Rehinle İlgili Fasıl :3
Cinayetler Bahsi 3
Kısas Icabeden Ve Etmeyen Katl Babı5
Adam Öldürmenin Aşağısında Kısas
Babı7
Kısasın Sükutu İle İlgili Fasıl8
Kısasla İlgili Fasıl8
Katilde Şehâdet Ve Katlin Hâlinin
İtibarı Babı9
Diyetler Bahsi 11
Diyetle İlgili Fasıl12
Kısas Ve Diyetle İlgili Fasıl14
Ceninin Diyeti İle İlgili Fasıl15
Yolda Meydana Gelen Şeyin Diyeti
Babı16
Yıkılacak Duvarın Tehlikesi İle
İlgili Fasıl18
Hayvanın Cinayeti Ve Hayvan Üzerine
Cinayet Babı19
Kölenin Cinayeti Ve Onun Üzerine
Cinayet Babı21
Kölenin Üzerine Olan Cinayet Faslı22
Müdebber Ve Ümmü Veledin Cinayeti
İle İlgili Fasıl23
Kölenin, Çocuğun Ve Müdebberin Gasbı
Ve Bu Gasbda Cinayet Babı23
Kasâme (Diyet Yeminleri) Babı 24
Meakıl Bahsi27
Vasiyetler Bahsi 28
Malın Üçte Birinin Vasiyyeti Babı30
Hasta Halde Âzad Babı31
Akrabalara Ve Akrabalardan
Başkalarına Vasiyyet Babı33
Hizmetçi, Sakin Olacak Yer Ve Meyve
İle Vasiyyet Babı34
Zimmînin Vasîyyeti Babı34
Vasiy Babı35
Vasiyetle İlgili Fasıl36
Hunsa Bahsi36
Müteferrik Meseleler38
Ferâiz Bahsi 42
Kırk Hal45
Asabalar Hakkında Fasıl52
Hacb Hakkında Fasıl 53
Avl İle İlgili Fasıl 54
Zevılerhamla İlgili Fasıl55
Batanlar Ve Üzerlerine Yıkılanlar
Faslı56
Mecüsînin İrsi İle İlgili Fasıl56
Münâsaha İle İlgili Fasıl56
Ferâizin Hisabı Babı57
Tedahul, Temâsül, Tevâfuk Ve
Tebâyünle İlgili Fasıl58
Musannifin Mâruzâtı58
Bir kimse, üzümü sıkıp
şırasını çıkarsa ve kıymeti on dirhem olan (bu üzüm suyunu) on dirhem
mukabilinde rehin koysa bundan sonra o (sıkılan şıra rehin kabul eden kimse
yanında) şarap olsa, bu şaraplığından sonra da sirke olsa, halbuki o (sirkenin)
kıymeti de on dirheme müsavi olsa (yani, on dirhem değerinde olsa) yine o
(sirke, on dirhem mukabilinde - karşılığında) rehindir. (Kıyasa göre, rehin
batıl idi. Zira şıra şarap olup, malî mutekavim olmaktan çıkmıştır).
Kıymeti on dirhem değerinde
bir koyun, on dirhem karşılığında rehin konsa ve koyun ölse, deriside
dibağatlansa, ve o (dibâğat-lanan) derisi bir dirheme müsavi (bir dirhem
kıymetinde) olsa o deri bir dirhem karşılığında rehindir.
Rehnin neması (rehinden
meydana gelen şeyler), rehnin çocuğu, yavrusu, yünü ve meyvesi gibileri, rehin
bırakana aittir. (Zira kendi mülkünden meydana gelmiştir). Ve o (rehinden
meydana gelen .şeyler hangisi olursa) asîı ile (rehin ile) beraber rehindir.
Eğer Nema (rehinden meydana gelen şey, rehin kabul eden kimsenin elinde) helak
olsa, bir şeysiz helak olmuş olur. (Yani borçtan birşey eksilmiş olmaz).
Eğer nema baki kalıp, asıl
(rehin) helak olsa, aslın (rehnin) hissası ile nema olan şeyi rehinden çıkarılır
(yani rehin veren kimse, nema olan şeyin hıssasmı - kıymetini - borcundan
ayırıp düşer). Ve borç, teslim gününde aslın (rehnin) kıymeti üzerine yevmi
fi-kakta (rehnin, rehin kabul eden kimseden kurtarıldığı günde) nemanın kıymeti
üzerine taksim olunur. Borçtan asla (rehne) isabet eden şey, borçtan sakıt oldu
ve borçtan nemaya isabet eden şey ise, nema o şeyle rehinden çıkarılır.
Rehinde ziyâde sahih (caiz)
olur ama Deyn'de (Borçta) ziyâde sahih olmaz ve o (rehin) ziyâde mukabilinde
(karşılığında) rehin olmaz. (Meselâ: Bir kimse on dirhem kıymetinde bir
elbiseyi on dirhem karşılığında rehin verse, sonra bir elbise daha getirip, bu
elbisede evvelki elbise ile beraber rehin olsun dese, caizdir. Ama evvelâ beşyüz
dirhem ödünç alıp, rehin koysa, sonrada «beşyüz daha Ödünç verde rehnimiz bir
dirhem istikraz karşılığında rehin olsun» dese (İmamı Âzam ve İmamı Muhammed
R.A.'e göre caiz değildir). İmamı Ebû Yusuf (R.A.) için muhalefet vardır.
Bir kimse, bin dirheme
muâdil (bin dirhem değerinde bir köleyi bin dirhem karşılığında rehin koysa,
bundan sonra rehin koyduğu birinci kölenin yerine yine bin dirheme muâdil bir
köle evvelkinin yerine rehin diye verse, bu takdirde evvelki köle, rehin verene
teslim edilinceye kadar yine rehindir. Ve rehin kabul eden kimse, ikinci köleyi
birinci köle yerine rehin edinceye kadar (ikinci kölede) emindir.
Eğer rehin kabul eden
(alacaklı), rehin veren (borçluyu) borcundan ibra etse (borcundan vaz geçse) ve
borçluda ibrayı kabul etse, rehinde, alacaklı elinde helak olsa, (istihsanen)
bir şey olmaksızın helak olur, (zira emanettir.)
Eğer rehin kabul eden
(alacaklı) alacağını alsa ve alacağından bir kısmını rehin veren (borçlu) dan
alsa veya rehin koyandan başka bir kimseden alsa veya o deyn ile (alacak ile)
muayyen ve müşahhas olan bir şey satın alsa veya (borçtan) bir şey üzerine sulh
olsa veya başkasına o borcu havale etse (bu zikredilen dört şeyden sonra) rehni
rehin bırakana vermezden evvel rehin helak olsa, rehin deyn'i ile (alacak ile)
helak olmuş olur. Ve rehin kabul eden (alacaklı) alacağı mukabilinde aldığı
şeyi, kendisine teslim eden kimseye gerisin geri verir. Ve havale dahi bâtıl
olur.
Rehin veren ve alan Ademi Deyn üzerine (borcun olmadığına)
muvafakat etseler, sonrada rehin (rehin kabul edenin elinde) helak olsa,
yukarıda geçen mes'ele gibi yine deyn ile (alacakla) helak olur.
Kati (öldürmek, beş
çeşittir) :
1 - Ya amden
(kasden) öldürmektir. Katli amdde (kasten
öldürmek ise, insan azalarını parçalayıcı olan şey ile o nefsi darbe (öldürmeye)
kasdetmektir. O eczayı parçalayıcı şey, yâ kılandan olan veya ağaçtan veya
taşdan yapılmış kesici âletle olan, veya kamış kabığından veyahutta ateş ile
yakmakla olandır. (Zira amd, kasıttır. Kasıt ise, kalb ile olan bir fiildir.
Buna delil ise, Kati âletini kullanmaktır. Böyle olunca da İmamı Âzam R.A.'e
göre öldürmeye kasdedici olur).
İmâmeyne göre ise, gâliben
(çok zaman) Öldürecek şeyle vurmaya kasdetmektir. (Hatta eğer büyük taş veya
büyük ağaç ile vursa, İmamı Âzam R.A.'e göre ise kasd olmaz. Ama İmâmeyne göre
kasden yapılmıştır).
Katlin (öldürmenin) mucibi (cezası), günahkârlık
ve (Dünyada) tayin olunmuş olan kısastır .
Meğer ki affolunsun (yâni,
ölünün velisi affetsin veya bir şeyle sulh olsun) Üasden öldürmede keffâret
yoktur. (Gerek kasden Öldürüp kısas vâcib olsun, gerekse kıssas vâcib olmasın).
2- Veya kati
(öldürmek) Şibhiamd olur (kasden öldürmeye benzeyen kati olur). Şibhi amd
(kasden öldürmeye benzeyen öldürme) ise, kâtil'in katli, amidde zikrolunan
(silâh ve benzeri şeylerden) başkası, (asa ve değnek gibi şeyler) ile kasden
vurup, öl-dürmesidir.
Şibhi amd olan katlin
(kasten öldürmeye benzeyen öldürmenin) mucibi, (cezası şer'an haram kılman şeye
kasdettiği için) günah ve keffârettir. Kasden öldürmeye benzeyen kati de,
katilin yakınlarına ağır diyet lâzımdır. Kısas (ise burada) yoktur.
Şibhiamd nefisten başkasında
(yâni azalarda) amd (kast)dir. (Meselâ: Bir kimse, yaralayan aletten başkası ile
bir azayı telef etse, kısas vâcibtir. Nefisten aşağı olanda şibhi amd yoktur).
3 - Veya kati
(Öldürmek) hataen (yanlışlıkla) olur. Yanlışlıkla öldürmek iki çeşittir.
a) Kastte
yanlışlık: Bir şahsı av hayvanı sanarak veya harbî (yabancı kâfir) sanarak
(okunu veya başka şeyini) atıp, öldürdükten sonra masum (kam haram olan) insan
olduğunu görmesin (de ki gibi olan katildir. Okunu veya silâhını atan kimsenin
hatası, atma fiilinde değildir. Ancak kasten niyyetindedir).
b)
Fiilde yanlışlıktır kr; o da hedefine attığında bir insana
isabet etmesi (gibi) dir. (Meselâ: Bir nişan dikip ona atmakla, adama rast
gelmek gibi. Bunda hata fiildedir).
4 - Veya
kati, yanlışın yerine câri olan kati (Öldürmek) olur ki, o da, uyuyan bir
kimsenin başka birisinin üzerine düşüp öldürmesi gibidir.
5 - Veyahutta
kati, bir sebeple öldürmektir ki, o da mülkünde değilde, başka birinin mülkünde
sahibinin izni olmadan kuyu kazmakla veya taş dikmek gibi şeyler işleyip, bu
sebeple ölen insa-nm hareketi (gibi) dir.
Bir sebeple öldürmenin
mucibi (cezası), yakınlarına diyetin tereddüp etmesidir. Keffaret yoktur.
Katlin (öldürmenin) çeşitlerinin tamamında (katilin,
maktulün) mâline vâris olmaktan mahrumiyetini mûcibtir (icabettir). Ancak
sebeple Öldürenin vâris olmasının mahrumiyetini icabettir-nıez.
Ebediyyen kanı mahfuz olan kimseyi, amden (kasden)
katleden (öldüren katile) kısas vâcib olur
Hür olan katil, hür
mukabilinde (karşılığında) ve köle mukabilinde (kısas yapılarak) öldürülür
(Şafi'îye göre, hür kimse köle karşılığında Öldürülmez). Müslüman (katil de)
zimmî karşılığında öldürülür. (Şafi'iye göre ise, öldürülmez).
Müslüman ve simmî, müste'min
(mülteci) karşılığında öldürülmezler. (Zira mülteci ebediyyen kanı mahfuz olan
değildir). Beiki mülteci kendi misli (kendisi gibi mülteci) karşılığında
öldürülür. (Zira aralamada müsavat vardır).
Erkek (katil), kadın karşılığında, akıllı kimse, mecnun
(deli) karşılığında, baliğ olan kimse, baliğ olmayan (küçük) karşılığında vücûtu
sıhhatli olan kimse, (âma - topal vesair gibi) âzası noksan olan kimse
karşılığında ve etrafı (azası) kâmil olan, âzası noksan olan kimse karşıhğmde
öldürülür
Feri (sülâleden küçük erkek olsun, kadın olsun) aslını
öldürmekle öldürülür, ne kadar aşağı ise de (Meselâ: oğlu babasını öidürdüğünde
oğlu bahasına mukabil öldürülür)
Ama asıl. fer'i mukabilinde öldürülmez. (Meselâ: Baba oğlunu öldürdüğünde, oğlu
mukabilinde öldürülmez). Belki katilin mâlinden üç sene zarfında ödemek
suretiyle vâcib olur. (İmamı Şafiî R.A.'e göre, derhal diyeti eda eder).
Efendi, kölesini, müdebber
kıldığı kölesini ve kendisiyle kitabet yaptığı kölesini, öz evladının kölesini
öldürmekle ve müşterek olan kölesini Öldürmekle öldürülmez.
Bîr kimse (oğul), babasının
kısasına vâris olsa, (babadan) ki» sas sakıt olur düşer. Meselâ: Baba oğlunun
anasını veya oğlunun kardeşini öldürse, baha kısas olunmazdan öncede kadın -
oğlanın annesi Ölse, babadan kısas sakıt olur. Zira oğlu vâris olmuştur).
Baba (oğlunu Öldürdüğünde)
yanında yardımcısı olan kimseye, efendiye kölesini öldürmekte yardımcı olan
kimseye, hataen öldürenin arkadaşına, sabi ve mecnunun (adam öldürmekte beraber
olan) arkadaşının üzerine kısas yoktur ve katli ile kısas vâcib olmayan
kimselerin (cümlesine) yardımcı olanlarada kısas yoktur.
Eğer rehin bırakılan köle
öldürülse, rehin verenle rehin kabul eden kimseler bir araya gelmedikçe katili
kısas olunmaz.
Eğer bedeli kitabete ayrılan
köle, kitabet parasını vermişken Öldürülse, halbuki bedeli kitabete ayrılan
kölenin efendisi ile vârisi olsa, katili için kısas yoktur. Eğer (efendisine
borcunu) ödemeden öldürülmüşse, efendisi (gerek vâris olsun, gerekse olmasın)
katili kısas ettirir.
Eğer (öldürülen mükâtep)
köle (efendisine olan kitabet) borcunu Ödedikten sonra öldürülüp efendisinden
başka vâriside olmasa, yine (İmamı Âzam ve İmamı Ebû Yusuf R.A.'e göre)
efendisi (katilini) kısas ettirir. İmamı Muhammed için muhalefet vardır. (Yâni,
onun indinde kısas yoktur).
Kısas, ancak kılıç (silâh)Ia
yapılır. (Adam gerek kılıç - silâhla Öldürülsün, gerekse başka şeyle öldürülsün
müsavidir).
Matuhun (kendisine bunama
gelen kimsenin) babası için bu-nayan kimsenin elini (kasden) kesen kimseyi ve
bunayan kimsenin yakînini (vârisini) öldüren kimseyi kısas ettirmek hakkı
vardır. Ve bir şeyle sulh olmak hakkı vardır. Ama affetmeye selâhi-yeti yoktur.
(İvazsız - karşılıksız bunayan kimsenin hakkını iptal ettiği için) Sabî (küçük
çocuk zikrolunan şeylerin hepsinde) matuh (bunamış kimse) gibidir. Hâkim
(babanın yokluğunda) baba gibidir. Sahih olan da budur. Vâside (babanın
yoğluğunda bütün işlerde) baba gibidir. Ancak (vâsi çocuk için) nefiste kısas
yaptıramaz.
Bir kimse öldürülse ve
(öldürülen kimsenin) küçük ve büyük evliyası (vârisleri) olsa, (öldürülenin)
büyük vârisi için, (İmamı Âzam R.A.'e göre küçük vâris) büyümezden evvel katili
kısas ettirmek hakkı vardır, İmâmeyn için muhalefet vardır.
Eğer büyük velînin (vârisin)
biri kaybolsa, Ulemanın İcmâ'ı üzere (kaybolan vârisin) gelmesi beklenir.
Bir kimse (masum bir şahsı kasden) bel demiri ile Öldürür
de yaralarsa (katil) kısas olunur. Eğer (öldürmek adamın) arkasından veya asâ
ile olursa katil kısas olunmaz. (İmamı Âzam R.A.'e göre) diyet lâzım gelir.
İmameyne göre ise, kısas olunur. (O da İmamı Âzam R.A.'den bir rivayetti)
Bütün müsakkâle (insanın
kudreti yetmiyecek olan bütün ağır şeylerde), tağrik (suya batırma) ve hanikta
(boğazını sıkıp, öldürmede) olan hilaf, yukarıda geçen hilaf gibidir. (Meselâ:
Müsek-kal - ağır bir şey ile öldürse, suya batırsa ve boğsa, İmamı Âzam R.A.'a
göre katil kısas olunmaz. İmameyne göre ise, kısas olunur).
Eğer (katil, yukarıda üç
şekil Öldürmeyi) bir kaç defa yapsa, icmâ'en (katil) nanik ile (boğazını sıkmak
suretiyle) öldürülür. (Hâkim olan kimse bu şekil cinayeti işleyen adamı
siyâseten öldürür).
Kamçı ile ardı - ardısıra
döverek öldürmede kısas yoktur. (Meselâ: bir kimseyi kamçı ile öldürünceye
kadar vursa, kısas olunmaz. Diyet verir).
Bir kimse yaralansa, tâ
Ölünceye kadar yatakdan kalkamasa, (kendisini) yarahyan kimse kısas olunur.
(Zira sebebi mevcuttur).
Müslüman ve kâfirlerden iki
saf insan birbirleriyle karşılaş-sa ve bir Müslüman (karşıdaki diğer) bîr
Müslümanı harbî zannederek öldürse, katiline diyet ve keffâret lâzım, kısas
lâzım değildir. (Zira hatânın bir nev'idir).
Bir kimse, kendi fîli,
Zeyd'in (adamın) fîli, yılan ve aslanın fîli ile ölse, Zeyd'e diyetin üçte biri
(1/3'ü) lâzım gelir. (Meselâ: Bir adam evvela kendi başını yarsa, sonra Zeyd o
adamı yaralasa, sonra yılan soksa daha sonra da aslan yaralasa, Zeyd'e diyetin
üçte biri lâzımdır).
Bir kimse, Müslümanlara kılıç çekse (kılıcı kınından
çıkarıp müslümanlara sallasa) o kimsenin katli (öldürülmesi) vâcib olur
Bir kimse, diğer kimse
üzerine ,şehirde veya şehirden başka yerde veya gündüzde silâh çekip hücum etse
veya şehirde geceleyin üzerine hücum etse veya şehirden haşka yerde gündüz
deynek ile üzerine hücum etse de (üzerine silâh ve değnek ile) hücum edilen
kimsede3 hücum edeni öldürse, bir şey lâzım gelmez.
Metâını (mal veya eşyasını)
geceleyin çalıp, (eşyayı) yerindeh çıkaran (hırsızı), eğer çaldığı şeyi
Öldürmekten haşka şeyle geri almak mümkün olmadığmdan dolayı (hırsızı kasden)
Öldürse öldüren kimseye de bîr şey lâzım gelmez, (Yalnız hırsızın çaldığı
eşyayı, öldürmekten başka çârelerle almak mümkün ise, hırsızın katli -
öldürülmesi men edilmiştir).
Şehre gündüzün asâ ile hücum
eden kimseyi öldüren veya (başkasına) kılıç sallayıp vuran (fakat) öldürmeyip
(geri) donen kimseyi öldüren kimseye kısas vâcib olur. (Meselâ: Bir adam bir
kimsenin üzerine şehirde gündüzün değnek ile hücum etse veya kılıç çekip vursa
velâkin Öldürmeyip dönse gitse, bundan sonra da yaralanan kimse kalkıp,
kendisini yaralayan kimsenin arkasından erişip - öldürse, katile kısas vâcib
olur. Zira birinci şahıs vurup - yaralayarak geri çekilmekle ismet avdet etmiş -
yâni Ölüme müstehak değildir. Bundan sonra ikinci yaralı adam birinci yarahyan
adamı öldürmekle, masum olan şahsı öldürmüş olur. Böyle olunca da kısas vâcib
olur).
Eğer mecnun (deli) veya sabî
(küçük çocuk), başka bir kimseye kılıç sallasa o (adam da kasten) o mecnun veya
sabiyi öldürse, katile kendi malından diyet lâzımdır. (Zira mazlum olan nefsi
= insanı - Öldürmüştür. Ancak kısas vâcib olmaz. Üzerine gelen şerri def
etmekliğin mubahliğı mevcut olduğu için diyet lâzım gelir).
Eğer bîr kimse kendisine saldıran Deveyi öldürse, kıymetini
tazmin eder. (Zira dâbbenin - hayvanın fiili muteber değildir).
Nefsin (şahsın) dününde
(adam öldürmenin aşağısında) olan kısas, kendisine mümâseleti (misliyyeti
benzerinin muhafazası) mümkün olup, (azayı kesmek) kasden olduğu zaman
(başkasının elini kesen kimsenin eli) mafsaldan (kesilmek suretiyle) kısas
olunur. Eli kesen kimse, eli kesilenden büyük ise de (mafsaldan kesmiş ise,
onu da mafsaldan kesmek suretiyle kısas ederler. Zira mislini hıfzetmek
mümkündür. Ama bileğini yarısından kesmiş olsa, kısas olunmaz. Zira mislini
hıfzetmek mümkün değildir).
Ayakta böylecedir. (Fakat
inciğin yarısında oîsa kısas olmaz. Zira mislini hıfzetmek mümkün değildir).
Burnunun yumuşağını (kasden
kesse) kesen kimse kısas olunur. (Eğer burun kemiğini kesse kısas oîunmas. Zira
mislini hıfzetmek mümkün değildir). Kulak kesmekte dahi kısas olunur. Gözde de
kısas olunur. Eğer ziyası gidip göz yerinde durursa.
Eğer göz yerinden çıkarılsa,
kssas olunmaz. Bu takdirde (câ-ninin) yüzüne ıslak pamuk konim. (Yüzünü ve diğer
gözünü muha-îa/a için) tâ ziyası gidinceye kadar gözüne ayna tutulur. (Eğer bir
göz ise, diğer gözü bağlanıp, üzerine pamuk konur),
Mümaseleye (benzerine)
riâyet olunan baş yarığının hepsinde kısas vaciptir, mûdıha (kemik meydana çıkan
baş yarığı) gibi.
Dişten başka hiç bir kemikte
kısas yoktur (eğer adamm dişini) sokmüşse (söken kfitişeninde) dişi sökülür ve
eğer adamın dişi kırıldı ise (kıranın dişide) eğe ile sürtülerek (beraber
oluncaya kadar) eğelenir.
Erkek, kadın, hür, köîe ve
iki kölenin taraflarında (ayalarında) kısas yoktur. (Meselâ; Bir erkek, bir
kadının âzasından bir yerini kesse veya kadm erkeğin bir yerini kesse veya hür
bir kimse bir kölenin veya bir köîe hür bxr adamm âzasından bir yerini kesse,
kısas olunmaz. Zira etraf -'azalar, emval - mallar hükmündedirler. Kıymette
tefâvütü - yok olma şekli vardır. Ve benzeri mümkün değildir.
Adamm elini bileğinin
yarısından kesmekte ve iyileşen (iyileşmesi umulan) bir derin yara açmada kısas
yoktur. (Zira derin yarada benzerini muhafaza mümkün değildir).
Lisan (Dil) ve Zekerde dâhi
kısas yoktur. Ancak haşefe (zekerin sünnet yeri, başı) kesilmişse (kısas
lâzımdır. Zira sünnet yerinden kesilince benzeri muhafazaya mümkündür). .
Müslüman ve zimmînin tarafı
(vücudunun etrafı) beraberdir. (Zira diyette aralarında kısas câridir).
Cinayete uğrayan kimse, kısas ile diyet almak arasında
muhayyer kılındı, velevki cinayeti işleyenin eli çolak veya parmakları noksan
olsun. (Meselâ: Bir kimsenin eli çolak olup, veya parmakları noksan olsa ve
sağlam bir eli kesse eli kesilen kimse muhayyerdir. İsterse kısas eder. İsterse
diyetini alır. Zira kamilen istifâde mümkün değildir). Veya (velevki) başı yaran
kimsenin başı küçük veya büyük olsa ve yara haşin yan tarafını kaplasa, halbuki
yara, başı yarılan kimsenin kafasını (küçük olmakla) kaplamış olsa (hak üzere
temin etmek mümkün olmamakla muhayyer olur, dilerse kısas eder, dilerse
diyetini alır).
Katilin ölümü ile (maktulü)
velîlerinin affetmesi ile velîlerin mal üzerine sulh olmasiyle kısas sakıt olur
(düşer), eğer mal az ol-sada ve (sulh olunan mal) peşinen ödenmesi vacip olur
(her ne kadar peşin ve vadeli diye zikrolunmamış ise de), velîlerin bazısının
affetmesi ile kısas sakıt olur. Ve vereseden baki kalan kimsenin diyetten
hıssası katilin mâlinden verilmek üzere üç sene zarfında (vadeli) dir (peşin
değildir). Sahih olanda budur. Ve denildi ki diyet (katilin) âkilesi (baba
tarafından akrabası) üzerine lâzımdır.
Hür bir kimse ile bir köle
berâberleşerek bir şahsı öldürseler, hür ve kölenin efendisi bir adama bu
ikisinin kanından bir dirheme sulh yapmayı emretse (vazifelendirse) ve o (adam
da)J al ilh yapsa o (verilecek olan bin dirhem) yarı yarıyadır (yansı hjürün
üzerine ve yarısı da kölenin efendisi üzerine lâzımdır).
Bir cemaat, bir adam mukabilinde (karşılığında) öldürülür.
(Kıyasen öldürülmez, çünkü müsavat bulunmamış olur ve lâkin sahabenin icmâ'ı
vâki olmakla o kıyas terk olunmuştur. Rivayet olunmuştur-ki, san'â ahâlisinden
yedi kişi bir adamı öldürdüler, Hz. Ömer R.A. yedisini de öldürdü «san'â ehlinin
hepsi adam öldürmede içtima etseler = toplansalar hepsini Öldürürdüm»
buyurmuşlardır)
Ve bir fert cemaat
karşılığında iktifaen öldürülür, eğer maktullerin velileri mevcut olursa (yâni,
öldürmekle yetinilip, diyet lâzım olmaz).
Maktullerin velilerinden
biri, meVeut olsa, (katil olan şahıs) velînin biri mevcut olduğu için öldürülür.
Ve diğer velîlerin hak-kı(nı temin etme mahalli fevt olduğu için) şakıt olur.
Bir el mukabilinde iki el
kesilmez. Her ne kadar ikiside (bıçağı) sallayıp beraber kesseler de, yine
ikisinin eli kesilmez. Belki (eli kesenler, kesilmiş olan elin) diyetini tazmin
ederler. (Zira bunların her biri kâmil el kesıneyip, ancak bir elin bir kısmını
kesmiştir. Bu sebepten benzerini muhafazaya mümkün değildir).
Eğer bir adam, iki adamın
sağ ellerini kesse (elleri kesilenler) için kesen kimsenin sağ elini kesip, ve
diğer bir elin diyetini, (yarım diyet) aralarında müsavi olarak taksim etme
hakları vardır, eğer el kesmede ikiside mevcut olurlarsa, eğer eli kesilen (iki
kimse) den birisi mevcut olup, hasmının elini kesse; (eli kesilipte kısasta)
mevcut olmayan diğer adam için (bir elin) diyetini (tamamen alma hakkı vardır.
(Zira mevcut olan hakkını - kısas yapmak
ma-lere suretiyle almıştır. Ve başka alâkası kalmamıştır.
İkincinin hakkı kalmakla bir elin diyetini tamamen alır. Eğer kesen adam bir
adamın sağ elini ve diğerininde sol elini kesse, onunda sağ ve sol eli-1 ni
keserler, fakat diyet alınmaz).
Kölenin kasten katlettiğine
(öldürdüğüne) ikrar etmesi sahih olur ve o (köle) ikrar etmekle kısas olunur.
Bir kimse, kasten bir adama (ok, tabanca v.s, sini) atsa,
(attığı! şeyde isabet ettikten sonra o adamdan) başka bir adama daha ge-| çip
ikisi de Ölse, (Öldüren adam), birinci (ok - silah v.s. nin isabet! ettiği) adam
için kısas olunur ve ikinci (defa öîen) adam için (oku-| nu, silâhını) atan
kimsenin âkîlesi (yakınları) üzerine diyet lâzsim olur. .(Zira evvelkisi kasten
ikincisi ise hatanın iki nevinden bîri olan fiilde hatadır. Sanki küfür
memleketli kâfire atıp müslüinana isabet etmiş gibidir).
Bir kimse, bir adamın elini
kesse, sonra da (o adamı) öldürse, mutlaka (gerek kesmek ve Öldürmekliğin ikisi
de kasden olsun gerek ikisi tle hataen olsun ve gerekse birisi kasden diğeri
hataen olsun) ikisi ile (eli kesilip, öldürmekle) muâhaze olunur.
(Cezalandırılır). Her ne kadar (eli kesmekle adam öldürmenin) arasına yaranın
iyi olması girsede (yani, vurulan yerlerde cerahat eseri görülmese de).
Eğer eli kesmekle adam
öldürme arasında yara iyi olmamış olurda, kasden veya hataen olmakda muhtelif
olsa (meselâ: el kesmek kasden olup, adam Öldürmek hataen olsa veya aksi olsa,
yani kesmek hataen olup, öldürmek kasden olsa, katil) ikisi ile (di kesilip,
öldürmekle) cezalandırılır. (Eğer eli kesmek kasden olup. adanı öldürmek hataen
olsa kesmek karşılığında eli kesilmekle kısas oîunur ve hata içinde ölen adamın
diyeti alınır. Eğer eli kesmek hataen olup, adamı Öldürmek kasden olursa, elin
diyeti alınır ve adam Öldürdüğü için kısas olunur).
Eğer el kesmek ve adam
öldürmek hataen olsalar (da bu ikisi arasında da yara iyileşmese), ikisi ile
(eli kesilip, öldürülmekle) cezalandırılmaz. Belki bir diyet (yani, katil
diyeti) kifayet eder. El kesme ve adam öldürme kasden olduğu zamanda ise, (İmamı
Azam R.A.'e göre) ikisi ile beraber cezalandırılır. İmameyn (R.A.)'e göre ise,
eli kesilmeyip, sadece öldürülür.
Eğer bir kimseye bir adam
yüz kamçı vursa, doksan (defa vurulan kamçıdan) cerahat (yara) eseri görülmese
ve sonraki vurduğu on kamçıdan ölse, (vuran kimseye) sadece diyet vâcib olur.
(Evvelki vurduğu doksan kamçıya hiç bir şey lâzım gelmez).
Eğer ki yüz kamçı vurduğu
zamanda yaralasa ve (ilk defa vurulan doksan kamçıda yara eseri görülmedikten
sonraki vurulan on değnekte ki meydana gelen yaranın) eseri baki kalsa, ve
(kamçı yiyen adam da) Ölmese, (İmamı Azama göre) hükümeti adi vâcib olur,
(Adaletli Hâkim'in hükmü lâzım olur. Yaralanan kimse eğer köle ise Hâkim bakar,
yarası kıymetinden ne kadar aşağı düşürmüş, inceler ve kıymetinden
noksanlaştırdığı miktarı vuran kimsenin vermesi vâcib olur. Eğer ki yaradan bir
eser kalmamışsa, İmamı Azam H.A.'c göre, kamçıyı vuran kimseye bir şey lâzım
gelmez).
Bir kimsenin eli kasden
kesilse, (eli kesilen kimse de kesen kimsenin elini kesmekten vaz geçse, ve o)
eli kesilen kimse, (İmâmı Azma R.A.'e göre) elini kesen kimseye kendi mâlinden
(tam) diyet lâzımdır. İmameyne göre ise, eli kesilen kimsenin affı (dâvasından
vazgeçmesi) nefisden af ivdir. (Adamın öldürülmesini affetmesi demektir. Ve
elini kesen kimseye bir şey lâzım gelmez).
Eğer (eli kesilen kimse,
gerek kasden, gerek hataen olsun elini kesen kimsenin elini) kesmekten vaz
geçse ve kesmekten meydana gelecek şey'i de (diyeti) affetse veya (kasden vâki
olan cinayetten meydana gelen şeyi (yarayı) affetse, o afv icma'en nefisde
afvdir. (Elini kesen ve cinayet işleyen kimseye bir şey lâzım değildir).
Kasden (olan kesme) de bütün
maldan afvdir. (Yani, eğer kesmek, kasden olur da eli kesilen kimse de keseni
affederse, kesenin bütün malinden affetmiş demektir).^
Hataen (olan kesmede muteber
olan) malın üçte birinden afvdir, (zira kasden olan kesmenin vâcibliği
kısasdır, mal değildir. Veresenin hakkına taallûk etmez. Affı kemal üzeredir.
Eğer kesmek hata ile olsa o afv, diyetten afvdir. Sülüsden = üçte bir.den itibar
olunur. Zira diyet maldır veresenin hakkı tealluk eder. Bunda afv, vasiyette ve
malinin üçte birinde sahih olur).
Baş yarığı, el kesmek
gibidir. (Yani baş yarığından affetmek, İmamı Âzam'a göre, nefisden affetmek
değildir. Fakat İmameyne göre nefisten affetmek demektir).
Bir kadın, bir erkeğin elini
kesse, (eli kesilen adam da) elinin diyetini mehir olmak üzere o kadını
kendisine nikâhlasa, bundan sonra da o adam (elinin kesilmesi sebebinden) ölse,
erkeğin üzerine (kadının) mehri misli lâzım gelir. (Elinin diyeti lâzım gelmez)
ve kadın üzerine de kendi malinden diyet lâzım gelir, eğer (adamın elini)
kasden kesmişse, ve eğer hataen kesmişse, diyet (kadının) kavmi - kabilesi
üzerine lâzım gelir.
Eğer (eli kesilen kimse)
elinin diyeti üzerine ve kesmekten ve cinayetten meydana gelen şey üzerine (yâni
kadın o kimseye de-seki «cinayetten üzerine vâcib olan benim mehrim olsun» adam
da kabul edip kadını nikâhlasa) bundan sonra adam ölse, efendinin üzerine kastla
kadın için, mehri misil lâzım olur. (Zira bu adam kisas üzerine nikahlamıştır.
Bu ise, mal değildir. Mehre elverişli olmaz. Bu takdirde de mehri misil vâcib
olur).
Hataen (olan kesmekte
mehrimisil olan şeyin) miktarı kadının yakın akrabalarından kaldırılır (eğer
mehri misil diyetten az ise) ve diyetten geri kalanı ölen adamın yakmîarı için
vasiyettir. Eğer (mehri misilden baki kalan) sülüsten (üçte birden) çıkarsa,
kalan kısım adamın yakınlarından sakıt olur. Eğer (üçte birden çıkmazsa, üçte
birinden) hâriç olan miktarın velîsine verilmesi takdir olunur,
(kararlaştırılır. Hâsılı kelâm, hatada, diyeti yakınları üzerine lâzım gelirdi,
mehri misli çıkarılıp bakisi lâzım gelir. O bakisi ise vasiyettir. Eğer üçte
birden çıkarsa âkilede yakınlara da sakıt olur. Ve eğer üçte birden çıkmazsa,
üçte bir hesap olunup, geri kalanı yakınları üzerine lâzım gelir). İmâmeyne
göre, birinci surette hüküm böylecedir.
Bîr kimsenin (kasden) eli
kesilse, ye elini kesen kimse kısas olunduktan sonra eli kesilen kimse ölse,
(ölen kimsenin elini) kesen kimse de öldürülür.
Eğer bir kimse, kasden
Öldürülse ve (öldürülen kimsenin) velîsi olsa ve velî katilin elini kesse,
bundan sonra da (velî katili öl-dürmeyip) affetse (imamı Âzam'a göre) o katilin
elinin diyeti lâzım olur.
Bîr kimsenin eli kesilse, eli kesilen kimsede elini keseni
Hâkimin hükmü (emri) olmadan (kendisi) kısas yapsa ve elini kesmesiyle nefsine
sirayet edip (vücudunda tesirini gösterip) Ölse, (Hâkimin emri olmadan) kısas
yapan kimseye diyet lâzım gelir. Ima-meyn için bu iki surette de hilaf vardır.
(Onlara göre bir şey lâzım gelmez).
Kısas, iptidâen (evvelâ)
vâris için sabit olur. Fakat, irs tarikiyle vâris olmaz, (buradaki ihtilâfın
aslı şöyledir: İmamı Azam R.A.'e göre, iptidâen kısas, veresenin hakkıdır.
İmâmeyne göre ise, ölünün hakkıdır).
(İmamı Âzam R.A.'e göre
kısas, iptidâen veresenin hakkı olduğuna göre) o vereseden biri kısası isbata
(vekâletsiz katile) hasm olmaz. Mal bunun aksinedir. (Her hangi bir şey'e
veresenin birisi irs tarikiyle sahip olsa, veresenin husûmette makairfına
kaimdir. Hatta veresenin biri bir kimsenin üzerine terekeden bir şeyi dâva etse,
ve delil - şahit dikse, bütün veresenin hakkı sabit olur. Diğerlerinin dâvayı
yenilemelerine lüzum kalmaz).
İki oğlunun biri babalarının
kas d en öldürüldüğüne delil ve şahit dikseler, (öldürülen adamın) diğer bir
oğlu kayip olduğu halde (İmamı Âzam R.A.)'e göre) kayıp olan oğlu geldikten
sonra tekrar (babasının kasden Öldürüldüğüne) delil ve şahit dikmesi lâzımdır,
îmameyn için bu mes'elede hilaf vardır. Fakat hataen olan Öldürmekte ve diyette
ise, kâib olan diğer oğlu geldiği zamanda yeniden delil ve şahit dikmek lâzım
gelmez.
Eğer katil kaib olan
veresenin affettiğine dair şahit dikse, hazır bulunan verese (katil için kaib
olan vereseden) davacı olup, (Şahidini dinler) ve kısas sakıt olur.
İki adamın (ortaklık olan)
bir kölesi öldürülse ve o (iki ortaktan) birisi kaib olsa (ve katil kayıp olan
ortak için affetti diye şahit dikse) yine yukardaki hüküm gibidir.
Eğer kısas velîlerinden
ikisi, iki kardeşten birinin üzerine şahitlik etseler, o (iki velînin)
şahitlikleri lağv (geçersiz) dir. (Meselâ: Bir adam diğer bir adamı kasden
öldürse, ve ölen adamın üç tane velîsi varisi olsa, o velî'den ikisi «diğer
kardeşimiz katili kısastan affetti» deseler, bu ikisinin de şahitlikleri
hükümsüzdür.)
Eğer katil, yalnız iki
Veli'yi tastık edip, (üçüncü Veli'yi tekzip etse) diyet aralarında üçte birer
taksim olunur. (Katili affetti diye aleyhine şehadet edilen Veli, o şahitlik
eden iki Veli'yi tekzip ettikten sonra) katil de o (iki veli'yi) tekzip etse,
şahit olan iki Veli'ye bir şey yoktur. Şahit olan iki velinin kardeşine (yani
üçüncü veliye) ise, diyetin üçte birisi vardır.
Eğer aleyhine şehadet olunan
vârisi, şahitlik yapan kardeşlerinin ikisini de tasdik etse, katil, diyetin
üçte birini aleyhine şehadet edilen varise verir, bundan sonra şahit olan
kardeşleri bu va-risden almış olduğu diyetin üçte birini alırlar.
Eğer katle (Öldürmeğe)
şahitlik eden iki kimse, katlin, zaman ve mekanında ve kati âletinde ihtilâf
etseler veya şahidin birisi (asâ ile vurdu dese diğeri de ne ile katlettiğini
bilmem) diye ihtilaf etseler, ikisinin de şahitlikleri bâtıl (geçersiz) olur.
Eğer iki kimse, katle
şahitlik etseler, ve ne şekilde alet ile öldürüldüğünü bilmeseler (istihsanen
katilin mâlinden) diyet lâzım olur, (Halbuki kıyas, bu şahitliklerin asla kabul
olunmaması idi. Zira bunlar meçhul olan katle şahitlik ettiler. Zira alete
cehil, katle cehildir. İstihsan ciheti ise, bunlar mutlak katle şahitlik
ettiler. Mutlak ise mücmel değildir. Zira onunla amel mümkündür ve ekal-li
mucibi - cezası diyettir).
İki adamdan her biri Zeyd'in
katline ikrar etseler, Zeyd'in velisi de «Siz ikiniz beraber öldürdünüz» dese,
o veli için ikisini de öldürmek hakkı vardır.
Eğer iki şahid, «Amr'i Zeyd
öldürdü» diye şahitlik etseler ve diğer iki şahitte (Amr'i Bekir öldürdü) diye
şahitlik etseler, Amr'in veliside Zeyd ve Bekir'i Öldürmek iddiasında bulunsa,
(her iki) şahitlikte Iâğvdir. (Zira iki şahidin şahitlikleri diğer şahitlerin
şahitliklerini tekzip etmiştir.)
Aleyhine mermi atılanın
tebeddülünde (değişmesinde) itibar İmamı Âzam (R.A.)'e göre, atmakhk hâlinedir.
Yoksa vâsıl olmak -isabet etmeklik hâline değildir.
Bir kimse, kasden bir
müslümana (ok, silâh v.s.) atsa ve kendisine (ok, silâh...) atılan kimsede
mürted olsa-ve adamın attığı (ok - silâh mürted olan kimseye) isabet edip), (Öld
Âzam R.A.'e göre ok - silâh v.s. yi) atan adama diyet vâcib olur. İmameyn için
hilaf vardır. (Onlara göre, diyet lâzım gelmez. Zira telef, ismet olmayan
mahalde vâki oldu. Masum olmayan kimsenin telef edilmekliği hederdir).
Bir kimse, bir mürtede (ok,
silâh v.s.) atsa, o (mürted de) ok isabet etmeden önce müslüman olsa, Ulemanın
ittifakı ile atan kimseye bir şey vâcib olmaz.
Bir kimse, bir köleye (ok,
silâh v.s.) atsa, kölede azâd olunsa ve ok köleye isabet etse, bu takdirde oku
atan adama köle olarak kıymeti lâzım gelir. İmamı Muhammed (R.A.'e göre,
atılmışla atılmamış arasındaki farz olan kıymet lâzım gelir. (Meselâ: Ok
atılmazdan evvel bin dirhem kıymeti olsa, ve ok atıldıktan sonra se-kizyüz
dirheme düşse, bu takdirde oku atan adama ikiyüz dirhem diyet lâzım gelir).
Ihramlı kimse, bir ava (ok,
silâh v.s. sini) atsa, ye attıktan sonra ihramdan çıksa ve attığı şeyde ava
isabet edip (öldürse), ceza va-cib olur.
ihramdan çıkan bir adam ava
(ok, silâh, taş v.s. ni) atsa bundan sonrada ihrama girse ve attığı şey de ava
isabet etse, ceza va-cib olmaz (zira ava attığı zamanda ihramlı değildir).
Bir kimse, recimle kaza
olunmuş (hükmolunmuş) bir şahsa (ok, silâh vesairesini) atsa, ve recimle
hükmolunan kimsenin şahitleri de şehadetlerinden rucû etseler, (şahitlerin
nıcû'undan sonra) attığı ok o adama isabet etse, atan kimse tazmin etmez.
(Zira, itibar, oku attığı haldeki, durumuna bağlıdır. O kimseye o halde kârı
mubah idi. Bu cihetten bir şey lazım gelmez).
Bir müslüman bir ava (ok, silâh, v.s. ni) atsada, attıktan
sonra da mecûsi olsa ve attığı şey ava isabet etse o av(in yenmesi) helal
olur. Aksinde (yani, mecûsi iken atsa da sonra müslüman olsa avın eti) haram
olur. (Zira itibar atan adamın oku attığı zamanki durumuna bağlıdır).
Diyeti muğalleza (ağır
diyet), dişi deveden yüz devedirj vö (yüz deve de) dört kısma ayrılır.
Binti mehaz (iki yaşma
girmiş olan dişi deve). Binti lebun (üç yaşına girmiş olan dişi deve).
3- Hikak
(dört yaşma girmiş olan, binmek ve yük atmağa elverişli olan dişi deve).
4 - Cezea
(beş yaşına girmiş olan, dişi develerdir).
Bu dört kısmın her birinden
yirmibeşer deve verilir ki, yekü-nü yüz olur, İmamı Muhammed (R.A.)'e göre, otuz
hikka (dört yaşında), otuz cezea (beş yaşma girmiş) ve kırk adette seniyye (altı
yaşına girmiş deve) dir. Bu kırk deveden her birerleri hâmile olup yavruları
karınlarında olmalıdır.
Dişi deveden başka da ağır
diyet yoktur. Ve bu (ağır diyet), şibhi âm iddedir.
Diyeti muhaffefe (hafif
diyet), hatada ve hata mecrasına lâri olandadır.
Hafif diyet, altından bir
dinardır. Gümüşte, (madrup olupk) onbin dirhemdir.
(Hata da ve hata mecrasında
câri olanda diyet) erkek devcfrcn yüz devedir ve bu (yüz deve de) beş neviye
ayrılırl
1 - İhnü
mehaz (iki yaşma girmiş erkek deve)
2 - Binti mehaz (iki yaşma girmiş dişi deve)
3 - Binti
lebûn (üç yaşma girmiş dişi deve)
Hikka (dört yaşın ağırmış
dişi deve).
5 -
Cezea (beş yaşma girmiş dişi deve) dır. Bunların her birerlerinden yirmibeşer
devedir ki, hepsi yüz olur
İmamı Âzam (R.A.)'e göre, şu
mallardan başka (yâni altın, gümüş ve deveden başka) diyet yoktur, buyurmuş.
İmameyn dediler ki;
(Zikrolunan neviler de olduğu gibi) öküzden ikiyüz öküz, koyundan ikibin koyun
ve süsten (elbiseden) iki yüz süstür. Beher süsü iki elbiseden ibarettir.
(îmâmeyn'e göre, zikrolunduğu üzere diyet verilmek caizdir, sadece üç nev'a
mahsus değildir).
Şibhi amid (kasdcn katil
yapılana benzeyen) de ve hatanın mecrasına câri olan katlin keffareti, mü'min
olan köleyi âzaddır.
Eğer köle âzad etmekten aciz
olursa, ardı ardısıra iki ay oruç tutar, keffarette id'am (fukaraları doyurmak)
yoktur.
Ebeveyn'den (ana ve
babasından) biri müslüman olan kimsenin Allah (C.C.) için süt emer oğlunu âzad
etmek, keffaret için sahihtir. Fakat cenini (anasının rahmindeki çocuğu) âsad
etmek caiz değildir.
