80- باب وجوب طاعة ولاة الأمور في غير معصية وتحريم طاعتهم في المعصية
YÖNETİCİLERE İTAAT
GÜNAH OLMAYAN HUSUSLARDA DEVLET
BAŞKANLARINA İTAATİN ŞART, GÜNAH OLAN YERLERDE İSE HARAM OLDUĞU
Âyet:
يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُواْ أَطِيعُواْ اللّهَ وَأَطِيعُواْ
الرَّسُولَ وَأُوْلِي الأَمْرِ مِنكُمْ فَإِن تَنَازَعْتُمْ فِي شَيْءٍ
فَرُدُّوهُ إِلَى اللّهِ وَالرَّسُولِ إِن كُنتُمْ تُؤْمِنُونَ بِاللّهِ
وَالْيَوْمِ الآخِرِ ذَلِكَ خَيْرٌ وَأَحْسَنُ تَأْوِيلاً [59]
“Ey iman edenler! Allah’a
itaat edin, Peygamber’e ve sizden olan idarecilere (ülü’l-emre) de itaat
edin.
Nisâ sûresi (4), 59
Âyet-i kerîmenin tamamı şöyledir:
“Eğer bir hususta anlaşmazlığa
düşerseniz, Allah’a ve âhirete gerçekten inanıyorsanız, çözümü için
Allah’a ve Peygamber’e başvurun; bu hem daha hayırlı hem de netice
bakımından daha uygundur.”
Allah’a ve Resûlü’ne itaat etmek
müslüman olmanın gereğidir. Onlara itaat etmeyen kimse müslüman
sayılmaz. Devlet başkanları, diğer bir ifadeyle halifeler ise
Resûlullah’ın temsilcisi sayılırlar. 657 numaralı hadiste gördüğümüz
üzere Resûl-i Ekrem Efendimiz kendisinden sonra artık bir peygamber
gelmeyeceğini, yönetimi halifelerin devam ettireceğini söylemiştir.
Allah’a ve Resûlü’ne kayıtsız
şartsız itaat etmek zorunda olan müslüman, devlet başkanına ancak iyi ve
faydalı konularda itaat edecek, onun Allah’a isyan anlamı taşıyan hiçbir
buyruğuna uymayacaktır. Öte yandan bir âmir memuruna rüşvet alması,
hırsızlık yapması konusunda ne kadar baskı yaparsa yapsın, memur,
Allah’a isyan anlamına gelen bu nevi emirlere uymayacaktır. Zira dinin
yasaklarını âmirinin emriyle çiğnemesi, onu sorumluluktan aslâ
kurtarmaz. Aşağıdaki hadîs-i şeriflerde, günah işlemeyi emreden
yöneticiye itaat edilmeyeceği açıklanacaktır.
Hadisler
664-
وعن ابن عمر رضي اللَّهُ عنهما عَن النبي صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم
قال :
« عَلى المَرْءِ المُسْلِم السَّمْعُ والطَّاعَةُ فِيما أَحَبَّ وكِرَهَ ،
إِلاَّ أنْ يُؤْمَرَ بِمَعْصِيَةٍ فَإذا أُمِر بِمعْصِيَةٍ فَلاَ سَمْعَ
وَلا طاعَةَ » متفقٌ
عليه .
664.
İbni Ömer radıyallahu anhümâ’dan rivayet edildiğine göre
Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Bir müslümanın, günah
işlemesi emredilmediği sürece, sevdiği veya sevmediği bütün konularda
devleti yöneten kimseye itaat etmesi şarttır. Bir günah işlemesi
emredildiği zaman ise kimseyi dinleyip itaat etmez.”
Buhârî, Ahkâm 4, Cihâd 108; Müslim, İmâre 38. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd,
Cihâd 87; Tirmizî, Cihâd 29; Nesâî, Bey’at 34; İbni Mâce, Cihâd 40
Açıklamalar
Bir devlet başkanı veya bir
yönetici, emirlerine itaat edildiği sürece başarılı olur. Aksi halde
idareciliğinin hiçbir anlamı kalmaz. Başarılı olmak isteyen yönetici,
yönettiği kimselere doğruyu ve uygun olanı emretmelidir. Ancak o
takdirde emrine uyulmasını beklemeye hakkı olur. Yöneticinin verdiği
emirler, yönetilen bazılarının işine gelmeyebilir; çıkarcıların
menfaatine ters düşebilir. Bu emir veya kanunlar Allah’ın buyruklarına
aykırı olmadığı sürece herkesin ona itaat etmesi gerekir. Devleti
yönetmenin, huzur ve emniyeti sağlamanın tek yolu budur.
Devlet başkanına veya onun
temsilcilerine itaatin bir istisnası vardır. O da verilen emirlerin veya
çıkarılan kanunların Allah’ın buyruklarına ters düşmesidir. Allah’ın
emrine ters düşen, diğer bir ifadeyle söyleyecek olursak, dince günah
sayılan bir buyruğun hiçbir şekilde uygulanma şansı yoktur. Zira devleti
yöneten kimselere itaat etmeyi kesin bir şekilde emreden din, onların
buyrukları Allah’ın buyruklarına ters düştüğü zaman, kendilerine itaat
etmemeyi aynı kesinlikle emreder.
