunun gibi, her sene vakfeden nâmına hacce bir kimse gönderilmek üzere bir şart konulmuşsa, o şarta da aynen riâyet gerekir. Bunun gibi, ca­milerde hizmet gören hatip, imam, müezzin ve vaizler için de vakf­edilen malın gelirinden sarfedilmek üzere konulan şart da muteber­dir.

Bunun gibi, şu Allah için vakfettiğim malın gelirinin savaşanla­ra, fakir cenazelere, onların kabirlerine, kefenlerine ve benzeri hu­suslara sarf edilmesini şart koşması da caizdir. Mütevelli bu şartlara aynen uyar.

Kendi malını kendi nefsine sadaka olmak üzere vakfederse, fu­kaha buna da cevaz vermiştir. Muhtar olan kavi de budur.[36]

Bunun gibi, «malımı sadaka olmak üzere kendi adıma, sonra da falan adama, sonra da fakirlere vakfettim» derse, İmam Ebû Yusuf'a göre caizdir.

Yakın ve uzak akrabaya geliri sarfedilmek üzere bir gayr-i men­kulü vakfetmek caizdir. Sadece yakın akraba için derse, ona göre muteber olur. Mutlak anlamda çoğul tabiri kullanarak akrabalarım derse, Imanıeyn'e göre yakın uzak bütün akrabalarına vakfetmiş sa­yılır- Bu durumda kadın erkek, küçük büyük tefrik edilmeden vakfın geliri eşit biçimde bunlar arasında taksim olunur.

«En yakınım için vakfettim» derse, o takdirde adamın bir oğlu bir de ana-babası hayatta   ise, vakfın geliri   sadece oğluna verilir. Onun vefatından sonra fakirlere kalır. Adamın yalnız yakanı olarak ana-babası bulunursa, ikisi aynı seviyede kabul edilir ve vakfın geliri aralarında eşit biçimde taksim edilir. İkisinden biri vefat ederse, ona düşen yarı hisse fakirlere sarfedilir. Bunun gibi, adamın beş evladı bulunur ve malının gelirini bunlar adına vakfederse, elde edilen ge­lir bunlar arasında eşit biçimde taksim edilir.    Onlardan biri vefat edecek olursa, ona düşen pay diğer kardeşlere intikal etmez, fakir­lere sarfedilir.

Yine «şu malımı Allah için geliri en yakınıma sarfedilmek üze­re vakfettim der ve bu durumda sadece baba babası, bir de kardeş­leri bulunursa, vakfın geliri dedesine verilir, kardeşlerine değil, çün­kü dede kardeşlerden daha yakındır. Bunun gibi, biri ana-baba 'bir­biri de baba bir iki kardeşi bulunursa, ana-baba bir kardeşi tercih edilir. Diğer yakınları da bu ölçüye göre, dikkate alınır.

«Malımı Allah için geliri yakınlarımdan fakirlere ve sonra da miskinlere sarfedilmek üzere vakfettim» derse, akrabasından sadece fakir olanlara sarfedilir. Onlardan fakir kalmayınca, miskinlere, düş­künlere sarfedilir.[37]

 

Komşular Adına Sarfedilmek Üzere Vakfetmek :

 

Adam malını Allah için komşularına sarfedilmek    üzere vakf­ederse, kıyasa göre, sadece evine bitişik olan komşularına sarfedilir, îstihsanen mahalle mescidinde toplanan komşularına sarfedilir. Muh­tar olan kavi de budur.

«Şu malımı Allah için geliri hanedanıma sarfedilmek üzere vakf­ettim» derse, bu tabirden dolayı baba tarafından olan yakınlarına sarfedilir; bunların muslini, gayr-i müslim, erkek veya kadın olması arasında bir fark yoktur. Vakfedenin babası ve oğlu da bu tabirin kapsamına dahildir, kız çocuğu da böyledir. Ancak kız çocuğunun çocukları ile kız kardeşlerinin çocukları bu tabirin kapsamı dışında kalır.[38]

«Malımı Allah için geliri fakirlere sarfedilmek üzere vakfettim» derse, yakınlarından da fakir bulunursa, o takdirde onlar da vakfın kapsamına girerler. Ancak onlardan daha yakın olanlar daha yakın olanlara sarfedilerek başlanır. Onlardan fakir kalmadığı takdirde uzak akrabaya, ondan sonra komşularından fakir olanlara, sonra da o memleketin fakirlerine sarfedilir.[39]

 

VAKIFLA İLGİLİ ÖNEMLİ HUSUSLARIN VE ŞARTLARIN ÖZETİ

 

1. Vakfedilecek şeyin Ayn olması şarttır. O halde zimmette olan bir alacağını henüz ele geçirmeden vakfedecek olursa, sahih ka­bul edilmez. Vakfetse bile, alacağı eline geçtiğinde dilediği gibi har­cayabilir. Kendisi henüz alacağını tahsil etmeden   ölürse,   vârisleri onun gayr-i sahih vakfetmesinden dolayı vâris olma hakkını kaybet­mezler, bilakis alacağı tahsil edip kendi aralarında taksim ederler,

2. Vakfedilen şeye başkasının hakkı taalluk edebilir :

Bir kimse başkasına rehin verdiği veya icar etmiş olduğu bir ma­lını vakfedebilir. Çünkü gerek rehin, gerekse icar, malın mülkiyeti­ni asıl sahibinden almamaktadır.

3. Vakfedilen bir malın meşgul bulunmaması şart değildir :

O halde bir malın gerek vakfedenin, gerekse bir başkasının ma­lıyla meşgul bulunması, o malın vakfedümesine engel bir sebep de­ğildir. Mal sahibi -buna rağmen- vakfedecek olursa, sahih sayılır. Buna bir örnek verelim :

-İçinde kendi eşyası bulunan evini, boşaltmadan vakfedecek olursa, ev vakfedilmiş sayılır. Bilahare eşya boşaltılır- Bunun gibi, evinde başkası kiracı olarak bulunur veya bir diğerinin eşyası yer­leştirilmiş olursa, kiracı veya eşya çıkarılmadan da o ev vakfedile-bilir.

4. Vakfedilecek malın vakf esnasında vakfedenin malı olması gerekir.

O halde bir kimse başkasına ait bir malı -asıl sahibinin iznini almadan- vakfederse, sahih olmaz. Ancak üçüncü şahıs olarak fu­zulî durumunda vakfettikten sonra asıl mal sahibi bunu uygun gö­rürse, yapılan vakf geçerli olur.

Bunun gibi, ölen kimsenin terekesiyle borcu karşılaştırıldığında borcu terekesini aşıyorsa, o takdirde vârisleri onun borcunu ödeme­dikçe terekesinden hiçbir malı vakfedemezler.

5. Vakfedilen bir malın    hisse-i şayi'a olmasında    bir sakınca yoktur. O halde izâle-i şüyu' yapılmadan bir kimse kendisine ait mu­şa' bir malı vakfedebilir.

Ancak muşa' olan malın kabristan veya cami olmak üzere vak­fedilecek olursa, o takdirde hisse-i şayiah bir malın vakfı sahih ka­bul edilmez.

6.  Vakfedilecek bir malın belli ve belirli olması gerekir.

O halde belirsiz rasgele bir şeyin vakfedilmesi sahih olmadığı gi­bi, şu iki dükkânımdan herhangi birini vakfettim veya şu zeytinlik­teki ağaçlarımdan on kadarını vakfettim, derse, yapılan bu vakıf mal belirsiz olduğundan sahih sayılmaz.

7. Vakfedilecek bir malın sınırını belirtmek şart değildir.

Bir kimse bir tarla, bir bahçe veya bir evini, sınırını belirtmeden vakfederse, sahih olur. Çünkü şahsın mülkiyetinde olan o malın her zaman sınırını belirtmek mümkündür.

8. Vakfederken muhayyerliği şart koşmak sahih değildir :

Meselâ, bir süre sonra yaptığı vakfı hükümsüz sayabileceğim şart koşup bir malını vakfederse, sahih kabul edilmez.

9. Vakfın süresiz olması gerekir :

O halde süreli, muvakkat olan bir vakf sahih sayılmaz. Meselâ bir kimse kendi mülkiyetinde bulunan bir akarı on yıl süreyle vakf­etmek ve ondan sonra yine kendi mülkiyetinde kalmak üzere vakf­ederse, geçerli kabul edilmez.

