187- باب فضل الصلوات
NAMAZLARIN
FAZİLETİ
Âyet
اتْلُ مَا أُوحِيَ إِلَيْكَ مِنَ الْكِتَابِ وَأَقِمِ الصَّلَاةَ إِنَّ
الصَّلَاةَ تَنْهَى عَنِ الْفَحْشَاء وَالْمُنكَرِ وَلَذِكْرُ اللَّهِ
أَكْبَرُ وَاللَّهُ يَعْلَمُ مَا تَصْنَعُونَ [45]
“Şüphesiz ki
namaz hayasızlıktan ve kötülükten alıkoyar.”
Ankebût sûresi (29),
45
Âyet-i kerîmenin
tamamının anlamı şöyledir: “Sana vahyedilen kitabı oku ve namazı kıl.
Şüphesiz ki namaz hayasızlıktan ve kötülükten alıkoyar. Allah’ı anmak
elbette en büyük ibadettir. Allah yaptıklarınızı bilir.”
Âyette hayasızlık ve
kötülük diye tercüme edilen “fahşâ” ve “münker” kelimelerinin anlamı
daha kapsamlıdır. Fuhşiyat, açıktan ve alenî işlenilen bütün
çirkinlikleri, edepsizlikleri ve ahlâk dışı davranışları ifade eden bir
kelimedir. Münker de, aklın ve şerîatın beğenmediği bütün uygunsuz
davranışları ve günahları ifade için kullanılır. Öncelikle namaz içinde
böyle şeyler yapılmaz, onun gerektirdiği bütün edeplere uyularak namaz
kılınır. Gerçekten şuurla ve hakikatına erilerek, farkında olunarak, ne
olduğu bilinerek kılınan bir namaz, namaz dışında da insanı her türlü
çirkinlikten, uygunsuz davranıştan, edep dışı hareketlerden alıkoyar.
Onun için Resûl-i Ekrem Efendimiz: “Kim namaz kılar da o namaz
kendisini hayasızlıktan ve kötülükten alıkoymazsa, o namaz olsa olsa
onun Allah’tan daha fazla uzaklaşmasını sağlar” buyurmuştur (Münâvî,
Feyzü’l-kadîr, VI, 221). Kur’an’ın namazla ilgili birçok âyeti vardır.
Nevevî’nin konuyla ilgili olarak sadece bu âyetle yetinmesinin sebebi,
onun kapsayıcılığından olsa gerektir.
Hadisler
1044- وَعنْ
أَبي هُرَيْرةٍ رضي اللَّه عنْهُ قَال : سمِعْتُ رسُول اللَّهِ صَلّى اللهُ
عَلَيْهِ وسَلَّم يَقُولُ :
« أَرأَيْتُمْ لَوْ أَنَّ نَهْراً بِباب أَحَدِكم يغْتَسِلُ مِنْه كُلَّ
يَوْمٍ خَمْس مرَّاتٍ ، هلْ يبْقى مِنْ دَرَنِهِ شَيءٌ؟»
قالُوا : لا يبْقَى مِنْ درنِهِ شَيْء ، قَال :
« فذلكَ مَثَلُ الصَّلَواتِ الخَمْسِ ، يمْحُو اللَّه بهِنَّ الخطَايا »
متفقٌ عليه .
1044.
Ebû Hüreyre
radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre,
Resûlullah
sallallahu
aleyhi
ve sellem’i şöyle
buyururken işittiğini söyledi:
– “Ne dersiniz?
Birinizin kapısının önünde bir nehir olsa da, o kimse her gün bu nehirde
beş defa yıkansa, kirinden bir şey kalır mı?” Sahâbîler:
– O kimsenin kirinden
hiçbir şey kalmaz, dediler. Resûl-i Ekrem:
– “Beş vakit namaz
işte bunun gibidir. Allah beş vakit namazla günahları silip yok eder”
buyurdular.
Buhârî, Mevâkît 6;
Müslim, Mesâcid 283. Ayrıca bk. Tirmizî, Emsâl 5; Nesâî, Salât 7; İbni
Mâce, İkâmet 193
Bir sonraki hadis ile
birlikte açıklanacaktır.
1045- وعنْ
جَابِرٍ رَضيَ اللَّه عنهُ قال : قال رسُولُ اللَّهِ صَلّى اللهُ عَلَيْهِ
وسَلَّم :
« مثَلُ الصَّلواتِ الخَمْسِ كمثَلِ نهْرٍ غمْرٍ جارٍ عَلى باب أَحَدِكُم
يغْتَسِلُ مِنْهُ كُلَّ يَوْمٍ خمْسَ مرَّاتٍ»
رواه مسلم.