Yöneticilerin dine ters düşen
buyruklarına kesinlikle uymamak gerektiğini pek güzel açıklayan bir olay
vardır:
Bir defasında Resûl-i Ekrem
Efendimiz hazırladığı bir müfrezenin başına ensardan Abdullah İbni
Huzâfe radıyallahu anh’ı kumandan tayin etmiş, mücâhidlere de
kumandanlarına itaat etmelerini emretmişti. Nasıl olduysa yolda giderken
Abdullah İbni Huzâfe askerlerin bazı hareketlerine sinirlendi. Onlara:
- Resûlullah sallallahu aleyhi
ve sellem bana itaat etmenizi emretmedi mi? diye sordu. Onlar da:
- Evet, emretti, dediler. Bunun
üzerine kumandan:
- Haydi bana odun toplayıp
getirin, dedi. Mücahidler odunları toplayıp getirince, onları
yakmalarını söyledi. Ateş yakılıp da alevler yükselince, mücâhidlere
ateşe girmelerini emretti. Hepsi de sahâbî olan mücâhidlerin bir kısmı
duraksadı, bir kısmı ise kumandanın emrini yerine getirmek üzere
hazırlanmaya başladı. Kumandanlarının bu akıl dışı emrine uymayanlar,
arkadaşlarını:
- Ne yapıyorsunuz siz? Biz
cehennem ateşinden kaçarak Resûlullah’a sığınmış kimseleriz. Şimdi ateşe
nasıl atılırız! diye uyardılar.
Onlar meseleyi tartışırken ateş
söndü. Kumandanın da sinirleri yatıştı.
Medine’ye döndükleri zaman olayı
Resûl-i Ekrem Efendimiz’e anlattılar. O zaman Peygamber aleyhisselâm
şöyle buyurdu:
- “Eğer mücâhidler bu ateşe
girselerdi, kıyamet gününe kadar bir daha oradan çıkamazlardı. Çünkü
yöneticiye itaat, ancak mâkul ve meşrû olan emirler için söz konusudur”
(Buhârî, Ahkâm 4).
Asr-ı saâdet’te geçen bu dikkate
değer olay, itaatin sınırları hakkında pek güzel fikir vermektedir.
Hadisten Öğrendiklerimiz
1. İnsanın şahsî çıkarlarına ters
düşse bile, devlet büyüklerinin dine aykırı olmayan emirlerine itaat
etmek gerekir.
2. Allah’a ve O’nun buyruklarına
karşı gelmek söz konusu olduğu zaman, hiçbir kula itaat edilmez.
665-
وعنه قال :
كُنَّا إذا
بايَعْنَا رسُولَ اللَّهِ صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم عَلى السَّمْعِ
والطَّاعةِ يقُولُ لَنَا :
«فيما
اسْتَطَعْتُمْ »
متفقٌ عليه .
665.
Yine İbni Ömer radıyallahu
anhümâ şöyle dedi:
Resûlullah sallallahu aleyhi
ve sellem’e sözünü dinleyip itaat etmek üzere bîat ettiğimiz zaman
bize:
“Gücünüz yettiği kadar”
buyururdu.
Buhârî, Ahkâm 43; Müslim, İmâre,
90. Ayrıca bk. Nesâî, Bey’at 24; İbni Mâce, Cihâd 41
Açıklamalar
Peygamber Efendimiz İslâmiyet’i
kabul eden kimselerden Allah’ın buyruklarına uyacaklarına dair söz yani
bîat alırdı. Daha önce bîat etmiş kimselerden gerek gördüğü zaman tekrar
söz aldığı olurdu.
Bîat konusu 188 ve 323 numaralı
hadislerin açıklamasında daha geniş bir şekilde incelenmiştir.
Peygamber Efendimiz sahâbîlerini
ve dolayısıyla ümmetini çok sevdiği için, onlardan bir konuda söz
alırken, “Bunu gücüm yettiği kadar yapacağım” demelerini isterdi.
Böylece insanın, yapamayacağı bir işe söz vermemesi gerektiğini
öğretirdi. Zira dürüst ve dindar bir kimse verdiği sözü, ne kadar zor da
olsa yapmalıdır. Söz verdikten sonra, bunu yapmak pek zormuş diye caymak
doğru olmaz. Bu sebeple insan kararını vermeden önce iyi düşünmelidir.
Resûl-i Ekrem sallallahu
aleyhi ve sellem’in telkin buyurduğu gibi “Gücüm yettiği kadar
yapacağım” diye söz vermek en uygunudur. Zira verilen söz haklı bir
gerekçe ile yapılamadığı takdirde, kimse “Bunu niçin yapmadın?” diye
zorlayamaz. Nitekim halife Abdülmelik İbni Mervân’a Suriye ve Mısır
halkı bîat edince, hadisimizin râvisi Abdullah İbni Ömer hazretleri de
bîat etmek durumunda kaldı ve halifeye yazdığı mektupta, “Allah’ın
kitâbı ve Peygamber’in sünneti üzerine, Allah’ın kulu emîrü’l-mü’minîn
Abdülmelik’e -gücüm yettiği kadar- itaat etmeye söz veriyorum. Oğullarım
da bu şekilde bîat ettiklerini arzederler” dedi (Buhârî, Ahkâm 43).
İnsan ibadetlerini bile gücü
yettiği kadar yapmakla mükelleftir. Bu konu üzerinde de titizlikle duran
Peygamber Efendimiz “İbadetleri gücünüz yettiği kadar yapınız”
buyururdu (Buhârî, Îmân 32, Savm 49, 52). İbadette ölçülü olma konusu
144-154. hadisler arasında geniş bir şekilde ele alınmıştır.
Hadisten Öğrendiklerimiz
1. Peygamber Efendimiz ümmetine
karşı pek şefkatliydi.
2. Bu sebeple bîat alırken
onların “Gücüm yettiği kadar itaat edeceğim” demelerini isterdi.
3. Devlet reisi güç yetmeyecek
bir şey emretmedikçe, birlik ve beraberliğin sağlanması için, ona itaat
etmek gereklidir.
