Özürlünün
Abdesti: 1
Nifas (Lohusa) Kanı: 2
Necasetler Babı: 2
Namaz Bahsî: 3
Ezan Bahsi: 4
Namazdan Evvel Yapılması Gereken Şartlar: 4
Namazın Sıfatları: 5
Cemaatla Namaz: 7
İmam Nelere Dikkat Etmelidir. 7
Namaz Kılana Mekruh Olan Şeyler: 8
Geçmiş Namazların Kaza Edilmesi: 9
Kendisinde Namaz Kılmak Mekruh Olan Vakitler: 9
Nafile Namazların Babı: 9
Secde-İ Sehvin Babı: 10
Hasta Namazının Bahsi: 11
Tilâvet (Okumak) Secdesinin Babı: 11
Tilavet Secdesi Nasıl Yapılır?. 12
Misafir Namazı Bahsi: 12
Cuma Namazının Bahsi: 13
İkî Bayram Namazının Bahsi: 14
Bayram Namazı Nasıl Kııjnır: 15
Güneş Tutulması Namazının Bahsi: 15
Yağmur İstemenin Bahsi: 15
Ramazan İbadeti Bahsi: 16
Korku Namazının Bahsi: 16
Cenazeler Bahsi: 16
Cenaze Namazı Bahsi: 18
Şehidler Bahsi: 18
Kabede Namaz Kılmanın Bahsi: 19
Zekât Bahsi: 19
Deve Zekâtının Bahsi 19
Sığırların Zekâtı Bahsi 20
Koyun Zekâtının Bahsi 20
At Zekâtının Bahsi 20
Gümüş Zekâtının Bahsi: 21
Altın Zekâtının Bahsi: 22
Ticaret Eşyasının Zekatı Bahsi: 22
Ziraatler Ve Meyveler Zekâtının Bahsi: 22
Kendisine Sadaka (Zekât) Vermek Caiz
' Olup Olmıyan Şahıslar Bahsi: 23
Fitre Zekatının Bahsi: 24
'Oruç Bahsi: 24
Devir (Îskat) Bahsi: 26
Hac Bahsi: 27
Mikat (İhram Bağlama Yeri) 27
îstihazeli kadın,
âletinden sidik ve burnundan daima kan akan kişiler, ve daima akıntılı yara
sahibi ancak her namazın Vaktinde abdest alıp aynı vakitte o abdestle
istedikleri kadar farz ve nafile namaz kılarlar. (Daima yellenen şahsın hükmü
de böyledir).
Vakit çıktığında
onların abdestleri bozulur, diğer bir namaz için yeniden abdest almaları
lâzımdır.
Doğumdan sonra çıkan
kandır. Hâmile hanımın gördüğü ve doğum halınae ouaınan hanımın daha çocuk
çıkmazdan önce gördüğü kan, istihaze kanıdır. Nifas (Lohusa) kanının en azının
hududu yoktur. En fazlasının hududu ise kırk gündür. Kırk günden fazla gelen
kan istihaze kanı onır. Kan, kırk günü geçerse, ve bu hanım daha Önce doğum
yapmış olup nifasta belli bir âdeti varsa derhal onun âdetinin güruenne red
(yanı eski âdet müddeti itibar) olunur. Eğer belli âdeti yoksa, nifasının
müddeti kırk gündür, Bir defada ikiz doğuran hanımın nifası, Ebû - Hanifeye ve
Efcû -Yusuf'a göre, birinci çocuktan sonra çıkan kandır. İmamı Muhammed ve İmam
Zufere göre, ikinci çocuktan sonra çıkan kandır.
Musallî (Namaz kılan)
nin, namaz kıldığı yerden, elbisesinden ve bedeninden necasetin izalesi
(temizlenmesi) vaciptir. Necasetin temizlenmesi, su ile —sirke ve gül suyu
gibi — necaseti giderecek derecede .olan her temiz sıvı madde ile caiz olur,
Meste, cirmi olan bir necaset isabet'edip görülürse/cnu yere sürterek
gidermesi caizdir. İVieni necistir. Yaş ise, yıkanması vaciptir. Elbisede
kurursa, oğmakla silinmesi kâfidir.
Necaset, aynaya veya kılıca isabet ettiğinde silinmesiyle iktifa edilir^ (yani
bir boz parçasıyla silersen temiz olur yıkanmaya lüzum yoktur, bıçak ta
aynıdır). Bir yere necaset isabet ederse, bilâhare güne- ile kurur, eseri
(rengi, tadı ve kokusu) giderse o yerde namaz kılmak caiz olur. Aynı yerden
teyemmüm etmek ise caiz değildir Bir kimseye bir dirhem (dört grama yakın) bii
dirhemden daha az, kan, kazurat (insanın büyük pisliği) sidik ve şarap gibi
galiz necaset isabet ederse, onunla beraber namaz kılması caiz olur. Dirhemden
fazla olursa, onunla beraber namaz kılmak caiz olmaz, Eğer —eti yenilen
hayvanın sidiği gibi— hafif necaset isabet ederse, elbisenin dörtte birini
kaplayacak kadar olmadıkça onun'a beraber namaz kılmak caiz olur; Yıkanması
(şer'an) vacip olan necasetin temizlenmesi iki vecih üzeredir. (İki çeşittir).
...
1- Gözle
görünen necasettir. Bu çeşit necasetin temizlenmesi, ayninin izâlesi
(giderilmesi, silinmesi) iledir. Ancak
izâlesi büyük bir
-güçlüğe muhtaç olan
eserler (rengi veya kokusu gibi) den biri kalırsa— herhangi bir beis yoktur.
2- Gözle
görünmeyen necasettir. Bu gibi necasetin temizlenmesi .vıkavın teiniz o duğuna
kanaat getirinceye kadar
yıkamasıyle sabit olur. îstincâ (su ile
yıkanmaktan evvel başka bîr şeyle silinmek) sünnettir. Taş, ve taşın yetini
tutan her şey istincâda kullanılır. İstincâ eden, istîncâ yerini temizleninceye
kadar -silecektir. İstincâda her hangi
bir âdet sünnet edilmiş değildir. Pislik merkezini su ile yıkamak daha
fazi-let'idir. Eeer necaset (pislik) merkezini geçmiş ve dağılmış ise, onun temizlenmesi
ancak su (ve benzeri) ile olur. Kemikle, hayvan tezeğiyle, yemeıcıe ve soi eıinde
özür olmadıkça sağ elle istincâ (temizlik) olmaz.
(Namaz dinin
direğidir. Onu terkeden dinini yıkar.) Sabah namazının başlangıcı gök
kenarlarında (sağa, sola) yayılmış beyazlıktan ibaret olan ikinci fecir
doğduğunda başlar, son vakti güneş doğuncaya kadar olur. Öğle namazının ilk
vakti, güneşin zeva-la doğru kaydığı zamandır. îmam-ı Âzam Ebû - Hanife (R.A.)
ye göre, (öğle zamanı güneşin göğün ortasından biraz batıya doğru kaymış
hu-lunduğu zamandır ki) zeval (kayış) gölgesi hariç, her şeyin gölgesi iki
misli olunca öğlenin sonudur. Ebû - Yusuf ve Muhammed diyorlar ki; her şeyin
gölgesi bir misli olunca öğlenin sonudur. Her iki görüşe göre de Usindinİn İlk
vakti öğlenin vakti çıkmcadır. Sonu güneş batıncaya kadardır. Akşam namazının
ilk vakti" güneşin battığı zamandır. Sonu ise , Ebû - Hanifeye (R.Â.)
göre, kırmızılıktan sonra gök-zamandır. Sonu ise Ebû ~ Hanifeye (R.A.) göre,
Kırmızılıktan sonra göklerin etrafındaki beyazlıktan ibaret olan şafak
batıncaya kadardır. Ebû Yusuf ve Muhammed (R.A.) dediler ki; (güneş battıktan
sonra görünen) kırmızılık kayboluncaya kadardır. Yatsının ilk zamanı şafak
(yâni akşamın son vaktinin alâmeti) kaynolunca başlar. Son zamanı ise fecir
(yâni sabah namazının başlangıcı) doğuncaya kadardır. Vitir namazının ilk
vakti yatsıdan sonradır, son vakti ise fecir doğuncaya kadardır. -Fecir (sabah)
namazında ortalık ağarmcaya kadar gecikmek müste-haptır. Yaz zamanında öğle
namazını biraz serinliğe tehir etmek, (yâni İkindiye doğru biraz tehir etmek)
kış mevsiminde ilk zamanda kılmak, ikindi namazını güneş bozulmayıncaya
(sararmayıncaya) kadar tehir etmek, akşam namazını acele ve ilk zamanda kılmak,
yatsı namazım gecenin üçte birisinin geçmesinden az evveline kadar geciktirmek
müs-tehaptır. Vitir namazını gece namazına alışmış insan için gecenin sonuna
kadar geciktirmesi müstehap kılınmıştır. Eğer uyanacağına tam güveni
olmazsa-uyurcıadan evvel vitir namazını kılacaktır.
Beş vakit namaz ve
cuma için ezan okumak sünnettir. Fakat bunlardan başka (namaz) lar için sünnet
değildir. Ezanın sıfatı- (keyfiyeti) müezzinin «döıt defa: Allahü ekber, iki
defa: Eşhedüenlâ ilahe illalla-hü, iki defa: Eşhedü enne Muhammcdcn
Resûlullâhi, iki defa: Ilayyc-aîessalât, iki defa: Hayyealel felah, iki defa:
Allahü ekher ve sonunda Iâ ilahe illallah» demesidir. Ezanda önce gizlice
(Şafiî Mezhebinde olduğu gibi) «eşhedü enlâilâhe illâllahü, Eşhedü enne
Muhammeden Resûlul-lâh)> deyip -sonra yüksek sesle tekrar etmek yoktur.
(Belki doğrudan gür sesle, okunacaktır) Sabah ezanında «Hayyealel felah» tan
sonra iki defa «Es-salâtü hayrun minen nevm» (namaz uykudan daha hayırlıdır)
ibaresini ilâve edecektir.
İkâmet aynen ezan
gibidir. Şu kadar var ki, felahtan sonra iki defa «kad kaametissalât» (namaz
başladı) ilâvesi yapılacaktır. Ezan, kelimeleri ayırarak ve nefes alarak
okunmalıdır. Kaamette ise kelimeleri arka arkaya takmak suretiyle biraz acele
edilmelidir. Okuyan kişi, ezan ve kaamette kıbleye doğru durarak okuyacak,
hayyeales salât ve hayyealel felaha gelindiği zaman yüzünü sağa ve sola
çevirecektir. (Yâni birincisinde sağa ikincisinde sola çevrilecektir). Geçmiş
namaz için hem ezan okunur, hem de kaamet getirilir. Eğer kişinin birkaç namazı
geçmiş ise (ve onları kaza etmek istiyorsa) birincisine hem ezan okur, hem de
kaamet getirir, ikincisi için ise muhayyerdir. İsterse hem ezan okur hem de
kaamet getirir. İsterse yalnız kaametle iktifa eder. Ezan ve kaa-metin abdestli
okunması (İslama) daha uygundur. Şu halde eğer ab-destsiz ezan okunursa
caizdir, (amma sevabı azdır) abdestsiz kaamet etmek ve cünüp olarak ezan
okumak mekruhtur Kişi bir namazın vakti
girmeden onun için ezan okuyamaz. ' .
1- Evvelce
beyan ettiğimiz gibi, necasetler ve abdestsizliklerden (küçük ve büyük
abdestsizlik) temizlenmeyi musalli
(namaz kılan) daha namaza başlamadan evvel yapmalıdır.
2- Avretini
örtmelidir. Erkeğin avreti; göbeğin altından dize kadardır. Diz cıe avrete
dahildir. Eür hanımın bütün bedeni, (yüzü ile iki eli ve iki ayağı hariç)
avrettir. Erkek için avret sayılaı: yerler câriye içinde avret sayılır. Bir de
ayrıyeten cariyenin karnı ve sırtı avrettir. Cariyenin karın ve sırtı hariç,
diğer beden kısmı avret değildir.
3- Necaseti
giderecek herhangi Dır nesneyi elde edemeyen kişi, necasetle beraber namazım
kılar ve tekrar da etmez.
4 -Namaz
kılmak için elbise bulamayan kimse oturarak, rüku ve .secdesi için ima (işaret)
ederek namazını kılar. Eğer böyle bir
kimse ayakta namaz kılarsa,, bu namazı
kâfidir. Fakat birinci şekil daha efdaldir.