Kadın için nefiste ve nefsin aşağısında (yâni, azalarda)
diyet, erkek için olan şeyin yarısıdır. Zimmî için olan diyet, müslüman için
olan şeyin misli (yani* tam diyeti) dir.
Nefsi katletmede (adam öldürmede), diyet vâcibtir. (Murad
oîan nefis, hürdür. Büyük ve küçük, süt emen, şerefli, müslüırian ve zimmî
beraberdir.) Marinde (burun yumuşağında) dahi vâcib-dir. Dili kesmekte de diyet
vâcibdir. Eğer konuşmayı men eder (konuşamaz hale gelirse) veya harfleri eda
etmekten( söyleyip - konuşmaktan) men ederse, (Eğe? harflerin bir kısmını
konuşup, diğer kısmını konuşmağa kadir değilse, denildi ki, diyet dile teaî!uk
eHen hatflerin adedine t&ksm olunur)
Sulbte (nesil ve meniyi
kurutmada) de diyet vâcibdir. Eğer cimâ'dan alıkor ve suyu (meniyi) keserse.
İfzâda (kadının cima sebebiyle ferci ile dübürü bir olmada)
eğer bevlin (idrarın) gelmesini men ederse, diyet vâcib olur. Zekeri kesmede ve
zekerin sünnet yerini kesmede diyet vardır
Akılda, işitmede, görmede, koklama ve tatmada (bunların her
birerlerinde) kâmil diyet vâcibtîr. Eğer sakal bitmezse, sakalda dahi kâmil
diyet vardır. Baş kıllarında, kaşlarda ve kirpiklerde de yine kâmil diyet
vâcibdir .
İki gözde, iki kulakta, iki dudakta, kadının iki memesinde,
iki elde, iki ayakta ve iki gözün kirpik biten yerinde (yani, göz kapağında)
tam diyet vâcibdir
Beden de iki olan şeyin
(çift olan azanın) her biri için yarım diyet ve dört olan şeyde, her bireri için diyetin
dörtte biri lâzımdır. (Meselâ: Eî, ayak, göz ve kulak, bunlar ikişer tanedir.
Bunların her birisi için yarım diyet vâcib olur, ve ikisi için tam diyet
vâcibtir. Göz kapağının kenarı - yâni, kirpik biten yer gibi dört olanlardan
birisine zarar isabet etse, diyetin dörtte biri lâzımdır)
Elden ve ayaktan her parmak
için üşrü diyet (diyetin onda biri) vaciptir.
İki mafsal bulunan parmaklar
da, her bir mafsal için tam diyetin üşrinin (onda birinin) yarısı vardır ve üç
mafsal bulunan parmaklarda da, her bir mafsal için tam diyetin onda birinin
üçte biri vardır. (Meselâ: Bir kimse, bir adamın iki mafsalı olan parmağının
bir mafsalmı kesse, diyetin onda birinin yarısını verir. İki mafsalını kesse,
diyetin onda birini verir. Üç mafsallı parmağının bir mafsalını kesse, diyetin
onda birinin üçte birini verir. Eğer ikisini kesse diyetin onda birinin üçte ikisini verir. Üç
mafsalını da diyetin onda birini verir).
Her dişte diyetin onda birinin yarısını vermek lâzımdır
Menfaatlanılması yok edilip giderilen (yani faydalanılamıyan her hangi bir
azada) tam diyet vâcib olur. Her ne kadar yerinde mevcut olsa da,
sakatlanan el ve ışığı kaybolan (görmek hale gelen) göz gibi.
Baş yarığında kısas yoktur.
Ancak kemiği görünen baş yarığında, kasten yaparsa kısas vardır. Yanlışlıka
olan baş yarığında, diyetin yarısının onda biri vardır. O (baş yarığı) öyle bir
yara ki, kemik (başı açılıp) görünür.
Haşimede, o (haşime) ki,
kemiği kırılan yaradır, bunda da diyetin onda biri vardır.
Münekkilede, o (münekkile)
ki: Kemiği kırdıktan sonra yem-den başka yere oynatan yaradır. Bunda diyetin
onda bir buçuğu vardır.
.
Âmmede ise, o (âmme) ki,
dimağa yetişen yaradı*. Bunda ise, diyetin
üçte biri vardır.
Câife (içe nüfuz eden yara)
de, yine diyetin üçte biri vardır. Eğer deler de öbür tarafa çıkarsa, iki câife
olur ve o zaman da diyetin üçte ikisi vâcib olur.
Her hârisede ki o harise,
(kan çıkmaksızın deriyi tahriş etmektir).
Dâmiadaki, o (damia) kan
çıkıp sağa - sola yayılmayan yaradır.
Dâmiyedeki o (damiye), kanı
akan yaradır. Badiadaki, o (bâ-dia), derisi kopmuş yaradır. Mütelâhamede, o
(mütelâhame): Derisüıden sonra eti kesilen yaradır, ve simhakta, o (simhak): Et
ile baş kemiği arasındaki ince perdeye yetişen' yaradır ki, bunların hepsinde
hükümeti adi (âdil bir insanın hükmettiği kadar para cezası) vardır.
İmamı Muhammed (R.A.)'den
rivayet olunmuştur ki, zikrolu-nan yaralarda mûdiha (kemiği görünen baş yarığı)
gibi kısas var-
Şicac (baş yarığı), yüze ve
başa mahsustur. Câife (içe nüfuz eden yara) ise, karma, yana ve sırta mahsustur.
Yüz, baş, yan ve sırttan başkası cerahattir. Cerâhatta ise hükümeti adil (âdil
bir insanın hükmettiği ceza) vardır.
Hükümeti adil, herhangi bir
esersiz (yarasız) köleyi kıymete tutmak ve o (eserle dahi) kıymete tutmaktır.
Evvelki kıymetinden noksan olan şey, nisbeti ile diyetinden noksan olarak vâcib
olur ve bununla fetva verilmiştir. (Meselâ: Bîr köle yaralanmazdan evvel bin
dirhem kıymeti varken, yaralandıktan sonra kıymeti dokuz yüz dirhem olup yüz
dirhem noksanlaşır. İşte bu yüz dirhem hükümeti adidir. Hür olursa, köle gibi
kıymet takdir edilir).
Yalnız elin parmaklarında
veya parmaklar el ayası ile beraber kesildiğinde, diyetin yarısı vardır.
Parmaklarla bileğin yarısının kesilmesinde, yarım diyet ve hükümeti adi (hâkim
kararı) vardır. Bir el ayasında bir parmak olup o da kesilse, diyetin onda biri
vâcib olur. Eğer o el ayasında iki parmak olur da o da kesilirse, diyetin
beşte biri vâcib olur. İmamı Âzam (R.A.)'e göre, el ayasında bir şey yoktur.
İmâmeyn'e göre, el ayasında diyet, bir parmak veya iki parmaktan ekser olan (çok
olan) vâcib olur ve ekal (az) eksere (çoğa) dahil our.
Eğer el ayasında üç parmak
var ise, parmakların diyeti lâzımdır. Üç parmağın diyeti icmâ'en üç uşur (üç
tane diyetin onda biri, yani üç parmakta onda üçü) lâzımdır. (El ayası için bir
şey yoktur).
Zâid olan (beş parmaktan
fazla olan) parmakta, âdil bir kimsenin hükmettiği kadar para cezası vardır.
Bıyıkta, köse olan kimsenin sakalında, erkeğin memesinde, hayası sökülmüş olan
kimsenin zekerinde, hininin (zekeri kıvama gelmeyip cimâa kadir olmayan
erkeğin) zekerinde, ahresin (dilsizin - tatm) lisanında, sakatlanan elde, tek
gözlü kadının gözünde, topal, aksak olan erkeğii? ayağında ve siyah dişde yine
âdil bir kimsenin hükmettiği kadar para cezası vardır.
Tıfİın (küçük oğlanın)
gözünde, dilinde ve zekerin de yine hükümeti adi vardır. Eğer bunların her
birinin, meselâ: Gözün sağlamlığı, zekerin hareketine ve lisanın söylemesine
delâlet eder bir şeyle bilinmezse, (diyet lâzım gelmeyip, ancak hükümeti adi
lâzım gelir).
Bir kimse, bir erkeğin
başını yarsa ve o yarılma sebebiyle adamın aklı zail olsa (yâni, aklını
kaybetse) veya yarılmadan müte-vellid başının kılı bitmese, kemiği görünen baş
yarığının diyeti, yine diyete dahil olur.
Eğer baş yarmakla adamın
görmesi, işitmesi veya konuşma kabiliyeti yok olsa, kemiği görülen baş
yarığının diyeti, diyete dahil olmaz.
Eğer kemiği görünen baş
yarığı sebebiyle iki gözü (nün ziyası) yok olsa, kısas yoktur. İmamı Âzam
(R.A.)'e göre, kemiği görünen baş yarığında ve iki gözün diyeti vâcib olur.
Imânıeyne göre ise, kemiği görünen baş yarığının kısası ve iki gözde diyeti
vâcibtir.
Kasten kesilen parmakta
kısas yoktur ki, o (kesilen parmak) sebebiyle diğer parmak sakatlanmış olsun
(belki İmamı Âzam R.A.'e göre iki parmağın diyeti vâcibtir). İmameyn'e göre ise,
kesilen parmakta kısas olunur ve sakatlanan parmakta ise, parmak diyeti vâcib
olur.
Parmağın yukarıdaki
mafsalından kasten kesilse de, diğer mafsalları sakat olsa, kısas yoktur. Belki
kesilen mafsalda diyet ve sakatlanan mafsallarda ise (icmâen) âdil bir kimsenin
hükmettiği kadar para cezası vardır.
Eğer bir kimsenin bir
dişinin yarısı kırılsa, o (kırılma sebebiyle de) diğer dişler çürüse, yine
kısas olmayıp, belki bütün dişlerin diyeti vâcib olur.
Eğer kırılma sebebiyle diğer
dişler kırmızı, veya sarı veyahut-ta yeşil (renkli) olsalar yine kısas yoktur
(tam diyet vardır).
Eğer dişlerin tamamı bir
darbe (vuruş) de siyahlaşsa halbuki siyahlaşan dişlerde (eksilip, kırılmadan
yerinde mevcut olsa, hata da diyet, kavmi
kabilesi üzerine, kasıtta ise, kendi mâlinden (verilmesi) lâzımdır.
Bir adamın dişi (başka
birinin vur m asiyle) sökülsç ve yerinde başka bir diş çıksa İmamı Âzam
(R.A.)'e göre, sökülen dişin diyeti sakıt olur. İmameyn için hilaf vardır,
(yâni bunlara göre, diyet sakıt olmaz).
Sabinin (çocuğun) dişinde
diyet, icmâen sakıt olur, (zira yerinden başkası çıkar) Bir adam çıkmış olan
dişini gerisin geri yerine taksa ve o takılan dişin üzerinde et bitse,
(sökülüpte yerine takılan dişini) diyeti icmâen sakıt olmaz, (söken kimseye
diyet vermek vâcibtir).
Bir adamın kulağı kesilse de
yerine tutturulsa ve kaynasa, yine (icmâen) diyet lâzımdır, (zira yaradılışı
gibi düzgün olmak mümkün değildir).
Bir kimsenin dişi (başka bir
kimse tarafından) sökülse, ve dişini de kısas yaparak sökseler, bundan sonra
evvelce dişi sökülen kimsenin yerinden bitse (çıksa), kısas olarak dişi sökülen
kimsenin sökülen dişinin diyetini verir.
Diş kısasında ve kemiği
görünen baş yarığının (kısasında) bir sene teenni ve tevekkuf olunur (bekletilir
ve kolaylık talep edilir).
Bir kimsenin dişine vurulsâ
da yerinden oynasa, yine bir sene teenni ve tevekkuf olunur.
Eğer, Hâkim, bir sene mühlet
verse ve dişi vurulan kimse hâkime gelip «muhakkak dişi yerinden düştü» dese,
hâkimin huzurunda vuranla vurulan kimse dişin düşme sebebinden ihtilâf
etseler, eğer sene tamam olmazdan evvel ise söz, yeminiyle dişine vurulan
kimsenin ve eğer sene tamam olduktan sonra ihtilâf ederlerse, söz, dişe vuran
kimsenindir.
Bir kimse, bir adamın başım
yarsa ve yaranın ağzı kavuşup yerine kü bitse ve o yaradan bir eser kalmazsa,
İmamı Âzam (R.A.'e göre, diyet sakıt olur. İmamı Ebû Yusuf (R.A.'e göre, elemin
(ız-dırabm) diyeti vâcib olur. O (diyet) ise, hükümeti dal (âdil kimsenin
hükmettiği kadar para cezası) dir. İmamı Muhammed (R.A.)'e göre ise, doktor
ücreti lâzım gelir. (Meselâ: Bir kimse başka birini elem verici şekilde dövse,
fakat yaralamasa, diyetten birşey lâzım gelmez ve kalbine elem verir şeküde dövüp sapanlasa bir şey tazmin
etmez. İmamı Âzam (R.A.)'e göre, müeerred elem için bir şey lâzım gelmez).
Bir kimse, vurarak bir şahsı
yaralasa ve yara eseri kaybolsa yine yukarıdaki ihtilaf gibidir. Eğer yaranın
eseri kaybolmayıp, bakî kalırsa, İcmâen hükümeti adi lâzımdır.
Cerahat için, kesilen azalar
için, veyâhutta müdiha (kemik görünür şekilde baş yarığı) için kısas olunmaz.
Ancak iyileştikten sonra kısas olunur, (zira beklemekten gaye, yaralı adam belki
de ölebilir).
Kendisinde kısas sâkıd olan
herhangi amid (kasd), babanın oğlunu öldürmesi gibi, bunda diyet, katilin
malûldendir.
Sabî (çocuk) ve mecnunun amdi (kastı), hata sayılır ve
(sabî ile mecnunun) diyeti, kavmi kabilesine aittir. Sabî ve mecnun kas-den
işlediğinde keffaret yoktur ve varislikten mahrumiyette yoktur. (Varislikten
mahrum olmak ukubet içindir. Bunlar ise ukubet ehli değillerdir). Matuh da
(bunayan kimse de, bu hükümde) mecnun gibidir.
Bir kimse, bir kadının
karnına (velevki ailesi olsun) vursa, o vurma sebebiyle kadın kar«*nındaki
çocuğu ölü olarak düşürse, o vuran kimsenin âkilesi (baba tarafından kavmi -
kabilesi) üzerine ğurre (Rahimdeki çocuğun diyeti) lâzımdır ki, o (diyet) beş
yüz dirhemdir. Eğer kadın rahimdeki çocuğu diri olarak düşürse de sonra ölürse,
onun diyeti vâcibdir.
Eğer rahimdeki çocuk ölü olarak düşer de annesi de ölürse,
çocuk için ğurre (beşyüz dirhem) ve anası için diyet vâcib olur
Eğer kadın (erkeğin
vurmasiyle) ölse ve rahimdeki çocuğu da diri olarak düşürse de çocuk Ölse,
kadının ve çocuğun diyeti lâzım olur. Eğer ana ölüp, çocukta ölü olarak düşerse,
sâdece annenin diyeti lâzımdır.
Geninde (annesinin
rahmindeki çocukta diyet gibi) vâcib olan şey (ceninin vereseleri için) miras
olur. Fakat kadına vuran kimse (velevki kocası olsun) vâris olup, miras alamaz,
(zira öldürmüştür).
Cariyenin rahmindeki çocuğun
da vâcib olan; kölenin kıymetinin onda birinin, yarısı lâzımdır, eğer erkek
ise, dişi ise kıymetinin onda biri (vuranın malinden) lâzım gelir. İmamı Ebû
Yusuf (R.A.)'e göre, çocuğu düşürmekle cariyenin kıymeti noksanİaşır-sa, kadına
vuran kimse kıymetin noksanını tazmin eder. Eğer kıymeti noksanlaşmamışsa,
vuran adama tazmin lâzım gelmez.
Câriye dövülse, efendiside
rahmindeki çocuğunu âzad etse, o câriye çocuğunu diri olarak düşürse ve çocuk
düşme sebebiyle ölse, döven adama düşen çocuğun kıymeti vâcib olur. Yoksa
diyeti vâcib olmaz.
Cenin de (anasının
rahmindeki çocukda elbette) keffaret yoktur, (zira kati tahakkuk edici
değildir. Cenîn de hayat olmamak cevazı vardır). Ceninin bâzı âzası (tırnak ve
saç gibi) zahir olsa (be-lirse, zikrolunan hükümlerde) azaları tam olan gibidir,
(Onda câri olan ahkam bunda da câridir.)
Eğer kadın ilâç içse veya rahimdeki çocuğu düşürmek için i
ercine ilâç yapsa (ve çocuğu düşürse) o kadının yakınları üzerine ğurre (diyet
ki, beşyüz dirhem) vâcib olur. Eğer kadın, çocuğun babaynın (yâni, kocasının)
izni olmadan ilâç yaptı ise, eğer babasının izniyle ilâç ederse, bir şey lâzım
gelmez
Bir kimse, umuma âit olan
yolda hela veya oluk veya cürsun (iskele veya duvardan aşağıya uzatılan ağaç)
veyahutta dükkân yapsa, eğer ammeye zararı olmazsa, o kimseye bunları yapmak
ruhsatı vardır. Ammeden (oranın sakinlerinden) her biri için o yapılan şeyi
bozmak hakkı vardır. (Zira hepsinin o yolda mürur hakkı vardır).
Şahsa âit olan yolda ise,
ortakların izni olmadıkça bir şey yapmaya müsaade yoktur, her ne kadar zarar
vermezsede/
Âmmeye ve şahsa ait olan
yoldaki yapılan şeyden birisinin üzerine düşmesiyle ölen kimsenin diyeti, o
şeyleri (hela, oluk, v.s.) yapan kimsenin yakınları üzerine lâzımdır.
Bir adam ö yolda yapılan şeyin bozulması (yıkılması)
sebebiyle iökezip - düşse, eğer tökezip düşen kimse, diğerinin üzerine düşse ve
ikisi de ölse, yine diyet o şeyleri yapan kimsenin yakınları üzerinedir. Eğer
oluk düştüğünde duvarda olan tarafı insana isabet etse, tazmin etmek yoktur. Ve
eğer duvardan hâriç olan tarafı isabet etmişse, tazmin eder. Şu şekil kimse
gibi ki, yolda bir kuyu ka^sa veya taş koysa onu nl ad a insan telef olup, ölse
(diyeti, yakınları üzerine olduğu gibi, bu meselede de diyet, kavmi kabilesi
üzerine vaciptir). Eğer kuyuya düşmek veyahutta düşmekle hayvan telef olsa, o
hayvanın tazminatı bunlara sebep olanın kendi mâlinden vermesi lâzımdır. (Kavmi
kabilesine lâzım değildir)
Ve yola toprak yığmak, çamur
atmak, taş koymak (ta ki hüküm) de bunun gibidir (yani, kendisine tazminat
lâzımdır).
Şu zikrolunan şeylerin
hepsi, sultanın (devlet reisinin) müsaadesi olmadan yaptığındadır. Eğer
sultanın müsaadesiyle yaptı ise tazminat lâzım gelmez.
Yolda kazılan kuyuya düşen
kimse, açlıktan veya kuyunun havasından boğulsa, İmamı Azam (R.A.)'e göre,
izinsiz kazmış ise-de, kazan kimseye tazminat yoktur.
İmamı Muhammed (R.A.)'e
göre, kuyuyu kazan kimse üzerine tazminat vardır. İmamı Ebû Yusuf (R.A.)'e göre
de boğulmada tazminat var, fakat, aç olarak Ölmüş ise, tazminat yoktur.
Bir kimse, yol üzerine bir
taş koysa, diğer bir kimsede o taşı yoldan uzaklaştırsa, o taş sebebiyle telef
olan şeyin tazminatı, ikinci adam (taşı yoldan uzaklaştıran kimse) üzerinedir.
(Zira evvelki adamın filinin hükmü kalkmıştır).
Bir kimse, bir evde cenah
(kiriş, ağaç) çıkarsa, sonra o evi satsa, cenah (kiriş, ağaç) sebebiyle telef
olan şeyin tazminatı o,[[çıkaran kimsenin üzerinedir.
Bir kimse, yolda bir ağaç,
kütük koysa, sonra kütüğü satsaj'lve o kütükten alâkasını kestiğini müşteriye
söylese, müşteride o kütüğü terkedip, götürmese, böyle olunca o kütük sebebiyle
telef olan şeyin tazminatı yine satan kimse üzerinedir.
Bir kimse, yola tutuşmuş
ateş -parçası koysa, o ateş bir şeyi yaksa, ateşi koyan kimse yanan şeyi tazmin
eder. Eğer o ateşi, rüzgar başka bir yere kaldırdıktan sonra bir şeyi yaksa,
tazmin eter o ateş parçasını koyduğunda rüzgar sâkinse (esmijjor-
Başına veya sırtına bir şey
yükleten kimse, yolda o yüklettiği şeyin düşmesi ile telef olan şeyi tazmin
eder.
Bir kimse, kendi mahalle
mescidinden başka mescitte, o mahalle halkının izni olmadan hasır serse veya
kandil koysa veyahut-ta döşemek için hurda taşları içeri soksa, ve bu eşya
sebebiyle bir kimse ölse, İmamı Âzam (R.A.)'e göre, yine o eşyayı mescide sokan
kimse tazmin eder. İmâmeyn için muhalefet vardır.
Eğer zikrolunan eşyayı kendi
mahallesi mescidine koysaj ic-mâan tazmin etmez.
Bir kimse, ridasını
(kaftanını, paltosunu, cübbesini) giyerken kaftanda bir adamın üzerine düşse,
düşme sebebiyle adam da ölse, yine tazmin etmez.
Bir kimse, mescide girip
otursa, ama namaz için girmiş olmasa o adam sebebiyle bir kimse helak olsa
(İmamı Âzam R.A.'e göre, mescide giren kimse) tazmin eder. İmâmeyn için
muhalefet vardsr.
(Bu mes'elede ihtilaflıdır
İmamı Âzam R.A.'e göre tazmin eder. İmâmeyn'e göre tazmin etmez). Camiye giren
kimse, namaz kılmadığı halde oturmaklığında veya namaz için veya tâlim
(öğrenmek) için veya kur'an okumak için girmekte veya namaz esnasında camide
uyumaklığında fark yoktur. Ve mescidden geçip hadis dinlemek için oturmakta,
gerek kendi mahallesi mescidi olsun gerekse başka mescid olsun arasında fark
yoktur.
Ama mûtekif (îtikâfa giren)
kimse hakkında denildi ki, bu mes'elede hilaf üzeredir ve denildi ki İmamların
ihtilâfı olmaksızın tazmin etmez. Namaz kılmak kasdiyle mescitte oturan kimse
icmâeıı tazmin etmez. O (oturan kimse) ehlinin gayri isede, (yani, caminin
cemaatinden değilse de, zira mescit namaz için bina olunmuştur).
Eğer ev sahibi saçak ye
gölgelik çıkarmak için amele (marangoz) îcartasa, saçak veva gölgelik sebebiyle
birşey telef olsa tazminat, amele üzerinedir. Eğer işini bitirmeden hâdise vuku
bulursa. Yoksa eğer işini bitirdikten sonra vuku bulursa, tazminat ev sahibine
aittir.
Bir kimse, umûma âit geçit yerine su dökse, (o su ile helak
olan şeyi) tazmin eder
Binâenaleyh bir kimse,
ayakları kaydırıp düşürecek şekilde su saçsa, (sulasa) veya su ile yol üzerinde
abdest alsa ve su yolu1 kaplasa, (ve bir kimse o su sebebiyle helak olsa) yine
tazmin eder, (zira haddi tecâvüz etmiştir). (Yola su dökmeyi, su saçmakhğı ve
abdest almaklığı) çıkmaz sokakta yapsa, halbuki o fiili işleyende o çıkmaz
sokağın adamından olsa veya çıkmaz sokakta otursa veya eşyasını o sokağa kojsa
(bu ahval sebebiyle bir şey veya adam helak olsa) o helak olanı tazmin etmez.
Âdet veçhi üzere
düşürmeyecek miktarı sulasa veya abdest alıp, yolu kaplıyacağı yere dökmeyip,
bir kısmına dökülse, lâkin oradan geçen kimse (kuru yerden gitmek mümkün iken
oradan gitmeyip), su dökülen yerden geçmeğe inat etsede ayağı kayıp helak olsa
yine tazmin etmez.
Yola kereste koymak yolu
ıslatmak gibidir. Eğer yolu kapsarsa tazmin eder. Kapsamazsa, tazmin etmez.
Bir kimse, dükkân etrafına
sahibinin izniyle su dökse, tazminat, istihsanen âmir (yani dükkan sahibi)
üzerinedir. Nitekim dükkanın etrafında bina yapmak için işçi icara tutsa, o
bina sebebiyle işçinin bırakıp gitmesinden sonra bir şey telef olsa, tazminat
âmir (dükkan sahibi) üzerine olduğu gibi.
Eğer dükkan sahibinin ırgata
emri, yolun ortasında inşa etmeğe olmuş ise, bu takdirde tazminat, ırgat
üzerinedir. Eğer yolu süpürge ile süpürse, ve süpürdüğü yer sebebiyle telef
olan şeyi tazmin etmez. (Çünkü haddi tecavüz değildir. Zira bir şeyi ihdas etti
kî, kasdı, yoldan ezayı kaldırmaktı).
Eğer süprüntüyü yoldan
toplasa, o toplanan süprüntü sebebiyle telef olan şeyi (süprüntüyü toplayan
kimse) tazmin eder.
Bir kimse, kendi mülkünde
bir şeyi işlese o şey sebebiyle telef olan şeyde tazminat yoktur. Veya o mülkün
finasında (etrafında) işleseki, o finada mülk sahibinin tasarruf (kullanma)
hakkı olup, âmmenin hakkı olmamalı ve
çıkmaz (dipsiz) sokak sahipleriyle dahi müşterek olmamalı (zikrolunduğu gibi
olursa) tazminat lâzım gelmez.
(Eğer müslümanlar cemaatinin
olurda müşterek olursa ve çıkmaz sokakta olursa, telef ettiği şeyi tazmin eder.
Zira başkasının mülkünde kendi fiiliyle tecâvüz etmiş olur).
Eğer bir kimse başkasının
finasında (evinin etrafında) kuyu kazdırmak için bir kimseyi ücretle tutsa,
tazminat, ücretle tutan (ağa) üzerinedir. Eğer ırgat başkasının finası îdiğini
bilmezse. Eğer ırgat başkasının finası (evinin terafi) olduğunu bildiği halde
kuyuyu kazmış ise, tazminat ırgat üzerine lâzımdır.
Eğer ameleyi ücretle tutan
kimse, ameleye dese ki, «şu amel benim finamdır, ama, bu finada benim için kuyu
kazma hakkı yoktur» bu sözden sonra da amele kuyuyu kazsa, tazminat kiyâsen
amele üzerine lâzımdır. İstihsânen ise ameleyi ücretle tutan kimseye lâzımdır.
Bir kimse İmamın (Devlet Reisinin) izni olmadan büyük bir
nehir üzerine taştan bir köprü inşâ etse bir adam da o köprüden geçmek istese ve
helak olsa (Ölse), köprüyü yapan kimseye tazminat lâzım gelmez.
Eğer bir duvar umumun geçeceği yola meyi etse (yani y mağa
yön tutsa), bir Müsülman veya zimmî tarafından duvarını sahibine «duvarm
yıkılmak üzeredir ihtimal ki bir adamı helak edebilir» denilse, bu duvarın
yıkılmasını talep etseler ve onun üzerine yıkmasmı murad ettiklerine işhad
olunsa (şahidi dikilmiş olunsa), yıkması mümkün iken o müddet zarfında yıkmasa,
duvar yıkılmak sebebiyle bir nefis (insan) ölse veya mal Ölse, o duvar
sahibinin âkilesi (kavmi - kabilesi) ölen insanın (diyetim) tazmin eder.
Kendiside mali tazmin eder
Keza yine helak olan nefis
ise, âkilesi üzerine, mal ise kendi üzerinedir. Eğer duvarın yıkılmasına mâlik
olan kimseden duvarın yıkılması istenilse, tıflın (çocuğun babası, vâsisi, rehni
kurtarmaya mâlik olan rahın (rehin bırakan) kimse, tacir olan ve kitabete
ayrılan köle gibi.
Eğer şahit tuttuktan sonra
(meselâ) sahibi, duvarı satsa müşteriye (alan adama), teslim etse, duvarda
yıkılıp düşse (sata kimse) bir şeyi tazmin etmez.
Eğer duvarı yıkmaya malik
olmayan (yetkisi bulunmayan kimseden meselâ, rehin kabul eden, icara tutan vedîa
kabul eden kimseler gibi ki, bunlardan duvarın yıkılması istenilse ve bundan
sonra da duvar yıkılıp, bir kimse ölse tazmin etmezler.
Eğer sahibi, duvarı başından
itibaren meyilli olarak inşâ etse, yıkılması istenmişse de; yoldan yana kanat
(saçak ve çıkartma) açmakta ve yola taş koymak, kuyu kazmakta olduğu gibi
(bunda da tazmin eder).
Eğer duvar bir adamın evine
doğru meyilli olsa, duvarı yıkmak, talebi (yani yıkmasını sahibinden istemek)
ev sahibinin hakkıdır. Veya o evde oturan kimsenin hakkıdır. Ve ev, sahibinin
te'-cili ve cinayetten ibrası (vaz geçmesi) sahih olur, (eğer ibradan sonra
yıkılsa, ve te'cil mürurundan evvel bir şey telef olsa, te'cil ve ibrası sahih
olduğu için tazminat lâzım gelmez).
Yola doğru meyi etmiş
(yıkılmağa yön tutmuş) olan duvarda yıkılması için te'cil sahih değildir.
Velevki o te'cil, kâzi tarafından veya mü sah id (şahidlik eden kimse)
tarafından olursa da (sahih değildir),
Eğer yol tarafına meyi etmiş
olan duvar beş kimsenin olsa, o beş kimseden birinin üzerine şahidlik yapılsa,
İmamı Âzam (R.A.)'e göre telef olan şeyin beşte birini tazmin eder. İmameyn'e
göre telef olan şeyin yarısını tazmin eder.
Eğer ki üç ortağın biri üçüne ait olan evde diğer iki
arkadaşının izni yokken bir kuyu kazsa, veya bir duvar inşa etse tmamı Âzam
(R.A.)'e göre, o kuyu veya duvar sebebiyle telef olan şeyin üçte birini tazmin
eder. İmameyn'e göre ise, telef olan şeyin yarısını tazmin eder.
Hayvana binen kimse, hayvanın bastığı (çiğnediği) şeyi,
hayvanin ön ayağı ile çiğneyip - çarptığı* şeyi veya arka ayakları ile vurduğunu
veya ısırmakla veya ön ayağı ile vurmakla veya kafa ile vurmak ve tokuşmakla
jneydana gelen zararları tazmin eder
Arka ayağının tırnağının ucu ile veya kuyruğu ile yaptığı
rarı tazmin etmez
Meğer ki binitini orada
alıkoyup durdursun. (Üzerinde ola a kimse bindiği hayvanı alıkoysa, o mahalde
bir şey telef olsa,jjtâz-min eder. Zira haddi tecavüz etmiş olur).
Hayvanın yürüdüğü halde
revsi (pisliği) ve bevli (idrarı)! ke-bebiyle telef olan şeyi veya pisliğini ve
idrarını akıtmak için dururken bunlar sebebiyle telef olan şeyi tazmin etmez.,
Fakat büyük ve küçük
pisliğini akıtmak için hayvanın fiîli sebebiyle helak olan şeyi tazmin eder.
Eğer binit hayvanı ön ayağı
ile ve arka ayağı ile taşa çarpsa veya çekirdek veya toz veyahutta küçük taş
kaldırsa ve bir kimsenin gözünü çıkarsa veya bir elbiseye zarar yapma, tazmin
etmez. Eğer taş büyük olursa tazmin eder.
Hayvana binen kimsenin
tazmin ettiği, hayvanı yedici - gü-dücü de tazmin eder. Keza sürücüde esah olan
rivayette tazmin eder.
Sürücü kimse, hayvanın arka
ayağının ucu ile meydana gelen telefiyeti yukarıda tekaddüm eden mes'ele gibi
tazmin eder, denildi.
Yedici ve sürücü üzerlerine
keffaret, varislikten mahrumiyet ve vasiyet yoktur. Hayvana binen bunun
hilafınadir.
Eğer bîr adamı Öldürmede,
hayvana binen, yeden (gydeıi) ve süren kimseler toplansalar (bazılarına göre)
tazminat, yedenle süren üzerinedir. Ve denildi ki, tazminat yalnız binen
üzerinedir.
İki binici veya iki piyade
(yayan yürüyen) kimseler (koşarken) tokuşsalar ve ikisi de Ölseler, her birinin
âkilesi (kavmi kab -leşi) diğerinin diyetini tazmin eder.
İki kimse, bir ipi her biri
bir tarafından tutup, cezbetseler (çel seler) ve ip kopsa, ikisi de ölse, eğer
arkaları (sırtları) üzerin düşnıüşlerse ikisinin de kanı hederdir.
Eğer ki, ikisi de yüzleri
üzerine düşüp - ölmüşlerse, her bir -nin âkilesi (kavmi kabilesi) üzerine diğer
kimsenin diyeti lâzımdı]-.
Eğer muhtelif olsalar
(meselâ: biri yüzü üstü, diğeride sır; üstü düşse), yüzüstü düşenin diyeti, sırt
üstü düşenin âkilesi üzeri nedir.
(Bu iki kimse, ipi
asılırken) diğer bir kimse ipi kesip koparla ve ikisi de ölse, ikisinin diyeti
ipi koparan kimsenin âkilesi üzer! nedir.
Bir kimse bir dâbbeyi (binit
h?vvanını) sürse, o hayvanın eğeri ve hayvanın edevatından olan başka şeyi bir
insan üzerine düşüp, adam ölse, hayvan süren kimse tazmin eder.
Yine sürücü tazmin eder,
eğer huysuz bir deve bir insanı bajs-sa, nefsin tazminatı deveyi sürenin âkilesi
üzerinedir ve mal tajs-minatı, kendi malûldendir.
Eğer yedici (güdücü) ile
sürücü beraber olsalar, tazminat, ikisinin üzerinedir.
Eğer bir deve, azgın bir
deveye (gaddar - huysuz bir deveye) güdücüsünün bilgisi ve haberi yokken
bağlansa, ve o bağlanan deve sebebiyle bir insan ölse, güdücünün âkilesi (kavmi
kabilesi ölen adamın) diyetini tazmin eder. Bundan sonra (güdücünün âkilesi) o
deveyi bağlayan kimsenin âkilesi üzerine diyeti almak için müracaatta
bulunurlar.
Bir kimse, behinıeyi (dört
ayaklı hayvanı) veya köpeği salı-verse ve kendisi durmayıp - akabinde sürse
fevrî olarak isabet ettiği şeyi (yâni, sağa sola yaptığı zararı) tazmin eder.
Kuşu salıvermede tazmin etmez, her ne kadar salıvermiş ise de.
Salıverilmeyen hayvan ve
köpekde veya hayvan bağından cjo-şanıp gece veya gündüzün kendiliğinden yürüse
(koşsa) mal yeVa adama isabet etse, (çarpsa) yine tazmin etmez.
Bir kimse, sahibi üzerinde
iken bir hayvanı dövse veya pgaç ile hayvanı dürtse ve arka ayağının tırnağının
ucu ile vursa vejya ayağı ile bir kimseyi
vursa veya (dövmek veya dürtmekten) ürküp, kendisini bir kimseye çarpsa,
çarptığı adamda Ölse, hayvanı döven veya ağaç ile hayvanı dürten kimse zararı
tazmin eder. Hayvana binen kimse tazmin etmez, eğer dövmek, dürtmek yürürken
olursa.
Eğer binici, hayvanı
dıırdursa, fakat, mülkünde olmayıp, yolda olursa tazminat, yarı yarıya olmak
üzere ikisinin üzerinedir, (eğer mülkünde durdursa, binici tazmin etmez).
Eğer hayvan kendisine ağaç
dürten kimseye arka ayağının tırnağının ucu ile vurup öldürse, kanı hederdir.
(Zira kendi nefsine cani olmuş oldu).
Eğer ağacı dürten kimse,
hayvanı dürttüğünde, biniciyi düşür-se ve ölse, binici kimsenin tazminatı,
hayvanı dürten üzerinedir.
Dürtücü kimse, binicinin
fili gibidir. (Yâni dürten kimse, bir şey tazmin etmez). Lâkin eğer hayvan,
binicinin izniyle değneği dürttükten sonra bir kimseyi derhal bassa - çiğnese de
öldürse, Ölen kimsenin diyeti, binici île dürten kimse üzerinedir. Ve esah olan
rivayette dürten kimse binici kimseye verdiğini almak için müracaat-da
bulunamaz.
Nitekim bir kimse, bir
çocuğa hayvanı tutup - gezdirmesi için emretse, o hayvanda bir insanı çarpsa ve
adam ölse, tazminat çocuğun âkilesi (kavmi kabilesi) üzerinedir. Çocuğun
âkilesi diyetten çektikleri ğaramet (diyeti) alması için âmire (çocuğa emir
veren kimseye) müracaatta bulunmadıkları gibi.
Ve yine geçen mes'ele
gibidir, eğer bir kimse bir çocuğa silâh verse, çocukda o silâh ile bir kimseyi
katletse (Öldürse) tazminat, çocuğun âkilesi üzerinedir. Ve âkilesi de
verdikleri diyeti almak için silâh veren kimseye müracaatta bulunmazlar.
Yine hüküm geçen mes'ele
gibidir. Hayvanı dürtmekte o hayvanla yedici (güdücü) veya sürücü olsa
tazminat, dürten kimse üzerinedir.
Eğer yolda dikilmiş olan bir
şey hayvanı dürtse, tazminat o şeyi yola diken kimsenin üzerinedir. (Zira o
kimse yolu işgal ettiğinden dolayı hatti tecâvüz etmiştir).
Nâhisin (hayvana dürtenin)
sabî ve baliğ olması arasında hiçbir fark yoktur. (Zira sabî baliğ gibi
fiilleri ile muaheze olunur. Tazminat, sahibinin mâlinden olur). Eğer hayvana
dürten kimse, köle olursa tazminat kölenin
rakabesinde olur. (Efendi köleyi verir veya bedelini verir).
Şu faslın bütün me s'deleri
ve bu fasıldan evvel mes'elesinin tamamında eğer helak eden adam oğlundan
olursa, diyet, kavmi kabilesi üzerinedir. Eğer helak eden adam oğlundan başka
ise, tazminat caninin malûldendir.
Bir kimse, bir kasabın
koyununun gözünü çıkarsa, koyund (kıymetinden) noksanla ş t irdiği şeyi tazmin
eder.
Kısrak veya katır veya eşek veya-kasabın devesi veya
öküzünün gözünde kıymetinin dörtte biri vardır. (Zira rivayet olunmuştur,
Peygamberimiz (S.A.V.) dâbbede diyetin dörtte birini hükmetmiştir ve Hz. Ömer
(R.A.) da kıymetin dörtte birini hükmetmiştir)
Kölenin cinayeti, (çok
olursa) efendi üzerine vacip olmaz. Ancak cinayetini bir kerre ödemek vacip
olur, eğer defa mahal ise (yâni hürriyet sebeplerinden tedbire meselâ, efendi
«ben öldüğümde âzad olunsun» dediği köle, kitabet ve ümmii veled gibi ki,
bunlardan bir şey şart koşulmamış ise). Eğer cinayet işleyen köle defetmeğe
mahal yok ise, zikrolunan şeyler için bir kıymet icâb eder.
Eğer köle, hataen cinayet
işlese, isterse efendi o köleyi cinayet mukabilinde (karşılığında) defeder ve
cinayetin velisine teslim eder. Veya cinayetin velîsi o köleye mâlik olur ve
efendisi isterse diyeti için fidye (bedel)
verip köleyi o anda (te'cilsiz) halas eder (kurtarır).
Eğer cinayet işleyen köle,
efendisi def ve fidyeden bir şey ihtiyar etmezden evvel ölse kendisine cinayet
işlenen kimsenin hakkı bâtıl olur. Efendisi köle için fidye ihtiyar ettikten
sonra Ölse, kendisine işlenen kimsenin hakkı bâtıl olmaz. Eğer işleyen köle için
fidye verip tekrar cinayet işlese bu takdirde hüküm geçen mes1-eiede olduğu gibi
isterse def eder, isterse fidye verir.
Eğer köle iki cinayet
işlese, efendisi köleyi cinayetin velîsine def eder ve hakları nisbetinde taksim
ederler ve ya efendisi iki cinayetin diyeti karşılığında fidye verir.
Eğer efendi cinayet işliyen
köleyi satsa veya hibe veya âzad veya müdebber veya istîlâd (çocuk talep) etse,
fakat bu işleri (cinayeti) bilmiyerek yapsa, o cinayet işliyen kölenin
kıymetinden ve diyetinden azım tazmin eder.
Eğer kölenin cinayetinden
haberi olduktan sonra bunları yapsa, diyetini tazmin eder.
Kölenin azadını Zeyd'in
katline veya atmasına veya başını yarmağa bağladığı gibi kölede bu fiilleri
işlese, efendisi diyetini tazmin eder.
Eğer bir köle, hür bir
kimsenin elini kasden kesse, efendisi kÖ-îeyi eli kesilen kimseye verse de o da
köleyi âzad etse, ve yara nefse (vucüda) sirayet edip ölse, bu takdirde köle
cinayet mukabilinde sulh olur.
Eğer eli kesilen kimse,
köleyi âzad etmemiş olsaydı, efendisine red olunup kısas olunurdu veya af fol un
urdu.
Yine yukarıda geçen mes'ele
gibidir; Eğer eli kesen kimse hür olsa, eli kesilenle bir köle üzerine sulh
olsalar ve köleyi eli kesilen kimse defetse, eğer eli kesilen kimse köleyi âzad
etse ondan sonrada kesilen elin yarası vücuda sirayet edip ölse, o köle cinayet
mukabilinde sulhtur.
Eğer eli kesilen kimse,
köleyi azad etmese de yarada vücuda sirayet edip ölse, o köle eli kesilen
kimseye reddolunur ve eli kesen kimse kısas olunur.
Eğer borçlu ve ticaretle
me'zun olan köle, hatâen cinayet işlese ve efendisi cinayetten haberi olmadığı
halde köleyi âzad etse, kölenin efendisi
alacaklıya kıymet ve borcundan ekalli (azı) hangisi ise, onu tazmin eder ve
cinayetin velisinede kıymetinden ve cinayetin ekallini tazmin eder.
Eğer ticaretle me'zun ve
borçlu olan cariye bir çocuk doğursa, o çocuk cariyenin borcu için anası ile
beraber satılır. Eğer câriye cinayet işlerse (ve doğursa, cinayeti mukabilinde)
çocuk verilmez.
Bir erkek şu şekilde ,
«Muhakkak Zeyd kölesini âzad etti» diye ikrar etse, zikrolunan köle ikrar eden
kimsenin velisini hâtâen öldürse, o ikrar eden adam için bir şey yoktur.
Eğer âzad edilmiş olan köle,
«Zeyd'in kardeşini âzad edilmeden önce Öldürdüm idi» dese Zeyd'de âzaddan sonra
öldürdüm» dese söz âzad edilenindir.
Eğer efendi âzad ettiği
cariyesine deseki, «senin elini âzaddan evvel kestim» ve cariyede deseki, «hayır
âzadden sonra kestin» bu takdirde söz, cariyenin sözüdür.
Cariyeden efendisinine vâsıl
olan her şeyde hüküm yine böyledir. (Yâni söz cariyenindir) Ancak cima ile
gailede (ücrette) değil, bu ikincisinde söz, efendinindir. İmamı Muhammed
(R.A.)'e göre, efendi tazmin etmez. Ancak bi aynihi kâim olan eşyayı tazmin eder
ve o şeyi cariyeye red ile emrolunur.
Eğer ticaretten men edilmiş
bir köle veya bir çocuk bir çocuğa «Zeyd'i öldür» diye emretse, o çocukta Zeyd'i
öldürse, diyet katilin kavmi, kabilesi üzerinedir. Ve diyeti veren yakınları
kölenin azadından sonra verdiklerini almak için köleye müracaatta bulunurlar.
Fakat emir veren çocuğa müracaatta bulunamazlar.
Eğer ticaretten men edilen
köle, kendisi gibi ticaretten men edilen köleyi öldürmesi için emretse, efendisi
katili def eder. Veya fidyesini (bedelini) verir. Eğer hataen işledi ise veya
kendisine emir verilen köle küçük olsa efendi emreden üzerine derhal (o anda)
müracaatta bulunamaz. Belki azadından sonra kıymet ve fidyeden ekalli (azı) ile
emreden köleye müracaatta bulunması vâcib olur.
Eğer kati (öldürmek) kasten
olsa ve kendisine emir verilende büyük kimse olsa, kısas olunur.
Eğer bir köle, hür olan iki
adamı Öldürse ve öldürülen iki hürün her birinin iki velîsi olsa ve dört
velîden ikisi köleyi affetse fcölcnin efendisi muhayyerdir, dilerse kölenin
yansını affetmeyen iki veliye def eder ve dilerse kâmil (tam) diyeti o ikisi
için bedel olarak verir.
Eğer köle öldürmüş olduğu
iki hür kimseden birini kasden öldürse, diğer birini de hataen öldürse, kasden
öldürdüğü hür kimsenin iki velîsinden biri affetse, kölenin efendisi kâmil
diyeti hataen Öldürülen kimsenin velilerine feda eder. Ve yarı diyetide kasden
öldürülenin velisinin birine feda eder. Veya efendi, katil olan köleyi velîlere
def edip sülüsü (üçte bireri) karşılıklı olarak taksim ederler (İmamı Âzam
R.A.'e göre üç bölük olur. İki bölüğü hataen öldürülenin velîlerine verilir, bir
bölüğü de kasden öldürülenin velisinin af fetmiy enine verilir) İmâmeyn
(R.A.)'e göre ise münazea yoluyla dörtte birer hıssa verilerek taksim olunur.
İki kimsenin müşterek olan bir kölesi, iki efendinin
yakinini (meselâ: ikisinin oğlunu ve ikisinin kardeşini) öldürse, ve iki
veliden biri affetse (İmamı Âzam R.A.'e göre) cümlesi bâtıl olur. (Ve
affetmeyende bir şeye müstehak olamaz). İmâmeyn dedilerki, affeden kimse, kendi
hıssasımn yarısını diğer affetmiyene verir veya diyetin dörtte biri mukabilinde
fidye (bedel) verir. Ve denildi ki, İmamı Muhammed (R.A.), İmamı Âzam ile tamam
il e bâtıl olmasında beraberdir.
