290- باب تحريم النظر إلى المرأة الأجنبية
والأمرد الحسن لغير حاجة شرعية
ŞEHVETLE BAKMA
YASAĞI
MEŞRÛ BİR GEREK VE
İHTİYAÇ OLMADIĞI HALDE YABANCI BİR
KADINA, GÜZEL BİR GENCE ŞEHVETLE BAKMANIN HARAM OLDUĞU
Âyetler
وَمَن يَفْعَلْ ذَلِكَ عُدْوَانًا وَظُلْمًا فَسَوْفَ نُصْلِيهِ نَارًا
وَكَانَ ذَلِكَ عَلَى اللّهِ يَسِيرًا [30]
1. "Mü'min
erkeklere söyle; gözlerini haramdan sakınsınlar!
Nûr sûresi (24), 30
وَلاَ تَقْفُ مَا لَيْسَ لَكَ بِهِ عِلْمٌ إِنَّ السَّمْعَ وَالْبَصَرَ
وَالْفُؤَادَ كُلُّ أُولـئِكَ كَانَ عَنْهُ مَسْؤُولاً [36]
2.
"Kulak, göz ve
gönül, bunların hepsi yaptıklarından sorumludur."
İsrâ sûresi (17), 36
يَعْلَمُ خَائِنَةَ الْأَعْيُنِ وَمَا تُخْفِي الصُّدُورُ [19]
3. "Allah,
gözlerin hâin bakışını ve kalplerin gizlediğini bilir."
Mü'min sûresi (40),
19
إِنَّ رَبَّكَ لَبِالْمِرْصَادِ [14]
4. "Rabbin her an
gözetlemektedir."
Fecr sûresi (89), 14
Bu dört âyet,
müslümanların tam anlamıyla denetim altında sorumlu bir hayat
yaşadıklarını ve bu sorumluluğun göze ait tarafını ortaya koymaktadır.
Konuyla ilgili yasak,"Mü'min erkeklere söyle; gözlerini haramdan
sakınsınlar! diye belirlenmekte; sorumluluk çerçevesi ise, "Kulak,
göz ve gönül, bunların hepsi yaptıklarından sorumludur" âyetiyle
açık bir şekilde çizilmektedir.
Gözlerin sinsi ve
mânalı bakışlarını, kullar farketmeseler bile Allah Teâlâ'nın bildiği,
hatta O'nun, kalplerin derinliklerinde gizlenen kötü niyetlerden de
haberdâr olduğu bildirilmektedir. Bu, hiç kimsenin hiçbir şekilde ilâhî
denetimin dışında kalma şansının ve imkânının bulunmadığını kesin olarak
ortaya koymaktadır. Bunun böyle olduğunu ise, "Rabbin her an
(herşeyi) gözetlemektedir" âyeti bildirmektedir.
Bu âyet-i kerîmeler
insana, gizli-açık ayırımı yapılmaksızın en küçük teferruâtına kadar
bütün hareketlerinin daima göz önünde ve kayıt altında olduğu
gerçeğini en küçük bir tereddüde yer bırakmayacak kesinlikte
anlatmaktadır. Sorumluluk bu çerçevede kavrandıktan sonra göze ait
harama bakma yasağını anlamak insan için mesele olmaktan çıkar.
Hadisler
1626- وَعَنْ أبي هُريْرةَ
رضي اللَّه عنْهُ عنِ النبي صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم قَال :
كُتِبَ على
ابْنِ آدم نَصِيبُهُ مِنَ الزِّنَا مُدْرِكٌ ذلكَ لا محالَةَ :
الْعَيْنَانِ زِنَاهُمَا النَّظَرُ ، والأُذُنَانِ زِنَاهُما الاستِماعُ ،
واللِّسَانُ زِنَاهُ الْكَلامُ ، وَالْيدُ زِنَاهَا الْبَطْشُ ، والرَّجْلُ
زِنَاهَا الخُطَا ، والْقَلْب يَهْوَى وَيَتَمنَّى ، ويُصَدِّقُ ذلكَ
الْفرْجُ أوْ يُكَذِّبُهُ »
.