5 -İçine
girdiği namaza niyetlendiği zaman niyetle -tahrîm tekbiri (yâni baştaki Allahü
ekber) arasına her.hangi bir amelin
fasıl olarak girmemesine dikkat etmelidir.
6 -Kıbleye
karşı duracaktır. Ancak (bir şeyden ötürü) korkarsa, o zaman hangi tarafa
yüzünü çevirebilirse öylece namazını edâ eder. Eğer kişiye kıblenin ne tarafta
olduğu şüpheli olursa ve aynı zamanda kıbleyi kendisinden soracağı bir kimse de
yoksa, İçtihat (arama) yapacak ve («kıble bu taraftır» diye zannettiği tarafa
durarak) namazını edâ edecektir. Namaz kıldıktan sonra yanlış olduğunu bilirse,
namazını tekrar etmez. Namazın içinde iken yanıldığını anlarsa kıbleye
dö"ner ve kıldığının üzerine geri kalan kısmını bina eder.
Namazın farzîan
altıdır:
1- Tahrim tekbiri,
2- Ayakta durmak (eğer kudreti varsa),
3- Kur'andan bir şey okumak,
4- Rükûa varmak,
5- Secdeye varmak,
6- Bir teşehhüd miktarı (bir ettehiyyatüyü okuyacak
kadar) son rekâtta oturmaktır. Bunlardan başkası sünnettir. Kişi
namaza girdiği zaman tekbir getirir, tekbirle beraber iki elini, baş parmaklar
kulağın yumuşağıyle aynı hizada oluncaya kadar kaldırır. Eğer tekbirin yerine
«Allahü eceli» (Allah her şeyden daha üstündür) veya âzam (her şeyden daha
büyüktür) veya «Er-rahmânu ekber» (Rahman olan Allah daha yücedir) dese
Ebû-Hanife ve Muhammed (R.A.) e göte, kâfidir. Ebû-Yusuf dedi ki: Namaza
oaşlama ancak tekbir lâfzı (yâni Allahü Ekber) île caiz olur. Sağ eliyle sol
elini tutar, iki elini göbeğin altına koyar ve «Sübhanekellahümme ve bihamdik
ve te-bare fcesmük ve Teâlâ cetldük ve la ilahe gayruke» yi okuyarak '-şeytan*
dan Allah'a sığınmak mânasını taşıyan: «Euzü billâh* mineş şeytanirra-cim» İ ve
Besmeleyi gizlice getirir, sonra Fatihatül kitap (kitabın bag-Iangıcı) ve
.beraberinde bir sûreyi veya istediği her hangi bir surenin ü; âyetini okur.
İmam: «Veladdâllin» in ardında «Âmin» dediğinde cemaat da yavaşça âmîn der,
sonra tekbir getirir ve rükûa varır, rükû halinde iki eliyle diz kapaklarını
tutar el parmaklarım açar, sırtını tam düzeltir, başını dik veya başaşağı
eğmez, (Belki tam sırtının hizasında tutar). Rükûda üç defa «Sübhâne Rabbîyel
azîm» der. Üç defa demek en azıdır, sonra başını kaldırır ve «Semîallâhü limen
hamide» (Allah kendisine hamdedenin hamdîni kabul etti) der. Cemaat ta
«Rabbena leke! hamd» (Ey ulu Allahımız hamd etmek sanadır) der. Tam ayağa
kalktığı zaman tekbir getirip secdeye varır iki eliyle...yere dayanır, yüzünü
iki elinin arasına koyar, burnu ve alnı üzerine secde eder. Ebü-Hanife'ye göre
yalnız burnun veya alnın üzerine secde ederse kâfidir. Ebû-Yusuf ve Muhammed
buyurdular ki: (Yalnız burun üzerine secde etmek ancak özürlü ise olabilir.
Eğer kişi sarığının kıvrımları üzerine, veya elbisenin artığı (fazlası)
üzerine secde ederse caizdir. Kanatlarını (kollarını) yanından uzak tutar,
karnını baldırlarından uzaklaştırır,
ayak parmaklarını kıbleye ; evirir, secdesinde üç defa «Sübhane Rabbiyel âlâ
(En yüce Allahımı ortaktan tenzih ediyorum) der. Bu kadarı teşbihin en azıdır.
Sonra bacını secdeden kaldırarak tekbir getirir. Oturarak mutmain olduktan
sonra (istikrara kavuştuktan sonra)
tekrar tekbir getirir secde eder, secdede mutma'in olunca tekbir getirir
ayaklarının yüzü üzerine, oturmaksızm ve elleriyle yeve dayanmadan ayağa kalkar. İkinci rekâtı da
birinciyi yaptığı gibi yapar. Ancak iftitah (açmak) duası (Sübhaneke) ve euzuyu okuyamaz. Ellerini
ancak tah-rim tekbirinde kaldırır, ikinci rekâtın ikinci secdesinden başını
kaldırdığı zaman, sol ayağını yayarak üzerine oturur, sağını tam diker ayak
parmaklarım kıbleye çevirir, iki ellerini baldırlarının üzerine koyar, si parmaklarını salıverir ve teşehhüdü
(Ettehiyyâtüyü) okur. Teşehhüd:
«Ettehîyyâtü lillâhî vessaîevâtü vettayyibatü Esselâmü aleyke eyyühen-nebiyyü
ve rahmetullâhi ve berekâtühü Esselâmü aleynâ ve âlâ ibâdul-lâhissalibin.
Eşhedü enlâ ilahe illâllahü ve eşhedü enne Muhammeden abdühü ve Resûlühü» dür . Birinci
oturuşta bu kadardan daha fazla bir şey okumaz. Son iki rekâtta yalnız fatiha-i
şerifeyi okur. Namazın eonunda oturduğu zaman birinci oturuş gibi, oturur,
teşehhüdü okur. Peygamber (A.S.). üzerine saîâvat getirir, Kur'an kelimelerine
ve Peygamberden (A.S.) rivayet edilen dualara benzer dualar okur. İnsan kelâmına
benzer duaları okuyamaz. Sonra sağma selâm vererek aEsselâ-mü Aleyküm ve
Rahmetullahi» der ve soluna da......
.aynisini söyleyerek
selâm verir.
Sabah namazında, akşam
ve yatsının birinci ikinci rekâtlarında eğer imam ise sesli, üçüncü ve dördüncü
rekâtlarda da gizli okuyacaktır. Eğer tek başına namaz kılıyorsa, muhayyerdir.
İsterse kendisine dinletecek derecede sesli, dilerse gizli okuyacaktır. İmam
öğle ve ikindi na-._mazlarm_(bütün rekâtını) da gizli okuyacaktır.
Vitir vacip üç
rekâttır. Aralarını seıâm vermek suretiyle kesemez. Üçüncü rekâtta bütün sene boyunca
rüküdan-evvel kunut duasını okutacaktır. Vitrin bütün rekâtlarında fatihayla
beraber zamm-ı sure oku- ; nacaktır. Kunut duası okunmak istendiği zaman (zammı
sureden sonra daha rükû a varmazdan evvel) tekbir alınıp eller kulakların
yumuşaklığına kadar kaldırılarak tekrar bağlanır ve okunur —vitirden başka
herhangi bir namazda kunut okunmaz. Hiç bir namazda muayyen bir sûrenin okunması
yoktur kî, ondan başka sûre onun yerini tutmaz olsun. (Fatiha hariç) herhangi
bir sûreyi bir namazda daima
okuyup ondan başkasını okumazsa
Mekruh olur. Ebû-Hanife (R.A.) ye göre; okumanın namazda kifayet edecek
miktarının en azı kendisine Kur'-an ismi şâmil olan miktardır
Ebû-Yusuf ve Muhammed dediler ki; üç kısa veya bir uzun âyetten az olmaması
lâzımdır. İmama tâbi olan cemaat okumaz (İmamın arkasında olanlar için imamın
okuması kâfidir (hadis-i şerif). Başkasının namazına girmek isteyen (başkasına
• uyan, onu kendisine imam eden) kişi iki niyete muhtaç olur.
1-Namaz niyeti,
2- Mütâbiat (uymak) niyetidir.
Cemaatla namaz kılmak
müekked (vacibe yakın) sünnetlerdendir. İmamlığa getirilmek için en iyi ve en efdal
kimse (namaz hakkında sünneti en iyi bilendir. Eğer orada
bulunanlar sünnet bilmek bakımından eşitseler en güzel okuyan, okumak
bakımından eşitseler kötülüklerden en fazla kaçman, kötülüklerden kaçınmak
bakımından eşitseler en yaşlıları imam olacaktır. Köle, çölde yaşayan göçebe
fâsık, iki gözünden kör ve veledi zina (nesebi gayri sahih) olan kimsenin öne
geçip namaz kıldırması mekruhtur
Fakat imam olmak üzere öne geçerlerse caizdir.
;
îmama lâyik olan,
namazı uzatmamaktır. Kadınların tek
başına cemaatla namaz kılmaları mekruhtur. Ancak yaptıkları zaman imam--,™™,
lan tam ortalarında duracaktır Tek
bir kişiyle namaz kıldıran imam, ' 1
0 kişiyi sağına alarak kıldıracaktır. Cemaat
iki kişi îset İmam önlerine geçerek kıldıracaktır. Bir çocuğa veya bir kadına
uyarak cemaatla namaz kılmak erkekler için caiz olmaz.
Önce baliğ erkekler,
sonra erkek çocuklar, sonra hünsâ (erkekliği ve kadınlığı şüpheli olan) lar, daha
sonra kadınlar saf olacaktır. Eğer, erkeğin tr»m yanında (hizasında) kadın
namaza durursa her ikisi, aynı namazda müşterek (aynı imama uymuş) olduğu halde
erkeğin namazı fasit olur. (Kadının namazı ise bozulmaz).
Cemaata hazır olmak ve
gitmek kadınlar için mekruhtur. YatSrykf akşam ve sabah namazlarına
kocakarıların çıkmalarında hiç bir beis yoktur. Tâhir olan bir kişi, -selis
(sidiği dâima akan) bir kişinin arkasında, temiz olan kadınlar istihazeli
kadınların arkasında, okuyan kişi okumamış kişinin arkasında, elbiseli çıplağın
arkasında namaz kılamaz. Teyemmüm edenin abdestlilere, mest üzerine mesh
verenin yıkayanlara imamlık yapması caizdir. Oturarak namaz kılana ayakta
namaz kılan uyabilir. Ancak işaretle namazını kııana rükû ve secde ile namazını
kılan, nafile namazı kılana farz kılan, ayrı ayn farz kılanlar bîribirine
uya-mazlar. Nafile namaz kılan farz namaz kuanın arkasında namazını (nafilesini)
kılabilir. Bir imama uyup sonra o imamın abdestsiz olduğunu öğrenen kişi,
derhal namazı tekrar kılacaktır.
Namazda olan bir kişiye, elbisesiyle veya
bedeniyle oynamak mecruhtur. Ufak taşlan çeviremez. Ancak secde etmesine mâni
ise, bir defaya mahsus elleriyle düzeltebilir. Parmaklarını çatlatmaz,
elleririi koltuk altındaki büğüründe tutmamalıdır
Elbisesini giymiyerek, ortasını başının ve omuzlarının üzerine atıp,
taraflarını bedenin üzerine sahvermemelidir. Saçlarını başın arka kısmında
bağlamamalıdır. Secdeye varmak istediği zaman elbisesini (pantolonunu) yukarıya
doğru topla-mamalı ve çekmemelidir. Sağa sola bakmamalı, köpek oturuşu gibi
oturmamalıdır. Ne diliyle ne de eliyle selâmı almamalıdır. Özür olmaksızın
bağdaş kurmamalıdır. Yememeli ve içmemelidir. Eğer namaz içinde ab-desti
bozulursa, derhal abdest almaya gider, abdest alarak kıldığı namazın üzerine
geri kalan kısmını bina etmelidir. Eğer böyle bir halde İmam ise cemaattan bir
kişiyi çekerek yerine halife yapar* Fakat böyle bir durumda namazını yeniden
kılarsa daha faziletli olur. Eğer namazda uyuyup ihtilâm olursa, veya deli
olur veya bayılırsa veya kahkaha ile gülerse, hem namazını hem de abdestîni
tazeleyecektir. Namazın içinden kasten veya unutarak konuşursa, namaz bozulur.
Teşehhütten sonra (yâni son teşehhüdü okuduktan sonra) daha selâm vermezden
evvel abdesti kendiliğinde bozulursa, yeniden afcdest aldıktan sonra selâm
verir. (Zira selâm vermek namazda vaciptir. Ancak abdestle verilir.) Eğer bu
durumda kasden abdestîni bozarsa veya konuşursa veya namaza uygun düşmeyen bir
harekette bulunursa, namazı tamam olur. Teyememüm ile namazını kılan bir kişi
namazda iken suyu görürse namaz bâtıl olur.