Kölenin diyeti, kıymet
miktarıdır. Fakat, kölenin kıymeti hür kimsenin diyeti miktarı olursa, veya daha
ekser (çok) olursa, (hür kimsenin diyeti onbîr dirhemdir). Bundan on dirhem
eksiltilir.
Köle de tenkis (eksiltme)
olduğu gibi, cariyede de on dirhem eksiltilir, eğer cariyenin kıymeti hürrenin
diyeti gibi ise, veya daha çok ise, gasbda.kölenin kıymeti gasbedilenin
kıymetine baliğ olduğunda (icmâlâ) vâcib olur.
(Eğer bir kimse başka
birinin yüz dinar değerinde bir kölesini gasbetse ve elinde ölse, gasbeden
kimseye yüz dînar lâzım olur. Zira gasb da itibar olunan maliyettir. (Adamın
değeri değildir.)
Hür kimsenin diyetinde
takdir olunan şey, kölenin kıymetinde de
öylece takdir olunur. (Zira kölenin kıymeti hür kimsenin diyeti gibidir).
Kölenin elinin kesilmesinde
kıymetinin yarısı vâcib olur. (Nitekim hür'ün elinin kesilmesinde yarı diyet
vâcib olduğu gibi kölenin kıymeti hür'ün diyeti miktarı olduğuna göre yarı
kıymeti) beşbin dirhemdir, ziyâde edilemez. Ancak beş dirhem noksanlaş-tırılır.
Bir kimse, bir kölenin elini
kasden kesse ve efendi köleyi âzad etse, elinin kesilmesi vücuduna sirayet edip
ölse, o kesmeden dolayı, kesen kimse kısas olunur. Eğer vâristen bir ferd
olmayıp, ancak vârisi efendisi ise, efendisinden başka bir varisi dahi olsa,
kesen kimse kısas olunmaz.
İmamı Muhammed (R.A.)'e
göre, gerek vârisi yalnız efendisi olsun, gerekse onunla beraber başka vârisi
olsun asla kısas yoktur. Eli kesen kimseye elin diyeti ve âzad olunacağı zamana
kadar kıymetinden noksanlaşan şeyin diyeti lâzımdır.
Bir kimse, iki kölesine
«ikinizden biri hürdür» dese ve beyan etmezden (açıklamadan) evvel başları
yarılsa ve bundan sonra hür olan hangisi idiğini açıklasa ikisininde diyeti
efendi içindir.
Eğer tâyinden evvel öldürül
s eler, ondan sonra ikisinden biri-inin âzâd olduğunu açıklasa, bir hür'ün
diyeti ve bir kölenin kıymeti efendisi içindir. Eğer katil bir olursa.
Bir kimse, bir kölenin iki
gözünü çıkarsa, kölenin efendisi dilerse köleyi cinayeti işleyen kimseye verip,
kıymetini alır veya köleyi bırakmayıp, elinde tutar, (ama İmamı Âzam R.A.'e
göre) efendi için bir şey yoktur.
İmameyn'e göre ise eğer köleyi elinde tutarsa efendi için
kölenin noksanının cinayeti işliyenden tazmin ettirmek hakkı vardır.
Eğer Müdebber veya Ümmü
veled cinayet işlese, efendisi kıymet ve diyetinden azını tazmin eder.
Eğer Müdebber ve Ümmü veled
başka bir cinayet daha işlese, İmamı Âzam (R.A.)'e göre, ikinci velî kıymette
birinci velîye ortak olur, eğer cinayet diyeti birinci velîye Hâkimin hükmü
(karan) ile verilmiş ise, eğer Hâkimin kararı ile verilmemişse, ikinci velî
dilerse birinci velîye ittiba eder (tâbi olur). Dilerse cinayeti işli-yenın
efendisine ittiba eder. îmâmeyn'e göre, ikinci cinayetin velîsi her halde (her
hususta) birinci cinayetin velîsine ittiba eder. (Efendi birinci velîye kıymeti
gerek hâkimin kararı ile ve gerekse rıza ile versin beraberdir. Efendiye birşey
lâzım gelmez).
Eğer efendi müdebberini âzad
etse, halbuki o müdebber olan kölede bir çok cinayetler işlese, efendi üzerine
ancak bir kıymet lâzım gelir.
Eğer müdebber olan köle hataen bir cinayeti ikrar etse,
ojînü-debber olan köleye o halde bir şey lâzım gelmez ve azadından sonra dahi
bir şey lâzım gelmez. (Kölenin hataen cinayetinin mucibi-cezası, kendi üzerine
olmayıp, efendisine aittir. Ve efendisi üzerine ikrarları geçerli olmaz. Ama
kasden cinayetine ikrar bunun aksidir. Zira kasidde nefsi üzerine nafiz -
geçerli olur).
Bir kimse, kölesinin elini
kesse, el kesildikten sonra köle gasb olunsa ve gasbedenin elinde iken o elin
kesilme tesirinden dolayı köle ölse, gasbeden kimse maktûen (eli kesilmiş iken)
o, kölenin kıymetini tazmin eder. Eğer efendisi kölenin elini gasbeden kimsenin
yanında iken kesse ve köle ölse, gasbeden kimse tazminattan beri olur
(kurtulur).
Eğer ticâretten men olunmuş
bir köle, kendisi gibi bir köleyi gasbetse ve gasbolunan köle gasbeden kölenin
yanında iken ölse, gasbeden köle tazmin eder.
Bir kimse, müdebber
(efendisi öldükten sonra azâd edilecek) olan köleyi gasbetse, o kölede gasbeden
kimsede iken cinayet işlese, sonrada efendisinin yanında ^inayet işlese veya
aksi olsa (yâni Önce efendisinin yanında iken cinayet işlese sonrada kendisini
gasbeden kimsenin yanında iken cinayet işlese) o müdebber olan kölenin efendisi
kölenin kıymetini cinayetin velîsinin ikisine tazmin eder. Seyyid (efendi,
kölenin) yarı kıymetini almak için gasbeden kimseye müracaatta bulunur ve yarı
kıymeti aldıktan sonra evvelki surette birinci cinayet sahibine verir, bundan
sonra efendi yine ikinci defa gasbedene müracaatta bulunur. (Zira evvelki cî-j
nayetin hakkı bütün kıymetine ehaktir).
İmamı Mu ha m m e d (R.A.)'e
göre, gasbedenden aldığı şeyi birinci cinayetin velîsine vermez. Ve ikinci defa
gastedene müracaatta, bulunamaz. İkinci surette (yâni evvelâ efendisinin
yanında cinayet işlediğinde) efendi gasbedene müracaatta bulunup, aldığı şeyi
birinci cinayetin velîsine verir. Fakat, İmamların icma'ı ile ikinci defa
gasbedene müracaatta bulunamaz.
Köle, iki fasılda da (yani
evvelâ gasbeden yarımda sonrada efendisinin yanında cinayet işlese veya aksini
işlediği suretlerde)! müdebber gibidir. Ancak şu kadar'varki, cinayet
işlediğinde kanı, cinayetin velîsine def eder. Müdebberde ise, kıymetini def
eder.
Tekrar rucû etmenin ve def
temenin hükmü, ihtilâf ve ittifak! cihetinden müdebberde olan hüküm gibidir.
Eğer bir adam bir kimsenin
müdebber ûlaıı kölesini iki defi gasbetse
ve kölede gasbeden iki kimseden her birinin yanında cinayet işlese, bu takdirde
efendisi müdebber olan kölenin kıymetini cinayetin velîlerine ğarâmet çeker
(ücretlerini verir) ve çektiği ğarâmeti almak için gabzeden kimseye müracaatta
bulunur. Ve gasbedenden aldığı yarı kıymeti birinci velîye verir. Ve aldığı şey
sebebiyle gasbedene, ittifak üzere ikinci defa müracaatta bulunur. Ve
denildiki, bu mes'ele de İmamı Muhammed (R.A.) için muhalefet vardır.
Bir kimse, hür bir sabî'yi
gasbetse ve gasbedenin elinde füc'e-ten (aniden) veya humma hastalığına
tutularak Ölse, gasbedene bir şey lâzım değildir. Eğer sâike (Yıldırım, şiddetli
sel vesaire gibi şeyler) den veya yılan sokmaktan ölse, kasbedenin âkil esi
(kavmi kabilesi) üzerine sabî'nin diyeti (ni vermesi) lâzımdır.
Eğer bir sabî (çocuk) kendi
yanında emânet edilmiş bir köleyi öldürse, sabinin âkilesi kölenin değerini
tazmin ederler.
Eğer sabî kendi yanındaki
emânet olan taamı yese veya kendi yanında emânet olarak bırakılan malı telef
etse, İmamı Âzam ve İmamı Muhammed (R.A.)'e göre, tazmin etmesi lâzım gelmez.
Lâkin İmamı Ebû Yusuf (R.A.) için hilaf vardır. (Ona göre, tazminat lâzım
gelir).
Eğer ticaretten men olunan
bir kölenin yanında mal emanet konulsa ve köle emanet malı helak etse, âzâd
edildikten sonra tazmin eder, o halde iken (yâni, âzad olunmadan) tazminat
lâzım gelmez. İmamı Ebû Yusuf (R.A.) muhalefet edip (ona göre o halde iken
tazminat lâzım gelir).
İkraz (Karz, ödünç vermek)
ve ariyet, çocuk ve ticaretten men olunan köle haklarında emanet gibidir.
Çocukdan murat, sabiyyi âkil (akıllı çocuk) dur. Gayri âkil
olan çocuk (aklı ermeyen çocuk) İmamların ittifakı ile (kölenin emaneti tazmin
ettiği) gibi malı tazmin eder. Akıllı çocuğun emânet, karz ve ariyet olmayan
malı telef ettiğinde tazmin ettiği gibi (zira akıllı olmayan çocuğun tesellûtu
akıllı olmadığı için hederdir. Ama fîli muteberdir).
Bir mahalde ölü bir adam
bulunsa, ve o ölüde yara veya kulak ve gözünden kan çıkmak (kan gelmek) gibi
kati (öldürme) eseri bulunsa, veya boğmak eseri veya dövme - vurma eseri
bulunsa, ama katili bilinmese, maktulün
(öldürülen kimsenin) velîsi mahalle halkının tamamına ölü bulunan adamı,
(kasden veya hataen) öldürdüklerini iddia etse, veya bir kısmının öldürdüğünü
iddia etse,
halbuki velînin beyyinesi (delil ve şahidi) de olmazsa, mahalle halkından
velînin ihtiyar ettiği (arzu edip seçtiği) elli adama yemin verilir, yâni
Allah'u Teâlâmn ismi şerifine yemin verilir ki: «Biz katletmedik (öldürmedik)
vekâtilini dahi bilmeyiz» diye, bu yeminden sonra mahalle halkının ('tamamına
ölü olarak bulunan adamın) diyeti kaza olunur (hükmolunur)
Halkı tamam olan (yani bütün
azaları tamam olan düşük)te, ahkâmda büyük adam gibidir.
Velî, mahalle halkına yemin
ettiremez, her ne kadar husumet-kati alâmeti veya töhmet veyahutta mahalle
halkının katlettiğine dâir karine bulunsa (yine de yemin ettirilemez).
Eğer ki mahalle halkı elli
adamdan noksan olsalar, elli tamam oluncaya kadar mevcut kimselere yemin tekrar
ettirilir. Yani tekrar onlara yemin verilir. Zira hükmü şer'i elli adama yemin
vermektir. Böyle oluncada mümkün olduğu mertebe tamamlanması vâcib-tir.
Bir kimse, yemin etmekten
çekinirse, yemin edinceye kadar hapsedilir. Mahalle halkından bir kimse, «o
adamı falan öldürdü» dese, yemininde tekrar eder. (Yani «Vallahi o adamı ben
öldürmedim, falan zaddan başka onu öldüren kimseyi bilmem, ancak o şahsı
biliyorum» demekle (yine de sözü kabul edilmeyip yemin ettirilir).
Eğer velî mahalle halkından
başka bir adam üzerine kati dâvası açsa, mahalle halkından yemin sakıt olur
(düşer).
Mahalle halkının şahadeti
(İmamı Azam R.A.'e göre) mahalle halkından başka bir kimsenin üzerine kabul
olunmaz.
İmâmeyn muhaliftirler (yani
İmâmeyn'e göre, mahalle halkınm kendilerinden başka kimseye de şahitlikleri
makbuldür.) Ve mahalle halkının bir kısmının, diğer bir kısmının üzerine
şahitliği makbul değildir.
Bedenin ekserisinin mevcut
olması, veya başla beraber yarısı mevcut olması, (yemine lüzum ve diyette)
vücudun tamamının mevcut olması gibidir.
Çocuk, mecnun (aklı noksan -
deli) kadın ve köle üzerine yemin yoktur. (Zira bunlar sahih söz sahibi
değillerdir).
Kendisinde kati eseri
bulunmayan ölü hakkında ve burnundan veya ağzından veya dübüründen veya
zekerinden kan çıkmış Ölü hakkında yemin ve diyet yoktur. (Zira bunlar kati
alâmetidir. Ama gözünden ve kulağından gelmesi ise, şiddetli dövülme
alâmetidir). Ona kalt île hükmolunur. Veya ölünün vücudunun yarısından azı
mevcut ise, velevki başı île beraber de olsa veya yarısı mevcut olsa ama
dolaşık olunmuş ise, bunlara hepsinin hükmü verilmez. (Zira azaları tam olarak
hükmolunmaz. Bu ikisi azaların ekserisi sayılmaz).
Eğer ölü hayvan üzerinde
bulunsa ki, o hayvanı da bir adam sürer olsa, bu takdirde diyet, süren adamın
âkilesi üzerinedir. Eğer hayvanı gütse veya hayvana binse yine süren kimsedeki
hüküm gibi (diyet, güden veya binen kimsenin âkilesi üzerine) dir. Eğer ye-dici
(güden), binen ve süren cem olsa, (toplansa) lar diyet, bunların üzerinedir.
Eğer bir hayvan üzerinde bir
ölü olup, iki karye (köy) arasında bulunsa, ölünün diyeti (Ölünün bulunduğu
yere) daha yakın olan karye (haklının) üzerinedir.
Eğer ölü kendi evinde
bulunsa, diyet (İmamı Azam (R.A.)'e göre) Ölünün âkilesi (veresesi) üzerinedir.
İmâmeyn'e göre ise, (veresesine) bir şey yoktur, (ve fetvada İmâmey'nin kavli
üzerinedir).
Eğer ölü, bir adamın evinde
bulunsa, ev sahibine yemin lâzım gelir. Ve diyet (evinde Ölü bulunan şahsın)
âkilesi üzerinedir. Eğerki âkilesi mevcutlarsa, ev sahibinde olduğu gibi yemine
dâhil olurlar. İmamı Ebû Yusuf (R.A.) için muhalefet vardır (Ebû Yusuf R.A/e
göre, vârisleri mevcut ol s al arda yemine dahil olmazlar). Eğer âkile gâib
olup, mevcut değillerse, ev sahibine yemin
tekrar ettirilir (tâ ki elli
yemine varıncaya kadar).
Yemin (İmamı Âzam'la İmamı
Muhammed R.A.'e göre) ev sahipleri üzerine lâzım gelir, yoksa kiracısına lâzım
gelmez, İmamı Ebû Yusuf (R.A.)'e göre ise, yemin, hepsinin üzerine lâzım gelir.
Yemin fetih zamanında imam bir şehri fethedip, ganimetçiler arasında taksim
ettiğinde hıssaları tayin ettiğinde hıssaları tayin olmak için hat çekmiş olan
kimseler üzerine lâzım gelir, velevki onlardan bir kimse dahi baki kalsa (yemin
o, kalan kimse üzerinedir). Müşteriler (satın alanlar) üzerine değildir. İmamı
Ebû Yusuf (K. A.)'e göre de (yemin), müşteriler üzerinedir.
Eğer hat çeken kimselerden
bir kimse kalmamışsa (yemin, bil icmâ) müşteriler üzerinedir.
Eğer bir ev satılsa fakat,
müşteri teslim almadan evin içinde bir ölü bulunsa, İmamı Âzam (R.A.)'e göre
(yemin ve diyet), satanın âkîlcsi üzerinedir. İmameyn'e göre ise, (yemin ve
diyet) satın alan adam üzerinedir.
Muhayyerlikle şart kılman
alış verişte diyet, İmamı Âzam (R.A.)'e göre Zilyed (yetki sahibi) nin âkilesi
üzerinedir. İmameyn'e göre ise, kendisi için mülk kararlaşmış olan (yani satın
alan) kimsenin üzerinedir.
Selâhiyet sahibinin âkilesi
diyeti vermez. Ancak deli ile ve-rirki, «o yetki sahibinin» diye şahitler
şahitlik etmelidirler.
Eğer ölü hıssaları muhtelif olan müşterek bir evde bulunsa,
yemin ve diyet, adam başına (müsavi) dîr .
(Hıssalarınm çeşitli olmasına itibar olunmaz. Meselâ: Ev üç şahıs arasında
müşterek olup, birinin hissası yarı olsa, diğerinin hıssası üçte bir olsa ve
diğer birinin hıssası da altıda bir olsa, hıssalara itibar olunmaz).
Eğer ölü gemide bulunsa,
yemin ve diyet, gemide bulunan kaptanlar ve yolcular üzerinedir. (Bu mahalde
mal sahibi ve diğerleri müsavidir).
Eğer ölü mahalle mescidinde
bulunsa (yemin ve diyet), halle Jıalkı
üzerinedir.
Eğer ölü iki karye (köy)
arasında bulunsa (yemin ve diyet), Ölünün bulunduğu yere daha yakın olan köy
halkı üzerinedir. Eğer ölü sahipli olan çarşıda (pasaj v.s. gibi) bulunsa yemin
ve diyet (İmamı Azam ile İmamı Muhammed'e göre) sahibi üzerinedir. İmamı Ebû
Yusuf (R.A.)'e göre ise, kiracılar üzerinedir.
Sahipsiz olan çarşı, büyük
yol gibidir. Bu çarşıda (sokakda) bulunan ölünün diyeti Bey tül maldendir.
Eğer ölü mescid-i cami de (umûma ait mescidde) bulunsa,
yine diyet, Bey tül maldendir. (Zira mescid-cami'i umumi içindir, bir ferde
mahsus değildir) .
Binâenaleyh eğer ölü zindan da (hapishanede) bulunsa (İmamı Âzam ile İmamı
Muhammed R.A.'e göre) yine diyeti beytülmaldendir.
İmamı Ebû Yusuf (R.A.)'e
göre ise, yemin ve diyet, hapishane sahibi üzerinedir.
Eğer ölü, bir çölde bulunsa
ki, o çölün yakınında kendisinden ses duyulacak şekilde bir karye (köy) de
bulunmasa bu şekilde olan da ölünün kanı heder (batıl) dır.
Fırat nehrinin ortasında
bulunan ölünün kükmü de yukarıda geçen mes'ele gibidir. Eğer ölü nehir kenarında
mahpus bulunsa yemin etmek, yakın olan karyeler (köylerin) halkı üzerinedir.
(Zira o kenar onların ellerindedir. Ondan istifade ederler, hayvanların o
nehirden suvarırlar. Böyle olunca da onlara mahsus olmuş olur).
Eğer bir kavm (topluluk)
kılıçlarla kavga etseler, bundan sonra ayrilsalar (kavgayı bıraksalar) ama
kavga ettikleri yerde bir ölü bulunsa, yemin ve ölünün diyeti mahalle halkı
üzerinedir. Meğer ki ölünün velisi mahalle halkını dâva etsin veya mahalle
halkından muayyen bir kimseyi dâva etsin, bu takdirde mahalle halkından yemin
ve diyet sakıt olur (düşer, zira bu dâva mahalle halkının berâetini mütezammın
olur.) Kati (Öldürmek) sâdece dâva etmekle o mahalle halkı üzerine sabit olmaz.
Ancak delil ile sabit olur.
Eğer ölü sahipsiz olan
arazinin askeriyenin oturmuş olduğu kısmında bulunsa, eğer keçeden olan gölgelik
veya büyük çadırda bulunursa (ölünün diyeti) çadır sahibi üzerinedir. Ancak
(çadır ve gölgelikte bulunmazsa) Ölüye gölgelik veya büyük çadır sahibinden
hangisi daha yakınsa (diyeti) onun üzerinedir.
Eğer düşman ile kavga
etseler ve aralarında ölü bulunsa, yemin ve diyet yoktur. (Açıkça delâlet eder
ki, o kimse düşman tarafından öldürülmüştür ve kanı hederdir).
Eğer askerin indiği
(oturduğu) arazi sahipli ise, bu takdirde asker (mahallede) oturan kimseler
gibidir. Yemin ve diyet, o arazi (mülk) sahibi üzerinedir. (İmamı Azam ile
İmamı Muhammed R.A.'e göre) asker üzerine değildir. Amma İmamı Ebû Yusuf'a göre
muhalefet vardır. (Yemin ve diyet, hem mülk sahibi ve hemde o mülkte oturanlar
üzerinedir.)
Bir kimse, bir kabilede
yaralanmış olsa, ondan sonra ehline (evine) götürülse, fakat yatakta yatmaktan
kurtulamayıp o yaranın tesirinden ölse, yemin ve diyet İmamı Âzam (R.A.)'e göre
yaralayan kabile üzerinedir. İmamı Ebû Yusuf (R.A.)'e göre ise yaralayan
kabileye birşey lâzım gelmez. (Zira ölümden aşağı olan yaralamalarda yemin
yoktur).
Eğer yaralanmış adamla
beraber bir adam bulunsa ve o adam yaralıyı evirie götürse ve yaralı ehli
yanında (evinde) ölse, İmamı Ebû Yusuf (R.A.)'e göre götüren adama tazminat
lâzım gelmez. İmamı Âzam (R.A.)'in kıyasında yaralıyı evine götüren tazmin eder.
İki adam bir evde olsalar da
bunlardan birisi kesilmiş vaziyette bulunsa, kesilen adamın diyetini, İmamı Ebû
Yusuf (R.A.)'e göre, yanında diğer adam tazmin eder (öder).
İmamı Muhammed için
muhalefet vardır. (İmamı Muhammed R.A.'e göre, kendi nefsini öldürmek ihtimali
ile diğer adam tazmin etmez. Zira sadece şüpheye düşmekle tazminat lâzım
gelmez).
Eğer ölü, bir kadının
karyesinde (köyünde) bulunsa, o kadına (elli defa) yemin tekrar ettirilir. Ve
kadının âkilesi (vârisleri) Ölünün diyetini verir. (İmamı Âzam R.A.'e göre)
yemin, töhmeti yok edip, atmak içindir. Kadında ise töhmet hafifleyicidir. İmamı
Ebû Yusuf (R.A.)'e göre diyet gibi yeminde kadının âkilesi üzerinedir (zira
yemin yardım ehline mahsustur. Kadın ise yardım ehlinden değildir. Çocuğa
müşabih olduğu içindir.)
Müteahhirin (selefden sonra
gelen) âlimler dediler ki; bu meselede kadın âkilesi ile beraber yemin de dahil
olur. (Bu idhal sözü İmamı Tahavi'nin ihtiyarıdır ve esâh olan da budur.)
Bir adamm arazisinde bir ölü bulunsa ki, o adamın arazisi
de bir köyün yanında olsa, arazi sahibi de o köyden olmasa,; ölünün diyeti ve
yemin, arazi sahibinin üzerinedir
O (meâkil), müekkilenin
ccmisidir ki, o (meâkıl), diyettir.
Akile: diyeti ödeyen kimseye
denir.
O (diyeti Ödeyenler), dîvan
ehlidir. Eğer katil dîvan ehlindense (Dîvan: Hâkimiyetinin isimleri tahrir
olunan defterdir). Diyeti dîvan ehlinin atiyyelerinden (hazır gelen şeyler)
hüküm verildiği vakitten itibaren üç seneye kadar alınır. Eğer atiyyelerinden
sülüsü (üçte biri) üç seneden azda veya üç seneden çokta çıkarsa atıy-yelerden
alınır.
Eğer katil, dîvan ehlinden
değilse, onun âkilesi, kabîlesidir ve kabilesinden üç senede bir, her birinden
üç dirhem veya dört dirhem alınirki, her senede bir dirhem ve birde bir
dirhemin üçte biri olur. Ziyâde kılınmaz. Esah (doğru) olan da budur.
Ve denildiki, her senede üç
dirhem veya dört dirhem alınır (bu takdirde alınan üç senede dokuz dirhem veya
on iki dirhem olup hadd tahfifinden çıkmış olur).
Eğer kabilesi diyet vermeğe
muktedir değillerse, veya kabilesi azsa asabalarm tertip (derece) lerine göre
nesepçe daha yakm olan kabileye (dîvan ehlinden olmayan katilin kabilesine) zam
olunur (ilâve edilir) ve katilde diyeti ödeme hususunda kabileye dâhil edilir.
Eğer katil, san'at ile veya
söz vermekle tenâsur edenlerden (birbirlerine yardımda bulunmaları için söz
verip yemin edenlerden) ise, o katilin âkilesi sanatkâr veya sözleşme
hususundaki velileridir.
Azat edilmiş kölenin ve
mevleî muvâlatm âkilesi, efendisi, ve efendisinin âkilesidir. Veledi mülâ anenin
(veledi zinâlıkla kötü-lenen çocuğun) âkilesi, annesinin âkilesidir.
Eğer annenin âkilesi, diyeti
verdikten sonra veledi mülâineyi iddia etse, annenin âkilesi verdikleri diyet
parasını almak için babanın âkilesine üç seneye kadar müracaatta bulunurlar.
Akılın (vârislerin) diyet
verdiği nefis, kati ile vâcib olan şey-dirki, o da hata ile vâcib olmalı, kasden
işlenen cinayeti vermezler. Ve kölenin cinayetinim sulh ve itirafla lâzım olanı
dahi vermezler. Meğerki âkilesi itirafı tasdik edilmelidir. (Bu takdirde diyet
üzerlerine vâcib olur) ve diyetin onda birinin yarısından azını dahi vermezler.
Belki diyet cinayeti işleyen üzerinedir.
Kadın ve çocuk, akılda
(diyette) dahil olmazlar, Müslüman, kâfirden ve aksi (yâni kâfir Müslümandan)
için diyet vermez.
Kâfir, kâfirden dolayı diyet
verir, her ne kadar milletleri başka başka olsada, eğer iki millet arasında
açıkça düşmanlıkları yoksa ki, yahûdi ile nasâra gibi (bunların arasında açıkça
düşmanlıkları vardır. Bunlar birbirine âkile olamaz.)
Eğer zimmînin âkilesi yoksa,
bu diyet, hüküm verildiği günden itibaren üç seneye kadar kendi mâlinden
(lâzım) dir.
Müslümanm âkilesi yoksa, o
müslümanın nâmına beytülmal âkile eder (yani diyeti beytülmalden verilir). Ve
denildiki, müs-lümanda zimmî gibidir. Âkilesi olmadığı zamanda (mâlinden diyet
vermekte bununda üç sene müddetle mâlinden verilir).
Eğer hür olan kimse, köle üzerine hatâen cinâyet^ işlese
diyet, hürrün âkilesi üzerinedir.
Vasiyet: Öldükten sonra olan
(veya olacak olan) bir şeye izafe edilen temlik d ir.
O (vasiyet), eğer vereseler zengin iseler veya kendi
nasiplerinden müsteğni (ihtiyaçları, olmayıb almaktan vaz geçmiş) kimseler
olursa, üçte birinden az maldan vasiyet etmek müstehaptır .
Şayet vereseler zengin olmazlar veya hisselerinden vaz geçmezlerse, vasiyyeti
terketmek daha sevimlidir.
Malın üçte birinden (terekenin) fazlası üzerine olan
vasiyyef sahih olmaz .
Ve bizzat kendisini öldüren kimseye de vasiyyeti sahih değildir. Ancak veresenin
vasiyyete izni ile sahih olur.
Yabancı olan kimseye vasiyet etmeye vereseler izin vermesef
lerde malın (terekenin) üçte birini vasiyyet etmek sahilidir. V., müslümanın,
zimmî için ve zimmî olan kimseninde müslüman içi| vasiyeti sahih olur
Eğer hamlin (cariyenin
karnındaki çocuğun) doğumu ile vâ-siyyetin arasında altı aydan az zaman olursa,
hami için (cariyenin karnındaki çocuk için) vasiyyet sahih olur. O hami için
hibe sahih olmaz.
Eğer çocuğun annesini
vasiyet edip hamlini vasiyet etmese, vasiyyet ve istisna sahih olur.
Vasiyyetin sahih ve sabit
olması için kabulün bulunması lâzımdır.
Ve kabul, vasiyyet eden
kimsenin ölümünden sonra muteber olur. Yoksa vasiyyet edenin hayatında iken red
etmek muteber değildir. (Meselâ: Bir kimse, karısına «sen yarından itibaren şu
kadar dirhem üzerine boşsun» dese, yarından evvel red ve kabulü bâtıldır).
Kabul etmekle vasiyyet
ettiği şeye mâlik olur (zira vasiyyet, yeni bir mülkü isbattır. Bu takdirde
kendi arzusu olmadığı için mülkün isbâtina kadir değildir). Meğerki, vasiyet
olunan kimse, vasiyet eden kimseden sonra kabul etmezden evvel ölmüş olsa, bu
takdirde vasiyyet olunan kimse, vasiyyete mâlik olur. Ve (vasiyyet), vasiyyet
edilen kimsenin vereseleri için olmuş olur.
Çocuğun ve mükâtebin
vasiyyeti, mükâtebe borcu ödemesi terk olunsada (çocuğun) ve onun (mükâtebin)
vasiyyeti, sahih değildir.
Vasiyyet, borçten te'hir olunmuştur (yâni, vasiyyet eden
bir kimsenin borcu olursa, evvelâ borcu ödenir, ondan sonra kalan malinden
vasiyeti ödenir. Zira borcun edası, farzdır. Vasiyyet ise, nafile ve
teberrûdur)
Binâenaleyh borcu malının
tamamını ihata eden bir kimsenin vasiyyeti sahih olmaz. Ancak alacaklılar,
alacaklarından vaz geçerlerse (bu takdirde vasiyyete mâni olan şey yok olunca
vasiyyet, sahih olur).
Vasiyyet eden kimse için,
vasiyetinden söz ve gasbdeki mâli-kiyyet hakkını kesme fîli veya hibe ve alış
verişde olduğu gibi mülkiyeti giderme fîli ile dönme hakkı vardır. Velevkı
vasiyyet eden vasiyyet ettiği şeyi sattıktan sonra satın alsın veya sattıktan
sonra ve bağışladıktan sonra rucû ederse veya vasiyyet olunan şeyde ziyâdelik
îcab etseki, teslimi mümkin olmayıp ancak o ziyadelikle teslimi mümküin olsa,
meselâ: Buğdayı vasiyyet etse sonra yağ ile karışmış olsa ve evde odayı vasiyyet
etmiş olsa, sonra içinde bina yapmış olsa ve pamuklu elbiseyi vasiyyet etmiş
olsa (bu takdirde vasiyyet olunanda bu fiiller ziyâdeliği îcab eder. Teslimi
mümkin değildir. Zira başkasiyle karışdığında rucûuna delâlet eder).
Elbisenin yırtılması ve
koyunun kesilmesi rucûdur. (Meselâ: Bir kimse, bir elbise ve bir koyun vasiyyet
etmiş olsa, sonra elbiseyi yırtmış ve koyunu boğazlamış olan kimsenin bir fîli
istihlâkdır. Binâenaleyh vasiyyet bâtıl olur ve rucû etmiş olur).
Vasiyyet eden kimse,
«vasiyyeti te'hir ettim» dese, bu sözü rucû olmaz (zira vasiyyetin tehiri,
vasiyyeti ıskat etmez). Yahut vasiyyet eden kimse, «falan için vasiyyet etmiş
olduğum her vasiyyet, haramdır» sözü vasiyyetten rucû etmek değildir.
Eğer vasiyyet eden kimse,
«falan kimse için vasiyyet ettiğim şey falan içindir» dese bu söz vasiyyetten
rucû etmektir. Ancak falan denilen ikinci kişi Ölü olursa, bu takdirde vasiyyet
sahih olup, rucû olmaz.
Hibe ve vasiyyetten sonra
nikahladığı yabancı kadına hasta olan kimsenin hibe ve vasiyyet etmesi bâtıldır.
Keza vasiyyet eden kimsenin,
kâfir oğluna ve kölesine ikrarı, vasiyyeti ve hibesi bâtıldır, eğer ikrar,
vasiyyet ve hibeden sonraki kâfir oğlu müslüman ve kölesi âzad olunursa )meselâ:
bir kimse, bir kâfir oğluna yahut kölesine bir şey ikrar etse, yahut birşey
vasiyyet etse yahut bir şey hibe etse, bundan sonra kâfir olan oğlan müslüman
olup ve köle âzad olsa, üçüde bâtıl oıır).
Kötürümün, felçlinin, çolağın ve çıbanlinm hibesi, eğer
müddeti uzar ve bu hastalıkların her birinden ölmesi korkulmaz ise, (vasiyyeti)
malının hepsindendir. Şayet müddet uzun olmayıp bu hastalıklardan ölmesi
korkulur ise, (her birinin) hibesi, malın üçte birindcndir
Eğer bir kimse, iki kişinin
her biri için malının üçte birini va-siyyet etse, ve vâriside izin vermezse
(rıza göstermezse), vasiyyet edenin malının üçte birinin iki kısım olmak üzere o
iki kişi arasında taksim olunur, (zira müstehaklık sebepleri birdir).
Ve eğer bir kimse, iki
kişinin birisi için malının üçte birini ve dîğer birisi için malının altıda
birini vasiyyet etse, verese rıza göstermezse, vasiyyet eden kimsenin malının
üçte biri ikisi arasında üçte bir olarak taksim olunur.
Eğer o iki kimsenin birisi
için malın üçte birini ve diğeri için malının üçte ikisini vasiyyet etse veya
yarısını veya malının hepsini vasiyyet etse, (İmamı Âzam R.A.'e göre) malın
üçte biri aralarında yarı yarıya taksim olunur. (Zira malın üçte birinden
ziyade olan vasiyyete veresenin izni olmadığından vasiyyet bâtıldır).
İmâmeyn'e göre, birincide
malın üçte biri üç hisse olup, bir seh-mi üçte bir vasiyyet ettiğinde, üçte
ikiside iki sülüs (üçte iki) seh-mi olana verilir. Ve ikinciside (yarısı
vasiyyet edilende) üçte bir mal beşte bir olarak taksim olunur ki, beşte birin
ikisi üçte bir hisse sahibine ve beşte birin üçü de yarı yarıya hisse sahibi
olana verilir. Hepsi vasiyyet edilene de dörtte biri verilir.
İmamı Âzam (R.A.)'e göre
vasiyyet edilen üçte bir üzerine zi-yâdeliği ilâve edip alınma şekli olmaz.
Ancak kıymetinden noksan satılan ve alınmasında ziyâdelikle alman da, iki çeşit
kıymette olan şeyin her birini ve üçte bir, yarı ve buna benzeyen bir şey
zikredilmeden vasiyyet edilmesi sahilidir.
Bir kimse, oğlunun nasibini
başkasına vasiyyet etse bâtıl olur. Ve oğlunun nasibi mislini (yani, oğlunun
kadar kendi inalını) vasiyyet etse sahih olur.
Binâenaleyh vasiyet eden
kimsenin iki oğlu olsa, kendisine vasiyyet edilen kimse için üçte bir hakkı
vardır. Eğer vasiyyet eden kimsenin üç oğlu olsa, bu takdirde vasiyyet olunan
kimse için dörtte bir hakkı vardır.
Eğer vasiyyet eden kimse,
malından bir kısmı vasiyyet etse, bu takdirde tâyin (hangi malların ve ne
miktarı hususu) veresenindir. (Vereselere denirki, arzu ve rızanız ne kadar ise
verin, zira verilecek mikdar bilinmemektedir. Binâenaleyh az ve çoğa şâmil
olabilir).
Eğer vasiyyet eden kimse,
malından bir sehmi vasiyyet etse,
vasîyyet olunan kimse için altıda bir hakkı
vardır.
İmâmeyn'e göre, veresenin
birinin nasibi mikdarıdır. Ancak veresenin nasibi üçte birinden ziyâde edilir ve
veresede izin vermezse, müstesnadır. (Binâenaleyh vasiyyet eden kimsenin oğlu
olsa, vasîyyet olunana malın yarısı verilmez. Üçte biri verilir).
Fakihler dedilerki; senimden
muradın altında bir olması mü-tekaddimin ulemâsının örfündendir. Bizim örfümüzde
sehim, bir cüz gibidir.
Eğer vasiyyet eden kimse,
malının altıda birini vasiyyet sonra yine
altıda birini vasiyyet etse, vasiyyet meclisi ister bir olsun ister muhtelif
olsun, vasiyyet olunankimseiçin altıda bir alma hakkı vardır.
Eğer vasiyyet eden kimse,
dirhemlerinin üçte birini yahut koyunun üçte birini yahut elbisenin üçte birini
vasiyyet etse, halbuki o elbise bir cinsden olsa ve üçte ikisi helak olsa, baki
kalan üçte birden çıkarsa, o baki kalan, vasiyyet olunan kimse içindir.
Keza ölçülen ve tartılan her
şey de böyledir.
Eğer vasiyyet eden kimse,
elbisenin üçte birini vasiyyet etse ve o elbise çeşitli olsa ve üçte ikisi helak
olsa, vasiyyet olunan kimse için baki kalanın üçte birini alma hakkı vardır.
Eğer bir kimse, kölelerinin
üçte birini vasiyyet etse ve üçte ikisi helak olsa, (İmamı Âzam R.A.'e göre)
yine vasiyyet olunan kimse için baki kalanın üçte birini alma hakkı vardır.
İmâmeyn'e göre, baki kalanın hepsi vasiyyet olunan kimse içindir. Denildiki,
İmâmeyn, {Ebû Hanife ile Ebû Yusuf) la helak olan aralarında olup vasiyyet
olunan kimse için üçte birini almasında muvafıkdırlar.
Hayvanlarda da ihtilâf ve
ittifak ciheti köle gibidir
Eğer vasiyyet eden kimse,
bir kimse için bin dirhem vasiyyet etse, halbuki vasiyyet eden için vasiyyet
ettiğinin aynısı ve başkası alacak olsa, o vasîyyet aynı olandadır, eğer o
vasiyyet aynı olanın üçte birinden çıkarsa, şayet çıkmazsa, aynı olanın üçte
biri ve alacakdan tahsili mümkin olanın üçte biri vasiyyet olunan kimseye bin
dirhem tamamlanıncaya kadar verilir.
Eğer bir kimse, malın üçte
birini Zeyd ve Arar için vasiyyet etse, halbuki ikisinden biri ölmüş olsa,
vasiyyetin hepsi diri olan kimse içindir.
Eğer vasiyyet eden kimse,
vasiyyet zamanında «üçte bir Zeyd ile Amr arasında olsun» dese (ve birisi de ölü
olsa), bu takdirde üçte birin yarısı diri olan kimse içindir.
Eğer bir kimse, bir adama
malının üçte birini vasiyyet etse, halbuki vasiyyet zamanında malı olmasa ve
vasiyyetten sorra mal kazansa, ölümü zamanında malın üçte biri vasiyyet olunan
kimse içindir.
Eğer bir kimse, bir adama
koyunun üçte birini vasiyyet etse, halbuki vasiyyet zamanında koyunu olmazsa,
yahut koyunu olsa fakat vasîyyet eden kimsenin Ölümünden evvel o koyun helak
olsa, vasiyyet bâtıl olur. Eğer vasiyyet zamanında koyunu olmayıp sonra koyun
istifade etse ve sonra ölse, esah rivayette vasiyyet sahih olur.
Eğer bir kimse, bir adama
kendi malından bir koyun vasiyyetetse, halbuki vasiyyet eden kimsenin koyunu
olmasa, vasiyyeıj olunan kimse, koyunun kıymetini alma hakkı vardır.
Eğer bir kimse, bir adama
koyunundan bir koyun vasjyyet etse, halbuki koyunu olmasa, vasiyyet bâtıl olur.
Bir kimse, malının üçte
birini analarının evlâdına vasiyyet etse ve onlarda üç kişi olsa, fakirler ve
miskinler de iştirak etseler, bu takdirde (İmamı Âzam ve İmamı Ebû Yusuf R.A.'e
göre) malın üçte biri beş bölük yapılır. Ve her fırka için beşte biri verilir.
İmamı Muhammed (R.A.)'e göre, malın üçte biri yedi hisseye ayrılıp, üç hissesi
anaların evlâdına, iki hissesi fakirlere ve iki hissesi miskinlere verilir.
Eğer bir kimse, malının üçte
birini Zeyd ve fakirler için vasiyyet etse, malın üçte birinin yarısı Zeyd ve
yansıda fakirler içindir. İmamı Muhammed (R.A.)'e göre, Zeyd için üçte bir,
fakirler için üçte ikidir.
Eğer bir kimse, Zeyd'e yüz
dirhem, Amr'e yüz dirhem vasiyyet etse, sonra Bekir'e «seni ikisine ortak
ettim» dese, bu takdirde Bekir için yüzden her birinin üçte birini alma hakkı
vardır.
Eğer bir kimse, Zeyd'e yüz
dirhem, Amr'e elli dirhem vasiyyet etse ve Bekir'i ikisine ortak etse, Bekir
için ikisinin her birinden yarı yarıya alma hakkı vardır.
Eğer vasiyyet eden kimse,
veresesine: «falan kimsenin benim üzerimde alacağı vardır. Siz onu tasdik edin»
dese, alacak (yâni vasiyet edenin borcu) üçte birden tasdik olunur.
Eğer vasiyyet eden kimse,
«falanın benim üzerimde alacağı vardır» diyerek ikrarla nice vasiyyetlerle borcu
vasîyyet etse, vasiyyet edenin malının üçte hiri vasiyyet edilen adamlar için
ayrılır ve üçte ikisi de vereseler için ayrılır ve vasiyyet olunan adamlara,
vereseye «borcu dilediğiniz miktarda tasdik edin» denir. Lâkin vasiyyet olunan
adamlar, ikrar ettiklerinin üçte biri ile muâhaze olunurlar. Vereselerde, ikrar
ettiklerinin üçte ikisi ile muâhaze olunurlar. Ve vasiyet yapılan adamlarla
vereselerden her biri ikrar ettikleri şeyin üzerine ziyâde ile edildiğinde
bilgileri olduklarına dâir yemin ettirilirler.
Eğer vasiyyet eden kimse,
bir şeyin esasını vârisi ve yabancı için vasiyyet etse, o şeyin aynının yarısı
yabancı içindir, vâris için bir şey yoktur.
Eğer bir kimse, üç kimseden
her birine bir elbise vasiyyet etse, halbuki elbise lafzı birbirinden değişik
elbiseye delâlet ettiğinden çeşitli olsa (yâni, elbiselerde yeni, eski ve orta
gibi kaliteler olsa) ve o elbiselerden bir elbise zayi olsa, ve zayi olanm
hangisi olduğu bilinmese ve vereseden her biri, biribirine «senin hakkın helak
oldu» deseler, vasiyyet bâtıl our (zira hangisinin müstehak olacağı meçhuldür.
Cehalet ise, hüküm vermenin sıhhatine mâni olur). Eğer vereseler, baki kalan
elbiseyi teslim ederlerse, iki yeni elbisenin üçte ikisi, yeni elbise sahibi
içindir. Ve iki elbisenin üçte ikisi eski (kötü) elbise sahibi içindir ve orta
elbisenin sahibi için, yeni ve eski iki elbisenin üçte biri vardır.
Eğer bir kimse, müşterek
evden bir odayı bir adama vasiyyet etse, o ev taksim olunur. Eğer vasiyyet
olunan tâyin olunmuş olan oda, vasiyet edenin nasibinde çıkarsa, o oda vasiyet
olunan kimse içindir, İmamı Muhammed (R.A.)'e göre, o odanın yarısı vasiyyet
olunan kimse içindir.
Şayet ev taksim olunduğunda
o muayyen oda vasiyyet edenin nasibinden çıkmazsa, odanın uzunluk miktarı
vasiyyet olunan kimse içindir. İmamı Muhammed (R.A.)'e göre odanın miktarının
yarısı kadarıdır.
İkrar, vasiyyet gibidir.
Denildi ki, ikrarda İmamı Muhammed (R.A.) için, muhalefet yoktur ve muhtar
olanda budur.
Eğer bir kimse, başkasının
malından muayyen bin dirhemi bir adama vasiyyet etse, o bin dirhemin sahibi için
vasiyyet edenin ölümünden sonra izin vermektir. İzin verdikten sonra men
etmekte vardır. Verese bunun hilâfmadır. Eğer malın üçte birden ziyâdesine
izin verseler, sonra rucûa ve men etmeğe kadir değillerdir.
Eğer iki oğlun birisi
babalarının terekesini kısmetten sonra babasının üçte bir vasiyetini ikrar etse,
ikrar eden oğlan kendi nasibinin üçte birini vasiyyet etse, ve câriye vasiyyet
eden kimsenin ölümünden sonra bir çocuk doğursa, eğer malın üçte birinden
çıkarırlarsa, câriye ve çocuk vasiyyet olunan kimse içindir. Şayet mal m üçte
birinden çıkarmazlarsa, vasiyyet olunan kimse, üçte biri cariyeden alır. Eğer
fazla kalırsa, ondan sonra çocukdan alır. İmâmeyn'e göre, câriye ve çocukdan
müsavi olmak üzere alır.
Tasarruf hâli için itibâr
acele olan tasarrufdadır, (Bu acele tasarruf: «Sen hürsün ve sana bağışladım»
gibi, acele hüküm îcab eden şeydir)..
Binâenaleyh acele tasarruf,
bir kişinin sıhhatli zamanında olursa, (vasiyyet) malın tamamından olur. Eğer
Ölüm hastalığında olursa, malının üçte birinden olur.
Ve ölüme izafe edilen
tasarruf ise, malın üçte birindendir. Ve-levki o tasarruf sıhhat hâlinde olsun.
(Meselâ: «Sen, ben öldükten sonra hürsün veya şu ben öldükten sonra Zeyd
içindir» demek gibi, işte bu vasiyyet tasarrufu malın üçte birinden
muteberdir).
Ve bir hastalık ki, ondan
sıhhata kavuşulursa, sıhhat gibidir.
Ölüm hastalığında köleyi
âzad etmek, malın satışından noksanlık ve almışında da fazlalık yapmak, kefalet
ve hibe etmek malın üçte birinden itibar edilerek vasiyettir.
Binâenaleyh bir kimse,
köleyi âzad etse, malında noksanlık yapsa ve üçte biride bu ikisinden daralsa
(yetmese), eğer malın kıymetinden noksanlaştırmasi evvel ise, o takdim olunur.
Şayet malın kıymetinde noksanlaştırma sonraya tehir edilmiş ise, ikisi de
müsavi olmak üzeredir.
