Eğer şiddetli bir elem
(ve ızdırab) yüzünden hastanın ayakta ıamaz kılması büsbütün imkansızlaşır veya zorlaşırsa, yahut
da bu yüzden hastalığının artmasından veya (iyileşmesinin) yavaş-amasından
korkutursa, (hasta), dilediği gibi otururki en
doğrusu da budur ve namazını oturduğu yerde rükû ve secdeyle kılar. Eğer böyle
bir durum mevcut) değilse durabildiği ölçüde ayakta iurur (ve
namazını öyle kılar.)
Rükû ve secde etmek de
mümkün değilse oturduğu yerde îmâ ile kılar. îmâ ederken rükû için eğildiğinden
daha fazla eğilir, aksi halde caiz olmaz. Üzerine secde etmek için yüzüne doğru
herhangi birşey yükseltmez. Ancak, yükseltmekle
beraber başını da aşa caiz olur, aksi
halde caiz olmaz
Oturmak da imkânsızlaşırs a, sırt üstü, yahut yan tarafın ıtarak îmâ eder, (ancak) birinci (şekilde îmâ etmek) daha
iyidir! !ırt üstü yatanlar) yüzlerinin gök yüzüne
doğru değil de kıbleye jnelmesini temin için
başlarının altına yastık koyarlar. Bir de lyaklarım)
kıbleye doğru uzatmamak için dizlerini mümkünse rukarı)
kaldırmaları uygun olur.
Eğer (hastanın) îmâ
ile de kılması mümkün olmazsa, (kendi-ine) söylenilenleri anladığı sürece
namazı tehir eder. el-Hidâ-e'de
doğru olanın bu olduğu söylenilmiştir. el-Hidâye
sahibi, "et-\cnıs ve'l-Mezîd'de, beş vakit namazdan daha
fazla (bir aüddetle)
îmâ edemeyecek bir halde
kalırsa, (kendisine) öylenilenleri anlasa bile hastanın, (kılamadığı)
namazlarını kaza itmeyeceği kesin (bir dille) ifâde edilmiştir. Bunu Kâdîhan loğruladığı gibi aynı
husus el-Muhît'te de doğrulanmış olup şeyhu'l-İslâm (Hâherzâde) ile Fahru'l-İslâm (es-Serahsî) dahi bu görüşü tercih etmişlerdir. ez-Zahiriyye'de bunun (diğer görüşler çerisinde en sağlamı ve)
en açığı olduğu, fetvanın da bu yönde serildiği soylenilmektedir.
Öte yandan bu görüşün tercihe şayan olduğunu söyleyen el-Hulâsa'yı ei-Yenâbî' doğrulamış ve Ve'l-Vâlicî de teyid etmiştir,
Allah Teâlâ hepsini rahmetiyle kucaklasın.
Ayakta (kılmaya)
muktedir olanlar, namazlarını gözüyle, kalbiyle ve kaşıyla îmâ ederek
kılamazlar. Rükû ve secde edemeyenler (ise namazlarını) oturarak ve îmâ ile
kılarlar. (Namaza sağlıklı başlamışken, namaz içinde herhangi) bir hastalığa
yakalananlar îmâ ile dahi olsa güçleri yettiği nisbette
(namazı) tamamlarlar ki (ulemâ arasmda yaygın ve)
meşhur olan (görüş) budur. Oturduğu yerde rükû ve secdeyle namaz kılan (hasta)lar, iyileştikleri takdirde (namazlarına ayakta) devam
ederler. Ama îmâ ile (kılanlar iyileşince) devam edemezler. Beş vakit namaz
boyunca delirmiş olarak veya baygın bir halde kalanlar namazlarım kaza ederler,
daha fazla (bir müddetle bu halde) kalanlar kaza etmezler.
Rivayet
olunduğuna göre îmrân b. Husayn
(Radıyallahu anh),
"Bende basur vardı, Peygamber (Aleyhissalâtü
vesselâm)'e nasıl namaz kılacağımı sordum; o da:
«— Mümkünse ayakta kıl,
değilse oturarak kıl, bu da mümkün olmazsa yan (yatarak) kıl"
buyurdu" demiştir. Burada, (şer'î emirlerle) mükellef olan-1 lara îslâm şeriatının sağladığı
kolaylık açıkça kendini göstermektedir. Allah | Teâlâ'nm
insanlara, güçlerinin yetmeyeceği şeyleri teklif etmeyeceği, ibâdet| ve tâatin, güç ve takat sınırları çerçevesinde bulunduğu (islâm'da) genel biri esastır. Bu da gösteriyor ki,
hastalık, yolculuk ve şiddetli korku sebebiyle| borç olmaktan çıkmayan namaz,
diğer ibâdetler arasında yüksek (ve seçkin bir mevkiye
sahiptir. Allah'ın, mümkün olan her durumda kullarına namazlarını eda edebilme
kolaylığını göstermesi O'nun sadece bir lütfudur,
Bağdaş kurma ve rahatça tatbik edilebilecek diğer
oturuş biçimleri kasdedi liyor.
Yani, tam olarak ayakta durmak imkânsız ve zor değilse
ayakta ne ölçüde durabiliyorsa o ölçüde durur.
Yani başını hiç aşağı eğmez ise namaz caiz olmaz.
Çünkü Taberânî'nin rivayet ettiği bir hadîs-i şerifte
Rasûlullah (Aleyhissal&tü vesselam) şöyle buyurmuştur:
"Sizlerden secde
etmeye gücü yetenler secde etsin, gücü yetmeyenler, üzerine secde etmek için
(yukarıya) birşey kaldırmasın ve başıyla imâ ederek
rükû ve secde etsin."