متفقٌ عليه . وهذا لَفْظُ
مسلمٍ ، وروايةُ الْبُخاريِّ مُخْتَصَرَةٌ .
1626.
Ebû Hüreyre
radıyallahu anh'den rivayet edildiğine göre Nebî sallallahu
aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
"Âdemoğluna
zinadan nasibi takdir olunmuştur. O buna mutlaka erişir. Gözlerin zinası
bakmak, kulakların zinası dinlemek, dilin zinası konuşmak, elin zinası
tutmak, ayakların zinası yürümektir. Kalbe gelince o, arzu eder, ister.
Üreme organı ise, bunu ya gerçekleştirir, ya da boşa çıkarır."
Buhârî,
İsti'zân 12,
Kader 9; Müslim,
Kader 20-21.
Ayrıca bk. Ebû Dâvûd,
Nikâh 43
Açıklamalar
Zina, kadın ve
erkeğin meşrû bir nikah olmaksızın cinsel ilişkide bulunmasıdır. Büyük
günahlardandır. Özel cezâsı vardır. Hadîs-i şerîf, bu anlamdaki gerçek
zinanın dışında, öteki organlar için de birtakım meşrû olmayan suçların
söz konusu olduğunu hatta bunlara da bir anlamda zina denildiğini
ortaya koymaktadır. Yani her organın aslî faaliyetini meşrû çerçeve
dışında yürütmesi bir tür zina olmaktadır. Nitekim İmam Buhârî bu
hadisi, zinanın sadece üreme organıyla değil, göz, dil ve el gibi öteki
organlarla da mümkün olduğuna dair açtığı bir başlık altında vermiştir
(bk. İsti'zân 12). Ancak bu, mecâzen bir isimlendirme olarak kabul
edilmektedir. Çünkü söz konusu organların bu suçları, haram olmakla
birlikte, onlar için hâkimin uygun göreceği ta’zir cezası dışında
ayrıca bir ceza tayin edilmiş değildir.
Burada dikkat çeken
husus, insanın sahip bulunduğu organların tabiî işlevlerini gayr-i meşrû
bir zeminde yapması, onları, üreme organıyla "meşrûiyet dışına taşma"
noktasında birleştirmesidir. Söz konusu organların bu yaptıklarına zina
denilmesi işte bu açıdan yapılmış bir değerlendirmedir. Öte yandan bu
organların bahis konusu fiilleri, asıl zinaya götürücü, öncü
fiillerdir. Bu bakımdan, o kötü sonuçtan müslümanlar sakındırılmış
olmaktadır. Hadiste de açıkca belirtildiği gibi üreme organı, öteki
organların ve özellikle kalbin, Buhârî'nin tercih ettiği rivayete göre
nefsin, bu konudaki istek ve arzusunu fiilen gerçekleştirmedikce zina
suçu işlenmiş olmaz. Allah korkusu, iktidarsızlık, tiksinme gibi çok
çeşitli sebeplerle tenâsül uzvu, bütün bu istek ve hazırlıkları boşa
çıkarabilir. O zaman öteki organların yaptıkları, kendi çaplarında küçük
birer günah olarak kalır. Bu tür hatalara, "Ufak tefek kusurları
dışında, büyük günahlardan ve edepsizliklerden kaçınanlara gelince, bil
ki Rabbin affı bol olandır" [Necm sûresi (53), 32] âyetinde geçtiği
gibi Kur'ân-ı Kerîm'in ifâdesiyle "lemem" denilmektedir. Bir şeye
bir anlık ilgi duyup üzerinde durmamak anlamından hareketle lemem,
küçük kusurlar, küçük günahlar ve ufak-tefek hatalar olarak
değerlendirilmiştir. Ashâb-ı kirâm arasında "tercümânü'l-Kur‘ân" diye
bilinen Abdullah İbni Abbas hazretleri, bu hadisi zikrederek, "Ebû
Hüreyre'nin Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'den rivayet
ettiği bu sözdeki fiillerden daha çok, küçük günahlara (lemem)
benzeyen bir başka fiil bilmiyorum" demiştir (bk. Buhârî, İsti'zân 12;
Ebû Dâvûd, Nikâh 43). Doğrusu da budur.