Eğer teyemmüm ile
namaz kılan kişi teşehhüd miktarı oturduktan sonra namaz içinde suyu
"görürse, veya mestler üzerine mesh etmiş olduğu halde mesh müddeti
biterse veya namazda az bir hareket ile mestlerini çıkarırsa veya namaza
başlarken ckuma bilmediği halde aynı namazda bir sûreyi öğrenirse veya çıplak
iken namaz başlar daha bitirmeden evvel bir elbise görürse, veya işaret ile
kılarken, rükû ve secdeye kaadir olursa veya bu namazdan evvel bir diğer
namazın kazaya kalmış olduğunu hatırlarsa veya (okumuş) imamın abdesti
bozulunca yerine cahil birisini halife seçerse veya sabah namazında iken güneş
doğarsa veya Cuma namazında iken ikindi zamanı olursa veya sargı üzerine mesh
etmiş olduğu halde yaranın iyileşmesinden dolayı sargı düşerse, Ebû-Hanifenin
içtihadına göre; bütün bu durumlarda namaz bozulur. Ebû-Yusuf ve Muhammed'e
göre; bütün bu hallerde namaz tamam olur.
Kişinin bir namazı geçmişse, hatırladığı zaman
o vaktin namazından evvel kaza eder. Ancak vakit namazının geçmesinden
korkarsa, evvelâ vakit namazını kılar, sonra kazaya kalmış namazı kaza eder.
Eğer kişinin birkaç namazı kazaya kalmışsa, kazaya kalmazdan evvel tertibi
vacip olduğu gibi tertipleyecektir., Ancak geçmiş namazlar altı vakitten fazla
ise, o namazları kaza ederken tertip düşer
'
1-Güneş
doğarken,
2- Tam göğün ortasında iken,
3 -Ve batarken (herhangi) bir namazın kılınması caiz
değildir. (Bu üç vakitten evvel hazır olan) cenaze üzerine bile bu vakitlerde
namaz kılınmaz, Tilâvet (okunma) secdesi yapılmaz. Ancak aynı günün ikindi
namazı, güneş batmak üzere iken kilmabilir. Sabah namazından sonra güneş
doğuncaya kadar, ikindi namazından sonra güneş batmcaya kadar nafile namazın
kılınması mekruhtur. Bu iki vakitte geçmiş farz namazların kılınmasında bir
beis foktur. Ve aynı zamanlarda tilavet secdesi yapılır.
Kâbe-i Muazzamayı tavaf (ziyaret) ettikten sonra kılmmas. gereken iki rekât
namaz bu iki vakitte kılınmaz. Fecir doğduktan sonra sabah namazından evvel
kılınması gereken iki rekât sünnetten fazla nafile namazın kılınması mekruhtur.
Akşam namazından evvel nafile namaz kılınmaz .
Namazdaki sünnetler:
Fecir doğduktan sonra iki rekât, öğleden evvel dört, Öğleden sonra iki,
ikindiden evvel dört rekât kılınır.
Eğer dilerse ikindiden
evvel iki rekât olarak kılabilir. Akşam namazından sonra iki, yatsı namazından
önce dört, yatsıdan sonra döit, isterse iki rekât kaabilir. Gündüz kılman
nafile namazım isterse ikişer rekâtı bir selâmla kılar, isterse döıt rekâtı bir
selamla kılar, dörtten lazıasın? bir selâmla kılmak mekruhtur. Gece sünnetleri
ise, Ebû-Hanıfe^e göre, sekiz rekât bir selâmla kılmırsa caizdir. Sekizden
fazla-m mekruh olur. Ebû-Yusuf ve Muhammed; geceleyin bir selamla iki rekâttan
fazlası mekruhtur dediler. Farz namazın bilinci ikinci rekâtlarında kıraat (okumak)
vaciptir. Üçüncü ve döıduncü lekatlarda ise, kişi muhayyerdir.
İsteise okur isterse
sükût eder, isterse teşbih eder. (Üç defa)............. '
Nafile namazın ve
vitr-i vacibin bütün rekâtlarında kıraat (okumak) vaciptir. Nafile namaza
taşladıktan sonra bozarsa, derhal o namazı kaza etmelidir. Eğer dört rekât
kıldığı zaman birinci ve ikincinin sonunda teşehhüt miktarı oturur sonra' diğer
iki rekâtı bozaca iki re-. kâtım kaza etmelidir. Ayakta kılmaya gücü yetmediği
halde, nafiie na-maamı oturarak kılabilir, Nafile namazını ayakta olduğu halde
başlarsa sonra oturarak tamam ederse, Ebû-Hanıie'ye (R.A.) göre caizdir,
Ebû-Yusuf ve Muhammed'e göre caiz değildir. Ancak özürden do-ayı olursa
caizdir,, Şehir haricinde olan kişi bineğin üstünde binek hangi cihete
giderse, o cihet imâ ile işaretle) nafile namazını kılabilir,
Namazda yapılan
fazlalık ve eksiklik için Secde-i sehv -vaciptir. Selâmdan soma iki secde
yapıp, teşehhüdü okur ve selâm verir. Namazın ^ cinainden olup fakat o namazdan
olmayan bir fiilin namazda yapıldığı zaman veya yapılması sünnet olan bir fiilin
terkediîdiği zaman veya-fatiha-i çerîfenin veya kunut duasının veya teşehhüdün
veya bayram namazı tekbirlerinin okunması terkediîdiği zaman veya gizli
okunması gereken namazda imam sesli olarak okuduğu veya sesli okunması lazım
gelen namazda gizli olarak okuduğu zaman Secde-i sehv lazım olur. amamın sehvi
(unutması) imama uyana da secde etmeyi vacip kılar. E*er bu durumda-imam secde
etmezse, cemaatta secde etmez. Eğer imama uyan sehv (unutma) ederse, ne imama
ne de imama uyana bir şey lâzım gelmez,
.dört rekâtlı farz namazının birinci teşehhüdünü unutacak ayağa
kal-" kan kimse oturmaya ayakta olmaktan daha yakın ise geri dönerek oturur,
teşehhüdünü okur (kendisine bu durumda secde lâzım gelmez) Eğer ayakta olmaya,
oturmaktan daha yakınsa geriye dönüp oturmaz, namazına devam ederek, sehvi
(unutması) için secde eder. Son oturuşu unutarak beşinci rekâta kalkan kişi
beşinci rekâtın secdesini yapmamış ise derhal beşinci rekâtı iptal ederek
oturur ve sehvi (unutması) için secde eder. Eğer beşinci rekâtı secde ile
kayıtlarsa farz namazı bozulur, namazı nafile namaza çevrilir. Altıncı rekâtı
ekleyerek selâm verir. (Nafile namazı tamam olur). Eğer dördüncü rekâtta
teşehhüd miktarı oturduktan sonra ayağa kalkar birinci oturuştur diye selâm
vermez-se, beşinci rekâtta secdeye gitmemiş ise oturur derhal selâm verir. Eğer
beşinci rekâtı secde ile kaydederse (bağlarsa) diğer bir rekâtı da onla--ra
ekleyerek namazı tamam olur. Eklediği iki rekât ona nafile nama:-! sayılır.
Namazında şüpheye
düşerek üç mü veya dört rekât mı kıldığım bilmeyen bir kişi, böyle bir şeye
ilk defa tesadüf ederse namazını yeni baş-tan iade eder. Eğer böyle şüpheler
onda çoğu zaman peydan olursa o zaman zannı varsa zannının galibine kıymet
verir ve onun üzerine bina eder. Eğer zannı yoksa yâkin üzerine bina
edecektir.
Hastaya ayakta namaz
kılmak güç gelirse oturduğu yerde rükû ve secde yaparak kılar. Eğer rükû ve
secde etmeye kudreti yetmezse oturduğu yerden işaret ederek, secdesini rükûdan
daha alçaltarak yapar. Üzerine secde etmek için yüzüne doğru herhangi bir şey
kaldınlma-
--malıdır. Eğer
oturarak kamaya gücü yetmezse sırt üstü yatıp ayakları-' nı kıbleye doğru
uzatır rükû ve secde için ima (işaret) eder. Eğer yüzu> kıbleye baktığı
halde yan üzerine üzanır-sa ve başıyla
rükû ve secdeyi" ima (işaret) ederse caizdir. Başıyl,a ima (işaret)
etmeye gücü yetmezse, namazını iyileşinceye kadar tehir tJer. İki gözü üe,
kalbiyle ve iki kaş-lariyîe işaret ederek namaz kılamaz. ,yakta durmaya gücü yetiyor, fakat rükû ve
secde etmeye gücü yetmiyorsa bu kişiye ayakta namaz kılmak lâzım değildir.
Böyle bir kişinin oturarak ima ile (işaretle) namaz kılması caizdir .
Not: Namazını ima
(işaret) ile bile kılmaya iktidarı olmayanın kazaya kalmış namazları çok
olursa Hidâyeye göre kaza etmesi lâzımdır. Nehre göre lâzım değil tafsilât o
kitaplardadır.
(Meydani)
Sağlam kişi, namazının
bir kısmını ayakta kıldıktan sonra hastalığa tutulursa rükû ve secde yaparak
ve oturarak tamam eder. Rükû ve secdeye gücü yetmiyorsa imâ (işaret) ederek
tamamlar. Şayet oturmaya da gücü yetmiyorsa sırtüstü yatarak tamam eder.
Hastalığından dolayı oturup rükû ve secde ile namaz kılarken iyileşen bir kişi
geri kalan namazını, kıldığının üzerine bina eder. Eğer namazının bir kısmını
imâ etmek suretiyle kılıp -sonra rükû ve secde etmeye gücü yeterse, namazını
yeniden kılacaktır. Bayılmaktan dolayı beş vakit veya daha az namazı kazaya
kalan bir kişi iyileştiği zaman ö namazlarını kaza etmelidir. Eğer beşten fazla
namazı kazaya kalırsa hiç birisi kaza edilmez.
Tilâvet (okumak)
secdeleri Kur'anda on dört adettir:
1 -Arat sûresinin sonunda (206),
2 -Râd sûresinde (15),
3 -Nahl sûresinde (49),
4 -İsrâ (107),
5 - Meryem (58),
6 -Hacc sûresinin birinci secdesi (18),
7 -Fürkan (60),
8 -Nemi (24),
9 -Secde (16),
10 -Sad (24),
11- Secde Hâmîmi (37),
12 - Necm (62),
13 -İnşikak (21),
14 -Alek (19), âyet-i celilerindedir. Bütün bu yerleide
hem okuyana hem de dinleyene, —ister kasden dinlesin i-ster tesadüfen dinle-'
sin— secde, etmek vacip olur,, Eğer (namaz dahilinde) imam secde âyetini
okursa- cemaatla beraber secde eder. Eğer cemaattan birisi secde âyetini
okursa, ne imam ne de me'mum (cemaat) secde edemezler. Eğer namazda oldukları
halde, onlarla beraber ve namazda olmayan tir kişiden secde âyetini
dinlerlerse, o secdeyi namazda iken yapamazlar, ancak namazdan sonra yaparlar.
Eğer o, âyet için namazda iken secde
ederlerse, o secde kâfi değildir ve namazları da onunla bozulmaz. (Namazdan
sonra tekrar secde ederler.) Namaz haricinde bir secde âyetini ..okuyup secde
etmeyen kişi namaza girdikten sonra yine aynı âyeti yenirden okur ve tilâvet
(okuma) secdesi yaparsa, o secdesi İki okuyuş,için "kâfidir. Eğer namaz
haricinde okur ve secdesini yaparsa, namaza girer tekrar aynı âyeti okursa,
ikinci bir defa secde etmesi lâzımdır, birinci secde iki okuyuşa kâfi gelmez.
Aynı mecliste aynı
âyeti tekrar eden kişiye tek bir secde kâfidir.
Tilâvet secdesini
yapmak isteyen bir kimse, secdeye varmak için tekbir getirir, ellerini tekbirle
kaldırmadan, secdeye varır, sonra kalkmak için tekbir getirir, başını kaldırır
kendisine ne teşehhüd okumak, ne de selâm vermek düşer. (Namaz secdesinde ne
denilirse, bu secdede de o denilir. Yani Sübhane Rebbiyil - Âlâ denir).
' Bazı şer'î ahkâmı
değiştiren sefer, insanın Deve ve yaya yürüyüşüyle üç gün üç gece uzakta olan
bir yere gitmeyi kasdetmesidir. Bu müddet suaa olan yürüyüşle itibar olunmaz.