Bunun gibi, malını vakfederken, «gerektiğinde vakfettiğim bu malı satıp kendi ihtiyacıma sarf edebilirim» şeklinde bir şartla vakf­ederse, sahih olmaz. Ama ileride iyi bir fiatla satıp vakf için daha verimli bir mal alırım, diye bir kayıt koyarsa, sahih olur. Çünkü ya­pılan vakfın ileride daha yararlı duruma getirilmesi sözkonusudur. Ne var ki bu durumda hâkimin de karar vermesi gerekir.

10. Bir malın ne için, neyin yararına vakfedildiği kesinlikle be­lirtmez de, ya câmi'ye, ya da   köprüye sarfedilmek üzere, der, vak­fın gelirinin kesinlikle  nereye sarfedileceği bslirlenmezse,    yapılan vakf sahih sayılmaz.

Ama, vakfın gelirinin birkaç hayır kurumuna sarfedilmesi için vakfeden kimsenin mütevelliye yetki vermesi sahih olur-

11. Vakfedilecek malın, ileride bulunduğu yerden sökülmesini gerektiren bir durumun bulunmaması gerekir. O halde başkasına ait bir arsa üzerinde bir ev yapar veya zeytin ağacı yetiştirir, sonra da bunları vakfedecek olursa, sahih kabul edilmez. Çünkü evin veya ağaçların oradan kaldırılması gerekir. Arsa başkasına aittir.

12. Ârazi-yi Emiriyeden tapu ile tasarrufunda olan bir arazide ev yapıp veya ağaç yetiştirip -asıl sahibinden izin almadan- vakfede-mez. Bunun gibi icare ile elinde bulunan arazide ev yapıp veya ağaç dikip vakfetmesi sahih değildir.

13. Vakfedilecek cihetin hem hadd-i zatında, hem vakfedenin itikadında Allah'a yakınlık ve ibâdet türünden olması gerekir.

O halde bu iki husustan uzak bir anlamda yapılan vakf sahih sayılmaz.

14. Bir malın vakfedilirken gelirinin nereye sarfedilmesinin be­lirlenmesi şart değildir. O halde adam malını vakfettiğinde gelirinin nereye sarf edileceğini belirtmezse, o maldan elde edilen gelir fakir ve muhtaçlara sarfedilir ve yapılan vakf sahih sayılır.

15. Vakfedilen malın gelirinin nerelere sarfedilmesinin sayı ve ölçüsü belirlenmesi de şart değildir- Meselâ : Bir kimse malını vakf­ederken gelirinin fakirlere sarf edilmesini der, şy. kadar fakir demez-se, yapılan vakf sahihtir. Mütevelli elde edeceği geliri dilediği kadar fakir kimselere dağıtabilir, belli bir sayı üzerinde bağlı kalmasına gerek yoktur.

16. Bir malı vakfederken gelirinin henüz doğmamış çocuğuna sarf edilmesini veya ileride meydana gelecek bir çocuk yuvasına sarf-edilmesmi şart koşarsa, sahih kabul edilir. Çünkü vakıf anında, mev­kuf-u-aleyh'in mevcut olması şart değildir.

17. Malını, gelirinin çocuklarına ve torunlarına sarfedilmek üze­re vakfeder, sonra evlâd ve torunlarından hiç kimse hayatta kalmaz­sa, o takdirde vakfın geliri fakirlere sarfedilir.

O halde bir kimse vakfettiği malın gelirinin çocuklarına ve to­runlarına sarfedilmek üzere bir şart koşarken, şayet evlâd ve ahfa­dımdan hiç kimse kalmazsa, geliri bu kez fakirlere veya şu şu hayır kurumlarına sarfedilir diye bir kayıt koyması uygun olur.

18. Fasit bir alımla bir malı satın aldıktan sonra, satın alan kim­se o malı vakfederse, artık satan kimse,    onu feshedemez. Yapılan vakf da sahih kabul edilir. Ama bu durumda satın alan kimse henüz malı kabzetmemişse, o takdirde vakfedemez, etse bile sahih sayılmaz.

19. Bâtıl bir satın alma ile alman malı kabzettikten sonra da vakfetmek caiz değildir. Meselâ, bir kimse bir yetime ait malı asıl değerinden çok aşağı bir fiatîa onun velî veya vasisinden satın alır­sa, o malı vakfetmesi sahih olmaz. Etse bile hükümsüz sayılır- O hal­de o yetim ergen olduktan sonra, o malı mütevelliden geri alabilir.

20. Vakf-i lâzım kaydiyle vakfedilen bir malı satın alıp bir ci­hete vakfetmek, sahih değildir. Yapılan ikinci, vakıf hükümsüzdür. Çünkü her vakıf ebediyen vakfedilmiştir; satılmaz. Satılsa bile alın­maz, alınsa bile başka bir cihete vakfedilmez.

21. Devlet hazinesine ait bir malı asıl değerinden çok düşük bir fiata satm alan kimsenin o malı vakfetmesi sahih değildir. Etse bile yapılan vakıf hükümsüzdür.

22. Bir cihete gelirinin sarfedjlmesi şart kılınan veya bir cihete olduğu gibi verilmesi şart kılman bir vakıf arsa üzerinde, mütevelli­sinin izinini aldıktan sonra bir ev yapıp o evi başka bir cihete vakf­etmek sahihtir.

23. Kendine -ait bir -mülk üzerindeki evin yalnız kendisini vakf­etmek sahih olmaz. Çünkü ev ancak üzerinde bulunduğu arsa ile bir­likte vakfedilebilir.

24. Araziye tabi' olarak içme hakkı, yeraltı su yollarına tabi olarak suyun vakfı sahihtir.

Bir kimse cami' olmak üzere evinin avlusunda bir bina yapıp hariçten cemaatin girmesine bir yol açık tutmazsa, o takdirde yapı­lan yere cami' ve mescid hükmü verilemez. Sadece o yer ve üzerin­deki bina evin müştemilatından sayılır. Mülk sahibi istediği gibi ta­sarruf edebilir.

25. Altını dükkân, han, otel gibi gelir getiren akar şeklinde in­şa edip üstünde cami' yapmak ve sözü edilen akarlardan elde edile­cek gelirlerin cami'a sarfedilmek üzere vakfetmek sahihtir. [40]

 

Vakfe Dahil Olan Ve Olmayan Şeyler :

 

Bir tarla veya benzeri bir araziyi vakfeden kimse, dolayısiyle ona ait yolu, suyu ve benzeri şeyleri de vakfetmiş kabul edilir. Vakfeder­ken bunları anmasında yarar var, anmadığı takdirde hüküm yine belirtilen şekildedir, yani hepsi o araziyle birlikte vakfedilmiş sa­yılır.

Bunun gibi, bir arsa vakfedildiğinde üzerinde bulunan bina, ağaç ve benzeri şeyler de vakfe dahil olur. Ancak vakıf muamelesi yapı­lırken ağaç üzerinde bulunan meyveler vakfe dahil olmaz, vakfede­ne ait kabul edilir.

Bir bostan da vakfedildiğüıde, içindeki sebzeler vakfe girmez, vakfedene ait kabul edilir.

26. Sınırları ve kapsadığı şeyler belirtilerek vakfedilen bir aka­rın müştemilatı noksan tesbit edilir ve vakıf muamelesi bittikten son­ra daha başka şeylerin o akarın müştemilatından olduğu görülürse, onlar da vakfedilmiş kabul edilir.

Buna bir misal verelim : 25 odası bulunan bir otel vakfedilirken 20 oda olarak gösterilir ve muamele bu şekilde yapılır, sonra 25 oda olduğu tesbit edilirse, beş oda da vakfe dahil kabul edilir.

27. Bir kimse başkasıyla ortaklaşa sahip olduğu bir akardan kendine düşen hisseyi noksan şekilde -bilmeden- belirterek vakfeder ve sonra hissesinin daha fazla olduğu tesbit edilirse, fazla kısmı da vakfedilmiş sayılır. [41]

 

BORÇLU KİMSENİN BORCUNA YETECEK KADAR MALINI VAKFETMESİ GEÇERLİ DEĞİLDİR

 

28. Bir kimse borçlu olur da hastalık    halinde mevcut malını vakfeder, yani bu hususta vasiyette bulunur ve fakat bıraktığı mal ancak borçlarına yetecek kadar bulunursa,    yaptığı vasiyet geçerli değildir. Çünkü önce kul hakkı olan borçlarının ödenmesi gerekir.

