122- باب تحريم لباس الحرير على الرجال
وتحريم جلوسهم عليه واستنادهم إليه وجواز لبسه للنساء
İPEK GİYMENİN ERKEKLERE HARAM
OLDUĞU
İPEĞE OTURMA VE DAYANMALARININ
ERKEKLERE HARAM, KADINLARA HELÂL
OLDUĞU
805- عن
عمر بن الخطَّاب رضيَ اللَّه عنه قال : قالَ رسُولُ اللَّهِ صَلّى اللهُ
عَلَيْهِ وسَلَّم :
« لاَ تَلْبَسُوا الحرير ، فَإنَّ مَنْ لَبِسهُ في الدُّنْيَا لَمْ
يَلْبَسْهُ في الآخرةِ . »
متفقٌ عليه .
805.
Ömer İbni Hattâb radıyallahu
anh’den rivayet edildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi ve
sellem şöyle buyurdu:
“İpek elbise giymeyiniz. Çünkü
ipeği dünyada giyen âhirette giyemez.”
Buhârî, Libâs 25; Müslim, Libâs
11. Ayr. bk. Tirmizî, Edeb 1; İbni Mâce, Libâs 16
807 numaralı hadis ile birlikte
açıklanacaktır.
806- وعنه
قال : سمِعتُ رسُولَ اللَّهِ صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم يقولُ :
« إنَّما يلبَسُ الحريرَ منْ لا خَلاق لَهُ»
متفقٌ عليه . وفي روايةٍ للبُخاريَ :
« مَنْ لاَ خَلاَقَ لَهُ في الآخِرة »
.
قولُهُ :
« مَنْ لا خَلاَقَ لَهُ »
، أَيْ : لاَ نَصيبَ لَهُ .
806.
Ömer İbni Hattâb radıyallahu
anh şöyle dedi:
Resûlullah sallallahu aleyhi
ve sellem’i :
“İpek elbiseyi sadece ondan
nasibi olmayanlar giyer”
buyururken işittim.
Buhârî’nin bir rivayetinde:
“Âhirette ondan nasibi olmayan” şeklindedir.
Buhârî, Edeb 66; Müslim, Libâs 7,
10. Ayrıca bk. İbni Mâce, Libâs 16
Bir sonraki hadis ile birlikte
açıklanacaktır.
807- وعن
أنس رضي اللَّه عنه قال : قالَ رسُولُ اللَّه صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم
: « منْ
لَبِسَ الحرير في الدُّنْيا لَمْ يَلْبسْهُ في الآخرَةِ »
متفقٌ عليه .
807.
Enes radıyallahu anh’den rivâyet edildiğine göre, Resûlullah
sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Dünyada ipek giyen kimse
âhirette onu giyemez.”
(Bkz. 805 no’lu hadisin
gösterilen kaynakları )
Açıklamalar
Peygamber Efendimiz’in müslüman
erkeklere ipekten yapılmış giyecekleri haram kıldığı, yukarıdaki hadîs-i
şerîfler ile benzeri pek çok rivayetten açıkça anlaşılır. Buna mukâbil
ümmetin kadınlarına da ipeğin her çeşidinin helâl olduğuna dair
rivayetler vardır. İslâm âlimlerinin büyük çoğunluğunun kabulü, bu
rivayetlerden elde edilen netice doğrultusundadır. Ancak bu yönde farklı
görüş beyan edenlerin yanında, yasaklanmış olan ipeğin nev’i ve miktarı,
hangi çeşit eşyada yasaklandığı konularında da ulema arasında ihtilâf
vardır. Bazı âlimlere göre ipeğin haramlığı, ümmetin erkeklerine olduğu
kadar kadınlarına da şâmildir. Yine bazı âlimler ipeğin erkeğe de,
kadına da haram olmadığı kanaatindedirler. Tabiî ki farklı görüş ve
kanaat ortaya koyanların bu kanaatlerini bazı rivayetlere
dayandırdıklarını hemen belirtmeliyiz. Ancak şer‘î tabirle cumhûr-ı
fukahâ dediğimiz, hak mezheplerin imamlarının büyük çoğunluğunun da
içinde olduğu âlimler topluluğunun ipeği erkeklere haram, hanımlara
helâl kabul etmelerinin delili olan hadis, on beş ayrı sahâbî tarafından
rivayet edilmiştir.