Eğer bir kimse, iki türlü
malım kıymetinden noksanlaştırma arasında
kölesini âzad etse, noksanlaştırmanın yarısı birinci için, diğer yarısı da âzad
ile diğer noksanlaştırmaya âitdir.
Eğer iki âzad arasında
kıymetinden noksanlaştırma yaparsa, üçte birinin yarısı kıymeti noksanlaştırmaya
âid, diğer yarısı da iki azada âitdir. İmâmeyn'e göre, hepsinde âzad etmek
evlâdır.
Eğer bir kimse, «şu yüz
dirhem ile köleyi âzad etmeyi» vasiyyet etse, ve o yüz dirhemden bir dirhemi
helak olsa, vasiyyet bâtıl olur. İmâmeyn'e göre, baki kalanla âzad olunur. Eğer
âzad yerinde hacc zikrolunsa, ittifakla baki kalan mal ile hac olunur.
Vasiyyet eden kimsenin kendi
kölesine vasiyyeti bâtıl olur. Eğer o köle efendisinin ölümünden sonra cinayet
işlese, bu takdirde o cinayet mukabilinde o köle cinayete def olunur. Eğer
vereseler, cinayete feda olarak karşılığını verirlerse, vasiyyet bâtıl olmaz.
Eğer vasiyyet eden kimse,
Zeyd için malının üçte birini vasiyyet etse ve bir köle terk etse, Zeyd de
vasiyyet edenin köleyi sıh-hatında âzad ettiğini iddia etseler, bu takdirde söz
vâris içindir. Zeyd için bir şey yoktur. Ancak malın üçte biri kölenin
kıymetinden ziyâde olursa, yahut Zeyd sıhhatında iken âzad ettiğine delil
dikerse bu takdirde söz vasiyyet olunan kimse (Zeyd) için olur.
Eğer bir adam, ölünün
üzerine borç ve köleyi sıhhatında kendinin âzad ettiğini iddia etse, halbuki
köleden başka malı olmazsa, ve vereseler borcu dâva eden adamı ve kölenin
azadını dâva eden köleyi tasdik etseler, köle kıymeti için çalışır ve çalıştığı
para alacaklıya verilir. İmâmeyn'e göre, köle âzad olunur, çalışmaz.
Eğer vasiyyetler toplansa ve malın üçte biri vasiyyetlerden
az olsa, vasiyyet eden kimse, farzları tehir etse de farz olanlar takdim
olunur, (meselâ: zekât ve hacc farizaları vasiyetlere takdim olunur). Eğer
vasiyyet edilenler fârzlıkta müsavi iseler veya farzdan başkasında müsavilik
olursa, vasiyyet eden kimsenin takdim ettiği şey takdim olunur
Denildi ki, eğer vasiyyetler
farzhkda müsavi olursa, zekât, Hacc üzerine takdim olunur. (Bu rivayet İmamı
Muhammed R.A.'-in kavlidir). Denildi ki, aksiledir. (Yâni, bir rivayette hacc,
zekât üzerine takdim olunur, denilmiştir).
Hacc ve zekât, katil, zıhar
ve yemin keffâreti üzerine takdim olunur
keffâratlar, sadaka-i fıtır üzerine ve sadaka-i fıtır, kurban üzerine takdim
olunur.
Eğer bir kimse İslâm in emri Hacc vazifesini vasiyyet etse,
vereseler o vasiyyet eden kimsenin beldesinden (memleketinden) Hacettirilir,
eğer o vasiyyet edilen yeterse, bir adamı onun için hacc ettirirler. Şayet
vasiyyet edilen nafaka (para) onun memleketinden hacc ifâsına yetmezse, yetecek
yerden hacc ettirirler
Bir kimse, evinden hacca çıksa ve yolda ölse ve kendisi
için hacc yapılmasını vasiyyet etse, vasiyyet eden adam için, kendi
memleketinden hacc vazifesi ifa ettirilir. Imâmeyn'e göre, istihsâ-nen vefat
ettiği yerden yaptırılır ve başkası için hacca giden kimse yolda ölse, yine bu
ihtilâf üzeredir.
İnsanın komşusu, (İmamı Âzam
R.A,'e göre) bitişiğidir. İmâ-meyne göre, insanın mahallesinde oturan ve onlarla
komşunun mescidinde toplanan kimsedir. (Örf en ve şer'an mescidi şerif de
toplanan kimselerin hepsine komşu denir. Zira Hz. Peygamber S.A.V. Efendimiz;
Mescidin komşusu için, mescidden başka yerde namaz kılmak yoktur; Ancak mescidde
kılmak vardır, buyurmuşlar).
(Vasiyyet ve komşulukda)
sakin olan mülk sahibinden; erkek; kadın, nıüslim ve gayri muslini müsavidir.
İnsanın hısımı; kadın
tarafından akraba olan kimsedir.
İnsanın kadın tarafından
akrabası, (kızlarının ve kız kardeşlerinin kocası gibi), mahrem olarak
akrabanın kocası olan kimsedir.
Aile ve kadın tarafından
akrabalarda; hür, köle, yakın ve uzat müsavidir.
Ve insanın akrabası; karabet
sahibi, akrabalık yakınlığı, zevi-lerhami ve nesepleri en yakın olandır.
Binâenaleyh (vasiyette) en yakın olan ise, insanın her akrabadan olanı takdim
olunur.
Bu akraba lafızlarının
hepsinde; baba, anne ve oğul dâhil olmaz (lar). Dede de ise, iki rivayet
yardır.
Eğer vasiyyet eden kimse
için, akrabadan bir mahrem olmazsa, vasiyyet bâtıl olur. Ve akraba için
vasiyyet, iki ve ikiden ziyâde için olur.
İmâmeyn'e göre, vasiyyet:
Vasiyyet edenin uzak babasının zamanı saadette müslüman olmuş olması yahut
İslama yetişmiş, fakat müslüman olmamış babaya nisbet olunmasıdır.
Binâenaleyh bir kimse,
akrabaları için vasiyyet etse, ve o kimsenin iki amûcası ve iki dayısı olsa,
vasiyyet iki amcası içindir.
İmâmeyn'e göre, hepsine
müsavi olarak taksim olunur.
Bir kimsenin bir amcası, iki
dayısı olsa (ve akrabalara vasiyyet etse), yarısı amcası içindir, yarısı da iki
dayısı arasında taksim olunur.
Eğer vasiyyet eden kimsenin,
bir tek amcası olursa vasiyyetin yarısı o amca içindir.
Eğer vasiyyet eden kimsenin,
bir amcası, bir halası, bir dayısı ve bir teyzesi olsa, vasiyyet; amca ile hala
arasında müsavidir. (Zira akrabalıkta ikisi yakın ve beraberdirler).
İmâmeyn'e göre, vasiyyet:
Hepsinde bunların üzerine müsavi olarak taksim olunur.
Erkek bir adamın ehli (İmamı
Azam R.A.'e göre) karışıdır. (Meselâ: «Falan kimsenin ehline vasiyyet ettim»
denilse, o vasiyyet falanın karısı içindir).
İmâmeyn'e göre, adamın ehli,
iyalinden olup, nafakasını temin ettiği kimsedir.
Ve insanın, âli, ehlibeyti
ve ehlibeytinden olan babası, dedesi de, âlidir. (Meselâ: Bir kimse, «falanın
âline vasiyyet ettim» dese, o falanın ehli beyti içindir).
Vasiyyet eden kimsenin
nesebi, baba cihetine mensup olan (dayanan) kimsenindir.
İnsanın cinsi, babasının
ehli beytidir.
Falanın ehli için olan
vasiyyet: o kimse babanın sulbünden olan kimsedir. İşte bu vasiyyet sâde
erkekler içindir (bu vasiyyete kadınlar girmez)
İmâmeyn'e göre, bu da İmamı
Âzam (R.A.)'den bîr rivayettir ki, yukarıda geçtiği gibi (yani, erkeklere olduğu
gibi) kadınlarda dahil olur.
Falanın veresesi için olan
vasiyyet, erkek için iki kadının nasibinin mislidir. (Yani, iki kadının nasibi,
bir erkeğin nasibidir. İkili birlidir. Meselâ: Bir kimse, falanın vereselerine
vasiyyet etse, o vereseler de bir erkek
iki kadın olmak üzere üç kişi olsalar, vasiyyet edilen şey vereseler arasında
ikili birli taksim olunur. İki kadının nasibi kadar da bir tek erkek alır.
Erkek de iki kadın sayılarak dört kişiye taksim edilir gibi taksim olunur. Dört
liranın birer liradan iki lirası kadınlara verilir. Erkeğe de iki lira verilir).
Ve eğer falanın çocuğu için
vasiyyet edilse, erkek ve kadın o vasiyyet edilen şeyde müsavi olmak üzeredir.
Sulb'den olan evlat var iken oğlanın evlâdı (falanın evlâdına vasiyyet edilen
şey'e) dâhil olmaz. Sulb'den olan evlâd olmadığında kızın evlâtları hariç
oğlanın evlâtları dâhil olurlar.
Eğer bir kimse, «falanın
oğlu için vasiyyet» etse halbuki o oğul sayılmaları mümkün olmayacak kadar büyük
olan bir kabilenin babası (reisi) olsa, o vasiyyet bâtıldır.
Eğer vasiyyet eden kimse,
falan kimsenin yetimleri veya amcaları veya kötürümleri veya muhtaçları için
vasiyyet etse, o vasiyyet, onlardan zengin, fakir, erkek ve kadınların adetleri
sayıla-bilirse, hepsine şâmildir. Şayet vasiyyet olunanlar sayılmazlarsa,
vasîyyet, hassaten fakirler için olur. Ve o vasiyyet, sıhhatinde veya
hastalığında âzad eden efendilerin ve evlâtları içindir. Efendiler olmadığı
zaman mevlel muvalât ve mevlel mevâli dâhil olmaz. Ancak, onlar olmadığı zaman
âzad edilenlerin ağaları dahil olur
Ve efendiler için yapılan
vasiyyet, eğer o vasiyyet eden kimsenin âzad edilmiş ve kendisini azat ettiği
kimseler mevcutlarsa, vasiyyet bâtıl olur.
Vasiyyetlerde cem'înin en azı, miraslarda olduğu gibi
ikidir.
Kölenin hizmetini, evin
oturulmasını, ve bu ikisinin gelirini muayyen zaman için ve ebedi vasiyyet etmek
sahih olur. (Meselâ: Bir kimse, kölesini bir sene yahut iki sene yahut ebedî
hizmet etsin diye vasiyyet etse, ve falan kimsede evimde muayyen zamanda veya
ebediyyen sakin olsun, diye vasiyyet etse, sahih olur. Zira menfaatlarım temlik
edip vermek ister bedelle, ister hiç bir bedel olmadan hayatında sahih olur.
Nitekim öldükten sonra ihtiyaç için tayin edilenler de caiz ve sahih olduğu
gibi.)
Binâenaleyh eğer kölenin
hizmetini ve evin menfaatini vasiyyet etme, malın üçte birinden çıkarsa, köle
ve ev, vasiyyet olunan kimseye teslim olunur. Şayet malın
üçte birinden çıkmazsa, ev taksim olunur. Ve köle iki gün vereseye hizmet eder
ve bir gün vasiyyet olunan kimseye hizmet eder. (Zira vasiyyet olunanın hakkı,
üçte birdir. Veresenin hakkı da, üçte ikidir).
Eğer vasiyyet olunan vefat
etse, köle ve ev vasiyyet eden kimsenin veresesine red olunur.
Eğer vasiyyet olunan kimse, vasiyyet eden kimsenin
hayatında vefat ederse, vasiyyet bâtıl olur
Eğer bir kimse için, bir
evin ve kölenin geliri vasiyyet olunsa, o kimse için o evde oturmak ve köleyi
kullanmak asah (doğru) olan rivayette caiz olmaz. Ve bir kimseye, bir köle
hizmet etmek ve evde oturmak için vasiyyet olunsa, o kimsenin köleyi ve evi
icara vermesi caiz olmaz.
Eğer bir kimseye, bahçenin
meyvesi vasiyyet olunsa ve vasiyyet eden kimse ölse ve bahçede meyve olsa,
ancak o mevcut olan meyve vasiyyet olunan kimse içindir. Eğer vasiyyet eden
kimse, vasiyyet ederken (ebediyyen) kelimesini söyledi ise bu takdirde mevcut
olan meyve ve gelecekte olan ve olacak meyve o vasiyyet olunan kimse içindir.
Eğer bir kimseye, bahçenin
geliri vasiyyet olunursa, o kimse için, mevcudu ve gelecekteki gelirleri alma
hakkı vardır.
Eğer bir kimseye, koyunun yünü, yahut koyunun sütü ve
yahut koyunun kuzusu ile vasiyyet olunsa, vasiyyet eden kimsenin ölümünde
zikrolunan şeylerin ancak mevcut olanı vasiyyet olunan kimse içindir. Vasiyyet
eden kimse, ister «ebedi» lafzını söylesin, ister söylemesin.
Eğer bir zimmî, kendi evini
sıhhatında Yahudiye Havra veya Hiristiyana kilise kıldıktan sonra ölse, o ev
(ittifakla) mîrasdır.
Eğer bir zimmî, kendi evini
bir muayyen kavim için Havra veya Kilise olmak için vasîyyet etse, malının üçte
birinden caiz olur. Keza muayyen olmayan kavim için söylenenlerden başkası için
va-siyyet etse (İmamı Azam R.A.'e göre) yine caizdir. İmâmeyn için muhalefet
vardır.
Vârisi olmayan mültecinin,
bizim memleketimizde (Dâri Is-lâmda) mülteci, malının bâzısını vasiyyet etse (ve
Ölse), baki kalanı (Dâri harbde olan) veresesine red olunur.
Ve mültecinin bizim
memleketimizde durduğu müddet Müs-lümana veya zimmîye vasiyyeti sahihdir.
Hevâ ve hevesine uyan fâsık
kimse, eğer küfrüne hükmolun-mamış ise, Müslüman gibidir. Eğer küfrüne
hükmolunmus ise, mür-ted gibidir.
Zmiminin vasiyyeti, malının
üçte birinden muteberdir. Ve zimmînin vârisine vasiyyeti, sahih değildir.
Ve zimmî için, kendi milletinden başka olan (gayri müslime)
vasiyyeti caizdir. (Zira kâfirin hepsi bir millettir. Ve zimmînin darı harpde
olan harb'î için vasiyyeti caiz değildir. (Zira veraset, iki memleketin ihtilâfı
ve zıdlığı ile mümtenidir ve vasiyyette mirasın kardeşi demektir).
Bir kimse, bir adamı vasiy
tayin etse, o adamda vasiyyeti onun huzurunda yüzüne karşı kabul edip arkalayı
red etse, vasiyyet red olunmaz. (Zira vasiyyet eden adam ona itimat ettiği halde
ölmüştür).
Eğer vasiy, vasiyyeti
vasiyyet eden adamın yüzüne karşı red ederse, red olunmuş olur.
Binâenaleyh eğer vasiyyet
eden kimse, bir adamı vasiy tayin ettiğinde o kimse vasiyyeti, vasiyyet eden
adam ölünce ne kabul etse ve ne de red etse, kabul ile kabul etmeme arasında
muhayyerdir.
Eğer vasiy, terekeden bir
şey satsa, o kimse için vasiyyeti terk etme hakkı kalmamıştır. (Zira terekenin
satışı vasiyyeti kabuldür). Velevki sattığında vasiyyet edildiğine bilgisi
olmasın (yine vasiyyeti terk etme hakkı kalmamıştır).
Eğer bir kimse, vasiyyeti:
Kendi kölesi olsa dahi bir köleye, yahut bir kâfire, yahut bir fâsıka vasiyyet
etse, Hâkim o vasiyyi çıkarıp yerine başkasını diker. Şayet vereselerin hepsi
küçük olursa, (ve bu zikrolunanların her hangisine vasiyyet ederse) sahih olur.
İmâmeyn için muhalefet vardır.
Eğer o vereselerin içinde
büyük olursa, (kendi kölesinie) vasiyyet etmek icmâla bâtıl olur.
Eğer vasiy, vasiyyeti yerine
dikilerek îfâ etmekten âciz olursa, Hâkim vasiye başka bir kimseyi ona yardımcı
yapar.
Eğer vasî, emin kimse olup,
vasiyyeti yerine ifa etmeye kadir olursa, vereseler şikâyet veya bazısı şikâyet
etseler, vâsinin hainliği meydana çıkmadıkça o vasiyyi vasiyyetten çıkarmaz.
Eğer vasiyyet eden kimse,
iki kimseyi vasî tayin etse, her birisi vasiyyet eden ölünün vasiyyetini tek
başına tasarruf edemez. Ancak kefen ve ölüyü teçhiz etmekte tek başına tasarruf
edebilir. Ve vasiyyet eden kimsenin haklarını elde etme ve borcunu ödeme ve
talep etme hususunda iki vasiyden birisi tek başına tasarruf edebilir.
Ve çocuğun ihtiyacını almada
ve çocuk için hediyeyi kabul etmede tek hasma bh vasîy tasarruf eder.
Ve muayyen emâneti
reddetmede, muayyen vasiyyeti tenfiz etmede ve muayyen köleyi azâd etmede iki
vasiyden biri tasarruf eder.
Ve gasbolunmuş şeyi red
etmede, fâsid olan alış verişde satın alınan şeyi reddetmede, zâti olan malın
toplama ve hıfzetmede ve telef olması korkulan şeyi satmada iki vasiyden biri
tasarruf edebilir.
İmamı Ebû Yusuf (R.A.)'e
göre, mutlaka (İster yukardaki sayılanlarda olsun, ister başkalarında olsun)
tek başına vasinin tasarrufu caizdir.
Binâenaleyh eğer iki vasinin
birisi Ölse, Hâkim başka birisini onun makamına diker. Velevki vasiyyet eden
kimse, öyle olmasını tavsiye etmesin.
Eğer Vasiyyet eden kimse,
iki kimse için vasiyyet ettikten sonra «biri ölürse, diri olan kimse, tek basma
vasiy olsun» diye vasiyyet etse, tek başına diri olan kimsenin tasarrufu caiz
olur.
Keza ölen vasiy, iki
terekenin birine tasarruf etmeye diğerini vasiy tâyin etse, yine iki terekeye
vasiy olur. İmâmeyn için muhalefet vardır.
Vasinin vereselerden
niyâbeten verese ile vasiyet olunan ftim-se için taksim etniesi sahih olur.
(Meselâ: bir kimse ölse, ve ojkim-senin kâibde veresesi olsa ve malının üçte
birini Bekir'e vasiyyet etse ve Zeyd'i vasiy tayin etse, vasiy için verese ile
vasiyyeti olunan kimse, arasmda taksim etme hakkı vardır).
Binâenaleyh eğer vereselerin
nasipleri vasinin elinde hela sa, verese vasiyyet olunan kimseye müracaat
edemezler.
Vasinin, vasiyyet olunan
kimsenin gâibliği halinde verese ile taksim etmesi sahih olmaz. Şu halde vasinin
elinde vasîyyet olunanın nasibi helak olsa, baki kalanın üçte biri ile vereseye
vasiyyet olunan kimse, rûcu eder.
Ve eğer verese, vasiyyet
olunanla taksimleşmek isteseler, Hâkim için, kısmet sahih olur ve gâib olan,
vasiyyet olunan kimsenin hissesini alması da hâkim için sahihdir.
Hacc için yapılan
vasiyyette, eğer vasiy verese ile anlaşıp vasiyyet edilen hacc parasını vasî
alsa ve yanında zayi olsa, vereseden malın baki kalanının üçte birinden hacc
için alınır.
Keza hacc etmesi için bir
kimseye bir miktar para verse (ler) ve para o hacc edecek kimsenin elinde zayi
olsa, yine baki kalan, malın üçte birinden hacc için alınır.
İmamı Ebû Yusuf (R.A.)'e
göre, eğer üçte birinden bir şey baki kalmışsa, alınır. Şayet üçte birinde bir
şey kalmamışsa, alınmaz. (Zira vasiyyetin mahalliye geçerli üçte birini
vasiyyettir. Binâenaleyh üçte birden baki kalırsa, vasiyyetin tenfiz ve icrası
vâcibdir. Şayet baki kalmazsa, vasiyyet bâtıl olur. Hükümsüz kalır).
İmamı Muhammed (R.A.)Je
göre, bir şey alınmaz.
Eğer vasiyyet eden kimsenin,
terekesinden bir köleyi alacaklıların gâib olması île vasiy satsa, satışı
caizdir.
Eğer vasiyyet eden kimse,
terekeden bir şeyin satışını ve o şeyin pahası ile (miskinlere) tasadduk etmesi
için vasiyyet etse, vasiy olan kimse de emrolunan şeyi satıp parasını tesilm
alsa ve vasinin elinde para zayi olsa ve o satılana müstehak çıkılsa, vasiy o
parayı tazmin eder ve tazmin ettiği para ile terekeye rucû eder, (yâni, o
tazmin ettiği parayı terekeden alır).
Eğer vasiy, terekeyi taksim
etse ve terekeden bir şey çocuğa isabet etse, o şeyi vasiy alıp satsa, ve parası
vasinin yanında zayi olsa ve o satılan şeye müstehak çıkılsa, vasiy o parayı
tazmin eder. Ve çocuğun malına rucû eder.
Vasinin gabni fahişle alış
verişi sahih olmaz. Ancak insanların gabni fahişle alıp sattığında «âiz olur.
Eğer vasinin alış verişinde
çocuğa menfaati olursa, alış verişi sahih olur. (Meselâ: vasiy kendi malından
onbeş dirheme müsavi olan şeyi küçük çocuğa on dirheme satsa, yahut küçüğün
malından on dirheme müsavi olan şeyi onbeş dirheme satın alsa, sahih olur. Zira
çocuğun menfaati vardır). İmâmeyn için muhalefet vardır.
Ve vasiy için, (yetimin
malını) müdârebe ortaklığına, müşterek ortaklığa ve sermaye olarak verip
çalıştırma hakkı vardır. (Zira bu haklar babada vardır, dolayısıyla babanın
makamına kâim olan vasiyde de bu tasarruflar caiz olur).
Ve vasiy için, havaleyi
zengin üzerine yapmayı kabul etme ve müflis (iflas edici ve fakir) üzerine
havaleyi kabul etmeme hakkı vardır.
Vasiy ve baba için, yetimin
malını ödünç vermek caiz olmaz. Baba için
yetimin malından ödünç almak caiz olur. Fakat vasiy için caiz olmaz.
Vasiy olan kimse, çocuğun
(yetimin) maliyle ticaret yapmaz (zira vasiy olan kimse, ancak o malı muhafaza
ile memurdur).
Vasîy olan kimse, gâib olan
büyük çocuğun malını satması caiz olur. Ama akarını (bağını) satması caiz olmaz.
Babanın tâyin ettiği vasiy,
çocuğun malım muhafaza etmeye dedenin vasiysinden daha evlâ ve ehaktır.
Eğer baba kimseyi vasiy tayin etmezse, bu takdirde dede de
baba gibidir. (Yâni, vasiy tayini bu takdirde dedenin hakkıdır.)
İki vasiy, «muhakkak ölü
bizimle beraber Zeyd'i vasiy tayin etmiştir.» diye şahadet etse (ler), kabul
olunmaz. Ancak. Zeyd o vasiyliği iddia ederse, şahadetleri kabul olunur.
Keza, eğer ölünün iki oğlu
«Babamız Zeyd'i o iki vasiyle beraber vasiy tayin etmiştir», diyerek şehadet
etseler ve Zeyd de id* dia ederse, o oğulların şehadetleri kabul olunur.
Çocuğun malı hakkında iki
vasinin şehadet (leri) lâğvdir, (manasızdır. Meselâ: İki vasiy vâris için bir
mal'a şahitlik etseler, şehadetleri bâtıldır. Gerek o mal, ölüden intikal
etsin, gerek başkasından intikâl etsin beraberdir. Zira bu iki şahit velilik
tasarrufu kendi nefisleri için isbat ettikleri cihetten itham olunmuşlardır
yahut hasım olur. Bunun için şehadetleri kabul olunmaz).
Keza ölünün malında büyük
için iki vasinin şehadeti kabul olunmaz. Ve iki vasinin şehadetleri, ölüden
başka kimselerden malın intikâl edenin de sahihdir.
İmâmeyn'e göre, her iki
şekilde de büyük için iki vasînnı şehadetleri sahihdir.
.
Vasinin, ölünün aleyhine
şehadeti caizdir. (Zira bu şehadette töhmet yoktur.) ama ölünün lehine şehadet,
velevki vasiylikten azledildikten sonra ve husûmet olmadan olsun, caiz
değildir. Zira bunda töhmet vardır.
Eğer iki kişi, başka iki kişi için ölünün üzerinde bin
dirhem alacağı olduğuna şehadet etseler ve diğer iki kişi de ölü üzerinde o
şahitlik edenlerinde aynı bin dirhem alacakları olduğuna şehadet etseler, iki
gurubun şehadetleri de sahihdir.
Eğer her fırka diğer fırka
için ölünün bin dirhem vasiyyeti olduğuna şehadet etseler, sahih değildir.
Eğer iki fırkadan bîri
diğeri için bir câriye vasiyyet ettiğine şehadet etse ve diğeri de onun için
bir köle vasiyyet ettiğine şehadet etse, ittifakla şehadetleri sahih olur. (Zira
bunda ortaklık ve töhmet yoktur).
Ve eğer bir fırka, diğeri için câriye vasiyyet ettiğine
şehadet ettiklerinde diğeri de ölü malının üçte birini birinci fırkaya vasiyyet
ettiğine şehadet etseler, şehadetleri sahih olmaz. (Zira bunda şahitlik
ortaklığı vardır.)
O (Hunsa), zekeri ve ferci
olan kimsedir.
Binâenaleyh herhangisinden (sâde zeker veya fercden)
idrarını akıdırsa, onunla itibar olunur. (Meselâ: Zekerden akıdırsa, erkek
itibar olunur. Fercden idrarını akıdırsa, kadın itibar olunur)
Eğer hem zekerden ve hemde
fercden akıdırsa akıtması daha evvel olanla itibar olunur. (Meselâ hunsa,
akıtmak için helaya girdiğinde evvelce zekerinden idrarın akması başlar ve
biraz sonra da fercinden idrar akmaya başlar ve böylece idrarını akıtırsa da
hunsa erkek itibar olunur).
Eğer idrarın gelmesi, zeker
ve fercden müsavi şekilde olursa, (yâni, her ikisi de birden idrarı akıtırsa),
işte bu hunsa müşkildir. (Yâni erkeklik veya dişilik hükmü verilemiyen hunsayı
müşkildir). Ve müsavi olarak (beraber) idrarın akmasından sonra birinden çok
idrar gelmesi ile (hükümde değişiklik için) itibar yoktur, îmâmeyn için
muhalefet vardır.
Eğer hunsa baliğ olsa ve erkeklik alâmeti olan sakalın
bitmesi veya çımaya kudreti olmaz veya erkeğin ih t ilâmı gibi ihtilâm olmak
gibi bazı alâmetler zuhur etse, bu takdirde o hunsa erkek-dir
Eğer hunsa baliğ olduğunda
kadınların alâmetinden hayız (na-hâli, aybaşı) hamilelik, memelerin sarkması,
memelerden (sütün) inmesi ve cima etmeye imkânın hâsıl olması gibi bazı
alâmetler meydana gelse, bu takdirde o hunsa kadındır.
Eğer hunsa baliğ olduğunda
hiç bir şey zuhur etmezse (yâni, erkek ve kadın alâmetlerinden bir şey
görülmezse), veya taarruz etse (yâni hem erkek ve hem de kadın alâmetleri
görülse), bu takdirde o hunsa hunsayi müşkildir.
İmamı Muhammed (R.A.) dedi
ki; Hünsayi müşkil baliğ olmazdan evveldir. Binâenaleyh baliğ olduğu zaman
müşkillik kalmaz. (Zira hunsa baliğ olduğuna muhakkak erkeklik ve kadınlık
alâmetlerinden bir alâmet meydana gelir).
::
Her ne zaman müşkillik sabit
olursa, bu mjüşkil olan da ahvat olanla alınır (amel edilir).
Binâenaleyh kadın olma
ihtimalinde, hunsa baş örtüsü ile namaz kılar ve imamın arkasında durmaya
geldiğinde erkeklerle kadınların saflarının arasında durur.
Eğer hunsayi müşkil
erkeklerin safının içinde namaza durursa, ona bitişik olan (sağında ve solunda)
iki kimse ve arkasında hizasında olan kimse namazını iade eder.
Ve eğer hunsa, kadınların
saflarının içinde dursa, bu takdirde o hunsa namazını iade eder. (Zira erkek
olmak ihtimali vardır).
Hunsayi müşkil ihramında
(kadınlar gibi) dikilmiş şey giyer, ve avret yerini, (kadın olmak ihtimâline
binâen) erkeğin yanında ve (erkek olmasına binâen) kadının yanında açmaz.
Ve o hunsayi müşkil ile,
mahreminden başka erkek ve kadından başka bir fert halvette (yalnız başına bir
odada) kalması caiz olmaz. Ve hunsayi müşkili, erkek ve kadın sünnet edemez.
Belki hunsa için eğer malı varsa kendi malı ile bir câriye satın alınır. Ve
câriye sünnet eder.
Şayet hunsayi müşkilin malı
olmazsa, Beytülmalden (hazîneden) bir câriye satın alınıp o câriye sünnet
ettikten sonra yine satılır.
Binâenaleyh, eğer o hunsanm
durumu (müşkilliği) meydana çıkmazdan evvel (erkek veya kadın olduğu bilinmezden
evvel) Ölse, yıkanmaz. Belki teyemmüm ettirilir ve boş elbise ile kefenlenir.
Ve hunsayi müşkil, mürâhik
olduktan sonr a (erginlik çağma eriştikten sonra) onun yıkanmasına erkek ve
kadından hiç birisi ha» zır olmaz. (Zira ona bakmak her ikisi içinde caiz
değildir).
Ve hunsai müşkil, kabrine
konarken (kadınların cenazesine bir perde konarak veya tutularak kabre konduğu
gibi) perde yaparak koymak mendüptür.
Eğer hunsai müşkil ve
kadının üçünün cenazesini toplu halde kılmak icabederse, evvelâ imamın önüne
erkek cenaze, ondan sonra hunsai müşkil, ondan sonrada kadın cenaze konur, (ve
hepsine birden bu şekilde namaz kılınır).
İmamı Azam (R.A.)'e göre,
hunsai müşkil için mîrasdan na-siblerin en engini almak hakkı vardır.
Binâenaleyh eğer hunsai
müşkilin babası ölüp, bir oğlunu ve birde hunsai müşkilini bıraksa, oğlu için
iki sehim ve hunsai müşkil için bir sehim alma hakkı vardır.
İmamı Şâfî'ye göre hunsai
müşkil nasibinin yarısını alır.
O (Hunsanıh) imamı Ebû Yusuf (R.A.)'e göre, yedi de Ufetür.
(Yâni yedi sehim yapılır. Yedide dördü oğlana verilir. Yedide i üçü hunsai
müşkile verilir)
İmamı Muhammed (R.A.)'e
göre, on ikide beşi verilir.
Eğer hunsa köle olsa ve
efendisi «benim bütün kölelerim hürdür» dese yahut (cariyelerim hür)dür dese
hunsai müşkilin durumu açıklanmadıkça (kadın veya erkekliği belli olmadıkça)
hunsai müşkil hür olamaz.
Eğer hunsai müşkillik sabit olup, tekerrür ettikten sonra
hun-sa kimse «ben erkeğim», veya «kadınım» dese, sözü kabul olunmaz. Fakat
hunsayi müşkilliği tekerrür etmeden evvel «erkek veya kadın» olduğunu söylese,
bu sözü kabul edilir.
Ahresin (dilsizin), kitabeti (yazısı) ve iması, îmasiyle
(işaretiyle) ikrarı bilinen şeylerdir. Dilsizin, evlenmek, talak vermek, alıp
satmak, vasiyyet ve kendi üzerine kısas veya kendisi için kısasa benzer şey
yazmak da, imasını beyan etmek gibidir
Dilsiz, iftira için ve
iftiradan başkası (ki, zina ve şarap içmekten onlara yazmak ve îma ile ikrarı
beyan değildir onun) için had olunmaz.
Dili tutulan (konuşmaya
kudreti bulunmayan), eğer uzun sürerse (bir sene gibi) o (tutulması ile)
işâretide insanlar arasında bilinirse, dili tutulan kimsede dilsiz kimse
gibidir. (Yâni, dilsiz de câri olan ahkâm bunda da câridir.)
Eğer dil tutulması uzun
sürmez ve işâretide insanlar arasında bilinip - anlaşılmazsa, dilsiz gibi
değildir.
Gâibden olan yazı, hüccet
(delil) değildir. (Bununla amel edilmez. Zira hazır olmağa kadirdir. Hüccet
olmağa zaruret yoktur. Dilsiz ise, bunun aksidir).
Fakihler dediler ki, kitabet
(yazmak), ya kâtibin muradım açıklayıcı olur (yani mûtad unvan ile muktedir
olur). O (mektup, yazı, senet) zikrolunduğu üzere gâib ve hâzıra tealluk eden
yazmak gibidir. (Ama zamanımızda mühür şarttır. Zira mûtad olmuşa tur.)
Veyahutta yazmak, muradını
açıklayıcı olur. Fakat mu t ad vecih üzere unvan ile muktedir olmaz. Duvar ve
ağaç yaprağı üzerine yazmak gibi ve onda niyet yapmalıdır.
Veya yazı yazmak, muradını
açıklayıcı olmaz, hava üzerine ve su üzerine yazı yazmak gibi. (Bu muradını
açıklamayan yazıya itibar yoktur).
Boğazlanmış olan (temiz) et, kendisinden az olan
boğazlanmamış (mundar) ete karışsa, araştırır ve ihtiyar hâlinde yer. Eğer
(mundar olan et, temiz olandan az olmayıp, müsavi olsa veya temizden çok olsa)
araştırılmaz ve ihtiyar hâlinde yenilmez, (ama) zaruret hâlinde yemede taharri
olunur (araştırılır).
Bir kimse kan ile mülevves
olmuş koyunun başım yaksa (üt-se), yakmca kan kaybolsa ve yakmış olduğu tarafdan
çorba yapsa, (yenmesi ve yedirmesi) caizdir. Ve yakmak, yıkamak gibidir. (Zira
ateş yaş olan necaseti dahî yok eder hir şey baki kalmaz. Veya kanı kül hâline
getirir).
Eğer Sultan (Devlet Reisi)
arazi sahibine arazisinin haracını bağışlasa, caizdir. Uşur ise, bunun
aksinedir.
Eğer İmam (Devlet Reisi),
sahipli araziyi sahibi işletmemekle vergi vermek için başka kimselere verse,
caizdir.
Bir kimsenin ramazandan bir
gün veya iki - üç gün kazası olsa da kazasına niyyet etse, fakat hangi gün
idiğini tâyin etmese kazası sahih olur.
Eğer kazası iki ramazandan
olsa ve iki ramazandan niyet etse, sahih olmaz (falan senede olan ramazanın
kazasıdır, diye niyyet etmediği müddet, esah olan rivayette budur. Zira
farzlarda niyye-tin tâyin ve tesbiti şarttır).
Namazın kazasında da sahih
olmaz. Meselâ: Bir kimse üzerine vâcib olan öğle namazına niyyet etse, ama
kendisinin en evvel kazaya kalan öğlen namazına diye niyet etmese veya en sonra
kazaya kalan öğle namazına diye niyet etmese veya falan gün kazaya bırakmış
olduğum öğle namazına diye niyyet etmese, niyet etmeyip, sadece öğle namazına
diye niyet etse sahih olmaz,
Denildiki, orucun ve namazın
kazasında (yâni iki ramazan için ve sâdece Öğle namazı için niyet) geride geçen
mes'ele gibi sahih olur.
Eğer oruçlu kimse,
başkasının tükrüğünü yutsa, eğer yuttuğu tükrük habîbinin (çok sevdiği kimsenin:
ailesi gibi..) ise keffâret (altmış ceza bir kaza) lâzımdır. Eğer sevdiği
kimsenin tükrüğü değilse, keffâret lâzım değildir. Ancak kaza lâzımdır.
Hacıların bazısının (bir
kısmının) katli (öldürülmesi), haccı terk etmek (hacce gitmemeğe) özürdür. (Zira
yolun eminliği, se-lâmetliği, haccın vücûbunun ^artındandır ve haccın
menâsikinde beyan olunduğu üzere yolun selâmet olması haccın edasının
şartın-dandır).
Bir kimse, iki adam yanında
bir kadına fârisi diliyle «sen benim ailem oldun mu?» deyip, kadında «oldum»
dese, o (kadın) kabul ettim demediği müddet, aralarında nikâh nafiz (geçerli -
sahih) olmaz.
Eğer bir adam bir kadına
«kendini bana hâtûn - aile ettin mi?» deyip, kadında «ettim» dese ve adam «bende
kabul ettim» dese, nikâh mün'akit (bağlanmış) olur. (Zira îcab ve kabul
bulunduğu için nikâh mün'akid olur).
Bir kimse, bir adama «kendi
kızını benim oğluma lâyık gördün mü?» dese, o adam da «gördüm» dese nikâh
mün'akid olmaz.
Eğer kadın, kocasını
kendisine cima (yaklaşmak) dan men etse, halbuki erkek de kadmın (ailesinin)
evinde kadınla beraber sakin olsa (otursa) o kadın (bu cimâdan men etmesi
sebebiyle) âsi olmuş olur. (Zira nefsini haksız yere kocasından hapsetmiştir).
Eğer zevç (koca),
gasbolunmuş evde otursa, kadında kendisini cimâdan men etse, âsi olucu
değildir. (Zira kadın sükna —oturulacak ev— talebine kadirdir).
Eğer kadın «senin cariyen
ile beraber bir evde oturmam» dese ve tek başına bir ev murat etse, o kadın
için murat ettiği şey yoktur. (Zira adam için elbette bir hizmetçi lâzımdır. O
hizmetçiyi men etmek mümkün değildir).
Eğer kadın, efendisine «bana
talâk ver» dese, kocası da «verîlmiş ol veya olmuş ol veya verilmiş olsun
veyahutta olmuş olsun» dese, eğer talâka niyet etmiş ise, talâk vâki olur. Eğer
talâk'a niyyet etmemişse vâki olmaz.
Eğer kadın, «bana talâk ver»
dediğinde, kocası da «verilmiştir» veya «yapılmıştır» dese, talâk vâki olur, her
ne kadar niyyet etmemiş ise de (zira sarih talâk teklifi kabul edilmiştir. Bak
cilt ikiye).
Dese ki, «o bana kıyamete kadar lâyık değildir veya o bana
ya-şadiğim müddetçe lâyık değildir» dese, talâk vâki olmaz. (Zira sarih talâk
değildir). Ancak niyet ile talâk vâkî olur (zira bu lafızlar kinayedir)
Eğer bir kimse, ailesine
(fârisi dili ile hilei zenankün —kadınların hilesini yap— iddetini say» dese üç
talâkı ikrardır. (Zira hile kadın ile talâktan tâbir olunur).
Eğer ailesine «hilei
hiyyştenkün—kendi hiyleni yap— işle» dese (talâkı selâse-üç talâk) vâki olmaz.
Kadın kocasına «Mehrimi sana
bağışladım, elini benden geri çek» dese, (veya «benimle mücadele etme» dese)
eğer talâk verirse, mehir sakıt olur (düşer), eğer ki talâk vermezse mehir
sakıt olmaz.
.
Bir adam, kölesine «yâ
mâliki - Ey mülküm» dese veya cariyesine «ben senin kölenim» dese, âzad vâki
olmaz.
Bir kimse, bir işe davet
edilse ve o kimse «o işi yapmaya benim üzerime yemin vardır» dese, bu söz Allah
(C.C.)'a yemin olduğuna ikrardır;
Bir kimse, bir işe davet
edilse ve o kimse «benim üzerime^ talâka yemin vardır» dese, bu söz talâka
yemin olduğuna ikrardır. Eğer o kimse «ben bu sözü yalan olarak söyledim» dese,
tasdik olunmaz (doğrulanmayıp, kabul edilmez. Zira insan ikrarı ile muâhaze
olunur).
Eğer bir işe davet
olunduğunda «bu işi işlememeğe - eve girmemeğe yeminliyim» dese (urfe itibar
ile) yine yemini ile talâka ikrardır.
Eğer müşteri, satın aldıktan
sonra satan adama «parayı gerisin geri bana ver» dese, satan kimsede «verdim»
dese, beyi (satışı) fesholunur (bozulur).
Kendisinde münazaa bulunan
akar - mülk, elinde bulunan kimsenin elinden çıkmaz, davacı dâvası üzerine delil
(şahit) dikmediği müddet.
Kendi vilâyetinde hâkim
olmayan hâkimin hükmü, akarda sahih değildir. (Yâni akar olan.yerde hâkim
olmadıkça hüküm sahih değildir).
Bir hâkim, bir hâdise (iş)
de, delil ve şahitle hükmetse de ondan sonra «ben vermiş olduğum kararımdan
vazgeçtim» dese veya «kararımı verdikten sonra bana başka şey zahir oldu (başka
belirtiler meydana geldi)» dese veya «şahitlerin mülevves olduklarma şahid
oldum bu cihetten kararı bozdum» dese ve buna benzer şeyler söyleyip,
«kararımdan vazgeçtim» dese, hâkimin bu sözlerine itibar olunmaz. Zira hüküm
geçmiş (ve nafiz olmuş) dir. Eğer hüküm, sahih dâvadan ve istikâmet üzere
şehâdetten sonra olmuş ise, hüküm nafiz (geçerli) dir, değiştirilemez.'
Bir kimsenin başka bir
kimsede hakkı (alacağı) olsa ve hak sahibi bir kavmi gizlese ondan sonra da hak
sahibi diğerinden hakkı istese ve o kimse de (borçlu olduğuna dair) ikrarda
bulunsa, halbuki alacaklı kimsenin gizlemiş olduğu kavim (adamlar) borcunu
ikrar eden kimseyi (ikrar ederken) görüp, (söylediğini) işitseler, ama borçlu
olan kimse gizlenen adamları görmese, o kivinin borcunu ikrar eden borçlunun
üzerine şahitlikleri caiz olur. Ama (borçlunun) sözünü (yâni ikrarını) işidip,
kendisini görmezlerse, (bu takdirde) şahitlik etmeleri caiz olmaz.
Eğer bir akar satılsa ve
satan kimsenin yakınlarından bir kısmı satılırken hazır olsa ve satıldığını
bilse de sükut etse, satıldıktan sonra dâvası dinlenmez.
Eğer bir kadın, mehrini
efendisine hibe etse (bağışlasa) bundan sonra da ölse, kadının yakınları
kadının mehrini efendisinden isteyip deseler ki «hibe, öleceği zamandaki
hastalığında olmuştur» 've efendisi de «hasta iken değil - belki sıhhatta iken
olmuştur» dese, söz (istihsânen) kadının kocasınmdır. (Kıyasa göre,
söz.veresenindir).
Eğer bir kimse diğer kimseye
hak ikrar etse (ona borcum diye ikrarda
bulunsa), sonra da «ben ikrarımda yalancı idim - yjâ-ni yalan söylemiştim» dese,
lehine ikrar edilen kimse yemin etjtili-lir ki «muhakkak ikrar eden kimse ikrar
ettiği şeyde yalancı plim|j-dığına ve sen onun üzerine dâva ettiğin şeyde iptal
edici olmadığına» diye (yemin ettirilir). Bu hüküm İmamı Ebû Yusuf R.A.'e
firedir ve fetvada Ebû Yusuf'un kavli üzeredir. (Meselâ: Zeyd, AAr için bir şey
ikrar etse sonra da Zeyd «ben ikrarımda yalan söylejji-ciyim» dese, Amr'e yemin
verilir),
İkrar, mülke sebep değildir.
(Meselâ: Zeyd, «Amr'de bin dirhem alacağım var,» diye dâvada bulunsa ve Zeyd'e
ne sebeple hajk-kındır, denilse «Amr'in ikrarı sebebiyledir, benim medyunum
bo|çlumdur» dese dâvası kabul edilmez. Sâdece ikrar, mülke sebep efei ğildir,
belki ödünçten veya satılan eşyanın parasındandır, diye :isbatı lâzımdır).
Bir kimse, diğer bir kimseye
«şu şeyi satmaya sizi vekil etthjta» dese o adam sükût etse, sükût eden kimse)
vekil olur, (Zira sükûnu ve reddetmemesi, âdeten kabul ettiğine delildir.)
Bir kimse, hanımını kendi
talâkına vekil etse, (hanımını) kâletten azletmeye, çıkarmaya selâhiyeti yoktur.
(Zira vekil mak, kendi tarafından yeminidir. Yâni manen taliktir. Talikten cû
sahih değildir).
Bir kimse, başka birine «şu
kadara seni vekil tuttum, şunpı üzerine ki, ne zaman seni azl edersem sen benim
vekilimsin» dese, onun azlinin yolu: «Seni azlettim, yine seni azlettim»
demektir. (Zira vekâletin şarta teallûku caizdir),
Eğer bir kimse, dese ki,
«seni şu şey için vekil ettim. Her ne zaman ki seni azledersem, sen benim
vekilimsin» onun azlinin ^jo-lu «şarta teallûk eden vekâletten vaz geçtim ve
seni vekâleti jnjü-neccizeden (şartsız olan vekillikden) azlettim» demektir.
,
Sulhtan olan bedeli,
meclisden ayrılmadan evvel teslim ajjnrak şarttır. Eğer sulh deynen bideynin
olursa. (Meselâ: Sulh altından akça üzerine olsa veya zimmetinde olan şeyden
başkası üzerine sulh olsa, meclisden ayrılmadan önce sulh bedelini teslim etmek
şarttır). Eğer deynen bideynin değilse, meclisten ayrılmadan teslim almak
şart değildir.
Bir kimse bir sabi (çocuk)
üzerine bir ev dâva etse (yâni «sa-bînin elinde olan ev benimdir» diye iddiada
bulunsa, o çocuğun babalıda dâvasını sabinin mâlinden sulh etse, eğer davacının
şahidi vaı ise, sulh caizdir ve sulhda kıymeti misli ile olursa veya evin
kıymetinden çok olursa ki, o çocuk da insanlar bir birlerini aldatmış olarak
gelmiş olsa, sulh caizdir.
Eğer davacının delil ve
şahidi yoksa veya şahidi var ama âdil değilse, çocuğun babasının yapmış olduğu
sulh caiz değildir. (Zira yetimin maline tecavüz etmiş olur.)
Bir kimse bir dâva hususunda
«şahidim yoktur» dese sonra da şâhid getirse (esah olan kavilde) sahih olur.