Borcu malından fazla olan kimse ,ölüm hastalığında malının bir kısmını vakf ettikten sonra ölürse, yaptığı vakf muteber ve caiz sa­yılmaz, malının tamamı borcuna kapatılır.

29. Hiç vârisi bulunmayan kimse ölüm hastalığında malının ta­mamını bir hayır kurumuna vakfetse, dinen vakfı sahih ve geçerli­dir. Beytü'1-Malâ intikali için müdahale edilemez.

30. Eşinden başka hiç vârisi bulunmadığı halde ölüm hastalı­ğında malının tamamını vakfederse, karısı bunu uygun görürse, geçerli sayılır, uygun görmediği takdirde onun vefatından sonra teri-kesinin altıda birini alır, gerisi vakf olarak kalır. Kocasından başka vârisi bulunmayan kadın malının tamamını vakfettikten sonra ölür­se, kocası onun bu vakfını tasvip ederse, malının tamahımın vakf ol­ması geçerlik kazanır. Tasvip etmezse, üçte biri ona verilir, gerisi vakf olarak kalır.

31. Ölüm hastalığında malını vakfedip gelirinin tamamını bir evlâdına, o öldüğü takdirde herhangi bir hayır kurumuna şart ettik­ten sonra ölürse, terekesinin üçte biri yaptığı vakfe denk gelirse, sa­hih, olur. Bununla beraber diğer vârisler de belirtilen şartı tecviz ederlerse geçerlik kazanır. Tecviz etmezlerse, o vakfın geliri hayatta olan diğer varislere sarfedilir, yani hepsi o gelirde tasarrufa sahip­tirler-

32. Yine ölüm hastalığında malından bir kısmını vakfedip ge­lirinin vârislerine sarfını şart koşar, fakat onların ölümünden sonra başka, bir hayır cihetini şart koşmazsa, ölümden sonra vârisler bunu tecviz etmedikleri takdirde -isterse yapılan bu vakıf terekenin üçte birine tekabül etsin- hükümsüz kalır ve o mal vârisler arasında tak­sim edilir.

33. Malının bir kısmını cami' yapılmak üzere ölüm hastalığı sı­rasında vakfettikten sonra ölür, ancak bu terekesinin üçte bir nisbe-tini aşarsa, vârislerin tecvizine bağlı kalır. Tecviz etmedikleri tak­dirde vakıf hükümsüz kalır. Böylece mal vârisler arasında taksim edilir. [42]

 

VAKFIN GEÇERLİLİĞİ ŞU İKİ HUSUSTAN BİRİYLE MÜMKÜNDÜR

 

34. Yapılan vakfın geçerlik kazanması,    lüzum kesbetmesi şu iki yoldan biriyle mümkündür :

a) Tescil, yani hâkimin murafaa yoluyla vakfın lüzumuyla hük­metmesi,

b) Vasiyet suretiyle yapılması.

O halde sadece hâkimin hükmüyle vakıf lüzum kesbetmeyeceği gibi, vakfedenin veya mütevellisinin sözlü ve1 yazılı vakfetmesi da yeterli değildir. Herhalde murafaa yoluyla hâkimin karar verip tes­cil edilmesi gerektir.

Vasiyet yoluyla yapılan vakıf da, adam ölünceye kadar bunun üzerinde ısrar eder, sözünden dönmezse ve bıraktığı malın üçte biri yaptığı vakfe kâfi gelirse, o takdirde geçerlik kazanır. Yaptığı vakıf terekesinin üçte birini aşarsa, aşan kısmını vârisler tecviz ederse, o da vakfe dahil olur, geçerlik kazanır. Tecviz etmezse, o takdirde aşan kısım vârislere aittir, gerisi vakıf olarak geçerlik kazanır.

Ancak bu iki husustan istisna edilen iki vakıf şekli varır :

A) Bir mescid inşa edip yoluyla birlikte mülkünden ifraz edip içinde namaz kılınmak üzere halka açık tutulan ve halkın da bu se­beple gelip orada namaz kılmasıyla umuma açıklığı sabit olan o bi­na vakıf olarak geçerlik kazanır. Bunda ne vasiyete, ne de hâkimin murafaa yoluyla karar ve tesciline gerek vardır.

B) Bir tarla veya arsasını kabristan olmak üzere ayırıp ölüle­rin defnine müsaade eden ve Müslümanların da bu müsaadeye da­yanarak ölülerini oraya defnetmesiyle yapılan vakıftır ki, l?u durum­da vasiyet ve hâkimin tesciline gerek kalmadan lüzum kesbeder.

35. Sadece ilhak yoluyla vakıf lüzumlu olmaz. Meselâ, bir adam belli bir malını hâkime tescil ettirip vakfettikten sonra bir parça ma­lını da tescil ettirmeksizin, «bu da ilk tescil ettirdiğim vakıf mala ilâ­veten vakıftır» dese, lüzum ve geçerlik kazanmaz. Ayrıca tescil edil­mesi gerekir. [43]

 

Geçerlilik Kazanan Vakıf = Vakf-Î Lâzım :

 

37. Bir mal belirtilen üç yoldan biriyle lüzum kesbettikten son­ra artık onda mülkiyet şeklinde tasarruf olunamaz. Tasarruf olunsa bile hükümsüzdür, geçersizdir. Çünkü vakf-i lâzım, denilince mül­kiyet tasarrufundan çıkmış, dokunulmazlık kesbetmiş bir mal de­mektir. Aslı baki, geliri -şartlarına uygun- ebediyen sarfedilir. Mül­kiyetine dokunulmaz.

O halde bir kimse vakf-i lâzım ile vakfettiği bir malı başkasına satamaz, bağışta bulunamaz, rehin olarak veremez. Aynı zamanda o mal vârislere intikal etmez, yani vârisler o mala sahip çıkıp ara-} arında taksim edemezler.

Ancak ileride de açıklanacağı gibi, vakf-i lâzım ile vakfedilen bir mal bazı sebeplerden dolayı başka bir mal ile değiştirilecek olur­sa, karşılığında alman mal onun yerine vakıf olarak geçer, değişti­rilen mal ile mülkiyete dönmüş olur, mülkiyet hükümlerine göre muamele görür.

Bunun gibi, vakf-i lâzım ile vakfolunmuş bir müsakkaf (üstü, ör­tülü vakıf bina) tamamen yıklır, yeniden yapılması mümkün olma­dığında mütevelli onun enkazını asıl değerinde satıp elde ettiği pa­rayı o vakfı için harcar-

Vakıf bir bahçenin ağaçları kuruduğu takdirde, yine mütevelli vakfe sarfedilmek üzere o ağaçları söküp satabilir.

38. Bir mal vakfedilip lüzum kesbettikten sonra başka bir kim­se çıkıp o malın kendisine ait olduğunu dâva eder ve mahkeme onun lehine karar verirse, vakıf hükümsüz kalır, mal asıl sahibine verilir.

Vakfeden kimse o malı başka birinden satın alıp vakfettikten sonra bir diğer kimse kendisine ait olduğunu dâva eder ve kazanır­sa, vakıf hükümsüz olur. Vakfeden kimse o malı satın aldığı kimse­ye başvurup ödediği parayı geri alır. Ancak bu parayla yeni bir mülk alıp vakfetmek gerekmez.

39. Bir kimse kendi mülkü olan dükkânını bir hayır cihetine geliri sarfedilmek üzere vakfeder, fakat tescilini yaptırmaz, aradan yıllar geçtikten sonra kendisi muhtaç duruma düşerse yaptığı vak­fı feshettirmek için hâkime başvurması gerekir. Hâkim feshederse, adamın mülkiyetine geçer ve istediği gibi tasarruf edebilir.

40. Bir kimse ölümünden sonra geçerli   olmak üzere bir malı­nı vasiyet yollu vakfederse, ölmeden önce bundan rücu' edebilir, çün­kü o mal henüz onun mülkiyetinden çıkmamıştır.