666-
وعنهُ قال : سَمِعْتُ رسُولَ اللَّهِ صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم يقول :
« مَنْ
خلَعَ يَداً منْ طَاعَةٍ لَقِى اللَّه يوْم القيامَةِ ولاَ حُجَّةَ لَهُ ،
وَمَنْ ماتَ وَلَيْس في عُنُقِهِ بيْعَةٌ مَاتَ مِيتةً جَاهِلًيَّةً »
رواه مسلم .
وفي روايةٍ له :
« ومَنْ ماتَ
وَهُوَ مُفَارِقٌ للْجَماعةِ ، فَإنَّهُ يمُوت مِيتَةً جَاهِليَّةً »
. «
المِيتَةُ » بكسر
الميم .
666.
Yine İbni Ömer radıyallahu
anhümâ Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’i şöyle
buyururken dinledim, dedi:
“Kim bağlılık sözü verdiği
devlet başkanına karşı sebepsiz yere itaatsizlik ederse, kıyamet gününde
Allah Teâlâ’nın huzuruna, tutunacağı hiçbir delili bulunmaksızın çıkar.
Devlet başkanına bağlılık sözü vermeden ölen kimse, Câhiliye devrinde
ölmüş gibi olur.”
Müslim, İmâre 58
Yine Müslim’in bir başka rivayeti
şöyledir:
“Cemaatten ayrılarak ölen
kimse, Câhiliye devrinde ölmüş gibi olur.”
Müslim, İmâre 53, 54
Açıklamalar
Abdullah İbni Ömer bu hadisi, o
devrin önemli siyâsî hâdiselerinden biri üzerine rivayet etmiştir.
Hadisi kendisine rivayet ettiği zât, Kureyş kabilesine mensup kahraman
sahâbî Abdullah İbni Mutî’dir.
Abdullah İbni Mutî’ haksızlıklara
dayanamayan bir mizaca sahipti. Bir zamanlar halife Muâviye’nin Ziyâd
İbni Ebîh’i Medine’ye vali tayin etmesine de şiddetle karşı çıkmıştı.
Emevîler onun bu tavrını bildikleri için, Yezîd’e bîat alınırken, halkı
kışkırtabilir diye onu hapse atmışlardı. Başta Abdullah İbni Ömer olmak
üzere bazı kimseler buna şiddetle itiraz ettiler ve onu hapisten
çıkarttılar.
Yezîd halife seçilince Abdullah
İbni Mutî’ buna bir tepki olarak Medine’yi terk etmek istedi. Fakat
Abdullah İbni Ömer onun yanına giderek yukarıdaki hadisi okudu ve
Medine’den ayrılmasına engel oldu.
Yezîd’in içki içtiği ve namaz
kılmayı terk ettiği gerekçesiyle 63 (683) yılında Hicaz’da ona karşı
isyan başlayınca, Abdullah İbni Mutî’ muhâcirlerin kumandanlığını
üstlenmiş, daha sonraki yıllarda Mekke’de İbnü’z-Zübeyr’in saflarında
yine Emevî idaresine karşı çarpışmıştır.
Hadisimiz fitne ve kargaşaya
sebep olmamak için devlet başkanına bîat etmenin lüzumunu açıklamakta ve
yapılan bîatı bozacak meşrû bir sebep bulunmadıkça, devlet başkanına
verilen bağlılık sözünde durmak gerektiğini ortaya koymaktadır. Sebepsiz
yere devlet başkanına itaatsizlik etmenin, kıyamet günü Allah Teâlâ’nın
huzurunda insanı haksız ve bir duruma düşüreceğini belirtmektedir.
Câhiliye devrinde herkes kendi
başına buyruktu. Bağlandıkları bir devlet başkanı yoktu. O devir
kargaşanın ve Allah’a inanmamanın bir simgesi olduğu için, devlet
başkanına bîat etmeden ölen şahıs, Câhiliye döneminde ölen bir kimseye
benzetilmiş ve böyle birinin başsız, düzensiz bir toplumda yaşayıp
öleceği, müslümanca bir hayat süremeyeceği anlatılmak istenmiştir. Bu
ifadeden, düzensiz bir toplumda ölen kimselerin dinsiz ve imansız
gideceği mânası çıkarılamaz.
Hadisten Öğrendiklerimiz
1. Meşrû bir devlet başkanına
itaat etmek gerekir.
2. Müslümanların birliğinin
sağlanması devlet başkanına yapılacak bîata bağlıdır.
3. Devlet başkanı Allah’a karşı
gelmedikçe ve halkını buna zorlamadıkça, ona itaat etmek şarttır.
667-
وعَن أنَسٍ رضي اللَّهُ عنه قال : قال رسُولُ اللَّهِ صَلّى اللهُ عَلَيْهِ
وسَلَّم :
« اسْمَعُوا وأطيعوا ، وإنِ اسْتُعْمِل علَيْكُمْ عبْدٌ حبشىٌّ ، كَأَنَّ
رَأْسهُ زَبِيبَةٌ »
رواه البخاري .
667.
Enes radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre Resûlullah
sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Üzerinize tâyin edilen
yönetici, başı kuru üzüm gibi siyah bir köle de olsa sözünü dinleyip
kendisine itaat ediniz.”
Buhârî, Ezân 54, 56, Ahkâm 4.
Ayrıca bk. Buhârî, Cihâd 39
Aşağıdaki hadisle birlikte
açıklanacaktır.