Çok fazla teferruata dalmadan
şunu ifade edebiliriz: İpeğin ve biraz sonra gelecek olan rivayetlerde
üzerinde ayrıca duracağımız altının haramlığı ve yasaklanması belli bir
merhale içinde gerçekleşmiş görünmektedir. Yani Peygamberimiz ipek
elbise giymiş ve altın yüzük takmışken daha sonra bunları “bir daha
giymemek üzere çıkarıp atmış” ve ümmetin erkeklerine haram olduğunu ilân
etmiştir. Bu durumda, ipeğin ve altının mübahlık veya haramlığı
konusundaki rivayetlerin çeşitlilik ve farklılığı kadar normal bir şey
olamaz. Çünkü burada bir nesh gerçekleşmiş, daha önce yürürlükte olan
bir hüküm daha sonra ortadan kaldırılmıştır. Fakat hastalık, harp veya
başka bir sebeple ipekten yapılmış giyim eşyası kullanmasına izin
verilenler de olmuştur. Bunu bilmeyen, bilerek ruhsat sayan veya
prensip olarak neshi kabul etmeyenlerin düşünceleri farklıdır. Sahâbe-i
kirâmdan bile işin farkında olmayanlar bulunmuştur. Çünkü onların hepsi
Peygamber Efendimiz’in söylediği her söze ve yaptığı her işe vâkıf
değillerdi; dolayısıyla aralarında bilgi açısından farklılıklar vardı.
Nitekim sahâbenin hepsi hadis nakletmediği gibi, genel olarak sayıları
göz önüne alınınca, fakîh olan ve fetvâ veren sahâbe sayısı da oldukça
sınırlıdır. Bu durum, sahâbîlerin faziletinden hiçbir şey eksiltmez. O
halde konunun fıkhî bir çalışmayı gerektirdiği aşikârdır. Bu sebeple
hükümler farklılık arzetmektedir.
Biz sözü çok uzatmadan Mâlikî
mezhebinin önde gelen fıkıh ve hadis imamlarından Ebû Bekr
İbnü’l-Arabî’nin, ipek elbise kullanılmasıyla ilgili olarak âlimler
arasındaki ihtilâfı on madde halinde özetleyen görüşlerini saymakla
yetinelim: 1. İpek elbise her hâl ü kârda haramdır. 2. Harp hali dışında
her vakit haramdır. 3. Yolculuk hali dışında her vakit haramdır. 4.
Hastalık dışında her halde haramdır. 5. Cihad dışında her yerde
haramdır. 6. Bayrakta, sancakta ve bu maksada hizmet eden diğer
kumaşların üzerine yapılan işleme ve işaretlerde kullanılması haram
değildir. 7. Ümmetin erkeklerine de, kadınlarına da haramdır. 8. Ebû
Hanîfe ve bazı âlimlere göre üste giyilmesi haram, ayak altına yayılması
helâldir. 9. Her durumda kullanılması mübahtır. 10. İpek dışında başka
bir kumaşla karışık da olsa haramdır.
Peygamber Efendimiz zamanında
ipek kumaşların her çeşidi kullanılmaktaydı. Hatta onlar ya
üretildikleri yere nisbetle ya da dokuma tarzına göre ayrı isimlerle
anılmakta ve bilinmekteydi. “Harîr” bütün ipek kumaşların genel adıdır.