Biz Hanefilere göre, misafirin her dört rekâtlı namazda farzı iki rekâttır.
İki rekâttan fazla kılmak misafire caiz değildir. Dört rekât kıldığı takdirde
ikinci rekâtta teşehhüd miktarı oturmuş ise, ilk iki rekât farz yerine geçer,
diğer iki rekât ta nafile namaz sayılır. İlk iki rekâtta teşehhüd miktarı
oturma-dıysa, namazı bozulur. (Hepsi nafileye dönüşür.)
Misafir olarak evinden
çıkan kişi, oturduğu yerin evlerini geçtiğinden itibaren namazını ikişer rekât
olarak kılar. Bir yerde en az on beş gün durmak niyetinde olmadıkça, sefer
hükmü devam eder. Eğer böyle bir niyeti varolursa, derhal namazını tam olarak
kılması lâzım gelir. Eğer on beş günden daha az bir müddete niyet ederse,
namazını tam olarak kılmaz. Eğer bir beldeye girdiği zaman en beş gün kalmaya
niyet etmeyip, ancak «yarın çıkarım veya yanndan sonra çıkarım» dediği takdirde
birkaç sene bile durursa, yine de dört rekâtlı namazını ikişer rekât olarak
kılacaktır. Askerler harp meydanına girdikleri zaman on beş gün kalmayı niyet
ederse bile, namazlarım tamam kılmazlar. (Cünüplük için hava soğuk veya fırsat
yoksa toprakla teyemmüm ederek namazlarını kılarlar.) ,
.
Misafir, vakit
çıkmadan evvel mukime uyarsa, namazım tamamlayacaktır. Misafir sefer halinde
kazaya kalmış bir namaz için Mukim imama uyarsa, imamın arkasında namazı caiz
olmaz
Misafir, mukim cemaatın imamı olarak iki rekât kıldırabilir, selâm verdikten
sonra mukim cemaat namazlarını kalkıp tamamlarlar. Misafir olan imamın selâm
verdiği zaman «sîz namazınızı tamamlayınız biz misafir kimseleriz.» demesi
müstchaptır. Misafir beldesine geldiği zaman namazını tam kılar velev ki
beldesinde durmaya niyet etmese bile...
Vatanından hicret
ederek başka yeri vatan edinen bir kimse, bilâhere sefere çıkarak eski vatanına
giderse bile namazını tam kılmaz'. (Zira Resulullah (S.A.V.) hicretten sonra
Mekke'ye giderken namazını kısa olarak kılmıştır.)
Misafir Mekke ve
Mina'da on beş gün durmaya niyet ettiği zaman namazını tam olarak kılmaz, ancak
geceleri Mekke veya Mina'da olacağına kesinlikle niyet ederse.. Seferde namazı
kazaya kalan kişi mukim olunca, o namazı iki rekâtlı olarak kaza eder. Mukim iken
kazaya kalmış olan namazı, seferde dahi olsa ancak dört rekât olarak kaza eder.
Seferde ruhsat bakımından âsî (isyan eden) ve mutî (Allaha itaat eden)
birdirler,
Cuma namazı ancak
Sultan (devlet başkanı) tarafından tayin olunmuş ve hükümetin emirlerini infaz
eden emîri ve hakimi olan yerde veya o yerin namazgahında kılınabilir. (Bu
şarttan mahrum) köylerde Cuma namazı caiz olmaz,
, Cumayı kıldırmak
ancak devlet reisine veya devlet reisinin tayin ettiği kimselere caizdir. Cumanın
şartlarından birisi vakittir. Cuma namazı ancak Öğle vaktinde sahihtir. Öğle
vaktinden sonra sahih olmaz. Şartlarından birisi de namazdan evvel hutbenin
okunmasıdır.
Imani iki hutbeyi
aralarında oturmakla fasıla vererek, abdestli ve ayakta olarak okur.
Ebû-Hanife'ye göre,, yalnız Allanın zikriyle hutbeyi sona erdirirse caizdir.
Ebû Yusuf ve Muhammed dediler ki: Hutbe adı ile adlandırılan uzun bir zikrin
iradı lâzımdır. (En az üç âyet kadar olmalıdır.)
Eğer oturarak veya
abdestsiz olarak hutbe okursa, caiz olmakla beraber mekruhtur. Cumanın
şartlarından birisi de, cemaattır. Ebû-Hanife'ye göre, imamdan başka en azı üç
kişidir. Ebû Yusuf ve Muhammed dediler ki, İmamdan başka iki kişidir, İmam her
iki rekâtta da sesli okuyacaktır. Cuma namazında muayyen bir sure-i celilenin
okunması yoktur. Köle, hasta, kadın ve misafirlere Cuma namazı farz değildir.
Fakat hazır olup, cemaatla beraber Çumâ namazını kıldıkları takdirde
kendilerinden o vaktin farzı sakıt olur, Cuma namazında hasta, köle ve
misafirin imam olmaları caizdir. Daha imam Cumayı kıldırmadan evvel, özür
olmaksızın birisi evinde o günün öğle namazını kılarsa, kendisine bu namaz
mekruh olmakla beraber caizdir Eğer bu adam namazından sonra Cuma namazına
gitmek hevesine kapılıp Cuma yerim; doğru giderse, Ebû-Hanife'ye göre, gitmekle
öğle namazı bozulur. Ebû-Vusuf ve Muhammed! «İmamla beraber namaza başlamazdan
evvet bozulmaz» dediler.
Cuma günü, Cuma
namazına özürden dolayı iştirak edemeyenlerin cemaatla namaz kılmaları
mekruhtur. Hapishanelerde olanlar için de hüküm böyledir.
İmama Cuma günü
yetişen kimse, yetiştiği kadarını imamla kılar, yetişemediğini de imamla
kıldığı miktar üzerine Cama namazı Olarak bina eder. Ebû-Hanife ve Ebû-Yusuf'a
göre, teşehhüdde veya secdei sehivde Cuma imamına yetişen kişi imamın
selâmından sonra bu kadarın üzerine Cuma namazını bina eder. İmarn-ı Muhammed
diyor ki: Eğer ikinci rekâtın çoğuna yetişirse, onun üzerine Cumayı bina eder,
eğer ikinci rekâtın az bir kısmına yetişirse, onun üzerine (imamın se!;V ramdan
sonra) öğle namazını bina eder.
İmam, Cuma günü
minbere çıktıktan -.sonra hutbeyi tamam edinceye kadar, cemaat namaz kılmayı
ve konuşmayı terketmelidirler. Müezsin'er Cuma günü birinci ezanı okudukları
zaman, halk aliş-verişi terkederek, Cuma namazına gideceklerdir. İmam minbere
çıktığı zaman, oturur müezzinler minberin önünde ezan okurlar, imam hutbesini
bitirdikten sonra cemaat namaza kalkar.
Ramazan bayramı günü
daha namazgaha gitmeden evvel insanın "bir şey yemesi, gusüi yapması,
güzel koku sürünmesi müstehâptır. Ebü-Hanîfe nezdmde, namazgaha, giderken yolda
tekbir getirmez. İmamey-ne göre, giderken yolda tekbir getirir, bayram
namazından evvel namazgahta nafile
namaz kılınmaz.
Güneşin yükseTmesiyle
bayram namazının kılınması helâl olduğu zaman namazın vakti girer, zevale kadar
devam eder. Ne zamanki güneş batıya doğru kayarsa (yanı göğün ortasından
batıya doğru giderse) o zaman namazın vakti çıkar.
İmam cemaatla iki
rekât namaz kılar, birinci rekâtta .iftitan (açış) tekbirini getirir, ondan
sonra üç tekbir daha getirir, sonra fatihatülkl-tâp (Kuı'anm başlangıç sûresi)
ve diğer bir sure-i celilei okuduktan sonra bir tekbir getirerek rükûa gider,
sonra ikinci rekâtta evvelâ okur, okumaktan sonra üç tekbir alır ve dördüncü
tekbiri getirerek onunla rükûa gider. İki bayram tekbirlerinde ellerini
kaldırır ve yanına bırakır, bilâhare namazdan sonra iki hutbeyi iradeder,
fitrenin hakikat ve ahkâmım o hutbede halka öğretir.
İmamla beraber bayram
namazına yetişemeyen kişi, onu bilâhare kaza edemez. Eğer hava bmutıu olduğu
için ayın görünmesi halk için muş-killeşirse, scnra şahitler devlet reisinin
yanında öğleden sonra avı gördüklerini irade eaeılerse, bayram namazını eitesi
günü knaılar. Eğer ikinci günde namaz kılmaktan halkı aıakoyan bir özür meydana
gelirse, o günden sonra kılamazlar.
Kurban bayramı günü,
gusül etmek, güzel koku sürünmek ve namazdan sonraya yemeği tehir etmek
müstehaptır. Tekbir getireıek namazgaha doğru yol alır. Ramazan bayramı gibi
Kurban Bayramını da iki rekât olarak kılar. Namazdan scnra kurbanın ahkâmını ve
teşrik tekbirlerini öğretmek gayesiyle iki hutbe okuyacaktır. Eğer' Kurban bayramı
günü herhangi bir özürden dolayı halk namazdan men olunursa, ertesi güne veya
üçüncü güne tehir edilir. Üçüncü günden sonra kılınmaz. Zira namazın vakti
kurban kesme vaktiyle mukayyettir, kui banın zamanı ancak üç gündür.)
Teşrik tekbirinin
başlangıcı Arefe günü sabah namazından sonra başlar, sonu ise «Ebu Hanife'ye
göıc; Kurban günü ikindi namazının sonuna kadardır.» Ebû Yusuf ve Muhammed
dediler ki; teşrik günlerinden son günün ikindi namazına kadardır, (yani yirmi
üç namazdan sonra tekbir okunacaktır.) Farz namazların arkasında getirilmesi lâzım
olan tekbir «AUahü ekber, AUahü ekber, Lâ ilahe illâllahü vallahii ckber,
AUahiLekJber ye Hllahil hamd» dır. .
Güneş tutulduğu zaman,
imam halkla beraber iki rekaat, nafile namazı gibi kılar. Her rekâtta tek bir
rükû vardır. Her iki rekâtta da okumayı uzatır. Ebû Hanife'ye göre, gizli
okuması lâzımdır. Ebû Yusuf vs-Muhammed'e göre, sesli okur. Namazdan -sonra
güneş açılıncaya kadar dua eder. Halkın önünde Cuma namazını kıldıran imam,
güneş tutulma namazını kıldıracaktır.
Eğer halkın toplanması
sağlanamazsa "halk teker teker namazı ki? îarlar. Ayın tutulmasında
cemaatla kılınacak namaz yoktur. Ancak herkes tek basma namaz kılar. Güneş
tutulması namazından sonra hutbe okumak yoktur. ,
Ebû Hanife: «Allanın
rahmeti onun üzerine olsun» diyor ki,..,___
istiska (yağmur
isteme) da cemaatla kılınacak herhangi bir sünnet namaz yoktur. Eğer halk
teker, teker namaz kılarlarsa caizdir. İstiskaa anacak dua ve istiğfar (affı
talep etmek) dan ibarettir.
Ebû-Yusuf ve Muhammed
diyorlar ki; İmam halkla beraber iki rekât kılar. Her iki rekâtta da.sesli
okur sonra hutbe okur ve dua ederken de yüzünü kıbleye çevirir, abasını tersine
döndürür, cemaat ise abalarını çevirmezler. Devletin dahilinde yaşayan gayri
müslimler yağmur duasında hazır olamazlar..
Ramazan ayında yatsı
namazından sonra halkın toplanması müs-tehaptır ta ki, imam onların önünde beş
tervîhayî kıldırabilsin, her
tervîhada iki selâm vardır,, her iki tervîhanın arasında bir tervîhe kadar
oturacaktır. Bundan sonra cemaatle vitri vacip namazını kıldırır. Ramazan
ayından başka zamanlarda vitir namazı cemaatla kılınmaz.
Korku şiddetlendiği
zaman, imam halkı iki gruba ayırır. Bir grup düşmanın karşısında durur, diğer
bir grup ta imamın arkasında bir rekât, namaz kılarlar, iki secde yapar, imam,
başım ikinci secdeden kaldı-
Arınca arkasında namaz
kılan bu grup düşmanın karşısına gider, orada bekleyen grup gelir imam, onların
önünde de bir rekât kılar ve iki -secde yapıp teşehhüd okur selâm verir. Fakat
cemaat selâm vermez ve düşmana karşı gider, birinci grup gelir geri kalan bir
rekâtlarını teker teker okumaksızm kılar. îkî secde yapar, ve selâm vererek
düşmanın önüne giderler. Diğer grup gelip kalan bir rekâtı iki secde ve
okumakla kılarlar, teşehhüdü okur selâm verirler., Eğer imam mukim ise, dört
re-kâtlı namazdan iki rekâti birinci grupla kılar (onlar tamamlar selâm verir
harp cephesine giderler) diğer taife ile de, iki rekâtı kılar.
