ـ1ـ عن عمر بن الخطاب
رضى اللّه عنه قال: ]قال رسول اللّه #: الذَّهَبُ بالذَّهَبِ رباً إَّ هَاءَ
وَهَاءَ، وَالْبُرُّ بالْبُرِّ رِباً إَّ هَاءَ وَهَاءَ، وَالشَّعِيرُ
بِالشَّعِيرِ رباً إَّ هَاءَ وَهَاءَ، وَالتَّمْرُ بالتَّمْرِ رِباً إَّ هَاءَ
وَهَاءَ[. أخرجه الستة، وهذا لفظ الشيخين، وللبخارى في رواية. ]الْوَرِقُ
بالْوَرِقِ، والذَّهَبُ بالذَّهَبِ[ .
1. (311)-
Ömer İbnu'l-Hattâb (radıyallahu anh) anlatıyor: Resûlullah (aleyhissalâtu
vesselâm) buyurdular ki: "Altın altınla peşin olmazsa ribâdır. Buğday
buğdayla peşin satılmazsa ribâdır. Arpa arpayla peşin satılmazsa ribâdır.
Kuru hurma kuru hurmayla peşin satılmazsa ribâdır."
Yukarıdaki metin Sahiheyn'in metnidir.
Buhârî'nin bir rivayetinde, "verik (yani basılmış dirhem) verikle, altın
altınla..." şeklinde gelmiştir.
ـ2ـ وعن أبى سعيد رضى
اللّه عنه قال: ]كُنَّا نُرْزَقُ تَمْرَ الجَمْعِ علَى عَهْدِ رسُولِ اللّهِ #
وَهُوَ الخَلِطُ منَ التَّمْرِ فَكُنَّا نَبِيعُ صَاعَيْنِ بِصَاعٍ فَبَلَغَ
ذلكَ رسُولَ اللّهِ # فقَالَ: صَاعَيْنِ تَمْراً بِصَاعٍ، وََ صَاعَيْنِ
حِنْطَةً بِصَاعٍ، وََ دِرْهَمَيْنِ بِدِرْهَمٍ[. أخرجه الستة إ أبا داود.
2. (312)-
Ebu Saîd (radıyallahu anh) anlatıyor: Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)
zamanında bize bayağı hurma veriliyordu. Bu muhtelif cins kuru hurmanın bir
karışımı idi. Bu bayağı hurmanın iki ölçeğini bir ölçek iyi hurma
mukabilinde satıyorduk. Bu tarz Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)'in
kulağına ulaşınca şöyle buyurdu: "İki ölçek hurmaya bir ölçek hurma, iki
ölçek buğdaya bir ölçek buğday iki dirheme bir dirhem olmaz."
ـ3ـ وفي رواية ]جاء بِلٌ
رضى اللّه عنه إلى رسولِ اللّهِ # بِتَمْرٍ بَرْنِىٍّ فقال له مِنْ أيْنَ هذاَ؟
فقال: كانَ عِنْدَنَا تَمْرٌ رَدِئٌ فَبِعْتُ منه صَاعَيْنِ بِصَاعٍ لِمَطعِمِ
النَّبىِّ #، فقال: عند ذلك أوَّهْ عَينُ الرِّبَا، أوّه، عَيْنُ الرِّبَا،
عَيْنُ الرِّبَا، َ تَفْعَلْ وَلَكِنْ إذَا أرَدْتَ أنْ تَشْتَرىَ فَبِعِ
التَّمْرَ بَيعاً آخَرَ ثمَّ اشْتَر ِبهِ[ .
3. (313)-
Bir rivayette de şöyle gelmiştir: "Hz. Bilâl (radıyallahu anh), Resûlullah
(aleyhissalâtu vesselâm)'a (iyi cins bir hurma olan) bernî hurması
getirmişti.
"Bu nereden?"
diye sordu. Bilâl (radıyallahu anh):
"Bizde âdi hurma vardı. Resûlullah
(aleyhissalâtu vesselâm)'ın yemesi için ondan iki ölçek vererek bundan bir
ölçek satın aldık", dedi. Bunun üzerine Hz. Peygamber (aleyhissalâtu
vesselâm):
"Eyvah! Bu ribânın ta kendisi, eyvah bu
ribânın ta kendisi, sakın öyle yapma. Şayet iyi hurma satın almak istersen
elindekini ayrıca sat. Sonra onun parasıyla iyi hurmayı satın al"
dedi.
