Vaaz Kategorileri
İman Konuları
İbadet Konuları
Sosyal Konular
Ramazan Vaazları
Dini Günler ve Geceler
DİB Örnek Vaazları
Kur'an'dan Öğütler
Genel Konular
islam ve Aile
Görev,Sorumluluk,Ahlak
Mevlid-i Nebi Vaazları
Ana Menü
Çocuklar İçin
Kur'an Öğreniyorm
Dinimi Öğreniyorum
Dini Bilgiler
Oyunlar
Ansiklopedi ve sözlük
Osmanlıca Sözlük
İslam Ansiklopedisi
Dini Sözlük
Dini Terimler
Küçük Lügat
Dini Kitaplar
P.Hayatı Salih Suruç
Kur'an ve Bilim
Günümüzde İslam
Kıssadan Hisse
Ehli Sünnet Yolu
İslam Tasavvufu
En Güzel Örnek
Gıybet Hastalığı
Adım Adım Kurtuluş
Mesneviden Öyküler
Reddül Muhtar,İbn-i Abidin

ZİRAAT ORTAKÇILIĞI (MUZARAA) KİTABI

METİN

Ziraat ortakçılığının şüf'a konusu ile ilgisi açıktır.

Muzaraa sözlükte; zer'u» kökünden «mufâale» vezninde mastardır. Bir terim olarak ise; ürünün bir

kısmı karşılığında ziraat üzerine yapılan bir akittir.

Ziraat ortakçılığının rükünleri ise dörttür: Tarla, tohum, iş ve öküz.

Ebû Hanîfe'ye göre ziraat ortakçılığı sözleşmesi geçerli değildir. Çün-kü bu değirmencinin ölçeği

gibidir. İmameyne göre ise, hakkın buna ih-tiyacı bulunduğundan geçerlidir. İmameynin görüşü ile

fetva verilmiştir. Diğer yandan ziraat ortakçılığı mudârebeye kıyasla sahih kabul edilmiş-tir.

Muzâraanın geçerli olması için gerekli olan şartlar sekiz tanedir:

1 - Akdin konusu olan yerin ekine elverişli olması,

2 - Tarafların, ziraat ortakçılığı yapmaya ehliyetli olması,

3 - Ürünün yetişme süresinin zikredilmesi, buna göre; ekinin yeti-şemeyeceği bir süre şart

koşulursa, akit fasit olur.

Taraflardan birisinin erişemeyeceği ölçüde uzun bîr süre şart koş-mamak da gerekir. Aksi halde

akit fasit olur. Bazı alimler «Bizim ülke-mizde süreyi beyan etmeden de ziraat ortakçılığı geçerli

olur» demişler-dir. Bu takdirde akit ile yetişen ürüne bağlı olur. Fetva da bu görüş üze-rinedir.

Müctebâ ve Bezzâziye. Musannıf da bunu benimsemiştir.

4 - Tohumu hangi tarafın vereceğinin belirlenmesi, bazı alimlere göre bunu örf tayin eder.

5 - Ekilecek tohumun cinsini belirlemek gerekir. Miktarın belirlenmesi gerekmez. Çünkü tohumun

miktarı yerin bilinmesiyle bilinir.

İhtiyar da ne kadar ekileceğinin zikredilmesinin şart olduğu söy-lenmiştir.

6 - Tohum sahibi olmayan çalışanın hissesini zikretmek de şarttır. Eğer tohum sahibinin hissesini

beyan etseler, diğer çalışanı beyan et-meseler, istihsanen sahihtir.

7 - Yeri teslim etmek de şarttır. Velev tohumu ile olsun.

8 - Elde edilecek ürünü paylaşma şeklinin belirlenmesi gerekir.

Sonra musannif en son şart üzerine şunu ayrıntı yapmıştır: Tohum sahibi veya eken için belirli bir

ölçeği şart koşsalar veya tarlanın belirli bir yerinden çıkanı birisine şart koşsalar, veya tohum

sahibinin tohumunu almasından sonra kalan kısmın taksimini şart koşsalar, veya muvazzaf haracı

çıktıktan sonra kalanın ikiyi taksim edilmesini şart koşsalar, veya muvazzaf haracı çıktıktan sonra

kalanın ikiyi taksim edilmesini şart koş-salar, ziraat ortakçılığı bâtıl olur. Ama bunun aksine

mukâseme haracı gibi üçte bir veya dörtte birini veyahut yerin öşrünün taksiminden önce

çıkarılmasını şart koşsalar, bâtıl olmaz. Çünkü bu ya yer içindir veya iki-sinden birisi içindir. Zira

onlar muşadır, şirketin kesilmesine vesile ol-maz.

Yine, samanı birisine, taneyi diğerine şart koşsalar, bâtıl olur. Çün-kü asıl maksat olan şeyden

şirket kesilmektedir. Tanenin yarı yarıya taksimini, samanın da tohum sahibinden başkasına

verilmesini şart koş-salar, yine bâtıl olur. Çünkü bu şart, aktin gerektirdiğinin aksinedir.

Samanın yarı yarıya bölünmesini tanenin d-e birisine verilmesini şart kılsalar, yine ziraat ortakçılığı

akdi batıl olur. Çünkü burada da akitten kasdedilen tanede ortaklık kesilmiş olur. Ama eğer tanenin

yarı yarıya, samanın da yalnız tohum sahibine verilmesini şart koşarlarsa nitekim ektin gerektirdiği

de ancak budur, veya samandan hiç söz etmeseler, o zaman akit sahih olur. Saman da tohum

sahibinin olur. Musannif da Sadrı Şeria ve diğerlerine uyarak böyle hüküm vermiştir. Bazı âlimler

tarafından da, «Taneyi yarı yarıya bölseler, samandan hiç bahsetmeseler yine saman da taneye tabi

olarak ikisi arasında yarı yarıya taksim edi-lir.» denilmiştir. Şu kadar var ki, Mülteka sahibi ikinci

görüşe dayanmış-tır. Zira o bunu zikrederek-söyle demiştir: «Saman aralarında olur. Bazı âlimler

tarafından da, «Eğer akitte saman hakkında konuşulmazsa, sa-man tohum sahibinin olur

denilmiştir.»

Ben derim ki: Kınye adlı eserden naklen Vehbâniye şerhinde şöyle denilmiştir: «Ürünün dörtte biri

ile ziraat yapan kimsenin soman üzerinde herhangi bir hakkı olmaz. Ama üçte biri ile ziraat yaparsa,

samanın ya-rısına hak kazanır.»

Ziraat ortakçılığı akdi tarla ve tohum Zeyd'in olsa, öküz ve çalış-mak da diğer bir kimsenin olsa,


 

 

veya tarla Zeyd'in olsa, geri kalan di-ğerinin olsa, veya çalışmak birisinden, tarla, tohum ve öküz

birisinden olsa, işte bu üç mesele de caizdir.

İZAH

Ziraat ortakçılığına muhabara ve muhakale de denilir. Irak'lılar da kara derler. Bunun açıklaması

Minah'tadır.

«İlgisi açıktır ilh...» İlgisi şudur: Çıkan ürün taksim edilir.

«Zer' kelimesinden müfâale veznindedir ilh...» Bedâye'de Bedâyî,

adlı eserde müfâale vezninin kendi babı üzerine olduğu zikredilmiştir. Çünkü, Zer' kelimesi sözlükte

ve bir terim olarak ziraat yapmak anlamı-na gelir. Kuldan beklenen de bitkilerin meydana gelmesine

sebeb olmak-tan ibarettir. Bu da taraflardan birisinin çalışması, diğerinin de âletleri vermesiyle

mümkün olur. Ancak bu terim, halkın örfünde ziraatta çalı-şana tahsis edilmiştir. Halkın örfünde

dört ayaklı hayvanlara dâbbe ismi verilmesi gibi.

Veya denilir ki, müfâale vezni bazan müdâvât ve muâlece kelimeleri gibi yalnız bir kimsede

bulunanda da kullanılır.

Hamevî diyor ki: «Bunların hiç birisine ihtiyaç yoktur. Zira fakihler bu lafzı nakletmiş ve bunu bu

akte izim kılmıştır.» Ebussuud. Özetle.

Ben derim ki: Hamevî'nin sözünde bir görüş vardır. Çünkü burada söz, kelimenin İstılahı anlamı

üzerinde değil sözlük anlamı üzerindedir.

«Zer kelimesinden ilh...» Zer' kelimesi, tohumu atmak anlamın-dadır. Tohum atılacak yer de

Kâmus'ta olduğu gibi, mezra'dır. Ancak şu kadar var ki, burada zer' kelimesinin kullanılması

mecazîdir. Çünkü

zer' kelimesinin gerçek anlamı imbattır. Bundan dolayı Rasulullah (s.a.v.), «Hiç kimse «Ben ekini

bitirdim.» demesin, «Ben tohumu ektim» desin.» buyurmuştur. Nitekim Keşşaf ve diğer eserlerde

de böyledir. Kuhistanî.

«Ziraat üzerine yapılan akittir ilh...» Burada zer' kelimesinden masdar anlamını kasdetmek ve ismi

meful olarak almak mümkündür. Zira Bezzâziye'de şöyle bir ifade vardır: «Bir kimse izinsiz olarak

başkasının yerini ekse, sonra yerin sahibine «Benim tohumumu bana ver ben kiracı olayım.» dese,

bakılır: Eğer tohum yerde helak olmuşsa, caiz değildir. Eğer tohum tarlada sağlam duruyorsa,

caizdir. Bunun anlamı, ekilen buğ-day yerde duruyor, demektir. O zaman eken ekilen buğdayın

misline malik olur. Bu da caizdir. Şu kadar var ki, muzaraanın şartlan bulunmadı-ğından m u zara a

t fasittir. Ekilen ekin yetişip sona ermeden tarlasını bir başkasını ziraat ortakçılığı için vermiş olsa,

sahihtir. Ama eğer yetişip sona ermişse, geçerli değildir. Sâyıhanî.

«Ürünün bir kısmı ile ilh...» Ziraat ortakçılığının bu tarifi çıkan ürünün hepsinin toprak sahibine

veya ekene olması ile bozulmaz. Çünkü bu şek-li ziraat ortakçılığı değildir. Birincisi amilden istiare

olmuş olur. İkincisi ise oda toprağı malikten iade olur. Nitekim Zahîre'de deyledir. Kuhistanî.

«Ziraat ortakçılığının rükünleri ilh...» Ziraat ortakçılığının haldeki hükmü menfaate malik olmaktır.