Dolayısıyla yaygın olarak bilinen ve umumun kabulüne mazhar olmuş
bulunan hüküm, katkısız ipeğin her çeşidinin yasaklandığıdır. Şâfiî
mezhebi fakihlerine göre, tartısı itibariyle ipeği fazla gelmedikçe, bir
kumaşın giyimi haram değildir. Hanefîler ise ağırlığı değil, argacı yani
dokuma anında kullanılan iplikleri esas alırlar. İpeğin kullanımının
haramlığı sadece giyim eşyalarıyla sınırlı olmayıp yatak, yorgan, perde,
döşek ve benzeri eşyalarda kullanımı da câiz görülmemiştir. Fakat İmâm-ı
Âzam Ebû Hanîfe, yüzleri ipekten yapılan minderler üzerinde oturmanın ve
yataklarda yatmanın helâl olduğu görüşündedir. Sadece uzatmaları ipek
olan, üzerinde dört parmak eninde ipek işlemeler, saçaklar veya kenarlar
bulunan kumaşlardan elbiseler giyilmesinin erkekler için de câiz olduğu,
ipekten dokunmuş bir seccâde üzerinde namaz kılınabileceği ve bunda bir
kerâhet olmadığı, yine evin içini öğünme ve başkalarına karşı üstünlük
taslama gayesi olmaksızın ipek kumaşlarla bezemenin bir sakıncasının
bulunmadığı Hanefî mezhebi fıkıh kitaplarında kaydedilen hususlardır.
İslâm’ın saf ipekten îmâl edilen
giyecekleri yasaklamadaki gayesi, tarih boyunca insanlar için bir öğünme
ve kendini beğenme vesilesi kılınan ve bu yönde çok aşırı masraflarla
hem fertlerin hem de toplumların servetlerini ve zenginliklerini yok
edip bitiren, aşırı lüks tüketim maddesi diyebileceğimiz ipekli
giysilere düşkünlüğü ortadan kaldırmaktır. Dolayısıyla bu yolla hem
üstünlük taslamayı ve toplumda yersiz bir ayırımcılığı önlemiş, hem de
her seviyedeki insanı orta halli bir giyim anlayışında birleştirmiş
olmaktadır. İslâm dini, bütün insanlara, gurur ve kibir vasıtası
yapmaksızın giyebilecekleri yün, pamuk ve keten gibi maddeleri tavsiye
eder. Bununla yetinmeyerek toplumda üstünlük vasıtasının giyim kuşam
veya maddî zenginlik gibi dünyevî şeyler olmayıp, bunun aksine manevî
değerler dediğimiz daha kalıcı ve Allah katında da insanı yücelten
fazîlet ölçüleri olduğunu insanlığa kabul ettirmeyi hedefler. Bu
açıklamalara Kur’an’dan bir kaç âyetin anlamıyla son vermek istiyoruz:
يَا بَنِي آدَمَ خُذُواْ زِينَتَكُمْ عِندَ كُلِّ مَسْجِدٍ وكُلُواْ
وَاشْرَبُواْ وَلاَ تُسْرِفُواْ إِنَّهُ لاَ يُحِبُّ الْمُسْرِفِينَ [31]
“Ey Âdemoğulları! Mescide her
gidişinizde süslü güzel elbiselerinizi üzerinize alın, yiyin için fakat
israf etmeyin, çünkü Allah israf edenleri sevmez”
[A’râf sûresi (7), 31].
وَابْتَغِ فِيمَا آتَاكَ اللَّهُ الدَّارَ الْآخِرَةَ وَلَا تَنسَ
نَصِيبَكَ مِنَ الدُّنْيَا وَأَحْسِن كَمَا أَحْسَنَ اللَّهُ إِلَيْكَ
وَلَا تَبْغِ الْفَسَادَ فِي الْأَرْضِ إِنَّ اللَّهَ لَا يُحِبُّ
الْمُفْسِدِينَ [77]
“Allah’ın sana ihsan ettiği
nimetlerden sen de Allah’ın yardıma muhtaç fakir kullarına ihsan et”
[Kasas sûresi (28),
77].
