Vaaz Kategorileri
İman Konuları
İbadet Konuları
Sosyal Konular
Ramazan Vaazları
Dini Günler ve Geceler
DİB Örnek Vaazları
Kur'an'dan Öğütler
Genel Konular
islam ve Aile
Görev,Sorumluluk,Ahlak
Mevlid-i Nebi Vaazları
Ana Menü
Çocuklar İçin
Kur'an Öğreniyorm
Dinimi Öğreniyorum
Dini Bilgiler
Oyunlar
Ansiklopedi ve sözlük
Osmanlıca Sözlük
İslam Ansiklopedisi
Dini Sözlük
Dini Terimler
Küçük Lügat
Dini Kitaplar
P.Hayatı Salih Suruç
Kur'an ve Bilim
Günümüzde İslam
Kıssadan Hisse
Ehli Sünnet Yolu
İslam Tasavvufu
En Güzel Örnek
Gıybet Hastalığı
Adım Adım Kurtuluş
Mesneviden Öyküler
Önceki Vaaz
Sahabe-İ Kiram

وَالسَّابِقُونَ اْلاَوَّلُونَ مِنَ الْمُهَاجِرِينَ وَاْلاَنْصَارِ وَالَّذِينَ اتَّبَعُوهُمْ بِاِحْسَانٍ رَضِىَ اللهُ عَنْهُمْ وَرَضُوا عَنْهُ وَاَعَدَّ لَهُمْ جَنَّاتٍ تَجْرِى تَحْتَهَا اْلاَنْهَارُ خَالِدِينَ فِيهَا اَبَدًا ذَلِكَ الْفَوْزُ الْعَظِيمُ
      "Muhacirlerden ve Ensar’dan İslam’a girmekte ilk öne geçenler ile bunlara tabi olanlar, Allah onlardan razı oldu onlarda Allah'tan razı oldular. Allah onlara altlarından nehirler akan cennetler hazırladıki içlerinde sonsuz kalacaklardır, işte büyük kurtuluş bu." Tevbe,9/ 100

       Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’e iman edip onu dünya gözü ile gören veya onun sohbetiyle şereflenen müslümana sahâbî denir. Çoğulu sahâbe ve ashâbdır. “Peygamber’in arkadaşları, dostları” demektir. Ashâb-ı kirâm, vahyin indirilişine şahit olmuş ve Resûlullâh’ın sünnetini bizzat kendisinden öğrenmiştir. Onlar, Kur’ân ve Sünnet tarafından ortaya konulan dinin hakikatlerini ilk ağızdan, en doğru şekilde öğrenmiş ve İslâm’ı, en güzel manâda yaşayarak sonrakilere örnek olmuşlardır.

       Sahabe-i kiram devrinde Allah’ın rızasını kazanmak en birinci esastı. Allah’ın rızası karşısında bir müminin, Allah ve Rasûlü’ne tercih edeceği hiçbir şey yoktu. Hatta onlar, sevgi ve alakasından az kuşkulandıkları zaman kendilerine münafık nazarıyla bakıyorlardı. İmam Kastalani’nin ifadesiyle, içinde Hz. Ömer ve Hz. Aişe Validemizin de bulunduğu yirmi kadar sahabi, kendilerinde nifak sıfatı var endişesini taşıyorlar ve korkuyorlardı. Âkıbetinden endişe edilen insan, emin olan, “Her şeyim yerinde ve cennetin en güzel yerine gireceğim” düşüncesinde olan, yani korkmayan insandır. Onlar devamlı korkuyorlardı ve içlerinde derin bir endişe vardı.

Sahabenin, Allah’a fevkalade bir bağlılığı vardı. Onlar, küfre ve nifaka götüren şeylerden, yılandan çıyandan korkar gibi korkuyorlardı. Allah rızasından başka hiçbir şey düşünmüyorlardı. Onlar, din adına, dinin bir tek meselesini terk etmekten endişe ediyorlardı.