Gelecekteki hükmü ise, çıkan üründe ortaklıktır. Sıfatı ise, ziraat ortakçılığı tohumu olmayan kimse

bakımından lüzumlu bir akittir. O zaman özürsüz olarak o akti feshedemez. Tohum tarlaya

ekilmezden önce, tohumu üzerine alan kimse özürsüz olarak da tohumunun itlafından kaçınmak

için ziraat ortakçılığı aktini feshedebilir. Müsakat ise bunun aksinedir. Zira o, her iki taraftan da

lüzumlu bir akit-tir. Çünkü onda itlaf lüzumu yoktur. Bezzâziye, açıklamalı bir şekilde.

«Ebû Hanife'ye göre ziraat ortakçılığı akti sahih değildir ilh...» An-cak, tohum, âletler yer sahibi ile

işletmecinin olursa, o zaman geçerli olur. Çünkü toprak sahibi işletmeciye kiracı olmuş olur.

İşletmeci de yeri belli bir ücret ve belli bir süre ile kiralamış olur. O zaman ikisinin rızası ile çıkan

ürünün bir kısmı işletmeciye verilir. İşte bu, Ebû Hanîfe'ye göre ziraat ortakçılığındaki pisliğin

zevalinin hilesidir. Ziraat ortak-çılığı Ebû Hanîfe'ye göre niçin sahih değildir? Zira sahabeler ve

tabiîn içinde bu konuda görüş ayrılığı vardır. Zira Peygamberlerin efendisi Hz. Muhammed (s.a.v)

den gelen haberler birbiriyle çelişmektedir. Mebsut' ta da olduğu gibi.

Ebû Hanife, ziraat ortakçılığının fasit olduğuna sınırsız olarak hük-metmiştir. Ama ziraat

ortakçılığından şiddetli bir şekilde reddetmemiştir. Hakâyık'ta olduğu gibi. Şiddetle

nehyetmemesini ziraat ortakçılığı üzeri-ne bir çok meseleyi furû yapması da gösterir. Hatta imam

muhammed, «Biz ziraat ortakçılığı konusunda atlıyız. Çünkü Ebû Hanîfe ziraat ortak-çılığı üzerine

çok meseleyi ayrıntı yapmıştır. Fakat vakıf konusunda ise biz yayayız. Çünkü Ebû Hanîfe, vakıf


 

 

üzerine furû meseleler bağlamamış-tır» demiştir. Nazım'da da durum yledir. Kuhistanî.

Hidaye'de şöyle denilmiştir: «Ziraat ortakçılığı Ebû Hanife'ye göre fasit olduğu takdirde bakılır: Bir

kimse toprağı sürüp aklarsa ve sulasa, ondan birşey bilmese, eğer tohum tarla sahibinden ise o

tarlanın sürülüp aktarılması ve sulaması konusunda ecr-i mislini alır. Eğer tohum tarlayı sürüp

aktaran ve sulayandan olur ve tarlada birşey çıkmazsa, o zaman toprağın ecr-i mislini toprak

sahibine vermesi gerekir. Bu her iki şekilde de çıkan tohum sahibinindir.»

«Değirmencinin ölçeği gibidir ilh...» Zira ziraat ortakçılığı işletmeci-nin işi vasıtasıyla elde edilen

ürünün bir bölümü karşılığında kiralama-dır. O zaman, ziraat ortakçılığı da değirmencinin ölçeği

manasında olur. Değirmencinin ölçeğini de Resulullah (s.a.v.) yasaklamıştır.

Değirmencinin ölçeğinin tarifi şudur: Birisinin bir diğerine kendisine un öğütmek üzere buğday

vermesi ve ücretini öğütülen undan bir mik-tarla tarla ödemesidir. Her iki taraftan delillerin tamamı

Hidâye ve şerhlerin de açıklanmıştır.

Şurunbulâliye, Hülâsa'dan naklen şöyle demektedir: «Ebû Hanîfe şu meseleleri ziraat ortakçılığı

konusunda muzaraayı tecviz edenlerin görü-şü üzerine ayrıntı yapmıştır. Zira Ebû Hanîfe halkın

kendi sözü ile amel. etmeyeceğini biliyordu.»

«Yerin ekine elverişli olması ilh...» Öyleyse eğer yer tohumu, bitirmeyecek kadar çorak veya taşlı

olursa caiz değildir. Ama akit zamanın-da gidecek bir araz sebebiyle, kış veya suyun kesilmesi gibi,

ekene el-verişli olmasa bile akit yine sahihtir. T. Özetle.

«Tarafların ehliyeti ilh...» Yani her ikisinin de hür ve baliğ olmaları: veya ticaret veya ziraatla izinli

köle veya çocuk olmaları veya her ikisi-nin de zımmî olmaları gerekir. Zira ehliyetsiz akit geçerli

değildir. Hidâye'de olduğu gibi. O zaman ehliyet yalnız ziraat ortakçılığına has değil-dir. Öyleyse

ziraat ortakçılığını terketmek daha uygundur. Kuhistanî.

«Müctebâ ve Bezzâziye ilh...» Bezzâziye'nin ifadesi şöyledir: «İmam-Muhammed'den ziraat

ortakçılığımın süresi belirtilmeden de caiz olacağı rivayet edilmiştir. O zaman ziraat ortakçılığı ilk

çıkan ekinin üzerine vaki olur. Fakih de İmam Muhammed'in bu görüşünü tutmuştur. Fetva da bu

görüş üzerinedir. Gmam Muhammed'in Küfe ve benzeri yerlerde sürenin belirlenmesini şart

kılması, ziraat ortakçılığı süresinin Kufelilere göre farklı olmasındandır. Kufelilere göre ziraat

ortakçılığının başlangıç ve sonu belirsizdir.

Şu kadar var ki bundan sonra Hâniye'de şöyle denilmektedir: «Fetva, kitabın cevabı üzerinedir. Yani

sürenin belirlenmesi şarttır.»

Şurunbulâliye'de de şöyle denilmiştir: «Üzerine fetva verilecek gö-rüş çelişkili oldu.»

«Tohum sahibini zikretmek de ilh...» Bu zikir dolaylı yoldan da olsa. Yani, «Ben o tohumu bana

eken için verdim» veya «Ben sana onun için kiraladım» dese veya «Ben seni onda çalışman için

kiraladım» dese. Zira bu görüş tohumun toprak sahibinden olduğunu beyan etmektedir. Ama eğer,

«Ben onu kendi nefsine ekmen için verdim» dese, o zaman da to-humun işletmeciye ait olduğu

beyan edilmiş olur. Eğer bu saydığımız şeylerden hiçbirisi olmasa, Ebû Bekir el-Belhi, «Eğer birse

örf hükmeder. Yok eğer bir değilse, muzaraa fasit olur. Zira tohum eğer tarla sahibin-den olursa,

toprak sahibi amile müstecir olmuş olur. Eğer tohum amil-den ise, o da toprağa müstecir olmuş

olur. Hüküm muhtelif olunca beya-nı icabeder. Vakıat'ta olduğu gibi.» demiştir. Kuhistanî.

«Tohumun cinsini beyan etmek de ilh...» Çünkü burada ücret, çıka-nın bir kısmıdır. Ücretin cinsinin

bildirilmesi de şarttır. Zira beyan edil-mediği takdirde bazı tohumlar vardır ki toprağa zarar verir.

Eğer tohum tarla sahibinden olursa, caizdir. Çünkü tohum tarlaya atılmazdan önce muzarsa toprak

sahibine tekid olunmaz. Yere atılışında da ücret malum olur. Eğer tohum amilden ise, caiz değildir.

Ancak fasit olur. Ama to-hum amilden olsa ve hiçbir şey söylemeden ekse,fasit muzaraa, caiz

muzaraaya intılab eder. Haniye ve Zahiriye.

Minyetü'l-Müfti'de şöyle denilmektedir: «Toprak sahibi, «Buğday ekersen şu kadar parpa ekersen

de şu kadar.» dese, caizdir. Ama eğer,»ş dese, caiz değildir.»

«Miktarını değil ilh...» Hâniye'de de bu şekilde denilmiştir. Bu açık-lamadan anlaşıldığı gibi yerin

bilinmesi şarttır. Şu kadar var ki yine Hâniye'de şöyle denilmiştir: «Uygun olan, işletmecinin yeri

bitmesidir. Zira bilmediği takdirde, tarlalar birbirinden farklı bulunduğundan yapıla-cak iş bilinmiş

olmaz.» Düşünülsün.

Denilebilir ki, eğer tarla biliniyorsa, tohumun miktarını belirtmek şart değildir. Eğer yer

bilinmiyorsa, şarttır. Bu söylenilenle Haniye ile İhtiyar' m ifadeleri uzlaştırılmış olur.


 

 

«Tohum sahibi olmayan çalışanın hissesini zikretmek de şarttır ilh...» Hâniye'de şöyle

denilmektedir: «Ziraat ortakçılığını dördüncü şartı muzaraada tohumu olmayan kimsenin hissesinin

beyan edilmesidir. Zira onun aldığı ya işinin veya toprağının ücretidir. O zaman da ücretin

belir-lenmesi şarttır. Eğer işletmecinin hissesini beyan etseler fakat tohum sa-hibinin hissesinde

sükut etseler, akit caizdir. Zira tohum sahibi elde edi-len ürününe kendi mülkünün geliri olması

bakımından hak kazanır. Ücret yoluyla değil. Bunun aksine tohum sahibinin hissesini beyan

etseler, kıyasen caiz olmaz. Çünkü onun aldığı ücrettir. Onun da bildirilmesi şart-tır. İstihsanda ise

akit caizdir. Çünkü tohum sahibinin hissesinin belirlen-mesi kalan kısmın da çalışana caiz olduğu

anlamına gelir.»

Bunun özü şudur: Tohumu olmayan kimsenin hissesinin açıkça veya kapalı bir şekilde belirlenmesi

şarttır.

«Yeri teslim etmek de şarttır ilh...» Teslim nedir? Şudur ki, toprak sahibi işletmeciye «Ben

toprağımı sana teslim ettim.» der. Öyleyse, tes-lime engel olan, meselâ, toprak sahibinin de

işletmeciyle çalışmasının şart kılınması gibi haller cevaza engel olur. Toprağın akit zamanında boş

olması da teslim sayılır. O halde akit zamanında tarlada bir ekin olsa, akit caizdir, fakat o akit ziraat

ortakçılığı olarak değil, muamele olarak caizdir. Eğer yetişmisse, o zaman akit caiz değildir. Çünkü

ekin yetiştikten sonra amele ihtiyacı yoktur. O zaman muamele olarak da caiz görülmesi zor olur.