668-
وعن أبي هريرة رضي اللَّه عنه قال : قالَ رسُولُ اللَّهِ صَلّى اللهُ
عَلَيْهِ وسَلَّم :
« عليْكَ
السَّمْعُ وَالطَّاعةُ في عُسْرِكَ ويُسْرِكَ وَمنْشَطِكَ ومَكْرهِكَ
وأَثَرَةٍ عَلَيْك »
رواهُ مسلم .
668.
Ebû Hüreyre radıyallahu anh’den
rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem
şöyle buyurdu:
“Zenginken, fakirken;
neşeliyken, kederliyken ve başkası sana tercih edilirken bile söz
dinleyip itaat etmen şarttır.”
Müslim, İmâre 35, 41, 42. Ayrıca
bk. Buhârî, Fiten 2; Nesâî, Bey’at 1-5; İbni Mâce, Cihâd 41
Açıklamalar
Devletin devamı, milletin birliği
ve beraberliği, halkın huzuru ve sükûnu her şeyden önemlidir. Bunu
sağlamak da devlet işlerini yürüten kimselere itaat etmekle mümkündür.
Yöneticiler Allah’a karşı gelmedikçe, yönettikleri insanları günaha
sürüklemedikçe sözleri dinlenmelidir. İnsan bu konuda zenginken veya
huzurluyken başka, fakirken veya kederliyken daha başka düşünmemelidir.
Hatta idareci haksızlık ederek kendi çıkarlarını ön planda tutsa,
yakınlarını kayırsa bile, bunlar ona isyan etmek için yeterli sebep
değildir.
Vali veya kumandan olarak tâyin
edilen kişi, başı kuru üzüm gibi siyah bir köle de olsa, hatta bir
hadiste buyurulduğu üzere “kolları ve bacakları kesilmiş bir köle de
olsa” (Müslim, İmâre 36) küçümsenmeyecek, sözü dinlenip kendisine
itaat edilecek, arkasında namaz kılınacaktır.
Devleti yöneten kişiyi Allah’a
karşı gelmesi sebebiyle devirmek söz konusu olduğu zaman bile, bir
kargaşanın çıkıp çıkmayacağı, insanların bundan zarar görüp görmeyeceği
hesaplanacaktır. Şayet bu uygulama büyük kargaşaya sebep olacaksa, uygun
zamana kadar haksızlıklara sabretmek gerekecektir.
Hadislerden Öğrendiklerimiz
1. İnsan farklı zamanlarda
değişik hislere kapılarak devlet başkanına karşı tutumunu
değiştirmeyecektir.
2. Kendisine bir haksızlık
yapılsa bile, milletin huzurunun bozulmaması için buna katlanacaktır.
3. Valilik, kumandanlık veya
benzeri görevlerle başa gelen bir idareci, görünüşü ve kökeni itibariyle
sevilmeyen biri de olsa, ona itaat edilecek, buyruğu dinlenecektir.
669-
وعن عبدِ اللَّهِ بن عَمرو رضي اللَّه عنهما قال :
كُنَّا مَع رسول اللَّهِ صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم في سَفَرٍ ،
فَنَزَلْنا منْزِلاً ، فَمِنَّا منْ يُصلحُ خِباءَهُ ، ومِنَّا منْ
ينْتَضِلُ ، وَمِنَّا مَنْ هُوَ في جَشَرِهِ، إذْ نادَى مُنَادي رسول
اللَّهِ صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم : الصَّلاة جامِعةٌ . فاجْتَمعْنَا
إلى رَسُولِ اللَّهِ صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم فقال :
«
إنَّهُ لَمْ يَكُنْ نبي قَبْلي إلاَّ كَانَ حَقا علَيْهِ أنْ يَدُلَّ
أُمَّتَهُ عَلى خَيرِ ما يعْلَمُهُ لهُمْ ، ويُنذِرَهُم شَرَّ ما يعلَمُهُ
لهُم ، وإنَّ أُمَّتَكُمْ هذِهِ جُعِلَ عَافيتُها في أَوَّلِها ،
وسَيُصِيبُ آخِرَهَا بلاءٌ وأُمُورٌ تُنكِرُونَهَا، وتجيءُ فِتَنٌ يُرقِّقُ
بَعضُها بَعْضاً ، وتجيء الفِتْنَةُ فَيقُولُ المؤمِنُ : هذِهِ مُهْلِكَتي
، ثُمَّ تَنْكَشِفُ ، وتجيءُ الفِتنَةُ فَيَقُولُ المُؤْمِنُ : هذِهِ هذِهِ
، فَمَنْ أَحَبَّ أنْ يُزَحْزَحَ عن النَّارِ ، ويُدْخَلَ الجنَّةَ ،
فَلْتَأْتِهِ منيته وَهُوَ يُؤْمِنُ بِاللَّهِ وَاليَوْمِ الآخِرِ ،
ولَيَأْتِ إلى الناسِ الذي يُحِبُّ أَنْ يُؤتَى إلَيْهِ .
ومَنْ
بَايع إماماً فَأَعْطَاهُ صَفْقَةَ يدِهِ ، وثمَرةَ قَلْبهِ . فَليُطعْهُ
إنِ اسْتَطَاعَ ، فَإنْ جَاءَ آخَرُ ينازعُهُ ، فاضْربُوا عُنُقَ الآخَرِ »
رواهُ مسلم .
قَوْله :
« ينْتَضِلُ
» أي : يُسابِقُ
بالرَّمْي بالنَّبْل والنُّشَّاب .