Hadîs-i şerîf'in
bilhassa son cümlesi kalp ya da nefis ile üreme organı arasında bir
duygu iletişimi olduğunu belirlemektedir. Yani cinsel ilişki, aslında
psikolojik yoğunlaşma olmadan gerçekleşmez. İstek ve arzu ya da şehvet
duygularının yoğunlaşması da her zaman sonuca ulaşmak için yetmez. Üreme
organının, bu duygulara eşlik etmesi gerekir. Bu sebeple hadiste "Üreme
organı ise, bunu ya gerçekleştirir, ya da boşa çıkarır"
buyurulmuştur.
Diğer taraftan hadisi
rivayet eden İmam Buhârî ve Müslim, hadisin ilk cümlesini dikkate
alarak, ona Sahîh'lerinin Kader bölümlerinde yer vermişlerdir.
İnsanoğlunun şehvet ve karşı cinse ilgi duyma gibi meyillere
yaratılıştan sahip olduğuna ve bunun uzantısı olarak herkesin bu
duygularını tatmin yolları arayacağına, yani bu konuda herkesin belli
bir kaderi olduğuna ve bunu Allah Teâlâ'nın bildiğine dikkat çekmek
istemişlerdir. Takdirin değişmeyeceği ise, "O buna mutlaka erişir"
diye belirlenmiş bulunmaktadır. Bu, bir zorlama değil,
olacakların önceden bilinip kaydedilmesinden ibarettir. Kader veya alın
yazısı işte bu önceden yapılmış olan kaydın adıdır.
Bütün bu
açıklamalardan sonra hadisin mânası şöyle olur: "Ademoğulunun zinadan
nasibi takdir edilmiştir. Kiminin zinâsı hakiki, kimininki ise,
bakılması haram olan kadına bakmak, zinaya dair konuşulanları dinlemek,
yazılı veya görüntülü yayınları izlemek, yabancı bir kadına elle
dokunmak veya öpmek, zina etmeye gitmek gibi mecâzî zinadır. Mecâzî
zinanın bütün türleri de haramdır. Kalp veya nefis zinayı ister ancak
hakiki zinanın gerçekleşmesi üreme organına bağlıdır. O bazan uygular
bazan da bu istekleri boşa çıkarır."
Hadisten
Öğrendiklerimiz
1. Zina büyük
günahlardandır.
2. Fiiller, sebep
oldukları sonuçlara göre hüküm alırlar. Harama aracı olan her fiil
haram, vâcibe vesile olan fiiller de vâciptir.
3. Nâmahreme bakma,
dokunma, tutma, öpme ve haram işlemek için bir yere gitme gibi gayr-i
meşrû fiillerin hepsi yasaklanmıştır ve bunların her birine mecâzen zina
denilebilir.
1627- وعنْ أبي سعِيدٍ
الخُدْرِيِّ رضي اللَّه عنْهُ عَنِ النبي صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم
قَالَ :
« إيَّاكُمْ والجُلُوسِ في الطُّرُقَاتِ ، »
قَالُوا : يَارَسُول اللَّه مالَنَا مِنْ مجالِسِنا بُدٌّ : نَتَحَدَّثُ
فيها . فَقالَ رسُولُ اللَّهِ صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم :
« فإذا
أبَيْتُمْ إلاَّ المجْلِسَ ، فأَعْطُوا الطَّرِيقَ حَقَّهُ »
قَالُوا : ومَا حَقُّ الطَّرِيق يَارَسُولَ اللَّه ؟ قَالَ :
« غَضَّ
البصر ، وكَفُّ الأذَى ، وردُّ السَّلامِ ، والأمْرُ بِالمَعْرُوفِ
والنَّهىُ عنِ المُنْكَرِ »
متفقٌ عليه .
1627.