ـ4ـ وفي رواية للشيخين:
]الدِّينارُ بالدِّينار، والدِّرْهَمُ بالدِّرْهَمِ مِثًْ بِمثْل فَمَنْ زَادَ
أوِ ازْدَادَ فقَدْ أرْبَى[. وقال رَاوِيه فَقُلْتُ: إنَّ ابن عباسٍ يقُولهُ
فقالَ أبو سعيدٍ: سَألتُهُ فقلتُ : سَمِعْتَهُ مِنْ رَسُول اللّه #، أوْ
رَجَدْتهُ في كتابِ اللّهِ تعالى؟ فقال: كُلُّ ذلك أقُولُ، وأنْتُمْ أعْلَمُ
بِرَسُولِ اللّهِ # مِنِّى، ولكِنْ أخْبَرَنِى أُسامَةُ بنُ زَيْدٍ رضى اللّه
عنهما أنّ رسول اللّه # قال: َ رِبَا إَّ في النِّسِيئَةِ.
4. (314)-
Sahîheyn'de yer alan bir rivayette şöyle gelmiştir: "Dinar dinarla,
dirhem dirhemle başa baş misliyle değiştirilmelidir. Kim fazla verir veya
fazla alırsa ribâya girmiş olur."
Hadisi rivayet eden râvî der ki: "Ben dedim
ki;
"İbnu Abbas (radıyallahu anh) bunu söylemez.
Ebu Saîd der ki:
"İbnu Abbas (radıyallahu anh)'a sordum:
"Sen bunu Resûlullah (aleyhissalâtu
vesselâm)'dan mı işittin, Kitabullah'ta mı gördün?" Bana şu cevabı verdi:
"Bunun ikisini de söylemiyorum. Siz,
Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ı benden daha iyi tanırsınız. Ancak bana
Üsâme İbnu Zeyd (radıyallahu anh) haber verdi ki, Resûlullah (aleyhissalâtu
vesselâm): "Sadece veresiye satışta ribâ vardır" buyurmuştur."
AÇIKLAMA:
Hadisin sıhhatinde âlimler ittifak eder. Hz.
Üsâme (radıyallahu anh)'nin "Sadece veresiye satışta ribâ vardır" sözü
mensuhtur. Âlimler onunla amel edilemeyeceği hususunda ittifak ederler.
Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) hayatta iken İbnu Abbas (radıyallahu
anh) küçüktü, bu sebeple, "Siz Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ı benden
daha iyi bilirsiniz" buyurmuştur.
ـ5ـ وفي أخرى لمسلم:
]الذَّهَبُ بِالذَّهَبِ، وَالفِضَّةُ بالفِضََّةِ، والبُرُّ بِالبُرِّ،
والشَّعِيرُ بالشَّعِيرِ، والتَّمْرُ بالتَّمْرِ، وَالْمِلْحُ بالمِلْحِ مِثًْ
بِمِثْلِ يَداً بِيَدٍ، فَمَنْ زَادَ أوِ اسْتَزَادَ فَقَدْ أرْبَى، اŒخِذُ
والْمُعْطى فيهِ سَواَء[. وله عن أبى هريرة في رواية: إ ما اخْتَلَفَتْ
ألْوَانُهُ .
5. (315)-
Müslim'in bir diğer rivayeti şöyledir: "Altın altınla, gümüş gümüşle,
buğday buğdayla, arpa arpayla, hurma hurma ile, tuz tuzla başbaşa misliyle,
peşin olarak satılır. Kim artırır veya artırılmasını taleb ederse ribâya
girmiştir. Bu işte alan da veren de birdir."
Yine Müslim'de Ebû Hüreyre'nin bir rivayetinde
"..cinsleri farklı ise müstesna" denir.
AÇIKLAMA:
Âlimler yukarıda zikredilen altı çeşit malda
ribânın haram olduğunda icmâ ederler: Altın, gümüş, buğday, arpa, hurma ve
tuz. Bunlara ribâ malları da denir. Bu altı kalem eşyadan her biri aynı
cinsten eşya ile satılınca fazlalık olmamalı, alışveriş peşin yapılmalıdır.
Bu altı çeşidin dışında kalan eşyaların alıp
satılmasında fazlalık haram mıdır? sorusuna âlimler farklı cevaplar verir.
Aradaki ihtilaf, bu altı çeşit mala konan "haram" hükmünün illetine dayanır.
Cumhur aynı illette müşterek olanların haramlığında ittifak ederse de
illetin ne olduğunda ihtilaf edilmiştir. Bu noktada, fıkıh kitaplarında on
farklı illet üzerinde durulduğu görülür. İmam-ı Âzâm'a göre, illet, cinsle
birlikte ölçü, veya cinsle birlikte tartıdır. Öyle ise, hangi çeşit mal
olursa olsun ölçü veya tartı ile satılan mallarda ribâ (fazlalık) haramdır.
Satışı böyle yapılmayan malların cinsi ne olursa olsun fazlalık (ribâ) haram
değildir. Mesela kireç veya alçı gibi yenmeyen mallar mâdemki ölçekle
satılmaktadır, fazlalık haramdır, binaenaleyh kireç vererek vasfı değişik
bir kireç alacak olsak, bu peşin yapılmalıdır ve miktarları eşit olmalıdır,
fazlalık veya vâde araya girerse ribâdır, haramdır. Hadiste geçen ölçü ve
tartı ile satılmayan eşyalar yenen cinsten de olsa araya girecek fazlalık
haram değildir.