Onları Bir Görseydiniz...

       Nitekim, Hilyetü’l-Evliya adlı eserinde Ebu Nuaym Hazretleri’nin naklettiğine göre, Sahabe efendilerimizdeki dini hassasiyete ve İslamî heyecana derin bir özlem duyan Hasan Basri Hazretleri, çağdaşı olan insanların hayatları ile Sahabenin yaşayışını kıyaslayıp çok üzüldüğü bir gün şöyle demiştir: “Yetmiş Bedir gazisine yetiştim. Onların çoğunun elbisesi basit bir yün kumaştan ibaret idi. Siz onları görseydiniz deli sanırdınız; onlar da sizin iyilerinizi görselerdi artık ahlakın kalmadığına hükmeder, kötülerinizi görselerdi onların hesap gününe bile inanmadıklarını söylerlerdi.”

Hazreti Ebu Bekir, adeta Habib-i Ekrem Efendimiz’le soluk alıp verirdi; O’nu bir süre göremezse kalbi daralır, içini hafakanlar kaplardı; O’nun huzuruna varıp gül cemalini seyretmeden de inşiraha eremezdi. Hep Yüce Dostunun selametini düşünür, gerekirse O’nu ölesiye müdafaa eder ve her türlü kötülükten korumaya çalışırdı. Bir keresinde müşrikler kendilerini zulmetten nura çağıran Rehber-i Ekmel’in (sallallahu aleyhi ve sellem) üzerine yürümüş ve O’na eziyet etmeye başlamışlardı. Bunu duyan Hazreti Sıddık, hemen koşup Rasûl-ü Ekrem’in önünde kollarını germiş ve Firavun’un huzurunda hakikatı haykıran Mü’min-i Âl-i Firavn gibi müşriklerin yüzlerine haksızlıklarını çarpmış, “Yazıklar olsun size! ‘Rabbim Allah’ dediği için bu masum insanın canına mı kıyacaksınız? Halbuki O, size Rabbinden apaçık delillerle gelmiştir” demişti. Müşrikler Hazreti Ebu Bekir’in bu coşkun çıkışı üzerine Peygamber Efendimiz’i bırakıp ona yönelmiş ve onu uzun süre öldüresiye dövmüşlerdi.

       Müşrikler bırakıp gittiklerinde Hazreti Sıddık çektiği acının şiddetinden bayılmıştı. Birkaç kişi onu sırtlayıp evine götürmüşlerdi. Saatlerce baygın yattıktan sonra ayıldığında ilk olarak “Rasûl-ü Ekrem’e (aleyhi ekmelüttehâyâ) ne oldu, Efendim nasıl şu anda?!.” diye sormuştu. Etraftakiler, Enbiyalar Serveri’nin iyi olduğunu söyleseler de Ebu Bekir (radiyallahu anh) tatmin olmamış, “Beni O’na götürün!..” demişti. Aile fertleri bir-iki lokma yemek yemesini, biraz su içip az dinlenmesini söylemişlerdi; ama o “Beni Efendime götürün!” diyerek ısrar etmiş ve Hepimizin Efendisi’ni görmeden de içi rahat etmemişti.

       Sahabe-i Kirâm'ın üstünlüklerini bildiren Âyet-i kerime ve Hadis-i şerifler pek çoktur;

كُنْتُمْ خَيْرَ اُمَّةٍ اُخْرِجَتْ لِلنَّاسِ تَأْمُرُونَ بِالْمَعْرُوفِ وَتَنْهَوْنَ عَنِ الْمُنْكَرِ وَتُؤْمِنُونَ بِاللهِ وَلَوْ اَمَنَ اَهْلُ الْكِتَابِ لَكَانَ خَيْرًا لَهُمْ مِنْهُمُ الْمُؤْمِنُونَ وَاَكْثَرُهُمُ الْفَاسِقُونَ