Bir kimse «şu kazada olayda
benim şahitliğim yoktur» dese sonra da şahitlik etse, yine yukardaki mesele gibi
şahitliği kabul olunur. (Muvafık görmek mümkindir. Evvelden unutmuştum ama şimdi
hatırıma geldi demek gibi).
Halifenin (Devlet Reisinin)
tâyin ettiği İmam (Vali) için, inşam tarîki caddeden (geçit yolundan,- ana
caddeden) geçirmemek (hakkı) vardır. Eğer uğrayıp geçenlere zarar vermezse (zira
imamın hakkı kâfidir. Eğer insanları geçirmemekte vilâyet tasarrufu bir
maslahat - bir fayda görmüş ise. Hâsılı, müslümanlara menfaat olan şeyde imamın
re'yi ve ameli makbuldür).
Bir kimseyi sultan, satmaya
tâyin etse o kimsede mâlini satsa (satışı) geçerli olur. (Meselâ: Bir kimsenin
üzerinde malinin mîri-si Anamı - vergisi olsa, malini padişah tarafından padişah
nâmına alsa, kendi malini satıp, borcu ödese, o satışı geçerli olur. Zira ikrah
değildir).
Bir kimse, hanımını dövmekle
korkutsa, hatta mehrini hibe etse, hibesi sahih değildir, eğer adam hanımını
dövmeye nıuktedirse (zira kadın zorlatılmıştır.)
Eğer hanimmi bedeli hul'u
üzerine ikrah etse, kadında o bedeli hul'u işlese, talâk vâki olur. Ve kadın
üzerine mal vâcib olmaz. (Zira bedeli hul'un meydana gelmesi kocası tarafından
olmuştur. Kadının rızası yoktu. Ancak ikrahla olmuştur).
Eğer kadın kocası üzerinde
olan mihrini bir kimseye havale etse, ve havaleden sonra mihrini kocasına hibe
etse, hibesi sahih olmaz. (Zira havale
etmekle mihir kadının mülkünden çıkmıştık. Mülkünde olmayan şeyin hibesi ise,
sahih değildir).
Bir kimse, kendi evinde (hayat ve havlusunda) kuyu veya
hela, bulaşık kuyusu kazdırsa ve o kuyu veya heladan komşunun duvarına vurup
harap etse, komşusu o kuyu veya helayı başka yere değiştirmesini istese
değiştirmeye cebrolunmaz. Eğer komşunun duvarı o kuyunun tesirinden yıkılsa
(duvarını) tazmin etmez. (Zira kuyu kazan kimse kendi Jıâlis hakkında tasarruf
etmiştir)
Bir kimse, hanımının evini
kendi mâliyle hanımının izniyle tâmirat yapsa, tâmirat hanım içindir,
nafaka,(sarf ettiği para) hanımının, efendisine karşı borcudur (fakat mülk
kadınındır).
Eğer hanımının evini izni
(müsadesi) olmadan hanımı için (hanımı nâmına) tâmirat yapsa, yapılan tâmirat
(ta eskiden bulunan mülkü ile beraber) hanimmmdır. Ve kocası (sarf ettiği parayı
hanımına) teberru etmiştir. (Zira izinsiz tamir etmiştir).
Eğer ailesinin evinde
(arsasında) izinsiz kendisi için bina (ev-apartman v.s.) yapsa, yaptığı şey (ev
- apartman) kendisi içindir (ancak arsayı kasbetmiş olur. Hanımı isterse
yaptığını yıktırıp attırır)-
Bir kimse borçlusunu
yakalayıp tutsa, bir kimse de gelip onun elinden kurtarsa, kurtaran kimse
üzerine tazminat lâzım gelmez. (Yâni hakkı olan hasmının elinden kurtaran
kimsenin üzerine tazminat lâzım gelmez).
Bir kimsenin elinde bir
kimsenin mâlî olsa, sultan o kimseye «falanın sende olan malîni bana ver,
değilse elini keserim veya sana elli kamçı vururum» dese, o kimse de başkasının
kendindeki olan malini verse (verdikten sonra alacaklı olan kimseye borcunu)
tazmin etmez. (Zira vermek bakımından o kimse zorlanmıştır).
Bir kimse, vahşî merkep
avlamak için sahrada bir tuzak kurup ve koyduğu zamanda tuzak üzerine besmele
çekse, tuzağı koyan kimse ertesi günü gelip vahşi bir merkebi yaralanmış olarak
ölü bulsa, o vahşi eşeğin yenmesi helâl olmaz (zira şart, onu insan kesmektir
veya yaralamaktır, hayvanı yaralayan ise tuzaktır.)
Koyundan yenmesi mehruh
olan, dişi ise ferc,i erkek ise husyeleri (yumurtaları) ve mesanesi (idrar yolu
ve kavığı), zekeri, bezi, ödü ve akan kanıdır.
Hâkim için kaybolan mâlî,
çocuğun malini ve düşürülen şeyi başka kimseye Ödünç vermek hakkı vardır. (Zira
kurtarmağa kadir ve umûma veliliği vardır. Ama baba ve vâsi Hâkimin aksinedir).
Eğer çocuğun zekerinin başı
zahir olup (görünse) o zekerin başını gören kimse sünnet edilmiş zannetse,
halbuki zekerinin derisinde kesiîmeyip: ancak (çok) güçlükle kesilse, o çocuğun
sünnetini (yapmayıp) terketmek caizdir.
İhtiyar bir kimse, nıüslüman
olsa, ehli vukuf olan kimse «Şeyin fâni buna (sünnet olmaya) dayanamaz» dese,
çocuk gibi sünnetini terketmek caizdir.
Sünnet olma vakti, malum
değildir. (İmamı Âzam R.A.'den sorulduğunda bilmiyorum buyurmuştur). Denildi
ki, sünnet olma vakti yedi yaşında ikcndir.
Melekler ve peygamberlerden başkası üzerine salat etmek
(yani sallallahü aleyhi vesellem demek) caiz ^değildir. Ancak tabi olmak
tarikile caizdir. («AHahümmesalli ala muhammedin ve alâ âlihi ve sahbihi ve
sellim» denildiği gibi)
Neyrûz ve mehrîcanın şerefi
için (bayram hediyesi gibi hediye) vermek caiz değildir. (Zira bu ikisi mecûsi
- ateş perestlerin bayramıdır. Binâenaleyh bugünlere ve kâfirlerin âdetlerine
arzu ye iştiyakla iştirak etmek küfrü mûcibdir).
Kavuk giymekte bir beis
yoktur. Âlim olan genci, câhil olan şeyh (ihtiyar) üzerine tekaddüm (tercih)
etmek vardır.
Kur'an*i Kerîm'in hafızı için, kırk günde bir hatim yapmak
var (ve gerekli) dir. (Zira Kur'ân'ın huzurlu okunuşu ve mânâlarını tefekkür
etmek imkânı hâsıl olur).
Ölünün, teçhiz ve tekfini,
israfsız ve takdirsiz (kısmaksızın) terekesinden başlanır (sarf olunur).
Teçhiz ve tekfinden ölünün
borçları ödenir. Ondan sonra (borcunu ödedikten sonra) kalanın üçte birinden
vasiyyetleri îfa olunur.
Ondan sonra (teçhiz, tekfin, borcun ödenmesi ve vasiyyetin
edasından sonra), baki kalan mal, verese arasında taksim olunur
İrse müstehaklık, neseb;
nikah ve velâ (efendi, ağalık) Sebebiyledir.
Terekenin taksimine evvela
ferâiz sahiplerinden başlanır.
Ondan sonra sebep cihetinden
asabalara, ondan sonra âzad edici efendiye, ondan sonra azâd edenin asabesine
ondan sonra ferâiz sahiplerine haklarını aldıktan sonra red ile, sonra zevil
erham ile, sonra mevlâl müvâlat ile, ondan sonra kendisi hakkında nesep sabit
olmayan ve fakat nesebliği ikrar olunan kimse ile, sonra üçte birden çok
vasiyyet olunan kimseye ve sonra beytülmal ile başlanır (yâni, tereke, bu
şekilde veraset sırası ile taksim edilir. Yukarıdaki sıralardakiler olmayınca
da beytülmal a verilir).
Kölelik, irsi men eder (yâni, vâris olmaya kölelik mânidir) ,
Ve yukarda (diyet bahsinde) geçtiği gibi katillik (adam öldürmek)
milletlerin ihtilâfı (müslümanın, yahudiye ve hnıs-tiyana, yahûdi ve
hırıstiyanında müslümana vâris olması)
ve
vâris olacakla vâris
olunacağın hakîkaten veya hükmen mcmleker-lerinin ihtilâfı (meselâ: biri harbî
diğeri islâm*diyarında olan rislerin durumları) irse mânidir
Erkeklerden vâris olanların
hepsi, ondur (ve bunlarda şunlardır):
Baba, babanın babası (dede),
oğul, oğlunun oğlu, oğlan kardeş, oğlan kardeşin oğlu, amca, amcanın oğlu, koca
ve köleyi âzad eden ağadır.
Kadınlardan vâris olanların
hepside, yedidir ve (onlarda şunlardır):
Anne, nene, kız, oğlunun
kızı, kız kardeş, karısı ve kölesini (veya cariyesini) âzad eden hanımdır.
İşte bueerkekler ve
kadınlar, ashabı ferâiz ve asaba olan kimselerdir.
Kitabı ilâhide takdir olunan
sehimler, altıdır. (Ve onlar şunlardır):
1 - Nısıf
(yarı yarıya), Rubû (dörtte bir), sümün (sekizde bir), sülüsan (üçte iki), sülüs
(üçte bir) ve südüs (altıda bir) dir.
Binâenaleyh nısıf (yarı
yarıya alma hakkı), kız ve kız olmadığı zaman oğlunun kızı içindir. Ve ana baba
bir kız kardeşi için, ana baba bir kız kardeş olmadığı zaman, baba bir kız
kardeş içindir. Bu zikrolunan hüküm, kız kardeşlerden biri, tek basma olduğu
zamandadır, (fakat oğlan kardeşiyle karışdığı zaman asabalarla birleşince erkek
için kadının nasibinin - hissasınm iki mislini alma hakkı hükmü câri olur).
Ve (nısıf - yarı yarıya alma hakkı, ölen kimsenin) çocuğu
ve oğlunun çocuğu olmadığı zaman kocası içindir .
2 - Rubû
(dörtte bir alma hakkı), ölen kimsenin kendi evladı veya oğlunun evladı olduğu
zaman kocası içindir. Ve ölen kimsenin kendi evladı veya oğlunun evladı
olmadığı zaman bir kaç tane olsa da (meselâ: iki, üç dört adet olsa da) karısı
içip (dörtte bir alma hakkı var) dır. (Yâni, bir kadın olsa hakkı dörtte birdir.
Ve iki, üç,
dört kadın olsa da dörtte bir alır. Ve onu aralarında taksim ederler)
3 -
Sümün (sekizde bir), Ölen kocasının çocuğu veya oğlunun çocuğu olduğu zaman
(karısı bir olsun, daha fazla olsun) yine aynı (sekizde bir) karısı içindir
4 -
Sülüsan (üçte iki), kendilerine nısıf (yarı yarıya hak) farz kılınan kimselerden
iki, daha fazla olan her birerleri içindir. (Bu nısıf alanlarda, ölünün öz kızı,
oğlunun kızı, ana, baba bir kız kardeş ve baba bir kız kardeşdir) .
5- Sülüs
(üçte bir), Ölünün (kızı olsun, oğlu olsun) evladı ve oğlan kardeşinden ve kız
kardeşinden iki tane olmadığı zaman anne içindir. (Yâni, ölünün oğlu, kızı,
oğlunun oğlu, kızı ve oğlan kardeşi ile kız kardeşinden iki kimse bulunmadığı
zaman, annenin hakkı, üçte birdir).
Ve anne için, zevceynin
(karı, kocanın) birisinin farzından (hissesini almasından) sonra baki kalanın
üçte birini alma hakkı vardır, (Ve o da şöyledir:) Bir koca ve anne île baba
veya karı ve anne ile baba olduğundadır.
(Meselâ: Bir kadın ölse kocasını ve annesi ile babasını terk etse mesele
altıdandır. Altının yarısı, kocası aldıktan sonra üç sehim baki kalır. Bu üç
sehmin üçte biri birdir. Onu annesi alır. Baki kalan iki sehmi de babası alır.
Diğer bir meselede bir erkek ölse ve karısını, anasını, babasını terketse
mesele on ikiden olur. Onikinin dörtte biri üçtür. Bu üç sehim karısına
verilir. Baki kalan dokuzun üçte biri üç sehim di r. O üç senimde annenindir.
Diğer baki kalan da babanındır.)
Eğer bu iki meselede babanın
yerine dede olursa, bu takdirde anne için malın tamamının üçte biridir. (Yâni
mesele altıdan olduğunda altının üçte biri, mesele onikiden olduğunda onikinin
üçte biri annenindir). İmamı Ebû Yusuf için muhalefet vardır.
Ve ana bir kardeşten iki, daha fazla kişi olduğunda onların
erkekleri ve kadınları için, müsavi olarak üçte bir hakları vardır (yâni, Ölen
kimsenin kalan mirasçılarından ana bir oğlan ve kızkardeş-ten iki veya daha
fazla kimseler olursa bunlar, üçte bir hisseyi müştereken ve müsavi olarak
taksim ederler)
6- Südüs
(altıda bir), erkek olsun, kadın olsun ana bir kardeşlerden bir tek kişinin
hakkıdır. (Yâni, ana bir kardeşten bir tek mirasçı olursa, bunun hakkı altıda
birdir).
Ve ölen kimsenin, evlâdı
veya oğlunun evladı veya oğlan ve kızkardeşlerinden iki kişi olduğu zaman, anne
için, altıda bir (6/1) hak vardır.
Ve ölen kimsenin, evladı ve
oğlunun evladı olduğunda baba için, altıda bir (6/1) hak vardır.
Keza baba olmadığı zaman
sahih dede (dedesi) için de altıda bir hak vardır. O (sahih dede), ölüye
nisbetinde araya anne girmeyen kimsedir. Binâenaleyh eğer ölüye nisbette araya
anne girerse, işte bu dede, fâsid dededir.
Sahih olan nene birkaç tane
olsa dahî, onun için altıda bir (6/1) hakkı vardır. O (sahih nene), Ölüye
nisbetinde araya fâsid dede girmeyen kimsedir.
Sulbden olan (Ölünün öz)
kızlarından birisiyle birkaç tane de olsa oğlunun kızı için altıda bir (6/1) hak
vardır.
Sulbden olan (öz) kızlardan ana - baba bir kızkardeşle
beraber oian baba bir kızkardeş için de altıda bir (6/1) hak vardır
Ashabı ferâiz için takdir
olunan haklar kırk çeşittir ve şöyledir
Eb = Baba Babanın üç hâli
vardır.
Birinci hâli:
Mutlak farz olan Südüs = altıda birdir. O da ölünümJ! oğlu, yahut oğlunun -
oğlunun oğlu ile beraber olduğundadır.
1 Südüs
5
Kalan
M
Baba
Oğul
İkinci hâli:
Asâbelikle beraber takdir olunan Südüs: altıda biri alin Istadır. O da ölünün kızı, yahut her ne kadar aşağıya
insede oğlununijüzı ile beraber babanın vârisi olması halindedir."
1
2
Südüs-K
3 Nısıf
M
Baba
1
2
Südüs-K
Kız
3
Nısıf
M
ele 6
ele
Baba
Oğlun kızı
Üçüncü hâli:
Baba, yalınız başına asabe olduğunda ashabı ferâizj: kalanı alır. Ashabı ferâiz
olmazsa, terekenin hepsini zabd eder.
6 K
3 Rubû
Sülüsü mayebka
Baba
Karı
Ana
ele
12
Ced = Dede .
Sahih dedenin dört hâli vardır:
Birinci hâli:
Dede, ölünün oğlu yahut oğlunun oğlunun... oğlı beraber olduğunda Südüs:
altıda bir alır.
en
M
ele
18
İkinci hâli:
Ölünün kızı ve oğlunun oğlunun... kızı ile beraber vâris olduğunda farz miktarı
olan Südüs: altıda bir ve asabeliktir.
1
1 Südüs-K
4 ,
Sülüsan
M
ele
Babanın babası
İki kız
Üçüncü hâl:
Ölünün çocuğu ve oğlunun oğlunun... çocuğu olmadığı zaman asabedir.
K
1
Rubû
M
Babanın babası
Karı
Dördüncü hâli:
Ölünün babası ile sakıt olur. Zira baba ölüye dededen
daha yakındır.
1
1 Südüs-K
Sâkit
3
Nısıf
M
Baba
Babanın babası ~
(dede)
Kız
Zevç = Koca Kocanın iki hâli
vardır. Birinci hâli: Ölünün çocuğu, oğlunun ve oğlunun!oğlunun... çocuğu
olmadığı zaman Nısıf: yarısıdır.
ele 4
ele 6
3
Nısıf
2 K
Sülüsümayebka
M
Koca
Baba
Ana
ele €
İkinci hâli: Ölünün çocuğu,
oğlunun ve oğlunun oğlunun... çocuğu olmadığında koca Rubû: dörtte bir hak alır.
1 Rubû
K
M
Koca
Oğul
Kız 1
2
-—ele 4
Zevce = Karı
Karının da iki hâli vardır.
Birinci hâli:
Ölen kocasımn çocuğu, oğlunun ve oğlunun oğluıidji çocuğu olmadığı zaman Rubû:
Dörtte birdir.
1 Rubû
Sülüsümayebka
2 K
Sakıt
M
Kan
Ana
Baba
ele
Baba bir 4
Kardeş
İkinci hâli: Ölen kocasının
çocuğu, oğlunun ve oğlunun oğlunun cuğu olduğu zaman Sümün: sekizde birdir.
1 Sümün
4 Nısıf
K
M
Karı
Oğlun kızı
Baba bir Kardeş
ele 8
III
Karı, bir, iki, üç ve hatta
dört adet olsa yine bu iki hakdan birini ar larında müsavi şekilde bölüşürler.
1 Rubû
K
M
Dört Karı 4
Baba 12
Evlâd-ı üm = Ana bir
kardeşler Ana bir kardeşlerin üç hâli vardır.
Birinci hâli:
Ana bir kardeş bir tek olursa Südüs: Altıda bir alır.
1 Südüs
3 Nısıf
K
M
Ana bir kız kardeş
Koca
Ana baba bir oğlan kardeş
ele 6
İkinci hâli:
Ana bir kardeşler, iki veya daha fazla olurlarsa Sülüs: bete bir alırlar.
3 Rubû
4 Südüs
Koca Ana bir
oğlan kardeş
2
Ana bir kız
Baba bir 12 kardeş
oğlan kardeş
2
Üçüncü hâli:
Sakıt olmaktır. Bu da, ölünün çocuğu, oğlunun, oğlu-Inun çocuğu, babası ve
dedesi ile sakıt olur.
1 Südüs
K
Sakıt
Baba
1. 2 Südüs K
Oğul
3 Nısıf
Ana bir oğlan kardeş
Sakıt
ele 6
M
Dede
Koca
Ana bir kız kardeş
ele 6
Benâti sulbiye = Sulbden
olan kızlar, Sulbden olan öz kızların üç hali vardır.
Birinci hâli:
Ölenin kızı bir adet oîâuğunda terekeden nısıf: yarı riya hak alır.
4 Nısıf
Sümün
Kız
Karı baba
bir kardeş
İkinci hâli:
Ölenin kızı iki veya daha fazla olduğunda terekenin s i sânım: üçte ikisini
alır.
.8
Salüsan
3 Rubû
K
M
İki kız ,
Koca
Amuca
ele 12
Üçüncü hâil:
Ölünün kızı, oğlu ile beraber vâris' olduğunda müşt
asabe olur ve aralarında
ikili birli hak alırlar.
3
İ Rubû
K
21
M
Koca
Kız Kız.
Kız Oğul
Oğul 4 7
3 3
3 6
İfei 6 7
28
Benâti ibn = Oğlun kızları,
Oğlun kızlarının altı hâli vardır. . Birinci hâli: ölen kimsenin oğlunun kızı ve
oğlunun oğlunun adet olursa, terekenin nısfım: yansını alır.
1 Rubû
2 Nısıf
K
M
Koca Oğlun kızı Oğlun oğlun
oğlu 4
İkinci hâli;
Oğlun kızı, iki ve daha fazla olursa, terekenin sülüsâi üçte ikisini alır.
3 Sümün
16 Sülüsan
4
1
Südüs K —
M
ele
Karı
Oğlun iki kızı
Babanın babası 24
(dede)
Üçüncü hâli: Ölenin bir
kıziyle bir de oğlunun bir veya bir ka! zı bulunduğunda südüs: altıda bir alır.
3
12 4
4 1
Sümün
Nısıf Südüs
Südüs K-
ai
m:
elb
Karı
Kız
Oğlun kızı Baba
ki-
Dördüncü hâli: Ölünün,
sulbden olan iki veya daha fazla kızı oldu-junda oğlunun kızı mirasdan mahrum ve
sâlut olur.
3 Rubû
Sülüsan
Sakıt
K
M
—--------------------------------------------------------------------------------ele
Koca
Kız ' Kız
Oğlun kızı Ana baba bir 12
4
4
oğlan kardeş
Beşinci hâli: Ölenin oğlunun
oğlu veya oğlunun oğlunun oğlu bulunursa, derecede müsâvî veya aşağı olsun
beraberce ikili birli asabe olurlar.
1 Nısıf
K
M
Oğlun
Kızı
3
Hıncı hâli: Ölenin oğlu ile,
oğlunun kızı sakıt olur.
Oğlun
|
Oğlun
|
oğlun
|
oğlun
|
kızı
|
oğlu
|
1
|
2
|
1 Rubu
Sakıt
K
Koca
Oğlun kızı
TJht lehumâ = Ana baba bir
kızkardeş Ana baba bir kızkardeşinde beş hâli vard; Birinci hâli: Ana baba bir
kız kardeş bir
ya (1/2) alır.
1 Rubû
2
Nısıf
M
Karı
Ana baba bir kız kardeş
İkinci hâli: Ana baba bir
kızkardeşler iki veya daha fazla olurlarsa, sülüsan: üçte iki (3/2)
alırlar.
.3
Rubû
8 Sülüsan
K
M
ele
Karı Ana baba
bir Ana baba bir Aana baba bir
12
kız kardeş
kızkardeş
amuca
Üçüncü hâli: Akrabalıkda
müsâvî olduklarında, ana baba bi kardeşler ana baba bir oğlan kardeşle birlikte
bulunuralrsa ikili hakla asabe oluralr.
1 Rubû
K
ne olursa, nısıf: yarı yarı-
M
Karı
Ana baba bir kız kardeş
1
Ana baba bir oğlan kardeş 2
ele 4
Dördüncü hâli:
Ana baba bir kız kardeşler, kızlarla veya o oğlunun kızları ile asabe olurlar ve
baki kalanı alırlar. 1
1
Nısıf
K-------------------------
M-----------------------------------------------------------------------
Kız
-------------------------------------ele
Ana baba bir kız kardeş
2
Beşinci hâli:
Ana baba bir kız kardeşler, oğul ile oğlun oğlu i baba, dede ile sakıt olurlar.
1
3 Rubû
K--------------
Sakıt
M
ele
Koca
1 Rubû
Oğul
Ana baba bir
4 kız kardeş
K
Sakıt
M
ele
Karı
Baba
Ana baba bir
4 '
kız kardeş
Uht lieb = Baba bir kız
kardeş. Baba bir kız kardeşlerin yedi hâli vardır. - Birinci hâli: Baba bir kız
kardeş, tek bir tane olduğunda nısfını: yarısını alır.
1
1
Nısıf
Nısıf
M
--------------------------:----------------1----------------—-------------- ele
Koca
Baba bir kız kardeş 2
nz nrli
İkinci hâli:
Baba bir kız kardeş, iki veya fazla olduğunda terekenin sülüsamnı: üçte ikisini
(3/2) alır.
3
* I 8 I
Rubû
^SülüsarSB K
M
ele
Karı
Baba bir iki kız
mt Ana baba bir 12
kardeş
amuca
Üçüncü hâli:
Baba bir kız kardeşler, ana baba bir kız kardeşten bir tanesi ile beraber
olduğunda südüs: altıda bir alır.
3
1
2
Nısıf
Südüs K -----------
M------------------*-----------=----------------------------------------------ele
Ana baba bir
• Baba bir
Baba bir 6
Kız kardeş
kız kardeş
Amuca
Dördüncü hâli:
Baba bir kız kardeşler, birden fazla ana baba bir kız kardeşlerle bulunursa,
sakıt olurlar.
2
1
Sülüsan
Sakıt
K.-----------
M------------------------------------------------------------—------------r
ele
Ana baba bir iki
Baba bir
Amuca 3
kız kardeş
kız kardeş
Beşinci hâli: Baba bir kız
kardeşler, baba bir oğlan kardeşler bulunurlarsa, bununla beraber ikili birli
asabe olurlar.
1 Rubû
K
M
Karı
ele
4
Baba bir kız
Baba bir erkek
•
Kardeş 1
kardeş 2
Altıncı hâli: Baba bir kız
kardeşler, ölenin kızı yahut oğlunun kızı ile oğlunun oğlunun... Kızı ile asabe
olurlar.
1
3
.
Rubû
Nısıf
J-M____________.
__;__________________________________________„ gjg
6
Koca
Rubû
Kız
Baba bir kız kardeş
K
Koca.
Oğlun kızı
baba bir kız kardeş
ele 4
Yedinci hâli:
Baba bir kız kardeşler, ölenin oğlu ve oğlunun oğlu... ile baba ve dedesiyle
sakıt oldukları gibi, ana baba bir oğlan kardeşle ve ölenin kızı veya oğlunun
oğlunun... kızı ile asabe olan ana baba bir kız kardeşle de sakıt olurlar ve bir
kaçı şöyledir :
1 Rubû
K
Sakıt
I-M
Koca
1 Rubû
Oğul 3
-,-------.----------------—
ele
Baba bir kız kardeş
4
K
Sakıt
II-M
Karı
1 Nısıf
Baba 1
K
Baba bir kız kardeş
Sakıt
III-M
Koca
1 Rubû
Dede 3
K
Baba bir kız kardeş
Sakıt
IV-M
Karı
Ana baba bir oğlan kardeş
1
K
Kaba bir kız kardeş
Sakıt
ele
4
ele 2
ele
4
-M
Kız
Ana baba bir kız kardeş
Baba bir kız kardeş
ele
2
Üm = Ana
Ananın üç hâli vardır.
Birinci hâli: Ana, ölünün
çocuğu ve oğlunun çocuğu velevki oğlunun oğlunun... çocuğu olsun veya ölünün
oğlan ve kız kardeşlerinden ikif ve daha fazla olduğunda Südüs: Altıda bir alır.
1 Südüs
K
M
Ana
Oğul
------eleli.affifukardakiler
bulunmazsa, ana Sülüs: Üçte bir (3/1) his-
6
Nısıf
K
M
ele
Ana
Kız
Ana baba bir amuca
12 *-
Üçüncü hâli: Ana, koca ve
baba veya karı ve baba ile bulunursa, karı veya koca aldıktan sonra Sülüsü
mayabka: Kalanın üçte birini (3/1) alır.
I"
i Rubû
Sülüsü Kalan K
M
—-------------------------------------------------'■------------------------ ele
Karı
Ana
Baba 4
1
3
Sülüsü Kalan
Cedde = Nene
Sahih nenenin iki hâli
vardır. Sahih Cedde ve Ced (dede) hakkında izahat metinde geçmiştir.
!
Birin ci hâli: Nene, bir veya bir kaç tane olduğunda Südüs: Altıda bir alır.
3
Rubû
2 Südüs
K
M
Karı
Ananın anası
Baba bir oğlan kardeş
ele 12
İkinci hâli: Neneler, ana ve
baba ile sakıt olurlar.
3
Nısıf
2 Sülüs
Sakıt
K
-M
Koca
---------------------------------------- ele
Ana
Ananın Ana baba bir 6 anası
oğlan kardeş
Burada ana tarafından olan
nene, ana ile sakıt olmuştur.
1
3
Nısıf
2 Südüs
Sakıt
K
I-M
Koca
Ananın
Babanın Baba
anası
anası
ele 6
Örnek misallerdeki «K» harfi
«kalan» manasınadır.
Bu misalde de, babanın anası
olan- nene, baba ile sakıt olmuştur. Buraya kadar naklettiğimiz hak ve
hisseler, kara mal denen; ev, bag, bahçe, ev eşyası, para ve emsali
olanlardadır.
Ama tescil edilmiş gelirli
vakıflarla araziyi emiriye mülk olmadı dan bunlarda irs (veraseti şer'iyye
taksimi) ve vasiyyet gibi fıkhî hü ler câri olmayıp intikâl gibi kanunî hükümler
cereyan eder.
Veraset câri olmayandan
bazılarıda; Şuf'a hakkı, muhayyerlik şartı, kusur ve ayıp muhayyerliği,
bağışlamadan rucû etmek, icar ve gıyabî satış gibi şeylerdir. Bunların hukukî
yönleri, üçüncü ve dördüncü ciltlerin mahallî mahsuslarında uzun uzun beyan
edilmiştir.
Buraya kadar cetvelini arzettiğimiz hülasa tarif cetveller,
«Teshilül ferâiz», «Sirâciye metni» ve «Ferâiz ve intikâl» adlı eserlerden
istifâde edilmiştir.
Binefsihi (direk) olan
asabe: Ölüye nisbetinde araya kadın gitmeyen erkektir. Ve o (asaba binefsihi),
ashabı ferâizin aldığından baki kalanını alır. Ve asaba binefsihi (ashabı feraiz
olmayıp), kendili tek başına vâris olursa, malın hepsini alır.
(Asaba binefsihi dört
sınıftır ve şunlardır):
Asaba binefsihinin mirasa en
yakın olanı, ölünün cüz'üdür. O (ölünün cüz'ü) ölünün oğlu ve her ne kadar
aşağıya kadar inse de oğlunun oğludur.
Ondan sonra ölünün aslıdır.
O (ölünün aslı), baba ve her ne kadar yükselse de sahih dededir.
Ondan sonra Ölünün babasının
cüz'üdür. Onlar (ölünün babasının cüzleri), aha baba bir oğlan kardeş veya baba
bir oğlan kardeşlerdir. Ondan sonra bunların oğullarıdır. Velevki aşağıya
doğru inselerde.
Ondan sonra ölünün dedesinin
cüz'üdür. Onlar (dedenin cüzileri) ana, baba, amcalar veya baba bir amcalar,
ondan sonra bunların oğullarıdırlar. Velevki aşağıya inselerde.
Ondan sonra ölünün
babasının, dedesinin cüz'üdür. Amcalarda olduğu gibi.
Başkası sebebiyle asabe
olan, kendisi için nısıf (yarı yarıya) ve üçte iki hakkı olan kimsedir. Bunlarda
oğlan kardeşleriyle asabe olurlar ve erkek için kadının hissesinin iki misli
ile taksim olunur. (Meselâ: Başkası ile asabe olan, Ölünün kızıdırki, ölünün
oğlu ile yâni, kendi oğlan kardeşi ile asabe olur).
Ve kendisi için ferâiz hakkı
olmayan bir kadının oğlan kardeşi asaba olsa, o kadın oğlan kardeşi ile asaba
olamaz. Teyze ye oğlan kardeşin kızı gibi (Meselâ: Ölünün teyzesi ile amcası
olsa, malın tamamını amcası alır. Teyzesi oğlan kardeşi ile asaba olup vâris
olamaz. Ve bunların çocukları da aynıdır. Bir de ölünün oğlan kardeşinin oğlu
ile oğlan kardeşinin kızı kalsalar, malın tamamı oğlan kardeşinin oğlunundur).
Başkası ile beraber asabe,
ana baba bir kız kardeşler yahut baba bir kız kardeşler, ölünün kızları ile
veya oğlunun kızları ile beraber (asabe) olurlar.
Asabelerden ana-baba sahibi
olan, yalnız babası olan asabe-ye mukaddemdir. Hatta ana baba bir kız kardeş
ölünün kızı ile beraber olduğunda baba bir oğlan kardeşi hacb eder (mîrasdan men
eder). Veledizinânın ve lanetlenen çocuğun asabesi, anasının azâd edicisidir.
Baba, kız ile ashabı ferâiz
ve asabedir. (Meselâ: Bir kimse, ölüp bir kızı ile babasını terketse, mes'ele
altıdandır. Yarısı üçtür. Bu üç, kıza verilir, altıda bir babaya verilir. Baki
kalan ikiyi de asabe olması sebebiyle yine baba alır).
Asabelerin en sonu azâd
edilenlerin ağasıdır. Ondan sonra zik-rolunan tertip üzere azâd olunanın
efendisinin asabesidir.
Binâenaleyh bir kimse,
efendisinin babası ile oğlunu terketse malın tamamı efendisinin oğlu içindir.
(Bu hüküm İmamı Azam'la İmamı Ebû Yusuf R.A.'e göredir. Zira oğul, ölünün
cüzüdür. Ölünün cüz'ü ise, aslı olan babasına mukaddemdir).
İmamı Ebû Yusuf (R.A.)'e
göre, baba için altıda birdir. Baki kalanda oğul içindir.
Ve bir azâdlı, efendisinin
dedesi ile efendisinin kardeşini terketse, bu takdirde mirasa dede evlâdır.
Imâmeyn'e göre, her ikisi de mirasda müsavidirler.
Asabe, ancak ashabı ferâizîn
aldıklarından fazla kalanı alır.
Binâenaleyh, bir kadın ölüp kocasını, ana bir oğlan
kardeşini ve ana, baba bir oğlan kardeşini ve anasını terketse, yarı hisse,
kocası içindir. Altıda bir (6/1) annesi için, üçte bir ana bir oğlan kardeşi
içindir. Ama baba bir oğlan kardeş bunlara ortak olmaz. (Zira mes'ele
altıdandır.) Bu mes'eleye, mes'ele'i müştereke ve hi-mariye ismi verilir
İrsden mahrum eden hacb,
altı kimse hakkında son bulur. (O altı kimse), oğul, baba, kız, anne, koca Ve
karıdır.
Bunlardan başkası, uzak olan
verese yakın olan verese ile hacb olunur. Ve bir cihetten akraba olan iki
cihetten akraba olanla hacb olunur. (Meselâ: Baba bir oğlan kardeş, baba ve anne
bir oğlan kardeşle hacb olunur. Keza bunların oğlanlarıda aynıdır).
Ölüye bir şahıs sebebiyle
bağlanan şahıs, o sebep olan şahıs var iken beraber varis olmaz. (Meselâ:
Oğlunun oğlu gibi İd, ölünün oğlu var iken (oğlunun oğlu varis olamaz). Ancak
ana bir ev-lad vâris olur. Ana bir evlad, ana sebebiyle Ölüye bağlanmış iken
yine ana ile vâris olur.
Ölünün oğlan kardeşi ve oğlu
aşağıya doğru oğlunun oğlu ile hacb olunur. Ve oğlan kardeş baba ve dede ile de
hacb olunur.
Baba bir oğlan ve kız
kardeşler, yine ana, baba bir oğlan kardeşle hacb olunurlar. (Mirasdan mahrum
olurlar).
İmâmeyn'e (Ebû Yusuf ve
İmamı Muhammed R.A.'e) göre, ana, baba bir oğlan kardeş veya baba bir oğlan
kardeş, dede ile hacb olunmaz. Belki taksim olunurlar. Ve o (dede) ashabı ferâiz
kimse olmadığı zaman taksim olunan üçte birden noksan olmazsa veya ashabı
ferâiz olduğu zaman altıda birden noksan olmazsa, kardeş gibidir. Halbuki
fetva, İmamı Âzam (R.A.)'in kavli üzeredir. Her ne zaman sulbden kızlar, üçte
ikiyi tamamen aldıklarında, oğlun kızları sakıt olur. Ancak, (Ölünün) oğlunun
kızlarının hizasında ve aşağısında oğlan
olursa, o oğlan kendi hizasında olanı ve kendinin fevkinde (yukarısında) olup, s
eh im sahibi olmayan kızları asaba yapar. Ve kendinden aşağı olan kızları ıskat
eder (düşürür).
Her ne zaman ana baba bir
kız kardeşler, üçte iki hisselerinin tamamını alsa, baba bir kız kardeşler sakıt
olur. Ancak, baba bir kız kardeşlerle beraber, baba bir oğlan kardeş olursa,
sakıt olmaz.
Nenelerin hepsi anne ile
sakıt olur. Ve hassaten baba tarafından olan neneler yine baba ile sakıt olur.
(Anasının anası olan nene, anne ile sakıt olmaz).
Keza baba tarafmdan olan
neneler, dede ile de sakıt olur. Ancak babanın annesi sakıt olmaz, (zira
babanın annesi dedenin kabilesinden değildir. Belki dedenin karışıdır).
Adam öldürmek ve emsali
mirasdan mahrum olan kimse, başkasını hacbetmez.
İrsden mahrumiyetten hacb
olunan kimse, dede de olduğu gibi, başkasını hacb eder, (İrsden mahrum eder.
Meselâ: Ölü babasının anasını terk etse, ve anasının anasının anasını terketse,
babasının anası baba ile hacb olunmuş iken, anasının anasının anasını da hacb
eder).
Ve kız kardeşlerle oğlan kardeşlerde olduğu gibi, bunları
baba mirasdan hacb eder ve bunlarda hacb olunmuş iken, anayı üçte bir almaktan
altıda bir almağa hacb eder. (Meselâ: Bir kimse, ölüb, babasını ve oğlah, kız
kardeşlerden iki yahut daha ziyade kardeşleri terketse ve anasını da terketse,
oğlan ve kız kardeşler baba ile hacb olunmuş iken anayı üçte birden altıda bire
hacb eder).
Her ne zaman ashabı ferâizin
sehimleri takdir olunan hisse üzeT rine ziyâde olsa, o takdir olunan hisse,
avleder (ve mahrecin hepsi yedidir). Ve dört mahreç (mes'ele) avletmez.
Avletmeyen mahreçler, iki, üç, dört ve sekizdir.
Ve mahreçten (nasip olan
mes'eleden) üçü de, avletmez. Ve mahreci altı olan, ona kadar tek ve çift olarak
avleder.
Mahreci (mes'elesi) oniki
olan onyediye kadar tek ve çift olarak avleder.
Mahreci (mes'elesi) ondört
olan, bir tek menberiye meselesinde yirmiyediye avleder. Ö (mese'le), bir
kadın, iki kız ve ana ile babadır.
Reddiye, Avliyenin zıddidır:
(Şöyle ki), takdir olunan sehim-ler mukadder olan hisseyi kabîamayıp, (tamamı
taksim olunmayıp) asabeninde olmamasiyle baki kalan miras, (Ölenin) kocası ve
karısından başka sehim sahiplerine sehimleri miktarı üzere red olunur.
Binâenaleyh kendisine red
olunan kimse, bir cinsden olursa, bu takdirde mes'ele sehim sahiplerinin
adetlerindendir. (Zira, malın hepsi onların içindir. Meselâ: Ölen kimse, iki
kızı terketse, yahut iki nene terketse, mes'ele ikidendir. Her birine yarı hisse
verilir, iki kızın hakları üçte ikidir ve mes'ele üçtendir. Üçte iki, ikidir.
Baki kalan bir hisse de üzerlerine reddettiğimizde, red olunan bir cinsden
olduğundan mes'eleyi sehim sahiplerinden adetlerinden yaparız).
Eğer üzerine red olunan
kimse, iki cinsden veya fazla cinsden olsa, mes'ele sehimlerinin adedinden
yapılır.
Binâenaleyh eğer mes'elede,
iki südüs (iki adet altıda bir) var ise, mes'ele ikiden yapılır. Ve eğer
mes'elede altıda bir ve üçte bir varsa, mes'ele üçden yapılır.
Ve eğer mes'elede, südür
(altıda bir) ve nıfıs (yarı yarıya) alan varsa, mes'ele dörttendüv
Ve eğer mes'elede, sülüs
(üçte bir) ve nısıf (yarı yarıya) veya südüsan (iki adet altıda bir) ve nısıf
(yarı yarıya) veya sülüsan (üçte iki) ve südüs (altıda bir) bulunursa, mes'ele
beşden yapılır.
Eğer mes'elede evvelkilerle
(red olunanlarla) beraber, red olunmayan da (karı veya koca) bulunsa, red
olunmayanın nasibi, mahreçlerin (hisselerin, mes'elelerin) en azından verilir.
Ondan sonra baki kalan red olunanların adetlerine taksim olunur.
Binâenaleyh red olunanların
adetlerine tam olarak (eksiksiz ve fazlasız olarak) taksim olunursa, hacet
yoktur. Meselâ: Bir koca ve üç kız (bu kabildendir).
Şayet red olunanların
adetlerine tam olarak taksim olunmazsa, bu takdirde, red olunmayanın mahrecinin
azından baki kalan red olunanın adedine muvafık olursa, red olunmayanın
nasibinin mahrecine çarpılır. Bir koca ve altı kız gibi (meselâ: Bir kimse ölüp,
kocasını ve altı kızım terketse, red olunmayanların mes'elesinin en azı dörttür.
Birini kocaya verince üç bakî kalır ve baki kalan üç altı kızın adedine tam
değildir. Lâkin baki kalan üçte altı kızın adetlerinin vefkı = yani muvafık
çarpımı ikidir, ikiyi kocanın hissesi olan dörtle çarparsak sekiz olur. Ve
sekizden iki sehmi kocaya verilir. Baki kalan altı sehim de, altı kıza
verilir).
Ve eğer red olunmayanın
mahrecinin azından baki kalan red olunan kimselerin adetlerine taksimi muhalif
olursa, üzerine red olunanların adetlerinin hepsi red olunmayanın takdir olunan
mahreci ile (mes'ele ve hissesiyle) çarpılır. Bir koca ve beş kız gibi.
Eğer red olunanlar iki cins
yahut üç cins ile red olunmayan birleşse, red olunmayanın takdir olunan
nasibinden baki kalan red olunanların mes'elesi üzerine taksim olunur.
Binâenaleyh baki kalan, red
olunan kimse(lerin) mes'elesine tam taksim olunursa, (bu takdirde çarpıma hacet
yoktur). Meselâ:
Bir kadın, dört nene ve ana
bir altı adet kız kardeş (olursa, böyledir).
Şayet red olunmayan kimsenin
(karı ve kocanın) takdir olunan nasibinden baki kalan red olunan kimsenin
mes'elesi üzerine taksim olmazsa, red olunanın mes'elesinin hepsi, red
olunmayanın takdir olunan nasibi ile çarpılır. Dört karı, dokuz kız ve altı nene
gibi.
Bundan sonra (red
olunmayanın hissesini bilmek yolu ise) red olunmayanın sehimleri, red olunanın
mes'elesi ile çarpılır.
Ve red olunan kimsenin sehimleri, red olunmayanın takdir
olunan nasibinden baki kalanla çarpılır. Ve bu mes'ele gelecekteki usullerle
tashih olunur.
Zevil erham olan kimse,
asaba ve s eh im sahibi (ashabı ferâîz ;ahibi) olmayan ölünün akrabasıdır.
Sehim sahibi olmadığı zaman,
asabenin vâris olduğu gibi, ze-/il erhamdan olan kimse de varis olur.
Binâenaleyh (ashabı ferâiz
olmadığı zaman) zevil erhamdan tek başına bir kişi olursa, malın tamamını alır.
Zevil erham, akrabalık
derecelerinin yakınlığı itibariyle tercih olunurlar. Sonra akrabalık kuvveti,
ile tercih olunurlar.
Bundan sonra cihetin birliği
zamanında asıl olanın varis olması ile tercih olunur. (Meselâ: Her ne zaman
derecede ve kuvveti karabette ve ittihat cihetinde beraber olsalar, Ölüye varis
olmakta mevla tercih olunur. Nitekim bir kimse ölüp, oğlunun kızının kızı ashabı
ferâiz evladmdandır. Fakat kızının, kızının oğlu zevil erham evladıdır).
Eğer akrabalık ciheti
muhtelif olsa, babası tarafından olan akraba için ,üçte ikidir. Ve ana
tarafından olan akraba için üçte birdir (Meselâ: Bir kimse, babasının anasının
babasını terketse bir de anasının babasının babasını terketse, baba cihetinden
olan birinciye üçte iki vardır. Ana cihetinden olana üçte bir vardır. Zira baba
tarafından olan akrabalık daha kuvvetlidir).
Ondan sonra, tek başına bir
tane zevil ehram olduğundaki gibi, her fırkanın tercihi ile itibar olunur.
Ve akrabalık, kuvvet ve
cihet itibariyle müsavi olduğunda erkek için iki kadının nasibinin mislini alma
hakkı vardır.
Eğer asıl olan zevil erham
müttefik olursa, f ur uların (evlâtların) bedenleri itibar olunur.
Keza İmamı Ebû Yusuf
(R.A.)'e göre; asıllar muhtelif olursa da furûlarm bedenleri itibar olunur.
İmamı Muhammed (R.A.)'e
göre, asıllardan sıfat ve furûlar-dan adet alınır.
Ve ihtilâf vâki olan ilk
batın, üzere taksim olunur. Ondan sonra erkekler bir bölük ve kadınlar da bir
bölük yapılır. Ve her bölüğün (taife ve gurubun) nasibi taksim olunur.
Keza eğer muhteliflik bir
kaç batından sonra olsa, yine erkekler ve kadınlar ayrı ayrı guruplara ayrılır.
Ancak batınlarda ihtilâf olmazsa, her aslın hissesi, ferine (evladına) verilir
ve İmamı Muhammed (R.A.)'in kavli ile fetva verilir.
Ve Ölünün cüzü takdim
olunur. Onlar (ölünün cüzleri) kızların evlatları ve oğlunun kızlarının
evlatlarıdır. Velevki aşağıya jin-se de.
Ondan sonra ölünün asılları
takdim olunur. Onlar (ölünün asılları), fâsid olan dedeler ve fâsid olan
nenelerdir. (Meselâ: Fâ-sid dedeler, Ölünün anasının babası ve anasının
babasının babasıdır. Ve fâsid neneler, ölünün anasının bababasımn anası ve
anasının babasının anasının anasıdır).
Ölünün aslından sonra babanm
cüzü takdim olunur. Onlar (babanın cüzleri), kız kardeşlerinin evladı, ana bir
oğlan kardeşin ey-ladı ve oğlan kardeşin kızlarıdır.
Ondan sonra dedenin cüzü
takdim olunur. Onlar (dedenin cüzleri), babanın kızkardeşleri, ananın
kızkardeşleri, ananın oğlan kardeşleri ve ana bir amcalarıdır.
Bundan sonra bunların evladıdır. Ondan sonra babasının,
dedesinin cüzü takdim olunur. Yahut anasının dedesinin cüzü takdim olunur.
Onlar, babanın yahut ananın halaları ve onların teyzeleri ve dayılarıdır.