İmam Şâfiî'ye göre, haram kılınmada illet,
malın yiyecek olmasıdır, ölçü veya tartı ile satılmasına bakılmaz. Yiyecek
olmayan şeylerde yalnız altın ve gümüşte ribâ vardır. Ahmed İbnu Hanbel'in
de bu görüşte olduğu söylenmiştir.
İmâm Malik'e göre, illet ekseriyetle yemek
için biriktirmektir.
Hadisin, Ebu Hüreyre (radıyallahu anh)'den
kaydedilen son fıkrasından sarâhaten belirtildiği üzere, farklı cinsler
arasında ribâ olmaz. Yani buğdayla arpanın, altınla gümüşün alınıp
satılmasında miktar sözkonusu değildir, ulemâ bu hususta ittifak eder.
ـ6ـ وفي أخرى عن
عُباَدَةَ بنِ الصَّامت ]إذَا اخْتَلَفَتْ هَذِهِ ا‘صْنَافُ فَبِيعُوا كَيفَ
شِئْتُمْ إذَا كَانَ يَداً بِيَدٍ[. أخرجه الخمسة إ البخارى .
6. (316)-
Ubadetu'bnu Sâmit (radıyallahu anh)'ten gelen bir başka rivayette (şu
ziyade) ifade edilmiştir: "...Bu çeşitler farklı olduğu takdirde peşin
ise dilediğiniz gibi satın."
AÇIKLAMA:
315 numaralı hadisle ilgili olarak
kaydettiğimiz açıklamaları tamamlamak üzere şunu kaydetmek gerekir: İlletde
müşterek olmayan ribâ malları fazlalıkla ve keza veresiye satılabilir.
Meselâ altınla buğday, gümüşle arpa bütün ulemanın ittifakıyla bu şekilde
satılabilir. Fakat ribâ malları cinsi cinsine olursa biri peşin, diğeri
veresiye ve keza biri noksan, diğeri fazla olarak satılamadığı gibi teslim
ve tesellüm yapılmadan satış meclisinden ayrılmak da câiz değildir. Satılan
malların cinsleri muhtelif olursa, peşin teslim edilmek şartıyla fazlalık
câizdir. Meselâ bir ölçek buğday iki ölçek arpa mukabilinde satılabilir.
ـ7ـ وعن أبى المنهال
قال: سَألتُ زيدَ بن أرْقَمَ وَالبَرَاءَ بنَ عازِبٍ عن الصَّرْفِ فقا: ]نَهَى
رسولَ اللّهِ # عن بيْعِ الذَّهَبِ بالوَرِقِ دَيْناً[. أخرجه الشيخان والنسائى
.
7. (317)-
Ebu'l-Minhâl anlatıyor: "Zeyd İbnu Erkam ve el-Berâ İbnu Âzib (radıyallahu
anh)'e sarf'tan (yani altınla gümüşü cinsi cinsine satmaktan) sordum. İkisi
de şu cevabı verdi: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) altının gümüş
mukabilinde veresiye satılmasını yasakladı."
ـ8ـ وعن فضالة بن عبيد
رضى اللّه عنه قال: ]أُتِىَ النبىُّ # وهو بِخَيْبَرَ بِقدةٍ فيها خَرَزٌ
وَذَهَبٌ وهى منَ المغَانِمِ تُبَاعُ فَأمَرَ بالذَّهَبِ الَّذِى في القِدَةِ
فنُزِعَ وحْدَهُ وقال: الذَّهَبُ بالذَّهَبِ وَزْناً بِوَزْنٍ[. أخرجه الخمسة إ
البخارى.وفي أخرى: تُبَاعُ حتَّى تُفْصلَ .
8. (318)-
Fadâle İbnu Ubeyd (radıyallahu anh) buyuruyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu
vesselâm)'a Hayber'de bulunduğu sırada altın ve boncuklarla yapılmış bir
gerdanlık getirildi. Bu satılık ganimet mallarındandı. Resûlullah
(aleyhissalâtu vesselâm) altınların boncuklardan ayrılmasını emretti. Derhal
gerdanlığın altın kısmı ile boncuk kısmı birbirinden ayrıldı. Sonra Hz.
Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm):
"Altın, altına mukabil, tartısı tartısına
satılsın" buyurdular.
AÇIKLAMA:
Burada altının başka bir madde ile birlikte
satılması yasaklanmaktadır. Başta Şâfiî ve Ahmed İbnu Hanbel olmak üzere bir
kısım âlimler verilen altın cinsinden fiyat, satılan eşyadaki altından fazla
da az da olsa bu satışın fâsid olduğuna hükmeder. Ebu Hanîfe: Altın
cinsinden biçilen fiyat, satılan eşyadaki altından fazla olduğu takdirde
satışın câiz olacağına, misil veya daha az olma halinde satışın câiz
olmayacağına hükmeder.İmam Mâlik buna yakın bir fikir beyan eder. Ancak
fiyat fazlalığı üçte ikiyi geçmemeli, noksanlık da üçte birden aşağı
düşmemeli. Bu hudud dâhilinde satış câizdir, aksi takdirde değildir.