«Velev tohumu ite olsun ilh...» Yani eğer tohum toprak sahibinden olursa. Musannif niçin böyle

dedi? Zira, eğer tohum işletmeciden olursa, öncelikle toprağın tahliyesi şarttır. Çünkü o zaman

işletmeci tarlayı ki-ralamış sayılır. Bunda asıl kaide şudur: Şüphesiz tohum kimden olursa, o kiracı

durumundadır. Nitekim biz bunu ileride zikredeceğiz. O zaman musannif, şüpheye düşülecek bir

noktayı açıklamış oldu. O da şudur ki, tohum eğer tarla sahibinden ise, tarla sahibi işletmecinin

kiracısı sayı-lır. O halde çoğu defa şüpheye düşülür ki, tahliye işletmeci ile toprak arasında şart

değildir. Çünkü toprak kiralanmış değildir. Sen anla.

«Ürünün ortaklığının konuşulması da şarttır ilh...» Yani meydana geldikten sonra. Zira sonucunda

zaten kendiliğinden ortaklık aktolunuyor. Öyleyse, bu ortaklığı kesen akdi bozar. Hidâye.

Şurunbulâliye'de şöyle denilmektedir: «Bu şart fazladır. Zira işletme-cinin hissesinin zikredilmesi

şartı, bu şartın zikredilmesine ihtiyaç bırak-maz.»

«Ziraat ortakçılığı bâtıl olur ilh...» Yani fasit olur. Nitekim ânifen Hidâye'den naklettiğimiz de bunu

ifade etmektedir.

«İkiye taksim edilmesini ilh...» H. diyor ki: «Bu, geçen dört meseleye de raicidir.»

Ziraat ortakçılığı bu dört meselede de niçin fasit olur? Zira, çıkan üründeki ortaklığın kesilmesine

yol açar. Zira yerden ancak şart kılına-nın çıkması da muhtemeldir.

«Ya yer içindir veya ikisinden birisi içindir ilh...» Her ikisinde de il­let içindir. H.

Yani toprak eğer öşrî ise. Veyahut öşür ikisinden birisi içindir. Yani öşrün ikisinden birisinin

hissesinden alınmasını, sonra kalan kısmın iki-ye taksim edilmesini şart koşsalar caiz olur.

Kuhistanî diyor ki: «İşte bu, toprak sahibinin tohumunu ortadan al-masının hilesidir.»

Sâyıhani de şöyle demektedir: «Yerin öşrünün ortadan alınması şart kılınmasa, sarih zekât

konusunda şöyle diyor: «Eğer tohum tarla sahi-binden ise, öşür üzerinedir. Eğer ekenden ise, öşür

ikisinin üzerinedir.»

Ben derim ki: Bu güzel bir açıklamadır.

«Saman birisine ilh...» Bu mesele sekiz durumu kapsamına alır. Bundan altı tanesi fasittir, iki tanesi

sahihtir. Hâniye'de olduğu gibi.

Ancak musannif burada bir tanesini düşürmüştür. Düşürdüğü şekil şudur: Samanın yarı yarıya

taksimini şart kılsalar. tanelerde sussa-lar... Bu şekil caiz değildir. Ama musannif diğer yedi sekli

zikretmiştir. Zira musannifin buradaki «ikisinden birine olan» sözü, ve bu sözden son-raki «tanenin

ikisinden birisine olması» sözleri altında dört şekil vardır. Çünkü bu görüşlerin her ikisinde de

birisinden maksat, ya toplum sa-hibidir, ya da işletmecidir.

«Akdîn gereğinin aksinedir ilh...» Yine ortaklığın kesilmesine de se-bep olur. Zira çoğu defa ekine

bir âfet isabet eder, o ekinden ancak sa-man alınır. Miraç.

«Nitekim aktin gereği de ancak budur ilh...» Zira eğer onlar akitte samanın kime verileceği veya

taksimi hususunda bir şey konuşmasalar saman yine tohum sahibinindir. Bunu şart koşsalar,

öncelikle tohum sa-hibinindir. Çünkü aktin gerektirdiğinin şartıdır. Bu şartla da aktin sıfatı


 

 

değişmez. Miraç.

«Sadrı Şerîa'ya uyarak ilh...» Ve ondan başka Hidâye sahibi gibi kimselere uyarak. Zira Sadrı Şerîa

demiştir ki: «Sonra saman tohum sahibinindir. Çünkü onun tohumunun nemâsıdır. Onun hakkında

da şarta ihtiyaç yoktur.

Belh meşâyihi, «Tarafların sözleşmede belirlemedikleri hususlarda örfe itibar edilerek yine saman

da aralarında ikiye taksim edilir. Çünkü o taneye tabidir. Tabi olan birşey aslın şartıyla kaimdir.»

demişlerdir.

Şurunbulâli'nin Vehbâniye şerhinde şöyle denilmektedir: «Saman tohum sahibinindir.

Zâhirü'r-Rivâye de ancak budur.»

Kifâye'de ise şöyle denilmektedir: «Belh meşâyihine şöyle cevap ve-rilir: Asıl, Ziraat ortakçılığında

asıl olan caiz olmamasıdır. Çünkü zıt olan birşeyle sabit olmaktadır, öyleyse, onun caiz gören

miktarla amel edi-lir. Onun caiz kılan durum bulunmayan yerde ise amel edilmez.»

«Dörtte biri ile ziraat yapan ilh...» Bu görüş, her iki şekilde de, şart veya örfün bulunması üzerine

hamledilir. Çünkü Belh meşâyihinden naklen gecen de bunu göstermektedir. Yoksa fıkhın istediği

herkes nasibine göre, samana da ortak olmalıdır. Seyyid Mürşidi de bu şekilde tahkik et-miştir. H.

Özetle.

Ben derim ki: Kınye'de illet örfün bulunması ile açıklanmıştır. Çünkü örf budur. Sonra da şöyle

demiştir: «Üstadımız demiş ki:. Bizim zamanımızda tercih edilen çıkan ürünün dörtte biri ile ziraat

ortakçılığı yapana samandan hiçbir şey verilmez. Çünkü hem örf, hem de zarurü'-rivâye böyledir.»

İbn-i Şıhne şunu zikretmiştir: «Kınye'nin sözü çalışman özellikle iş-letmecinin olmasına yorumlanır.

»

Ben derim ki: Velhâsıl, bu her iki mesele de örf üzerine bina edilir. Nitekim Belhîlerin mezhebi de

öyledir. Şu kadar var ki birinci meseleye, örfte birlikte zahiri rivayet -ki saman tohum sahibinindir-

de eklenir. O zaman birinci mesele ittifak? bir mesele olur. İkinci mesele ise, yalnız Belhîlerin

görüşü üzerine bina edilir. İşte bu konuda Allah'ın yardımıyla yapılabilecek tesbit ancak budur.

Ama fıkhın gereği ki, örf ve şart bulunmadığı yerde ortaklıktır, o za-man bunda da bir görüş vardır.

Çünkü fıkhın gereği zahiri rivayettir. Bel-ki zahiri rivayet fıkhın kendisidir. Sen anla.

«İşte bu üç mesele de caizdir ilh...» Zira ziraat ortakçılığını tecviz eden kimse ancak kira akdi

olduğu için onu tecviz ediyor. O zaman bi-rinci meselede tohum ve tarla sahibi işletmeciye ve onu

uyarak öküze Kiracı müstecir olmuş olmaktadır. Çünkü menfaat birdir. Zira öküz onun âletidir. Bu.

bir adamı iğnesiyle birlikte, elbise dikmesi için kiralamasına benzer.

İkinci mesele ise. tohum sahibi yerden çıkanın belli bir kısmını üc-ret vererek kiracı olmuş

olmaktadır. Onun bu kiraya vermesi de toprağı zimmetindeki dirhemlerle kiralamasına benzer.

Üçüncü meselede ise, yalnız işletmeciye kiracı olmaktadır. Çünkü tarla, tohum ve öküz

kendisindendir. Çünkü ziraat ortakçılığında asıl ka-ide şudur: Tohum sahibi kiracıdır. Senin de

gördüğün gibi, meseleler bu esil üzerine çıkarılır. Zeylaî. Özetle.

METİN

Ziraat ortakçılığı dört durumda bâtıl olur. Şöyle ki, toprak ve öküz Zeyd'in olsa, veya öküzle tohum

Zeyd'in olsa, diğer ikisi de diğerinin ol-sa, veya tohumla öküz Zeyd'in olsa kalan kısmı diğerinin

olsa, bu du-rumlarda ziraat ortakçılığı bâtıl olur. Bu şekiller mantık bakımından tak-sim yapıldığı

zaman yediye çıkar. Çünkü birisi, taraflardan birisinin üçü de diğerinin olsa o zaman bu suretler

dört olur. İkisi taraflardan birisi-nin, ikisi de diğerinin olsa, o zaman da üç olur. Ne zaman ki oraya

bir üçüncüsü girerse, o zaman bir hisse fazla olur ye ziraat ortakçılığı fasit olur.

Ziraat ortakçılığı sahih olduğu takdirde çıkan ürün şart üzere olur. Eğer hiçbir ürün çıkmazsa, sahih

ziraat ortakçılığında işletmeci için hiç-bir şey yoktur.

Ziraat ortakçılığı akti yapanlardan birisi ortakçılığın devamından ka-çınırsa, zorlanır. Ancak tohum

sahibi zorlanmaz. Öyleyse tohum tarlaya atılmazdan önce tohum sahibi zorlanmaz. Tohum

atıldıktan sonra kaçı-nırsa, zorlanır. Dürer.

Ziraat ortakçılığı fasit olduğu zaman tarladan çıkan ürün tohum sa-hibinindir. Zira onun mülkünün

nemâsıdır. Diğerine de isinin veya topra-ğının ecri misli verilir. Şarttan fazla da birşey verilmez.

İmam Muhammed'e göre ise ecri misil neye ulaşırsa ulaşsın, onu alır.

Fasit ziraat ortakçılığında hiç ürün alınmazsa, bakılır: Eğer tohum toprak sahibinin ise, toprak


 

 

sahibinin ekenin ecri mislini vermesi gere­kir. Havî.

İşletmeci, tarlayı aktardığı yerde tarla sahibi muzaraaya devamdan kaçınırsa, işletmecinin tarlayı

sürüp aktarması karşılığında hiçbir şey yok-tur. Zira yararlanmanın kıymetini belirlemek güçtür.

Ancak diyaneten razı edilir. O zaman tarla sahibinin ecri mislini ona tam olarak vermesi ile fetva

verilir. Çünkü o aldatılmıştır.

Ziraat ortakçılığı, henüz ekin bitmeden, akit konusu yerin bir borç-tan dolayı satması halinde

feshedilir. Ancak, işletmeci, geçen çalışma-ları için diyanet razı edilir. Nitekim yukarıda geçmişti.

