Allah’a sonsuz bir güven beslemek, her zaman ve mekânda O’nun yardımından, himayesinden emîn olmak... İşte Yaratana bağlılığın zirve noktası budur. Zaten Allah’ın kudretine, merhametine ve yardımına güveni beraberinde getirmeyen bir iman kâmil bir iman olarak nitelendirilemez.
İnsanlar kulluk görevlerini yerine getirirken birtakım hatalar işleyebilir, bazı konularda eksiklikleri de olabilir. Amellerdeki eksiklikler insanları endişeye düşürür. Acaba öbür dünyada “halimiz nice olacak” diye korku ve endişeye kapılırlar.
Allah’ın kulları kusur ve kabahatleri Allah’a karşı işledikleri için, hem ondan af dilemeye utanırlar, hem de sadece ondan af dilemeyi yeterli görmezler. Bir yandan Allah’ın affına, rahmet ve merhametine sığınırken, öte yandan da Allah katında kendilerini destekleyecek, kendilerine yardımcı olacak ve elinden tutacak birini ararlar. Rabbimizin katında önemli bir yere sahip olan birinin, kendilerine şefaat etmesini isterler.
"Ey Peygamber! Eşlerinin rızasını arayarak, Allah'ın sana helâl kıldığı şeyi niçin sen kendine haram ediyorsun? Allah çok bağışlayandır, çok merhamet edendir." (Tahrim, 66/1)
Bu ayet, yüce kitabımız Kur’an’ın Tahrim suresinin ilk ayetidir. Sure adını ilk ayette geçen “Haram Kılma” ifadesinden almaktadır. Sözlükte yasak anlamına gelen haram, dinî bir terim olarak, kesin bir delille, açık bir şekilde yapılmaması istenen fiildir.
Bu ayetteki sesleniş, özelde Peygamberimize olsa da genelde tüm inananlaradır. Bilhassa teşri açısından yani Allah adına hüküm koyma açısından konuya baktığımız zaman
Allah’ın kesin ve bağlayıcı bir ifade ve üslupla yasakladığı fiillere haram denmektedir. Haramı belirleme yetkisi yalnız Allah’a aittir. O’nun dışında hiç kimsenin haramı belirleme yetkisi yoktur. Peygamberimizin bu konudaki hadisleri ise, Allah’ın iradesi ve hükmünü açıklamaktan ibarettir.
İslam dinini kabul eden, kendisini yalnız Allah’a teslim eden, yalnız O’na kul olan ve yalnız O’na ibadet eden insana Müslüman deriz. Hz. Peygamberin Allah’tan vahiy yoluyla alıp insanlara tebliğ ettiği şeylere inanan kişiye ise mümin deriz. Daha geniş ifadeyle, mümin; ‘Allah’ın varlığına ve birliğine, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe, kaza ve kadere, yani hayır ve şerrin Allah tarafından yaratıldığına ve ölümden sonra dirilmenin gerçek olduğuna inanan insandır.’
İnsan olarak bizleri derinden etkileyen en acı duygulardan biri yalnızlıktır. Yalnızlık biyolojik olarak tek başına kalmışlık değildir. Çoğu zaman kalabalıklar arasında da kendimizi yalnız hissettiğimiz anlar olmuştur. Bunun dışında rızık telaşı gibi ruhsal bunalıma girmemize yol açan veya bizi huzursuz eden başka sebepler de vardır. Kaynağı ne olursa olsun maddî sıkıntılar, kalbinde manevî bir boşluk olanlar için telafisi mümkün olmayan felaketlere yol açar. Bu sıkıntılara göğüs gerebilmenin tek bir yolu vardır. O da kalbimizi manen doyuma ulaştırmaktır. Ele aldığımız âyet, bu doyuma nasıl ulaşabileceğimizi öğretiyor bizlere: Allah’ı zikrederek.
İhsan, Allah’ı görür gibi, kulluk etmektir. Zaten işin özü de kulluğu bu duygu ile yerine getirebilmektir. İhsan kelime anlamında olduğu gibi, hem iyilik yapmak, hem de yaptığı işi Allah’ın kendini gördüğünün bilinciyle en iyi şekilde yapmaktır. Cebrail (a.s) Peygamberimiz (s.a.s)’e ihsanı bu şekilde tarif etmiştir. En genel anlamıyla ihsan, “iyi niyet ve ihlâsla, bütün işlerin en hayırlısını ve en güzelini en iyi şekilde yapma” anlamında kullanılır.
Bizler Rabbimizin bu emrini severek ve isteyerek yerine getirmeliyiz. Çünkü sahip olduğumuz bütün nimetler Allah’tan gelmektedir. Ayrıca Allah, gönderdiği ilahi emirler vasıtasıyla bizi karanlıktan aydınlığa çıkarmış, bize doğru yolu göstermiştir.
Bu ayetlerde iki farklı insan tipi ile karşılaşıyoruz. Bunlardan birincisi, Allah’ın indirdiği hakikatlerin farkında olan ve O’nun indirdiği her şeyin “Gerçek” olduğunu bilen, diğeri de bu gerçekleri görmemek için gözünü ve gönlünü kapatan ve böylece Hakk’a karşı duyarsız kalan kişidir. Rabbimizden bizlere Rahmet olarak indirilen Kur’an’ın “Hakk” olduğunu anlamamak, bilmemek “kör” olmakla eşdeğer tutulmuştur.
Allah’a şükretmek deyince anlamamız gereken şey; Allah’ın bize verdiği nimetlere karşı O’nu dilimizle övmek, kalbimize O’nun sevgisini yerleştirmek ve O’na boyun eğerek emirlerini yerine getirmektir.