"Ey Muhammed siz beşeriyet için meydana çıkarılmış en hayırlı Ümmetsiniz. İyiliği emreder kötülükten alıkoyarsınız." Al-i İmran,3/ 110

لَكِنِ الرَّسُولُ وَالَّذِينَ اَمَنُوا مَعَهُ جَاهَدُوا بِاَمْوَالِهِمْ وَاَنْفُسِهِمْ وَاُولَئِكَ لَهُمُ الْخَيْرَاتُ وَاُولَئِكَ هُمُ الْمُفْلِحُونَ

"Bütün hayırlar onlar içindir işte bunlar kurtuluşa erenlerdir." Tevbe.9/ 88

وَاِنْ يُرِيدُوا اَنْ يَخْدَعُوكَ فَاِنَّ حَسْبَكَ اللهُ هُوَ الَّذِى اَيَّدَكَ بِنَصْرِهِ وَبِالْمُؤْمِنِينَ

"Ey peygamber, Allah ve tabi olan müminler sana yeter." Enfâl,8/62

       İslamiyet'e ve Peygamber efendimize sevgileride baglılıklarıda büyüktü. Onlardan bahsederken asla sıradan insanlardan bahseder gibi konuşmamalıyız. 

       Ashab-ı Kiram seçilmiş insanlardı, üstünlükleri diğer Ümetlerden çok fazlaydı.Onlar Hz. Muhammed'e sav ümmet olmuşlardı Ashâb-ı kirâm, Hz. Allah’ın rızasını kazanmak için mallarını mülklerini, ailelerini ve vatanlarını terk ederek, hicretin zorluklarına katlanmıştır. Onlar, İslâm için yeri geldiğinde canını feda etmiş ve yaptıkları bu fedakârlıktan dolayı Hz. Allah’ın medh-ü senasına mazhar olmuşlardır. Nitekim Yüce Allah:

وَالسَّابِقُونَ اْلاَوَّلُونَ مِنَ الْمُهَاجِرِينَ وَاْلاَنْصَارِ وَالَّذِينَ اتَّبَعُوهُمْ بِاِحْسَانٍ رَضِىَ اللهُ عَنْهُمْ وَرَضُوا عَنْهُ وَاَعَدَّ لَهُمْ جَنَّاتٍ تَجْرِى تَحْتَهَا اْلاَنْهَارُ خَالِدِينَ فِيهَا اَبَدًا ذَلِكَ الْفَوْزُ الْعَظِيمُ

...Muhacir ve ensârdan ilkler ve önde gidenler ve bir de iyilikte onlara tâbi olanlar var ya, Allah onlardan razı, onlar da Allah’tan razı oldular”  buyurarak ashâb-ı kiramdan memnun olduğunu beyan etmiştir.

Onların öğretmeni Kutlu Nebi’ydi

       Sahabe-i Kiram, mutlak fazilette herkesten üstündür. Mutlak üstünlük onlara aittir. Onlar küfür bataklığından çıkıp iman dairesine girmişler, yalanı ellerinin tersiyle itip doğruyla yüz yüze gelmişler ve her türlü iffetsizlik, çamur ve bataktan çıkıp gülistana girivermişlerdir. Sahabe-i Kiram’ın iman öncesi ve sonrası hayatları arasında birdenbire büyük bir mesafe meydana gelmiştir. Bu hayatların biri alabildiğine çirkin, diğeri ise alabildiğine güzel ve iç açıcıdır. Her ayet nâzil olduğunda, Allah’tan gelen emirler kendilerine gelip ulaştığında, onların içinde yeni bir alem, o yeni alemin ufuklarına doğru yeni pencereler açılıyordu. Sahabe-i Kiram, Peygamber Efendimiz’in beşeriyetinin üstünde harikulâde hallerine şahit oluyorlar, bizzat Nebi aleyhissalatü vesselam’dan ders alıyorlardı.