Ama ekin bitmiş fakat hasat yapılmamışsa, tarla satılmaz. Çünkü onda işletmecinin hakkı taalluk

eder. Eğer işletmeci icazet vermiş olsa. O zaman satılması caiz olur.

Tarladaki ekin yetişmeden muzaraa süresi geçmiş olsa, o zaman iş-letmecinin ekin yetişene kadar

topraktan olan payının ecri mislini verme-si gerekir, icarede olduğu gibi. Ama bunun aksine ekin

yetişmezden önce taraflardan birisi ölmüş olsa, o zaman masrafların hepsi işletmecinin ve-ya

mirasçılarının üzerine olur. Çünkü akit istihsânen devam etmektedir. Nitekim ileride gelecektir.

Bir kimse,' tarlasını tohum ikisi arasında ortak ve bizzat öküzüyle kendisinin ekmesi ve mahsul de

aralarında ortaklı olmak şartıyla diğe-rine verse, onlar bu minval üzere muamele yapsalar, ziraat

ortakçılığı fasit olur. Çıkan ürün de aralarında yarı yarıya taksim edilir. İşletmeci için tarla

sahibinden alacak birşey de yoktur. Çünkü ona ortaktır. İşlet-mecinin ise toprak sahibine tarlanın

yarısının ücretini vermesi gerekir. Çünkü akit fesada gitmiştir.

Yine, tohumun üçte ikisi birisi, üçte biri de diğeri tarafından olsa, çıkan üründe ikisi arasında yarı

yarıya taksim edilse veya tohumları miktarınca taksim edilse ziraat ortakçılığı fasittir. Zira E

Hanîfe, ziraat ortakçılığında ariyet vermeyi şart kılmıştır. İmâdiye.

İZAH

«Dört durumda ilh...» Birinci şekilde bâtıl olmasına gelince, zira to-hum sahibi tarlayı icar etmiştir.

Öküzü de tarla sahibine şart koşmak, icareyi müfsittir. Zira öküzün yere tabi olması mümkün

değildir. Çünkü yararlanılması çeşitlidir. Zira tarla ekmek içindir, öküz ise yeri sürmek içindir.

İkinci sekte gelince, zira toprağın bu kimsenin ameline tabi olması yine mümkün değildir.

Üçüncü şekle gelince, fakihler bunun da fasit olduğunu söylemiştir. Uygun olan, bu üçüncü şeklin

ya yalnız işletmecinin üzerine veya yalnız toprağın üzerine kıyasla caiz olmasıdır. Buna cevap

şudur: Kıyas odur ki, ziraat ortakçılığı burada caiz değildir. Zira bu ziraat ortakçılığında toprak,

topraktan çıkan ürünün bir kısmı karşılığında kiralanmaktadır. Ancak bu kıyas şekilde eserle terk

edilmiştir. Eser ise ya işletmecinin ki-ralaması veya yerin kiralanması hakkında varid olmuştur. O

zaman varid olan eser, ne üzerine vârid olmuşsa, ona ait kılınır.

Dördüncü şekle gelince, o da bizim ikinci şekilde zikrettiğimiz il-letten dolayı bâtıldır. Zeylaî. Özetle.

Yakubiye'de şöyle denilmektedir: «Hayvan gücünden meydana gelen bir fiil, bir cins sayılır.

Hayvanın olmayan güç ise diğer bir cinstir.»

Kifâye adlı eserde de şöyle denilmiştir: «Bilmiş olunuz ki, ziraat or-takçılığı meseleleri cevaz ve

fesatta bir asıl üzerine bina edilmişlerdir. Asıl kaide de şudur ki, ziraat ortakçılığı kira akdi tarzında

meydana gelir ve ortaklıkla da tamamlanır. Onun akti ancak yerin kiralanması üzerine meydana

gelir. O zaman işletmeci île topraktan başka olan öküz ve to-humun üzerine kira aktinin münakit

olması da caiz değildir.»

«Bu şekiller aklen taksim yapıldığı zaman yedi şekil ortaya çıkar ilh...» Bâtıl olan şekilleri yediye

hasretmek sahihtir. Şuna binaen ki, zi-raat ortakçılığının dört rüknünden bazısının taraflardan

birisinden olma-sı, geri kalan kışımı da diğerinden olması. Ama bu dört rükünden bazısı birisinden

olsa, geri kalanı da her ikisinden olsa, o zaman bu ziraat or-takçılığının taksimi yediden çok olur.

Nitekim gizli değildir.

Bu yedi şeklin dışındaki hükümler hususundaki söz kaldı. Bezzâziye bu konuda bir külli kaide

zikrederek demiştir ki: «Bir kişiden olan herhangi birşey caiz olmadığı takdirde, iki kişiden de olsa,

caiz değildir.» Sonra da bunun üzerine şu meseleyi ayrıntı yapmıştır: «!ki kişi birisinin tarlasını,

tohum alanlardan birisinden, öküz ve çalışmak diğerinden ol-mak şartıyla alsalar geçerli değildir.»

Zira toprak burada her ikisindendir. Eğer birisinden olsaydı, yine geçerli olmazdı. Bu küllî kaideyi

Remli de naklederek demiştir ki: «Bu kül-li kaideden bütün hükümler çıkarılır. Meselâ, tohum ortak

olsa, tarla,öküz ve çalışmak da birisinden olsa, caiz olmaz. Çünkü eğer tohum bi-risinden olsaydı,

yine caiz olmazdı. Öyleyse, tohum ikisinden de olsa hüküm yine böyledir. Hepsi ortak olursa,


 

 

hüküm yine böyledir. Lâkin şu kadar var ki, bu iki şekilde çıkan ürün ikisinin arasında tohumları

miktarınca taksim edilir. İşletmeci için çalışmasından dolayı bir ücret yoktur.Çünkü ortak bir işte

çalışmıştır. Sen anla ve anlayışınla da diğer hüküm-leri çıkar.»

Metnin ifadesinde de bu türden olan ifade gelecektir.

Ben derim ki: Kuhistanî bu külli kaideye aykırı olan bir kaide zikret-miştir. Düşün ve ona başvur.

«O zaman da üç olur ilh...» Zira tarla ile birlikte ya tohum ya öküz yo çalışma olur, diğer ikisi de

diğerinden olur. Böylelikle üç olur. T,

«Araya bir üçüncüsü girerse o zaman bir hisse fazla olur ve ziraat ortakçılığı fasit olur ilh..

Hâniye'de şöyle denilmektedir: «Eğer üç veya dört kişi ortak olsalar, bunların bazısından yalnız

öküz, veya yalnız to-hum olursa ziraat ortakçılığı fasit olur. Yine, eğer birisinden yalnız tohum veya

yalnız öküz olursa, fasit olur. Zira tohum sahibi yerin kiracısıdır. Yeri ona teslim etmek gerekir.

Halbuki yer işletmecinin elindedir. Onun için fasittir.»

Câmiü'l-Fusûleyn'de de şöyle denilmektedir: «Şu kısımda fasit ziraat ortakçılığından sayılmıştır.

Meselâ, tohum birisinden, tarla ikinciden, öküz üçüncüden, iş de dördüncü ortaktan alsa. Veya

tohumla tarla bi-risinden, öküz birisinden, iş de birisinden olsa. Çünkü öküzü yerden çıkan ürünün

bir kısmına hissedar etmek hakkında eser vârid olmamıştır. Öküzün hissesinde ziraat ortakçılığı

fasit olduğu takdirde diğer hisseler-de de fasit olur. İmameyne göre ise, bir kısmın fesadı, hepsini

kapsamına almaz. Bu konunun tamamı otuzuncu fasıldadır.»

Bezzâziye'de de şöyle denilmiştir: «Birisi tarlasını, tohum ve öküz kendisinden iş, üçüncü bir

kişiden ve ürünün üçe taksimi şartı ile birisine verse, onların ikisi ile üçüncü olan yabancı arasında

muamele caiz de-ğildir. Ama toprak sahibi ile tohum ve öküz arasında caizdir. O zaman çıkan

ürünün üçte bin toprak sahibinin,, ikisi de işletmecinindir. İşletme-cinin üzerine yabancının

çalışmasının ecri mislini vermek gerekir. Bu me-selede eğer tohum toprak sahibinden olursa,

hepsinin arasındaki mua-mele caizdir.»

Bezzâziye'den alınan bu açıklama ile sarihin sözündeki kapalılık gi-derilmektedir.

«Sahih ziraat ortakçılığında ilh...» Bunun muterizi yakında gelecek-tir. Şu kadarı var ki, sarihin

«Ziraat ortakçılığı geçerli olduğu takdirde» sözü bu «geçerli ziraat ortakçılığında» sözüne ihtiyaç

bırakmamaktadır. İşletmeciye hiçbir şey olmamasının sebebi, zira işletmeci ona ortaklıkla hak

kazanmıştır. Çıkandan başkasında ortaklık yoktur. Ortak olduğu ürün de olmayınca hiçbir şey

alamaz. Ama eğer ziraat ortakçılığı fasit olursa, bunun aksinedir. Zira ecri misil zimmettedir.

Zimmet de ürünün çıkmamasıyla yok olmaz. Hidâye.

«Ancak tohum sahibi zorlanmaz ilh...» Zira tohum sahibinin ziraat ortakçılığına devamı ancak

malının itlafı ile mümkündür. Malının itlafı da tohumun toprağa atılmasıdır. Tohumun da çıkıp

çıkmayacağını bilme-mektedir. O zaman bu mesele, şunun benzeri olur Bir kimse, damını yık-ması

için diğerini kiralasa, sonra da kaçınsa. Minah.

Remlî diyor ki: «Tohum sahibi ziraat ortakçılığına devamdan kaçınsa, şu kadar var ki, daha ucuz bir

işletmeci bulsa, veya bizzat çalışmak is-tese, zorlanır. Çünkü zorlanmamasının illeti yoktur. Buna

da benzerlik delalet etmektedir. Zira eğer yıkmaktan kaçınsa şu kadar var ki ondan daha ucuz

yıkanı bulsa, veya bizzat kendi yıkmak isterse, bunu yapamaz. Binâenaleyh, işletmeci tohum

sahibine hâkimin huzurunda kaçınma üze-rine yemin teklif eder. Çünkü onun açıkladığı şeyden

başkasını kasdetmesi mümkündür.»

Cevhere'nin icare kitabının kiracının yolculuğa çıkmasının gerekmesi konusunda bu hükümleri

ifade edecek meseleler zikredilmiştir. Bunlar çokça karşılaşılan hükümlerdir. Düşün.