Ebû Saîd el-Hudrî radıyallahu anh'den rivayet edildiğine göre
Nebî sallalahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
- "Yollarda
oturmaktan kaçının!" Sahâbîler:
- Biz buna mecbûruz.
Meselelerimizi orada konuşuyoruz, dediler. Bunun üzerine Resûlullah
sallallahu aleyhi ve sellem:
- "Oturmaktan
vazgeçemeyecekseniz o halde yolun hakkını verin!" buyurdu.
- Yolun hakkı nedir
Ey Allah'ın Resûlü? dediler.
- "Harama
bakmamak, gelip geçenleri incitmemek, selâm almak, mârufu emredip
münkerden nehyetmektir" buyurdu.
Buhârî, Mezâlim 22,
İsti'zân 2; Müslim, Libâs 114. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Edeb 12; Tirmizî,
İsti'zân 30
Aşağıdaki hadis ile
birlikte açıklanacaktır.
1628- وعَنْ أبي طلْحةَ
زيْدِ بنِ سهْلٍ رَضِىَ اللَّه عنْهُ قَالَ :
كُنَّا
قُعُوداً بالأفنِيةِ نَتحَدَّثُ فيها فَجَاءَ رسُولُ اللَّه صَلّى اللهُ
عَلَيْهِ وسَلَّم فَقَامَ علينا فقال :
« مالكُمْ وَلمَجالِسِ الصُّعُداتِ ؟ »
فَقُلنا : إنَّما قَعدنَا لغَير ما بَأس : قَعدْنَا نَتَذاكرُ ، ونتحدَّثُ
. قال :
« إما لا
فَأدُّوا حَقَّهَا : غَضُّ البصرِ ، ورَدُّ السَّلام ، وحُسْنُ الكَلام »
رواه مسلم . «
الصُّعداتُ » بضَمِّ
الصَّادِ والعيْن . أي : الطُّرقَات .
1628.
Ebû Talha Zeyd İbni Sehl radıyallahu anh şöyle dedi:
Biz sokak başlarında,
evlerin önlerinde oturup konuşurduk. Bir keresinde Resûlullah
sallallahu
aleyhi ve
sellem geldi,
başımızda durdu ve:
- "Size ne oluyor
ki, böyle sokaklarda oturuyorsunuz. Buralarda oturmaktan kaçının!"
buyurdu. Biz:
- Sakıncasız şeyler
için oturduk, müzâkerelerde bulunuyor, konuşuyoruz, dedik.
- "Eğer sokaklarda
oturmaktan vazgeçmeyecekseniz, hiç değilse hakkını verin. Buraların
hakkı, gözü haramdan sakınmak, selâm almak ve güzel şeyler söylemektir"
buyurdu.
Müslim, Selâm 2.
Ayrıca bk. Ahmed İbni Hanbel, Müsned, IV, 30
Açıklamalar
Her iki hadisin de
burada zikredilmesinin sebebi, gözü haramdan sakınmanın yol haklarının
başında yer almış olmasıdır. Eskiden beri insanlar yol kenarlarında,
sokak başlarında, evlerinin önlerinde oturup konuşurlar. Bu alışkanlık
köylerde ve küçük yerleşim birimlerinde daha yaygındır. Büyük şehirlerde
ise ekseriyetle, kahve-kafeterya gibi yerlerin önlerinde oturup geleni
geçeni seyredenlere rastlanır. Yine büyük kentlerin kenar mahallelerinde
de daha ziyade kadınların kapı önlerinde oturdukları, çocukların
sokaklarda gelip geçenleri rahatsız edecek şekilde çeşitli oyunlar
oynadıkları görülür.