« والجَشَرُ » بفتح
الجيم والشين المعجمة وبالراءِ : وهي الدَّوابُّ التي تَرْعَى وتَبيتُ
مَكانَها . وقوله:
« يُرقَّقُ
بعْضُهَا بَعضاً » أي
: يُصيِّرُ بعضَها بعضاً رقِيقاً ، أي : خَفِيفاً لِعِظَمِ مابعْدَهُ ،
فالثَّاني يُرقَّقُ الأَوَّلَ . وقيلَ : معناهُ: يُشَوِّقُ بَعْضُهَا إلى
بعْضٍ بتحْسينها وتسْويلها وقيلَ : يُشْبهُ بعضُها بَعْضاً .
669.
Abdullah İbni Amr radıyallahu anhümâ şöyle dedi:
Bir seferde Resûlullah
sallallahu aleyhi ve sellem ile beraberdik. Bir yerde konakladık.
Kimimiz çadırını düzeltiyor, kimimiz ok atış tâlimleri yapıyor, kimimiz
de otlayan hayvanların başında bulunuyorduk. Derken Resûlullah
sallallahu aleyhi ve sellem’in müezzini “Haydin namaza!” diye
seslendi. Biz de Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in
yanında toplandık. Resûl-i Ekrem şöyle buyurdu:
“Benden önceki bütün
peygamberlerin görevi, ümmetlerini iyi olduğunu bildikleri şeye dâvet
etmek, kötü olduğunu bildikleri şeyden de sakındırmaktı. Sizin içinde
bulunduğunuz ümmetin huzur ve sükûnu, önce gelenler zamanında olacaktır.
Daha sonrakilerin başına çeşitli belâlar ve bilmediğiniz kötülükler
gelecektir. Öyle fitneler çıkacak ki, bu fitnelerin bir kısmı diğerinden
daha hafif olacaktır. Yine öyle fitne ve kargaşa çıkacak ki, onu gören
mü’min, işte beni bu mahveder diyecektir. Sonra ortalık sakinleşecek;
arkasından öyle müthiş bir fitne çıkacak ki, mü’min, işte bundan
kurtuluş yok, diyecektir.”
“Bir kimse cehennemden
kurtulup cennete girmeyi istiyorsa, Allah’a ve âhiret gününe imân etmiş
olarak ölmelidir. Kendine yapılmasını istediği şeyleri o da başkalarına
yapmalıdır. Bir kimse devlet başkanına bîat eder, elini tutup ona
samimiyetle bağlanırsa, elinden geldiği kadar ona itaat etmelidir. Bu
arada bir başkası ortaya çıkarak yönetimi ele geçirmeye çalışırsa,
derhal onun boynunu vurunuz.”
Müslim, İmâre 46. Ayrıca bk.
Nesâî, Bey’at 25; İbni Mâce, Fiten 9
Açıklamalar
Bu hadîs-i şerîf Resûlullah
Efendimiz’in mûcizelerinden biridir. Hz. Ebû Bekir ve Hz. Ömer
devirlerinde müslümanlar huzur içinde yaşamış, Hz. Osman’ın hilâfeti
zamanında huzursuzluk baş göstermiş, onun şehid edilmesiyle başlayan
fitne ateşi sönmek bilmemiştir. Her devir bir öncekini aratmıştır. Dün
bugünden, bugün de yarından hayırlı olagelmiştir.
Bugün dünyayı kasıp kavuran ve
bir türlü durmayan savaşlar, eskinin kılıçla yapılan savaşlarına rahmet
okutmaktadır. Gelişen silahların kahredici gücü, geleceğin geçmişten
daha kötü olacağını ve eskilerin bilmediği kötülüklerin yaşanacağını
göstermektedir. Bununla beraber ikinci Ömer diye anılan Ömer İbni
Abdülazîz’in halife olmasıyla yaşanan huzurlu yıllar, geleceğin
geçmişten her zaman kötü olmayacağının bir işaretidir.
Bu kargaşa döneminde yapılması
gerekenler hususunda Peygamber Efendimiz neleri tavsiye etmiştir?
Bunları şöyle sıralayabiliriz:
* İnsan imânını her şeyden üstün
tutmalı, onu korumaya çalışmalı ve imânlı olarak ölmeye gayret
etmelidir.
* Fitne döneminde genellikle yaş
ile kuru, iyi ile kötü birbirine karışır. İnsanlar mantıkî olmaktan çok
hissî davranırlar. Müslümanlar birbirlerine asla düşman gözüyle
bakmamalı ve bu kâfirdir, bu münâfıktır diye birbirini suçlamamalı,
birbirinin ölümüne fetvâ vermemelidir.
* Herkes kendi için istediğini
diğer müslüman kardeşi için de istemeli, kendi için istemediği kötü
şeyleri diğer kardeşi için de temenni etmemelidir.
* Meşrû bir devlet başkanına
bağlandıktan sonra ona elden geldiğince itaat etmeli, daha sonra ortaya
çıkarak kendine bîat edilmesini isteyen kimseye yüz vermemeli, birliğin
ve beraberliğin devamı için, gerekiyorsa o fitneciyi ortadan
kaldırmalıdır. Millet iki ayrı şahsa bağlanmışsa, bunlardan kendisine
ilk bîat edilen etrafında toplanmalı, böylece bir kargaşaya meydan
vermemelidir.
Hadisten Öğrendiklerimiz
1. Bu ümmetin ilk gelenleri,
sonradan gelenlerden daha hayırlıdır.
2. Her devirde fitne ve kargaşa
eksik olmayacak, genellikle gelecek geçmişi aratacaktır.
3. İnsan bulunduğu devirde
birliği ve beraberliği korumaya gayret etmeli, fitnecilere âlet
olmamalıdır.
4. Devleti yönetenler ve âlimler
halka iyi ve doğru olanı tavsiye etmeli, kötü ve zararlı davranışlardan
sakındırmalıdır.