ـ9ـ وفي أخرى لمسلم قال
حنش الصنعائى: ]كُنَّا مَعَ فُضَالَةَ في غَزْوَةٍ فطارَتْ لِى وَ‘صْحابِى
قَِدَةٌ فيها ذهَبٌ وََورِقٌ وَجَوْهَرٌ فأرَدْتُ أنْ أشْتريها فَسَألْتُهُ
فقال: إنْزِعْ ذَهَبَهَا فاجْعَلْه في كِفّةٍ، واجْعَلْ ذَهَبَكَ في كِفّةٍ،
ثم تأخُذَنَّ إَّ مِثًْ بِمثْلٍ، فإنِّى سَمِعْتُ النَّبِىَّ # يقولُ: مَنْ
كَانَ يُؤْمِنُ بِاللّهِ وَاليَوْمِ اŒخَرِ فََ يَأخُذَنَّ إَ مِثًْ بِمِثْلٍ[
.
9. (319)-
Müslim'de gelen diğer bir rivayette Haneş es-San'ânî der ki: "Biz Fadâle ile
bir gazvede berâberdik. Derken bana ve arkadaşlarıma ganimetten bir
gerdanlık isabet etti. Gerdanlık altın, gümüş ve kıymetli taşlardan
yapılmıştı. Ben bunu satın almak isteyerek, Fadâle'ye sordum. Bana şöyle
cevap verdi: Bunun altınını ayır, bir kefeye koy. Kendi altınını da bir
kefeye koy. Sonra sakın misli mislinden fazla birşey alma! Zîra ben
Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ın şöyle buyurduğunu işittim: "Kim
Allah'a ve âhiret gününe iman ederse sakın misli mislinden fazla bir şey
almasın."
ـ10ـ وعن أبى بكرة رضى
اللّه عنه قال: ]نَهَى رسول اللّه #
عَنِ الفضّةِ
بالْفِضّةِ، والذَّهَبِ بالذَّهَبِ إ سَوَاءً بسَوَاءٍ، وَأمَرَنَا أنْ
نَشْتَرِىَ الفِضّةَ بالذَّهَبِ كَيْفَ شِئْنَا وَنَشْتَرِىَ الذَّهَبَ
بِالْفِضّةِ كَيْفَ شِئْنَا يَداً بِيَدٍ[. أخرجه الشيخان والنسائى .
10. (320)-
Ebu Bekre (radıyallahu anh) anlatıyor: Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm),
gümüşün gümüşe başa baş olmayan satışını yasakladı. Bize altın mukabilinde
dilediğimiz şekilde gümüş ve gümüş mukabilinde dilediğimiz şekilde altın
satın almayı emretti."
Müslim'in ziyadesinde "..Bir adam
"peşin mi?" diye sordu. Ebu Bekre:
"Ben böyle işittim" cevabını verdi.
AÇIKLAMA:
Hadis, ribâ mallarının, alım satımlarında şu
iki şeye dikkat edilmesini teyid etmektedir:
1-
Aynı cinsten şeyler alınıp satılırsa başa baş yani eşit miktarda olacak,
altınla altın, gümüşle gümüş üzümle üzüm gibi. Üzüm vererek üzüm, altın
vererek altın alacak olursak, miktarlarını eşit tutacağız, araya girerse
ziyade fâiz olur.
2-
Ayrı cinsten şeylerden birini vererek yapılan alışveriş, karşılıklı
mütâbakatla istenen miktarda olur, ancak peşin olarak teslim ve tesellüm
gerekir.
ـ11ـ وعن يحيى بن سعيد
قال: ]أمَرَ رسولَ اللّه # السَّعْدَيْنِ يومَ خَيْبَرَ أنْ يَبِيعا آنِيَةً
مِنَ الْمَغنَمِ مِنْ ذَهَب أوْ فِضّةٍ: فََبَاعَا كُلَّ ثَثةٍ بِأرْبَعَةٍ، أو
كُلَّ أرْبَعَةٍ بِثثةٍ عَيْناً، فقال لهما: أرْبَيتُمَا فَرُدَّا[. أخرجه مالك
.
11. (321)-
Yahya İbnu Sa'îd (radıyallahu anh) anlatıyor: Resûlullah (aleyhissalâtu
vesselâm) Hayber'in fethi sırasında iki Sa'd'a (Sa'd İbnu Ebî Vakkâs ve Sa'd
İbnu Ubâde), ganimet malından altın veya gümüş bir kabı satmalarını emretti.