قُلْ مَنْ حَرَّمَ زِينَةَ اللّهِ الَّتِيَ أَخْرَجَ لِعِبَادِهِ
وَالْطَّيِّبَاتِ مِنَ الرِّزْقِ قُلْ هِي لِلَّذِينَ آمَنُواْ فِي
الْحَيَاةِ الدُّنْيَا خَالِصَةً يَوْمَ الْقِيَامَةِ كَذَلِكَ نُفَصِّلُ
الآيَاتِ لِقَوْمٍ يَعْلَمُونَ [32]
“De ki: Allah’ın kulları için
çıkardığı süsü ve güzel rızıkları kim haram edebilir? De ki: O, dünya
hayatında inananlarındır, kıyamet günü de yalnız onlarındır”
[A’râf sûresi (7), 32].
Hadislerden Öğrendiklerimiz
1. Erkeklerin ipek elbise
giymeleri yasaklanmış olup, Peygamberimiz bunu haram kılmıştır.
2. İpek elbise cennet
giyeceklerinin bir çeşididir.
3. Bu dünyada ipek elbise giyen
âhirette giyemeyecektir. Yani burada giydiği için işlediği haramın
cezasını çekecektir.
4. İpek elbise kibrin, büyüklük
taslamanın ve kendini beğenmişliğin bir simgesi sayılmıştır.
5. Hz. Peygamber’in helâl ve
haram kılma yetkisi vardır. Bu yetkiyi kendisine veren Cenâb-ı Hak’tır.
808- وعن
عليٍّ رضي اللَّه عنه قال :
رأَيْتُ رَسُولَ اللَّه صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم أَخَذَ حَرِيراً ،
فَجَعلَهُ في يَمينه ، وَذَهَباً فَجَعَلَهُ في شِمالِهِ ، ثُمَّ قَالَ :
« إنَّ هذَيْنِ حرَامٌ عَلى ذُكُورِ أُمَّتي »
. رواهُ أبو داود بإسنادٍ حسن
808.
Ali radıyallahu anh şöyle
demiştir:
Resûlullah sallallahu aleyhi
ve sellem’i gördüm; sağ eline ipeği sol eline altını almıştı; sonra
da:
“Şüphesiz bu ikisi ümmetimin
erkeklerine haram kılınmıştır”
buyurdular.
Ebû Dâvûd, Libâs 11. Ayrıca bk.
Nesâî, Zînet 40; İbni Mâce, Libâs 19
810 numaralı hadis ile birlikte
açıklanacaktır.
809- وعن
أبي مُوسى الأشْعريِّ رضي اللَّه عنه أنَّ رسُولَ اللَّه صَلّى اللهُ
عَلَيْهِ وسَلَّم قال :
« حُرِّم لِبَاسُ الحَرِيرِ وَالذَّهَب على ذُكُورِ أُمَّتي ، وَأُحلَّ
لإنَاثِهِم » . رواهُ
الترمذي وقال حديثٌ حسن صحيح .
809.
Ebû Mûsâ el-Eş’arî radıyallahu
anh’den rivayet edildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi ve
sellem şöyle buyurdu:
“İpek giymek ve altın
kullanmak ümmetimin erkeklerine haram, kadınlarına ise helâl kılındı.”
Tirmizî, Libâs 1. Ayrıca bk. İbni
Mâce, Libâs 19
Bir sonraki hadis ile birlikte
açıklanacaktır.
810- وعن
حُذَيْفَة رضي اللَّه عنه قال :
نَهَانَا النَّبيُّ صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم أنْ نَشْرب في آنِيةِ
الذَّهب وَالفِضَّةِ ، وَأنْ نَأْكُل فِيهَا ، وعَنْ لُبْسِ الحَرِيرِ
وَالدِّيبَاج وأنْ نَجْلِس عَلَيّهِ .
رواه البخاري.