Vasiyet yollu yapılan vakıftan rücû' = dönmek, sözlü olabilece­ği gibi fiilî de olabilir. Meselâ : «Ben öldüğümde şu arsam vakıf ol­sun» diye vasiyet ettikten sonra, «ben bu vasiyetimden döndüm» derse, vasiyetin hükmü kalmaz. Bunun gibi, hiçbir şey söylemeden o arsa üzerinde ev, dükkân ve benzeri bir şey yaparsa, bu da fiilen rü­cû' sayılır ve vakfın hükmü yine kalkar. Bu durumda hâkime baş­vurup karar almak gerekli değildir.

41. Vakıf için yapılan teberrudan dönmek sahih kabul edilmez. Meselâ : Bir kimse vakıf arsa üzerine kendi malıyla teberruda bulu­nup vakıf için bir bina yaptıktan sonra bundan dönerse, artık bu dönüşü bir hüküm ifade etmez, yapılan bina vakıf olarak kalır.

Bunun gibi, yapılan vakfe sarfedilmek üzere mütevelliye bir miktar para veren kimse, mütevelli o parayı vakıf için harcadıktan sonra rücu' edemez. Etse bile bir hüküm ifade etmez. [44]

 

Vakıf Arazi :

 

42. Vakıf arazi iki kasma ayrılır : Sahih vakıflardan olan arazi Üiğeri ise, gayr-i  sahih vakıflardan olup tahsisat kapsamına giren arazi..

Arazi-yi öşriye ve arazi-yi haraciye kapsamına giren araziler malikleri tarafından, şartlarına uygun vakfedilirse, o sahih vakıf­lardan sayılır.

43. Bir kimse ölü bir araziyi, sultanın (devletin) izni ile ihya edip mülk edindikten sonra onu bir hayır cihetine vakfederse, bu da sahih bir vakıf olur. Ancak arazi-yi emîriyenin temliki, umumun ya­rarıyla bağlantılıdır. Bu bakımdan arazi-yi emiriyenin temliki umu­mun yararını ihlâl ederse, o takdirde hem temliki, hem vakfi caiz de­ğildir.

44. Sultanların arazi-yi emîriyeden    temliksiz, masrafları bey-tü'1-Maldan olan hayır cihetlerine belirledikleri vakıflar, tahsisat ka-bilindendir, vakıf arazinin ikinci kısmına girer. [45]

 

Vakfın Şartları Ve Uygulanması :

 

45. «Şu malımın gelirini evlâdıma vakfettim»  derse, evlâd sö­zü sadece kendi öz çocuklarına şâmildir. Bu bakımdan torunlar bu tabirin dışında kalır. Ancak kullandığı sözde torunları da içine ala­cak bir karine bulunursa, o takdirde hem öz çocuklarına,   hem to­runlarına vakfetmiş kabul edilir. Meselâ   : «Vakfettiğim mülkün ge­lirini nesil nesil evlâdıma şart eyledim» derse, nesil nesil sözü bir ka­rinedir ki torunları da vakfın kapsamına sokar.

46. Bir mülk vakfedilirken «Evlâd» tabiri iki defa tekrarlanır­sa, yakın ve uzak bütün batınlara şâmil gelir. Yalnız birinci ve ikin­ci batma hasredilmiş olmaz. O halde geliri vakfedenin evlâdına ve evlâd-i evlâdına şart kılınan vakfın geliri, vakfedenin birinci ve ikin­ci batında mevcut olan evlâdı tasarruf ederken üçüncü batında da­hi evlâdı meydana gelse, onlar da vakfın gelirinde birinci ve ikinci batındaki evlâda katılırlar, gelirden eşit şekilde yararlanırlar.

47. Bunun gibi evini oturmaları için evlâdına ve evlâdının ev­lâdına, bunlardan hîç kimse kalmadığı takdirde bir camiin imamına vakfeden kimse, soyu tamamen kesilmedikçe sıra o camiin imamına gelmez.

48. Evlâd ve evlad-ı evlâd adına şart kılınan vakıfta, batın ter­tibine delâlet eden bir cümle kullanılmışsa,   o tertibe riayet edilir.

Böyle bir cümle konulmamışsa, birinci batında evlâd var iken ikin­ci batında bulunan evlâda vakfın gelirinden verilmez. Bunun gibi, ikinci batında evlâd var iken, üçüncü batındaki evlâda verilmez,

49. Mülkünü vakfedip gelirini evlâdından âlim olanlara veril­mesini şart koşan kimsenin,  bu vakfının geliri cahil olan evlâdına verilmez. Koyduğu şarta aynen riayet edilir. Bunun gibi, fakir ev­lâdına verilmesini şart koşarsa, zengin olan evlâdına verilmez-

50. Vakfettiği mülkün gelirini batın batın devam edecek evlâdı­na verilmesini şart kılarsa, birinci batındaki evlâd var iken ikinci batındaki evlâda verilmez. Ancak birinci batında birkaç evlâd var iken ikinci batındaki evlâda verilmez.   Ancak birinci batında birkaç evlâd olduğu halde bunlardan biri ölürse, ona isabet eden vakıf hisse evlâdına aynen verilir. Bir diğeri de vefat etse yine aynı şekilde mua­mele yapılır. Birinci batından hiç kimse kalmayınca, bu defa ikinci batındaki evlâda eşit şekilde verilmeye başlanır.

51. Evlâd lafzı çoğul olduğu halde bir tek çocuk hakkında da kullanılır- O halde mülkünü vakfedip gelirinin evlâdına verilmesini şart kılan kimsenin bir tek evlâdı bulunuyorsa, gelirin tamamı ona verilir, ikinci batne verilmez.

Ancak hiç evlâdı kalmayıp sadece torunları bulunan kimse, bir malını evlâdına vakfetse, bununla torunlarını kasdetmiş kabul edi­lerek malın geliri onlara verilir.

52. Mülkünü çocuklarına vakfeden kimse, onlardan birini üs­tün tutup fazla verilmesini belirtmediği takdirde kız erkek evlâd eşit şekilde alır. Ancak böyle bir açıklamada bulunmuşsa, vâkfın şartı­na riayet edilerek o evlâda belirtilen fazla miktar verilir. Ancak vakf­eden kimse, şu vakfettiğim mülkün gelirini,   miras taksimine göre çocuklarıma taksim edin derse, o takdirde kız ve erkek evlâd ara­sında ikili birli taksim olunur.

53. Şu vakfettiğim mülkün gelirini erkek evlâdıma ve evlâdın erkek evlâdına verilmesini şart kıldım,   derse, o takdirde kızının er­kek evlâdı da buna dahil kabul edilir.

54. Adam malım evlâdına vakfettikten   sonra bir evlâdı daha dünyaya gelirse, o da ayni hakka sahip olur. Evlâd tabiri hale mev­cut olanla, ileride mevcut olacakları kapsamaktadır. Ancak şu şu ev­lâdıma diye belirlerse, o takdirde ancak onlara verilir, ismi belirtil­meyenlere verilmez. Veya halen mevcut olan evlâdıma verilmesini şart eyledim, derse, ancak onlara verilir; sonra doğacak olan evlâdı­na verilmez.                                                            

55. Vakıf konusunda bir kişinin evlâdı ile ana-babası «akraba» tabirine dahil değildir. O halde adam mülkünü vakfedip gelirini Ikrabasına şart kılarsa, vakfın geliri sadece evlad ile ana baba dışm-iaki yakınlara verilir.

56. Vâkıf vakfettiği mükün gelirinin akrabasına verilmesini şart kılar, herhangi bir ayrım yapmazsa, o takdirde akrabası ister nıüslim ister gayr-i müslim olsun, ister bu ikisinden oluşsun, hepsi-ne verilir.

57. Bir kimse, ölümünden sonra malının üçte birini hayır ya­pılmak üzere vakfetse ve bunun için bir vasiy ta'yin edip onu ci-het-i hayırda serbest bıraksa, o takdirde adamın ölümünden sonra vasisi o malın tevliyetini kendisine ve kendi evlâdına şart eylese, va­kıf sahih olur. Vasinin bu tasarrufu muteber sayılır.

58. Vakıfta en yakın akraba, tabiri mirastaki sıraya göre de­ğildir. En yakın akrabadan maksad, rahim .ve derece bakımından en yakın olanıdır- O halde vâkıfın akrabasından biri rahim ve derece bakımından diğeri irs ve asabe cihetinden vâkıfa yakın olsa, rahim ve derece cihetinden daha yakın olan tercih edilir.