Onlar, her üç (birim)'i aynı dört (birim) mukabilinde, veya her dört
(birim)'i üç (birim) aynı mukabilinde sattılar. Resûlullah (aleyhissalâtu
vesselâm) onlara: "Siz ribâ yaptınız, geri verin" emretti."
AÇIKLAMA:
Başka rivayetlerde tasrîh edildiği üzere
Hayber'in fethi sırasında ganimetlere nezâret vazifesini Hz. Peygamber
(aleyhissalâtu vesselâm) rivayette isimleri geçen iki Sa'd'a vermiş idi.
Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ın emri üzerine, altın (veya gümüş) bir
kabı aynı cinsten para ile satarlar. Yani altın kap sattılarsa mukabilinde
altın, gümüş kap sattılarsa mukabilinde gümüş para aldılar demektir. Aynı
cinsten para alınca, ağırlığına denk olması gerekirken, dörtte bir fazlasına
veya dörtte bir eksiğine satmışlar. Râvî, fazlaya mı, eksiğe mi sattıklarını
hatırlamıyor ise de;
a)
Aynı cinsiyle sattığını ve arada fark bulunduğunu iyi hatırlamaktadır.
b)
Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ın bu akdi "ribâ" diye reddettiği de
râvî tarafından kesinlikle ifâde edilen bir husus olmaktadır.
Ribâdır, çünkü ribâ mallarından biri kendi
cinsinden bir malla alınıp satılacak olursa başa baş misliyle olur, biri
fazla diğeri eksik olamaz.
Ribâ malları hangileridir? 315 numaralı
hadise bakılsın.
ـ12ـ وعن مجاهد قال:
]كُنْتُ مَعَ ابنِ عُمرَ رضى اللّه عنهما فجاءَهُ صائِغٌ فقالَ: يا أباَ عبدِ
الرَّحْمنِ إنِّى أصُوغُ الذَّهَبَ فأبِيعُهُ بالذَّهَبَ بِأكْثَرَ مِنْ
وَزْنِهِ فأسْتَفْضِلُ قَدْرَ عَمِلِى فيهِ فنهاهُ عنْ ذلكَ فَجَعلَ الصَّائغُ
يُرَدِّدُ عليهِ المسئلةَ وابنُ عُمرَ ينهاهُ حتَّى كانَ آخرَ ما قالَ لهُ:
الدِّينارُ بالدِّينارِ، والدِّرْهَمُ بالدِّرْهَمِ َفَضْلَ بَيْنَهُمَا، هذا
عهدُ نَبيِّنَا # إلينا وَعَهْدُنَا إلَيْكُمْ[. أخرجه بطوله مالك، وأخرج
النسائى المسند منه .
12. (322)-
Mücahid anlatıyor: "Ben İbnu Ömer (radıyallahu anh)'le beraberdim.Ona bir
kuyumcu gelerek: "Ey Ebu Abdirrahman! Ben altın işliyor ve bunu kendi
ağırlığından fazla altınla satıyorum. Böylece ona harcadığım el emeği
miktarında fiyatını artırıyorum" dedi. İbnu Ömer (radıyallahu anh) onu bu
işten yasakladı. Kuyumcu aynı meseleyi tekrar tekrar söyledi. Her seferinde
İbnu Ömer (radıyallahu anh) onu bu işten yasakladı ve son olarak da şunu
söyledi: "Dinar dinarla, dirhem dirhemle satılır. Aralarında fazlalık
olamaz. Bu, Peygamberimizin bize vasiyetidir, biz de size vasiyet ediyoruz
(tebliğ edip duruyoruz)."
AÇIKLAMA:
Bu rivayet, altın ve gümüş gibi, kıymet birimi
olan maddelerin alışverişi, kendi cinslerinden maddelerle yapıldığı takdirde
itibarî değerlerinin nazar-ı itibâra alınmayacağını ifade eder. İtibarî
değer, antika eşyalardaki hâtıra değeri, süs eşyasındaki san'at ve işlemeye
müteallik el emeği gibi değerlerdir. Söz gelimi bilezik, kolye, küpe gibi
altın ve gümüşten mâmul eşyalardaki emek ve işçilikten ileri gelen fiyat
artması aynı cinsten parayla alıp satmalarda hesaba katılmayacak demektir.
Hesaba katılması için bir başka cinsten para veya eşya ile alınıp satılması
gerekir. Buna riâyet edilmeyen alış verişler ribâ sayılır ve haramdır.
Bu prensip ilk nazarda zorluk gibi gözükürse
de, büyük bir rahmettir. Zîra, itibârî değeri olan antika veya hâtıra
eşyalarını taşıyanların vergi yükü hafifletilmiş olmakta, bunların alım
satımları vesilesiyle başka mallar da tedâvül imkânı bulmakta ve dolayısıyla
piyasa hareketlilik kazanmaktadır. Hele temel gıda maddelerinde buna riâyet,
başka hareket ve bereketlere imkân hazırlamaktadır.