Ziraat ortakçılığı fasit olduğu zaman ilh...» Fasit ziraat ortakçılı-ğında taraflar çıkan ürünün

kendilerine helâl olmasını isterlerse, hisse-lerini ayırırlar, sonra da her biri arkadaşı ile üzerine

gerekli olandan do-layı bu kadarla anlaşırlar. Eğer birisi yapmaz ve bu tohum ve tarla sa-hibi ise,

hissesine düşenden hiçbir şeyi tasadduk etmez. Eğer tohum sa-hibi değilse, ödemiş olduğu masraf

ve ücretten fazlasını, haram olduğu için, tasadduk eder. Kendi nefsinin ücretine de itibar edilmez.

Çünkü akit menfaatler üzerine yapılmamıştır. Zira o ziraat ortakçılığında asıl olan tohumun

sahibidir. Makdisî'de olduğu gibi. Sâyıhanî.

«Diğerine de ilh... Yani eğer tohum toprak sahibinden ise, işletmeciye ecri misil verilir. Veya tohum

işletmeciden ise yer için ecri misil ye-rilir. Hidaye'de olduğu gibi. Eğer yer ile öküz birisinin olsa(

ziraat ortak-çılığı da olsa işletmecinin o zaman öküzün ve toprağın ecri mislini ver-mesi gerekir.

Sahih olan da ancak budur. Hidâye.


 

 

Bazıları tarafından «İşletmecinin üzerine toprağın aktarılmış şeklin-deki ecri mislini vermek

gerekir» denilmiştir. Nihâye.

«Tarla sahibi ziraat ortakçılığına devamdan kaçınırsa ilh...» Yani tohum da tarla sahibi tarafından

verilirse. Hidaye'de olduğu gibi. Eğer toprak sahibi tohumu vermemişse, yukarıda da geçtiği gibi

hâkim devam için zorlanır.

«Zira yararlanmaya kıymet yoktur ilh...» Sarihin bu sözünde icaz vardır. Hidâye sarihlerinin ifadelen

de şöyledir: «Zira işletmecinin yaptı-ğı yalnız menfaattir. Menfaati de kıymetlendirmek ancak akitle

olur. Akit ise çıkan ürünün bir kısmı ile onun menfaatini kıymetlendirmiştir. Toprak sahibi ziraat

ortakçılığından kaçındığında bu parça da yok olmuştur. O zaman hükmen işletmeciye birşey

yoktur.»

«Diyâneten razı edilir ilh...» Yani tarla sahibi kendi ile Allah arasın-da işletmeciyi razı etmelidir.

Bunu Hidâye kıyl sözü ile hikâye etmiştir. Şu kadar var ki. Mülteka, Tebyîn ve diğer kitaplarda da

kesin bir ifade ile söylenmiştir.

«Fetva verilir ilh...» Yani müftü, hâkim herne kadar hükmetmese de. bununla fetva verilir.

«Aldatılmıştır ilh...» Zira işletmeci toprak sahibi tarafından akitle çalışmasında aldatılmıştır. T.

işletmeciyi ecri misille razı etme sınırla-ması da Tebyîn de olan ifadeye uygundur. Şu kadar var ki

Kuhistanî'de . denilmiştir. Düşün.

«Feshedilir ilh...» Yani ziraat ortakçılığının feshi caizdir. Velev ki hakimin hükmü, tarafların rıza

olmasa dahi. Nitekim Asl'ın rivayetinde de böyledir. Âlimlerin bazısı da bunu benimsemişlerdir. Bir

rivayette de Asi adlı eserde ikisinden birisinin bulunmasının şart olduğu ifade edilmiş-tir. Bazı

âlimler de bu rivayeti tutmuşlardır. Zahîre'de olduğu gibi. Kuhistanî.

Eğer tohum işletmeciden olursa, bu meselenin izahı kaldı. Makdisi'de şöyle denilmiştir: «Toprak

sahibi imam Ebû Yûsuf'a göre işletmecinin ekmiş olduğu tohumu tazmin eder. İmam Muhammed'e

göre ise, tarla bir tohum serpilmiş haliyle, bir de tohum serpilmemiş haliyle fiyatlandırılır, tohumun

getirmiş olduğu fazlalığı toprak sahibi tazmin eder. Bazıları tarafından da «Muzaraa edilen toprak

satılmaz. Zira tarlaya tohumu atmak istihlâk değildir. Hatta vasi ve benzeri ona malik de olabilir»

Denilmiştir. Sayıhanî.

«Satılmasını gerektiren bir borçtan dolayı ilh...» Musannifin bu sözü işaret ediyor ki, tarla sahibinin

o tarladan başka malı yoktur. Musannif işletmeci tarafından feshi gerektirecek hastalık ve hıyanet

gibi sebebleri zikretmemiştir. Zira musannif müsakat bahsinde gelecekle yetinmiştir.

İşletmecinin muzaraayı feshetme illetlerinden birisi, sefere niyet et-mesi veya başka bir sanata

girmeye karar vermesidir. Musannifin sö-zü aynı zamanda şuna da işaret etmektedir: Tohum

ekildikten sonra özürsüz olarak tarlayı satsa, işletmecinin icazetine bağlı bulunur. Eğer işletmeci

satım akdine icazet vermezse, ekini hasat edinceye veya zira-at ortakçılığı süresi bitinceye kadar

ortakçılığı feshedemez. Bu görüş Fazlî'ye dayanır. Kadıhan'da da böyledir. Kuhistanî.

«Diyâneten razı edilmesi vâcibtir ilh...» İbnî Kemal de bu şekilde de-miştir. Ben İbni Kemâl'den

başkasında bunu görmedim.

Mültekânın ifadesi de böyledir: «İşletmeci tarlayı sürüp aktarsa veya şu kanalı kazsa, yine de bir

ücret yoktur.»

Hidâye, Tebyîn, Dürer ve diğer kitaplarda da hüküm böyledir. Bunun-la beraber, gecen meselede

tohum ve tarla sahibi işletmeciyi razı ede-ceği zikredilmiştir. Ancak şu kadar var ki, bu meselede

onların istirdad etmeyi nefyetmeleri hükme binaendir. Nitekim sarih de Mülteka üzerin-deki

şerhinde böyle yorumlamıştır. Düşün.

Sonra ben Nihâyed'e şunu gördüm: «Musannifin «işletmeciye birşey yoktur.» sözü eğer tohum

ondan olursa geçerli olur. Ama eğer tohum tarla sahibinden olursa, işletmeci o zaman tarla

sahibinden çalışması-nın ücretini alır. Zira birincisinde işletmeci yerin kiracısı olmaktadır. Akit de

toprağın menfaati üzerine varid olmaktadır. O zaman işletmeci-nin işinde akit olmadığı gibi akit

şüphesi bile yoktur. O zaman işletme-cinin çalışmasına kıymet takdir edilemez.

«İkincisinde ise, toprak sahibi işletmeciye kireci olmaktadır. O za-man akit işçinin menfaatleri

üzerine varid olmaktadır. O halde, işçinin çalışmalarına toprak sahibinin ödemesi için kıymet takdir

edilir. O za-man işçi, toprak sahibine işinin ecri misli ile rücu ederek alır. Zahîre'de de

Şeyhülislâm'ın ziraat ortakçılığı konusundan naklen böyledir.» Bunu düşün.

«Ziraat ortakçılığı süresi geçmiş olsa ilh...» Uygun olan, burada «fa» yerine «vav» zikredilmesiydi.


 

 

Zira böyle yapsaydı, fesih meselesi üzeri-ne ayrıntı yaptığı anlaşılmazdı.

Bilmiş olunuz ki, bu meselenin hükümlerinin tamamlayıcısıdır ki, ekin yetişene kadar hisseleri

miktarınca ekine yapılan masraf her iki âkit üzerinedir. Musannif bunu sonra zikredecektir. Öyleyse

musannıfa ge-rekli olan bu meseleyi, bu mesele ile bunun tamamlayıcı hükümleri ara-sına fasıla

olan meselelerden sonra zikretmesiydi. Ki, sözlerinin düzeni tamamlansın, ve ne kasdettiği

anlaşılsın.

Dürer ve Gurer'in ifadesi de şöyledir: «Ziraat ortakçılığı süresi ekin yetişmeden dolarsa

işletmecinin topraktan hissesi kadarının ecri mislini vermesi gerekir. Ta ekin yetişinceye kadar.

Zira, o kendi hissesinin ye-tişmesi için yerin bir kısmının menfaatini, yetişme vaktine kadar istifa

etmiştir. Ekine sarfedilenler de şunlardır: Sulama, koruma, biçme, tarla-dan kaldırma, harman etme,

savurma. Bu masraflar ekin yetişinceye ka-der her ikisinin üzerinedir. Ama ekin yetişmezden önce

ikisinden birisi-nin ölümü ile ekin yetişene kadar yerinde bırakılır. İşletmeci üzerine de hiçbir

masraf yoktur. Zira biz burada kira aktini istihsânen kira süresi kaldığı için devam ettirdik. O

zaman, işletmeci veya varisinin işi üzerine devam etmesi mümkündür. Ama birinci meselede ise

kira aktini devam ettirmek mümkün değildir. Çünkü ziraat ortakçılığının süresi bitmiştir.»

«Kira akdinde olduğu gibi ilh...» Yani bir kimse ekin için bir toprak kiralamış olsa, ekin yetişmezden

önce kira süresi dolsa, ekin yetişene kadar ecri misille süre uzatılır. Nitekim kendi konusunda

geçmiştir.

«Masrafların hepsi işletmecinin ilh...» Yani sulama, koruma ve yu-karıda sayılan diğer işlerin

karşılığı olan masraflar işletmecinin üzeri-nedir..

Hidâye'nin ifadesi ise şöyledir: «Eğer çalışma işletmecinin üzerine ise.»

«Ziraat ortakçılığı fasit olur ilh...» Zira musannifin da ileride zikrede-ceği gibi iare şarttır.

«Ürün de aralarında yarı yarıya taksim edilir ilh...» Yani tohuma tabi olarak. Zira tohum aralarında

yarı yarıya idi, ürün de buna göre iki-ye taksim edilir.

«Toprak sahibine tarlanın yarısının ücretini vermesi gerekir ilh...»

Eğer toprak beytü'l-Mâlin, yani hazinenin olursa, beytü'l-mâlin hakkı olan verilir, geriye kalan da

ikisi arasında yarı yarıya taksim edilir. Zamanı-mızda uygulama bu şekildedir. Câmiü'l-Fusûleyn

üzerine, Remlî.

«Çünkü akit fasit olmuştur ilh...» Zira işletmeci bu fasit akitle tarla-nın yarısının menfaatlerini

almıştır. Öyleyse, tarlanın yarısının ücretini vermesi de gerekir.