Babanın ve ananın amcaları ve baba ile annenin amcalarının kızları ve sâde
annenin amcalarının evladıdır
Bunların (denize batanların, üzerlerine ev yıkılan ve
kazada Ölen ve yanıp yok olanların) hangisi daha evvel Öldüğü bilinmediği vakit,
her birinin malı hayatta olan veresesi üzerine taksim olunur
Ve zikrolunan Ölülerin
bazısı, diğer bazısına vâris olamaz.
Bir kimsenin amcasının iki oğlu cem olsa, birisi diğerinin
ana bir kardeşi olsa, ana bir oğlan kardeş olana farz cihetinden altıda bir
verilir. Ondan sonra o iki oğlan kalan malı asabe cihetinden taksim ederler.
(Zeyd, Amr ile iki kardeş olup Zeyd öldüğünde iki oğlu kalıp biri bir kadından
biri diğer bir kadından olsa, Amr, Zeyd'in karısını nikâhlasa ve bir oğlan
vücûda gelse o oğlan Zeyd'in oğlunun birinin ana bir kardeşi ve amcasının oğlu
olur. Akside böyledir. Sonra Amr'in oğlu ölse, ölen oğlan ikisininde amcasının
oğludur ve birininde ana bir kardeşidir. Ve ana bir kardeşinede farz cihetinden
altıda bir verilir. Kalanını yine ikisi asabe cihetiyle taksim ederler).
Bâtıl nikahla mecûsi (ateşe
tapan) vâris olmaz. (Meselâ: Her ne zaman mecûsî anasını nikâhlasa yahut
mahremlerinden bjrini nikâhlasa, bu nikahla anasına vâris olmaz).
Eğer mecûsîde iki akrabalık
toplan sa, ve iki akrabalık ile ris olan iki şahısda akrabalık ayrılsa, her biri
o iki akrabalık ile ris olur.
Eğer akrabalığın
(yakınlığın) biri diğerini hacbederse, hacb yakınlığı ile vâris olur. (Meselâ:
Bir mecûsî anasını nikâhlasa ve ondan hâsıl olan çocuk kadının evlâdıdır ve
oğlunun oğludur. Kadın ölse o oğlan hacb olma sebebi ile vâris olur).
Kadının karnındaki çocuk
için, bir oğlan nasibi durdurulur (bekletilir, ayrılır). Muhtar olanda budur.
İmamı Ebû Yusuf'a göre, o çocuk için, iki oğlan nasibi durdurulur.
Binâenaleyh eğer çocuğun vücûdunun çoğu diri olarak çıkar,
sonra ölürse, vâris olur. Eğer vücûdunun azı diri olarak çıkarsa, vâris olmaz.
Münâsaha: Taksimattan evvel
bazı veresenin ölmesidir (yâni, terekenin taksim edilmezden evvel bazı veresenin
ölmesiyle nasibi kendine vâris olanlara intikal etmeye münâsaha denir).
Binâenaleyh birinci
mes'eleyi tashih et, ondan sonra ikinci mes'eleyi tashih et.
Eğer ikinci ölünün nasibi, birinci ölünün mukadder olan
nasibinden kendi meselesine mümâselet sebebiyle müştekim olursa vefkın
çarpımına hacet yoktur
Şayet ikinci ölünün elinde
olan, tashih edildiğinde müştekim olmazda, eğer nasibi mes'elesine muvafık
olursa, ikinci tashihin veî-
kını birinci tashihin hepsine çarp
Ancak nasibi meselesine
muvafık olmazsa, ikinci tashihin hepsini birinci tashihin hepsine çarp
(hisapdaki çarpım yoluyla yap).
Binâenaleyh çarpımdan hâsıl olan iki mes'elenin mahrecidir
Ondan sonra birinci ölünün
veresesinin elinde olan sehimleri-ni ikinci tashihin vefkîna muvafakat ederse,
çarp. Eğer muvafakat etmezse, hepsine çarp.
İkinci ölünün veresesinin
sehimlerini, elinde olan şeyin vefkına yahut hepsine çarp. Bu takdirde çarpımdan
hâsıl olan şey, her fırkanın nasibidir.
.
Eğer vereseden üçüncü Ölse, mes'ele: birinci ve ikinci ile
tashih yapılan meblağı evvelkinin mekânına koy ve üçüncüyü ikinci tashihin
mekânına koy (birinci ve ikinci ölü, bir ölü menzilinde sayılır. Üçüncü ölüde
ikinci ölü mertebesine indirilir). Eğer dördüncü ve beşincisi de ölse ve dahada
böyle devam ederse, hüküm yine böylece yapılır.
(Kur'ân'i Kerîm'de mukadder
olan) farz sahibi iki nevidir.
Birinci nevî, nısıf (yarı)
ve nısfın nısfı (yarının yarısı) dır. O (yarının yansıda) rubû (dörtte birdir)
ve o nısfın nısfının (dörtte birin) yarısıdır. O (dörtte birin yarısı da) Sümün
(sekizde bir) dir.
İkinci nevî, sülüsan (üçte
iki) ve üçte ikinin yarısıdır ki, o da sülüs (üçte bir) dir. Ve üçte ikinin
yarısının (üçte birin) yarısıdır ki, o da südüs (altıda bir) dir.
Binâen aleyh nısıf, ikiden
çıkar. Rubû, dörtten, sümün, sekizden, sülüsan ve sülüs, üçten ve südüs,
altıdan çıkar (zira bu farzdan her birinin mahreci sayılardan kendinin isim
taşıyanıdır. Meselâ: Mes'elede tek başına nısıf alıcı olsa, mes'eîe ikidendir.
Yukarda kırk halde ve ondan evvel geçen misallerde bunlara ait misaller
geçmiştir).
Eğer birinci neviden, nısıf,
ikinci nevinin hepsi ile veya bazısı ile karışsa, mes'ele altıdandır.
Yahut ikinci nevinin hepsi
veya bazısı ile birinci neviden rubû (dörtte bir) karışsa, mes'ele onikidendir.,
Yahut birinci neviden sümün
(sekizde bir) ikinci nevinin hepsi veya bazısı ile karışsa, mes'ele yirmi
dörttendir.
Her ne zaman bir fırkanın
sehimleri kendilerine kesirli olsa I yâni, sahih taksimat ile taksim olunmasa),
ve sehimleride vereselerin adetlerine mubâyin olsa, adetlerini asıl mes'eleye
çarp, bir kadın ve iki oğlan kardeş gibi.
1
Rubû
3 K
M
Karı 2
Oğlan 6 Oğlan Kardeş
Kardeş 3 3
ele 4 2 8
Eğer sehimleri adetlerine
muvafık olursa, adetlerinin vefkını asıl mes'eîeye çarp, bir kadın ve altı oğlan
kardeş gibi.
1 Rubû
K
M
Karı Oğlan
Oğlan Oğlan Oğlan
Oğlan Oğlan Kardeş Kardeş
Kardeş Kardeş Kardeş
Kardeş
2
1 1
111 1
(Kalan üç sehim altı kardeşe
verildi. Lâkin sehimleri ile kendi adetleri arasında sülüsle - üçte birle -
muvafakat olduğundan adetlerinin vefkı ikidir. İkiyi asıl mes'ele olan dörtle
çarpıldığında sekiz meydana gelir. Mes'elenin tashihi sekizden olmuş olur. Asİl
mes'ele olan dörtten karının elindeki bir, çarpılan iki ile çarpiliii-ca iki
hâsıl olur. Ve bu iki karınındır. Kardeşlerin elinde olan t^ç çarpılan iki ile
çarpınca altı meydana gelir. Ve bu altıda kardeşlere birer birer verilir,
Yukardaki misalde böyle yapılmıştır).
Eğer iki fırkanın yahut iki
fırkadan çok kimselerin senini kesirli olsa ve adetleri ile sehimleri arasında
mümâselet olsa, ade||-lerin birini asıl mes'eîeye çarp, üç kız ve üç amca gibi.
2 Sülüsan
K
M
Üç kız 6
Üç amca 3
(Yukardaki misâlin îzahı ve
bu mes'elenin tarifi bu mes'e nin açıklanmasını yapmıştır).
Eğer adetlerin bazısı
bazısına dâhil olursa, bu takdirde ad lerin çoğunu asıl mes'eîeye çarp. Dört
karı, üç nene ve oniki an|4}L gibi.
Eğer bazı adetler diğer
bazısına muvafık olursa, ikisinden b(-rinin vefkını ikincinin hepsine çarp.
Ondan sonra hâsıl olan meblöj-ğı üçüncünün vefkma çarp, eğer üçüncüye muvafık
olursa. Şâyert muvafık olmazsa, üçüncünün hepsine çarp. Eğer dördüncünün
menlağma muvafık olursa, hasıl olan meblağı dördüncünün vefkına çarp. Şayet
dördüncünün vefkina muvafık olmazsa, dördüncünün hepsine çarp. Ondan sonra hâsıl
olanı asıl mes'eleye çarp. Dört karı, onbeş nene, onsekîz kız ve altı amca gibi.
Eğer adetler arasında
mübayenet olursa, birinin hepsini ikincinin hepsine çarp. Ondan Sonra hâsıl
olan meblağı üçüncüye çarp. Ondan sonra hâsıl olan meblağı dördüncüye çarp.
Ondan sonra hâsıl olan meblağı asıl mes'eleye çarp. iki kadın, on kız, altı
nene ve yedi amca gibi.
Eğer mes'ele avliye olursa, avl ile beraber onun hepsine
asıl olan şeyi çarpdığına çarp (meselâ; bir kadın ölüp kocasını ve ana baba bir
beş kızkardeşini terketse mes'elenin aslı altıdandır. Nısfı -yarısı üçtür ve
koca içindir. Sülüsânı - üçte ikisi dörttür ve beş kız kardeş içindir. Bu
takdirde mes'eie yediye avleder. Beş kizkardeşin elinde olan asıî mes'eleden
dört ile adetleri arasında mübayenet vardır. Kız kardeşlerin adetleri olan
beşi, avliye olan yediye çarpılınca otuzbeş hâsıl olur. Mes'ele bu meblağdan
tashih olunur. Kocanın asıl mes'eleden elinde olan üç çarpılmış olan beşe
çarpılır. Bu takdirde onbeş hâsıl olur. Ve kocaya verilir. Ve kızkardeşlerin
elinde olan dördü çarpılmış olan beşe çarpılır. Ve yirmihâsıl olur. Bu yirmi de
beş kız kardeşe verilir).
İki adedin (sayının,
rakamın) azı, çoğundan çıkarılmakla bilinir. İki defa veya daha ziyade
çıkarmakla az, çoğu ifna eder (yok eder). Yahut çok olan (sayı, rakam) az
üzerine taksim olunur. Ve sahih kısmetle taksim olunur. Beş ile yirmi gibi
(meselâ: Beşi yirmiden dört defa çıkarsak, yirmiyi yok eder. Ve yirmiyi beşe
böl-sek kesirsiz dörder taksim olunur).
Ve iki adedin tevâfuku, iki
taraf m çoğundan azı miktarında muvafakat edinceye kadar noksanlaştırmakla
bilinir. Binâen aleyh eğer birde ittifak ederlerse, bu takdirde bunlar
mübâyindirler (beş ile yedi gibi. Zira yediden beşi çıkarsak iki kalır. Ve
beşden ikiyi çıkarsak üç kalır. Ve üçden ikiyi çıkarsak bir kain*. Ve ikiden
biri çıkarsak bir kalır. Bu durumdan anlaşıldiki, beş ile yedi arasında
mübayenet vardır).
Eğer birden çokda ittifak
ederlerse, bu takdirde bunlar müte-, vâfikdırlar.
Binâen aleyh eğer birden çok
olan iki olursa, onlar nısıf da (yarı yanyada) mütevâfıkdırlar (sekiz ile
onsekiz gibi meselâ: Onse-kizden sekiz çıkarılsa, on kalır. Ve ondan sekiz
çıkarılsa, iki kalır. Sekizden ikişer çıkarılsa, iki adet kalır. İşte buna
muvafakat bin nısıf denir).
Eğer birden çok olan üç
olursa, bu takdirde muvafakat bissü-lüs (üçte birde muvafakat) tır. Ve eğer
birden çok olan dört olursa muvafakat birrubû (dörtte birde muvafakat) tır, Ona
kadar bu şekildedir.
Eğer iki adedin ittifakı
onbirde olsa, onbirden bir cüzde muvafakattir. Diğerlerinide böylece
çekebildiğin kadar çek.
Eğer sen, tashihden her
fırkanın nasibini bilmek murad edersen, asıl meseleden o fırkalar için olan şeyi
çarpmakla asıl mes'ele-ye çarpdığm şeye çarp. O çarpmadan hâsıl olan şey, o
fırkanın nasibidir.
Keza her ferdin nasibini
bilmekde çalışmada böyledir. Binâenaleyh bilmek istersen her fırkanın asıl
mes'eleden sehimleri ile adetleri arasında bir nisbet yap. Sonra nisbet ettiğin
şeyin mislini çarpılmış olandan her ferde ver (İşte bu verdiğin şey, her ferdin
nasibidir).
Eğer verese veya alacaklılar
arasında terekeyi taksim etmek istersen, tereke ile tashih arasına bak.
Şayet tereke ile tashih
arasında muvafakat olursa, tashihden her vârisin sehimlerim terekenin vefkına
çarp. Ondan sonra hâsıl olanı tashihin vefkına taksim et. İşte bu hâsıl olan şey
o vârisin nasibidir.
Eğer tashih ile tereke
arasında muvafakat olmazsa, her vârisin sehimlerini terekenin hepsine çarp.
Ondan sonra çarpmadan hâsıl olanı tashihin hepsine taksim et. İşte bu takdirde
taksimden hâsıl olan şey, o vârisin nasibidir.
Ve veresenin her fırkanın
nasibini bilmek için çalışmakda boy-lecedir.
Alacaklılar arasında olan
taksimde ise, bütün alacağı tashih gibi yap. Ve her alacağı vârisin sehmi gibi
yap. Sonra taksimi terekede zikrolunan taksim işi gibi işle.
Bir kimse, verese veya
alacaklardan olanlarla terekeden
birşey üzerine sulh olsalar, o kimsenin nasibini tashihden
yahut'alacaklardan (veya borçlardan) çıkar ve kalanı vereseden kalan
kimselerin sehimlerine veya alacaklıların alacakları (mikdarı) na taksim et.
Fakir (yâni, musannif merhum
İbrâhîmi Halebî) dedi ki: Şu kitap mülteka el Ebhur ismiyle isimlenen kitabın
sonudur. ,
Ve dört kitabın (yâni,
kudûri, muhtar, kenz ve vikayenin) mes'eîelerinden birşey terk etmemekde ben
içtihadımı (gayret ve çalışmamı) kısaltmadım.
Ve bu kitaba bakmadan
(okuyan müslüman ve meslekdaş kardeşlerden) bir şeyin terk edildiğine muttali
olursa mahalline ilhak etmesini (o bakıp okuyandan) dilerim. Zira insan, unutma
mahalli (ve merkezi) dir. Fakat (bu mes'eleyi ilhak etme işi) o mes'elenin bu
yerde olduğu tahkik edilip o zanmn düşünülmesinden sonra asıl mahalline ilhak
etmelidir. Zira çok kerre bazı mes'eleler mezkûr kitapların bazısında bir yerde ve diğerinde başka yerde
zikrolun-rnuştur.
Binâenaleyh böyle
mes'eleleri bir yerde zikretmekle iktifa ettim (böyle olun carî a bakan ve
okuyan zan eder ki, o mes'elelerin yeri burası değildir. Lâkin düşünülse, orada
zikretme yönü vej'sb-bebi anlaşılır).
Bundan sonra ben (musannif
merhum), hidâyeden ve mcc-metıl bahreynden birçok mes'eleler ziyâde ettim. Ve
bunlardan başkasından hiçbir şey ziyâde etmedim. Tâki dört kitabdan (yâni,
ku-dûri, muhtar, kenz ve vikayeden) olmayan şeyden bir şeyin sıhhati hakkında
şüphe hâsıl olan kimseye o şeyin talebi (öğrenmesi) kolay olsun (işte bu
sehebten dolayı, hidâye ve mecmaul bahreynden başkasından ziyâde etmedim).
Allâhü teâlâ bana kâfidir ve
ne güzel vekildir. Kudret v vet ancak büyük ve Ulu Allah (C.C.) iledir.
Evvel, âhir, zahir ve bâtın
hamd: Ali aha (C.C.) mahsustur. Allâhü teâlânın salâtı efendimiz Muhammed
(S.A.V.)'in üzerine ve O'nun âl ve ashabı üzerine ve çok çok selâm olsun. Ve
Hamd, âlemlerin rahbisine mahsustur.
Mütercimin kısa Notu:
Yukarda birinci cildin mukaddimesinde musannif merhumun okuyucu ve kitaba bakan
kimselerin gördükleri hata ve kusurları iyi niyyetle te'vil ve tashihini temenni
ettiği gibi, birinci cildin baştarafında arzettiğimiz dilek ve temennilerimizi
muhterem okuyucu kardeş ve meslekdaşlarımızdan istirham ederiz.
Cenâb-ı Hak, îman ve islâm yolunda dîni mübini İslama
hizmet gayesi ile arzettiğimiz bu nâçiz hizmetimizi kabul buyurup âhirette ecri
ke-sire nail olmamızı ihsan buyursun. Amin. Bi hürmeti Seyyidilmürselin.
Velhamdüîillâhi Rabbil âlemin.
Mustafa Uysal , İzahlı Mülteka El Ebhur Tercümesi,Ofset
Yayınları 4/ 255-256.
Lügatta cinayet: Suç, günah ve zararlı olan, men edilen
her jfiil manasınadır.
.
Cinayet olan bu suç ve günah
fiiller, bazen insanın kendine, bâzende başkalarına âid olur. Başkalarına
yapılan cinayet, ya cana veya mala yahut ırza karşı işlenir.
Cinayetin bütün hükümleri
metinde uzun uzun beyan edilecektir.
Bilerek adam öldürmenin
günahhğım beyan eden şer'î delil
mealleri:
Kur'anı Kerîrn'de şöyledir :
«Her kim, bir mü'mini kasden
öldürürse, onun cezası ebedî cehennemde kalmaktır. Hem Allah (C.C.) ona
(katile) gazab ve lanet etmiştir.» Nisa Sûresi,93,
Diğer bir âyeti celiyle
meali:
«Kim bir canı, bir can
mukabilinde veya yer yüzünde bir fesat çikar-makdart dolayı olmayarak öldürürse,
bütün insanları öldürmüş gibi olur. Kim de onu (bir canı) kurtarırsa, bütün
insanları diriltmiş gibi oîur» Mâide Sûresi, 32.
Peygamber
(S.A.V.) de bir hadîsi şerifde şöyle buyurmuştur :
«İnsan, Allahın binasidır. O
binayı yıkan mel'undur.» selâmet yolları Diğer bir hadîsi şerif meali şöyledir :
«Allaha (C.C.) karşı, bir
Müslümanı Öldürmekten dünyayı yok etmek daha ehvendir.» DÂMAD, C. 2, 615
Yâni, günah bakımından bir
Müslümanı öldürmek bütün dünyayı yok etmekten daha büyük günah ve daha kötüdür.
Kısasın meşruluğunu nâtık şer'î delil mealleri :
Kur'anı Kerîm'de şöyledir :
«Ey îman edenler! maktuller
(öldürülenler) hakkında size kısas (misilleme) yazıldı (farz kılındı). Hür; hür
île, köle; köle ile, dişi, diş ile (kısas olunur). Fakat kimin (hangi katilin)
lehinde maktulün (öldürülenin) kardeşi (velîsi) tarafından cüz-î bir şey
afvolunursa (hemen kısas düşer).
— Artık örfe uymak
(şer'in ve aklın iyi gördüğünü yapmak, borcu) ona (öldürülenin velîsine)
güzellikle ödemek (lâzımdır). Bu Rabbinizden bir hafifletme ve esirgemedir. O
halde kim bu (afivden ve edadan) sonra (kaatile veya taraflarına husûmette ve)
tecâvuzda bulunursa, onun için pek acıklı bir azab vardır.»
Bakara Sûresi, 178
Diğer bir âyeti celiyle
meali:
«Ey salim akıl sahihleri!
kısasda sizin için (umûmî) bir hayat vardır. Tâki (adam öldürmekden)
sakınasınız.» Bakara Sûresi, 179'
Evet, katili kısasla
öldürmekte hayat vardır. Zira bir kişinin ö^ümü ile binlerce kişiye ibret verici
ve hayat kazandırıcı ders vardır,
Bir hadîsi şerif meali:
«Allahdan başka ilâh
olmadığına ve benim Resûlüllah olduğuma şe-hâdet eden Müslüman bir kimsenin kam
ancak üç sebebden biri ^e nelâl olur.
— (Bunlarda) zina eden
dul (evlenmiş boşanmış olan kirnse),
karşı canla mukabele (kısas
ve) dînini bırakıp cemaatı (islâmiyeyi) terk eden kimse(nin kanı helâl olur).»
Buharı, Müslim.
Diğer bir hadîsi şerif meali:
«Bir Müslümanın Öldürülmesi
ancak üç hasletten biri sebebiyle helâl olabilir:
— Ya üzerinden nikah
geçmiş zina eden kimse recmedilir.
— Yahut Müslümam kasden
öldüren adam, öldürülür,
— Yahutta îslâmdan çıkıp
Allah ve Kesûlüne karşı harp eden ve neticede öldürülen veya
asılan yahut o yerden sürgün edilen adamdır.» Ebû Dâvud,
Nesaî
Kısas= lügatta, benzerlik ve
misilleme demektir.
Şeriatta kısas: Bir kimseye
yabdığmm mislini yapmaktır. Evet, can yerine can alınması mülâhaza edilirse, bu
benzerliğe akıl erersede can yerine mal alınmasına yani, katili öldürmeyip ondan
yalnız diyet almak suretiyle yapılan kısasa aklımız ermez. Çünkü kısas, cismin
yok olmasına yesiyledir, mal ise, onun devam ve bekasına hizmet eder. Fakat
bizim aklımız ermemekle beraber burada yinede benzerlik vardır. Usûlü fikıh-da
buna «misli gayri mâkul» denilir. KEZA SELÂMET YOLLARI, C. 3, 479
KISASLA İLGİLİ FETVALAR
Hind, kocası Zeyd'i
yaralayıcı âletle Amd'en (kasden) yaralayıp öldürse, Hind'e ne lâzım
olur? ELCEVAP,.. Kısas (lâzım olur). ALİ EFENDİ, C. 2, 288
Zeyd, karısı Hind'i
yaralayıcı âletle amden (kasden) yaralayıp ve öldürüp Hind'in Zeyd'den çocuğu
olmasa Hind'in veresesi Zeyd'i kısas ettirmeğe kadir olurlar mı? ELCEVAP...
Olurlar. ALÎ EFENDİ, C. 2, 288
Zeyd, kız kardeşi Hind'i
pıçakla amden (kasden) yaralayıp Öldürse, Hind'in veresesi Zeyd'i kısas
ettirmeğe kadir olurlar mı? ELCEVAP... Olurlar. ALİ EFENDİ, 288
Bir kaç kimselerden her biri
Zeyd'i yaralayıcı âletle amden (kasden) şiddetli şekilde yaralayıp hepsi beraber
öldürseler bunlara ne lâzım olur? ELCEVAP... Hepsi kısas olunurlar.
ALÎ EFENDİ, C. 2, 289
Bir kaç kimseler beraber
Zeyd'i haksız olarak çıkmaya kudreti olmayan ateşe atmalariyle Zeyd ateşden
çıkamayıp yanarak ölse, o kimselere ne lâzım olur?.
ELCEVAP.".. Hepsine kısas
(lâzım olur). FEYZİYE, 517
Zeyd, Amr'i
yaralayıcı âletle amden (kasden) dövüp ve yaralayıp Amr o yaradan döşeğe yatıp,
kalkmadan müteessir olarak ölse, Zeyd'e ne lâzım olur? ELCEVAP... Kısas (lâzım
olur). FEYZİYE, 518
Zeyd, anası Hind'i yaralayıcı
âletle amden (kasden) yaralayıp öldürse,-ZeycTe ne lâzım olur? ELCEVAP... Kısas
(lâzım olur). BEHÇE, 578
Zeyd, küçük Amr'i ateşe atıp
yakıp öldürse, Anır'in veresesi Zeyd'i kısas ettirmeğe kadir olurlar mı?
ELCEVAP... Olurlar. BEHÇE, 578
Zeyd, Amr'i, Bekir'i ve
beşiri yaralayıcı âletle amden dövüp öldürse, Zevd'e ne lâzım olur? ELCEVAP...
Kısas (lâzım olur). BEHÇE, 579
Zeyd, Amr'i yaralayıcı âletle
kasden yaraladıkdan sonra Amr Zeyd't kısasdan afv edip sonra Amr ölse, veresesi
Zeyd'i kısas ettirmeğe kadir olurlar mı? ELCEVAP... Olmazlar. (Zira afve
uğramıştır.) HÂŞİMİ BEHÇE, 580
Mustafa Uysal , İzahlı Mülteka El Ebhur Tercümesi,Ofset
Yayınları 4/257-261.
İLGİLİ FETVALAR:
Zeydf Amr'i yaralayıcı âletle
aniden (kasden) vurub yaralayıp öldürse, Zeyd'e ne lâzım olur?
ELCEVAP... Kısas olunur. ABDTJRRAHİM, C. 1, 325
Eşkıyadan Zeyd ve Amr ve
Bekir yaralayıcı âletle amden (kasden) Beşir'i vurub yaralayıp her birinin
yarası vücuda tesir etmeğe sâlih olup
o yaradan müteessiren Beşir
ölse, bunlara ne lâzım olur?
ELCEVAP... Kısas olunurlar.
ABDURRAHİM, C. 1, 326
Hind, kocası Zeyd'i
yaralayıcı âletle amden (kasden) yaralayıp öldürse, Hind'e ne lâzım
olur? ELCEVAP... Kısas (lâzım olur). ABDURRAHÎM, 328
Zeyd, Amr'i yaralayıcı âletle
amden (kasden) yaralayıp ve öldürüp ancak ana bir kardeşi küçük Bekir'i terk
etse, küçük (Bekir) baliğ olmadan çocuğun babası Beşir Zeyd'i kısas ettirmeğe
,kâdir olur mu? ELCEVAP... Olur. NETİCE, 568
Zır deli olmayan Zeyd,
delilikden kurtulmuş hâlinde Amr'i bıçakla amden (kasden)
yaralayıp öldürse, Amr'in veresesi Zeyd'i kısas ettirmeğe kadir
olurlar mı? ELCEVAP... Olurlar. İBNÎ NÜCEY.M, 338
Zeyd, Amr'i amden (kasden)
bıçakla yaraladığında .Amr 'O yaradan yatak sahibi olup (yatıp) kalkmadan
müteessiren ölse. Zeyd'e ne lâzım olur. ELCEVLP... Kısas (lâzım olur).
İBNİ NÜCEYM, 338
Zeyd, Amr'in ellerini
tutup Bekir'de gelip Amr'i yaralayıcı âletle amden
yaralayıp öldürse, Zeyd ve Bekir'e ne lâzım olur? ELCEVAP... Bekir'e kısas,
Zeyd'e şiddetli tâzir ve hapis (lâzım olur).
ALİ EFENDİ, C. 2, 230
İLGİLİ FETVALAR:
Zeyd, Hind'in başına kasden
taş ile vurup Hind'in başı yarılıp yaralanıp o yaradan kalkmadan yaranın
tesirinden ölse, Zeyd'e ne lâzım olur? ELCEVAP... Kısas olunur.
ABDURRAKİM, C. 1, 327
Müslüman Zeyd, zimmî
Amr'in cariyesi Hıristiyan Hind'i kasden
yaralayıcı âletle yaralayıp
öldürse, (zimmî) Amr, Zeyd'i kısas ettirmeğe kadir olur mu?
ELCEVAP... Olur. BEHÇE, 580.
Zimmî Zeyd, Müslüman Amr'in
cariyesi Hıristiyan Hind'i kasden yaralayıcı âletle vurup öldürse,
(Müslüman) Amr, (zimmi) Zeyd'i kısas
ettirmeğe kâdii- olur mu? ELCEVAP... Olur. BEHÇE, 580
İLGİLİ FETVALAR:
Zeyd, anası Hind'i yaralayıcı
âletle kasden yaralayıp öldürse Zeyd'e ne lâzım olur?
ELCEVAP... Ki sas (lazım
olur. Zira fer'i aslını öldürmüştür). BEHÇE, 578
Zeyd, kız kardeşi Hind'i
pıçakîa kasden yaralayıp öldürse, Hind'in veresesi Zeyd'i kısas ettirmeğe kadir
olurlar mı? ELCEVAP... Olurlar. ABDURRAHİM, C. 1, 327
Zeyd, oğlu Amr'i yaralayıcı
âletle kasden yaralayıp öldürse, Zeyd'e kısas ve diyetten bir şey lâzım olur mu?
ELCEVAP.., Olmaz. Lâkin büyük günahla günahkâr olur.
ABDURKAHİM, 327
İLGİLİ FETVALAR:
Zimmî Zeyd, sâdâtı kiramdan
olan küçük Amr'i iple boğup öldürse, Zeyd'e ne lâzım olur?
ELCEVAP... İmâmı Azam Ebû
Hanîfeye (R.A.) göre diyet, İmâmeyn'e (R.A.) göre kısas lâzım olur.
Bu surette İmâmeyn'in
kavilleriyle hükme memur olan hâkim Bekir, Zeyd'e kısas lâzım olmak üzere
hükme'tse, hükmü nafiz (geçerli) olur mu?
ELCEVAP. . Olur. FEYZİYE, 517
Hind, evinde yatarken Zeyd
Hind'in evine gizlice girip Hind"in boğazım eliyle sıkıp boğup Hind'i bu
şekilde öldürüp evinde olan eşyasını alsa. Hind'in veresesi kısasa talip
olmalariyle hâkim îmâmeyn'in kavilleri üzere kısasa hükmetmeğe kadir olur mu?
ELCEVAP. Olur. ALİ EFENDİ, C. 1, 291
ve o kılıç sallayan kimseyi
öldüren kimseye (kısas ve diyet gibi) bir şey yoktur (zira nefsini müdâfaa
etmiştir)
İLGÎLİ FETVALAR:
Zeyd, Amr'in üzerine öldürmek
kasdiyle harb aletiyle (kılıç, süngü ve tüfekle) hücum ettiğinde Amr diğer bir
yolla kendini kurtarmak mümkün olmamakla Zeyd'i öldürse, Amr'e taarruz olunur
mu?
ELCEVAP... Olunmaz. ALİ
EFENDİ, C. 2, 291
Zeyd, Hind'e cebren zina
kasdiyle Hind'i yakalayıp tutsa, Hind öl-dürmekden başka yolla kendini kurtarmak
mümkün olmamakla Zeyd'i öldürse, Hind'e bir şey lâzım olur mu?
ELCEVAP... Olmaz.
Bu surette Zeyd'in veresesi
Hind'in mülkü olan evini Zeyd'in diyeti nâmına azgınlıkla alsalar, Hind bu evi
vereseden almağa kadir olur mu?
ELCEVAP... Olur. ALİ EFENDİ,
C. 2, 291
Zeyd, emred (sakalsız,
tüysüz) Amr'i livâta kasdiyle yakalayıp tutsa, Amr öldürmekden başka yolla
kendini kurtarmak mümkün olmamakla kendini kurtarmak için Zeyd'i öldürse, Amr'e
bir şey lâzım olur mu?
ELCEVAP... Olmaz. (Zira
müdâfaa-i nefisden meydana gelmiştir).
ALİ EFENDİ, C. 2, 291
Zeyd, Amr'i karısı Hind'e
zina ederken gördüğünde Amr'i balta ile vurup öldürse, Zeyd'e bir şey lâzım olur
mu?
ELCEVAP... Olmaz. ALİ EFENDİ,
C. 2, 291
Zeyd3in karısı Hind, kendisi
itaat (ve isteği) ile Amr'e temkin (teslim) edip Amr Hind'e zina ederken Zeyd
gördüğünde Amr ve Hind'i öldürse, Zeyd'e bir şey lâzım olur mu?
ELCEVAP... Olmaz. ALİ
EFENDİ, C. 2, 291
Zeyd, karısı Hind'i yabancı
Amr ile berberde oturup sohbet ederken gördüğünde aralarında zina alâmeti yok
iken Zeyd, Amr ve Hind'i yaralayıcı âletle kasden yaralayıp öldürse, Zeyd'e ne
lâzım olur? ELCEVAP... Kısas (lâzım olur. Zira alâmeti yok idi). ALÎ
EFENDİ, 291
Zeyd, Amr'i anası Hind'e zina
ederken gördüğünde Amr'i * (zâniyi) öldürse, Zeyd'e bir şey lâzım olur mu?
ELCEVAP... Olmaz.
Bu surette Amr'in veresesi
yazıldığı üzere zinayı inkar etseler, Zeyd ancak yeminiyle tasdik olunur mu?
ELCEVAP... Olunur. NETİCE,
570
Zeyd. karısı Hind'i Amr ile
evinde bir döşekde itaat ederek zina ederken gördüğünde Zeyd aletiyle Amr ve
Hind'i vurup öldürse, Zeyd'e taarruz olunur mu?
ELCEVAP.,. Olunmaz.
ABDURRAHİM, C. 1, 331
Zeyd, Amrin evine girib
öldürmek ve malını almak kasdı ile harb aletiyle üzerine hücum ettiğinde Amr
başka yolla nefsini kurtarmak mümkün olmamakla Zeyd'i öldürse Amr'e taarruz
olunur mu?
ELCEVAP... Olunmaz.
İBNİ NÜCEYM, 342
Haydut taifesi, Zeyd'in
geceleyin evini basıp malını yağma etmek üzere iken Zeyd (ev sahibi) bu (haydut)
taifesinden birini vurub öldürse, Zeyd'e bir şey lâzım olur mu?
ELCEVAP... Olmaz.
ABDURRAHİM, C. 1, 330
Zeyd, Hind'e cebren zina
etmek istediğinde Hind kurtulmaya bir cihetle imkân bulamayınca Zeyd'i hançerle
(ve başka şeyle) vurup-öldürmüş olsa, Hind'e taarruz olunur mu?
ELCEVAP... Taarruz olunmaz.
ABDURRAHİM, C. 1, S. 331
Mustafa Uysal , İzahlı Mülteka El Ebhur Tercümesi,Ofset
Yayınları 4/ 263-270.
Mustafa Uysal , İzahlı Mülteka El Ebhur Tercümesi,Ofset
Yayınları 4/ 271-273.
İLGİLİ FETVALAR:
Birkaç kimseler beraber
Zeyd'i haksız olarak çıkmaya kudreti yan ateşe atmalariyle Zeyd ateşten
çıkamayıp yanarak ölse, o kims ne lâzım olur?
ELCEVAP... Hepsine kısas
(lâzım olur). FEYZİYE
Birkaç, kimselerden her biri
Zeyd'i yaralayıcı âletle kasden ağu ralamakla yaralayıp ve öldürseler, bunlara
ne lâzım olur?
ELCEVAP... Hepsi kısas
olunurlar. FEY7İY
Mustafa Uysal , İzahlı Mülteka El Ebhur Tercümesi,Ofset
Yayınları 4/ 274-276.
Mustafa Uysal , İzahlı Mülteka El Ebhur Tercümesi,Ofset
Yayınları 4/ 278-280.
Mustafa Uysal , İzahlı Mülteka El Ebhur Tercümesi,Ofset
Yayınları 4/ 282-284.
Lugatta diyet: Öldürülen kimse için kan bedeli olarak
verdikleri mal ve tazminattır.
Şer'i ıstılahda diyet:
İnsanın canına veya kol, bacak gibi etrafı azasına yapılan cinayet sebebiyle
verilmesi lâzım gelen mal ve kan bedelidir.
Erş: Can alrriakdan aşağı
olan cinayetlerde verilmesi îcab eden maldır.
Diyetin meşrûiyyetini nâtık
âyeti kerime meali:
«Bir mü'minin diğer bir
mü'mini, yanlışlık eseri olmayarak öldürmesi yakışmaz.
— Kim bir mü'mini yanlışlıkla
öldürürse mu'min bir köleyi âzad etmesi ve (Ölenin) ailesine (mirasçılarına)
teslim edilecek bir diyet (kan bedeli) vermesi lâzımdır. Meğer ki onlar
(mirasçılar, o diyeti) sadaka olarak bağışlamış olsunlar.» Nisa Sûresi,
92.
Sünnetten delil olan hadîsi
şerif meali:
«Dikkat edin! Hiç şüphe yok
ki, hata ile şiphi amdin diyeti, kamçı ve sopa ile öldürüldüğü zaman yüz
devedir. Bunlardan kırk tanesinin yavruları karınlarında olacaktır.»
EBÛ DÂVUD, NESAÎ, İBNİ MÂCE
Diğer bir hadîsi şerif meali:
«Kadının diyeti, erkeğin diyetinin yansıdır.»
İLGİLİ FETVALAR:
Zeyd, Amr'i deryaya (deniz ve
derin suya) düşürüp Amr yüzemediğinden derhal boğularak Ölse, Zeyd'e ne lâzım
olur? ELCEVAP... Diyet (lâzım olur). İBNİ NÜCEYM, 335
Zeyd, Amr'i deryaya atsa,
Amr'de yüzemediğinden derhal boğulsa, Zeyd'e bir şey lâzım olur mu? ELCEVAP...
Diyet (lâzım olur). İBNİ NÜCEYM, 335
Zeyd, oğlu Amr'i yaralayıcı
âletle kasden yaralayıp öldürse, Zeyd'e bir şey lâzım olur mu? ELCEVAP... Diyet
lâzım olur. ALİ EFENDİ, C 2, 293
Zeyd, karısı Hind'i bıçakla
kasden yaralayıp Öldürse ve (öldürülen)
Hind, anası
Zeyneb'i ve Zeyd'den olan oğullarıyla kızlarını teriketse,
Zeyd'e ne lâzım olur?
ELCEVAP... Diyet (lâzım
olur). ALİ EFENDİ, C.İ2, 234
Küçük Zeyd'in anası Hind,
uyurken küçük (Zeyd)'in üzerine yuvarlanıp küçük (Zeyd) Hind'in altında
kalmakla bunalıp ölse Hind'e ne lâzım olur? , ELCEVAP... Diyet (lâzım
olur). ALİ EFENDİ, C. 2, 294
Zeyd, Amr'i haksız olarak
iple boğup öldürse, Zeyd'e ne lâzım olur? ELCEVAP.., Diyet (lâzım olur).
ALİ EFENDİ, C. 2, 295
Zeyd, Amr'i paltanın
kafasıyla vurup kara bere edip lâkin yaralama-yıp sonra Amr o döğmeden
mütevellid döşeğe düşüp, kalkamadan mütees-siren ölse, Zeyd'e ne lâzım olur?
ELCEVAP... Diyet (lâzım olur). ALİ EFENDİ, C. 2, 295
Zeyd, Amr'in kasığına
ayağıyla vurup ve o vurmadan dolayı Amr'in kasığı yarılmakla Amr
döşeğe yatıp, kalkmadan mütcessiren Ölse, Zeyd'e ne lâzım olur. ELCEVAP... Diyet
(lâzım olur). ALİ EFENDİ, C. 2, 29G
Zeyd, Amr'i yumrukla vurup ve
kemiklerini kırıp kara bere edip Bekir'de bıçakla kaba yerine vurup yaralayıp
Amr o iki vurmadan mütees-siren ölse, Amr ve Bekir'e ne lâzım olur? ELCEVAP...
Diyet (lâzım olur). BEHÇE, 582
Zeyd, Amr'i öldürmek için ok
attığında Amr'e isabet etmeyip hataen küçük Bekir'e isabet etmekle Bekir'i ok
öldürse, Zeyd'e ne lâzım olur? ELCEVAP... Diyet ve keffâret (lâzım olur).
BEHÇE, 584
Zeyd, oğlu Amr'i
yaralayıcı âletle kasden yaralayıp öldürse. Zeyd Amrin
mirasından mahrum olup veresesi Amr'in diyetini tamamen Zeyd'den almağa kadir
olurlar mı? ELCEVAP... Olurlar.
Bu surette Zeyd (katil baba),
Amr'in diyet ve sair terekesinden hisse almağa kadir olur mu? ELCEVAP
Olmaz. HAMİŞİ BEHÇE, 585
İLGİLİ FETVALAR:
Zamanımızda alış veriş ve
muamelelerde yüz yirmi (120) si bir kuruşa râiç (geçerli) olup tartı ile yüz
yirmisi bir dirhemi şer'î olan yeni paradan bir adamın diyeti ne miktardır?
ELCEVAP... İki yüz bin (200 000) akça (para, lira) dır.
BEHÇE, 582
Bir erkeğin gümüşden on dokuz
(19) u bir dirhemi şer'î gelen paradan ne miktardır? ELCEVAP... Yüz doksan bin
(190 000) paradır. BEHÇE, 582
Hataen öldürülen adamın
diyeti nedir ve diyetin nevileri nedir? ELCEVAP... Altından bin dinar, gümüşden
on bin dirhem, deveden yüz adettir. (Her dînar 20 lira olursa, yirmi bin lira,
50 lira olursa 50 bin lira olur. Dinar, dirhem ve deve bedelleri zaman zaman
değişebilir).
Bu surette deveden verilse ne
şekilde deve verebilir? ELCEVAP... İbni Mehaz, binti mehaz, binti lebûn, hikka
ve cezeadan. yirmi (20) şer adet deve verilir.
Mezkûr olan surette ibni
mehaz, binti mehaz, binti lebûn, hikka ve cezea kaçar yaşında olan develerdir?
ELCEVAP,.. İbni mehaz: iki
yaşma giren deve, binti mehaz: iki yaşma giren dişi deve, binti lebûn: üç yaşma
giren dişi deve, hikkat: dört yaşına giren dişi deve, cezea: beş yaşma giren
dişi devedir. BEHÇE, 582
Erkeğin diyeti, gümüşten ne
mikdardır? ELCEVAP... On bin dirhemdir.
Bu surette şer'î dirhem
nedir?
.
.
ELCEVAP...
Her kıyrâtı beş arpaya farz olunan on dört (14) kıvrattır (yâni, her kıyratı beş
arpa olan on dört kıyrat bir dirhemi şer'idir).
BEHÇE, 582
Erkek bir adamın diyeti, on
dokuzu bir dirhem geîir akçadan (paradan) ne miktardır? ELCEVAP... Yüz doksan
bin (190 000) akça (para) dır. FEYZÎYE, 519
Zeyd, Amr'i
diyet îcab eden öldürmekle öldürüp gümüşden diyet alınmak lâzım geldiğinde hâla
onu bir dirhem olmak üzere takdir olunan paradan kâmil diyet (kan bedeli) ne
miktardır? ELCEVAP... Yüz bin para (lira) dır.
ABDURRAHİM, C. 1, 337
Erkeğin diyeti, gümüşden
yirmi beşi iki dirhemi şer'î geîir paradan ne miktardır? ELCEVAP... Yüz yirmi
beş bin paradır ALİ EFENDİ, C. 2. 293
Kadının diyeti gümüşden ne
miktardır? ELCEVAP... Beş bin dirhemdir (yâni, erkeğin diyetinin yarısıdır).
ALİ EFENDİ, 293
Mustafa Uysal , İzahlı Mülteka El Ebhur Tercümesi,Ofset
Yayınları 4/ 285-289.
İLGİLİ FETVALAR:
Erkeğin burnunun diyeti ne
miktardır?
ELCEVAP... On bin dirhemdir.
ALİ EFENDİ, O
Erkek adamın bir dudağının
diyeti gümüşden ne mikdardır? ELCEVAP... Beş bin dirhemdir.
ALİ EFENDİ, cJİ}:
293
Zeyd, Amr'in üst dudağını
hataen tamamen kesip düşürse, Zeyd'ej ne lâzım olur?
ELCEVAP... Diyetin yarısı
(lâzım olur).
BEHÇE,
5S9
Zeyd, Amr'in burnunun
yarısından ziyâdesini kesse, Zeyd'e ne lâzım olur? ELCEVAP... Kâmil diyek (lâzım
olur).
ABDURRAHİM, C. 1, 34&
Ehîi örf taifesinden Zeyd,
Amr'in dilini dibinden kesse, Zeyd'e ne lâzım olur? ELCEVAP... Diyet (lâzım
olur).
Bu surette adamın dilinin
diyeti gümüşden ne mikdarcur.
ELCEVAP... On bin dirhemdir.
BEHÇE, 593
Zeyd,
Amr'in burnuna değneği vurmakla Amr'in burnu paralenip (yara)
iyi oldukdan sonra Zeyd'in vurmasından dolayı Amr'in koklama kuvveti tamamen yok
olup asla koku koklayamasa (yani, burnu koku almasa) Zeyd'e ne lâzım olur?
ELCEVAP... Tam diyet (lâzım olur). BEHÇE, 593
İLGİLİ FETVALAR:
Hind, kocası Zeyd'e aklı
izâle eder (aklı giderir) bâzı ilâçlar içirip Zeyd'in aklı zail
olduğunda Hind ustura ile Zeyd'in zekerini ve hayalarını tamamen diblerinden
kesse, Zeyd zeker ve hayaları için Hind'den birer diyet mi alır? Yoksa ikisi
için tam bir diyet mi alır? ELCEVAP.., Zeker için tam bir diyet, hayalar içinde
tam bir diyet (alır).
BEHÇE, 583
Zeyd, Hind'in fercini bıçakla
kesip yarası iyi oldukdan sonra Hind o kesmeden dolayı sidiğini tutmağa kadir
olmasa, Zeyd'e kadının diyeti lâzım olur mu? ELCEVAP... Olur. FEYZİ
YE, j 526
Zeyd, cimaa tahammülü olmayan
küçük Hind'e zina edip fercle ıdü-bürü arasını yırtıp ikisini bir etmekle Hind
idrarını tutmağa kadir olkıa-sa, Zeyd'e ne lâzım olur?
ELCEVAP... Kadın diyeti
(lâzım olur). ALİ EFENDİ, C. 2, |305
Zeyd, Amr'in belini bıçakla
yaralayıp sonra yara iyileştiğinde o yâra-
dan dolayı idrarının devamlı
akmasına mübtelâ olup idrarı tutmağa kadir olmasa, Zeyd'e ne lâzım olur?
ELCEVAP... Tam diyet (lâzım olur). ALİ EFENDİ, C. 2, 305
Zeyd, cimaya takati olmayan
karısı küçük Hind'e cima edip Hind ondan dolayı ölse, Hind'in diyeti Zeyd'in
âkilesine (yakınlarına) ve meh-ri Zeyd'in üzerine lâzım olur mu? ELCEVAP...