Buna bir misal verelim : Vakfedenin kızının kızıyla, oğlunun oğ­lunun oğlu bir araya gelse, kızının kızı tercih edilir. Mirasta ise, oğ­lunun oğlunun oğlu tercih edilir. Çünkü bir adamın kızının kızı, rahm ve derecede ona, oğlunun oğlunun oğlundan daha yakındır.

59. Vakfedene daha yakın olan, derece halamından daha çok yakın olandır; yoksa yakınlıktaki kuvvet bağı değildir. O halde vakf­edenin en yakınlarından iki tane bir derecede bulunur, ancak birinin yakınlığı kuvvetli, diğerinin ki zayıf olsa, ikisi de şart kılınan akrabaya dahil olurlar.

Buna bir misal verelim : Vâkıfın ana-baba bir kardeşi ile, yal-ruz ana bir kardeşi birleşirse, ikisi de vakfın gelirinden alır. Ana-ba­ba bir kardeşin yakınlıktaki kuvveti diğerini bu haktan mahrum et­mez, çünkü derece bakımından eşit durumdadırlar.

60. Adam ölmeden önce evini karısına öldüğünde hiç kimseyle evlenmemesi şartiyle- vakfederse, öldükten sonra ev kadının tasarru­funa bırakılır. Evlendiği takdirde, hak ve tasarrufu kalkar.

61. Adam vakfettiği mülkün gelirini komşularından fakir olan­lara verilmek üzere şart ederse, o mülkün geliri ortaya çıktığı za­manki komşularına verilir, vakfettiği zamandaki komşnularına değil. [46]

 

VÂKIFIN ŞARTLARINI DEĞİŞTİRMEK

 

62. İslâm! ölçülere uygun yapılan sahih bir vakfın şartlarını ar­tık onu vakfeden de değiştiremez- Aksi halde sahih ve muteber ol­maz. Ancak tevliyet hakkındaki şart bu genellemenin dışındadır.

Ancak vâkıf mülkünü vakfederken, ileri bazı şartları değiştir meyi açıklamışsa, o takdirde değiştirme hakkına sahip sayılır. Tabi,. bu da bir defaya mahsustur.    İkinci üçüncü defa değiştirme hakkı yoktur. Meğerki, tekrar tekrar tekrar değiştirme kaydını koymuş ol­sa, o takdirde mükerreren değiştirebilir.

63. Mütevelliler için konulan şartlar da muteberdir. Yani mü­tevelli, vâkıf tarafından kendisiyle ilgili konulan şartlara aynen riâ­yet eder.

64. Vakıf bir mülkünü bazı şartlarla vakfettikten sonra henüz ölmeden hasta yatarken o şartları değiştirebilir. Çünkü yaptığı vakıf ölümünden sonra geçerlik kazanmaktadır.

Ölümüyle ilgili olmayan vakıflarda koyduğu   şartı değiştiremez. Ancak tevliyet hakkındaki şartları hâkimin karariyle değiştirebilir. [47]

 

Vâkıfın Koymuş Olduğu Şartlara Muhalefet Caiz Midir?

 

65. İslâmî ölçülere göre yapılan sahih bir vakfın mevcut şart­larını değiştirmek qâiz değildir- Bu bir genel kaidedir, bir takım is­tisnaları vardır. Meselâ : Vakıf hakkında daha çok yararlı ya da ka­çınılmaz bir durum ortaya çıktığında bazı hususlarda mütevellinin hâkime başvurup vâkıfın şartına aykırı davranması caizdir. Vakıf bir mülkün mevcut şartlarına göre, bir sene icare verilmesi belirtil­mişse de bir sene icarla tutan istekli çıkmadığı takdirde-, mütevelli hâkimin kararıyla bu süreyi iki-üç seneye çıkarabilir.

O halde vakfın yararına olan hâkim karan her zaman geçerli­dir. Zararına olan kararları geçersizdir. Mütevelli doğru çalışmaz, vakfın zararına bir takım işlere girişirse, vâkıf, ta'yin ettiği bu mü­tevellinin her ne surettş olursa olsun azledilmemesini şart etse bile, hâkim onu azledebilir. Çünkü vakfın zararına sebep olan bir kişinin mütevelli olması doğru değildir.

66. Bir hususta vakfın şartı bilinmiyorsa, o takdirde ötedenberi câri olan vakıf şartlarına göre amel edilir. Meselâ  Vakıfla ilgili bir hususta vakfedenin koyduğu bir şart mevcut değilse, daha önceki mütevelliler ne yolda amel etmişlerse, ona uyularak amel edilir.

Vakfın gelirinin nereye sarfedileceği hakkında vakfedenin şartı bilinmediği takdirde, hâkimin vereceği karara göre, sarfedilir.

67. Vakfın şartlarında itibar, vakfedenin takririnedir- kâtibin yazdığı şekle değildir.

Vakfeden vakıfnameyi yazdırırken kâtip-1 onun belirttiği şartlara muhalif şartlar yazacak olur ve sonra bu tesbit edilirse, kâtibin yaz­dığına göre değil, asıl vakfedenin belirttiği şartlara göre, amel edilir.

Bunu bir misal ile açıkhyalım :

Vakfeden vakıfnameyi yazdırırken vakfettiğim iş bu mülkümün gelirinin zürriyetime sarfedilmesi, diye şart ederken, kâtip yanlışlık­la veya bir zuhül eseri «zürriyetim» yerine «evlâdım» diye yazar ve sonra bu anlaşılırsa, o takdirde vakfın geliri yalnız vakfedenin bi­rinci batın evlâdına değil, torunlarına da eşit şekilde sarfedilir. Çün­kü zürriyet hem evlâd hem torunları kapsamakta, evlâd tabiri ise yalnız birinci batma delâlet etmekte, birinci batın ortadan kalkınca ancak ikinci, üçüncü batınlara delâlet eder.

68. Vakfeden birbirine zıd iki şart yazdınrsa, o takdirde ikinci şart dikkate alınıp birinci şartın hükmü kaldırılır. Böylece ikinci şar­ta göre amel edilir,

69. Vakfiyenamede vakıf olan mülkün gelirinin belli bir şahsa verilmesi şart edilmişse, o takdirde o şahıs hayatta bulunduğu süre­ce onun yerine başkasına verilmesi caiz olmaz.

70. Vakfedilen mülkün aynını, yoksa gelirini mi sarfetmek hu­susunda bir şart mevcut olmadığında, gelirinin şartına hükmedile­rek ona göre amel edilir. Buna bir örnek vereli m : Mülkünü vakfeden kimse, şu evimi falan imama veya öğretmene vakfettim, der ve baş­ka bir açıklamada bulunmazsa; o takdirde, mütevelli evin kendisini o imama veya öğretmene vermez, gelirini verir. Ancak öğretmenin ihtiyacı varsa, evde oturabilir. Ölünce o vakıf onun varislerine inti­kal etmez, kiraya verilip geliri hâkimin kararıyla hayır işlerine sarf­edilir.

71. Vakfettiği mülkün gelirinin falan okul veya cami hademe­lerine sarfedilmesini şart eden kimsenin, o mülkünden elde edilen gelir okul veya cami hademesi arasında eşit biçimde taksim edilir. [48]

 

VAKF OLAN AKARLAR

 

72. Genellikle vakıf olunan akarlar iki kısma aynür: Aynından yararlanılan vakıflar, gelirinden    yararlanılan   vakıflar.    Birincisi, okul, imaret, Kur'ân Kursu, Zaviye, Kütüphane,   Hastane, misafir­hane, köprü, çeşme, sebil kuyu, kabristan gibi Hayır Te'sisleri-dîr. Bunlara müessesat-t hayriyye denilir. Kiraya, icare veril-mez, aynından yararlanılır. îkinçi kısım ise, icara verilir, elde edilen geliri vâkıfın beyan ettiği şartlar dikkate alınarak sarfedilir.

Müessesat-i Hayriyye de iki kısma ayrılır : Birincisi, yalnız fa­kirlere tahsis edilmeyip zengin fakir herkesin yararlanacağı şekil­de yapılan vakıftır. Cami, mescid, Kur'ân Kursu, Kütüphane, Çeşme, Kuyu, Köprü, Kabristan gibi _ umuma açık tutulan te'sisler, bu cüm­ledendir. İkincisi, intifaı fakirlere tahsis edilen, zenginlerin yarar­lanması caiz olmayan te'sislerdir : İmaretler, Hastahanelerin yiyecek ve ilâç gibi levazımı vakıf tarafından karşılanıyorsa, bunlar ve bir de medrese talebesinin yiyecek ve giyeceklerine tahsis edilen vakıf­lar bu cümledendir.

