155- باب الصلاة على الميت وتشييعه وحضور دفنه
وكراهة اتباع النساء الجنائز
CENAZE NAMAZI KILMAK
CENAZE NAMAZI KILMANIN, KABRE
KADAR GİDEREK CENAZENİN MEZARA KONULMASINDA HAZIR BULUNMANIN İYİ,
KADINLARIN CENAZEYE İŞTİRAK ETMELERİNİN İSE MEKRUH OLDUĞU
Hadisler
Cenaze uğurlanmasına dair
hadisler 896 ve 897 numara ile daha önce geçti.
931-
قد سبق فضل التشييع (انظر كتاب عيادة المريض وتشييع الميت) عن أَبي هُريرةَ
رضيَ اللَّهُ عنه قال : قال رسول اللَّهِ صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم :
« مَنْ شَهِدَ الجنَازَةَ حَتَّى يُصَلَّي عَلَيها فَلَهُ قِيرَاطٌ ،
وَمَنْ شَهدَهَا حَتَّى تُدْفَنَ فَلَهُ قِيراطَانِ »
قيلَ وما القيراطَانِ ؟ قال :
« مِثْلُ الجَبلَيْنِ العَظِيمَيْنِ »
متفقٌ عليه .
931.
Ebû Hüreyre radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre
Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Kim bir cenazede, cenaze
namazı kılınıncaya kadar bulunursa, bir kîrat, gömülünceye kadar
kalırsa, iki kîrat sevap alır”.
- İki kîrat ne kadardır? diye
sordular. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem;
- “İki büyük dağ kadar!”
cevabını verdi.
Buhârî, Cenâiz 59; Müslim, Cenâiz
52, 53. Ayrıca bk. Nesâî, Cenâiz 79; İbni Mâce, Cenâiz 34
Aşağıdaki hadis ile birlikte
açıklanacaktır.
932-
وعنه أَنَّ رسول اللَّه صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم قال :
« من اتَّبعَ جَنَازَةَ مُسْلمٍ إيمَاناً واحْتِسَاباً ، وَكَانَ مَعَهُ
حَتَّى يُصَلَّي عَلَيها ويَفْرُغَ من دَفنِها ، فَإِنَّهُ يَرْجعُ مِنَ
الأَجرِ بقِيراطَين كُلُّ قيرَاط مِثلُ أُحُدٍ ، ومَنْ صَلَّى عَلَيهَا ،
ثم رَجَعَ قبل أَن تُدْفَنَ ، فَإِنَّهُ يرجعُ بقِيرَاط »
رواه البخاري .
932.
Yine Ebû Hüreyre radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Kim, sevâbına inanarak,
karşılığını sadece Allah’tan bekleyerek bir müslüman cenazesi ile
birlikte gider ve namazı kılınıp gömülünceye kadar beklerse, her biri
Uhud dağı kadar olan iki kîrât sevapla döner. Kim de cenaze namazını
kılar, defnolunmadan önce ayrılırsa bir kîrât sevapla döner.”
Buhârî, İmân 35. Ayrıca bk.
Müslim, Cenâiz 56; İbni Mâce, Cenâiz 79
Açıklamalar
Hz. Ebû Hüreyre’nin rivayet
ettiği bu iki hadiste aynı mâna iki ayrı şekilde ifade edilmektedir. Hem
cenaze namazına iştirak eden hem de cenaze ile birlikte kabristana kadar
gidip defnine katılan bir müslümanın her biri Uhud dağı kadar olan iki
kîrat sevap alacağı müjdelenmektedir. Sadece cenaze namazı kılanın ise
bir kîrât sevap kazanacağı bildirilmektedir.
Aslında küçük bir ağırlık birimi
olan kîrat, bu iki hadiste bu gerçek anlamında değil, nasip, pay
anlamında kullanılmış, miktarı da “iki büyük dağ” veya “her biri Uhud
dağı büyüklüğünde” diye ifade buyurulmuştur. Kîrât kelimesi bazı
hadislerde gerçek anlamında, burada olduğu gibi bazı hadislerde de
farklı bir ağırlığı ve büyüklüğü anlatmak üzere pay anlamında
kullanılmıştır.