Akşam namazında birinci
grup ile iki, ikinci grup ile de bîr rekât kılar, namazı kılarken çarpışmazlar,
çarpıştıkları takdirde namazları bâtıl olur.
.
Eğer korku
'şiddetlenirse binici oldukları halde teker teker namaz kılarlar...
Eğer kıbleye dönmeleri
mümkün olmazsa diledikleri tarafa
yüzlerini çevirerek rükû ve secdelerini ima (işaret) ederek yaparlar.
Kişi ölüme
hazırlandığı zaman sağ yanı üzerine yüzü kıbleye çevrilir, iki şahadet (Eşhedü
enlâ Üâhe Ulâllahü ve eşhedü enne Muham-nıedcn Resûlullah) kendisine telkin
edilir, (yâni yanında sesli olarak' okunur) öldüğü zaman çenelerini bağlar,
gözlerini kapatırlar, yıkanmasını istedikleri zaman (teneşir) tahtası üzerine
bırakır, avret yerlerini bir çaputla örter, elbisesini çıkarır, abdestmi
aldırırlar, abdest aldırırken ağzına ve burnuna su vermezler, sonra cenaze
üzerine su dökerler. Teneşiri tek olarak buhuriandınr, ölünün suyu «Ncbik»
yaprağı veya çoğan otu ile- karıştırılarak kaynatılır, eğer bunlar yok ise saf
su ile yıkarlar, ' ölünün başı ve sakalı «Hatmi» denilen ot ile yıkanır sonra
sol yanına çevirirler. «Nebik» yaprağıyle karışık su ile yıkanır, sol tarafın
bütününe suyun değdiğini görünceye kadar yıkamaya devam edilir. Bundan sonra
-sağ tarafa çevrilir. «Nebik» yaprağıyle karışık su ile sağ kısmının bütününe
suyun yetiştiğini sanıncaya kadar yıkanır. Bundan sonra gasil (yıkayıcı) ölüyü
oturtur, arkasını dizlerine dayatır yavaşça karnını ovalar, eğer ölüden bir şey
çıkarsa onu yıkar, ölünün yıkanmasını da tekrarlamaz, scnra ölünün bedenini,
temiz bir elbise (havlu) ile kurutarak
kefenlerine koyar, başına ve sakalına «Hanut» denilen güzel kokuyu sürer ,
secde azalarına da, «Kâfur» koyar. Er kişinin üç kefende: İzar (baştan ayağa
kadar örtücü) Kamis (omuzdan ayağa kadar örtücü) ve bütün bedeni örten Lîfâfe
de kefenlenmesi sünnettir. Eğer yalnız iki kefenle (İzar ve Lîiafla) iktifa
ederlerse caizdir. En üst kefen olan
Lifâfeyi meyyite sarmak istedikleri zaman sol tarafından başlar, sonra sağ tarafını sararlar.
, Eğer kefenin çözülmesinden korkuiursa
bağlarlar. Kadın kişi, beş kefende kefenlenir;
İ - İzar,
2 -Kamis,
3 -Bacını ve yüzünü örten leçek,
4 -Memelerini bağlamak için bir parça bez,
5- (Hepsinin üstünde bir) lifâfe. Eğer hanımın üç
kefende kefenlendirilmesini kâfi görürlerse caizdir. Kadının baş ve yüzünü
örten leçek, kamis üzerinde, liiâ-fe altında giydirilir. Kadının saçları
göğsünde toplanılır. Meyyitin saç ve......salralı taranmas, tırnakları
Kesilmez, saçları durulmaz, ölü kefene sokulmadan evvel kefen bir defa olarak
güzel koku ile kokulandırılır. Oluyu kefenlendirdikten sonra namazını kılarlar.
Devlet reisi hazırsa cenaze namazında imam olmaya en eidali odur, eğer hazır
olmazsa o mahahe ve o cemaatin imamım öne geçirmek tnüstehaptır. İmamdan sonra
meyyitin velîsi imam elmaya daha uygundur.
Eğer ölünün velîsi ve
devlet reisinden başkası (veEüıın ssnî olmaksi-21u) namazı kıldırmışsa, velî o
namazı tekrar edebilir. Eğer velî namazı kildırmışsa velîden sonra hiç bix
kimseye yeniden namaz .kılmak (ye ktftirnnak) caiz değildir. .
; fc&sr namazı
kılınmadan evvel âcin edilirse, mezarı başında nama-n kılınır (ceseâm bozulmaması
tahmin edilinceye kadar kıhnabilir,)
(Dört tekbirden
ibarettir) birinci tekbirin arkasında «Sübhanekel -lâhünune ve bîhamdik ve
tebare kesmük ve teâlâ ceddük ve celle senâük ve lâ ilahe gayrük» okuyarak
Allaha hamdeder, sonra ikinci tekbiri alarak arkasında Peygamber efendimize
selâtü-selâm getirecektir. Sonra üçüncü tekbiri getirir kendisine, ölüye ve
müslümanlara duâ eder (1). Daha sonra dördüncü tekbiri getirir selâm verir,
(Dördüncü tekbirden sonra duâ yoktur. Cemaattı camilerin içinde meyyitin namazı
kılınmaz,) Cenazeyi sedye üzerine koydukları zaman sedyenin dört ayağından
tutarak kaldırırlar ve seğirtmeksizin acelece götürürler; mezarına gel* dikleri
zaman daha ölü, taşıyıcıların omuzlarından yere konmadan evvel halka oturmak
mekruhtur.
Mezar esiürken kıble tarafına ölünün koyulması
için «Iahd» demlen bir çukur esilir. Ölü kıble tarafından kabre koyulur. Mezara
koyulduğu zaman koyan zat «BismiUahi ve alâ milleti EesuHUah» diyecektir, yüzünü
kıbleye çevirir, düğümleri çözer ve kabir üzerine kerpiçleri dizer. Kabrin
kiremit ve kerestelerle örtülmesi mekruhtur. Kamışlarla örtmekte bete yoktur.
Sonra kabir üzerine toprak atılır. Kabir tümseklenir, su tutacak şekilde dümdüz
yapılmaz.
_
Doğduktan sonra
kendisinde dirilik işareti (ağlamak, «karmak gibi) bulunan çocuğa isim
verilir, yıkanır ve namazı kılınır. Eğer dinüK belirtileri yoksa bir bea
parçasına sarılır (öylece defnedilir) üzerine na»
.
Putperestler
tarafından (hangi şekilde ohiraa olsun) öldürülen veya muharebe meydanında
kendisinde yara olduğu halde ölüsü bulunan veya haksız yerde müslümarüar
tarafından diyeti vacip olmadığı halde
öldürülen kteHer
şehittir
,
«ebit
yıkânmadatikefenlendirilir, namazı kılımr. Cünüb olan W şehit edildiğinde Ebû
Haniie-ye göre, guslü yapılır, çocuk ta öyledir. Efeû yusuf m Muhammedi g-öre
ne cünüb olarak şehit olana, ne de çocuk ikeri şehit edilene*yıkanmak yoktur.
Meşhur dua Allahümmeğfirlehü verhamdü ve afihi vafü anhü
ve ekrim nüzülehi ve vessi medhelehü ve tev. eSıa min azâbilkabtl ve a»bln-»ai»
dır. (Malik
Şehidin kanı yıkanmaz,
elbisesi çıkarılmaz ancak kürkü, mesti, pamuklu kaftanı ve silâhı çıkarılır,
trtisastan sonra ölen şehit yıkanır. îrti-sas: Aklı başında olduğu halde yemek
yemek, su içmek veya tedavi olunmak veya bir namaz vakti geçinceye kadar
yaşamak veya muharebe meydanından diğer bir yere naklolunmak demektir.
Had (ceza) olunurken
öldürülen veya kısasen (öldürdüğü için öldürmek) öldürülen yıkanır ve namazı
kılınır. Bagi (hükümete karşı gelen) lerden veya yol kesenlerden birisi
öldürülürse namazı kılınmaz.
Namazın farzını da,
nafilelerini de Kâbenin içinde kılmak caizdir. Eğer imam Kâbenin içinde namaz
kıldırırsa cemaatin bir kısmı arkası; nı imamın arkasına vererek namazını eda
ederse, caizdir. Sırtını imamın yüzüne çevirerek namazını eda etmeye
kalkışanların namazı caiz değildir. İmam, ŞJescid-i Haramda namaz kıldırdığı
zaman cemaat Kâbenin etrafını sararak halka halinde imama uyarlar. İmamın
durduğu taraftan değil diğer taraflardan imamdan Kâbeye daha yâkm olanların namazı
caizdir . Kâbe-ı Muazzamanın
damına çıkarak orada namaz kılanın namazı caizdir.
Âkil, baliğ ve hür
müslümana, serveti tamamen kendisinin olduğu halde nisaba (zekât düşecek
jniktara) yetişmiş ve üzerinden bir sene geçmiş ise, zekât farz olur. Çocuk,
deli ve tam hür olmayan köleye servetini kaplayıcı bir borca sahip olan bir
kimseye zekât düşmez. Eğer malı borcundan fazla İse ve fazlası da, nisaba
yetişiyorsa fazlasının zekâtını verecektir. Oturmak için yapılan evlerde,
şahsî elbiselerde, ey eşyalarında, binek hayvanlarında, hizmetçi kölelerde ve
Özel silâhlarda zekât yoktur. Zekâtın verilmesi ancak verirken veya verilmek
için ayırt edilirken beraberinde niyet olursa caiz olur. Zekâta niyet
etmiyerek bütün servetini sadaka veren kişiden zekât farzı düşer.
Beşten az olan
develerde zekât yoktur. Ağzıyla
yaylayan beş deve üzerinde bir sene geçerse, dokuza kadar bir koyun zekât
olarak verilir. Ondan on dört oluncaya kadar iki koyun verilir. On beşten on
dokuza kadar üç, yirmiden yirmi dörde ,kadar dört verilir. Yirmi beşten otuz beşe
kadar bir «Bjntü mahad» (bir yaşını doldurup ikinci yaşına basmış deve) verilecektir. Otuz altıdan kırk
beşe kadar bir «Bintü lebun» (iki
yasını doldurup üçüncü yaşına giren deve) verilecektir. Kırk altı deve olunca altmışa kadar bir «Hıkka»
(üç yaşını tamamlayıp dördüncü yaşına giren deve) verilecektir. Altmış bir
olunca yetmiş beşe kadar bir «Ce-ze'a» (dört 5 aşını doldurmuş beş yaşına
girmiş deve) verilecektir. Yetmiş altı olunca doksana kadar iki «Bintü lebun»
verilecektir. Doksan bir olunca yüz yirmiye kadar iki «Hıkka» verilecektir. Yüz
yirmiden sonra hüküm değişir, o zaman yüz yirmi beşte iki Hıkka ile bir koyun
verilecektir. Yüz otuzda iki koyun, yüz otuz beşte üç koyun, yüz kırkta dört koyun, yüz kırk beşte yüz
elliye kadar iki Hıkka ile beraber bir Bintü me-had verilecektir. Yüz ellide
ise üç Hıkka verilecektir.
Bilâhare farzın seyri
değiştirilir. Bu adet (yüz elli) üzerine gelen beşte bir koyun, onda iki, on
beşte üç, yirmide dört koyun verilir. Yirmi beşte bir Bintü mehad, otuz altıda
bir Bintü lebun verilir. Ne zamanki yüz doksan altıya baliğ olursa iki yüze
kadar dört Hıkka verilir. Bundan sonra daima hüküm değişir, yüz elliden sonraki
gelen ellide değiştiği gibi... Safkan Arap develer ile diğer develer zekât
verme babında birdirler. (Çünkü her ikisine de deve denir.)
Otuzdan az Olan
sığırlarda zekât yoktur. Ağzıyla yaylayarak üzerinde bir sene geçeri otuz
sığırı, olduğu zaman, bir erkek veya dişi buzağı zekat olarak verecektir. Kırk
sığırda iki yaşını doldurmuş üç yağma ayak basmış bir dişi veya erkek sığır
zekât verecektir.