810.
Huzeyfe radıyallahu anh
şöyle dedi:
Resûlullah sallallahu aleyhi
ve sellem altın ve gümüş kaplardan içmemizi ve onların içinde yemek
yememizi, ipek ve atlas giymemizi ve üzerinde oturmamızı bize yasakladı.
Buhârî, Libâs
27. Pek çok rivayetten bir kısmı için ayrıca bk. Buhârî, Et’ime 29, 32,
Eşribe 27,28; Müslim, Libâs 4,5; Ebû Dâvûd, Eşribe 17; Tirmizî, Eşribe
10
Açıklamalar
İpek ve ipekli elbiseler giymenin
hükmünü az önce geçen hadisleri açıklarken ana hatlarıyla belirtmeye
çalışmıştık. O konuya tekrar dönmeyeceğiz. Peygamber Efendimiz’in takı
ve süs eşyası olarak ümmetin erkeklerine haram kıldığı bir başka şey de
altındır. Fakat bundan ayrı olarak, altın ve gümüşten yapılmış yiyecek
ve içecek malzemeleri ile diğer ev eşyasının kullanılmasını da hem
erkek, hem kadınlara haram kılmıştır. Bu konudaki rivâyetler burada
anılan hadislerden ibaret olmayıp, benzeri pek çok sahih rivayet meşhur
hadis kitaplarımızın hepsinde yer alır. Bu hadislerdeki yasaklamanın
haramlık ifade eden bir yasaklama olduğunda ulemânın ittifak ettiği
söylenir. Yine üzerinde ittifak edilen bir başka nokta, bu nehyin mutlak
olmasıdır; yani bazı maddeler ile bazı eşyalar bu yasaklamanın dışında
bırakılmamıştır. İmâm Ebû Yûsuf’a ve “sonradan vaz geçtiği eski
ictihadı” denilerek İmâm Şâfiî’ye nisbet edilen “altın ve gümüş
eşya kullanımı mekruhtur” hükmüne itibar edilmemiştir. Bu konuda bütün
ulemânın delil kabul ettiği hadislerden en meşhuru, bir târihî olayla
birlikte anılan Huzeyfe hadisidir. Hicrî ikinci asrın meşhur fakîhi ve
hadis alimi İbni Ebî Leylâ’nın anlattığına göre, Huzeyfe radıyallahu
anh Medâyin şehrinde bulunduğu sırada oranın önde gelenlerinden biri
kendisine gümüş bir bardakla su getirmişti. Huzeyfe, bardağı alıp
getirenin üzerine fırlatmış ve:
– Seni bu bardakla su getirmekten
kaç defa menetmiş olmasaydım, şimdi böyle davranmazdım, diyerek
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in şöyle buyurduğunu
nakletmiştir:
“Harîr ve dîbâc adıyla anılan
ipekli kumaşlardan yapılmış elbiseler giymeyiniz. Altın ve gümüş
bardaklardan su içmeyiniz. Bunların çanak ve tabakları içine konulan
yemekleri yemeyiniz. Bu eşyâ dünyada kâfirlere ait zînet eşyasıdır.
Âhirette ise bunlar bizim zînet eşyamız olacaktır” (Müslim,
Libâs 4).
Medâyin, o günkü İran’ın en
büyük, en medenî ve en gözde şehirlerinden biriydi. Kisrâ’nın sarayı da
orada idi. İran’ın müslümanlar tarafından fethinden sonra, Hz. Ömer ve
Hz. Osman’ın hilâfet yıllarında Huzeyfe radıyallahu anh bu şehrin
valilik görevinde bulundu. Bilindiği gibi İran o günün dünyasında lüks
ve ihtişamın en yaygın olduğu devletlerin başında geliyordu. Bütün İran
İslâm’ın hâkimiyetine girmekle birlikte, muhtemelen oradaki insanlar
müslüman yöneticilerin de kendilerinin eski yöneticileri gibi debdebe
içinde yaşayacakları tasavvuru içindeydiler. İslâm’ın insanlar için
gösteriş ve debdebeden uzak sade bir hayat, zenginle fakiri, yönetenle
yönetileni birbirine yardımcı ve kardeş kılan bir medenî anlayış
getirdiğini daha sonra anladılar ve bu sebeple o bölgelerin insanlarının
tamamına yakını kendilerine din olarak İslâm’ı seçip müslüman oldular.