«Ebû Hanîfe ziraat ortakçılığında ariyet olarak vermeyi şart kılmıştır ilh...» Yani yerin bir bölümünün

işletmeciye ariyet olarak vermesini şart kılmıştır. Sen anla.

Hâniye'de şöyle denilmektedir: «Zira toprak sahibi şöyle demiş ol-maktadır: Çıkan ürünün hepsi

buna ait olmak üzere, benim tohumumla toprağımı ek veya benim toprağımı kendi tohumumla,

çıkanın hepsi sa-na ait olmak üzere ek. Bu her iki şekilde de ziraat ortakçılığı fasit olur. Zira bu

çıkan ürünün hepsi ile toprağın yarısının işletmeciye ariyet ola-rak vermesi şartı ile ziraat

ortakçılığıdır. Yine, eğer üçe taksim edilmesi-ni şart kılarlarsa, hüküm böyledir.»

Öyleyse birinci üründen maksat toprak sahibinin tohumundan çıkan üründür. İkinci üründen

maksat da işletmecinin tohumundan çıkan ürün-dür.

Haniye sahibi daha sonra şöyle demiştir: «Ziraat ortakçılığı fasit ol-duğu takdirde çıkan ürün

oralarında tohumlarına göre taksim edilir. Top-rak sahibine aldığı teslim edilir. Zira kendi

toprağında kendi mülkünün nemâsıdır. İşletmeci de tohumu miktarınca alır, yerin yarısının ücreti ve

yine yere yaptığı masraf kadar alır. Arta kafan fazlayı da tasadduk eder. Çünkü başkasının

toprağından fasit akitle meydana gelmiştir. Eğer tar-la birisinin, tohum da ikisinin olsa, her ikisi de

çalışmayı ve çıkan ürü-nün de yarıya taksimini şart kılsalar, bu caizdir. Zira her biri toprağın

yarısında kendi tohumu ile çalışmaktadır. O zaman toprak çalışma şart koşulmadan toprağı

olmayana ariyet olarak verilmiş olur. Ama birincisi bunun aksine idi.»

Yani bu ziraat ortakçılığı değildir. Ta ki, onda ariyet verme şarttır denilsin. Nitekim Fusûleyn'de de

yle ifade edilmiştir. Bu meselelerin tamamı Hâniye'dedir. Ayrıntı için oraya bakınız.

METİN

Bilmiş olunuz ki, ziraat ortakçılığı süresi bittikten sonra ekine yapı-lan masraf mutlaka tarafların

hisselerine göre her ikisi üzerinedir. Ama ziraat ortakçılığı süresi bitmezden önce. ekin sona

ermezden önce yapı-lan her iş tohuma yapılan masraflar, koruma masrafı, kana! açma mas-rafı şart


 

 

kılınmasa bile, işletmecinin üzerinedir. Ziraat sona erince, o za-man ikisinin orasında müşterek bir

mal kalır ki, onun hasat ve dövmek gibi masrafları tarafların üzerinedir. Musannif bu şekilde

yazmış. Sadrı Şeriâ'nın aslını da bu yazıya hamletmiştir. Hatırda tutulsun.

Eğer her ikisi de ekine yapılan masrafı işletmeciye şart kılmış olsa-lar, ziraat ortakçılığı fasit olur.

Nasıl ki, toprak sahibine şart kılınsa da fasit olur. Yukarıdakinin aksine eğer tarla sahibi ölürse,

ekin bakliyat-tan ise, o zaman işin hepsi işletmecinin veya varislerin üzerinedir. Çün-kü akit süresi

devam etmektedir. Akit de ekin sona erene kadar ekinin ihtiyacı olan işleri işletmecinin üzerine

gerektirir. Nitekim yukarıda geçti.

Ama tarla sahibi, tohumu tarlaya ekmezden önce ölse, akit bâtıl olur. İşletmecinin tarlayı sürüp

aktarması karşılığında da bir ücret yoktur. Nitekim yukarıda geçmişti.

Yine, ihtiyaçlı bir borçtan ötürü ziraat ortakçılığı feshedilir. Müctebâ.

Hasat, dövme ve samandan ayırma gibi işlerin Ebû Yûsuf'a göre iş-letmeci üzerine şart kılınması

teamülden -dolayı geçerlidir. En sağlam olan da ancak budur. Fetva da bu sağlam görüş üzerinedir.

Mültekâ.

Gelir, mutlaka, ziraat ortakçılığı fasit olsa bile işletmecinin elinde emanettir. Musannif sonra bu

görüş üzerine şunu ayrıntı yapmıştır. Eğer gelir, işletmecinin elinde müdahale olmadan helak

olursa, işletmecinin üzerine tazminat yoktur. O zaman buna kefalet de geçerli değildir. Evet. eğer

birisi muzaranın helakine karşı toprak sahibinin hissesine kefil ol-muş olsa, muzaraa ve kefalet

geçerli olur. Eğer, ziraat ortakçılığı şartı üzerine olmazsa. Yok eğer muzaraa şartı üzerine olursa,

muzaraa fasit olur. Haniye.

Müsakat da hükümde bunun gibidir. Zira bahçe sahibinin hissesi iş-letmecinin elinde emanettir.

İşletmecinin toprağı sulamakta kusur olsa, bu sebeple ekin helak olsa, fasit muzaraada işletmeci

zamin olmaz. Ama sahih muzaraada zamin olur. Zira sulama işi ona gereklidir. Nitekim yukarıda

geçti. Çün­kü ekin onun elinde emânettir. Kusuru sebebiyle zamin olur.

Sirâciye'de şöyle denilmektedir: «İşletmeci kesitli olarak ekin kuruyuncaya kadar sulamayı

terketse, ekinin sulamayı terkettiği vakitteki kıy-metini zamin olur. Eğer ekin için bir kıymet yoksa,

toprak bir ekilmiş ola-rak kıymetlendirilir, bir ti,e ekilmemiş olarak kıymetlendirilir, iki kıymet

ortasındaki fazlalığa zamin olur.»

PRATİK MESELELER:

İşletmeci sulamayı geciktirse, eğer mutad bir şekilde geciktirmişse helak olduğu takdirde zamin

olmaz Ama mutad bir şekilde geciktirmemişse zamin olur.

Ekinin hasadı işletmecinin üzerine şart koşulsa, o da gafil bulunup helak oluncaya kadar ekini

biçmese, zamin olur. Ancak, mutad bir şe-kilde ertelerse, zamin olmaz.

İşletmeci eğer ekini korumayı terkederse, zamin olur.

işletmeci, ekinin hepsini yiyene kadar çekirgeleri kovalamasa, eğer onları kovması mümkün ise

zamin olur. Yok eğer mümkün değilse, zamin değildir. Bezzâziye.

Birisi diğerinin toprağını ondan izinsiz ekmiş olsa, o da yerin hissesi kadar ondan taleb etse,

bakılır. Eğer o köydeki örf ürünün yarısı ile veya üçte biri ile cari ise, örfte cari olan kısmı vermesi

gerekir.

İki kimse ortaklı bir tarla ekmiş olsalar, ortaklardan birisi ekini su-lamaktan kaçınsa hâkime

başvurulduğu takdirde hâkim onu zorlar. Hâ-kime götürmezden önce eğer ekin bozulursa, onun

üzerine hiçbir taz-minat yoktur. Ama hâkime başvurulsa, Hâkim ona sulamayı emrettikten sonra

sulamadan kaçınırsa, helak olduğu takdirde kaçınmasından dolayı zamin olur. Cevahirü'l-Fetâvâ.

Tohum işletmeciye şart kılınmış olsa, sonra tohumu tarla sahibi ekerse, bakılır: Eğer tarla sahibi

bunu yardım etmek için yapmışsa, zi-raat ortakçılığıdır. Yok eğer yardım için yapmamışsa ziraat

ortaklığını bozmaktır.

Birisinden kiraladığı veri ziraat ortakçılığı için birisine vermiş olsa, caizdir. Eğer tohum kiracıdan

ise bu böyledir. Eğer müsâkât için vermişse, caiz değildir.

Bir kimse bir tarla kiralasa, sonra tarla sahibini tarlada çalışmak üzere kiralasa, caizdir. Bunların

hepsi musannifin Minah'ındandır.

Ben derim ki: Minah'ta hayvanın cinayeti babının Sonunda, Hülâsa'ya nisbetle şöyle denilmiştir:

«Ortaklı bir bağcı, bağın işlerini yapmasa, suyun aktığından gafil olsa ve bağın duvarları teyekleri


 

 

telef olsa, du-varlarını değil teyeklerini zamin olur. Üzümleri değil, koruk varsa onları da zamin olur.

Çünkü üzüm yetişmiştir. Onun korunması her ikisinin üze-rinedir.»

Ben derim ki: K. demiştir ki: «Bizim örfümüzde üzümü de zamin olur.

Ortaklardan birisi diğer ortağın izni veya hâkimin emri olmadan para sarfetse, sarfettiği teberrudur.

Ortak evin mermerlenmesi gibi.

İşletmeci ölmüş olsa, onun varisi, «Hasada kadar ben çalışacağım.» dese, çalışabilir. Toprak sahibi

kaçınsa bile hüküm böyledir. Mültekâ.

Vehbâniye'de şöyle denilmektedir: «Yetimin vasisi, yetim eğer kendi başına ekmiyorsa, yetimin

toprağını ziraat ortakçılığı için alabilir. Eğer işletmeci tarlanın tohumu bendendir, dese, o zaman

hasım bunu inkâr etse, makbul olan söz, hasattan sonra, işletmecinindir.»

İZAH

«Mutlaka ilh...» Yani, ister ekin sona erdikten sonra, ister ekin sona ermezden önce olsun. H.

«Ziraat ortakçılığının süresi bittikten sonra ilh...» Sarihi bu kayda muhtaç eden musannifin bu

mesele ile ziraat ortakçılığının süresi bit-meden önceki meseleleri birbirinden ayırarak

zikretmesidir. Eğer musan-nif diğer fakihler gibi bu meseleyi «süre bitti» sözüyle bağlasaydı, bu

sı-nırlamaya ihtiyaç kalmazdı.

«Her ikisi üzerinedir ilh...» Zira bu masraflar, akit devam ettiğinden işletmecinin üzerinedir. Çünkü o

muzaraa süresince kiracıdır. Ziraat or-takçılığı süresi bitince akit sona erer. O zaman ekine yapılan

masraflar ekindeki hisseleri miktarınca her ikisi üzerinedir. Çünkü ekin ikisinin ara-sında ortaktır.

Minah.

«Tohuma yapılan masraflar ilh...» Yani tohumun tarlaya ekilmesi, tarlaya kadar taşınması

işletmeciye aittir. T.