Ancak bu gibi şeyleri vakfeden kimse, sadece fakirlere sarfedi­lir, diye bir şart belirtmişse, hüküm böyledir, Belirtmemişse, o tak­dirde yalnız fakirlere tahsis edilmez.

Vakfeden yaptığı vakıftan yalnız zenginlerin yararlanmasını şart ederse, böyle bir vakıf sahih sayılmaz.

73. Vakfın gelirinin yalnız fakirlere   tahsis edilmesi şart edi­len bir vakfın geliri vakfedenin evlâd ve torunlarından fakirler var­sa tercihen onlara verilir.

74. Vakıf bir mülk yıkılmaya yüz tutar ye vakfın geliri onu ta­mire yetmezse, başka bir hayır sahibinin o vakfı tamir etmesine en­gel olunmaz. Buna genellikle cevaz verilmiştir.

75. Vakfedilen bir ev birden fazla kimsenin oturması için şart edilir, fakat hepsinin o eve .yerleşmesi mümkün olmazsa, o takdirde münavebe ile o evde otururlar.

76. Vakıf bir cami' veya mescid, mahallenin genişlemesiyle ihti­yaca cevap veremez duruma gelirse, hayır sahipleri o mescidi veya camiyi yıkıp yerine daha büyük bir cami' veya mescid yatırabilir­ler. Buna fukaha genellikle cevaz vermiştir.

Bunun gibi, vakıf olan mescid ihtiyacı kâfi gelmediğinde, bitişi­ğinde gelir sağhyan bir vakıf bina yıkılıp mescid genişletilebiür.

Bu suretle vakıf mescid veya camiin bulunduğu yerde kimse kalnaz, mahalle başka tarafa kayarsa, o takdirde   orayı yıkıp meskûn ir yerde yeniden inşâ etmek de caizdir. [49]

 

MÜTEVELLİNİN AZLİNİ GEREKTİREN HUSUSLAR

 

77. Bir vakıfın mütevellisi olarak ta'yin edilen    kimse vakfın şartlarına hiyânet etmediği sürece azledilemez. Hâkimin de bu hu­susta yetkisi yoktur. Hâkim böyle bir karar bile verse, geçerli sayıl­maz. (Tabii bütün bu hususlar İslâm sistemine göredir.

Mütevellinin vakıf hakkında hıyaneti ortaya çıkarsa, mütevelli vâkıfın yani vakfedenin kendisi bile olsa, azledilir- Buna birkaç ör­nek verelim : Mütevelli, vakfı, emsalinden çok az bir fiatla kiraya verir veya vakfın akarını kendi mülkiymiş gibi başkasına satar ve­ya vakfın gelirini vâkıfın şartının hilâfına sarfederse, bütün bunlar hiyânet sayılır ve mütevellinin azlini gerektirir.

Bunun gibi mütevelli, dini sınırlan aşıp açıktan günah işler, gayr-i ahlâkî yollara düşerse, bu da azlini gerekli kılan sebeplerden biri kabul edilir.

Ayrıca mütevellinin vakıf hakkındaki ihmali, ciddi hesap tutma­ması, gelirin sarfım şunun bunun eline bırakması da azlini âcib kı­lan nedenlerden biridir.

78. Mütevelli kendi kendini azledebilir. Ancak bu azlini ya hâ­kime, ya da o mülkü vakfedene bildirmesi gerekir. Aksi halde azledil­miş sayılmaz. Bildirinceye kadar vakfa sahip çıkması gerekir. [50]

 

Birden Fazla Mütevelli Bulunan Vakıf :

 

79. Bir vakfın iki yetkili mütevellisi bulunursa,    onlardan biri diğerinin görüşünü almaksızın vakıfta tasarruf edemez.   Aksi halde yaptığı tasarruf muteber sayılmaz. Meğerki diğeri onun yaptığı ta­sarrufu tecviz etmiş olsun...

Mütevelli ikiden fazla bulunduğu takdirde de hüküm yine böy­ledir.

80. Bir vakfm hem nazırı (kontrol ve denetleyicisi), hem de mü­tevellisi bulunursa, mütevelli nazırın    görüşünü almadıkça vakıfta tasarruf edemez. Etse bile muteber sayılmaz.

81. Mütevelli îhtiyaç Anında Vekîl Tutabilir mi?

Mütevelli ihtiyaç duyulduğu zamanlarda vakıf idlerini sıhhatli biçimde yürütmek için vekîl tutabilir. Bundan dolayi meydana bir zarar çıkarsa, mütevelli zâmin olmaz.

Çünkü İslâm Hukukunun bu konuda vekîl tutmaya cevaz ver­mesi, mütevellinin vaki zarardan dolayı suçlu tutulmasını caiz gör-, mez. Bunu bir misal ile açıkhyalım :

Bir vakfın mütevellisi, icarcılar üzerinde bulunan alacakları tahsil etmek üzere güvenilir bir adamım vekil ta'yin eder, fakat ve­kîl alacakları topladıktan sonra onu kendisi için harcar, vekâlet yet­kisini kötüye kullanırsa, harcanan para mütevelliye ödetilmez. An­cak mütevelli güvenilir olmadığı bilinen bir adamı vekil tutarsa, o takdirde meydana gelen zararı ödemek zorunda kalır.

82. Mütevelli vakfedenin şartının hilâfına harcamada bulunur­sa, buna cevaz verilmez ve yaptığı harcama kendisine- tazmin ettiri­lir'

Bunun gibi, mütevellinin örfü aşan, bilinen ölçülerin dışına ta­şar, şekildeki harcaması da kabul edilmez, kendisine -ödetilir.

83. Vakfe borçlu bulunan kimse bu borcunu ödemez de müte­velli ile bir miktarım ödemek şartiyle anlaşma yaparsa, yapılan an­laşma sahih olsa bile anlaşma neticesi almadığı kısmı kendisine taz­min ettirilir

84. Mütevellinin eli, emanet eldir.

O halde mütevelli elindeki vakıf malı, kendi kusuru olmaksızın zayolursa, kendisine tazmin ettirilmez.

Mütevelli vakfın gelirini yine vakfın bir takım ihtiyaçlarına ma'-ruf olan ölçüde sarfeder, buna rağmen mesele dava konusu olursa, sadece kendisine yemin ettirilir, beyyine istenmez.

85. Azledilen mütevelli, yerine geçen müteveüîye başvurup ken­disi vakfın babında iken kendi kesesinden bir miktar para harcadığı­nı iddia edrse, o takdirde yeminle yetinitmeyip kendisinden bu hu­susta belge veya şahit istenir. [51]

 

Bir Vakfın Malı Diğer  Vakfa Sarfedilebilir Mi?

 

86. İkisinin vâkıfı aynı şahıs olsa bile bir cihete sarfı şart edi­len vakfm geliri diğerine sarfedilmez. O halde mütevelli vâkıfın böyle bir şartı yoksa, üzerinde bulunduğu vakıf malın gelirini başka bir vakıf mala sarfederse, kendisine tazmin ettirilir.

Bunu bir misal ile açıklayalım :

Bir şahıs tki okul yaptırıp vakfettikten sonra her birine ba-şka başka akarlar vakfetse, okulun birisinin akarının geliri diğerine sarfedimıez. Ancak vâkıf, sarfedilebüir diye bir şart koymuşsa veya her ikisi için aynı akan vakfetmişse o takdirde bir sakınca yoktur.