“İki büyük dağ” veya “her biri
Uhud dağı büyüklüğünde iki kîrat” tarifleri, cenâzeye iştirak edip
cenaze namazı kılmak ve cenazenin arkasından kabre kadar gidip defnine
katılmanın önemini belirtmek üzere dile getirilmiş iki temsilî
açıklamadır. Uhud dağının o günkü Medine toplumunca pek iyi bilinen bir
dağ olması, onların konuya ait teşvik ve faziletin büyüklüğünü daha iyi
anlamalarını sağlamıştır. Esasen her yöre halkı, bir şeyin büyüklüğünü o
yörede bulunan ve herkesin bildiği bir dağ veya tepe ile ifade etmek
alışkanlığındadır. Bu bir anlatım biçimidir. Peygamber Efendimiz de bu
anlatım usulünü kullanmış olmaktadır.
Özellikle ikinci hadisteki
anlatım tarzından anlaşılmaktadır ki, o gün cenâzeler, bugün bizim
ülkemizin hemen hemen her yöresinde olduğu gibi cenaze namazı kılınmak
üzere cami önüne getirilmiyor, genellikle doğrudan kabristana
götürülüyor ve orada namazı kılınıp defnediliyordu. Nâdiren mescide
getiriliyor ve cenaze namazı kılındıktan sonra kabristana götürülüyordu.
Ayrıca o günkü şartlarda kabristanın mescide çok uzak olmadığı da
dikkate alınırsa, sevabın gidilen mesafe ile değil, cenazeye iştirak
etmekle ilgili olduğu anlaşılacaktır. Bu iştirak işinin cenâze çıkan
evden itibaren başladığı izlenimini veren ifadeler de bulunmaktadır.
Belki bu ifadeler, evinden alınıp doğrudan kabristana götürülen
cenazeler hakkındadır.
Günümüzde özellikle büyük
yerleşim birimlerinde mezarlıkların şehrin dışında epeyce uzak yerlerde
olması, cenaze ile beraber gitmenin, asıl ifadesiyle söylersek, cenaze
teşyiinin bir hayli zahmeti ve zamanı gerektirdiği ortadadır. İşte bu
sebeple hadislerde bildirilen sevabın büyüklüğü günümüzde daha iyi
anlaşılabilmektedir.
Burada kaydedilmemekle beraber,
Buhârî ve Müslim’de nakledildiğine göre, Hz. Ebû Hüreyre’nin bu rivayeti
Abdullah İbni Ömer tarafından bir araştırma ve soruşturmaya tabi
tutulmuştur. Olay şöyle cereyan etmiştir.
Abdullah İbni Ömer, Sa’d İbni Ebû
Vakkas’la birlikte otururlarken Habbâb İbni Eret gelmiş ve:
- Ey Abdullah! Baksana Ebû
Hüreyre ne rivayet ediyor? diye bu iki kîrât hadisini nakletmişti. Bunun
üzerine İbni Ömer:
- Ebû Hüreyre de çok oldu, demiş
ve Habbâb’ı, bu hadisi araştırmak için Hz. Âişe’ye göndermiş; “Bunu
ondan sor gel!” demiş; Habbab gidince yerden bir avuç çakıl taşı almış;
sinirli bir şekilde taşları elinde evirip çevirmeye başlamıştı. Bir
müddet sonra Habbâb, Hz. Aişe’nin “Ebû Hüreyre doğru söylüyor; ben de
Resûlullah’ın öyle buyurduğunu duydum” dediği haberini getirince,
elindeki taşları hırsla yere fırtlatarak;
- Desene biz çok kîrat kaçırdık!
diye hayıflanmıştı.
Hatta bu araştırma-soruşturma
olayından haberdar olunca Ebû Hüreyre, Abdullah İbni Ömer’e gelmiş, bu
defa birlikte Hz. Âişe’ye gitmişler. Hz. Âişe’nin olumlu cevabı üzerine
Ebû Hüreyre, İbni Ömer’e:
- Beni ne Ensar gibi kırda ağaç
dikmek ne de Muhacirler gibi çarşıda pazarda alış-veriş yapmak Hz.