5. İmânı korumak en önemli iş
kabul edilmeli ve herkes mü’min olarak can vermeye gayret etmelidir.
6. Mü’min kendi için istediğini
başkası için de istemelidir.
7. İnsanı günaha ve Allah’a karşı
gelmeye zorlamadığı sürece, seçilen yöneticiye itaat etmeli, ona baş
kaldırmamalıdır.
670-
وعن أبي هُنَيْدةَ وائِلِ بن حُجْرٍ رضي اللَّه عنه قالَ :
شأَلَ سَلَمةُ بنُ يزيدَ الجُعْفيُّ رَسُولَ اللَّهِ صَلّى اللهُ عَلَيْهِ
وسَلَّم ، فقالَ : يا نبي اللَّهِ ، أرَأَيْتَ إنْ قَامَتْ علَيْنَا
أُمراءُ يَسأَلُونَا حقَّهُمْ ، ويمْنَعُونَا حقَّنا ، فَمَا تَأْمُرُنَا ؟
فَأَعْرضَ عنه ، ثُمَّ سألَهُ ، فَقَال رَسُولُ اللَّهِ صَلّى اللهُ
عَلَيْهِ وسَلَّم
«
اسْمَعُوا وأطِيعُوا ، فَإنَّما علَيْهِمْ ماحُمِّلُوا وعلَيْكُم ما
حُمِّلْتُمْ » رواهُ
مسلم .
670.
Ebû Hüneyde Vâil İbni Hucr
radıyallahu anh şöyle dedi:
Seleme İbni Yezîd el-Cu’fî
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’e:
- Yâ Nebiyyallah! Başımıza kendi
haklarını bizden isteyen, fakat bizim hakkımızı bize vermeyen
yöneticiler tâyin edilirse, bize ne yapmamızı emredersin? diye sordu.
Resûl-i Ekrem onun bu sorusuna
cevap vermedi. Bir daha sorunca Resûlullah sallallahu aleyhi ve
sellem şöyle buyurdu:
- “Onların sözünü dinleyip
kendilerine itaat edin. Onlar yapmaları gerekenden, siz de yapmanız
gerekenden sorumlusunuz.”
Müslim, İmâre 49-50. Ayrıca bk.
Tirmizî, Fiten 30
Vâil İbni Hucr
Vâil İbni Hucr Hadramut
kralıydı. Hz. Peygamber’in İslâmiyet’e dâvet ettiğini haber alınca,
tacını tahtını bırakıp bir heyetle birlikte Medine’ye doğru yola çıktı.
Resûlullah Efendimiz onun İslâmiyet’i kabul etmek niyetiyle gelmekte
olduğunu, daha Medine’ye ulaşmasından üç gün önce ashâbına haber verdi.
Vâil huzuruna girince, Efendimiz, ona değer verdiğini göstermek için
mübarek ridâsını çıkarıp yere serdi ve üzerine onunla birlikte oturdu.
Vâil’in geldiğini öğrenen
ashâb-ı kirâm Mescid-i Nebevî’de toplanınca, Efendimiz Vâil’i yanına
alarak bir konuşma yaptı. Onun Yemen’in Hadramut bölgesinden hiçbir
tesir altında kalmadan, sırf müslüman olmak arzusuyla geldiğini söyledi
ve kendisine dua etti. Vâil bir müddet Medine’de kaldıktan sonra
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem tarafından Hadramut’a vali tayin
edildi.
Daha sonraları Kûfe’ye
yerleşen, Sıffîn’de Hz. Ali’nin yanında yer alan Vâil İbni Hucr, 71
hadis rivayet etmiştir. Muâviye devrine kadar yaşadığı bilinmektedir.
Allah ondan razı olsun.
Aşağıdaki hadisle birlikte
açıklanacaktır.
671-
وَعَنْ عَبْدِ اللَّهِ بن مسْعُودٍ رضي اللَّهُ عنه قال : قال رسُولُ
اللَّه صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم :
« إنَّهَا ستَكُونُ بعْدِي أَثَرَةٌ ، وأُمُورٌ تُنْكِرُونَهَا ، »
قالوا
: يا رسُولَ اللَّهِ ، كَيفَ تَأْمُرُ مَنْ أَدْركَ مِنَّا ذلكَ ؟ قَالَ :
«
تُؤَدُّونَ الحَقَّ الذي عَلَيْكُمْ ، وتَسْأَلُونَ اللَّه الذي لَكُمْ »
متفقٌ عليه .
671.
Abdullah İbni Mes’ûd
radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu
aleyhi ve sellem:
- “Benden sonra adam kayırma
olayları ve görmeye alışmadığınız işler meydana gelecektir”
buyurdu. Bunun üzerine ashâb-ı kirâm:
- Yâ Resûlallah! Bizden o günleri
görenlere ne emredersiniz? diye sordular.
Şöyle cevap verdi:
- “Yapmanız gereken görevleri
yaparsınız, hakkınız olan şeyin size verilmesini Allah’tan niyâz
edersiniz.”
Buhârî, Fiten 2, Müslim, İmâre
45. Ayrıca bk. Tirmizî, Fiten 25
Açıklamalar
Bir önceki hadîs-i şerîfte
Resûl-i Ekrem Efendimiz’e, haksız ve zâlim idarecilere nasıl davranmak
gerektiği sorulmuştu.
Bu hadiste de adam kayırma
türünden bazı haksız işler görüldüğü zaman nasıl davranmak gerektiği
sorulmaktadır.