87. Hem vakfedenleri, hem de vakıf cihetleri bir olan iki vakıf­tan birinin geliri şart kılındığı şeye kâfi gelmediğinde, diğerinin ge­liriyle takviye edilebilir. Bunu bir misal ile açıkhyalım :

Bir kimse bir akar vakfedip gelirini yapmış olduğu okulun ona-nm masraflarına şart eder, diğer bir akan ise vakfedip gelirini aynı okulun öğretmen veya hadeiMteine verilmek üzere şart etse, aradan bir süre geçtikten sonra okulun öğretmen veya hademesine şart kı­lınan gelir yetmez olursa, o takdirde tamiri için şart edilen akamı ge­lirinden bir miktar diğerine elkenebilir. [52]

 

Vakıf Malın Yerini Değiştirmek :

 

88. Bir köy ya da kasaba halkı bulunduğu yeri bırakıp başka yerlere göçederler ve köylerinde bulunan vakıf cami' tamamen mu'-attal duruma gelir, o köye komşu bulunan bir diğer köyde cami' bu­lunmazsa, o takdirde adı geçen köydeki muattal camii yıkıp kendi köylerine naklederek yeniden yapmalan caizdir. Böylece muattal olan camiin vakıf geliri diğer cami'a sarfedilir. Ancak bu hususta hâkimin tasvibini almak gerekir.

Bu durumda vâkıfın vârisleri cami' yıkılmakla onun geliri bize aittir, bundan böyle onun gelirini diğer köydeki cami'a sarfedilmek üzere göndermeyeceğiz, biz kendi nefsimize sarfedeceğiz, diyemezler.

Bunun gibi, bir kimsenin vakfı olan bir cami' veya Kur'ân Kur­suna başka bir kimse bir miktar nakit para vakfetse, aradan bir sü­re geçince, o kasaba halkı dağılır ve cami' de muattal duruma gelir, camiin ve sözü edilen nakit paranın mütevellisi nakit paranın kânnı oraya yakın olan kasaba veya köydeki cami1 veya Kur'ân Kursuna sarfedebilir. Nakit parayı vakfedenin vârisleri, paranın tahsis edil­diği cami' muattal olmuş, onu başka bir cami'a sarf edemezsiniz, bi­zim hakkımızdır, kendimize harcayacağız, diyemezler v4 bu konuda  engel olamazlar.

89. Vakıf Nakitleriyle İlgili Hükümler :

Bir kâr almaksızın muhtaç olanlara ikrazı şart edilen vakıf na-kitlerini mütevelli kâr karşılığında veremez. [53]

 

Vakıfla İlgili Vazifeler :

 

90. Vakfedenin şartına uyularak vakıf   malın geliriyle   hizmet alan kimseye yaptığı hizmet karşılığı ücret verilir- Vazifeli kimse belirlenen hizmeti hiçbir özrü yokken terk ederse, terkettiği sürece ücra! alamaz.

Bunun gibi bir cihetin hizmeti karşılığında bir vakıftan o vazife karşılığı ücret alan kimse, bu hizmeti birkaç yıl sürdürdükten son­ra bir başka kimse çıkıp o vazife ve karşıhğmdaki ücret bana şart edilmiş diye dâva eder ve dâvasını beyyine ile isbat ederse, daha ön­ce o hizmeti yürütüp ücret alan kimseden aldığı ücretleri istirdad edemez.

91. Her yılın vazifeleri, o yılın gelirinden karşılanır.

O halde bir yılın vazifesine karşılık, diğer yılın gelirinden öden­mez. Meselâ : Vakıf malın geliri bir sene olmaz, bu bakımdan vazi­feliye bir şey verilmez ve vazife yapması da istenmez. îkinci sene vakfın geliri iki yıla yetecek kadar olursa, vazifeli geçen yılın ücre­tini isteyemez. Ancak bu hususta vakfeden tarafından bir şart var­sa, o takdirde ikinci yılın gelirinden birinci yıl için ücret ödenebilir.

92. Bir vakfm geliri zamanla masrafını    karşılayamaz olursa, o takdirde mütevelli hakime başvurur, hâkim de çok önemli sayıl­mayan masraf cihetlerini kaldırır. Vakfm geliri genişleyinceye ka­dar hâkimin bu takdirine göre amel edilir. Sonraları elde edilen ge­lir, belirlenen cihetlere sarfedilmeye yetecek olursa, ona göre uygu­lamaya gidilir.

93. Bir vakfm hademesi iyi hal ile bilinir ve görevlerini mun­tazaman sürdürür, ancak verilen ücret yeterli görülmezse, falza üc­ret talep edebilirler. Bu durumda mütevelli hâkime başvurup vak­fın geliri yetiyorsa, o takdirde ücretlere zam yapılabilir. Onlann ay-rılmasiyle daha ehil kişileri ilk ücretle bulmak mümkünse ücret zam­mına gidilmez. [54]

 

Vakıfta İstinabe Ve Tevkil :

 

94. Genellikle vakıfta istinabe ve tevkil caizdir.

Vakıf hizmetinde bir kimsenin özrü bulunmasa bile, uhdesinde bulunan hizmet cihetini yerine getirmeye ehil bir diğerini hâkimin görüşünü almak suretiyle vekîl edebilir.

Vekîl hizmeti yerine getirdiği müddetçe müvekkel vazifeye yine müstehik sayılır ve vekâlet için bir ücret mukavelesi yapılmışsa, vekâlet süresince vekîl müvefckelinden ücret ahr.

Ancak kendisine hizmet tevcih edilen kimse, vakıfnamede bilfiil hizmet etmesi şart edilmişse, o takdirde meşru' bir özrü olmadıkça başkasını o hizmete vekîl edemez-

95. Vakıflarla ilgili tevcih edilen hizmette özürsüz kusur eden, ihmalkârlık yapan kimselerden o hizmet geri alınıp başka bir ehil kimseye verilir.

Mütevelli vakfı kendi nefsi için isticar edemez. Etse bile câ-ız değildir. Ancak hâkime başvurup misline göre bir icar belirleyip mütevelliye verilmesi kararlaştırılırsa, o takdirde caiz olur.

Bunun gibi, mütevelli bir vakfı, kendi akrabasından kendi lehi­ne şahitlikleri kabul olunmayan kimselere icar edemez. Edecek olur­sa sahih kabul edilmez, hükümsüz sayılır.

97. Bir sene veya iki-üç sene müddetle vakıf malı icara veren mütevellinin sene ortasında ölmesi, yapılan icarı hükümsüz kılmaz. Yeni ta'yin edilecek mütevelli icarı feshedemez, süresinin bitmesini bekler. Aynı zamanda yeni bir ücret isteğinde de bulunamaz,

98. Vakıf bir mal ancak ecr-i misliyle icar olunur.

Bu bakımdan mütevelli vakıf malını ecr-i mislinden az bir üc­retle icara verirse, eğer az bir fark ise, geçerli sayılır. Fahiş bir fark varsa, geçersiz kabul edilir.

Fahiş noksanlık beşte bir veya daha fazla bir nisbettir. Daha az olan. bir nisbet fahiş sayılmaz.

Bunun gibi vakıf için bir şey icar edildiğinde yine ecr-i-misliyle icar olunur. O halde mütevelli, ecr-i mislinden fazla bir ücretle va­kıf için bir şey icar ederse, sahih kabul edilmez.

99. İçinde oturulması şart olan bir vakfı gerek mütevellisi, gerek kendisi için şart edilen kimse, onu başkasına icar edemez. Ancak vakfın devamını sağlamaya yönelik zarurî haller müstesna...

Vakfın gelirinin-kimlere verilmesi belirtildikten sonra, mütevel­li elde edilen geliri ancak vâkıfın şartına uyularak o kimselere verebilir. Mütevelli vakfı ecr-i misliyle dilediğine icare verebilir, geliri kendilerine verilen kimseler buna engel olmazlar ve «Gelirinin bize verilmesi şart edilmiştir, o takdirde ancak bize icarla verilmesi ge­rekir» diyemezler.

100. Bir vakfın bazı yerleri ta'mire muhtaç olur da mütevellisi başka bir şehirde bulunursa, o takdirde müste'ciri, yani onu icarla tutan kimse hâkimin muvafakatim alarak kendi malından onu ta­mir ettirebilir ve yaptığı masrafı kiraya mahsub eder.

101. İçinde oturulması ilim adamlarına şart edilen bir vakıf ev­de oturan ilim adamı, kendi malından bir takım ilâveler yaparsa, o vakfe dahil sayılmaz. Öldüğü takdirde ilâve kısım vârislerine inti­kal eder. Başka bir ilim adamı o evde oturursa, ilâvenin kıymetini ya­pan ilim adamına, ölmüşse vârislerine ödemek zorundadır. Ödeme­diği takdirde, hâkim o ilâve kısmı icare verir ve karşılığı ödeninceye kadar icar işi devam eder. [55]

 

Akar Olan Bir Vakfın Değiştirilmesi :

 

102. Akar olan bir vakıf malın değiştirilmesi vakfeden tarafın­dan bir şart anlamında belirtilmemişse, o takdirde onun değiştiril­mesi caiz değildir. Ama böyle bir şart konulmuşsa, değiştirilmesinde bir sakınca yoktur.