«Sadrı Şerîa'nın aslını da bu tesbite hamletmiştir ilh...» Zira musan-nif bununla, sana açık olur ki,

Sadrı Şerîa'nın «Velhâsıl ekin yetişmezden önce yapılan her iş işletmecinin üzerinedir.» kavlini

sözünü ziraat ortak-çılığı süresinin bitmesinden önceye hamletmiştir. Ki, aktin devamı ve işin

işletmeci üzerine olması tasavvur edilsin. Eğer muzaraa süresi bitse, o zaman ne akit vardır, ne de

istihkak.

«Fasit olur ilh...» Bu söz, zahiri rivayettir. Nitekim Hâniye'de de böy­ledir. Bunun aksinin tashihi

gelecektir.

«Yukarıdakinin aksine ilh...» Yani bu muhalefet ekine sarfedilenin her ikisi üzerine hisselerine göre

olması görüşü ile bağlantılıdır. H.

«Veya vârisinin üzerinedir ilh...» Ölen işletmeci ise varisin üzerine-dir. Mülteka'dan naklen fer'i

meselelerde bu husus gelecektir. Veya ölen onlardan herhangi birisi olursa.

«Akit süresi devam eder ilh...» Yani akit istihsânen devam eder. O zaman da varisin üzerine toprak

için bir ücret yoktur. Şu kadarı var ki, akit senelerden kalmış olan bir ziraat ortakçılığında bozulmuş

olur. Hâniye'de ve diğer kitaplarda olduğu gibi. Çünkü burada aktin kalması için bir zaruret yoktur.

Tatarhâniye'de şöyle denilmektedir: «Bu mesele böyledir, eğer iş-letmeci; Ben ekini

kaldırmıyorum.» derse. Ama, «ben ekini kaldıracağım.» derse, o zaman kira akti kalmaz. İşletmeci

kaldırmayı tercih ederse, tarla sahibinin varisleri için üç muhayyerlik vardır: Dilerse, ekini

kaldırır-lar, ekin aralarında taksim edilir. Veya hâkimin emriyle ekine masraf ederler sarfedilenden

onun hissesi ile rücu ederek işletmeciden alırlar. Veyahut işletmecinin hissesine garim olurlar ve

ekin onların olur. Bu açıklama, eğer tarla sahibi ekildikten sonra ölürse, böyledir. Eğer tarla sahibi

ekin ekilmezden önce ve işletmeci tarlada işlem yaptıktan sonra ölürse, ziraat ortakçılığının

bozulması hususunda meşayihin ihtilafı var-dır. Eğer işletmeci ölürse, ekin bakliyattan ise eğer

işletmecinin varisleri kendileri kaldırmayı isterlerse, onlar çalışmak üzere zorlanmazlar. Top-rak

sahibi için yukarda geçen üç muhayyerlikten birisi vardır.» Özetle.

Zahîre'de de şöyle denilmiştir: «Tarlayı verenin ölümünde ekinin bakla olması ile ziraat ortakçılığı

süresinin bitmesi meselesi arasında fark vardır. Fark şudur: İkincisinde tarlayı verenin varisleri

kıymetin yarısı ile işletmecinin hissesi mîktarınca rücu ederler. Zira sürenin son bulmasın-dan

sonra ekine sarfedilecek masraf yarı yarıya her ikisi üzerinedir. Ölümde ise yalnız işletmecinin

üzerinedir. Çünkü akit devam etmektedir. Başka bir bakımdan da iki mesele arasında fark vardır:

Toprak sahiple-rinin varisleri eğer ekinden işletmecinin hissesine garim olurlarsa, onun hissesine

dikili şekildeki haliyle zamin olurlar. Zira o nebatata karar hak-kı vardır. Terketmek de ziraat


 

 

ortakçılığının mevcut olması içindir. Fakat ziraat ortakçılığı süresinin sona ermesinde ise, toprak

sahibinin varisleri işletmecinin hissesine toplanmış haldeki ekine zamindirler.» Meâlen. İnşaallah

bu hususta müsâkât konusunda daha fazla açıklama gelecektir.

«İşletmecinin tarlayı sürüp aktarması karşılığında da bir ücret yok-tur ilh...» Ama geçen mesele

bunun aksinedir. Geçen mesele şudur: Toprak sahibi işletmeci 'tarlayı aktardığı halde ziraat

ortakçılığının deva-mından kaçınırsa, diyâneten işletmeci razı edilir.

Zeylâî diyor ki: «Zira işletmeci toprak sahibi tarafından kendi irade-siyle kaçınarak aldatılmıştır.

Ama meselede o mevcut değildir. Çünkü ölüm irade dışında gelir.»

«İhtiyaçtı bir borçtan ötürü ziraat ortakçılığı feshedilir ilh...» Yani işletmeci hiçbir şey taleb edemez.

Zeylai.

Zeylaî'nin bu ifadesinin açık anlamı, yani toprak sahibine diyâneten, onu razı etmesi emredilemez.

Bu da musannifin zikrettiğinin aksinedir. Ki, biz bu husustaki görüşü zikrettik.

«Amellerin şart kılınması geçerlidir ilh...» Yani ziraat ortakçılığı sona erdikten sonra, ziraatın

ihtiyacı olan işlerin işletmeciye şart kılınması ge-çerlidir. Ebû Yûsuf'un bu görüşü musannifin

zikrettiği zâhirü'r-rivâyet'in karşılığıdır.

«Teamülden dolayı ilh...» O zaman bu amellerin şart kılınması istis-na gibi olur. Dürrü Müntekâ.

Hâniye'de şöyle denilmektedir: «Şu kadar var ki, eğer şart kılınmaz-sa, o zaman bu işler her ikisinin

üzerine olur. Nasıl ki, bir kimse şehirden odun almış olsa, odunu satan kimsenin bunları alıcının

evine kadar gö-türmesi gerekli değildir. Eğer şart kılmış olsa, örfen götürmesi gerekir. Eğer

müsâkatta işletmecinin üzerine üzümleri kesmeyi şart kılmış olsa, bütün âlimlere göre akit fasit

olur. Çünkü örf yoktur. Nesir İbn Yahya ve Muhammed İbni Seleme'den yapılan rivayete göre ziraat

ortakçılığın-da bütün işler ister akitte şart kılınsın, ister şart kılınmasın işletmecinin üzerinedir.

Çünkü örf öyledir. Serahsî, «Diyarımızda geçerli olan da an-cak budur.» demiştir. Yukarıda adı

geçen işlerden birisi toprak sahibine şart kılınsa, bütün fakihlere göre akit fasit olur. Çünkü böyle

bir örf yok­tur.»

«Kefalet geçerli değildir ilh...» Yani ziraat ortakçılığındaki toprak sahibinin hissesi ile kefalet geçerli

değildir. O zaman kefîl işletmecinin yanında onun müdahalesi olmadan helak olanı zamin olmaz.

İster tohum tarla sahibinden, ister işletmeciden olsun zira onun hissesi işletmecinin yanında

emânettir. Eğer ziraat ortakçılığında müsakat gibi kefaleti şart kılarlarsa, ziraat ortakçılığı fasit olur.

«Ziraat ortakçılığı ve kefalet sahihtir ilh...» Zira kefalete zamanı ge-rektirecek bir sebep izafe

edilmiştir ki, o sebep de işletmecinin toprak sahibinin hissesini istihlâkidir. Hânye.

«Eğer ziraat ortakçılığı şartı üzerine olursa ziraat ortakçılığı fasit olur. ilh...» Zira istihlâkin deyni,

ziraat ortakçılığı akti ile vacib olmaz. Eğer vacib olmuş olsa, ziraat ortakçılığı fasit olur. Bunun

benzeri şudur: Birisi satıcıya alıcıdan taraf, alıcının ödeyeceği birşey için kefil olsa, ama satım akti

ile değil, bu geçerli olur. Haniye.

Fesadın ziraat ortakçılığı ile tahsis edilmesinden anlaşılıyor ki, kefa-let geçerlidir. Çünkü bana açık

olduğu kadarıyla bunu kaldıran bir hüküm yoktur. Hâniye'ye başvurulsun.

Sonra ben kefaletin sahih oluşunu Muhît'ten naklen Tatarhâniye'de açıkça gördüm.

«Onun elinde emânettir ilh...» Yani diğerinin hissesi onun elinde emânettir. Zira ekinin hepsi onun

elinde emânet değildir. Çünkü bir kıs-mı kendisinindir.

«İki kıymet arasındaki fazlalığa zamindir ilh...» Yani fazlalığın yarı-sına. Çünkü yansı kendisinindir.

Nitekim Hâniye'de de böyledir.

«Zamin olmaz ilh...» Çünkü mutad şekilde geciktirmek kusur sayıl-maz.

«Mutad şekilde geciktirmemişse zamin olur ilh...» Eğer ziraat ortak-çılığında geçerli ise.

«Ekinin hasadı işletmecinin üzerine şart koşulsa ilh...» Bu görüş, onun üzerine şart kılınmasından

daha sağlam görüşe dayanır.

«Ekini korumayı terkederse ilh...» Yani ekini korumayı terketmesi, ekin yetişmezden önce ise,

zamin olur. Ama ekin yetiştiği takdirde koru-mayı terketmekle zamin olmaz. Hindiye, Zahîre'den.

İleride gelecektir ki, örften dolayı ekin yetişse dahi koruma işletmecinin üzerinedir.

«İki adam ortaklı bir tarla ekmiş olsalar ilh...» Yani iki kişi arasında ziraat ortakçılığı yoluyla değil,

normal ortaklı bir tarla olsa. Zira işletme-ci kusurlu hareket ettiği takdirde murafaasız da tazmin

eder. Nitekim mu-sannif bunu zikretti. Musannifin burada zikrettiğini Câmiü'l-Fusûleyn de


 

 

zikretmiştir. Keza, Tatarhâniye'de de Ebû Yûsuf'tan rivayetle zikredil-miştir.

«Birisi ekini sulamaktan kaçınsa ilh...» Yani diğer ortak sulamayı

taleb ettiği halde o sulamaktan kaçınsa.

«Hâkim onu zorlar ilh...» Hâkimin zorlaması bizim taksim bahsinin sonunda Hülâsa adlı eserden

naklen takdim ettiğimiz iki görüşten birin-cisidir. İkincisi ise şudur: «Hâkim onu zorlayamaz.

Sulamayı taleb eden kim: «Sen ekini sula, sulama masrafını yap, sonra sarfettiğinin yarısı ile rücu

ederek ortağından al.» Bu ekini sula, sulama mas-rafını yap, sonra rücu sarfettiğinin yarısı ile

ederek ortağından al.» Bu ikinci görüş, Tatarhâniye'de Câmiü'l-Fetâvâ'dan nakledilerek bunun

üze-rine ihtisar edilmiştir.