Altın ve gümüş eşyanın
kullanımıyla ilgili birtakım detay bilgiler fıkıh kitaplarımızda genişçe
yer alır. Bizim bu derece teferruata inerek konumuzu dağıtmamız doğru
olmaz. Bir çok fıkhî bahiste olduğu gibi, altın ve gümüşün kullanımıyla
ilgili konuların hepsinde görüş birliği sağlandığını iddia etmek de
imkânsızdır. Farklı ictihadlar ve fetvalar olması tabiî
karşılanmalıdır. Söz gelimi, sadece süs eşyası olmak kaydıyla evde altın
ve gümüş kaplar, tablalar ve benzerlerini bulundurmak câizdir. Saf altın
ve gümüşten üretilmemiş, bu ikisiyle yaldızlanıp süslenmiş eşyanın
kullanılması haram değildir. Süs için olmamak kaydıyla, ihtiyaçtan
dolayı dişi altınla kaplatmak veya altından diş yaptırmak haram
kılınmamıştır. Bu bilgilerin, sadece fetvâ kitaplarında yer aldığını
görürüz. Bunlara delil alınan bazı olaylar sahâbe döneminde geçmiş
olabilir. Nitekim, Arfece İbni Es’ad ismindeki sahâbînin burnu Câhiliye
döneminde cereyan eden Kilâb harbinde kesilmiş, o da gümüşten bir burun
taktırmıştı. Peygamber Efendimiz kendisini görünce, altından bir burun
yaptırmasını tavsiye etti. O da altından bir takma burun yaptırdı (Ebû
Dâvûd, Hâtem 7; Tirmizî, Libâs 31; Nesâî, Zînet 41). Çünkü altın sağlık
açısından daha yararlı ve koku yapmayan bir madendir. Nitekim günümüzde
de vücûdun herhangi bir yerine bir maden konulması gerekirse altın veya
platin konulduğunu biliyoruz. İşte âlimlerimiz bu olaydan hareketle
çeşitli durumlara ait fetvâlar verme yoluna gitmişlerdir. Hükmü açıkça
bilinmeyen ve başvuracağımız kaynaklarda da bulunmayan hususlar yetkili
âlimlere sorulmak suretiyle öğrenilebilir. Çünkü zaruretler birtakım
yasakları, haramları mübah hale getirebilir; ne var ki zaruretler her
zaman genel kaidelerin dışında kalan istisnalardır. Bunları da her
asırda ve her toplumda yetiştirilmesi ümmetin üzerine farz olan din
âlimleri halleder.
Altından yapılmış her çeşit
yüzük, küpe, kolye, bilezik ve benzeri süs ve zînet eşyalarının
kadınlara haram kılınmadığı da yine ulemânın üzerinde ittifak ettiği
hususlardan biridir. Ancak kadınlar için de câiz olmadığını veya cevazın
sınırlı olduğunu söyleyen âlimler vardır. Diğer taraftan, Resûl-i Ekrem
Efendimiz ve Hulefâ-yi Râşidîn, erkeklerin altın yüzük takmasına
müsâmaha ile bakmamışlar, buna karşılık bizzat kendileri gümüş yüzük
takmışlardır. Efendimiz, muhakkak ki kendisine Cenâb-ı Hak tarafından
haramlığı bildirilmeden önceleri taktığı altın yüzüğü parmağından
çıkarıp atarak, onu ebediyyen bir daha takmayacağını söyleyince, bütün
sahâbîler de parmaklarındaki altın yüzükleri çıkarıp atmışlardı. Belki
bu olaydan sonra Peygamberimiz, parmağında altın yüzük gördüğü bir
sahâbiye iltifat etmeyip: “Sen bana elinde cehennemden bir kor
taşıyarak mı geldin?” diyerek sert bir uyarıda bulunmuştu
(Nesâî, Zînet 45). Nişan yüzüklerinin birer zînet eşyası değil, adı
üstünde bir nişan, bir alâmet, bir belirti olduğunu ileri sürerek haram
sayılmaması gerektiğini söyleyenlerin görüşlerinin sağlam şer’î
dayanaklardan yoksun ya da delillerinin zayıf ve hüccete ehil olmayan
nitelikte bulunarak, ulemânın ekseriyeti nezdinde itibar görmediğini bu
vesileyle belirtmemiz yerinde olur.