« الغَمْرُ »
بفتحِ الغين المعجمةِ : الكثِيرُ .
1045.
Câbir radıyallahu
anh’den rivayet edildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi ve
sellem şöyle buyurdu:
“Beş vakit namazın
benzeri, sizden birinizin kapısı önünden akıp giden ve her gün içinde
beş defa yıkandığı bol sulu bir ırmak gibidir.”
Müslim, Mesâcid 284
Açıklamalar
Peygamber Efendimiz,
her iki hadisinde namazı temsîlî yolla, günümüz öğretim ve eğitim
sistemindeki adıyla “örnekleme metodu” ile anlatmıştır. Çünkü bu,
insanların bir konuyu öğrenip anlamalarında en kolay ve en etkili bir
yoldur. Nitekim buradaki benzetmeyi düşünen kimse, günde beş defa bir
nehirde yıkanan insanın üzerinde kirden pastan hiçbir eser kalmayacağını
anlamakta güçlük çekmez. Çünkü insan görülen ve hissedilen pisliklerle
bedeni ve elbisesi kirlendiğinde, onları bol su ile yıkamak suretiyle
temizler. Peygamber Efendimiz herkesin bildiği ve kabul ettiği bu
gerçekten hareketle namazın da insanı manevî kirlenme demek olan
günahlardan ve hatalardan öylece temizleyeceğini haber vermektedir.
Sadece namaz kılmak değil, abdest almak suretiyle aynı zamanda maddî
temizlenme de sağlanır. Daha önce abdestin faziletlerinden bahsederken
onun birtakım küçük günahlara ve hatalara keffaret olduğunu görmüştük.
Böylece hem abdest hem de namaz insanı maddî manevî yönlerden
temizlemiş olmaktadır. Buradaki ifadeler mutlak olduğu için, küçük büyük
bütün günahları kapsayıcı nitelikte görünmektedir. Hadis şârihlerinin
önde gelenlerinden biri olan İbni Battâl, Resûl-i Ekrem’in
ifadelerinden küçük günahların anlaşıldığını söyler. Çünkü o, kir
tabirini kullanmıştır. Oysa insanın vücudundaki yara berelere göre kir
küçük bir şeydir. Büyük günahlar ise yara bereler gibidir. Fakat burada
şu hususu gözden ırak tutmamak gerekir: Büyük günahlardan korunmak
öncelikle beş vakit namazı kılmakla mümkün olur. Nitekim konunun
başındaki âyet, gerçek namazın insanı her türlü hayasızlıktan ve
kötülükten alıkoyacağını ifade etmektedir. Âyette geçen fahşâ ve münker
tabirleri genelde büyük günahları ifade eder. Beş vakit namazı kılmayan
büyük günahlardan korunmuş olmaz; çünkü namazı terketmenin bizzat
kendisi büyük günahlardan biridir. Netice olarak namaz bilinciyle günde
beş vakit Allah’ın huzuruna çıkan bir insanın, kendisini namaz hali
dışında da her an Allah’ın huzurunda hissederek hareket etme şuuruna
ulaşması umulur. Böyle bir kimse bilerek günah işlemez. Bilmeyerek
işlediklerine ise abdesti ve namazı keffaret olur.
1045 nolu hadis 430
numara ile de geçmişti.
Hadislerden
Öğrendiklerimiz
1. Beş vakit namaz,
her akıl bâliğ müslümanın üzerine farz olan en önemli ve en faziletli
günlük ibadettir.
2. Namazı Allah’ın
huzurunda olduğumuzun farkında ve şuurunda olarak kılmak gerekir.
3. Beş vakit namaza
bilinçli olarak devam etmek insanı büyük günahlardan korur.
4. Kıldığımız
namazlar, bilmeyerek ve farkında olmayarak işlediğimiz küçük günahların
Allah tarafından affedilmesine vesile olur.
5. İnsanları hayra
davet ederken ve onlara İslâm’ı tebliğ ederken güzel öğütler ve hikmetli
sözlerle, misâllerle konuşmak Peygamber Efendimiz’in üslûbudur. Bizler
de aynı şekilde davranmalıyız.