ـ13ـ وعن عطاء بن يسار:
]أنَّ مُعاوِيَةَ رضى اللّه عنه بَاعَ سِقايَةً مِنْ ذَهَبٍ أوْ وَرِقٍ
بأكْثَرَ مِنْ وَزْنِهَا فقالَ لَهُ أبوُ الدَّرْدَاء رضى اللّه عنه: سَمِعْتُ
رسولَ اللّه # يَنْهَى عنْ مِثًْ بِمِثلٍ هذا إَّ مِثْل. فقال معاويةُ: ما أرَى
بهذا بأساً. فقال: أبو الدَّرْدَاء رضى اللّه عنه منْ يعذُرُنِِى منْ
مُعاوِيةَ؟ أنَا أُخْبِرُهُ عنْ رسولِ اللّهِ # وهوَ يُخبرنِى عنْ رأيِهِ،
أساكِنُكَ بِأرْضٍ أنتَ بهَا! ثُمَّ قَدِمَ أبو الدَّرْدَاء رضى اللّه عنه على
عُمَرَ بنِ الخطابِ رضى اللّه عنه فذكرَ لهُ ذلكَ فكتبَ عُمَرُ إلى مُعاويةَ
أنْ تَبِعْ ذَلِكَ إَّ مِثًْ بِمِثْلٍ وَوَزْناً بوَزْنٍ[. أخرجه مالك
والنسائى »السِّقَايَةُ« إناء يُشرب فيه .
13. (323)-
Ata İbnu Yesâr anlatıyor: "Hz. Muâviye (radıyallahu anh) altın veya gümüşten
mâmul bir su kabını, ağırlığından daha fazla bir fiyatla satmıştı. Kendisine
Ebu'd-Derda (radıyallahu anh):
"Ben Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)'in
bu çeşit alışverişi yasakladığını işittim. Resûlullah (aleyhissalâtu
vesselâm) bunların satışı misline misil olmalı diye emretti" diye itiraz
etti. Hz. Muâviye (radıyallahu anh):
"Ben bunda bir beis görmüyorum" diye cevap
verdi. Ebu'd-Derda (radıyallahu anh) öfkelendi ve:
"Muâviye'yi kınamada bana yardım edecek biri
yok mu? Ben ona Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)'den haber veriyorum o
bana şahsî reyinden söz ediyor. Senin bulunduğun diyarda yaşamak bana haram
olsun!" diye söylendi.
Ebu'd-Derda bunun üzerine orayı terkederek Hz.
Ömer (radıyallahu anh)'in yanına geldi. Durumu olduğu gibi ona anlattı. Hz.
Ömer (radıyallahu anh) Hz. Muâviye (radıyallahu anh)'ye bir mektup yazarak
bu çeşit satışı (altının altınla satılması), misli misline ve ağırlığına
denk olarak yapmasını emretti."
AÇIKLAMA:
Hadiste Hz. Mu'âviye (radıyallahu anh)'nin
satın aldığı belirtilen sikâye'yi İmam Mâlik'in ashâbı gerdanlık (kılâde)
anlamıştır. Halbuki sikâye, -bazan sıvı eşyaların miktarını tesbitte ölçek
olarak da kullanılan- bir su kabıdır. Rivâyette mevzubahis edilen bu su
kabı, altındandır, ancak inci, yâkut ve zeberced cinsinden kıymetli taşlarla
işlenmiştir. Hz. Muâviye (radıyallahu anh)'nin buna 600 dinar para verdiği
belirtilir.
"Hz. Muâviye'nin: "Ben bunda bir beis
görmüyorum" demesi, Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ın sünnetine
muhalefet düşüncesinden ileri gelmediği, İbnu Abbâs (radıyallahu anhüma)'ın
da, fazlalığı, ribâ addetmemesinden kaynaklanabileceği belirtilmiştir.
Ancak, sünnete muhalefet mânası taşıdığı için, Ebu'd-Derda fevkalâde
üzülmüştür. Zîra şahsî re'yi ile sünneti reddetmek gibi bir davranış İslâm
ulemasını son derece üzen bir vak'adır. Ebu'd Derda'nın Hz. Muâviye
(radıyallahu anhümâ)'ye küsmesi makbul küsmelerden sayılmıştır. Ulema, bir
kimse, bir başkasına sünneti tebliğ ettiği zaman kulak verip itaat etmediği
takdirde onu terkedip küsmenin câiz olacağını söylemiştir. Hatta, Tebük
seferine katılmaktan kaçan Ka'b İbnu Mâlik (radıyallahu anh)'le kimsenin
konuşmaması için, Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)'in verdiği emir de
bu meselede misal olmaktadır. Âlimler, bid'at çıkaran kimsenin terkedilmesi
ve kendisiyle konuşulmaması gerektiği hususunda bu vak'ayı delil
kılmışlardır. Nitekim İbnu Mes'ud, bir cenaze sırasında bir adamın güldüğünü
görünce: "Allah'a kasem olsun seninle ebediyyen konuşmayacağım" demiştir.