Burada altın nişan halkalarıyla
ilgili farklı bir yaklaşıma işaret etmeden geçmenin uygun olmayacağı
kanaatindeyiz. Tecrîd-i Sarîh mütercimi ve şârihi merhum âlim
Kâmil Miras da altın nişan halkalarının mübah olduğu kanaatini
taşımaktadır. Bu kanaatinde kendisini etkileyen âmilleri şöyle özetlemek
mümkündür:
* Yüzükler konusundaki örf
değişmiş olup, eski zamanlarda kullanılan kaba yüzükler gitgide zerafet
kazanmış ve bugün nişan halkaları istisna edilirse, erkeklerin yüzük
kullanmaları tamamen terkedilmiştir hatta ayıp sayılmaktadır.
* Altın yüzük kullanılmasının hem
helâlliğini hem de haramlığını ifade eden rivayetler bulunmaktadır ve
âlimler her iki grup hadisleri delil olarak kullanmışlardır; ancak
haramlığıyla ilgili rivayetlerin daha kuvvetli olduğu bir gerçektir ve
ona uyanlar daha çoktur.
* İmam Muhammed’e göre öğünme
ve üstünlük hissine kapılma kastedilmeyerek altın ve gümüş kaplar süs
eşyası olarak kullanılabilmektedir. Nişan yüzüğü de öğünmek için değil,
teberrük için ve bir hatıra olarak takılmalıdır.
* Altının haram kılınmasının
şer’î sebebi, bunun israf ve öğünme vesilesi olması idi. Artık günümüzde
altın madeninin bolluğu sebebiyle bir halkanın satın alınması israf
sayılacak bir şey olmaktan çıkmıştır.
İşte merhum Kâmil Miras’ın
konuyla ilgili söyledikleri özetle bunlardır. Bunların ne kadar geçerli
ve yeterli sebepler sayılabileceğini herkes kendisi düşünme gücüne
sahiptir.
810 numaralı hadis 778 ve 1800
numara ile de kitabımızda yer almıştır.
Hadislerden Öğrendiklerimiz
1. Cenâb-ı Hak, Resûl-i Ekrem
Efendimiz’e helâl ve haram kılma yetkisi vermiştir.
2. Erkeklere ipek elbisenin her
çeşidi haram olduğu gibi, altını kullanmanın her şekli de haram
kılınmıştır.
3. Altın ve gümüşten yapılmış
kaplar içinde yiyip içmek hem erkeklere hem de kadınlara haram
kılınmıştır.
4. Altından ve gümüşten yapılan
her çeşit eşyanın kullanılması hem erkek hem de kadın için haramdır.
5. Kadınların altından yapılmış
süs eşyalarını ve takı malzemelerini kullanmaları câizdir.
6. Sadece bir süs için evde altın
ve gümüş kaplar, tablalar ve benzerlerini bulundurmak câizdir.
7. Zaruret halleri istisna teşkil
eder. Altının ve gümüşün kullanılmasının câiz olduğu yerler bu
zaruretlerden kaynaklanır.
|