Ashab-ı Kiram, namazlarını Allah’ın huzurunda gibi sağlam bir kulluk havası içinde eda ediyorlardı. Cenab-ı Hak, böylesi dolu dolu namazlar kılan bir nesli bize de lütfetsin      

Onların Namazlarından bazı örnekler sunalım

Fudayl bin İyâz -radıyallahü anh- şöyle anlatır:

       "Ashab-ı Kiram (Allah onlardan razı olsun), sabaha girdikler zaman saçları dağınık, renkleri sararmış bir şekilde bulunurlardı. Geceyi secde edici, rükû edici olarak geçirirlerdi. Bazen uzun müddet kıyamda kalırlar, bazen de uzun müddet secdeye kapanırlardı. Aziz ve Celil olan Allah'ı andıkları zaman, rüzgarlı bir günde ağaç sallanır gibi sallanırlar; gözlerinden, elbiselerini ıslatıncaya ve yerde abdest suyu ölçüsünde eser bırakıncaya kadar yaş boşanırdı. Sabah olunca yüzlerine yağ sürerler, gözlerine sürme çekerler; halk içinde sanki geceyi hep uykuyla geçirmiş gibi çıkarlardı.

Sahabe-i Kiram, namaza durdukları zaman kendilerini Allah korkusu ve azameti kaplardı. Hazret-i Hasan -radıyallahü anh-, abdest alırken rengi değişirdi. Biri:

"- Niye böyle oluyorsun?" diye sorunca Hazret-i Hasan -radıyallahü anh-:

" Azametli, mutlak kudret sahibi, her istediğini derhal yapan bir sultanın huzuruna dikilme zamanı gelmiştir.

       Hz. Ali (r.a)'nin savaşta vücuduna saplanan okun namaz kılarken çıkarılması olayı meşhurdur. Nitekim bir keresinde baldırına bir ok saplanmıştı. Çıkarmak için uğraşılmış da çıkarılamamıştı, çok acı veri veriyordu. Hz. Ali'inin namaza durmasına ve okun bu ara da çıkarılmasına karar verildi. Nafile Namaz kılmaya başlayan Hz.Ali secdeye kapanınca, oku kuvvetle çektiler ve çıkardılar. Namazı bitirince etrafına bakınarak "oku çıkardınız mı?" diye soran Hz. Ali'ye Oradakiler çoktan çıkardık dediler.

       Hazret-i Ebû Bekir -radıyallahü anh- namazını hûşu ve kalp huzuru ile kılardı. Öyle ki namazda duruşları esnasında adeta bir cansız direk gibiydi.

Mücahit -radıyallahü anh-, Hazret-i Ebû Bekir ve Abdullah bin Zübeyr -radıyallahü anhüma-'nın namaz kılışlarını şöyle anlatıyor:

"Onlar namaz kılarken, sanki bir direk gibi hareketsiz dururlardı."

        Misver b. Mahreme diyor ki:

Ömer bin Hattab hançerlendikten sonra yanına geldim. Oradakilere:

"-Durumu nasıl?" dedim.

"-Gördüğün gibi." diye cevap verdiler.

"Namazı hatırlatarak onu uyandırın namazdan daha önemli dahi olsa, başka bir şeyi hatırlatarak onu uyandıramazsınız."dedim.

"-Ey müminlerin emiri! Namaz vakti geldi."dediler.

"-Ha! Peki kalkayım."dedi.

İslam'da namazı terk edenin durumunu düşündü. Yarasından kan aka aka namazını kıldı. (Teberani, Hayatü's sahabe)

       Hz Osman -radıyallahü anh-, bir suikast sonucu hançerle yaralandıktan sonra , sürekli kan kaybetmeye başladı. Ve komaya girdi. Bu durumda dahi namaz vakti geldiği söylenince kendine gelmiş namazını kılmış ve şöyle demişti:

"-Namazı terk edenin İslam'da yeri yoktur."