«Hâkime götürülürse ilh...» Burada tazminatın şekli, hâkimin emri ile ödeme yükümlülüğü onun

üzerinde gerçekleşmektedir. Bunun örneği, yıkılmaya yüz tutan bir duvar sahibine, duvarını

düzlemesi söylendiği hal-de kaçınsa, o da şahit tutsa, daha sonra duvarı yıkıldığında odam zarar

görürse, eğilen duvarın sahibi tazmin eder. Hâkimin emrinden sonra, o yine sulamadan kaçınsa,

ekin de kurursa, sulamadan kaçınan kimse tecavüz etmiş olur. O -zaman ortağının hissesine zamin

olur. Zira ekin ikisinin arasında ortaktır. Ortağın yalnız kendi hissesini sulaması mümkün olmadığı

gibi ekinin hepsini yalnız başına sulaması da lazım gelmez. Ya zorla ya da karşılıklı rıza ile ekinin

sökülmesine ittifak edilmedikçe o eki-nin taksimi de mümkün değildir. Biz bunu taksim behsinde

zikretmiştik. Bu konuda bana zahir olan budur.

«Tohum işletmeciye şart kılınmış olsa ilh...» Câmiü'l-Fusûleyn'de bu çeşitten meseleler

zikredildikten sonra şöyle denilmiştir: «Velhâsıl, eğer tohum tarla sahibinin veya işletmecinin

olursa, onlardan birisi diğerinin izni olmadan ekse, ekin bitse veya bitmese, diğeri de izinsiz olarak

kal-karak kendisinin de ortak olduğunu söylese, o zaman bu şekillerin hep-sinde çıkan Çünkü

toprak sahibi île işletmeci arasında taksim edilir. Ancak bir durum müstesnadır. Şöyleki, tohum

tarla sahibinin olsa, işletmecinin izni olmadan onu ekse ve ekin bitse, sonra işletmeci kalkarak

kendisinin de ortak olduğunu söylese, o zaman çıkan ürünün hepsi toprak sahi-binindir.»

«Eğer tohum kiracıdan ise ilh...» Zira eğer tohum kiraya veren mülk sahibinin olursa, mülk onun

olduğu gibi iş de onundur, diğerine artık bir iş kalmaz. O zaman ziraat ortakçılığının mefhumu

ortadan kalkmış olur. H.

Ben derim ki: Bu açıklama dayanılan görüşün aksinedir. Bu açıkla-ma, Bezzâziye'de Ebû Yûsuf'tan

naklen zikredildikten sonra: «İmam Muhammed'e göre, eğer tohum kiracıdan veya kiraya verenden

olursa, ca-izdir. Fakat İmam Muhammed bu sözünden rücu ederek caiz değildir, demiştir. Şimdi

benimsenen rivayet de ancak budur. Çünkü adam kendi toprağından çıkanın yarısı île isçi olmuş

olmaktadır. Ancak eğer adam onu dirhemlerle kiralarsa, o zaman böyle olmaz.» denilmiştir.

Minah'ta da bu zikredilmiş ve «En sağlam olan budur» denilmiştir.

«Tarlada çalışması için ilh...» Yani müsâkâtın dışında hangi iş olur-sa olsun. Zira müşâkatta hüküm

caiz olmadığı şeklindedir. Nitekim sarih de bunu: «Müşâkât için vermişse caiz değildir.» sözüyle

zikretmiştir.

«Teyekleri telef olsa, duvarlarına değil, teyeklere zamindir ilh...»

Çünkü bağcının üzerine duvarları değil, bağı korumak vâcibtir. Câmiü'l-Fusûleyn

«Üzümlere değil ilh...» Câmiü'l-Fusûleyn'de, «Şu kadarı var ki, te-yeklere gelen noksanlığa da

vâcibtir. Zira onu koruması gerekir. O za-man önce üzümlü olarak fiyat takdir edilir, sonra üzümsüz

olarak fiyat takdir edilir. Bağ sahibi iki fiyatın arasındaki fazlalıkla rücu ederek bunu bağcıdan alır.

İşte Kitap'ın cevabı budur. Ama meşâyihin görüşü üzerine bağcı üzümün misline de zamindir.»

denilmiştir.

«Diğerinin izni olmadan para sarfetse ilh...» Bu görüş diğer adamın da hayatta olduğuna işaret

etmektedir.

Minyetü'l-Müftü'de şöyle denilmektedir: «Bağcı ölse, hâkimin emri olmadan, bağın sahibi masraf

yapmış olsa, müteberri olmaz. Belki sarfettiği kadar meyveden rücu ederek işletmecinin

varislerinden alır. Hü-küm ziraat ortakçılığında da böyledir. Eğer aynı meselede işletmeci gaib olsa,

o zaman bağ sahibi rücu ederek birşey almaz.»

«Müşterek evin mermerlenmesi gibi ilh...» Taksim bahsinin sonunda bu husustaki söz takdim

olundu.

«Çalışabilir ilh...» Akit, varis bakımından hükmen devam etmekte-dir. Biz yukarda zikrettik ki, varis


 

 

eğer ekini kaldırmak isterse, ki isteme hakkı vardır, tarla sahibine de üç muhayyerlik hakkı vardır.

«Yetim kendi başına ekmiyorsa ilh...» Bu konunun özü şudur: Eğer tohum vasi tarafından ise,

caizdir. Eğer yetim tarafından ise, caiz değil-dir. Fetva da bu görüş üzerinedir. Çünkü birincisinde

kendisi yetimin toprağını çıkan ürünün bir bölümü karşılığında kiralamış olmaktadır. İkincisinde

ise, kendi nefsi için yetimden yana kiraya veren olmaktadır. Birincisi caiz, ikincisi caiz değildir.

Velvâliciye.

İbni Vehban diyor ki: «Uygun olan şudur ki, yetim için diğer tasar-ruflarda da bilinen şeylere binaen

ona gıbta şart kılınsın. Binâenaleyh, uygun olan vasinin yetimin bahçesinde müsâkat yapmasının

cevazıdır.» Bu konunun tamamı İbni Şıhne'nin şerhindedir.

«İşletmeci ilh...» Bu işletmeci kelimesi «kâle»nine failidir. Mesele Kâdıhan'dan alınmıştır. Adam

birinin toprağını ekmiş olsa, ekini hasat ettiğinde toprak sahibi: «Sen benim işçimsin, o toprağı

benim tohumum-la ektin.» dese, işletmeci de «hayır, ben işletmeciyim, kendi tohumumu ektim.»

dese, makbul olan söz, işletmecinindir. Çünkü her ikisi de to-humun işletmecinin elinde olduğu

üzerinde ittifak etmişlerdir. Bu konu-nun tamamı şerhtedir.

ÖNEMLİ BİR UYGULAMA MESELESİ İLE BİTİRME

Çok defa meydana geldiği için Tatarhâniye ve diğer kitaplar bu uy-gulama meselesini

zikretmişlerdir. Bir kimse ölse, geriye küçük ve bü-yük, çocuklar ve birde karı bıraksa, bu büyük

çocuklar ister o kadın-dan, ister başka bir kadından olsun, yükler tarlayı sürüp aktarsalar,

müşterek toprakta veya başkasının toprağında mutad üzere ekin ekseler, bu çocukların hepsi

kadının ayalinden olsa, o kadın onlara bakıyor olsa, çocuklar ekini birlikte ekiyorlar ve ürünü bir

eve getiriyorlar ve ondan hepsi birlikte yiyorlarsa, işte bu mesele fetva vakası meselesi olur.

Âlimlerin hepsi cevapta ittifak etmişlerdir ki, eğer onun kendi ara-larındaki ortak tohumdan

ekerlerse, onlardan bir kısmı büyük olduğu halde ekmiyor, fakat ekmeye izin veriyorsa, veya küçük

oldukları halde vasinin izni ile ekmişlerse, gelen ürün ortak. Eğer ekenler kendi tohum-larını

ekerlerse, veya izinsiz olarak ortak tohumu ekerlerse, ürün sadece ekenler içindir. Allah daha

iyisini bilir.

Online Bağış
Hediyen Dünyanın En Güzel Hediyesi Olsun
Haftanın Hutbesi
16.02.2024 Dünyayı Barış Ve İtidale Çağırıyoruz
09.02.2024 Hayatı Değerli Kılan Ölçü: İman
02.02.2024 Rabbimiz, Müminleri Yalnız Ve Yardımsız Bırakmaz
26.01.2024 Mülk Sûresinden Mesajlar
19.01.2024 Bizi Güçlü Kılan, Birlik Ve Beraberliğimizdir
12.01.2024 Allah’ın Rahmet Ve İnayetine Sığınmanın Adı: Eûzü-Besmele
Kur'an-ı Kerim Dinle
DİB Kur'an Portalı
Ramazan Pakdil Sureler
Bünyamin Topçuoğlu
Bünyamin T.oğlu Aşirler
İlhan Tok Hatim
Abdussamed Hatim
Abdul Rahman Al Sudais
Ahmed Al Ajmi Hatim
F.Çollak Görüntülü Hatim
İshak Daniş Hatim
5 Hafız OK takipli Hatim
Mehmet Emin Ay Hatim
İsmail Biçer Ok Takipli
İsmail Biçer Aşr-ı Şerifler
114 Sure 114 Hafız
S.Hafızlar Görüntülü
Kur'an International
Tefsir
Cüz Cüz Kur’an Özeti
Her Cüzden Üç Mesaj
Elmalı Tefsiri
Elmalı Meali
Fizilali Kur'an
DİB Kuran Meali
Kur'an-ı Nasıl Anlayalım
Fıkıh
K.İslam Fıkhı
R. Muhtar-İbn-i Abidin
Gurer Ve Dürer
Mülteka El Ebhur
Kuduri Tercümesi
Nûru'l-îzâh Tercümesi
Büyük Şafi Fıkhı
Detaylarıyla Namaz
Hadis
Kütübüs-Sitte
Sahihi Buhari
Riyazüs Salihin
Ellü'lüü vel-Mercan
Hadis El Kitabı
40 Hadis ve izahı
Uydurma Hadisler
Üye Adı
Parola

Şifremi unuttum -
Sayfa oluşturulma süresi: 0.01 saniye 14,841,130 Tekil Ziyaretçi
Copyright © 2012 islamda Hayat
Sitemizdeki Vaaz, Hutbe ve Yazılar kaynak göstermek şartı önceden izin Almadan Ticari Amaçlar Dışında Kullanmak Serbestir.

Tüm Bilgiler Ümmete Vakıftır copyright © 2002 - 2024