Bu hadislerde Resûl-i
Ekrem Efendimiz, müslüman erkeklerin yollarda, sokak başlarında, evlerin
önünde oturmaktan vazgeçmelerini istemiştir. Kendisine, kötü bir
maksatla böyle yapmadıkları, dinî veya dünyevî meselelerini konuşmak,
danışmak gibi pek tabiî şeyler için oturduklarını, bundan
vazgeçmelerinin pek mümkün olmadığını söylemişlerdir. Bunun üzerine
Efendimiz, vazgeçemeyeceklerse, oralarda oturmanın "yol hakkı" denilen
birtakım yükümlülükleri bulunduğunu, onları yerine getirmeleri
gerektiğini hatırlatmıştır. Soru üzerine de yol haklarından bazılarını
şöyle sıralamıştır:
Gözleri harama
bakmaktan alıkoymak
Gelip geçenleri
rahatsız etmemek, rahatsızlık sebeplerini yoldan kaldırmak
Verilen selâmı
alıp mukâbele etmek
İyiliği emretmek
Kötülükten
nehyetmek
İkinci hadiste
bunlara bir de güzel söz söylemek ilave edilmiştir. Bunu emir
bi'l-marûf ve nehiy ani'l-münker'in bir başka şekilde ifadesi olarak
kabul etmek de mümkündür.
Başka bazı
rivayetlerde de, yol sorana yol göstermek, imdat isteyene yardım
etmek gibi bir iki yol hakkına daha işaret edilmektedir.
İslâm bilginleri bu
iki hadisteki yasağın, yollarda oturmanın haram olduğunu bildirmek için
konulmadığını, harama götüren yolları tıkama, kötülüğü doğmadan önleme
anlamında bir tedbir olduğunu söylemektedirler. Unutulmamalıdır ki,
herhangi bir hakkın yerine getirilmemesi, haksızlıktır, sorumluluk
doğurur.
Yollar gelip geçmek
içindir. Oturup sohbet etmek için değildir. Günümüzde yol kenarlarına
parkedilen araçların sebep olduğu sıkıntılar görülünce, yolların yol
olarak kalmasının, insanlar veya vasıtalar tarafından işgal
edilmemesinin gereği iyice ortaya çıkmaktadır.
Yollarda, evlerinin
önünde veya sokak başlarında oturan, oralarda saatlerini geçirenlerin
çoğu kere kötü şeyler görmek ve fena sözler işitmekten
kurtulamayacakları bir gerçektir. Gıybet, suizan, yoldan gelip geçenleri
çekiştirmek ve rahatsız etmek gibi bir takım kötülükler daha söz
konusudur. Yollarda oturanların varlığı sebebiyle halkın bir kısmı
oralardan geçemeyecek olursa bu, tam bir zulüm ve eziyet sayılır.
Bütün bu sebeplerle
öteden beri müslümanlar câmi avlularında oturmayı âdet edinmişlerdir.
Şimdilerde de aynı âdetin sürdürülmesi, park ve bahçelerde oturulması,
yol ve sokakların işgal edilmemesi uygun olur. Ne yazık ki günümüzde
cadde üzerindeki kahve önlerine oturup gelen geçenin dedikodusunu
yapmak, kadına kıza bakmak moda olmuştur. Sırf bu maksatla caddelerde,
sokaklarda ve pazar yerlerinde dolaşan kişiler ve gruplar vardır.
Kendilerini böylelerine göstermek için caddeye sokağa, çarşıya pazara
çıkanlar da malesef az değildir. Özellikle büyük şehirlerde belli
yerlerde akşam gezintisine çıkan ve dolaşan kalabalıklar, büyük
çoğunluğu müslüman olmasına rağmen, bu iki hadîs-i şerîfte yerine
getirilmesi istenilen hiç bir yol hakkına dikkat etmemektedirler. Güzel
giyinip keyfince dolaşmak değil, insanca ve müslümanca davranmak
önemlidir. Yollarımız ve sokaklarımız haklarının ödendiği günleri
hasretle beklemektedir. Kimbilir belki bir gün, bu hadîs-i şerîfleri,
güzelce yazdırıp cadde ve sokakların uygun yerlerine asmayı, trafik
işaretleri kadar gerekli görecek yönetimler ve yöneticiler çıkar.
1627 numaralı hadis
daha önce 192 numara ile de geçmişti.