1046- وعَنِ
ابْنِ مَسْعُودٍ رضي اللَّه عنْهُ أَنَّ رجُلاً أَصاب مِنِ امْرأَةٍ
قُبْلَةً ، فأَتَى النَّبِيَّ صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم فَأَخبرهُ
فأَنزَل اللَّه تعالى : {
وأَقِم الصَّلاةَ طَرفي النَّهَار وَزُلَفا مِنَ اللَّيْلِ ، إِنَّ
الْحَسنَاتِ يُذهِبْنَ السَّيِّئَاتِ }
فقال الرَّجُلُ :
أَلِي هذا ؟ قال :
« لجمِيع أُمَّتي كُلِّهِمْ»
متفقٌ عليه .
1046.
İbni Mes’ûd
radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre, bir adam bir kadını
öptü. Sonra Nebî sallallahu aleyhi ve sellem’e gelip durumu
haber verdi. Bunun üzerine: “Gündüzün iki yanında ve gecenin gündüze
yakın saatlerinde namaz kıl. Şüphesiz iyilikler kötülükleri giderir”
[Hûd sûresi (11), 114] anlamındaki âyet nâzil oldu. Adam:
– Bu sadece bana mı
mahsus yâ Resûlallah, dedi? Resûl-i Ekrem:
– “Ümmetimin
tamamı içindir” buyurdular.
Buhârî, Mevâkît 4, Tefsîru sûre (11) 6; Müslim, Tevbe 39. Ayrıca bk.
Tirmizî, Tefsîru sûre (11)
Açıklamalar
İbni Mes’ûd’un
bahsettiği bu kişinin kimliği hakkında şârihler çeşitli isimler
verir. Büyük
bir ihtimalle
o, Akabe
biatlarında ve
Bedir Gazvesi’nde
bulunmuş olan Ebü’l-Yeser Kâ’b İbni Amr’dır. Nitekim Tirmizî’nin
rivâyetinde olay bizzat Ebü’l-Yeser’den nakledilmiş, kendisine hurma
almak üzere gelen bir kadını içeride daha iyisi var diyerek kandırıp
evine götürdükten sonra üzerine saldırıp öpmüştür. Bu zatın isminin
Tirmizî’de Ebü’l-Yüsr diye kaydedilmesi, bir okuma hatasından
kaynaklanmış olmalıdır. Kadının kimliği hakkında ise bir bilgiye sahip
değiliz. Sahâbîler, işledikleri bir suçu, günah veya hatayı, daha sonra
pişman olarak cezası ne ise çekmek üzere Resûl-i Ekrem’e gelip haber
verirlerdi. Bu onların Allah korkusuna ve âhiret inancına ne kadar
gönülden bağlı olduklarının bir göstergesi kabul edilmelidir. Çünkü bu
dünyada çekecekleri cezanın âhiretteki cezayı affettireceği veya
hafifleteceği inancına sahiptiler.
Suçunu gizlemiş
ve üzerinde kul hakkı kalmış olarak Allah’ın huzuruna çıkmak
istemezlerdi. Bu olay, bilinen örneklerden sadece biridir.
Peygamberimiz,
kendisine sorulan sorulara şayet o konuda daha önce bir vahiy gelmişse
veya bildiği bir işse cevap verir, böyle olmadığı takdirde Cenâb-ı
Hak’tan konuyla ilgili bir bilginin, bir hükmün gelmesini beklerdi. Bu
olay üzerine de vahyin gelmesini beklediğini hadisin bazı rivayet
tariklerinden açıkça anlamaktayız. Gelen âyet, öpmenin had yani cezayı
gerektiren büyük bir günah veya büyük bir suç olmadığını, kılınan beş
vakit namazın veya yapılan birtakım hayır ve iyiliklerin böyle küçük
günahlara ve hatalara keffâret olacağını bildirmiştir. Büyük günahlar ve
kul hakkına taalluk edenler bunun dışındadır. Çünkü onların cezaları ve
hangi esaslar dahilinde tövbe edilirse affedileceği açıkça
belirtilmiştir. Âyette geçen “iyilikler kötülükleri giderir”
hükmü bunları kapsamaz. Bir sonra gelecek olan hadisten de açıkça
anlaşıldığı gibi, Peygamberimiz de büyük günahlardan uzak durmak
şartıyla, beş vakit namazın bu vakitler arasında işlenen küçük günahlara
keffaret olacağını belirtmiştir.
Kendisi hakkında
hüküm indirilen sahâbînin bu hükmün kendisine has olup olmadığını
sorması üzerine, Efendimiz’in bütün ümmeti kapsadığını bildirmesi, bir
soru veya bir olay üzerine indirilen bir hükmün, aksi sabit olmadıkça
bütün ümmeti bağladığı da böylece anlaşılmaktadır.