Olur. İBNİ NÜCEYM, 335
Zeyd, karısı büyük Hind'e
cima edip Hind'in sebileynini (dübür ve fercini) bir etmekle Hind idrarını
tutmağa kadir olmasa, Zeyd'e bir şey lâzım olur mu? ELCEVAP... Olmaz. İBNİ
NÜCEYM, 342
Zeyd, küçük oğlu Amr'i sünnet
için sünnetçi Bekir'e emretmekle Bekir Amr'i sünnet ederken hataen Amr'in
haşefesini (zekerinin başını) tamamen kesip sonra Amr'e yara tamamen
iyileştiğinde asla haşefesi (zekerinin başı) kalmasa, Bekir'e ne lâzım olur?
ELCEVAP... Tam diyet (lâzım olur).
Bu surette tam diyet gümüşden
ne mikdardır? ELCEVAP... On bin dirhemdir.
FEYZİYE, 526
İLGİLİ FETVALAR:
Erkek adamın, bir gözünün
diyeti gümüşden ne mikdardır? ELCEVAP... Beş bin dirhemdir. ALİ EFENDİ, C. 2,
293
Zeyd, Amr'in bir gözünü bir
ağaçla vurub çıkarıp o gözü akıb görmez olsa, Zeyd'e ne lâzım olur?
ELCEVAP.'.. Diyetin yarısı* (lâzım olur). ABDURRAHİM, C. 1, 349
Zeyd, Amr'in başına yumrukla
vurub o vurmadan dolayı Amr'in aklı tamamen gidib deli olsa, Zeyd'e ne lâzım
olur? ELCEVAP... Tam diyet (lâzım olur) ABDURRAHİM, C. 2, 351
Zeyd, yarma ile Amr'i
şiddetli şekilde vurub Amr'in aklı zail olup o hal üzere kalsa, Zeyd'e ne lâzım,
olur? ELCEVAP... Diyet lâzım olur. ABDURRAHİM, C. 2, 351
Zeyd, köse olmayan Amr'in
sakalını tamamen tıraş ettikten sonra bir sene geçip (sakal) bitmese, Zeyd'e
diyet lâzım olur mu? ELCEVAP... Olur. FEYZİYE, 526
Hâkim olan Zeyd, cebren
Amr'in sakalım tıraş ettikten sonra bir sene geçip (sakal) bitmese, Zeyd'e ne
lâzım olur? ELCEVAP... Diyet (lâzım olur).
Bu surette Amr'in sakalı
bitmiş olsa, Zeyd'e tâzirden başka bir şey lâzım olur mu? ELCEVAP. Olmaz.
İBNİ NÜCEYM, 341
Zeyd, Amr'in sol kulağını
yumrukla vurup Amr'in kulağı tamamen işitmez olsa, Zeyd'e ne lâzım olur?
ELCEVAP... Diyetin yarısı (lâzım olur). ALİ EFENDİ, C. 2,305
Zeyd, Amr'in burnuna maşa ile
vurmakla Amr'in burnu parelenip sonra yara iyi olduğunda
Amr'in koklama kuvveti tamamen yok olup asla koku koklayamasa, Zeyd'e ne lâzım
gelir? ELCEVAP... Tam diyet (lâzım olur),
ALİ EFENDİ, C. 2, 305
Zeyd, Hind'in başının saçını
tamamen tıraş ettikten sonra bir sene geçip (saç) bitmese, Zeyd'e ne lâzım olur?
ELCEVAP... Kadın diyeti
(lâzım olur. Zira kadının güzelliğini sağlayan zineti giderilmiştir.)
ALİ EFENDİ, C. 2, 304
İLGİLİ FETVALAR:
Zeyd, değnekle Amr'in bir
eliyle bir ayağını vurub ve kâra bere edip sonra yara iyileşince Amr'in.o eliyle
o ayağı tamamen amelden kalmış olsalar, Zeyd'e ne lâzım olur? • ELCEVAP... Tam
diyet .(lâzım olur). ALİ EFENDİ, C. 2» 302
Zeyd, Amr'i kakıb bir yüksek
mahalden düşürmekle Amr'in iki ayağı kırılıp sonra yara iyileşince iki ayağı
tamamen amelden kalmış olsa, Zeyd'e ne lâzım olur? ELCEVAP... Tam diyet (lâzım
olur). ALİ EFENDİ, C. 2, 302
Zeyd, Amr'in iki elinin iki
parmağını yaralayıcı âletle yaralayıp sonra yar?, ;yîlfcşdiğinde Amr'in o
parmakları tamamen amelden kalmış olsa, Zeyd'e ne lâzım olur? ELCEVAP... Her bir
parmağı için parmak diyeti (lâzım olur),
ALİ EFENDİ, C. 2, 302
Adamın bir kulağının diyeti,
gümüşden ne mikdardır? ELCEVAP... Beş bin dirhemdir. ALİ EFENDİ, C. 2, 293
Adamın bir parmağının diyeti
gümüşden ne mikdardır? ELCEVAP.., Bin dirhemdir. ALİ EFENDİ, C. 2, 298
Zeyd, karısı Hind'in burnunu
ve kulağını diblerinden kesse, Zeyd'e ne lâzım olur?
ELCEVAP... Burnu için kadın
diyeti ve kulağı için kadın diyetinin yarısı (lâzım olur). ALİ EFENDİ, C. 2,
303
Zeyd, Amr'in bıçakla iki
kulağını amden (kasden) dibinden kesse, Zeyd'e ne lâzım olur?
ELCEVAP... Kısas mümkün
olursa kısas, değil ise tam diyet (lâzım olur).
FEYZİYE, 525
Zeyd, iki kolunu yaralayıcı
aletle dövüp ve yaralayıp sonra yara iyileştiğinde Amr'in kolları tamamen
amelden kalmış olsa, Zeyd'e ne lâzım olur?
ELCEVAP... Tam diyet (lâzım
olur). FEYZİYE, 528
İLGİLİ FETVALAR:
Zeyd, Amr'in başına değnekle
vurup Zeyd'in vurmasından dolayı Amr'in bir gözü tamamen görmez olsa, Zeyd'e ne
lâzım olur?
ELCEVAP... Diyetin yarısı
lâzım olur. FEYZİYE, 528
Zeyd, Amr'in bir kulağım
dibinden kasden kesse, Zeyd'e ne lâzım olur?
ELCEVAP... Kısas (lâzım
olur). FEYZİYE, 525
Zeyd ve Amr, Bekir'in bir
elini mafsalından beraber kesseler, Zeyd ve Amr'e ne lâzım olur?
ELCEVAP... Diyetin yarısı
(lâzım olur). BEHÇE, 590
Zeyd, Amr'in bir kolunu
kılıçla çalıp yaralayıp sonra yara iyileşdiğin-
de Amr'in o kolu tamamen
amelden kalmış olsa, Zeyd'e ne lâzım olur?
ELCEVAP... Diyetin yarısı
(lâzım olur). ALİ EFENDİ, C 2, 302
Zeyd, Hind'in sağ elini
mafsalından kesse, Zeyd'e ne lâzım olur?
ELCEVAP... Kadının diyetinin
yarısı (lâzım olur). ALİ EFENDİ, C. 2, 302
Zeyd, yumrukla Amr'in ağzına kasden vurub Amr'in bir
dişini
sa, Zeyd'e ne lâzım olur?
'
ELCEVAP... Kısas mümkün ise
kısas, değil ise dişin diyeti (lâzım ölılr)
ALİ EFENDİ, 301
Zeyd, Hind'in ağzına vurub
iki dişini çıkarsa, Zeyd'e ne lâzım olur? ELCEVAP... Her bir dişi için kadın
dişinin diyeti (lâzım olur).
ALİ EFENDİ, C. 2,
Erkek adamın bir dişinin
diyeti, gümüşten ne mikdardır? ELCEVAP... Beşyüz dirhemdir. ALİ EFENDİ, C. 2,
|93
Kadının bir dişinin diyeti,
gümüşden ne mikdardır?
ELCEVAP İkiyüz elli dirhem
ALİ EFENDİ, C. 2, İ93
Zeyd ve Hind, Amr'in üç
dişini beraber çıkarsalar, Zeyd ve Hind'e ne lâzirc üluv?
ELCEVAP... Her bir dişi için
diş diyeti (lâzım olur). BEHÇE, 590
Yukardan beri nakledilen
âzâlar ve insan vücûdundan bir parça için kısas veya diyetin meşrûiyyetini beyan
eden âyeti keriynıe meali şöyledir:
«Biz onda (Tevratta) onların
üzerine (şunu da) yazdık:
— Cana can, göze göz, buruna
burun, kulağa kulak, dişe diş, (karşılıklıdır. Hulâsa bütün) yaralar birbirine
kisasdır. Fakat kim bunu (bu hakkını) sadaka olarak bağışlarsa o, kendisine
(günahına) keiferet (onun yar-^ gılanmasına vesiyle) dir. Kim Allah'ın indirdiği
(ahkâm) ile hükmetmezse, işte onlar kâfirlerin ta kendileridir.»
Mâide Sûresi,! 45..
Geçen şeriatta bize
kıssalanarak nakledilen hükümler, bizim dînimizin şerîatımızmda esası ve
emridir.
Mustafa Uysal , İzahlı Mülteka El Ebhur Tercümesi,Ofset
Yayınları 4/ 290-295.
Mustafa Uysal , İzahlı Mülteka El Ebhur Tercümesi,Ofset
Yayınları 4/ 298-302.
İLGİLİ FETVALAR:
Zeyd, karısı hâmile Hind'in
karnına tekme ile vurup Hind o vurmadan dolayı azaları belli olan bir çocuğu
Ölü olarak düşürüp (çocuğun) düşmesinin akabinde Hind'de ölse, Zeyd'e ne
lâzım olur? ELCEVAP... Ğurre ye kadının diyeti (lâzım olur). ALİ EFENDİ, C. 2,
300
Zeyd, hâmile Hind'in evine
girib Hind'i dövmek kasdiyle üzerine hü-
cum ettiğinde Hind
korkusundan azaları belli olan bir çocuğu Ölü olarak
düşürse, Zeyd'e ne lâzım
olur?
ELCEVAP... Ğurre (lâzım
olur). ALt EFENDİ, C. 2, 300
Zeyd, hâmile Hind'in göksüne
vurub Hind'in düşdüğünde o vurmadan dolayı bir cenini (çocuğun) diri olarak
düşürse, ve bu cenin (çocuk) derhal ölse, Zeyd'e ne lâzım olur? ELCEVAP..,
(Diyet lâzım olur). ALİ EFENDİ, C. 2, 300
Zeyd, karısı hâmile Hind'i
dövüp Zeyd'in vurmasından dolayı Hind azaları belli olan bir cenini (çocuğu) ölü
olarak düşürse, Zeyd'e ne lâzım olur? ELCEVAP... Ğurre (lâzım olur).
ALİ EFENDİ, C. 2, 300
Zeyd, hâmile olan Hıristiyan
Hind'in karnına vurup Zeyd'in vurmasından dolayı Hind azaları (ve bedenî) belli
olan bir cenini (çocuğu) ölü olarak düşürme, Zeyd'e ne lâzım olur? ELCEVAP...
Ğurre (lâzım olur). İBNİ NÜCEYM, 337
Zeyd, karısı hâmile Hind'in
karnına tekmeyi vurup Hind o vurmadan dolayı diri olarak bir erkek cenini
(çocuğu) düşürdükten sonra Hind ölüp sonra bu ceninde
(çocukda) derhal ölse, Zeyd'e ne lâzım olur? ELCEVAP.,. Kadın ve erkek diyeti
lâzım olur.
Bu surette Zeyd, Hind'e ve bu
cerime (düşen çocuğa) vâris olur mu? ELCEVAP... Olmaz. (Katil, maktula vâris
olamaz). NETİCE, 580
Zeyd, karısı hâmile Hind'e
vurmak kasdı ile hücum ettiğinde Hind korkusundan azaları belli oaln bir cenini
Ölü olarak düşürse Zeyd'e ne lâzım olur? ELCEVAP... Ğurre (lâzım olur).
ABDURRAHİM, C. 1, 355
Zeyd, hâmile Hindi dövüp
ondan dolayı Hind azalan belli olan bir cenini ölü olarak düşürse, Zeyd'e ne
lâzım olur? ELCEVAP... Ğurre (lâzım olur).
Bu surette Ğurre her onu bir
dirhemi şer'î gelir hâlis gümüşten kesilen paradan ne mikdardır? ELCEVAP...
Beşbin paradır. ABDURRAHİM, C. 1, 355
Mustafa Uysal , İzahlı Mülteka El Ebhur Tercümesi,Ofset
Yayınları 4/303-306.
İLGİLİ FETVALAR:
Zeyd, umûma âit bir yol
üzerinde olan ağacı keserken Amr'in cariyesi Hind yoldan geçip ağaç Zeyd'in
kesmesi ve o işinden dolayı Hind'in üzerine düşüp Hind ölse, Amr Hind'i Zeyd'e
tazmin ettirmeğe kadir olur mu?
ELCEVAP... Olur. ALİ
EFENDİ, C. 2, 308
Zeyd, yüksek bir yerden bir
büyük taş yuvarlayıp o taş Amr'e dokunup kara bere etmekle Amr derhal ölse,
Zeyd'e ne lâzım olur? ELCEVAP... Diyet (lâzım olur). ALİ EFENDİ, C. 2, 308
Zeyd, mülkü olan duvarı umûma
âid olan yola meyledip yıkılmaya yön tutmakla komşuları Zeyd'e «duvarını yık»
diye tenbih ve şâhid dik-dikten sonra Zeyd yıkılması mümkün olacak müddet'
geçtikten sonra duvar geçen Bekir ve Beşir'in üzerlerine yıkılıp Bekir ve Beşir
helak olsalar, bunların (Bekir ve Beşir'in) diyetleri Zeyd'e lâzım olur mu?
ELCEVAP... Olur. ALİ EFENDİ, C. 308
Hind'in mülkü olan evinin
duvarı komşusu Zeyd'in evinin duyarı üzerine meyledip lâkin Zeyd «duvarını yık»
diye tenbihat ve şâhid dikmeden Hind'in duvarı Zeyd'in duvarı üzerine yıkılıp
Zeyd'in duvarı yıkılsa. Hind'e tazminat lâzım olur mu? ELCEVAP. . Olmaz.
ALİ EFENDİ, C. 2, 309
Zeyd, umûmun yolu üzerine
sultanın (devlet reisinin, valinin) izni yok iken kuyu kazıp meydana
getirdiğinde Amr'in katırı kimsenin sürmesi ve sevk etmesi olmadan o kuyuya
düşüp ölse, Amr o katıri Zeyd'e tazmin ettirmeğe kadir olur mu?
ELCEVAP... Olur.
(Zira umûmun yolunu haksız olarak işgal etmiş ve bozmuştur), BEHÇE, 595
İLGİLİ FETVALAR:
Nişastacı olan Zeyd, nafiz
(işlek) olan umûmun yolu üzerine nişasta suyu dökmekle o yoldan geçen Amr'in
ayağı nişasta suyu üzerinden kayıp düşmekle o ayağı kırılıp ondan dolayı
tamamen amelden kalmış olsa, Amr ayağının diyetini Zeyd'den almağa kadir olur
mu? ELCEVAP... Olur. BEHÇE, 594
Zeyd, kavun kabuğunu umumun
yolu üzerine atmakla o yoldan geçen zeytin yağı yüklü beygirin ayağı o kabukdan
kayıp düşmekle üzerindeki yağ telef olsa, Zeyd'e tazmin etmek lâzım olur mu?
ELCEVAP... Olur. İBNİ NÜCEYM, 336
Zeyd, umûmun yolunda
devesinin yularından tutup yederken (çekerken) deve Amr'in kolunu
ısırmakla Amr'in kolu amelden kalmış olsa, Zeyd'e tazmin etmek lâzım
olur mu? ELCEVAP... Olur. İBNİ NÜCEYM, 338
Zeyd, atına binib umûmun
yolunda giderken Amr Zeyd'in emri olmadan atın ardından değneği dürtmekle at
arka ayağı ile depib Amr ölse, Amr'in diyeti Zeyd'e lâzım olur mu? ELCEVAP...
OUıaz. İBNİ NÜCEYM, 339
Zeyd, umûmun yolu üzerinde
vâki oian evinin kapusunun önüne su saçmasını kölesi (hizmtecisi) Bekir'e
emretmekle Bekir'de su saçdıktan sonra Beşir'in beygiri o ıslak yerden geçerken
(ayağı) kayıb düşüp ölse, tazmin etmek Zeyd'e mi lâzım olur, yoksa Bekir'e rai?
ELCEVAP... Zeyd'e lâzım olur (zira suyun dökülmesini o emretmiştir).
ÎBNİ NÜCEYM, 340
Zeyd, bir evini tamir etmek
için getirdiği keresteyi evi önünde vâki olan umûmun yolu Üzerinde koydükdan
sonra Amr o keresteyi konduğu yerden yuvarlayıp kereste Bekir'e isabet edip kara
bere etmekle Bekir derhal ölse, Bekir'in diyeti Zeyd ve Amr'den hangisinden
lâzım olur?
ELCEVAP... Amr'den (lâzım
olur. Zird keresteyi Bekir'in üzerine Amr yuvarlamıştır)
NETİCE, 571
Kasab olan Zeyd, sokakda bir
sığın götürürken o sığır Zeyd'in elinden kaçıp sürmesi yok iken Amr'i boynuzu
ile vurub öldürse, Zeyd'e ne lâzım olur? ELCEVAP... Bir şey lâzım olmaz.
ABDURRAHİM, C. 1, 364
Mustafa Uysal , İzahlı Mülteka El Ebhur Tercümesi,Ofset
Yayınları 4/ 309-314.
İLGİLİ FETVALAR:
Zeyd'in evinin duvarı,
komşusu Amr'in ehli ve lyâiımn geçecekleri mahalle meyilli olup
(oradan geçen ve orada olan) kişiyi telef ihtimali gâlib
olmakla Amr Zeyd'e «duvarını yık veya ıslah et» demeğe kadir
olur mu? ELCEVAP... Olur. ALİ EFENDİ, C. 2, 309
Zeyd, mülkü olan duvarı
umûmun yoluna meyilli olup yıkılmağa yön tutmuş olmakla komşuları Zeyd'e
«duvarını yık» diyerek gelip şâhid dik-dikten sonra Zeyd yıkılması mümkün olacak
müddet geçtikten sonra duvar oradan geçen Bekir ve Beşir'in üzerlerine yıkılıp
Bekir ve Beşir helak olsalar, bunların diyetleri Zeyd'e lâzım olur mu?
ELCEVAP... Olur. ALİ EFENDİ, C. 2, 308
Küçük Zeyd, Amr ve Hind'in
duvarlar, Bekir ve Beşir'in evlerinin üzerine meyledip lâkin Bekir ve Beşir «o
duvarı yık» diye vâsilerine gidip söyleyip şâhid dikmeden o duvar Bekir ve
Beşir'in evleri üzerine yıkılıp Bekir ve Beşir'in evleride yıkılsa. Bu
küçüklere (Zeyd'e, Amr'e ve Hind'e) tazmin etmeleri lâzım olur mu? ELCEVAP...
Olmaz.
Bu surette küçüklerin
vasileri Hâlid, o duvarın enkazından Bekir ve Beşir'in evleri üzerine düşen
enkazı almak istediğinde Bekir ve Beşir Hâ-lidi almakdan men etmeğe kadir
olurlar mı? ELCEVAP... Olmazlar. BEHÇE, 595
Zeyd'in mülkü olan evin
duvarı, kimsenin bir şey yapması olmadan komşusu Amr'in evi üzerine yıkılıp
Amr'in küçük kızını basdırıp helak, etse, Zeyd'e şer'an ne lâzım olur?
ELCEVAP... Duvar meyilli olup
tenbih ve varıb söylemek olmadıysa bir-şey lâzım olmaz. ABDURRAHİM, C. 1,
359
Mustafa Uysal , İzahlı Mülteka El Ebhur Tercümesi,Ofset
Yayınları 4/315-317.
İLGİLİ FETVALAR:
Zeyd'in sığır çobanı Amr,
Zeyd'in sığırlarını güderken Bekir katırını* çobansız mer'aya salıverib sonra o
sığırların biri Amr!in bir tahriki olmadan katırı süsüp helak etse, Arar'e
tazmin etmek lâzım olur mu? ELCEVAP... Olur. ALİ EFENDİ,
C. 2, 309
Bir köy halkından Zeyd'in
öküzü süsüşgen olup zararı muhakkak olduğunda Zeyd'e «öküzünü zabdet»
diye tenbih ve takdim ettikten sonra Zeyd kulak asmayıp salıvermekle öküz
Amr'in hayvanını süsüp -helak etse, Amr hayvanını Zeyd'e tazmin ettirmeğe kadir
olur mu? ELCEVAP... Olur. ALİ EFENDİ, C. 2, 309
Zeyd'in köpeği, yırtıcı olup
zararı muhakkak olduğunda bir kaç kimse Zeyd'e «köpeğini zabdet» diye tenbih ve
ikazda bulundukdan sonra Zeyd kulak asmayıp salıvermekle o köpek Amr'in ayağını
ısırıp yaralamakla Amr o yaradan dolayı müteessiren ölse, veresesi Amr'in
diyetini (köpeğin sahibi) Zeyd'den almağa kadir olurlar mı? ELCEVAP... Olurlar.
ALİ EFENDİ, C. 2, 310
Zeyd, atını umûmun yolunda
yularından tutup haksız olarak durdurmakla arka ayağı ile yolda giden Amr'i
depip helak etse, Zeyd'e ne lâzım olur? ELCEVAP... Diyet (lâzım olur).
BEHÇE, 597
Zeyd, yük yükletmeğe ülfeti
(ve alışkanlığı) olmayan bir öküzünü buğday yükletmek için bir yerde durdurup
bir çuval buğdayını kaldırıp yerden öküzün üzerine vurup karnını dürttüğünde
ürküp derhal yanında olan Amr'i çiğneyip karnına basmakla helak etse (Öldürse),
veresesi Amr'in diyetini Zeyd'den almağa kadir olurlar mı? ELCEVAP... Olurlar.
BEHÇE, 598
Zeyd, atma binip umûmun
yolunda giderken atı Amr'in üzerine sürüp uğratmakla at ön ayağı ile Amr'i
basıp helak etse, veresesi Amr'in diyetini Zeyd'den almağa kadir olurlar mı?
ELCEVAP... Olurlar. BEHÇE, 598
Zeyd, köpeğini Amr'i ısırsın
diye kışkırtıp saldırtmakla köpek Amr'in ayağını ısırıp yarlaadıkdan sonra iyi
olunca Amr'in o ayağı tamamen amelden kalmayıp lâkin sakat
olsa, Zeyd'e ne lâzım olur? ELCEVAP... Hükümeti adi (lâzım olur).
İBNİ NÜCEYM, 335
Zeyd, atına binip umûmun
yolunda Amr'in ardından giderken at Amr'in sol uyluğunu ısırıp yaralamakla Amr o
yaradan dolayı döşeğe yatıp kaklmadan müteessiren ölse, Zeyd'e ne lâzım olur?
ELCEVAP.... Diyet (lâzım
olur). FEYZİYE, 533
Bir kaç kimse, cirid oynamak
için sahraya çıkıp cirid oynarken içlerinden Zeyd ve Amr at koşdurduklarmda
biri birine hataen tokuşup Zeyd'in atının vurmasından dolayı Amr'in
atı yıkılıp Amr müteessiren ölse, Zeyd'e ne lâzım olur? ELCEVAP...
Diyet (lâzım olur).
FEYZİYE, 533
Zeyd, Amr'in öküzünün
kuyruğunu dibinden kesse, Amr öküzünün noksan kıymetini Zeyd'e tazmin ettirmeğe
kadir olur mu? ELCEVAP... Olur. NETİCE, 583
Zeyd'in koçu, süsücü olup
zararı muhakkak olduğunda Zeyd'e «koçunu zabdet» diye tenbih ve takdim
olundukdan sonra Zeyd kulak asmayıp salıvermekle koç Amr'i vurup helak olsa,
Zeyd'den diyet lâzım olur mu? ELCEVAP... Olur.
NETİCE, 585
İLGİLİ FETVALAR:
Zeyd'in ahırında bağlı olan
atı Zeyd'in hiç bir hareketi olmadan boşanıb kaçarken Amr atın ardından yetişip
tutmak istediğinde at Amr'i depib bir ayağı tamamen amelden kalsa,
Amr ayağının diyeti nâmına Zeyd'den bir şey almağa kadir olur mu?
ELCEVAP... Olmaz.
FEYZİYE, 534
Zeyd, umûmun yolunda atının
yularını mûtad üzere tutarken Amr atın ardına gelip ata dokunmakla at Zeyd'in
hiç bir ilgisi olmadan Amr'i depib Amr ölse, veresesi mücerred «atın depdide
öldü» diyerek Amr'in diyeti nâmına Zeyd'den bir şey almağa kadir olurlar mı?
ELCEVAP... Olma2 (zira atın sahibinin hiç bir taksiratı yoktur).
FEYZİYE, 534
Zeyd, atına binip umûmun
yolunda koşdururken at bir şeyden ürküp koşduğunda Zeyd atı zabdedemeyip
döndürmeğe ve menetmeğe kadir, pl-
mamakla o yolda giden Amr'i
çiğneyip helak etse (öldürse), Zeyd'e Amr'in diyetini tazmin etmek lâzım olur
mu?
ELCEVAP..."Olmaz.
BEHÇE, 598
Zeyd,
Amr'in atını almağa talip olup bâzı azasına bakarken eliyle sağrısına vurduğunda
at Zeyd'i tepme ile vurup o anda helak etse, veresesi «mücerred atın helak
etti» diye Amr'den diyet nâmına bir şey almağa kadir olurlar mı? ELCEVAP...
Olmazlar. BEHÇE, 598
Zeyd'in beygiri mer'âda
otlayıp gezerken Anır ardına vardığında Amr'i depib bir gözünü çıkarsa, Amr
Zeyd'e «mücerred beygirin depib gözümü çıkardı» diye gözünün diyeti nâmına
Zeyd'den bir şey almağa kadir olui mu?
ELCEVAP... Olmaz.
BEHÇE, 598
Zeyd'in yırtıcı köpeği olup
Zeyd'e «köpeğini zabdet» diye tenbih ve takdim olunmadan Zeyd'in hiç bir ameli
olmadan Amr'i ısırıp helak etse, (Amr'in) veresesi Amr'in diyeti nâmına Zeyd'den
bir şey almağa kââir olurlar mı?
ELCEVAP... Olmazlar.
BEHÇE, 599
Zeyd, katırının başından
çekip giderken yolda küçük Amr katırın ardına gelmekle katır kıç ayağı ile
Amr'i depib Amr helak olsa, Zeyd'e Amr için diyet lâzım olur mu? ELCEVAP...
Olmaz. ABDURRAHÎM, C. 1, 363
İLGİLİ FETVALAR:
Zeyd, Amr'İn öküzünün bir
ayağını balta ile vurub ve yaralayıp iyi olduğunda öküzün o ayağı düşüp amelden
kalsa, Amr öküzü Zeyd'e teslim edip kıymetini Zeyd'e tazmin ettirmeğe kadir
olur mu? ELCEVAP... Olur. FEYZİYE, 535
Zeyd, Amr'in atını kılıç ile
vurub öldürse, Amr atının İaşesini Zeyd'e teslim edip kıymetini tazmin ettirmeğe
kadir olur mu? ELCEVAP... Olur. FEYZİYE, 535
' ZEYD,
Amr'in kısrağını tüfekle vurub helak olsa, Zeyd'e tazmin etmesi lâzım olur mu?
ELCEVAP.. Olur.
FEYZİYE, 535
Zeyd, Amr'in evini muhafaza
için tâlim olunmuş avcı köpeğini öldürse, Zeyd'e tazmin etmesi lâzım olur mu?
ELCEVAP... Olur. FEYZİYE, 535
Zeyd, Amr'in tâlim olunmuş
köpek tazısını haksız yere taşla vurub helak etse, Amr tazısını Zeyd'e tazmin
ettirmeğe kadir olur mu? ELCEVAP... Olur. FEYZİYE, 535
Zeyd, Amr'in tâlim olunmuş
köpeğini öldürse, Zeyd'e tazmin etmesi lâzım olur mu? ELCEVAP... Olur. FEYZİYE,
535
Mustafa Uysal , İzahlı
Mülteka El Ebhur Tercümesi,Ofset Yayınları 4/319-325.
Mustafa Uysal , İzahlı Mülteka El Ebhur Tercümesi,Ofset
Yayınları 4/ 327-330.
Mustafa Uysal , İzahlı Mülteka El Ebhur Tercümesi,Ofset
Yayınları 4/ 331-332.
Mustafa Uysal , İzahlı Mülteka El Ebhur Tercümesi,Ofset
Yayınları 4/ 333.
Mustafa Uysal , İzahlı Mülteka El Ebhur Tercümesi,Ofset
Yayınları 4/335-336.
Lügatta Kasâme : yemin etmek münasmadır. Ve yeminler
mânasına diyenlerde vardır.
Şeriatta kasâme : Bir takım
yeminlerdir ki, üzerinde vurulma eseri bulunan öldürülmüş bir adamın bulunduğu
mahalle veya köy halkına: «Billahi onu ben öldürmedim kim öldürdüğünüde bilmem»
dedirmek suretiyle icra olunan yeminlerdir.
Kasâmenin sebebi: öldürülen
adamın bulunmasıdır.
Rüknü: söylenen yemin
sözleridir.
Şartı: yemin edeceklerin
akıllı, baliğ ve hür olmaları, Öldürülende öldürme alâmeti bulunması ve yeminin
elli (50) aded adam olmasıdır.
Hükmü: yemin ederlerse, diyet
.vermesinin vâcibliği; yemin etmez lerse, yemin edinceye kadar
hapsedilmeleridir. Ancak hapis, ölenin velîsi öldürmede kasıd iddia ettiği zaman
lâzım gelir. Hataen öldürüldüğünü iddia ederse, yemin etmedikleri zaman
diyetini öderler.
Kasâmenin güzelliği: insan
kanma hürmet ve tazim ile onu heder ol-makdan korumak, öldürmekle itham olunan
kimseyi kısastan kurtarmak gibi şeylerdir.
Meşrûiyyeti hadîsi şerif ve
icmâı ümmetle sabittir.
Meşrûiyyetîni nâtık hadîsi
şerif meali şöyledir :
«Sehil bin Ebî Hasme (R.A.)
den o da kavminin büyüklerinden says-lan bir takım zattan işitmiş olarak rivayet
edildiğine göre, Abdullah Bin Sehil ile Muhayyise bin Mes'ud başlarına gelen bir
sıkıntıdan dolayı habere çıkmışlar. Müteakiben Abdullah bin Sehlin öldürülerek
bir kuyuya atıldığını gelip Muhayyi Saya haber vermişler. Bunun üzerine
Muhayyısa Yahudilere giderek:
— Vallahi onu siz öldürdünüz;
demiş. = Yahudiler:
— Vallahi onu biz
öldürmedik, demişler. Derken Muhayyısa île kar-devi Hüveyyısa bir de Abdurrahman
bin Sehil Peygamber (S.A.V.) in yanına gelmişler ve Muhayyısa konuşmak için
ilerlemiş. Fakat Resûlüllah (S.A.V.) yaşı kasd ederek:
— Büyüt, büyült, buyurmuş ve
(evvela) Hüveyyısa sonra Muhayyısa konuşmuşlar. Bunun üzerine Resûlüllah
(S.A.V.) :
—Ya arkadaşınızın fidyesini
verirler, yahutta harbe hazır olurlar: buyurmuş. Ve hemen Yahudilere bu bahta
bir nota yazmış Yahudiler de (cevaben) : «Vallahi onu bizler Öldürmedik» diye
yazmışlar.
— Bu sefer Resûlüllah
(S.A.V.) Hüveyyısa ve Abdurrahman bin Seh-le:
— Siz yemin ederde
arkadaşınızın kanına müstehak olur musunuz? dîye sormuş.
— Hayır, demişler.
— O halde size
Yahudiler yemin etsin mi? buyurmuş! Hüveyyısa ve arkadaşları:
— Nihayet Resûlüllah (S.A.V.)
Abdullâhın diyetini kendinden vermiş ve onlara yüz deve göndermiştir.
— Sehil demiştir ki:
— Vallahi beni o develerden
kırmızı bir deve tepdU Buhâri, Müslim.
SELÂMET YOLLARI, C. 3,
549-551
İLGİLİ FETVALAR:
Zeyd, bir köy içinde kimsenin
mülkü olmayan boş yerde boğazı sıkılarak ölü bulunup katili malum olmasa, bu
köy halkına kasâme (yemin) ve diyet lâzım olur mu? ELCEVAP... Olur. BEHÇE,
599
Zeyd, bir yol erbabının
mülkleri olan husûsi yolda yaralanmış halde ölü bulunup katili malum olmasa, o
yolun erbabına yemin ve diyet lâzım olur mu? ELCEVAP... Olur. BEHÇE, 600
Zeyd'in kızı Hind, Zeyd'in
sakin olduğu mülkü olan evinde yaralanmış ve öldürülmüş halde bulunup katili
malum olmasa, Zeyd'e (ev sahibine) yemin ve diyet lâzım olur mu? ELCEVAP...
Olur. BEHÇE, 600
Bütün ehâlisi perişan olup
harabe olan köy içinde kimsenin mülkü olmayan boş yerde yaralanarak öldürülmüş
bulunup katili malum olmasa, bu köyün yakınında ses işitilen diğer mamur köy
halkına yemin ve diyet lâzım olur mu? ELCEVAP... Olur.
BEHÇE, 600
Üç köye ses işitilip kimsenin
mülkü olmayan boş yerde Zeyd yaralanmış ve öldürülmüş bulunup katili malum
olmasa, yemin ve diyet hepsine mi lâzım olur, yoksa en yakın olan köy halkına mı
lâzım olur? ELCEVAP... En yakın köy halkına (lâzım olur) İBNİ NÜCEYM, 340
Zeyd, bir köy yakınında
kimsenin mülkü olmayan yerde ölü bulunup lâkin bedeninde asîâ öldürme, boğma ve
vurma eseri bulunmasa, bu köy-halkına yemin ve diyet lâzım olur mu?
ELCEVAP... Olmaz.
ALİ EFENDİ, C. 2, 314
Hind, bir mahallede vâki
mülkü olan evi içinde yaralanarak ölmüş bulunup katili malum olmasa, mahalle
halkına yemin ve diyet lâzım olur mu? ELCEVAP... Olmaz, ALİ EFENDİ, C. 2,
315
Zeyd'in sakin olduğu mülkü
olan evinde Amr, yaralanarak öldürülmüş bulunup katili malum olmasa, Zeyd'e
kasâmet (yemin) ve diyet lâzım olur mu? ELCEVAP... Olur.
ALİ EFENDİ, C. 2, 316
Zeyd, bir mahalle ortasında
umûmun yolunda yaralanarak öldürülmüş bulunup katili malum olmasa, mahalle
halkına kasâme (yemin) ve diyet lâzım olur mu? ELCEVAP... Olur. ALİ EFENDİ, C.
2, 319
Dükkanları
oturanların mülkleri olan çarşı içinde vâkî olan
yolda Zeyd yaralanarak öldürülmüş bulunup katili malum olmasa çarşı adamlarına
yemin ve diyet lâzım olur mu? ELCEVAP... Olur! ALİ EFENDİ, C. 2, 318
İLGİLİ FETVALAR:
Zeyd ve Amr, müştereken mâlik
olup sakin oldukları evde Bekir ya-yaralanarak Öldürülmüş bulunup katili malum
olmasa, Zeyd ve Amr'e kasâme (yemin) ve diyet lâzım olur mu? ELCEVAP... Olur.
FEYZİYE, 542
Bir evin üçte biri Zeyd'in ve
üçte ikisi Amr'in mülkü olmakla Zeyd ve Amr o evde sakinler iken Bekir bu evde
yaralanarak öldürülmüş bulu-nub katili hıssalarına göre mi lâzım olur, yoksa
beraber mi? ELCEVAP... Beraber (lâzım olur). FEYZİYE, 542
İLGİLİ FETVALAR:
'Zeyd, bir beldede vâkî olan
cami-i şerifde yaralanarak öldürülmüş bulunup kâtâili malum olmasa, caminin
yakınında olan mahalle halkana kasâme (yemin) ve diyet lâzım olur mu? ELCEVAP...
Olmaz. FEYZİYE, .539
Zeyd, bir beldede vâkî olan
zindanda yaralanarak öldürülmüş bulunup katili malum olmasa, o zindan yakınında
olan mahalle halkına yemin ve diyet lâzım olur mu? ELCEVAP... Olmaz.
NETİCE, 591
İLGİLİ FETVALAR:
Hind, Zeyd'in tasarrufunda
bulunan samanlığı içinde yaralanarak öldürülmüş bulunup katili malum olmasa,
Zeyd'e kasâme (yemin) ve diyet lâzım olur mu? ELCEVAP... Olur. (Zira mülkün
sahibidir). FEYZİYE, 528
Zeyd ve karısı Hind ve kayın
pederi Arar kayın validesi Zeynep, hepsi bir evde sakinler iken Zeyd
yaralanarak öldürülmüş bulunsa, Zeyd'in diyeti, Amr ve Hind ve Zeyneb'e lâzım
olur mu? ELCEVAP... Olur. BEHÇE, 605
Zeyd, ve karısı Hind, Zeyd'in
mülkü olan evde sakinler iken Hind o evde asılarak öldürülmüş bulunup tatili
malum olmasa, Zeyd'e kasâme (yemin) ve diyet lâzım olur mu? ELCEVAP.,. Olur.
ALÎ EFENDİ, C. 2, 817
Zeyd, Amr'in yeri olan mülkü
bahçesi içinde Amr yaralanarak öldürülmüş bulunup katili malum olmasa, Zeyd'e
kasâme (yemin) ve diyet lâzım olur mu? ELCEVAP... Olur. ALİ
EFENDİ, <ij. 2, 3X7
YEMİN VE DİYETLE İLGİLİ
MUHTELİF FETVALAR :
Öldürülen Zeyd'in, borcu
diyetinden kaza olunur mu (ödenir mi)?
ELCEVAP... Olunur.
BEHÇE, 607
Yani, bir kimse borçlu iken
haksız olarak öldürülse, onu öldüren kim-sedende kan bedeli olan diyet alınsa(
yani, vereseleri alsa), bu diyet bedeli olan paradan o öldürülen kimsenin borcu
ödenir.
Borcu terekesinden ziyâde
olduğu halde diyet îcab eden bir öldürme ile Öldürülen Zeyd'in borcu diyetinden
ödenir mi? ELCEVAP... Ödenir (alacaklılar içinde hiç bir şey lâzım gelmez).
BEHÇE, 607
Zeyd, Amr'i yaralayıcı âletle
amden (kasden) yaralayıp öldürmekle Zeyd Amr'in yerine şer'an kısas olursa
(misilleme ile Öldürülse), Zeyd'e Amr'i Öldürdüğü için âhirette ceza verilir mi?
ELCEVAP... Verilmez (zira bir
kimse dünyada şer'i ceza ile cezalanırsa, âhirette cezalanmaz. Hadîsi şerif dede
böyle buyrulmuştur). BEHÇE, 608
Zeyd, Amr'i kısas îcab eden
Öldürmekle öldürdükten sonra Amr'in veresesi, Zeyd ile kısasdan (dolayı) şu
kadar para (bedeli mikdar para) üzerine sulh olup (kısasa) bedel olarak alsalar,
bu meblağ vereseye helâl olur mu?
ELCEVAP... Olur (zira kan
bedeli olarak alınan diyet ve emsali şeyler meşru ve helâldir).
BEHÇE, 609
Mustafa Uysal , İzahlı
Mülteka El Ebhur Tercümesi,Ofset Yayınları 4/339-348.
Mustafa Uysal , İzahlı Mülteka El Ebhur Tercümesi,Ofset
Yayınları 4/ 350-351.
Vâsiyyetin cemisi, vasâya = vasiyy etlerdir.
Vasiyyet: teberru suretiyle
bir kimsenin, ölümünden sonra yerine getirilmesini istediği şeydir.
Bu vasiyyetle ilgili bâzı
terimlerin tarif ve manâsı şöyledir:
Mûsî = vasiyyeti yapan
kimseye «mûsî» denir.
Mûsâ leh = kendisi için
vasiyyet yapılan kimseye «mûsâleh» denir,
Mûsâ bth — vasiyyet edilen
şeye (mal ve emsaline) «mûsâbih» denir,
Vâsiy == vasiyyet eden
kimsenin malında tasarrufda bulunmak için onun yerini tutan kimseye «vâsiy»
denir.
Vasiyyet etmek, müstehab,
vâcib ve bâtıl olur.
Müstehab olan vasiyyet:
vereseler mirasdan müsteğni olup ihtiyaçları olmazsa, malın üçte birini
vasiyyet etmek «müstehab» dır.
Vâcib olan vasiyyet: hukuku
ibaddan ve hakkullahdan olan borçların Ödenmesi için yapılan vasiyyet
«vâcib»dir.
Mesela: Bir kimseye borcun
edası için yapılan vasiyyet, zekat ve hac için borçlu olanın vasiyyeti ve oruç,
sadaka-ı fıtır, kurban borcu olan kimselerin yapdıkları vasiyyetler,
keffâretler için verilmesi gereken vasiyyet-lerde «vâcib» olan
vasiyyetîerdendir.
Bâtıl olan vasiyyetler: malın
üçte birinden fazlasını vasiyyet etmek, katiline ve kendi vârisine veresenin
izni olmadan yapılan vasiyyetlerde bâtıl olan vasiyyetlerdir. Haram olan şeylere
yapılan vasiyyetlerde bâtıl olan vasiyyetîerdendir.
İLGİLİ FETVALAR:
Zeyd, ölüm hastalığında bir
mâsiyetin icrası için şu kadar para vasiyyet etse, bu vasiyyet sahih olur mu?
ELCEVAP... Olmaz. BEHÇE, 609
Zeyd, şu kadar parasını
karısı Hind'e vasiyyet ettikten sonra Zeyd ölüp Hind'i ve diğer veresesini terk
etse, diğer verese vasiyyete râzi olmasalar Hind bu vasiyyete binâen terekeden
o kadar para almağa kadir olur mu?
ELCEVAP... Olmaz (zira
veresenin rızası olmayınca vasiyyet sahih değildir). FEYZİYE, 544
Vasiyyetin meşrûiyyeti kitab
ve sünnetle sabittir.
Kitabdan olan delil meali:
«Yapdığı vasiyyetinden veya
borcdan sonra» Nisa Sûresi, 12
Bir hadîsi şerif meali:
Vasiyyet etmek istediği bir
şeyi olupda üzerinden iki gece geçen Müslüman bir kişinin hakkı, ancak
vasiyyetinin kendi huzurunda yazılmış olmasıdır.» Buhâri, Müslim
Diğer bir hadîsi şerif meali
:
«Sâd bin Ebî Vakkas (R.A.)
den rivayet edilmiştir, demiştir ki:
— Ya Resûlellah! Ben
zenginim, bir tek kızımdan başka kimse de bana mirasçı olamıyor. Binâenaleyh
malımın üçte ikisini tasadduk edeyim mi? dedim.
— (Resûlüllah S.A.V.) :
— O halde üçte birini
tasadduk edeyim mi? dedim.
— Üçte bir ,üçte bir bile
çoktur. Şüphesiz ki senin mirasçılarını zengin bırakman, onları fakir ve âleme
el açar bir halde bırakmandan daha hayırlıdır, buyurdular.» Buhâri Müslim
Diğer bir hadîsi şerif meali:
«Şüphesiz Allah (C.C.) size
ölürken iyiliklerinizi arttırmak için mallarınızın üçte birini tasadduk
etmiştir.» Ahmed bin Hanbel.
Bu son hadîsi şerif, malın
üçte birinin vasiyyet edilebileceğine delildir.
İLGİLİ FETVALAR:
Zeyd, malından üçte bir şu
kadar parayı yabancılardan küçük Amr'e vasiyyet etse, sonra Zeyd o halde iken
ölse, küçüğün varisi Bekir, bu vasiyyeti kabul ettikten sonra Zeyd'in
terekesini vereseler alsalar, üçte biri müsâid olmakla bu meblâğını vereseden
küçük çocuk için almağa kadir olur mu? ELCEVAP... Olur.
HÂŞİMİ BEHÇE, 610
Zeyd, hasta Hind'e «malıyın
üçte birini hayır yerlerine vasiyyet ve tenfîzine beni vâsi dikdin mi?»
dediğinde Hind'de «ettim» demekle malının üçte birini hayır yerlerine vasiyyet
ve tenfîzine Zeyd'i vasiy dikmiş olur mu?
ELCEVAP... Olur.
Bu surette Hind o hastalığa
musir iken öldüğünde Zeyd malının üçt birini alıp -vasıyyetini tenfîz etmek
istediğinde veresesi «yazıldığı üzer) yalınız ettim demekle hayır cihetlerine
vasiyyet ve seni vasiy dikmiş of maz» deyip Zeyd'i menetmeğe kadir olurlar mı?
ELCEVAP... Olmazlar.
Zeyd, malının üçte birini
kâbeye vasiyyet edip öldüğünde bu vasiyyet sahih olup o üçte bir kâbenin
fakirlerine sarf olunması lâzım olur mu? ELCEVAP... Olur. İBNİ
NÜCEYM, 345
Zeyd, malının üçte birini
«Amr'e vasiyyet ettim» dedikten sonra Zeyd, «malımın üçte birini Bekir'e
vasiyyet ettim» deyip hemen o halde iken ölse, veresesi vasiyyete rıza
gösterseler, Zeyd'in. malanın üçte ikisini Amr ve Bekir almağa kadir olurlar mı?
ELCEVAP... Olurlar. FEYZİYE,
İLGİLİ FETVALAR:
Zeyd, malının hepsini bir
cihete vasiyyet ettikten sonra o halde ikje ölse, veresesi malın üçte birinden
ziyâde de vasiyyeti tutmamağa olurlar mı?
ELCEVAP Olurlar. ALİ
EFENDİ, C. 2,
Zeyd, şu kadar parasını
mahallesi mescidine vasiyyet ettikten soiri o halde iken ölse, bu vasiyyet caiz
olmakla malının üçte biri müsait ol; ca bu meblağı o mescidin ihtiyaçlarına
sarfetmek lâzım olur mu?
ELCEVAP... Olur. İBNİ
NÜCEYM, 350
Zeyd, bütün malını kardeşi
oğlu olup vârisi olmayan Amr'e vasiyyet ettikten sonra Zeyd o halde Ölüp
terekesini veresesi alıp vasiyyete raza göstermeseler, Amr terekenin üçte birini
vereseden almağa kadir olur rrm? ELCEVAP... Olur (zira malın üçte birini
vasiyyet caizdir.) NETİCE, &97
İLGİLİ FETVALAR :
Müslüman Zeyd, malının üçte
birini karısı Nasrânî (Hıristiyan) Hind'e vasiyyet ettikten sonra o halde iken
ölse, Hind Zeyd'in terekesinin üçte birini almağa kadir olur mu?