Kırktan fazla olunca Ebû Hanife'ye (R.A.)
göre, altmışa kadar fazlası hesap edilerek zekâtı verilecektir. Oysa bir
sığırın zekâtı, iki yaşım doldurmuş üçüncü yaşa basan sığırın onda birinin
dörtte biridir, fazla olan iki sığırın zekâtı aynı sığırın onda birinin
yarısıdır. Üç fazla sığırda aynı sığırın onda birinin dörtte üçü zekât olarak
verilir. Ebû Yusuf ve Muhammed (R.A.)
dediler ki, kırktan altmışa kadar olan fazlalıkta bir şey yoktur. Altmış olunca
iki erkek veya dişi «Tebîa» (Wr senesini bitirmiş ikinci seneye ayak basan
buzağı» verilecektir, yetmiş olunca bir dişi «Müsinne» (iki yaşım bitirmiş
üçüncüye ayak basan bir düve) ile bir erkek Tebîa zekât olarak verilir. Seksen
olunca iki Müsinne zekat verilir. Doksanda üç dişi Tebîa yerilir. Yüzde iki
Tebîa, biıde dişi Müsinne verilir. Bu kaideye binaen her. on (fazla olunca) da
farz olan bir erkek Te-bîadan bir dişi Müsinne değişir. Camuslarla sığırlar
birdirler. (Hepsi sı-ğırgülere dahildir)
Kırktan az oları
koyunlarda zekât yoktur. Ağzıyla yaylayan ve bir seneden beri sahibinin elinde
olan kırk koyundan yüz yirmiye kadar bir koyun zekât vardır. Bir fazla olunca
iki yüze kadar iki koyun verilecektir. İki yüzden bir fazla olunca üç yüz
doksan dokuza kadar üç koyun zekât verilir. Dört yüze yetişince dört koyun
verilir. Bundan sonra her yüz koyunda
bir koyun zekât vardır. Koyun ve keçi bir sayılırlar. (Yani ayna türdendir.)
Atlar erkek ve dişi
karışık Olduğu halde (veya yalnız dişi olduğu halde) kendi ağzıyle yaylarsa
sahipleri muhayyerdir. İsterse her at için senede bir altın zekât verir,
dilerse para ile takdir eder. Her iki yüz dirhem" için beş dirhem zekât
verir. Yalnız erkek atlar olursa zekâtları yoktur Ebû
- Yusuf ve Muhammed dediler ki, atlar katırlar ve eşeklerin hiç birinde zekât
yoktur
Ancak ticaret için
alınmış olurlarsa, o vakit ticaret zekâtı verilecektir. (Yani normal fiatla
kıymetlendirilir zekatları verilir.)
Daha bir senesini
doldurmayan deve yavrularında, birinci senesinde olan kuzularda ve buzağılarda
beraberinde büyük baş hayvan yok ise, Ebû Hanife ve Muhammed'e göre zekâ,t
yoktur. Ebû - Yusuf diyor ki; . onlardan
birisi zekâtlarına verilecektir.
Kendisine bir erkek
Müsinni zekât vermesi vacip 'olanın Müsinnisi yok ise zekâtı toplamakla
vazifelendirilen zat ondan daha üstününü alır ve fazlasını mal sahibine geri
verir.
veya Müsinrüden daha
düşüğü ile beraber üste para alır. Zekatta hayvan yerine kıymet te verilir ve
caizdir. Çalıştırılan, senenin yansı veya ekserisi yem yedirilen hayvanlar için
zekât yoktur
Zekâtı toplayan memur,
malın en iyisini almadığı gibi en kotusu-fcıti de alaamz, orta olaru alır.
Zekâtı icap ettirecek miktar malı bulunan 'kişi senenin ortasında aynı'cinsten
mal elde ederse onu da malına ilave ederek ikisinin zekâtını birden verecektir.
Saime- Senenin
ekserisinde otlamakla iktifa eden hayvandır. Eğer kişi hayvanlarına senenin
yansı veya daha fazlasında yem yedirırse o hayvanlara zekât düşmez. Ebû Hanife
ve Ebu - Yusuf a göre, zekat ancak nisap miktarında vardır. İki nisap arasındaki
fazlalıkta yoktur .
irriam-ı Muhammed, «hepsinde vardın» dedi. Zekât vacip olduktanım-ra tehir
edilir ve mal helak olursa yine zekât düşer. Nisaba sahip olduğu halde daha
senesi tamam olmadan evvel zekâtını verirse caizdir. (Bu zekata, zekatı
muaccele denir.)
İki yüz dirhemden az
olan gümüşte zekât yoktur. İki yüz dirhem olup, üzerinden bir sene geçerse beş
dirhemim zekât olarak vermelidir İki yüzden fazla olan dirhemler, iki yüz kırka
varmayınca zekâtı voktur İki yüz kırk olunca bir dirhem daha verilir. Bundan
böyle her kırk dirhemde bir dirhem ilâve edilerek verilir. Ebû - Yusuf ve Muhammed
dediler ki; iki yüz dirhemden fazla olanın zekâtı hesaplanarak verilmelidir
(Meselâ bir dirhem fazla olursa, birinin (yani fazla olan bu bir dirhemin de)
kırkta birini vermelidir.) Eğer turalı paraların yüzde ellisinden fazlası gümüş
ise o para gümüş hükmünü alır. Eğer karıştırılmış madde gümüşten daha fazla
ise, metre malı hükmündedir. Ne zaman kıymeti ile nisaba erişirse zekâtı
verilecektir.
Yirmi Miskalden daha
az olan altında zekât yoktur. Yirmi mis-kal olmakla üzerinden bir sene geçerse
yarım Miskal zekâtı vardır. Bilahare her dört Miskalde iki kırat (her kirat
beş arpa tanesi miktarıdır) zekât vardır. Ebû - Hanife (B.A.) ye göre, yirminin
üstünde olan Mıskaller dörde varmayınca zekâtları yoktur. (Meselâ yirminin
zekatı ne ise yirmi bir, iki ve üçün zekâtı da o kadardır.)
Altın ve gümüşün
külçelerinde, onlardan yapılmış süs eşyasında ve kaplarda zekât vardır. (Altın
ve gümüş ne şekilde olursa olsun zekatları behemehal vardır.)
Ticaret eşyası ne
olursa olsun....b
Kıymeti altın veya
gümüşle takdir edilip, nisaba baliğ olursa zekâtı vaciptir. Altın ve gümüşten
hangisiyle takdir etmek fakir ve miskinlere daha uygun düşerse, onunla takdir
etmelidir. Senenin iki tarafında nisap tamsa ortasında azalmak zekâtı
düşürmez. Ticaret eşyasının kıymetleri hesaplanarak, Altın ve gümüşe
eklenecektir. (Öylece zekâtı verilecektir) İmam-ı Âzam Ebû - Hanife (R.A.) ye
göre, altının kıymeti nisap tamamlayıncaya kadar gümüşe eklenir ve bu suretle
zekât verilir. Ebû Yusuf ve Muhammed'e göre altın gümüşe kıymetle değil, cüzler
(parçalar) halinde eklenir ve zekâtları verilir
İmam-ı Âzam diyor ki,
odun, kamış ve otlar hariç yeryüzünün bitirdiği her ürünün azında ve çoğunda,
nehir veya yağmur suyu ile sulandığı takdirde onda bir vardır. (On tenekede
bir teneke zekât vardır.)
İmam-ı Ebû - Yusuf ile
Muhammed <ledjler ki: Ancak meyvesi (bir sene ilâçsız olarak) dayanan
bitkilerde beş VESK'a vardığı zaman onda bir vardır. Vask: Resulullahın (A.S.)
sâ (Ölçek) iyle altmış sâ'dır (bin kırk dirhemdir) . İki
imama göre, sebzelerde (yeşilliklerde) onda bir yoktur.
İki kavle göre de,
kova, dolap veya hayvan sırtıyla sulanan meyve ve ziraatın yirmide biri verilir.
Ebû - Yusuf (R.A.) ölçü ile değil de tartıyla satılan zâferan ve pamuk gibi nesnelerde
«Eğer kıymetleri, ölçü ile satılanların en ucuz cinsinin beş vaskina tekabül
ederse kendilerine de zekât vacip olur» der. İmam Muhammed dedi ki: Eğer
yerden alınan mahsul, nevinin takdir olunduğu en büyük ölçüyle beş misline
yetişirse onda bir vacîp olur. O halde pamuk beş yük (her yük üç yüz ırak
batmanıdır) olarak itibar olunur. Zâferanda beş batman (bir batman yirmi altı
vâkîyedir)
olarak itibar olunur.
Bal, üşürlü araziden
elde edildiğinde ister az, ister çok olsun onda biri zekâta verilir. Ebû -
Yusuf dedi ki; bal on ZİKKE'ye (tulum demektir. Beheri elli Irak batmanıdır)
varmadıkça zekâtı yoktur. İmam Muhammed (R.A.) dedi ki; Beş FEAK'a varmadıkça
zekâtı yoktur......
Her FERAK otuz altı
batmandır. Haraç düşen araziden çıkan
şeylerdî onda bir (zekât) yoktur. (Bu arazide sadece haraç vardır.)
Allah (C.C.) buyurur
ki, «zekâtlar Allahtan bir farz olarak yoksullara, düşkünlere, zekâtları
toplayan memurlar ma, kalbleri müslümanh-ğa ısındınlacaklara verilir; kölelerin
borçluların, Allah yolunda olanla-rm ve yolda kalanların uğrunda sarf
edilir. Allah bilendir, hakimdir»
(Tevbe: 61) ,
Bunlar Âyet-i celîlede
beyan buyurulan sekiz sınıftır. Kalbleri müs-lümanlığa ısındırılacaklar sınıfı
ortadan kalkmıştır. Çünkü Cenabı Allah îslâmı aziz kılmış, artık İslâm onlara
muhtaç değildir. Fakir; (yoksul) az bir malı olandır. Miskin; (düşkün) hiç bir
malı olmayandır. Zekâtı toplamakla vazifeli olan bir kimseye çalışmasının
ücreti kadar zekâttan kendisine verilir. Kölelere, kendileriyle akdi kitabet
(yani şu ka^ dar para getir seni âzât edeyim) edilenlere boyunlarını kölelikten
kurtarmak için zekâtla yardım edilir. Garım; borçludur (borcunu verecek malı
yok ise zekât verilir). Allah yolunda: Fakirlikten dolayı ordudan geri kalan
gazilerdir. Yolda kalanlar: vatanında malı olup kaldığı yerde bir şeyi
olmıyandır. Zekatın sarfedilecek yerleri bunlardır. Mal sahibi isterse bunterm
hepsine, isterse tek bir sınıfına zekâtını verebilir. Zekâtım gayri müslim
vatandaşa veremez. Zekâtiyle mescit inşâ edemez. Ze-kâtıyle ölüyü kefenleyemez.
Zekâtiyle âzât olunacak bir köleyi satın alamaz. Zekât zengine verilemez.
Zekâtını veren zat babasına, dedesine —ne kadar yukarı giderse gitsin— öz
evlâdına, evlâdının evlâdına —ne kadar aşağı inerse insin— veremez. Koca,
hanımına, hanımı da kocasına, İmam-ı Azama göre zekâtım veremez. İmam-ı Ebû -
Yusuf ve Muhammed dediler ki: Hanım, kocasına verebilir, (çünkü nafakasiyle
mü-Icellef değildir) kişi, mukâtebine, kölesine, zengin bir kimsenin kölesine
ve zenginin küçük çocuğuna, Beni-Hâşim'in temiz soyundan olanlara, —ki bunlar:
Hz. Ali (R.A.), Hz. Abbas (R.A.), Hz. Cafer, Hz. Âkil ve Hz. Abdülmuttalip oğlu
Hz. Hâris'in.aileleri ve azatlılarıdır— zekâtını (malının kirini) veremez.
İmam-ı Âzam ve
Muhammed dedi ki, fakir zannettiği birisine
ze-verir, sonra zengin veya Hâşimi veya kâfir...
olduğu anlaşılırsa
veya karanlıkta bir fakire verdiğini zannedip de sonra babası veya oğlu olduğu
anlaşılırsa, geri alınak yoktur. (Zekât yerine geçe^.) îmam-ı Ebû - Yusuf .dedi
ki; geri almak lâzımdır. Eğer zekâtını bir şahsa verirse, sonra o şahsın
kendisinin kölesi veya mükâtebi olduğunu anlarsa, bütün ulemânın kavline göre
caiz değildir.
Hangi maldan olursa
olsun, nisaba sahip olan şahsa zekâtın verilmesi caiz değildir. Her nekadar
sağlam ve çalışır olursa da nisâbdan az serveti olana, zekât verilir. Bir
memleketten diğer bir memlekete, zekâtın nakli -fiâiz değildir. Ancak her
memleketin halkının zekâtı onların içinde bulunan'falsirle.rine dağıtılır.