Ayrıca bu âyetin,
Kur’an’da beş vakit namaza delâlet eden ayetlerden biri olduğu kabul
edilir. Çünkü sabah, öğle ve ikindi namazları gündüzün iki ucunda, akşam
ve yatsı namazları da gecenin gündüze yakın olan kısmındaki namazlardır.
Hadisimizi 435 numara
ile daha önce geçmişti.
Hadisten
Öğrendiklerimiz
1. Cinsel ilişki
olmadığı sürece öpmek, sıkmak, tutmak ve sarılmak gibi
suçlara terettüp
eden şer’î bir
had yoktur.
Bunlara ta’zir cezası
verilir.
2. Kendisinin helali
olmayan bir kadını öpmek bir günah, bir suç ise de küçük günahlardan
sayılır.
3. Şer’î bir cezayı
gerektirmeyen küçük günah ve hatalara beş vakit namaz, diğer ibadet ve
tâatler, yapılan hayırlar ve iyilikler keffâret olur.
4. Herhangi bir soru
veya olay üzerine inmiş olan hüküm, bütün ümmeti kapsamına alır.
Prensipleştirilmiş fıkhî ifadeyle, sebebin husûsîliği hükmün umûmîliğine
mâni değildir.
1047- وعن
أَبي هُريرة رضي اللَّه عنهُ أَنَّ رسول اللَّهِ صَلّى اللهُ عَلَيْهِ
وسَلَّم قال :
«الصَّلواتُ الخَمْسُ، والجُمُعةُ إِلى الجُمُعَةِ ، كفَّارةٌ لما
بَيْنهُنَّ ، ما لم تُغش الكبَائِرُ »
رواه مسلم .
1047.
Ebû Hüreyre
radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre, Resûlullah
sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Büyük günahlardan
kaçınıldığı müddetçe, beş vakit namaz ile iki cuma, aralarında işlenen
küçük günahlara keffârettir.”
Müslim, Tahâret 14.
Ayrıca bk. Tirmizî, Mevâkît 46; İbni Mâce, İkâmet 79
Açıklamalar
Faziletler kitabının
başından beri açıklamaya çalıştığımız hadislerin bir kısmında abdestin,
bir kısmında müezzinin okuduğu ezanın tekrarlanmasının ve ezan duasının,
bir kısmında da beş vakit namazın ve cumanın küçük günahlara keffâret
olacağı haber verilmektedir. Bu durumda akla şöyle bir soru gelebilir:
Madem ki abdest küçük günahlara keffâret oluyor, öyleyse ezan neye
keffâret olacaktır? Ezan ve duası keffâret oluyorsa , o halde namaz neye
keffâret olacaktır? Namaz keffâret oluyorsa cuma neye keffâret
olacaktır? Bu listeyi uzatmak mümkündür, çünkü diğer bir kısım
hadislerde, başka birtakım ibadetler ve iyiliklerin günahlara keffâret
olacağından da bahsedilmektedir. Bu şunu göstermektedir: Anılan ibadet
ve tâatlerin her biri keffâret olmaya elverişlidir. Eğer günah varsa
keffâret olur; yoksa bunlar kulun iyilik hanesine yazılır, Allah katında
mertebelerinin yükselmesine vesile olur. Fakat bu tavsiye ve teşvikler,
mü’minlerin anılan bütün hayır ve iyiliklere, güzel davranışlara ara
vermeden devam etmesi halinde arınacaklarını, tertemiz olacaklarını
müjdelemektedir. Çünkü büyük günahları işlememek kaydıyla, bu ibadet ve
tâatleri, hayır ve iyilikleri yapan mü’minler daima bir ümit ve güven
içinde yaşama hazzını tadarlar. Bu ise onları düzenli bir hayata
sevkeder.
Hadis daha önce 132
numara ile geçmişti, 1151 numara ile de gelecektir.
Hadisten
Öğrendiklerimiz
1. Büyük günahlardan
ve haramlardan mutlaka uzak durmak gerekir.
2. İbadetlerin her
biri, özellikle de namazlar küçük günahlara keffârettir.
3. İbadet hayatı
düzenli olan mü’minler, hayatlarının başka alanlarında da huzurlu
olurlar.