ELCEVAP.,. Olur (zira
Müslümanm zimmiye vasiyyeti caizdir).
FEYZİYE, 547
Müslüman
Zeyd, malının üçte birini kız kardeşi Hıristiyan Hind'e vasiyyet ettikten sonra
Zeyd, o halde iken ölse, veresesi vasiyyeti tutmamağa kadir olurlar mı?
ELCEVAP... Olmazlar (zira bu vasiyyet, caizdir) BEHÇE, 626
Zimmî Zeyd, malının üçte
birini Müslüman Amr'e vasiyyet ettikten sonra (vasiyyet eden zimmî) Zeyd, o hal
üzere öldüğünde Amr Zeyd'in malının üçte birini almak istediğinde Zeyd'in zimmî
olan oğulları, «kâfirin Müslümana vasiyyeti sahih değildir» diyerek vermemeğe
kadir olurlar mı? ELCEVAP,.. Olmazlar (zira kâfirin Müslümana vasiyyeti
sahihdir).
BEHÇE, 626
İLGİLİ FETVALAR:
Borçlu olarak Ölen Zeyd'in
borcunu edâ etmek vâsiyyetlerinin ten-fîzi üzerine mukaddem olur mu? ELCEVAP...
Olur.
HAMİŞİ BEHÇE, 609
Borçları terekesinden ziyâde
olduğu halde ölen Zeyd'in veresesi, terekeyi kurtarmamaîarıyla Hâkim Amr'i
vâsiy dikip terekeyi alacaklılar arasında taksim ettirmeğe kadir olur mu?
ELCEVAP... Olur. FEYZİYE, 559
Borçları terekesinden ziyâde
olduğu halde ölen Zeyd'in ,alacakhları Zeyd'in veresesinin izinleri olmadan
cebren terekeyi alsalar, verese bütün borcu edâ ederek terekeyi kurtarıp
alacaklılardan almağa kadir olurlar mı? ELCEVAP... Olurlar.
FEYZİYE, 560
Ölen Zeyd'in borçları, edâ
olunmadan (ödenmeden) terekesinden va-siyyetîeri tenfiz olunur mu? ELCEVAP...
Borcu edâ etmek mukaddemdir. ALİ EFENDİ, C. 2, 323
İLGİLİ FETVALAR:
Hind, hasta ve dili tutulmuş
iken malum işaretiyle malının üçte birini bir hayır cihetine vasiyyet ettikten
sonra dilinin tutulması ölümüne kadar uzayıp dili tutuk iken ölse, veresesi
vasiyyeti tutmamağa kadir olurlar mı? ELCEVAP. Olmazlar.
ALİ EFENDİ, C. 2, 323
Ölen Zeyd'in malının üçte
birinden vasiyyetlerini tenfiz etmek terekesini vereseler arasında taksimi
üzerine mukaddem olur mu? ELCEVAP .. Olur. HAMİŞİ BEHÇE, 614
Zeyd, hasta olup aklı tamamen
gitmiş iken mülkü olan evinin üçte birini Amr'e vasiyyet edip sonra Zeyd ölse,
bu vasiyyet sahih olur mu? ELCEVAP... Olmaz. ALİ EFENDİ, C. 2, 323
Küçük Zeyd, ölüm hastalığında
malının üçte birini Amr'e vasiyyet etse, bu vasiyyet sahih olur mu?
ELCEVAP
Olmaz (zira çocuğun ve delinin vasiyyeti sahih değildir).;,
ALİ EFENDİ, 323
Doksan yaşında olup ateh.
(bunama) gelmiş olan Zeyd, şu kadar parasını Amr'e vasiyyet etse, bu vasiyyet
sahih olur mu? ELCEVAP... Olmaz. ALİ EFENDİ, C. 2, 323
Zeyd, hastalaşdığmda
«malımdan şu kadar para ile falan yere bir çeşme yapılsın» diye vasiyyet ve
tenfizine Amr'i vasiy dikdikten sonra Zejrd hastalıkdan kurtulup sonra bir
müddet yaşadıkdan sonra ölse, bu vaziy-yetten rucû sadır olmadıkça bu vasiyyet
bâtıl olur mu? ELCEVAP... Olmaz. İBNİ NÜCEYM, 352
Mustafa Uysal , İzahlı
Mülteka El Ebhur Tercümesi,Ofset Yayınları 4/353-359.
Mustafa Uysal , İzahlı Mülteka El Ebhur Tercümesi,Ofset
Yayınları 4/362-366.
İLGİLİ FETVALAR :
Üzerine hac farz olan Zeyd,
hac etmeden ölüm hastalığında «malımın üçte birinden yabancılardan Amr, Bekir ve
Beşir'den her birine şu kadar
para verilsin ve falan
caminin su yolu tamir olunsun ve benim için şu kadar para ile hac yapılsın»
diye vasiyyet edip o hastalık hâlinde ikende Öldüğünde malının üçte biri
zikrolunan bu vasiyyetlere yetmeyip verese üçte birden ziyade olanda da
vasiyyete rıza göster meşeler, bu vasiyyet ne şekilde tenfiz olunur?
ELCEVAP... Terekenin üçte
biri Amr, Bekir ve Beşir ile hacca ve caminin su yolu tamirine lâzım olan
mikdarda taksim olunup Amr, Bekir ve Beşir'e hıssaları verilip aradan çıkarılır.
Sonra hacc takdim olunup hacc-* dan sonra baki ne kalırsa caminin su yolu
tamirine sarf olunur.
BEHÇE, 614
Üzerine hacc farz olup hacc
etmeyen Zeyd, «ölümümden sonra şu kadar para ile benim için hacc ettirilsin, şu
kadar kitabım falan cihete vakıf olsun» diye vasiyyet edip «ve yabancılardan Amr
ve Bekir'den her birine şu kadar para verilsin» diye vasiyyet edip sonra o hal
üzere iken öldüğünde malının üçte biri vasiyyetlerin hepsine yetmeyip verese
üçte birden ziyâdede vasiyyete râzi olmasalar, bu vasiyyetler ne şekilde tenfiz
(ve icra) olunur?
ELCEVAP... Terekenin üçte
biri, Amr, Bekir ve Beşir ile hacca ve o kitab-lann kıymetlerine taksim olunup
taksimden sonra hacc takdim olunup, haccdan sonra ne mikdar para kalırsa
kitablardan o mikdar para kıymetli kitab çıkarılıp o cihete vakfolunur. BEHÇE,
615 Zeyd, «malımın üçte biri ile falan mescidde minber konup ve falan mahallede
bir mektep yapılsın diye vasiyyet edip ve tenfîzine (icrasına) Amr'i vasiy
diktikten sonra Zeyd o halde iken ölmekle Amr terekenin üçte birini alsa, üçte
biri iki vasiyyete de «camiye ve mektebe) yeterken Amr (vasiy olan kimse),
«mücerred minber konmasının zikrini.takdim etmekte üçte birin hepsini minber
konmasına sarf ederim» demeğe kadir olur mu?
ELCEVAP... Olmaz.
FEYZİYE, 548
Zeyd, ölüm hastalığında
«ölümümden sonra şu kadar para benim için hacc olsun» deyip o halde ölse, malın
üçte biri müsâid iken veresesi bu vasiyyeti tutmamağa kadir olurlar mı?
ELCEVAP... Olmazlar (zira
malının üçte birini vasiyyet edebilir).
ABDURRAHİM, C. 2, 468
İLGİLİ FETVALAR:
Üzerine hacc farz olup hacc
etmeyen Zeyd, hasta olduğunda cariyesi Hind'i mutlak surette müdebber (öldüğünde
azad edilmesini şart) kılıp «ve üçyüz kuruş ile benim için hac edilsin» diye
vasiyyet edip sonra o halde iken ölüp malının üçte biri ancak üçyüz kuruşa
baliğ olsa, veresesi üçte birden ziyadede vasiyyete râzî olmayınca Zeyd'in
vasiyyeti ne şekilde tenfiz olunur?
ELCEVAP... Üçte birden azadı
takdim olunur. Eğer üçte birden bir şey baki kalıp memleketinden hacc ettirmeğe
kâfi gelmezse, kâfi geldiği (yettiği) yerden Zeyd için hacc ettirilir.
BEHÇE, 614
Üzerine hacc farz olup hacc
etmeyen Zeyd, ölüm hastalığında «malımın üçte birinden cihâda giden Amr'e yüz
kuruş verilsin ve benim için üçyüz kuruş (veya üçyüz lira veya üçbin lira) ile
hac olunsun» diye vasiyyet edip o halde iken öldüğünde malının üçte biri bu iki
vasiyyete yetmeyip verese üçte birden ziyadede vasiyyete râzî olmasalar, bu iki
vasiyyet ne şekilde tenfiz olunur?.
ELCEVAP... Terekenin üçte
biri Amr ile hacca taksim olunup Amr'e hissesi verilip aradan çıkarılır. Bakî
kalanla Zeyd için kifayet eden mahalden (yerden, memleketten) hacc ettirilir.
BEHÇE, 615
Üzerine hacc farz olan Hind,
hacca gitmeğe azmederek babası Amr ile hacca gitmek istediğinde kocası Zeyd
Hind'i (hacca gitmekten) men etmeğe kadir olur mu?
ELCEVAP... Olmaz. (Zira
Allah'ın buyurduğu farza kimse mâni olamaz).
BEHÇE, 613
Mustafa Uysal , İzahlı Mülteka El Ebhur Tercümesi,Ofset
Yayınları 4/ 368-371.
Mevlal muvâlat: Nesebi meçhul olan (nesebi bilinmeyen
adam) bir adama: «Sen benim mevlâm = efendim ol, eğer ben Ölürsem benim vârisim
ol, ve eğer ben cinayet işlersem benim diyet ve ersimi ver» dese ve o da kabul
etse, ve diğeride evvelki gibi deyip o da kabul etse, birbirinin vârisi olur.
Mevlal mevâlî = Başkasının
efendileridirler. , Onlar evlâdın evlâdı menzilindedir. Sulbden olan evlâd var
iken evlâdın evlâdına bir şey yoktur. Hakiki mevlâlar şunlardır: Onların
üzerine azâd etmek vâkî olur, bir kimsenin bir mevlâsı = efendisi olsa birde
mevlal mevâlîsi olsa, vasiyye-tinin yarısı mevlasma verilir. Bakîsi vereseye
verilir. Mevlal mevâliye bir şey yoktur. Zira başkasının efendileridirler.
Mustafa Uysal , İzahlı Mülteka El Ebhur Tercümesi,Ofset
Yayınları 4/ 373-375.
İlgili fetva :
Zeyd, şu kadar eşyasını
oğlunun oğlu Amr'e vasiyyet ettikt ra Amr (vasiyyet olunan adam) Zeyd'in
hayatında ölse, bu vasiyj} tıl olur mu?
:
ELCEVAP... Olur. ALİ EFENDİ,
Mustafa Uysal , İzahlı Mülteka El Ebhur Tercümesi,Ofset
Yayınları 4/ 376-377.
Mustafa Uysal , İzahlı Mülteka El Ebhur Tercümesi,Ofset
Yayınları 4/ 378-379.
Mustafa Uysal , İzahlı Mülteka El Ebhur Tercümesi,Ofset
Yayınları 4/ 382-385.
Vasiyyetle ilgili fetvalar:
Zeyd, malının tamamını bir
cihete vasiyyet ettikten sonra derhal vârisi olmadığı halde ölse, beytülmalın
muhafızı (Hazinedar) o mülklere müdâhale etmeğe kadir olur mu?
ELCEVAP... Olmaz.
ALİ EFENDİ, C. 2, 325
Zeyd, ölüm hastalığında
malının üçte birini fakirlere vasiyyet edib bilâhare derhal ölse, o üçte bir
vasiyyet Zeydin akrabasından olup vârisleri olmayan fakirlere sarf olunması
caiz olur mu? ELCEVAP... Olur. ALİ EFENDİ, 327
Zeyd ölüm hastalığında Amr'in
zimmetinde olan şu kadar parasını bir cihete vasiyyet ettikten sonra Zeyd o
hastalık üzerine ölüp üçte birine vasiyyeti müsait olursa, veresesi vasiyyeti
tutmamağa kadir olurlar mı? ELCEVAP... Olmazlar. ALİ EFENDİ,
C. 2, 328
Mustafa Uysal , İzahlı Mülteka El Ebhur Tercümesi,Ofset
Yayınları 4/ 386-387.
Hind, bir çocuk doğurduğunda bu çocuğun ferci ve
zekeri, olub lâkin fercinden bevledib zekerinden bevletmese, bu çocuk dişi
midir, yoksa erkek midir?
ELCEVAP... Dişidir. ALİ
EFENDİ, C. 2, 366
İlgili fetvalar: Hunsâyi müşkil kimdir?
ELCEVAP... Ferci ve zekeri
olub ikisinden de müsâvî olarak bevl eden çocukdur. HÂMÎŞİ BEHÇE, 645
Zeker ve fercden iki âleti
olan şahıs, baliğ olup zekeri ile cimâa kâdir olan, yahut sakalı biten, yahut
erkek ihtilâmı gibi ihtilâm olup kadın memeleri gibi memeleri zuhur etmeyip ve
kadınlar \ gibi hayız görmeyib ve kadınların cima edilmesi gibi cima edilmeyib
ve memelerine süt in-mese, bu şahıs dişi olmayıb erkek olur mu?
ELCEVAP ...Olur. HÂMİSİ
BEHCE. 645
İlgili fetva:
Hind ölüp, kocası Zeyd'i ve
ana bir kardeşler Amr ve Bekir'i ve ana baba bir kardeşi hunsayi müşkil olan
Beşir'i terk ettiğinde Hind'in terekesinin altı sehminden üç sehmi Zeyd'e,
birer sehmi Amr ve Bekir ve Beşir'e verilse, sahih olur mu? ELCEVAP... Olur.
HAMİŞİ BEHÇE, 645
Mustafa Uysal , İzahlı Mülteka El Ebhur Tercümesi,Ofset
Yayınları 4/ 389-392.
İlgili fetvalar:
Dilsiz (tat) olan Zeyd,
karısı Hind'i belli işaretiyle boşasa, Hind Zeyd'j den boş olur mu?
ELCEVAP... Olur
BEHÇE, 79
Dilsizin şehâdeti (şahitliği)
makbul olur mu? ELCEVAP... Olmaz. (Zira ifâde-i meram yoktur).
ABDURRAHİM, C. 2, 404
İlgili hükümler:
Bu dördüncü cildin yukarı
bahislerden «Kazanç Babı» başlığı altında zulüm ve haksızlıklarla idare eden
zalim amirlerin malının ekserisi helâldan olduğu bilindiğinde verdikleri
hediyeleri ve yemek, içmek ve giyinmek için ikram ettikleri şeyleri kabul
etmenin cevaz yönleri beyan edilmişti.
O bahsin tekrar okunmasını
tavsiye ederiz.
Ayrıca gayrî müslimlerin
yemekleri ve giyilecek eşyaları hakkında da yukarda zikretmiş isek de birkaç
hüküm daha arz edelim.
Kur'ân-ı Kerîm'de şöyle
Duyurulmaktadır :
«Bugün size, bütün iyi ve
temiz (nimetler) helal kılındı. Kendilerine kitab verilenlerin (Yahudi ve
Hrıstiyanların) yiyeceği (yani, boğazladıkları, yahut bütün yemekleri veya ekme
ve yemişleri) Sizin için helal olduğu gibi, sizin yiyeceğiniz de onlar için
helaldir.» Mâide Sûresi, 5
Nitekim Resûlullah (S.A.V.)
efendimize vaktiyle ateşe tapan İran me-cüsilerinden giyilecek elbise
gönderilmiş ve gelmiştir. Resûlullah efendimiz de hiç çekinmeden giymiştr.
Hatta oralardan peynir ve yağ gelmiştir. Resûlullah efendimiz yemiştir.
Bir muharebede Resulü Ekrem
Efendimize peynir takdim edildi. Resûlullah Efendimiz:
«Bu nerede yapılır?» diyerek
sordular.
Getiren sahabe, Mecûsidiyârı
olan Faris'de (İran da) yapılır, dedi.
Bunun üzerine Resulü Ekrem
saîlallâhü aleyhi ve sellem buyurdu ki:
«O peyniri bıçakla kesiniz ve
yiyiniz.»
Denildi- ki, Ya Resûiallah!
Murdar (necis) olmasından korkarız.
Hemen Resûiallah buyurdu:
«Allahm ismini söyleyin
(besmeleyi çekin) ve yeyin,»
Ancak ateşe ve puta tapan
kimselerin kesdikleri hayvanlar yenmez.
KEZA MİRKATÜLMEFÂTİH, C. 1,
361
Bu hükümlere göre necis ve
murdar olduğu kesin olarak bilinmeyen her şey temiz ve helaldir. Zira eşyada
asıl olan taharettir. Zan ile hüküm verilmez.
İLGİLİ FETVA
Zeyd, validesi Hind'i kendi
malından nafakalandırıb giydirse, lâkin Hind (anası), Zeyd'in kendinin nafaka ve
elbisesine sarf ettiği mal heîal-dan veya haramdan kazandığını bilmese Hind'in o
maldan yeyib - giydiği kendine helal olur mu?
ELCEVAP .. Olur. (Zira
zannile hüküm verilemediğinden araştırıb incele-mekde bir mümin hakkında doğru
olmaz ve asıl olan temizliktir.)
ABDURRAHİM, C. 1, 130
Yukardaki hükümlerin daha
genişi, üçüncü cildin «İcarla ilgili müteferrik meseleler» başlığının son
kısmında ve dördüncü cildin «Kurban bahsi, hayvan kesme bahsi» ve «kerâhiye ve
istihsan bahsi» başlıklarının altında uzun uzun izah edilmiştir.
İkinci cildin «Kinayelerle talak faslı» başlığının
altını tekrar okumakla yukardaki cümlelerin ihtiva ettikleri hükümleri anlamış
olutuz
Fethulka^ir de şu hükümler mezkûrdur :
Hela çukuru ile su kuyusunun
arası, necasetin geçmesine mâni olması için bir rivayette beş arşın mesafe
olması veya yedi arşın mesafenin olması lâzımdır.
İmamı Hulvâni ise demiştir
ki;
«Hela çukuru ile su kuyusunun
arasındaki mesafenin uzaklıkda muteber olanı necasetin tadının, renk ve
kokusunun geçip geçmemesidir.
Binâenaleyh eğer necasetin
kokusu, renk ve tadı suda bulunur ve suyun durumunu değiştirirse, su necis
olur. Velevki su kuyusu ile helanın arası on arşm olsun. Şayet suyun durumunu
nacâset değiştirmezse, mesafe ne kadar olursa olsun, kuyu temiz olur. Velevki
mesafe yakın olsun. İtibar, necasetin tad, renk ve kokusunun butunmamasınadır.»
Evet tuvalet çukuru veya
bulaşık çukuru ile su kuyusunun arasındaki mesafenin uzak ve yakınlığı mühim
değildir. Mühim olan necasetin tadının, renk ve kokusunun, suyun saf ve temiz
tadının, renk ve kokusunu bozması veya bozmaması dır.
İLGİLİ FETVALAR
Bir su kuyusu yakınında olan
Hela (tuvalet) kuyusunun su kuyusuna yedi arşm mikdarı uzaklık olup, yerin
sertliği olmakla necaset eseri olan renk, tad ve kokudan biri geçmese, o kuyunun
suyu nefis olmuş olur mu? ELCEVAP... Olmaz. HAMİŞİ BEHÇE, 10
Su kuyusu ile Helanın
(tuvaletin) arası ne mikdar uzak olması gerek-dir ki kuyunun suyu necis
olmamalı?
ELCEVAP... Yerin sertlik ve
yumuşaklığına göre takdir olunur, tâdil ve iti-mad necasetin eseri olan renk,
tad ve kokudan birinin nüfuz etmemesidir.
BEHÇE, 10
Aynı hükümler birinci cildin
«Kuyular ve Artıklar bahsi» başlığının altında zikredilmiştir.
Peygamberler ve melekler anıldığında «Sallallahü aleyhi
ve sel-lem» demek lâzımdır. Bunlardan başkaları günah ve hata sahibi kimseler
olabileceklerinden onların ismi anıldığında «Razıyallâhü anh veya Rahi-mehüllah»
demek gerekir.
Âsi ve günahkâr oldukları
bilmen kimseler anıldığında ise, «gafaral-lâhü leh veya Allah taksiratını
affetsin» denir. Salâtü selam söylenmez. Yani «Ali aleyhisselam veya Ebu Bekir
aleyhisselâtü vesselam» gibi cümleler söylenmez. Bu şekilde söylemek Bid'at ve
kerâhattır.
Ancak bir kimse, mümin
kardeşine mülâki olduğunda «Esselâmü aleyküm veya selâmün aleyküm verahmetüilah»
demesi sünnettir v^| mutlaka selamlaşmak lâzımdır.
Geniş malumat, İbni Âbidin ve
Şerhlerde mezkurdur.
Mustafa Uysal , İzahlı Mülteka El Ebhur Tercümesi,Ofset
Yayınları 4/ 397-407.
Ferâiz: farz ve ferîzanın cem'idir. Ferîza lügatta,
farz kılınan şey, muayyen attiyye, maaş beyan ve takdir edilen miktar, demektir.
Buradada ferâiz, takdir
edilen belli miktar ve miras demektir.
Burada ilmî ferâizde
kullanılan bazı terimlerin açıklanmasında fâide mulâhaze edildiğinden
açıklayalım.
İRS = Bir ölünün terekesinden
yakınlarına intikal eden maldan ibarettir.
VÂRİS = Bu irse müstehak olan
kimseye de «vâris, vârise» denir. Bunların hepsine birden «verese» denir.
MÜVERRİS = Ölüyede «müverris»
denir.
MEVRÛS = Ölünün bıraktığı
malada «mevrûs» denir.
Veraset - tevarüs : Ölünün
bıraktığı mala nail olmayada «veraset - tevarüs» denilmektedir.
SEHM = Terekeden vârislere
düşen yarı yarıya, üçte bir, dörtte bir, altıda, bir gibi muayyen miktar maldan
ve hıssadan ibarettir. Sehmin cem'i sihâmdır.
Sihâmi mefrûza = Miktarları
şer'an tâ'yin edilmiş olan hıssaîara «si-Ihâm-ı mefrûza» denilir.
Temâsûl = İki adedin biri
birine müsâvî olmasıdır. Dört adedinin dört adedine müsavatı gibi.
Tedahül = İki adetten birinin
diğeriyle tamamen taksimi kabil olmasıdır. Üç ile dokuz adetleri gibi çünkü
dokuz adedi, üç ile kesirsiz teksimi kâbidlir.
Tevâfuk = İki adedd.en
birinin diğeri ile taksimi kabil olmayıp üçüncü bir adet ile taksimi kabil
olmasıdır. Bu üçüncü adet, o iki adedin müşterek taksim edicileri ikidir.
Tebâyün = İki adet arasında
birden başka müşterek taksim edicisi bulunmamaktır. Dokuz ile on adetleri gibi,
çünkü bu iki adedin büyüğü küçüğüne taksim edilince kesir, bir tek kalma ile
neticelenir.
Tehârüc = Vârislerden birinin
veya bir kaçının terekeden muayyen bir miktar mal veya hisse alarak mirasdan
çekilmesi için diğer vârisler ile sulh olmalarından ibarettir. KEZA DÎNİ
BİLGİLER
Ferâizin, miras hisselerinden
takdir olunana şâmil olduğu şu âyeti kerîmede beyan edilmiştir :
«Malum mikdar» Nisa sûresi,
11
Meşrûiyyeti Nisa sûresinde ve
başka sûrelerde uzun' uzun beyan edilmiştir.
Bir âyeti kerîme meâlî:
«Allah Size
(Mîras hükümlerini şöylece) tavsiye (ve emr) eder:
Evlâdlarmiz Hakkında (ki
hüküm) erkeğe, iki kadın nasibi mikdâri-dır...» Nisa sûresi, 11.
Diğer bir âyeti celiyle
meali;
«Eğer (Mirasçılar) erkek ve
dişi kardeşler ise, o zaman erkek için dişinin iki hissesi (vardır) Allah (C.C.)
her şeyi hakkıyla bilendir.» Nisa sûresi, 76.
Miras ve ferâizin
meşrûiyyetini nâtık hadisi şerif meali:
«Hisseleri ehillerine
ulaştırın. Kalan miktar, en layık erkek şahsındır.» Buhâri, müslim.
Diğer bir hadisi şerif meâlî
şöyledir:
«Ferâiz ilmini Öğreniniz ve o
ferâiz ilmini insanlarada öğretiniz zira o (Ferâiz ilmi), ilmin yarısıdır.»
Yani ölen bir kimsenin terekesine şu haklar taalluk
eder;
a) Teçhiz ve tekfini
ile yapılacak vazife ve haktır.
b) Ölünün borçlarının
ödenmesi,
c) Ölünün
vasiyyetlerinin tenfiz ve icrası,
d) Baki kalan mal ve
emsali terekelerin vârisler arasında taksim:
İLGİLİ FETVALAR:
Ölen zeydin terekesinden
mâruf miktar teçhiz ve tekfini gÖrülm îsi, borçlarını ödemek üzerine takdim
olunur mu?
ELCEVAP... Olunur.
HAMİŞİ BEHÇE, 634
Hind'e, «malımın üçte
birinden şu kadar para teçhiz ve tekfinime sarf olunsun» diye vasiyyet edip
sonra öldüğünde teçhiz ve tekfini bu vasiyye-tebinâen malının üçte birinden mi
lâzım olur, yoksa kocası Zeyd'e mi (lâzım olur) ?
ELCEVAP... Kocası Zeyd'e
(lâzım olur) BEHÇE, 613
Yani, ölen veya diri kalanın köle ve câriye olmasıdır.
Meselâ: Bir kimse vefat edip, onun oğlu-Zeyd diğer kimsenin kölesi
bulunsa, Zeyd (yani köle olan
oğlan) babasına vâris olamaz. Zira kölenin
malı efendisine aittir.
Binâen aleyh eğer vâris olacak olsa, o mal yabancı olan efendisinin olur. Böyle
oluncada kölenin yabancı olan ağası babasına vâris olması lâzım gelir. Bu ise,
ittifakla bâtıldır.
KEZA SİRÂCİYE ŞERHİ
Katlin, irse mâni olması kur'an, sünnet ve icmâ'la
beyan edilmiştir. Biz burada sünnetten ve birkaç fukahamn fetvasından hükümler
nakledelim.
Evvelâ adam öldürmenin
çeşitlerinin bahsinde geçen isimlerini kısaca şöyle tekrarlıyalım.
a) Kısas îcab eden
kasden öldürmektir.
b) Kısas îcab eden
kasden öldürme hükümlerini hâvi olan öldürmektir.
c) Keffâret îcab eden
şiphi amdle olan öldürmektir.
d) Keffâret îcab eden
hatâ ile Öldürmektir.
Kendi aslından (babası,
dedesi, anası ve nenesi gibi) olan kimseleri ve cüz'ü olan evlâtlarını kısas ve
keffâret îcab eden ölümle öldürenler ve diğer akrabasını öldürenler verasetten
mahrum olurlar.
Nitekim bir hadisi şerifde
şöyle buyrulmuştur:
«Katile mirasdan birşey
yoktur.» Nesâî, dâre kutnî
İLGİLİ FETVALAR
Hind, kocası Zeyd'i haksız
olarak yaralayıcı âletle yaralayıp, öldürse, Hind Zeyd'e vâris olur mu?
ELCEVAP... Olmaz. FEYZİYE, 564
Zeyd, babası, Amr'i haksız
olarak bıçakla boğazlayıp öldürse, Zeyd, (babası olan) Amr'e vâris olur mu?
ELCEVAP... Olmaz. (Zira
haksız olarak Öldüren katil irsden mahrumdur)
NETİCE 622
Fakat haklı olarak öldürmede
irse, mânîlik olmadığına fetva verilmiştir.
Zeyd'in karısı Hind, kendisi
itaat ederek nefsini (yabancı) Amr'e teslim edip Amr Hind'e zina ederken Zeyd
(yani, kadının kocası) gördüğünde Amr ve Hind'i öldürse, Zeyd'e bir şey lâzım
olur mu? ELCEVAP... Olmaz..
Bu surette Zeyd, Hind'in
mirasından mahrum olur mu? ELCEVAP... Olmaz. (Zira haklı bir hükümdür.)
BEHÇE, 633
Zeyd, babası Amr'i Öldürmek
kasdı ile ve harb aletiyle (babası) Amr'in üzerine hücum edip Amr başka yollla
nefsini kurtarmak mümkin olmamakla (oğlu) Zeyd'i öldürüp nefsini kurtarsa, Amr
mirasdan mahrum olur mu?
ELCEVAP... Olmaz. (Zira bir
nefis, kısas veya nefis müdafaası hâlinde öl-dürülürse, mirasdan mahrumiyet
olmaz), BEHÇE, 633
İki milletin ihtilafı, din ve îmanda muhtelif ve
muhalif olan kimseler demektir.
Binâenaleyh müslümanın malına
gayri müslîm bilittifak vâris olamaz. Keza müslümanda gayri müslimin malına
vâris olamaz.
Buradaki muhteliflik, din ve
imanda muhtelifliktir ve maksad, biri müslüman diğeri gayri müslim ve kâfir
olmalarıdır. Yoksa gayri müslim olanlar arasında dînde muhtelif ve muhaliflik
irse manî değildir.
Meselâ : Yahudi olan bir
kişi, Hıristiya'nm malına vâris olacağı gibi Hıristiyan olanda Yahudi'nin malına
vâris olur.
Keza Hıristiyan ve Yahudi,
mecûsinin (ateşe tapanın) mirasına ve mecûside Yahudi ve Hıristiyanm mirasına
vâris olur. Zira kâfirlerin hepsi bir millet demektir.
Bir hadisi şerifde şöyle
buyurulmuştür.
«İki millet ehlî, bir birine
mirasçı olamaz.» Tirmizi, Ahmed b. Hanbel Bu hadisi şerif diğer şu hadisi
şerifle îzah edildiğini fukaha beyan etmişlerdir:
«Müslüman kâfire, kâfirde
müslümana mirasçı olamaz.» Buhâri müslim.
İLGİLİ FETVALAR
Müslüman Zeyd Öldüğünde,
mürted olan oğlu Amfi terk etse, Amr Zeyd'e vâris olur mu?
ELCEVAP... Olmaz. (Zira
"kâfir müslümana vâris olamaz).
BEHÇE, 633
Zimmî olan kâfirlerin
aralarında olan din muhalefeti (meselâ; Yahudi ve Hıristiyan
olmalarındaki muhalefetleri) bir birine vâris olmaya mânı midir?.
ELCEVAP... Değildir BEHÇE, 633
Müslüman Zeyd, Hıristiyan
Hind'i nikahladıktan sonra Hind müslüman olmadan Ölse, Zeyd, Hind'e vâris olur
mu? ELCEVAP... Olmaz. (Zira dinde muhaliftir). FEYZİYE, 564
Darda (memlekette) ki ihtilâfın irse mâniliği ise,
gayri müslim-lerin ayrı ayrı memleketlerde bulunanlar ve o memleketlerin
tebeasm-dah olanlar arasında olan ihtilâftır.
Ecnebi olup ve kendi
memleketinde ikâmet eden bir gayri müslim ile İslâm diyarında olan diğer bir
gayri müslimin akrabalıkları olup biri öldüğünde diğeri ona vâris olmaz. Bu
hakiki ihtilâfdır.
Meselâ : Fransa tebaalı olup
Fransa'da. ikâmet eden gayri müslim Zeyd, Öldüğünde onun oğlu olup İslâm
devletinin tebaasında bulunan İVe
İslâm devletinde ikâmet eden
gayri müslim Amr ona (babası Zeyd'e) vâris olmaz, akside böyledir.
Yani memleketin ihtilâfı
(muhtelif olması) halindeki irse mâniliği gayri müslim milletler hakkındadır.
Müsâfirlik yoluyla müslüman
memleketinde Ölen kâfir Zeyd'e İslâm diyarındaki oğlu Amr vâris olmaz. Bu da
hükmen muhalefettir.
Fakat müslüman milletler
hakkında Dârm (memleketin) muhtelif olması ve diğer devletlerde tebaalı
olmaları İrse manî değildir. Çünkü İslâmiyet, bütün müslümanîann arasında
toplayıcı bir cihettir.
Binâenaleyh gayri müslim ve
yabancı memleketlerde, bir müslüman öldüğünde İslâm diyarındaki oğlu ona vâris
olur. TESHİLÜL FERÂİZ, 32
İLGİLİ FETVALAR
Zimmî (vatandaş)
Zeyd, İslâm diyarında öldüğünde Zeyd'in dâri
harbde (kâfir memleketinde) olup harbi (o kâfir memleketli)
olan ana baba bir oğlan kardeşi Amr, Zeyd'e vâris olur mu? ELCEVAP... Olmaz.
Bu surette Zeyd'in terekesini
İslâm darında (İslâm memleketinde) olan ana baba bir amcası zimmî Bekir aldıkdan
sonra Amr (dâri harbde olan kardeş) emanîa dâri İslama çıkıp zimmîliği kabul
else, hemen Amr «mücerred zimmiliği kabul ettim» diye Zeyd'in terekesini
Bekir'den almağa kadir olur mu? ELCEVAP... Olmaz. Zira zimmînin öldüğü zamanda
harbî idi).
BEHÇE, 634
Müslüman Zeyd, İslâm
diyarında öldüğünde Zeyd'in dâri harbde (kâfir memleketinde) müslüman olan
veresesi Zeyd'in mirasından mahrum olurlar mı?
ELCEVAP... Olmazlar. BEHÇE,
633
Zimmî Zeyd, anlaşmayı bozup
dâri harbe (müslüman memleketinden kâfirlerin memleketine) vardıkdan sonra
Zeyd dâri harbde iken karısı Hind İslâm diyarında ölse, Zeyd Hind'e vâris olur
mu? ELCEVAP... Olmaz. (Zira memleketin muhtelif ligi irse mânidir).
ALİ EFENDİ, C. 2, 361
Nısıf = yan yarıya alma hakkı olanlarla ilgili âyeti
kerîme mealleri şöyledir:
a) Ölünün
bir tek kızı ve o olmadığı zaman oğlunun bir tek kızının yarı hakkını nâtık olan
hüküm meali:
«(Kız evlâd)bir tek ise, o
zaman ölünün bırakdığımn (terikenin) yarısı onundur.» Nisa sûresi, 11.
b) Ölünün ana baba bir kız
kardeşi ve bu olmayıp baba bir kızkar-deşi tek başına olduğu zaman yarı yarıya
hak hükmünü nâtık âyeti kerîme meali:
«Onun (ölünün, ana baba bir
veya sâdece baba bir) bir tek kız k deşi kalırsa, terikesinin yansı onundur.»
Nisa sûresi, 176.
c) Ölen
kadının evlâdı ve oğlunun evlâdı olmadığı zaman nm terekenin yarısını alma
hakkını nâtık hüküm meali:
«Zevcelerinizin
çocuğu yoksa, terikesinin yarısı
sizindir.» Nis resi, 12.
Bu hükümlere göre, nısıf =
yarı yarıya hak sahihleri üç kimseHi
Rubû = Dörtte bir hakkı da Kur'ân-i Kerîm'de iki yerde
mezkûrdur.
a) Ölen
kadının evlâdı veya oğlunun evlâdı olduğunda kocası dörtte bir hak
alabileceğini nâtık hüküm meali:
«Eğer onların (zevcelerinizin
- karılarınızın) çocuğu varsa, size (ölen kanlarınızın) terikesînden (düşecek
hisse) dörtte birdir.» Nisa, 12.
b) Ölen
erkeğin çocuğu veya oğlunun çocuğu olduğunda karısının dörtte bir alacağını
nâtık hükmü ilâhî meali:
«Eğer çocuğunuz yoksa,
bırakdığınızdan (terikenizden) dörtte biri onların (karılarınızın) dır.» Nisa
sûresi 12.
Sümün = sekizde bir hak sahibi zevcenin hükmünü nâtık
ilâhî hüküm meali:
«Şayet çocuğunuz varsa
terikenizden sekizde bir (8/1) edeceğiniz va-siyyet ve borç (un edasından) sonra
yine onların (karılarınızın) dır.» Nisa, 12.
Sülüsan = üçte iki Kur'ân-ı Kerîm'de iki yerde
mezkûrdur. Ve şunlardır:
a) «Fakat
onlar (o evlâtlar) ikiden fazla kadınlar ise, (ölünün) bı-rakdığınm (terikenin)
üçte ikisi (3/2'si) onlarındır.» Nisa sûresi, 11.
b) «Eğer
(kalan) kız kardeş iki (veya daha ziyâde) ise, oğlan kardeşinin bıraktığının
üçte ikisi (ni alırlar).» Nisa sûresi, 176.
Sülüs = üçte bir hak Kur'ân-ı Kerîm'de iki yerde
zikrolunmuş-tur ve şöyledir:
a) Ananın
üçte bir hakkını beyan eden âyeti keriyme meali: «Çocuğu olmayıpda ona
(ölünün terikesine) ana ve babası mirasçı
olduysa üçte biri
anasınındır. (Bâkıyside babasımndir.)» Nisa sûresi, 11.
b) Ana bir
kardeşten iki veya daha fazla olduklarında üçte bir hisseye müştereken vâris
olacaklarını nâtık ilâhî hüküm meali:
«Eğer onlar (ana bir
kardeşler), bu (mîkdardan) çok iseler o halde onlar (ölünün) edeceği vasiyyet ve
bor (cun edasın) dan sonra üçte îjir-de (3/1) ortakdırlar.» Nisa süresi, 12.
Südüs = altıda bir hak Kur'ân-ı Kerîm'de üç yerde
mezkûrdur ve şöyle:
a) Baba ve
anneden her biri için altıda bir-haklarını beyan eden ilâhî hüküm meali:
«(Ölenin) çocuğu varsa,
ana ve babadan her birine terikenin altıda biri (6/1'i verilir.)» Nisa sûresi,
11.
b) Ölen
kimsenin oğlan ve kız kardeşinden iki'kişi bulunduğunda anne için altıda bir
hakkım nâtık ilâhî hüküm meali:
«(Eğer ölünün dişi)
kardeşleri varsa, o vakit altıda biri (6/1) anasınındır.» Nisa sûresi, 11,
c) Ana bir
kardeşlerden tek bir kişinin altıda bir hakkını nâtık ilâhî hüküm meali:
«Eğer mirası aranan erkek
veya kadın, çocuğu ve babas» olmayan bir kimse olur ve onun erkek veya kız
kardeşi bulunursa, bunlardan her birinin (hakkı) altıda birdir.» Nisa sûresi,
12.
Yukardan buraya kadar ashabı
ferâiz hakkında naklettiğimiz şer'î delillerden anlaşılmıştaki, Kur'ân ve,
sünnette insan hayatının ve insan haklarının en ince ve gerçek yönleri îzah
edilmektedir. Bilhassa bugünün fen ve teknik sahasında gelişmesinin ışık ve
kültür menbaı olduğu anlaşılmaktadır. Zira matamatik ve cebir bilgilerinin ana
esaslarını yukardaki âyeti kerimelerde müşahede ediyoruz.
İslâm'ı bilmeyen ve anlamıyan
cahiller, elbet İslâm'a çeşitli ve hiy-lelerle düşmanlık yapacaktır. Zira insan
tabiatı dâima bilmediğine düşman olagelmiştir.
Nitekim büyükler şöyle
buyurmuşlar:
«Kişi, bilmediğinin
düşmanıdır.»
Şimdi biz buraya kadar hisse
ve nasibleri beW edilen ashabı ferâizin hisseleri olan kırk hâli kısa ve şematik
misallerle! arz edelim? Mustafa Uysal , İzahlı Mülteka El Ebhur Tercümesi,Ofset
Yayınları 4/ 409-418.
Mustafa Uysal , İzahlı Mülteka El Ebhur Tercümesi,Ofset
Yayınları 4/419-429.
Bu meseleye «mesele-i himâriye ve mesele-i müştereke»
denmesinin sebebi şöyledir:
«Hz. Ömer (R.A.) minberde
iken bu mesele soruldu ve Hz. Ebû Bekir (R.A.)'a da soruldu.
Ebû Bekir Hz. leri buyurdu
ki:
«Koca için yarı, ana için
altıda bir oğlan kardeş için üçte bir ve ana baba bir oğlan için bir şey
yoktur.»
Bizim hanefî âlimleri bu
mes'eleyi aldılar.
Hz. Osman (R.A.) da:
«Ana baba bir kardeş, ana bir
kardeşle müştereken vâris olur» buyurmuştur.
İmamı Mâlik ve İmamı Şafiî
(RA.) bu kavli almışlar ve bununla amel etmişlerdir,
Hz. Ömer (R.A.) da ilk
zamanlarda Hz. Ebû Bekirin (R.A.) kavli üzere buyururlardı. Sonra Hz. Ebû
Bekirin (R.A.) kavlinden Hz. Osman (R.A.)'in kavline rucû etti. Ve rucû etmesine
sebeb şöyledir:
Yukardaki mes'ele hakkında
sorulduğunda daha evvel kendi görüşü üzere fetva verib ana baba bir kardeşi
irsden mahrum ediyordu.
Ana baba bir kardeşden biri:
«Ya emîral müminin farz edelim ki, babamız hımar: eşek imiş. İkimiz de bir
anadan değil miyiz? dediğinde, Hz. Ömer (R.A.) düşünceye dalıp «filvaki bir
anadandır» diyerek üçte bir hissede müşterek kıldı. Bu sebebden «(mes'ele-i)
Hımârıye, müştereke ve Osmaniye» ismi verilmiştir.
MEVKUFAT, C. 2, 799
Mustafa Uysal , İzahlı
Mülteka El Ebhur Tercümesi,Ofset Yayınları 4/ 431-433.
Hacb = Lügatte, men etmek, kaldırmak ve def etmek
manalarına gelir.
Şer'î istılahda hacb: Bir
vârisin, diğer bir vâris bulunmasından dolayı bir şahsı tamamen veya kısmen
mirasdan men etmek ve mahrum etmek demektir.
HâciB'= Men eden kimseye
«Hâcib» denir.
Mahcub = Hacbolunan ve men
olunan kimseye de «mahcub» denir.
Sakıt = Başka vâris
bulunmasından dolayı tamamen irsden mahrum olan kimsedir. Babanın babasının,
baba ile irsden sukutu gibi.
Hacb-i hirman = Bir vârisi,
mirasdan tamamen mahrum etmektir' Hacb-i noksan = Bir vârisin, hissesini çokdan
aza indirmektir.
FERÂİZ VE İNTİKAL, 10
Mustafa Uysal , İzahlı Mülteka El Ebhur Tercümesi,Ofset
Yayınları 4/ 435-436.
Avl ■= Vârislerin paylarının (sehimlerinin)
yekûnu mes'elenin mahrecini tecâvüz etmektir.
Avliyye: Bir irs mes'elesidir
ki, bunda ashabı ferâizin toplu olarak vâris oldukları sehimleri, mes'elenin
mahrecinden ziyâde olur.
Bir misal: 3
Nısıf
4 Sülüsan
M
ele 6
Ana Baba bir iki
kız kardeş 4
7: avliye
Mustafa Uysal , İzahlı Mülteka El Ebhur Tercümesi,Ofset
Yayınları 4/ 438-440.
Mustafa Uysal , İzahlı Mülteka El Ebhur Tercümesi,Ofset
Yayınları 4/ 442-443.
İLGİLİ FETVALAR
Zeyd, karısı Hind ile bir
odada sakinler iken oda yanmakla Zeyd ve Hind de yanıp hangisi evvelce öldüğü
bilinmese, bunlardan her biri diğerine vâris olurlar mı?
ELCEVAP... Olmazlar. Her
birisinin malı diri olan vereselerine verilir. Bu surette Hind'in veresesi,
Hind'in, Zeyd'in zimmetinde olan meh-rini Zeyd'in malından tamamen almağa kadir
olurlar mı? ELCEVAP... Olurlar. BEHÇE, 634
Mustafa Uysal , İzahlı Mülteka El Ebhur Tercümesi,Ofset
Yayınları 4/ 444.
Mustafa Uysal , İzahlı Mülteka El Ebhur Tercümesi,Ofset
Yayınları 4/ 445.
Bir misal : K-
1 Rubû
M
Oğul I Ahmed
15
Oğul Hasan
Kız Fatma
ele
4 5
20
1 Südüs
K
Hasan öldü 6
M
ele
Müstekîr ı
Baba
Oğul Oğul Kız 6
Veli
Mehmed Şükrü Zeyneb
1
2 2
1
Bu mes'elede sonradan ölen
Hasan, birinci ölenin terekesinden düşen altı (6) sehirn kendisinin mes'elesinin
mahrecine müştekim olduğundan hiç bir cihetle muamele ve ameliyyeye lüzum
yoktur. Münâsaha yoluyla mes'ele yirmi (20) sehimden olup yukarda görüldüğü gibi
paylaştırılır.
FERÂİZ VE İNTİKAL, 133
Vefk := Biri diğerine taksimi kabil olmayıp her birinin
üçüncü bir adetle taksimi kabil olmasıdır. Buna «kasımı müşterek» denir.
Meselâ : 6 ile 4 bir birine
tamam olarak kabili taksim değildir. Fakat her biri bir adetle kabili taksimdir
ki, o adet de 2 dir. 6, 2 ye taksim edilince hârici kısmet 3 dür ve 4, 2 ye
taksim edilince hârici kısmet 2 dir. Şu halde 6 nın vefkı 3 ve 4 ün vefv: %
olmuş olur.
Mahreç (payda) : Terikc. ^:n
kaç kısma bölündüğünü gösteren adettir.
Meselâ : Mes'elede bir rubû
(dörtte bir) ve birde nısıf (yarı) sahibi vâris olsa, en küçük mahreç dörttür.
Veya bir sümün (sekizde bir) ve birde südüs (altıda bir) olsa, mahreç yirmi
dörttür.
Mustafa Uysal , İzahlı Mülteka El Ebhur Tercümesi,Ofset
Yayınları 4/ 446-448.
Mustafa Uysal , İzahlı Mülteka El Ebhur Tercümesi,Ofset
Yayınları 4/ 450-452.
Mustafa Uysal , İzahlı Mülteka El Ebhur Tercümesi,Ofset
Yayınları 4/ 454-455.
Mustafa Uysal , İzahlı Mülteka El Ebhur Tercümesi,Ofset
Yayınları 4/ 456-457.