Hadislerden
Öğrendiklerimiz
1. Müslüman nerede
oturursa otursun, nerede bulunursa bulunsun öncelikle gözlerini harama
bakmaktan alıkoyacak yani gözlerini harama karşı yumacaktır.
2. Yollarda oturmak,
insanları hata ve günah işlemeye sevkeder.
3. Yollar ve sokaklar
kamuya aittir, oraları özel maksatlar için işgal edip kullanmaya kalkmak
kimsenin hakkı olamaz.
4. Müslüman, her
bulunduğu yerde hayır işçiliği yapacak, herekese iyilik için
çalışacaktır.
5. Yol üstünde
oturmaktan vazgeçemeyecekler için yukarıda sayılan yol haklarını yerine
getirmek şartıyla yollarda, sokaklarda, ev önlerinde oturmak mübahtır.
1629- وَعَنْ جَرِير رضي
اللَّه عنْهُ قَالَ :
سألْتُ
رَسُولَ اللَّهِ صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم عَنْ نَظَرِ الفجأةِ فَقَال:
«
اصْرِفْ بصَرَك »
رواه مسلم .
1629.
Cerîr radıyallahu anh şöyle dedi:
Resûlullah
sallallahu aleyhi ve sellem'e ansızın görmenin hükmünü sordum.
- "Hemen gözünü
başka tarafa çevir!" buyurdu.
Müslim, Âdâb 45.
Ayrıca bk. Ebû Davûd, Nikâh 43; Tirmizî, Edeb 28
1631 numaralı hadis
ile birlikte açıklanacaktır.
1630- وَعنْ أمِّ سَلَمةَ
رضي اللَّه عنْهَا قَالَتْ :
كُنْتُ عِنْدَ رَسُولِ اللَّه صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم وعِنْدَهُ
مَيمونهُ، فَأَقْبَلَ ابنُ أمُّ مكتُوم ، وذلكَ بعْدَ أنْ أُمِرْنَا
بِالحِجابِ فَقَالَ النبيُّ صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم :
« احْتَجِبا مِنْهُ »
فَقُلْنَا : يا رَسُولَ اللَّهِ ألَيْس هُوَ أعْمَى : لا يُبْصِرُنَا ، ولا
يعْرِفُنَا ؟ فقَال النبيُّ صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم :
«أفَعَمْياوَانِ أنْتُما ألَسْتُما تُبصِرانِهِ ؟ »
رواه أبو داود والترمذي وقَالَ : حَدِيثٌ حسنٌ صَحِيحٌ.
1630.
Ümmü Seleme radıyallahu anhâ şöyle dedi:
Ben Resûlullah
sallallahu aleyhi ve sellem'in yanında bulunuyordum. Meymûne de
vardı. İbni Ümmi Mektum çıkageldi. Bu olay, biz örtünmekle emrolunduktan
sonra idi. Nebî sallallahu aleyhi ve sellem bize:
- "Örtünün!"
buyurdu. Biz:
- O âmâ biri değil
mi, Ey Allah'ın Resûlü? Bizi göremez, bilemez, dedik. Bunun üzerine Hz.
Peygamber:
- "Siz ikiniz de
mi âmâsınız, onu görmüyor musunuz?" buyurdu.
Ebû Dâvûd, Libâs 34;
Tirmizî, Edeb 29
1631 numaralı hadis
ile birlikte açıklanacaktır.
1631- وعنْ أبي سَعيدٍ رضي
اللَّه عنْهُ أنَّ رسُول اللَّهِ صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم قال :
« لا
يَنْظُرُ الرَّجُلُ إلى عوْرةِ الرَّجُلِ ، وَلا المَرْأةُ إلى عوْرَةِ
المَرْأةِ ، ولا يُفْضِى الرَّجُلُ إلى الرَّجُلِ في ثوبٍ واحِدٍ ، ولا
تُفْضِى المَرْأةُ إلى المَرْأةِ في الثَّوْبِ الواحِدِ »
رواه مسلم .
1631.