Hz Osman -radıyallahü anh- bütün geceyi uyanık geçirir ve bir rekatta tüm Ku'an'ı kerimi hatmettiği olurdu.           Hz. Ali -radıyallahü anh-'ın namaz vakti gelince, vücudu titremeye başlar ve yüzü sararırdı. Sebebini soranlara şöyle derdi:

       "Yerle göğün kaldıramadığı, dağların taşımaktan aciz kaldığı bir emaneti eda etme zamanı gelmiştir. Onu kusursuz olarak yapabilecek miyim, yapamayacak mıyım bilemiyorum.

Sâbit -radıyallahü anh- diyor ki:

"Zübeyr oğlu Abdullah namaz kılarken, sanki ayakta dikili bir ağaç gibi dururdu. Kendini namaza öyle verirdi."

       Başka bir Zât şöyle diyor:

      İbn-i Zübeyr secdeyi öyle uzun ve hareketsiz yapardı ki, kuşlar gelir, omzuna konardı. Bazen de öyle rükû ederdi ki, bütün gece rükû ile geçerdi. Bazen de secdeyi uzatır, butün geceyi secde ile geçirirdi.

       İbn-i Zübeyr Hazretleri, yapılan bir saldırıda evde namaz kılıyordu. Atılan şey mescidin kapısına çarptı. Duvardan sıçrayan bir parça da İbn-i Zübeyr -radıyallahü anh- 'ın boğazı ile sakalı arasına çarptı. Buna rağmen o, ne namazını bozdu, ne rükû ve secdesini kısalttı. Bir keresinde namaz kılarken, Haşim isimli oğlu yanında yatıyordu. Tavandan bir yılan atıldı, oğluna sarıldı. Çocuk feryat etmeye başladı. Ev halkı yetiştiler bir gürültü koptu, yılanı öldürdüler. İbn-i Zübeyr namazını sükunetle kılmaya devam etti. Selam verdikten sonra :

"-Gürültüye benzer bir şey işittim, neydi o?" buyurdu. Hanımı:

"-Allah sana acısın! Çocuğun ölüyordu. Senin haberin olmadı mı?" dedi.

Buna karşılık İbn-i Zübeyr Hazretleri şöyle cevap verdi:

"-Allah hayrını versin! Eğer namazda başka bir şeyle ilgilenseydim, namaz nerede kalırdı?"

      Bir sabah erkenden O büyük îmânlı Sahâbînin zincirlerini çözüp, zindandan çıkardılar. Mekke dışında Ten'im denilen yere götürdüler. Çünkü bütün mel'anetlerini, orada yapmayı âdet edinmişlerdi.

Bu iki Allah ve Resûlullah dostu ise, heyecanlı değildiler. Yolda karşılaşıp görüşen bu iki Sahâbî kucaklaşarak birbirlerine uğradıkları belâya sabretmelerini tavsiye ettiler.

Az sonra bir müşrik bağırdı:

- Ey Hubeyb! Sen bizim babamızı, Hâris bin Âmir'i öldürdün. Bugün onun intikamını senden alacağız. Ölmeden önce bir isteğin var mı?

Hubeyb bin Adiy gâyet sâkin, şunları söyledi:

- Yaşatan ve öldüren ve öldükten sonra gene diriltecek olan, yalnız Cenâb-ı Allahtır.. O'na binlerce hamd olsun.

Darağacında namaz

Müşrikler hayretle tekrar sordular:

- Ölmeden önce son bir arzun yok mudur?

- Beni bırakınız iki rekât namaz kılayım...

- Kıl orada.

Elleri ve ayakları çözülen Hz. Hubeyb, hemen namaza durup, büyük bir sükûnet içinde huşû' ile iki rekât namaz kıldı. Cenâbı Hakka son duâlarını yaptı.

Toplanan müşrikler, kadınlar, çocuklar heyecanla onu seyrediyorlardı. Namazını bitirdikten sonra

- Vallahi eğer ölümden korkarak namazı uzattığımı zannetmeyecek olsaydınız, namazı uzatırdım ve daha çok kılardım, dedi.