Ancak insan, bir memleketten diğer bir memlekete akrabası , için veya . memleketinin
fakirlerinden daha muhtaç olanları için zekâtını götürebilir
Eğer nisaba erişen
serveti, meskeninden, elbesisinden ev eşyalarından, binek atından, harp
âletlerinden ve hizmet için beslediği kölesinden fazla ise hür ve müslüman olan
kişiye fitre vacip olur. Küçük çocuklarının ve kölelerinin fitrelerini vermek
mecburiyetindedir. Ne kadar aynı evde iseler de hanımının ve büyük çocuklarının
fitresini (izinleri olmaksızın) veremez. Kendisiyle akdî kitabet ettiği
kölesinin ve ticaret için aldığı kölelerinin de fitrelerini veremez. İki
ortağın arasında olan kölenin fitresi hiçbirisine düşmez. Müslüman, kâfir olan
kölesinin fitresini vermelidir. Fitre, yarım SA* (520 dirhem) buğday veya bir
SA" (1040 dirhem) hurma veya kuru üzüm veya arpadan ibarettir. İmamı Ebû
Ha-riife ve îmanu Muhammed (R.A.) nezdinde, litre sekiz ırak batmanıdır. Ebû -
Yusuf (R.A.) dedi ki; beş tam, üçte bir-batmandır.
Fitrenin vacip
olunması Ramazan bayramının fecrinin doğmasına -bağlıdır, oysa bundan evvel
vefâ,t edenin fitresi vacip olmaz. Fecir doğduktan sonra müslüman olan veya
doğup dünyaya gelenin fitresi vâ-ciıp olamaz. Bayram gününde daha namazgaha
çıkmadan evvel fitreyi (fakirlere) vermek müstehaptır. Eğer bayram gününden
evvel verilirse caizdir. Şayet bayram gününden sonraya Xeför «derlerse- sakıt
olmaz. Belki fitre vermek kendilerine düşer ve lâzımdır.
Oruç iki kısımdır:
Farz ve nafile oruçlarıdır.
I -Farz
olanı da iki kısıradır: Ramazan ve muayyen adak orucu gibi. Bir kısmı muayyen
bir zamana bağlıdır. Bu oruç geceleyin edilen bir-niyetle caizdir. £ğer
sabahlanınoaya kadar niyet, etmemişse, .fecirle zeval arasında yapacağı niyet
kâfî gelir. Farz orucun ikinci kısmı; insanın zimmetinde sabit olan bir
orucdur. Ramazanı şerifte kazaya kalmış oruç, mutlak nezir (adak) ve kefaret
oruçları gibi. Bu kısım oruçlar ancak geceleyin getirilmiş bir niyetle caiz
olurlar. Bütün nafile oruçlar öğleden evvel yapılan niyetle caiz olurlar.
Şaban ayının yirmi dokuzunda. Ramazan ayının hilâlini (ayım aramak halk için en
uygun bir haıe«.et-tir. Eğer hilâli görürlerse ertesi gün oruç tutarlar. Eğer
hava bulutlu oltip ayın görünmesi mümkün olmazsa Şaban ayını otuz gün olarak tamamlarlar,
sonra oruç tutarlar.)
Tek başına Ramazan
ayını görenin şahitliğini devlet reisi kabul etmezse dâhi şahsî olarak orucunu
tutmalıdır. Eğer gökte bulut varsa, devlet reisi hilâli gören bir tek âdil
şahidin şahitliğini kabul edecektir* Bu şahit ister erkek, ister kadın, ister
hür, ister köle olsun... Eğer bulut yok ise, tek kişinin şahitliği kabul
olunmaz, ta ki haberleri ilim ifâde eden bir cemaat şahitlik etmezse... Orucun
zamanı ikinci fecrin doğuşundan başlar, güneş batıncaya kadar devam eder. SAVM
(oruç): Niyetli olarak gündüzleyin yemek, içmek ve cinsî münasebetten sakınmak
demektir. O halde oruçlu, unutarak yer, içer ve cima. yaparsa orucu bozulmaz.
Eğer (gündüzleyin) uyuyarak ihtilâm olursa veya bir kadına bakarak menisi
akarsa, veya yağlanırsa veya kan aldırırsa veya gözüne sürme çekerse veya
hanımını örierse orucu bozulmaz. Eğer öpmekten veya ellemekten menisi akarsa
günü gününe orucunu kaza eder (kefaret yoktur.)
.
Nefsinden emin olunca
öpmekte beis yoktur. Eğer emin değilse mekruhtur. Eğer kişi zorla ve elinde
olmıyarak kusarsa, orucu bozulmaz. Eğer isteğiyle ağız dolusu kusarsa kaza
etmesi lâzımdır. (Kefaret lâzım gelmez.)
Taş veya demir yutanın
orucu bozulur - (kefâret yoktur.) İradesiyle bir insanı ön veya arkadan cima
eder, gıda veya deva alıp bir şeyi yer veya içerse orucunu günıi gününe kaza
etmekle beraber.........
-sihar- (1) kefareti
gibi bir kefaret verecektir. Fercin haricinde (bacakların v.s.) cima yaparak
meni gelirse, orucunu kaza eder, fakat kendisine keffaret lâzım değildir.
Ramazan haricinde ifsat edilen oruç için kefaret yoktur. Arkasından şırınga
ile ilâç, veya burun yoluyla herhangi bir sıvıyı alan veya kulaklarına bir şey
akıtan veya karnın derinliğine veya dimağa doğru inen bir yarayı tedavi
ederken, karnına veya dimağına ilâç kaçan bir kimsenin orucu bozulur, (Kaza
eder, fakat kendisine fcefâ-rel-düşmez). Ebû Hanife (R.A.) nezdinde,'kişinin1
tenasül âletine bir sıvı akıtılırsa, orucu bozulmaz. Ebû Yusuf «Bozulur» dedi.
Ağzıyla bir şeyi tadanın orucu bozulmazsa da mekruhtur. Eğer kadının başka
imkânı varsa, çocuğu için yemek çiğnemesi mekruhtur. Sakızın çiğnenmesi
oruçlunun orucunu bozmaz, fakat mekruhtur. Ramazanda hasta olan kişi, oruç
tutmakla hastalığının uzanmasından korkarsa, orucunu bozar, bilâhare kaza eder.
Eğer misafir orucu tutmaktan zarar görmezse, oruç tutması daha iyidir, fakat
yeyip sonra kaza etmesi de caizdir. Eğer hasta veya misafir aynı durumda
oldukları halde ölürlerse kaza lâzım gelmez. Eğer hasta iyileşir, misafir de
evine geldikten sonra ölürlerse, sağlık ve ikamet ettikleri günler kadar kendilerine
kaza düşer. Ramazan kazalarını kişi isterse ayrı ayrı, ve dilerse arka arkaya
tutar. Eğer Ramazan kazalarını diğer Ramazanın gelişine kadar te'hir ederse
ikinci Ramazanı tutar ondan sonra, diğer Ramazanı kaza eder. Fidye (kefaret)
yoktur. (Şafiî diyor ki, her çün için bu şekilde kefaret yardır.) Gebe (hâmile)
ve süt veren hanımlar evlâtlarından (veya kendilerinden)*^ korktukları zaman
oruçlarını bozar, bilâhare kaza ederler, kendilerine fidye (keffaret) düşmez.
Oruç tutmaya gücü kalmıyan ihtiyar,~orucunu. boza.r, keffâretlerde yedirdiği
gibi, her gün için bir miskini doyuracaktır.
Üzerinde Ramazan
kazaları olduğu halde ölen kişi, vasiyet ederse velisi, her günü için bir
miskine buğdaydan yarım SÂ hurttıa ile arpadan tam bir SÂ taam yedirecektir.
Kim ki, nafile orucu tutar......
(veya nafile-namazı kılar) tamam etmeden
bozarsa kaza etmesi lâzım gelir. Çocuk baliğ ve kâfir müslüman olursa, o
günlerinin kalmış kısmında yemez içmezler o günden sonra oruç tutarlar ve
geçmiş zamanları kaza etmezler. Ramazanda baygınlık geçiren kimse baygınlık
geçirdiği günü kaza etmez, ondan sonraki baygın geçen günleri kaza eder,
(Çünkü niyet yoktur) -
Deli olan kimse
Ramazan ayının bir kısmında iyileşirse, bütün geçmiş günlerini kaza etmelidir
Kadın kişi, Ramazanda âdet görürse, orucunu yer, bilâhare kaza eder (nainaz
kaza edilmez). Günün bir kısmında misafir seferden gelirse, kadın âdetten temizlenirse
günün geri kalmış kısmında yemek ve içmekten sakınır. Fecrin doğmadığını zannederek
sahur yiyene veya güneşin battığını sanarak akşam üzeri tftor We ne, bilâhare
fecir doğması veya güneş batmaması görünürse, o gününü kaza eder, keffâret
lâzım gelmez. Bayram hilâlini tek başına gören kişi bayram etmez. Gök bulutlu
olursa, bayram hilâli hakkında ancak İki kişinin veya iki kadınla bir erkeğin
şahitlikleri kabul olunur. Gökte herhangi bir illet (bulut ve sis) yok ise,
ancak haberleriyle yâkin (kesin-bilgi) peydah olan bir cemaatin şahitliği
kabul olunur. (Yâni iki erkek veya iki kadınla bir erkeğin şahitliği kâfi
değildir.)
Mikâp bahsi îtkâf
müstehapür. ttikâf; Oruçlu olup, niyet ederek camide dur-maktır.
İtikâfa girene, cinsî münasebette bulunmak, hanımını eilem&s ve öpmek haram
olur. Camiden, ancak ihtiyacı ve Cuma namazı İçin çıkabilir. Satılan ve satın
alınan mal ortada olmadığı halde camide satmak ve satın almakta bir beis
yoktur. İtikâfa giren şahıs ancak hayırla konuşabilir. Sükût etmek de
mekruhtur. îtikâfta olan zat, gece veya gün-düzleyin cinsî münasebette
bulunursa, itikâfı bozulur. Birkaç günün itikâfını kendisine vacip eden (yani
bir günlük itikâfı nezir eden, yani adayan) şahıs o günlerin gecelerini
itikatla geçirdiği gibi ara vermeyerek arka arkaya yapar, velev ki arka arkaya
yapacağını şart koşmamış olsa bile...
Sağlam, alcılh, baliğ
ve hür olan müslümanlara......
Yöİü"eminiöiup,
gelinceye kadar aile efradının nafakasından, levazırnat ve meskeninden fazla
olarak yol azığına ve bineğe sahipse hac farz olur. Kadını hacca götürecek
mahremi veya kocasının beraberinde olması lâzımdır. Onl'arsjz Mekke'den üç gün
veya daha fasla uzakta olan .bir ha-nunm hacca gitmesi caiz değildir.
(Beraberinde mahremi olmayan kadın hacca gidemez.) (Hadîsi şerif)
Ancak ihram ile
geçilmesi câiz olan mîkatlar şunlardır: Medine ehline (yani Medİne-i Münevvere
yoluyla gidenler için) zulhuleyf e'dir.
İraklılara (yani o
yoldan gidenlere) «Zâtü Irk» dır. Şamlılara «El* cuhfe» dir. Necdlilere «Karen»
(lir. Yemenlilere «Yelemlem» dir. Eğer daha bu yerlere gelmeden evvel ihramını
bağlarsa caizdir. Bu mikatlar-la Mekke arasında oturanların mîkatlari harem
hududuna kadar olan arazîlerin hepsidir.
Mekke'de oturanların
hac için ihram bağlama yerleri haremin ta kendisidir, ömre için ise, haremin
haricine çıkıp «Kıla tâbir edilen yerden, ihram bağlanır. İhramı bağlamak
İsteyen, gusül eder veya abdest-alır, fakat gusül daha efdaldir. İki adet yeni
veya yıkanmış peşkir bağlar. Birisini (göbekten aşağı) ki, buna izar denir,
diğerini (göbekten yukarı bağlar) ki, buna da Rıda denir. Eğer güzel kokusu
varsa (ihramdan) evvel koku sürer (ihramdan sonra) iki rekâ,t ihramın
sünnetini kılar, selâmdan sonra şu duayı okur: «Ey ulu Allanun, ben hac etmeyi
İrâde ediyorum, bana kolaylaştır ve benden kabul eyle» (bunu dedikten) ve
namazdan sonra telbiye edecektir. Eğer ihramım yalnız hac için bağ-lamışsa hac
niyetiyle telbiye eder. Telbiye şudur: «Lebbeyke AHahümme lebbeyk» (Ey Allahım
işte hizmetine geldim, işte hizmetine geldim) Leb-beyke lâ şerike leke lebbeyk
(işte hizmetine geldim, senin ortağın yoktur. İşte hizmetine geldim) innel
hamde venni'mete leke velmülke (şüphesiz hanıd ve nimetler senindir ve mülk de
senindir) lâ şerike leke (senin ortağın yoktur).