Ebû Saîd radıyallahu anh'den rivayet edildiğine göre Resûlullah
sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
"Erkek, erkeğin
avret yerine, kadın da kadının avret yerine bakamaz. Bir erkek başka bir
erkekle; bir kadın da başka bir kadınla bir örtü altında yatamaz."
Müslim, Hayz 74.
Ayrıca bk. Tirmizî, Edeb 38; İbni Mâce, Tahâret 137
Açıklamalar
Bu üç hadîs-i şerîfte
ortak nokta, gözü haramdan sakınma tavsiyesidir.
Birinci hadiste,
kasıtsız olarak ansızın bir kadının bakılması haram olan bir yerini
görüvermenin herhangi bir sorumluluk doğurup doğurmayacağının çok haklı
ve pek tabiî olarak Cerîr İbni Abdullah tarafından merak edilip Resûl-i
Ekrem Efendimiz'e sorulduğunu görmekteyiz. Efendimiz, "Hemen gözünü
(başka tarafa) çevir!" cevabıyla, bu bir anlık görmenin
sorumluluk doğurmayacağını, bakmaya isteyerek devam etmesi halinde haram
işlemiş olacağını bildirmiştir. Nitekim, konunun başında okuduğumuz
âyette Allah Teâlâ da "Mü'min erkeklere söyle, gözlerini haramdan
sakınsınlar![Nûr sûresi (24), 30] buyurmaktadır.
İkinci hadis,
kadınların örtünmesiyle ilgili emrin yani hicab âyetinin inmesinden
sonra, âmâ sahâbî İbni Ümmü Mektum'un yanlarına gelivermesi sebebiyle
Peygamber Efendimiz ile muhterem eşlerinden Ümmü Seleme ve Meymûne
arasında geçen bir konuşmayı bize haber vermektedir. Efendimiz onlara
İbni Ümmi Mektûm geldi diye örtünmelerini emretmiştir. Onlar, gelen
kişinin âmâ olduğunu, bu sebeple de kendilerini görme ihtimalinin
bulunmadığını söylemişler, bunun üzerine Efendimiz, harama bakma
yasağının sadece erkeklere ait olmadığını kadınların da aynı şekilde
nâmahreme bakmamaları gerektiğini bildirmek üzere "Siz ikiniz de mi
âmâsınız, onu görmüyor musunuz?" buyurmuştur. Nitekim Nûr sûresinin
31. âyetinde "Mü'min kadınlara da söyle, gözlerini haramdan
sakınsınlar!" buyurulmaktadır. Binaenaleyh harama gözlerini
yummak hem müslüman erkeklerin hem de müslüman hanımların görevidir.
Efendimiz'in bu
ikazı, peygamber hanımlarının özel konumlarının gereği olarak
değerlendirilmiştir. Binaenaleyh müslüman kadınların, âmâ bir erkek
geldi diye örtünmeleri gerekli görülmemiştir. Hatta Ebû Dâvûd'un
belirttiği gibi (bk. Libâs 34) Resûlullah sallallahu aleyhi ve
sellem, kocası ölen ve evi de Medine'nin dışında olduğu için yalnız
kalması uygun bulunmayan Fâtıma Binti Kays'a, İbni Ümmi Mektûm'un evinde
iddet beklemesini emretmiş ve "o âmâ bir insandır onun yanında
elbiseni çıkarabilirsin" buyurmuştur. Bu da gösteriyor ki, âmâ bir
erkeğin yanında dahi örtünmek sadece Hz. Peygamber'in hanımlarına has
bir görevdir.
Efendimiz'in iki
hanımına yaptığı bu örtünme tavsiyesi, onların âmâ da olsa erkeklere
bakmamalarını tenbih anlamında da yorumlanabilir. Aslında şehvet
duyulmaması halinde müslüman kadınların, müslüman erkeklere göbek ile
diz kapakları arası hariç bakmaları mübahtır. Ancak şehvet söz konusu
olacaksa bakamazlar. Bunun tayin ve tesbiti zor olduğu için ortaya
çıkması muhtemel kötülükleri önlemek bakımından ihtiyatlı davranılması
tavsiye edilmiştir.