Ancak sözü edilen vakıf hiç gelir getirmez duruma düşerse, o takdirde vakfeden değiştirilmesini men'etmiş olsa bile yine de değiş­tirilebilir. Tabii bu hususta hâkimin müsaadesi şarttır. Çünkü değiş­tirmede vakıf için yarar vardır. Bulunduğu hal üzere terkedilmesi, amacından uzaklaştırılması demektir. Ancak değiştirilen vakfın di­ğerinden daha kıymetli olmamasına dikkat edilir. Ya eşit olmaları, ya da değiştirilen şeyden daha az kıymetli olması gerekir.

103. Bir şehirde bulunan bir vakıf malı, diğer bir şehirdeki mal ile değiştirmek sahihtir. Her ikisinin de aynı beldede olması şart de­ğildir.

104. Akar olan bir vakfı para ile de değiştirmek caizdir.

Akar olan bir vakıf gelir getiremez duruma düşer ve başka bir akarla değiştirilmesi mümkün olmazsa, o takdirde para karşılığında değerlendirilip elde edilen para üe yine bir akar vakıf vücuda ge­tirilir.

105. Vakıfla ilgili davalarda zaman aşımı, otuz altı'yıldır.

O halde otuz altı yıl özürsüz olarak terkedilen bir vakıf malın dâvası istima' kılınmaz, yani dava kendiliğinden düşer. Buna bir mi­sal verelim : Akar olan bir vakıf, mütevellisi bulunduğu halde bir başka kimse tarafından mülkiyet yoluyla tasarruf edilir ve aradan otuz altı yıl geçtiği halde bir gün olsun mütevelli buna müdahale et­mez, dâva açmazsa, o takdirde dava kendiliğinden düşer. Dava etse bile dinlenmez.

Davanın dinlenmesine engel olan husus, otuz altı yıllık zaman aşımında mütevelli tarafından hiç dâva edilmedik şekilde geçmiş ol­ması şarttır. O halde belirtilen süre içinde bir defa olsun mütevelli dâva etmişse, otuz altı yıldan sonra açacağı dâvaya bakılır ve din­lenir.[56]

 

 



[1] El-Kâfî - Hakim-i Şehid Mervezi.

[2] En-Nihaye - Fetâvâ-yi Hindiyye.

[3] El-Hidâye – Merğinanî.

[4] Nesaî - İbn Mâce : Abdullah bin Ömer (R.A.)'dan.

[5] Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 3/185-186.

[6] Et-Tebyin - Zeyiai - Fetavâ-yi Hindiyye.

[7] Fethü'L-Kadir - Kemal b. Hümam - Siracü'l-Vehhac - Şemsü'l-Eimme Haivaaı.

[8] Şerh-u Ebil-Mekârisn - Fetavâ-yi Hindiyye.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 3/186-187.

[9] Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 3/187.

[10] Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 3/187.

[11] El-Muhit - Radıyüddin Serahsî.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 3/187-188.

[12] El-Bedayi' – Kâsanİ.

[13] Nehrü'1-Fâik -= İbn Nüceym.

[14] El-Muhit - Radıyüddin Serahsî.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 3/188-189.

[15] Cevahirü'l-Amatî - Fetâvâ-yi Hindiyye.

[16] El-Bahrü'r-Râik - tbn Nüceym.

[17] El-Muhit . Radıyüddin Serahsî.

[18] El-Muhit -. Radıyûddin Serahsi.

[19] El-Bedayi' – Kasani.

[20] En-Ninaye - Fetavâ-yi Hindiyye.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 3/189-190.

[21] El- Muhit - Radıyûddin Serahsî.

[22] Fetâvâ-yi Kaadıhan - Fetâvâ-yi Hindiyye.

[23] El-Muhit r Radıyûddin Serahsî.

[24] El-Muhit - Radıyûddin Serahsî.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 3/191.

[25] El-Muhit = Radıyüddin Seraasi.

[26] Ez-Zahîre - Burhaneddin Mahmud.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 3/192.

[27] Fetâvayi Kaadıhan.

[28] Fetâva-yi Hindiyye : 2/362.

[29] Fetâva-yi Kaadihan.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 3/192.

[30] Hızânetü'l-Müftîn.

[31] Fethü'l-Kadîr - Kemal İbn Hümam.

[32] Şerh-i Ebi'l-Mekariirç – Nukaye.

[33] Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 3/193.

[34] El-Hidâye – Merğtnani.

[35] Fetâvâ-yi Hindiyye : 2/369.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 3/193-194.

[36] Hızânetü'1-Müf tin.

[37] Fetâ.vâ-yi Hindiyye.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 3/194-195.

[38] Şerh-i Siyer-i Kebir - Şemsü'l-Eimme Serahsî.

[39] El-Muhit - Radıyüddin Serahsî - Fet&vâ-yİ Kadıhan.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 3/195-196.

[40] Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 3/196-199.

[41] Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 3/199-200.

[42] Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 3/200-201.

[43] Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 3/201-202.

[44] Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 3/202-203.

[45] Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 3/204.

[46] Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 3/204-206.

[47] Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 3/207.

[48] Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 3/207-208.

[49] Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 3/209-210.

[50] Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 3/210.

[51] Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 3/210-211.

[52] Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 3/211-212.

[53] Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 3/212-213.

[54] Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 3/213.

[55] Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 3/213-215.

[56] Vakıf konusunda fazla bilgi için bak: Fetâvâ-yi Hindiyye: 2/350-480 - İtha, fu'1-Ahlâf Fi Ankami'l-Evkaf - İstanbul: 1307.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 3/215-216.

Online Bağış
Hediyen Dünyanın En Güzel Hediyesi Olsun
Haftanın Hutbesi
16.02.2024 Dünyayı Barış Ve İtidale Çağırıyoruz
09.02.2024 Hayatı Değerli Kılan Ölçü: İman
02.02.2024 Rabbimiz, Müminleri Yalnız Ve Yardımsız Bırakmaz
26.01.2024 Mülk Sûresinden Mesajlar
19.01.2024 Bizi Güçlü Kılan, Birlik Ve Beraberliğimizdir
12.01.2024 Allah’ın Rahmet Ve İnayetine Sığınmanın Adı: Eûzü-Besmele
Kur'an-ı Kerim Dinle
DİB Kur'an Portalı
Ramazan Pakdil Sureler
Bünyamin Topçuoğlu
Bünyamin T.oğlu Aşirler
İlhan Tok Hatim
Abdussamed Hatim
Abdul Rahman Al Sudais
Ahmed Al Ajmi Hatim
F.Çollak Görüntülü Hatim
İshak Daniş Hatim
5 Hafız OK takipli Hatim
Mehmet Emin Ay Hatim
İsmail Biçer Ok Takipli
İsmail Biçer Aşr-ı Şerifler
114 Sure 114 Hafız
S.Hafızlar Görüntülü
Kur'an International
Tefsir
Cüz Cüz Kur’an Özeti
Her Cüzden Üç Mesaj
Elmalı Tefsiri
Elmalı Meali
Fizilali Kur'an
DİB Kuran Meali
Kur'an-ı Nasıl Anlayalım
Fıkıh
K.İslam Fıkhı
R. Muhtar-İbn-i Abidin
Gurer Ve Dürer
Mülteka El Ebhur
Kuduri Tercümesi
Nûru'l-îzâh Tercümesi
Büyük Şafi Fıkhı
Detaylarıyla Namaz
Hadis
Kütübüs-Sitte
Sahihi Buhari
Riyazüs Salihin
Ellü'lüü vel-Mercan
Hadis El Kitabı
40 Hadis ve izahı
Uydurma Hadisler
Üye Adı
Parola

Şifremi unuttum -
Sayfa oluşturulma süresi: 0.02 saniye 14,857,223 Tekil Ziyaretçi
Copyright © 2012 islamda Hayat
Sitemizdeki Vaaz, Hutbe ve Yazılar kaynak göstermek şartı önceden izin Almadan Ticari Amaçlar Dışında Kullanmak Serbestir.

Tüm Bilgiler Ümmete Vakıftır copyright © 2002 - 2024