Böylece idam edilirken iki rekât namazı ilk kılan, âdet ve sünnet olmasına sebep olan Hubeyb bin Adiy'dir. Peygamber efendimiz, onun idam edilirken iki rekât namaz kıldığını işitince bu hareketini yerinde ve uygun bulmuştur.

                                   Kaynak: Osman ERSAN, Gözümün Nûru Namaz, Erkam Yayınları. 

Dünya Onları Değiştiremedi

       Bütün Ashab-ı Kiram aynı Peygamber aşkıyla ve aynı İslamî heyecanla yaşadılar. Dinleri uğruna her türlü meşakkate katlandılar. Çoğu zaman aç, susuz kaldılar, dayandılar. Bazen bir hurmayı üç-beş kişi paylaştılar; ama hallerinden şikayet etmediler. Ekseriyetinin evi barkı hiç olmadı, hep mescidin bir köşesinde yatıp kalktılar; fakat, fakirliklerini mahrumiyet bile saymadılar, aldırmadılar.

       Kovuldular, dövüldüler; kızgın çöllerde ateşten kumlara yatırıldılar, koca koca kayaların altında bırakıldılar.. binbir türlü işkencelere maruz kaldılar; ne var ki onlar sabrettiler, hep sabrettiler. “Hicret” denince, yurda-yuvaya kısacık bir veda nazarı atfedip hemen sefere koyuldular; “Mücahede” emrini duyunca aileleriyle helalleşip yola revan oldular; cihanın dört bir yanına irşad seferleri yapmak icap edince de sevdiklerini Allah’a ısmarlayıp en uzak diyarları vatan tuttular.

       Gün geldi, o ızdıraplı dönemi arkada bıraktılar; Cenâb-ı Allah önlerini açtı, hepsi muzaffer birer kahraman oldular. Dünya yüzlerine gülmeye başladı, herbirine ganimetten bir miktar ayrıldı; çok büyük servetlere kavuştular. Bazıları vilayetlere vali olarak atandılar, kimileri de daha başka idarî vazifeler aldılar. Dünya değişti, onları kuşatan zorluklar geçip gitti ama onlar hiç değişmediler. Vali oldukları zaman bile ekmeklerinin yanına bir katık istemediler. Ganimetleri kendileri için harcamadılar, mal-mülk sevdasına asla kapılmadılar. Onlar hep ahireti düşündüler, hep öteler mülahazasıyla soluklandılar.

       Evet, mesuliyet ve hesap duygusu altında adeta kemikleri çatırdayan Sahabe-i Güzin efendilerimiz, kılı kırk yararcasına titiz bir hayat yaşadılar. Mesela, Hazreti Ebû Bekir (radiyallahu anh) halife seçildikten sonra da komşularının koyunlarını sağarak geçimini sağlamaya devam etmişti. Bir müddet sonra, önde gelen sahabi efendilerimizin ısrarları üzerine, cüz'î bir maaşa razı olup koyun sağmaktan vazgeçmişti. Hizmetine mukabil maaş almak ona çok ağır gelmişti ama devlet işlerini aksatmamak için buna katlanmıştı. Bununla beraber, kendisine takdir edilen parayı kullanırken elleri titrerdi. Ahirete göçtüğü zaman, “Benden sonraki halifeye verilsin!” diyerek geride küçük bir küp bırakmıştı. İkinci Halife Hazreti Ömer’in huzurunda açılan küpten küçük küçük paracıklar ve bir de mektup çıkmıştı. Kısacık namede şöyle deniyordu: “Bana tahsis ettiğiniz maaş bazı günler fazla geldi. Bunu harcamaktan Allah'a karşı haya ettim; zira bu, halkın malıdır, devletin hazinesine katılmalıdır.” Hazreti Ömer, bu manzara karşısında gözyaşlarını tutamamış ve “Ey Ebu Bekir, bize örnek bir hayat bıraktın.” demişti. Demişti ama onun hayatı da selefininkinden geri kalır gibi değildi; çünkü o da diğer bütün Kur’an talebeleri misillü her zaman ahirete müteveccihti.