Bu vak'a'nın Ubâdetu'bnu's-Sâmit'le Hz.
Muâviye arasında geçtiğine dair rivayetler de mevcuttur. İki ayrı hâdise
olması muhtemeldir.
ـ14ـ وعن أسامة بن زيد
رضى اللّه عنهما قال: ]قال رسولَ اللّهِ #: إنَّمَا الرِّبَا في النَّسيئَةِ[.
أخرجه الشيخان والنسائى، وفي أخرى: رِبَا فيمَا كانَ يداً بِيَدٍ .
14. (324)-
Üsâme İbnu Zeyd (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu
vesselâm):
"Ribâ veresiyededir"
buyurdu.
Diğer bir rivayette: "Peşin alışverişlerde
(cinsler farklı ise fazlalık sebebiyle) riba olmaz" buyurulmuştur.
AÇIKLAMA:
Burada Hz. Üsâme (radıyallahu anh)'nin bir
hadisin son kısmını hatırlayarak rivayet ettiği açıklanmıştır. Resûlullah
(aleyhissalâtu vesselâm)'a ayrı cinsten iki şey birbiriyle satılırken
birinin diğerine mukabil ağırlıkça fazla olmasının ribâ sayılıp
sayılmayacağı soruluyor. Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm), bu durumda
peşin satıldığı takdirde ribâ olmayacağını ancak, veresiye olduğu takdirde
fazlalık girecek olursa bunun ribâ olacağını beyan buyuruyor.
ـ15ـ وعن ابن عمر رضى
اللّه عنهما قال: ]كُنْتُ أبِيعُ ا“بِلَ بالدَّنَانِيرِ وآخُذُ مَكَانَهَا
الوَرِقَ، وَأبِيعُ بالوَرِقِ، وآخُذُ مَكَانَهَا الدَّنَانِيرَ، فسألتُ رسولَ
اللّهِ # عنْ ذلكَ فقالَ: بأسَ بِهِ بالْقِيمَةِ[. أخرجه أصحاب السنن .
15. (325)-
İbnu Ömer (radıyallahu anh) anlatıyor: "Ben dinarla deve satıyor, dinar
yerine gümüş alıyordum. Bazan da gümüşle satıyor, onun yerine dinar
alıyordum. Bu durumu Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)'a arzederek hükmünü
sordum. "O andaki (aynı meclisteki) kıymetiyle olunca bunda bir beis yok"
buyurdu."
ـ16ـ وفي رواية أبى
داود. بأسَ أنْ تُؤخَذَ بِسِعْرِ يَوْمِهَا ما لم تَفْتَرِقَا وَبَيْنَكُمَا
شَئٌ .
16. (326)-
Ebû Dâvud'un bir rivayetinde şöyle gelmiştir: "...O günün fiyatıyla
almanda bir beis yoktur, yeter ki aranızda (henüz ödenmeyen) bir miktar
olduğu halde birbirinizden ayrılmış olmayasınız."
ـ17ـ وعن معمر بن
عبداللّه بن نافع رضى اللّه عنه. ]أنّهُ أرْسلَ غُمَهُ بِصَاعِ قَمْحٍ فقالَ
بِعْهُ ثمَّ اشْتَرِ بِهِ شَعيراً فَذََهَبَ الْغُمُ فَأخَذَ صَاعاً
وَزِيَادَةً. فلما جاءَ قال له: لِمَ فَعَلْتَ ذلكَ؟ انْطَلِقْ فَرُدَّهُ وََ
تَأخُذَنَّ إَّ مِثً بِمِثْلٍ؛ فإنى كُنْتُ أسمَعُ رسولَ اللّه # يقولُ:
الطّعامُ بالطَّعَامِ مثًْ بِمِثْلٍ، وكانَ طَعاَمُنَا يَومَئِذٍ الشَّعِيرَ.
فقِيلَ لَهُ إنّهُ لَيْسَ بِمِثْلِهِ قالَ: فإنِّى أخافُ أنْ يُضَارَعَ[. أخرجه
مسلم، ومعنى »يضارع« يشابه .
17. (327)-
Ma'mer İbnu Abdillah İbni Nâfi (radıyallahu anh)'nin anlattığına göre,
kölesine, bir sâ buğday vererek pazara yollar ve:
"Bunu sat, parasıyla arpa satın al" der. Köle
gider. Onu vererek bir sa'dan bir miktar fazla arpa satın alır. Köle
dönünce, Ma'mer (radıyallahu anh) ona
"Niye böyle yaptın? Çabuk git ve geri ver.
Misli misline denk al. Zîra ben, Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ı
işittim, şöyle diyordu: "Yiyecek, yiyecekle misli misline denk
olmalıdır." O zaman yiyeceğimiz arpa idi. Kendisine:
"Ama bu arpa onun misli değildir" dendi ise
de:
"Ben arpanın buğdaya benzemesinden korkarım"
cevabını verdi."