Peygamber Efendimiz’in her iki
soruya da aynı cevabı verdiğini görmekteyiz. Kısacası demek istiyor ki,
herkesin bir görevi vardır; siz yönetilenler olarak kendi görevinizi
yerine getirin. Sizden istenen zekâtı verin. Cihâda çağrıldığınız zaman
kaçmayın ve yöneticilerin diğer meşrû emirlerine uyun.
Yönetenlerin görevini de
Efendimiz, herkese eşit ve âdil davranmak ve halkın hakkını vermek
şeklinde belirtti. Yöneticiler görevlerini yapmadıkları takdirde ise,
onlara isyan etmenin, ihtilâl yaparak hak aramaya kalkmanın doğru
olmayacağını söyledi ve o zaman “Hakkınızın size verilmesi için
Allah’dan yardım dileyin”, buyurdu. Yâni zâlim idârecileri ıslâh
etmesini veya onları milletin başından defedip lâyık olanları
getirmesini Allah’tan dilemeyi tavsiye etti.
Resûl-i Ekrem sallallahu
aleyhi ve sellem başka hadislerinde, ileride pek çok adam kayırma
olayı meydana geleceğini hatırlatmakta ve âhirette Kevser havuzu başında
kendisiyle buluşuncaya kadar bu tür olaylara sabredilmesini tavsiye
buyurmaktadır (Buhârî, Humus 19, Menâkıb 25; Müslim, Zekât 132, 139).
Konumuzla ilgili bütün hadisler
bir arada düşünüldüğü zaman görülüyor ki, Resûl-i Ekrem Efendimiz,
milletin birliğinin bozulmaması için bu nevi haksızlıklara sabretmeyi
tavsiye etmekte, sabredenlerin kendisini Kevser havuzu başında
bulacağını, böylece sabrının karşılığını göreceğini söylemekte, orada
mazlumların zâlimlerden hakkını alacağını ve üstelik cennette pek çok
ikrama kavuşacağını belirtmektedir.
Hadislerden Öğrendiklerimiz
1. Müslüman devlet başkanları,
hadiste işaret buyurulan kötü idarecilerden olmamak için gayret
göstermeli, tercihlerinde kimseye haksızlık etmemeli ve herkese hakkını
titiz bir şekilde vermelidir.
2. Halk da görevini yapmalı,
haksızlıkla karşılaşınca halini Allah’a arzedip ondan yardım
istemelidir.
672-
وعن أبي هريرة رضي اللَّهُ عنه قال : قال رسُولُ اللَّهِ صَلّى اللهُ
عَلَيْهِ وسَلَّم :
« مَنْ
أَطَاعَني فَقَدْ أَطَاعَ اللَّه ، وَمَنْ عَصَاني فَقَدْ عَصَى اللَّه ،
وَمَنْ يُطِعِ الأمِيرَ فَقَدْ أطَاعَني ، ومَنْ يعْصِ الأمِيرَ فَقَدْ
عَصَانِي » متفقٌ
عليه
672.
Ebû Hüreyre radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Bana itaat eden Allah’a itaat
etmiş, bana karşı gelen Allah’a karşı gelmiş olur. Devlet başkanına
itaat eden bana itaat etmiş, devlet başkanına karşı gelen bana karşı
gelmiş olur.”
Buhârî, Cihâd 109, Ahkâm 1;
Müslim, İmâre 32, 33. Ayrıca bk. Nesâî, Bey’at 27; İbni Mâce, Mukaddime
1, Cihâd 39
674. hadisle birlikte
açıklanacaktır.
673-
وعن ابن عباسٍ رضي اللَّه عنهما أن رسول اللَّه صَلّى اللهُ عَلَيْهِ
وسَلَّم قال :
« من كَرِه
مِنْ أَمِيرِهِ شيْئاً فَليَصبِر ، فإنَّهُ مَن خَرج مِنَ السُّلطَانِ
شِبراً مَاتَ مِيتَةً جاهِلِيةً »
متفقٌ عليه .
673.
İbni Abbas radıyallahu anhümâ’dan
rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem
şöyle buyurdu:
“Devlet yöneticisinden hoşa
gitmeyen bir şey gören kimse sabretsin. Zira kim devlet başkanına
itaatten bir karış dışarı çıkarsa, Câhiliye devrinde ölmüş gibi olur.”
Buhârî, Fiten 2; Müslim, İmâre 56
Aşağıdaki hadisle birlikte
açıklanacaktır.
674-
وعن أبي بكر رضي اللَّه عنه قال : سمعت رسول اللَّه صَلّى اللهُ عَلَيْهِ
وسَلَّم يقول :
« مَن أهَانَ
السُّلطَانَ أَهَانَهُ اللَّه »
رواه الترمذي وقال : حديث
حسن .
وفي الباب أحاديث كثيرة في
الصحيح ، وقد سبق بعضها في أبواب .
674.
Ebû Bekre radıyallahu anh, Resûlullah sallallahu aleyhi ve
sellem’i şöyle buyururken dinledim, dedi:
“Kim devlet başkanına ihânet
ederse, Allah da ona ihânetinin cezasını verir.”
Tirmizî, Fiten 47. Ayrıca
bk. Ahmed İbni Hanbel, Müsned, V, 42, 49
Açıklamalar
Yukarıdaki hadislerin üçü de,
daha öncekiler gibi, devlet başkanına itaatle ilgilidir. Resûl-i Ekrem
Efendimiz devlet başkanına itaat etmeyi Peygamber’e ve dolayısıyla
Allah’a itaatle bir tutmakta ve bu sözüyle “Kim Peygamber’e itaat
ederse, gerçekten Allah’a itaat etmiş olur” [Nisâ sûresi (4), 80]
âyet-i kerîmesine işaret etmektedir. Hadîs-i şerîfin Sa-hîh-i Buhârî
ve Müslim’deki rivayeti devlet başkanına itaatin gereğini şöyle
açıklamaktadır:
“Devlet reisi millet için bir
siperdir. Onun kumandasında savaş yapılır. Onun sayesinde düşmandan
korunulur” (Buhârî,
Cihâd 109; Müslim, İmâre 43).