İslam’ın Mecnunları

       Bu konuda, Abdullah İbn-i Hüzafetü’s-Sehmî binlerce hüsn-ü misalden sadece biridir: Bizanslılar onu esir edip, akla-hayale gelmedik her türlü vahşice işkenceye maruz bıraktıktan sonra idamına karar verirler. Karar kendisine tebliğ edilince Abdullah İbn-i Hüzafetü’s-Sehmî ağlamaya başlar. O ana kadar bu yüce sahabiyi defalarca kaynar suya sokan, atların arkasına bağlayıp sürükleyen ve dayanıklılığı karşısında hayrete düşüp, hayranlık içinde “Keşke bu, bizim dinimizi kabul edip bizden biri olsa!..” demekten kendilerini alamayan Bizanslılar, evvelki bütün eziyetlere katlanan bu büyük insanın o anda ağladığını görünce şaşkınlıklarını gizleyemez ve ona “Niçin ağlıyorsun, yoksa korkuyor musun?” diye sorarlar. Hazreti Abdullah, “Korkmak da ne demek!.. Böyle bir tek canla ve yalnız başıma gideceğim için üzülüyorum. Arzu ederdim ki, başımdaki saçlarım adedince canım olsaydı da hepsini Allah’ın ve Rasûlü’nün uğrunda feda etseydim; ya da sizden birine Rabbimi anlatabilseydim de ben ölsem bile onun kurtulmasına vesile olsaydım. Heyhat, şu anda buna muktedir değilim ve sadece bir insan olarak, basitçe öldüğüm için kederleniyorum!..”

Bu cevap karşısında Bizanslıların hayranlığı bir kat daha artar ve bu kahraman adamın ölmesine razı olamazlar; bir bahaneyle onu idam etmekten vazgeçmek isterler. Abdullah İbn-i Hüzafetü’s-Sehmî’ye bir daha düşünmesi ve kendi dinlerine dönmesi için üç dakikalık fırsat verdiklerini söylemek ve onu razı etmek için rahiplerini gönderirler. Hak Dostu, kendisine lütufkâr bir tavırla nazar eden râhibe döner ve şöyle der: “Aziz peder, bana verdiğin şu üç dakikalık fırsattan ötürü bilsen sana nasıl minnettarlık duyuyorum! Zira, şu kısacık zaman içinde Hak din olan İslam’ı sana anlatabilirsem, artık ölsem de gam yemem. Sana ebediyet yolunu gösterdikten sonra ölüme seve seve giderim!”
SAHABE-İ KİRAM; Üç guruptur,

MUHACİRLER: Mekke şehri alınmadan önce Mekke'den veya başka yerlerden vatanlarını yakınlarını terk ederek, Medine şehrine hicret edenlerdir
ENSAR: Peygamber  efendimize ve muhacirlere her türlü yardımda ve fedakarlıkta bulunacaklarına söz veren, Medine şehrinde yada bu şehre yakın yerlerde bulunan Müslümanlardır.
DİĞER ASHABI KİRAM: Mekke şehri alındığı zaman ve daha sonra, Mekke'de veya başka yerde imana gelenlerdir.

Uhud Savaşında Ashab'ın yiğit ve mert delikanlılarından Mus'ab İbn Umeyr r.a, İslam sancağı elindeyken şehid olmuştu. Ahzap 33/23 ayetinin, onun eli kesilip mızraklanmasına rağmen sancağı elinden bırakmamasından sonra nazil olduğu söylenmektedir.