1048- وعن
عثمانَ بنِ عفان رضي اللَّه عنهُ قال : سمِعْتُ رسولَ اللَّه صَلّى اللهُ
عَلَيْهِ وسَلَّم يقولُ :
«ما مِن امْرِيءٍ مُسْلِمٍ تحضُرُهُ صلاةٌ مَكتُوبةٌ فَيُحْسِنُ وُضُوءَهَا
، وَخُشوعَهَا ، وَرُكُوعَها ، إِلاَّ كانت كَفَّارةً لما قَبْلَهَا مِنْ
الذنُوبِ ما لم تُؤْتَ كَبِيرةٌ ، وَذلكَ الدَّهْرَ كلَّهُ »
رواه مسلم .
1048.
Osman İbni Affân
radıyallahu anh, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’i
şöyle buyururken işittiğini söyledi:
“Bir müslüman,
farz namazın vakti geldiğinde güzelce abdest alır, huşû içinde ve
rükûunu da tam yaparak namazını kılarsa, büyük günah işlemedikçe, bu
namaz önceki günahlarına keffâret olur. Bu her zaman böyledir.”
Müslim, Tahâret 7
Açıklamalar
Dinimizde ibadetlerin
makbul olması birtakım esaslara bağlandığı gibi, büyük ve küçük
günahların affı da bazı şartların yerine getirilmesine bağlıdır. Namaz
için abdestin farz olduğu, abdestsiz namaz olmayacağı her müslümanın
bildiği bir gerçektir. Fakat farz olan bu abdesti alırken onun
farzlarının yanında, sünnetleri, müstehapları ve birtakım edeplerine de
riayet etmek gerektiğini düşünmeyen veya bunları önemsemeyenler
olabilir. Şayet bunlar yerine getirilmezse, o abdest güzel bir abdest
sayılmaz. Resûl-i Ekrem Efendimiz, abdesti güzel almaktan maksadının bu
olduğunu hem bizzat ashabına göstererek hem bu yönde tavsiyelerde
bulunarak açıklamışlardır. Daha önce 1031 numara ile geçen ve yine
Hz.Osman’dan rivayet edilen hadiste bunu açıklamıştık. Şüphesiz güzel
bir abdest, güzel bir namazın ilk şartıdır.
Huşû, namazın gerçek
namaz olmasını sağlayan şartlardan biridir. Huşûdan maksat, kişinin
namaz esnasında bütün varlığı ve kalbiyle Allah’a yönelmesidir. Fakat
bunun görünürdeki esası, namazın bütün rükünlerini hakkıyla yerine
getirmektir. Nitekim, Hz.Peygamber’in namazda sakalı ve elbisesiyle
meşgul olan birini gördüğünde: “Kalbi huşû duysaydı âzaları da huşû
içinde olurdu” buyurmaları bu gerçeği ortaya koyar (Ali el-Müttekî,
Kenzü’l-ummâl, 5891). Resûl-i Ekrem Efendimiz’in huşûdan sonra rükûdan
bahsetmeleri de, namazın zâhirî ahkâmına riâyet edilmesi gereğinin
delilidir. Rükû ve secde biri ötekinden ayrı düşünülemeyen iki ibadet
esasıdır. Rükûu tam yapmak gerekiyorsa, secdeyi de tam yapmak gerektiği
anlaşılır. Rükû ve secde, huşûun gözle görülebilen tezahürleri sayılır.
Peygamberimiz bütün bunlarla “Gerçekten mü’minler kurtuluşa ermiştir.
Onlar, namazlarında huşû içindedirler” [Mü’minûn sûresi (23), 1-2]
âyetine işaret etmişlerdir.
Bir insan bütün
bunlara dikkat ettiği ve büyük günahlardan uzak durduğu takdirde, namaz
küçük günahlara keffâret olmaya devam eder. Büyük günahların ise bundan
müstesna olduğunu, onların şartları yerine getirilen tövbe veya Allah’ın
lutfu ve merhametiyle bağışlanacağını bir kere daha hatırlamalıyız.
Hadisten
Öğrendiklerimiz
1. Beş vakit namazı
devamlı kılmak ve asla aksatmamak gerekir.
2. Abdesti
farzlarına, sünnet ve müstehaplarına, edeplerine riayet ederek almak
icap eder.
3. Namazda huşûa
riayet etmek rükû ve secde ile diğer gerekli rükünlere tam uymak
gerekir.
4. Şartları yerine
getirilerek kılınan beş vakit namaz, günün diğer saatlerinde işlenen
küçük günahlara keffârettir.
|