Üçüncü hadis,
yaşlı olsun genç olsun bir erkeğin, bir başka erkeğin avret yerine
bakmasının haram olduğunu, yine kadının da bir başka kadının avret
mahalline bakmasının yasaklandığını bildirmektedir. Ayrıca erkek erkeğe
ve kadın kadına bir örtü altında tenleri birbirine değecek şekilde
çıplak olarak bulunmaları da yasaklanmıştır. Aynı cinsten olan iki
kişi için yasak olan bakma ve bir örtü altında bulunma işi, karşı
cinsten olanlar hakkında öncelikle yasaktır. Nitekim müellif Nevevî
şöyle demektedir: "Bu hadis bir erkeğin, bir başka erkeğin avret
yerine, bir kadının da başka bir kadının avret yerine bakmasının haram
olduğunu ifade ediyor. Aynı şekilde bir erkeğin bir kadının avret
yerine, bir kadının da bir erkeğin avret yerine bakması öncelikle
haramdır. Bunda icmâ vardır."
Diğer taraftan
yakışıklı ve genç erkeklere şehvetle bakmak da yasaklanmıştır. Tabiî bu
yasaklar, tedâvî olmak ve mahkemede şâhitlik etmek gibi zarûrî haller
dışında söz konusudur. Böylesi ihtiyaç ve zarûret hallerinde de ihtiyaç
ölçüsünde bakılabilir. Gereksiz yere bakmayı sürdürmek bu hallerde de
yasaktır.
Erkekle kadının
birbirinin avret yerine bakmasının haram olması, aralarında nikah bağı
bulunmayanlar içindir. Karı koca birbirinin avret yerine bakabilir.
Hanefîlere göre erkeğin avret mahalli, göbeğin altından diz kapağının
altına kadardır. Kadının ise, eli, yüzü ve ayakları hariç bütün bedeni
avrettir. Karı kocanın birbirinin sadece üreme organlarına bakmamaları
tavsiye edilmiştir.
Bir örtü altında aynı
cinsten olan iki kişinin erkek olsun kadın olsun çıplak olarak yani
tenleri birbirine değecek şekilde bulunmaları ve yatmaları
homoseksüellik ve lezbiyenlik gibi sapık ilişkilere yol açabileceği
için yasaklanmıştır. Hadîs-i şerîf, gerek aynı cinsler gerekse farklı
cinsler arasında olabilecek her türlü cinsel sapma ve günahın yolunu
daha baştan kapatmak için alınması gerekli tedbirleri ortaya
koymaktadır. Bu tedbirlerin ne kadar doğru ve yerinde olduğu ise,
günümüzün acı gerçekleriyle isbatlanmaktadır.
Toplumların cinsel ve
ahlâkî açıdan sağlıklı fertlere sahip olabilmesi, ancak, muhtemel
kötülükleri önleyici tedbirlerle mümkündür. İslâm her bakımdan temiz ve
sağlıklı fertler ve toplumlar istemektedir. Dinin öngördüğü bu ve
benzeri tedbirleri gereksiz hatta kötü niyet mahsulü olarak
değerlendirenlerin ve çağdaşlığa aykırı bulanların ne tür rezaletleri
ve öldürücü cinsel hastalıkları paylaştıkları ortadadır.
Hadislerden
Öğrendiklerimiz
1. Ansızın bir haramı
görmek, gözü ondan hemen çevirmek şartıyla, sorumluluk doğurmamaktadır.
2. Nâmahrem kadınlara
bakmak yasaktır.
3. Erkek erkeğin,
kadın kadının avret mahalline bakamaz. Karşı cinsler arasında ise bu
yasak öncelikle geçerlidir.
4. Bir örtü altında
erkek erkekle, kadın kadınla çıplak olarak yatamaz.
5. Karı-koca
birbirinin avret mahalline bakabilir.
6. Âmâ erkekler
yanında müslüman hanımların örtünmesi gerekmez.
7. Harama götüren
şeyler de haramdır.
|