Peygamber’den alıkoydu. Benim bütün işim gücüm Resûlullah’ın verdiği
lokmayı yemek ve öğrettiğini bellemekti, demiştir.
Abdullah İbni Ömer’in, Ebû
Hüreyre hakkındaki sözü ve rivayet ettiği hadisi araştırma teşebbüsü,
onun, din işine, sünnetin doğru olarak nakline, eğitim ve öğretimine ve
yaşanmasına gösterdiği titizliğin bir ifadesidir. Yoksa Hz. Ebû
Hüreyre’nin rivayetlerine şüphe ile baktığının belgesi değildir. Nitekim
araştırmanın sonunda, kendisinin o konudaki rivayetten haberi olmadığı
ortaya çıkınca, “Desene, biz çok kîrâtı kaçırdık” diye
hayıflanmıştır. Bu aynı zamanda İbni Ömer’in, bir çok cenâzeye
katılmamış olduğunu da göstermektedir.
Hadislerden Öğrendiklerimiz
1. Müslüman kardeşinin cenazesine
katılarak onun namazını kılmak ve onunla beraber kabre kadar gitmek,
insana büyük sevap kazandırır.
2. Sevap ve ecir gibi mânevî
değerleri, bilinen maddî bir cisimle ifade etmek mümkündür.
3. Cenazenin arkasından yürümek
daha uygundur.
933-
وعن أُمِّ عطِيَّةَ رضي اللَّه عنها قَالَتْ :
نُهينَا عنِ اتِّبَاعِ الجَنائز ، وَلم يُعزَمْ عَليْنَا »
متفقٌ عليه .
« ومعناه »
ولَمْ يُشدَّد في النَّهي كما يُشدَّدُ في المُحَرَّمَات .
933.
Ümmü Atıyye radıyallahu anhâ’dan rivayet edildiğine göre şöyle
demiştir:
Biz hanımlar cenazeye iştirak
etmekten men edildik. Fakat cenâze teşyii bize kesin olarak haram
kılınmadı.
Buhârî, Cenâiz
29, İ’tisam 27; Müslim, Cenâiz 34-35. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Cenâiz 40;
İbni Mâce, Cenâiz 50
Açıklamalar
Cenâze teşyii, diğer bir
ifadeyle ebediyet yolcusunun uğurlanması konusunda müslüman hanımların,
erkeklerden farklı bir durumları vardır. Yukarıdaki iki hadiste
gördüğümüz gibi erkekler bu işe ciddi şekilde teşvik edilirken, hanımlar
alıkonulmuştur. Her ne kadar “haram” kılınmamış ise de onların cenaze
ile kabre gitmeleri hoş karşılanmamıştır.
Ümmü Atıyye, lafzan mevkuf
ve fakat mânen merfû olan bu rivayetinde konuya ait durumu özetle
belirtmiş bulunmaktadır. Bu ifade tarzından hareketle kadınların
cenazeye iştirak etmeleri tenzihen mekruh kabul edilmiştir.
Aslında düşünüldüğü zaman, cenaze
defni gibi psikolojik açıdan dayanıklı olmayı gerektiren üzücü bir
işin erkekler tarafından yerine getirilmesi pek tabiîdir. Hanımların
iştirakleri işin geciktirilmesine ve hatta cenazeden alınması gerekli
ibretin büsbütün kaybedilmesine yol açabilir. Bayram namazı için
hanımların sahrâya çıkmalarını teşvik eden Hz. Peygamber, onların cenaze
teşyiinde bulunmalarını hoş karşılamamıştır. Bu, yapılacak işin niteliği
ile ilgili bir uygulama olmaktadır. İmâm-ı Âzam da cenaze teşyiinin
hanımlara yakışmadığı görüşündedir.
Hadisten Öğrendiklerimiz
1. Hanımların cenâzeye
iştirakleri tenzihen mekruhtur.
2. Cenâze
teşyiine erkekler teşvik edilmiştir |