"Mümin’lerden öyle er kişiler vardırki, Allah'a verdikleri sözde sadakat ettiler. Kimi adağını ödedi şehit oldu ,kimide şehit olmayı bekliyor.Onlar verdikleri sözü asla değiştirmediler."
Ahzap,33/23

SAHABE-İ KİRAM HAKKINDAKİ HADİSLER;

"Ashabıma dil uzatıp kötü söz söylemekte Allah'tan korkunuz, benden sonra onları kötü niyetlerinize, düşmanlığınıza hedef tutmayınız. Nefislerinize uyup kin bağlamayınız, onları sevenler beni sevdikleri için severler, onları sevmeyenler beni sevmedikleri için sevmezler." Tirmizi, Sünen

"Ashabıma dil uzatmayınız, Allah'ın laneti onlara dil uzatanların üzerine olsun." Hatib

قال النبي صلي الله عليه وسلم:

"اَصْحاَبِي كَالنُّجُومِ فَبِاَيِّهِمْ اِقْتَدَيْتُمْ اِهْتَدَيْتُمْ

“Ashabım yıldızlar gibidir, hangisine uyursanız hidayete erersiniz”

“Ashâbıma kötü söz söylemeyin. Allah’a yemin olsun ki sizden birinizin Uhud dağı kadar altını olsa da tamamını Allah yolunda infak etse, onların cömertliğine hatta bunun yarısına bile ulaşamaz”

 

YAZAR: Kadir Hatipoglu - Kasım 07 2014 07:44:54 · Adobe Reader Belgesi · Microsoft Word Belgesi · Yazdır
Önceki Vaaz
Online Bağış
Hediyen Dünyanın En Güzel Hediyesi Olsun
Haftanın Hutbesi
16.02.2024 Dünyayı Barış Ve İtidale Çağırıyoruz
09.02.2024 Hayatı Değerli Kılan Ölçü: İman
02.02.2024 Rabbimiz, Müminleri Yalnız Ve Yardımsız Bırakmaz
26.01.2024 Mülk Sûresinden Mesajlar
19.01.2024 Bizi Güçlü Kılan, Birlik Ve Beraberliğimizdir
12.01.2024 Allah’ın Rahmet Ve İnayetine Sığınmanın Adı: Eûzü-Besmele
Kur'an-ı Kerim Dinle
DİB Kur'an Portalı
Ramazan Pakdil Sureler
Bünyamin Topçuoğlu
Bünyamin T.oğlu Aşirler
İlhan Tok Hatim
Abdussamed Hatim
Abdul Rahman Al Sudais
Ahmed Al Ajmi Hatim
F.Çollak Görüntülü Hatim
İshak Daniş Hatim
5 Hafız OK takipli Hatim
Mehmet Emin Ay Hatim
İsmail Biçer Ok Takipli
İsmail Biçer Aşr-ı Şerifler
114 Sure 114 Hafız
S.Hafızlar Görüntülü
Kur'an International
Tefsir
Cüz Cüz Kur’an Özeti
Her Cüzden Üç Mesaj
Elmalı Tefsiri
Elmalı Meali
Fizilali Kur'an
DİB Kuran Meali
Kur'an-ı Nasıl Anlayalım
Fıkıh
K.İslam Fıkhı
R. Muhtar-İbn-i Abidin
Gurer Ve Dürer
Mülteka El Ebhur
Kuduri Tercümesi
Nûru'l-îzâh Tercümesi
Büyük Şafi Fıkhı
Detaylarıyla Namaz
Hadis
Kütübüs-Sitte
Sahihi Buhari
Riyazüs Salihin
Ellü'lüü vel-Mercan
Hadis El Kitabı
40 Hadis ve izahı
Uydurma Hadisler
Üye Adı
Parola

Şifremi unuttum -
Sayfa oluşturulma süresi: 0.01 saniye 14,830,058 Tekil Ziyaretçi
Copyright © 2012 islamda Hayat
Sitemizdeki Vaaz, Hutbe ve Yazılar kaynak göstermek şartı önceden izin Almadan Ticari Amaçlar Dışında Kullanmak Serbestir.

Tüm Bilgiler Ümmete Vakıftır copyright © 2002 - 2024