Bu kelimelerin hiç
birisini bozmak caiz değildir. Eğer bazı kelimeleri (sonuna) eklerse, caizdir.
Kişi, Lebbeyke'yi okuduğu zaman ihrama girmiştir. O zaman ihramda yapılmasından
Allahın sakındırmış olduğu şeylerden sakınsın. Rafes, (cima, fahiş konuşmak
veya kadın huzurunda cinsî münasebetten bahsetmek) Fücur (günahlar) cidal
(mücadele etmek) den şiddetle kaçınsın. Avlanamaz, av hayvanlarını işaret
ederek avcıya gösteremez, avcıya avın yerini söyleyemez, gömlek, don, sarık,
fes, aba ve mestler giyemez. Ancak ayakkabı bulamazsa mestleri ayak
bileklerinden aşağı gelmek üzere ağızlarım keserek pabuç yerme kullanabilir.
Başını, yüzünü örtmez.
Bedenine koku sürmez, başım..ve bedeninin diğer tüylerini tıraş etmez.
Sakalından almaz, tırnaklarını kesmez, üsfür, zâferan ve VERS bc-yalariyle
boyanmış elbiseyi giyemez, ancak yıkanmış ve boyası çıkmamıza ihram olarak
giyinebilir, İhram-Uya gusül etmesinde, hamama gitmesi evin, ve hovclecin
gölgesinde gölgelenmesinde hiç bir beis yoktur. Para kemerini beline sarar,
başını ve sakalım «Humı» denilen köpüklü otla yıkayamaz. Namazlardan sonra bol
bol telbiye getirir. Bir yüksekliğe çıktığında, bir vadiye (çukura) indiğinde
bir kafile ile karşılaştığında ve seher zamanlarında telbiyeyi getirir.
Mekke'ye ilk
girdiğinde, mescid-i haramdan başlar Kâbe-i Muazza-mayı gördüğünde tekbir
(Allahü ekber) ve tehlil (La ilahe illallah) getirir. Sonra Hacel'ül-esved
(siyah taş) tan başlar/taşa doğru durur Allahü ekber der, iki ellerini
kaldırarak taşa sürer, her hangi bir müslü-man'a zahmet vermeksizin gücü
yetiyorsa taşı öper, Kabe kapısının tarafına gelen sağ kolu üzerine ziyarete
başlar, daha ziyarete başlamazdan evvel göbekten yukarı bağlanan ihramını sağ
koltuğu altından sol omuzu üzerine atıp (îzdiba' yaparak) yedi kere dönmek ile
Beyt-i şerifi ziyaret eder (bir dönmek bir gavttir, yedi şavt bir ziyarettir)
tavafı (ziyareti) Hatîni'a (Hz. İsmail'in hücresi) girmezden yapmalıdır. İlk
üç şavtta omuzlarını silke silke biraz acele edecektir. (Remi yapacaktır) Diğer
dönüşlerinde normal yürüyüşüyle yürüyecektir.
Taşın yanından her
geçtiğinde eğer gücü yetiyorsa, taşı eller ve ziyaretini taşı elleyerek (ve
öperek) sona erdirir. Bundan sonra Hz. İbrahim (A.S.) in makamına gelir, onun
yanında veya mescidin mümkün olduğu herhangi bir yerinde iki rekât namaz kılar.
Bu ilk tavaf (ziyaret) kudüm (Mekke'ye ilk gelme) tavafıdır ve sünnettir.
Vacip değildir. Ancak Mekke'de oturanlar için tavafıl kudüm yoktur. Bu ziyaret
böylece yapıldıktan sonra «Safa» denilen tepeye gelir, Safâ'nm üstüne çıkarak
kıbleye yüzünü çevirir tekbir, tehlil ve peygambere salâvat getirir ve ihtiyacı
için Allaha yalvarır, ondan sonra «Merve» denilen tepeye doğru iner normal
yürür, tam vadinin (eskiden varmış) ortasına gelince iki yeşil direğin
arasında koşa koşa yürüyecektir. Merve'ye gelinceye kadar normal yürüyüşüne
devam edecektir. Merve'nin üstüne çıkar Safa'nm üstünde yaptığını burada da
yapar, işte bu bir şavttir. Böylece yedi şavt yapar, Safa'dan başlar Merve'de
bitirir. ,
Bu safa ile Merve
arasındaki sa'yden sonra Mekke'de ihramını çıkarmadan ve fırsat buldukça
Beyt-i şerifi ziyaret ederek terviye (düşünce veya su aîma manasınadır ve ayın
sekizinci günüdür) gününden bir gün. evveline kadar kalır. O gün de devlet reisi
bir hutbe okuyarak- o hutbede halka, Mina'ya gitmeyi, Arafatta namazın ne
şekilde kılınacağı, vakfeye durmayı ve Arafat'tan Müzdelife'ye inmeyi öğretir.
Kişi terviye günü Mekke'de sabah namazını kıldıktan sonra Mina'ya gider.
Arafat günü sabah namazını Mina'da kılıncaya kadar Mina'da durur. Ondan sonra
Arafat'a doğru yola çıkar ve Arafat'ta vakfe (durak) eder.
Arife günü biraz
geciktirerek öğle zamanında devlet reisi öğle ve ikindi namazlarını cem-i
takdim ederek ikisini bir arada kıldırır, bir hutbe okur ve hutbede halka Araf
ata nasıl vakfe edilir, Müzdelife'de nasıl durulur, Cemrelere (taş yığınları)
nasıl taş atılır, Kurban nasıl kesilir, ziyaret (faiz) tavafı nasıl yapılır
öğretir.
Öğle ve ikindi
namazlarını öğle zamanında bir ezan iki kaametle kıldırır Ebû - Hanif e'ye göre
kişi tek başına çadırında namazını eda ederse, her namazı vaktinde kılar. Ebû
- Yusuf ve Muhammed (Allanın rahmeti üzerlerine olsun) dediler ki tek başına
namazını kılan dahi iki namazı cem eder. (Yani çadırında dahi kılarsa semeder)
Namazdan sonra durak
yerine gider (Rahmet) dağına yakın bir yerde durur. (Dua eder, ta ki güneş
batıncaya kadar.)
Arafat'ın her yeri
duraktır, ancak «Batnu-ârne» (Arafat'ın karşısında ve soldadır) denilen yer
haricdir. Devlet reisi, binici olduğu halde dua edip halka hac menâsikini
(ibadetlerini) bildirecek durumda olması daha uygun ve elzemdir.
Arafat'ta vakfe
(durak) etmezden evvel, gusül etmek müstehaptır. Vakfede çok dua etmelidir.
Güneş battıktan sonra, devlet reisi, halkla beraber normal bir şekilde
yürüyerek Müzdeîife'ye inerler ve orada konaklarlar. Müstehap olanı «Küzeh»
denilen ve üzerinde ateş yaktırılan dağın yakınına inmeleridir. Devlet reisi
ezan ve kaametle halkın önünde akşam ve yatsı namazlarını, yatsı zamanında
cemi te'hir ve toplu olarak kıldıracaktır.
Ebû - Hanife ve îmam-ı
Muhammed (R.A.) nezdinde, Arafat'tan Müzdelife'ye gelirken yolda akşam namazını
kılanın namazı olmaz. Fecir gelince imam halkla beraber sabah namazını GALES
(karanlık) te kılar, sonra kendisi vakfe eder, halk da onunla beraber vakfe
ederler (yani ayakta durup dua ederler). Müzdelife'nin bütünü vakfe yeridir.
(Müzdelife'de sabah namazından güneşe kadar bulunmayana kurban lâzım gelir.
Zira bu saatta Müzdelife'de bulunmak vaciptir.)
Ancak (RlüzdeÜIe'nhı-solmıtla
olan) «MTIHASSÎR» vadinin içi Müz-delife'den değildir. Daha sonra devlet
fçisi" beraberinde halk olduğu halde güneş doğmazdan evvel.«Miaa» denilen
mühcrck yere getir. (Büyük S«ytan diye adlandırılan) «Cemıetü! AΣabs»den
başlayarak vadinin içinde durarak (sırtı tam Mekke'ye yüıü IMLÎua'ya %'tlh)
nohut kadar olan tunların benzeri olan yedi taşı c'ü^acetül AttitSıeye» atar,
hor ts^ta tektir alır, Cemrenin yanında durmam, ilk taşı atarken telbiyeyi
keser. Dilerse bundan sonra kurban keser, kurbandan sonra başını tamamen tıraş
veya bir kısım saçım makasla keser. Tamamen tıraş olunmak daha ef-daidir.
Bunları yaptığında —kadınla '--düşüp kalkmak hariç— her şey kendisine helâl
olur. O gün veya ertesi veya daha ertesi günü Mekke'ye gider ziyaret (farz)
tavafı olarak Kâbenin etrafında yedi şavt (tur) ziyaret yapar. îlk Mekke'ye
geldiğinde yaptığı ziyaretten sonra Safa ve Merve arasında sâ'yi yapmış ise, bu
farz ziyarette «Rami» (JCısa ve sert adımlar atarak göğsünü gere gere yürümek)
yapmadığı gibi Safa ye Merve arasında sâyi de yapmaz,
îlk ziyaretten sonra
Safa ve Merve arasında sâ'yi yapmamış ise, bu fara ziyarette (ilk üç
turlarında) rami yapıp ziyaretten sonra belirttiğimiz şekilde Safa ile Merve
arasında sa'yi yapacaktır. Bundan sonra kadın da kendisine helâl olur. Hacda
farz olan tavaf işte bu tavaftır.
: Bu üç günden sonraya
bu tavafı tehir etmek tahrimen mekruhtur. | Eğer tavafı bu günlerden sonraya
tehir ederse, İmam-ı Âzam Ebu -Hanife (R.A.) ye göre «Bir kası akıtması
lâzımdır». Bu tavafı yaptıktan sonra Mtna'ya döner ve Mina'da kalır. Bayramın
ikinci günü Öğle olduktan sonra Hayf mescidine yakın olan (küçük) cemreden
başhyarak, yedi taşı bu cemreye atar, her taş atışında tekbir getirir, bu
cemrenin yanında biraz durur, sonra ortancaya gider aynisini yapar, biraz
durduktan sonra cemretülakabeye gider ve öylece ona da yedi taş attıktan sonra
derhal uzaklaşır. Ertesi günü öğleden sonra yeniden üç cemreye aynı minval
üzere yedişer taş atılır. Acele olarak dönmek isterse Mekke'ye döner, Mina'da
durmak, isterse, dördüncü gün öğleden sonra üç cemre-re taşları atsûr, böylece
bitirir. Dördüncü günü fecirden sonra öğleden evvel taşlan atmak Ebû -
Hanife'ye göre caizdir. Kendisi Mina'da tas, atmak için kalıp ağırlığım daha
Önce Mekke'ye göndermesi mekruhtur, Mekke'ye giderken «Mtihasseb» vadisinde
iner......
Mekke'ye gelince
Kâbenin etrafında yedi tur ramelsiz tavaf yapar. Bu tavaf seder (çıkış)
tavafıdır. Mekkeliler hariç, diğer hacılara vaciptir. Bu tavaftan sonra
Mekke'yi derhal terkeder, memleketine döner.
Eğer ihrâmh bir kimse
Mekke'ye girmeden doğrudan Arafat'a gidip önce orada dediğimiz şekilde vakfe
yaparsa, kendisinden kudüm (ilk geliş) tavafı düşer, kudüm tavafını
terkettiğinden dolayı herhangi bir kan akıtmak ta yoktur. Arefe günü öğleden
başlar bayram gününün şafağı sökünceye kadar bu arada Arafata vakfeye yetişen
bir kimse hacca yetişmiştir. (Hac arefedir) Arafat'tan uyku Veya baygınlık
halinde veya Arafat'ta olduğunu bilmediği halde geçen bir kimseye bu geçişi
vak* fe yerini tutar.
Kadm, haccm bütün
menasikinde (ibadetlerinde) erkek gibidir. Ancak ihrâmh iken başını açamaz,
sadece yüzünü açar, telbiyede sesini yükseltemez, tavafta ramel yapamaz. Safa
ve Merve arasında sa'yi yaparken yeşil direkler arasında normalden fazla
yürüyemez, başını dip-ten tıraş edemez, ancak kasır (makasla birkaç tüyünü
almak) yapar.