Müslümanların huzuru ve selâmeti,
İslâmiyet’in gereği gibi yaşanması, dolayısıyla dinin güçlenmesi başta
sağlam bir devlet başkanı bulunmasına bağlıdır. Müslümanlar yöneticileri
etrafında kenetlendikleri ve aralarına herhangi bir bozgunculuğun
girmesine meydan vermedikleri takdirde, hiçbir düşman onların birliğini
ve dirliğini bozamaz. Müslümanların devlet başkanlarına destek vermesi
İslâm devletini güçlendirir; devletin devlet olarak, milletin de millet
olarak görevlerini mükemmel bir şekilde yapmasını sağlar.
Müslümanların devlet başkanına
bağlılık sözü verdikten sonra bîatlarını bozarak onun aleyhinde
çalışmaları ise, devletin zayıflamasına ve görevlerini gereği gibi
yapmamasına yol açar. Neticede hem devlet hem de millet zayıf düşer. Bu
hal din ve devlet düşmanlarının işine yarar.
Devlet başkanları veya onların
temsilcileri gayri meşrû hareketlerde bulundukları zaman, hemen karşı
tavır takınıp devleti ve idareyi zayıf düşürecek teşebbüslere
girişmemelidir. Öyle durumlarda sabırlı davranmalı, bu haksızlıkların
giderilmesi için çaba sarfetmelidir. Sabırsızlık gösterip bozguncu tavır
takınmak, devlet reisinden ve dolayısıyla İslâm ümmetinden kopmaktır.
Efendimiz’in ifadesiyle devlet başkanından bir karış dahi ayrılmak,
devleti başsız ve güçsüz bırakmaya yol açar. Buna sebep olan kimseler
de, tıpkı Câhiliye devrinde olduğu gibi, düzeni bozulmuş bir toplumda
yaşayıp ölmeye mahkûm olurlar. Efendimiz’in sözünü ettiği Câhiliye
devrinde ölmüş gibi olmak işte budur. Bu konu 666. hadiste de
işlenmiştir.
674 numaralı hadiste Resûlullah
Efendimiz’in devleti yönetenlere isyan edenleri tehdit ederek:
“Kim Devlet başkanına ihânet
ederse, Allah da ona ihânetinin cezasını verir”
buyurduğunu okuduk.
Bu hadisi rivayet eden ve kısa
hal tercümesi onuncu hadiste geçen Ebû Bekre radıyallahu anh, bir
adamın, dinin uygun görmediği türde bir elbise giyen valiyi halka
göstererek “Valimize bakın, fâsıkların giydiği elbiseden giymiş” demesi
üzerine onu azarladı ve böyle konuşmamasını tenbih ettikten sonra,
yukarıdaki hadisi rivayet etti.
Bu hadisin Ahmed İbni Hanbel’in
Müsned’indeki rivayeti biraz daha geniş olup şöyledir:
“Kim dünyada Allah’ın
sultanına ikram ederse, Allah da ona kıyamet gününde ikram eder. Kim
dünyada Allah’ın sultanına ihânet ederse, Allah da ona kıyamet gününde
ihânetinin cezasını verir”
(V, 42, 49).
Allah’ın sultanı
demek, Allah’ın buyruklarını uygulayan devlet başkanı demektir.
Peygamber Efendimiz’in devlet başkanı hakkında böyle güzel ifadeler
kullanması, hatta bununla da yetinmeyerek devlet başkanına karşı
gelenlerin ve sözünü dinlemeyenlerin kıyamet gününde Allah Teâlâ’yı
karşılarında bulacaklarını söylemesi boşuna değildir. Zira İslâmiyet’ten
önce Araplar devlet başkanı, sultan, emîr gibi mefhumları bilmezlerdi.
Onlar sadece kendi kabilelerinin reislerini bilir, başka kimseye boyun
eğmezlerdi. Peygamber Efendimiz İslâm devletini kurup muhtelif yerleşim
bölgelerine emirler ve valiler tâyin edince, halk bunu yadırgadı. Hatta
kendi kabilelerinden olmayan emire itaat etmeyenler bile oldu. İşte bu
sebeple Peygamber Efendimiz, emirin devlet başkanını temsil ettiğini ve
onu devlet başkanı gibi kabul etmek gerektiğini söyledi ve temsilcisine
itaat etmeyi kendine itaatle bir tuttu. Ona karşı gelenlerin kendisine
karşı gelmiş sayılacağını ve bunların âhirette perişan olacağını
açıkladı.
Hadislerden Öğrendiklerimiz
1. Devlet başkanına ve onu temsil
eden kişilere itaat etmek hem Allah’ın hem de Peygamber’in emridir. Zira
devletin ve milletin birliği ve bütünlüğü buna bağlıdır.
2. Devlet başkanına ve onu temsil
eden vali ve kumandan gibi kimselere itaat etmeyenler, Allah’a ve
Peygamber’ine karşı gelmiş olurlar.
3. Yöneticiler Allah’ın
buyruklarına açıkça karşı gelmedikçe, sevilmeseler bile onlara itaat
etmeli, zulümlerine katlanılmalıdır. Zira onlara karşı yapılacak
ayaklanmalar yüzünden, devlet ve millet zarar görebilir.
4. Devlet başkanına ihanet etmek
şiddetle yasaklanmıştır.
|