AÇIKLAMA:
Görüldüğü üzere arpa ile buğday birbirine
yakın iki gıda maddesi olduğu için, bir cins sayarak araya giren fazlalığı
fâiz kabul edenler olmuştur. İmam Mâlik bu mânadaki hadislere dayanarak bu
iki maddeyi bir cins addeder. Cumhur ise buğday ve arpanın iki ayrı cins
olduğunu kabul eder. Aslında burada da buğdayla arpanın bir cins olduğu
sarih değildir. Ma'mer hazretleri takvasına binâen ihtiyatla hareket
etmiştir.
ـ18ـ وعن مالك. أنّهُ
بلغَهُ أنَّ سُلَيمَانَ بنَ يسارٍ قال: ]فَنِىَ عَلَفُ حِمَارِ سعدِ بن أبى
وَقّاصٍ فقالَ لِغُمِهِ: خُذْ مِنْ حِنطة أهْلِكَ فابْتَعْ بِهِ شَعيراً، وََ
تأْخُذْ إّ مِثْلَهُ[ .
18. (328)-
İmam Mâlik'e ulaştığına göre, Süleyman İbnu Yesar demiştir ki: "Sa'd İbnu
Ebî Vakkas'ın merkebinin yemi bitmişti. Kölesine: "Ailene ait buğdaydan bir
miktar götür, ona mukabil arpa satın al, sakın mislinden fazla almayasın"
dedi.
AÇIKLAMA:
Önceki hadiste geçti.
ـ19ـ وعن أبى عياش رضى
اللّه عنه، واسمه زيد ]أنّهُ سألَ سعدَ بنَ أبى وقّاصٍ رضى اللّه عنه عن
الْبَيْضَاء بالسُّلْتِ. فقالَ لهُ سعدٌ رضى اللّه عنهُ: أيُّهُمَا أفضَلُ؟
فقال البَيْضَاءُ؟ فَنهَاهُ عنْ ذلكَ، وقال: سمعتُ رسولَ اللّهِ # يسْألُ عنِ
اشْتِراء التَّمْرِ بالرُّطَبِ فقالَ رسول اللّه #: أينقُصُ الرُّطَبُ إذاَ
يَبِسَ؟ قالَ: نعمْ. فنَهَاهُ عنْ ذلكَ[. أخرجه ا‘ربعة وصححه التمرذى .
19. (329)-
Ebu Ayyaş'ın -ki ismi Zeyd'dir- anlattığına göre: "Sa'd İbnu Ebî Vakkas
(radıyallahu anh)'a, beyaz buğday mukabilinde kabuksuz arpa satın almanın
hükmünü sorar. Sa'd (radıyallahu anh) kendisine:
"Hangisi daha kıymetli? diye sorar. Zeyd:
"Beyaz buğday" der. Sa'd onu bu işten men eder
ve der ki:
"Ben Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)'a
kuru hurmayı tâze hurma mukabilinde satın alma hakkında sorulduğu zaman
işitmiştim. Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) bunu sorana:
"Tâze hurma kuruyunca ağırlığını kaybeder mi?"
dedi. Adam
"evet" cevabını verince, Resûlullah
(aleyhissalâtu vesselâm) onu bu işten men etmişti."
AÇIKLAMA:
Görüldüğü üzere yaş hurma, kuru hurma ile eşit
miktarla da olsa, farklı miktarla da olsa, peşin de olsa, veresiye de olsa
satın alınamadığı gibi, kıymetce birbirinden farklı olan buğday ve arpa da
birbiri mukabilinde alınıp satılamaz. Araya bir başka birim meselâ "para"
girmelidir. Biri satılır, elde edilen para ile öbüründen satın alınır. Ebu
Hanife merhum yasağı veresiye satışa hamlederek ölçek yönüyle eşitlik
halinde birbiriyle satışlarını tecviz eder.
ـ20ـ وفي أخرى ‘بى داود
قال: ]نَهَى رسول اللّهِ # عن بَيْعِ الرُّطَبِ بالتَّمْرِ نَسِيئَةً[. »السلت«
ضرب من الشعير أبيض قشر له .
20. (330)-
Ebu Dâvud'un diğer bir rivayetinde: "Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm),
tâze hurmayı kuru hurma ile veresiye satmayı yasakladı" denir."
Buhârî, Büyû: 54, 74, 76; Müslim, Musâkât: 79, (1586); Ebu Dâvud,
Büyû: 12, (3348); İbnu Mâce, Ticârât: 50, (2160), (2259); Muvatta,
Büyû: 38, (2, 636-637); Tirmizî, Büyû: 24 (1243); Nesâî, Büyû: 41,
(7, 273); İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ
Yayınları: 3/102.
Buhârî, Büyû: 40; Müslim, Büyû: 102, (1596); Nesaî, Büyû: 50, (7,
281); İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ
Yayınları: 3/112.