Kütübü Sitte

 

İHTİKÂR VE PAHALANDIRMAYA DAİR HADÎSLER

 

ـ1ـ عن ابن المسيب أنّ معْمَر بن أبى معَمرٍ وقيل ابن عبدِاللّهِ أحَدَ بنِى عَدىِّ ابن كعب رضى اللّه عنه قال: قالَ رسولُ اللّهِ #: من احْتَكَرَ فهوَ خاطِئٌ. قيلَ لِسَعِيدٍ: فإنَّكَ تَحْتَكِرُ! فقالَ إنَّ مَعمراً الَّذِي كانَ يُحَدِّثُ هذا الحديثَ كانَ يَحْتَكِرُ[. أخرجه مسلم، وأبو داود، والترمذى .

 

1. (372)- İbnu'l-Müseyyeb anlatıyor: "Ma'mer İbnu Ebî Ma'mer -ki İbnu Abdillah da denir ve Benu Adiyy İbnu Ka'b'dan biridir- dedi ki: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) şöyle buyurdular:

"İhtikâr yapan hatakâr olmuştur." Said İbnu'l-Müseyyeb'e:

"Ama sen de ihtikâr yapıyorsun" dendi de:

"Bu hadisi rivayet eden Ma'mer de ihtikâr yapıyordu" diye cevap verdi."[1]

 

AÇIKLAMA:

 

İhtikâr lügatte toplamak ve hapsetmek demektir. Şer'î bir ıstılah olarak "Erzakı pahalanıncaya kadar hapsetmektir." İhtikâr mevzuunda âlimlerin görüşleri  farklıdır. Ahmed İbnu Hanbel, ihtikârı sâdece yiyecek maddelerinde görür ve ona göre sadece Mekke, Medine gibi büyük şehirlerde söz konusudur. Hanefîler'e göre umuma zararı olan yerde, insan ve hayvan yiyeceklerinde ihtikâr mekruhtur. Umuma zararı olmayan yerde malını satmayıp pahalanmasını beklemek ihtikâr sayılmadığı gibi, tarlasından çıkan mahsulünü veya uzaktan getirdiği zahiresini satmamak da ihtikâr değildir.

Şâfiîler bu hadisi esas alarak sadece yiyecek mallarında ihtikârın haram olduğunu kabul ederler. Yiyecek kabilinden olmayan şeylerde bil-ittifak ihtikâr yoktur.

Said İbnu Müseyyeb ve Ma'mer'in ihtikâr yapmaları meselesine gelince, bu büyüklerin Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)'tan rivayet ettiklerine muhalif amelde bulunmalarını âlimlerimiz kabul etmezler. Bunu, "Her maddenin ihtikârı bir değildir, bazı durum ve şartlarda, bazı maddelerde yapılan ihtikârın yasaklanan ihtikâr sayılmayacağı" prensibiyle izah ederler. Nitekim onların ihtikârı "zahire" gibi aslî maddede olmamış, zeytinyağı gibi tâli maddede olmuştur ve "ihtiyaç zamanında yiyecek saklama"ya hamledilmiştir. Nitekim Hanefiler ve Şafiîler bu görüştedir. İhtiyaç anında saklanan şey ihtikâr değildir.

Alimler, bekletilmesi câiz olan tâli malların da piyasada tükenmesi halinde, o günün fiyatı ile, zor kullanılarak sattırılabileceğine hükmetmişlerdir.[2]

 

ـ2ـ وعن مالك قال: بلغنى أن عمر رضى اللّه عنه كان يقول: ] حُكْرَةَفي سُوقِنَا،  يَعمِدُ رِجَالٌ بأيدِيهمْ فضُولُ أذْهَابٍ إلى رِزقٍ  مِنْ أرزَاقِ اللّهِ تعالى يَنزلُ بِساحتنَا فيحتَكِرُونَهُ. ولكنْ أيُّمَا جالبٍ جَلَبَ علَى عمودِ كَتَدِهِ في الشِّتَاءِ والصَّيْفِ فذلكَ ضَيفُ عُمرَ فَليبِعْ كيفَ شاءَ اللّهُ تعالى، وليُمسِكْ كيفَ شاءَ اللّهُ تعالى[ .

 

2. (373)- İmam Mâlik diyor ki: "Bana ulaştığına göre Hz. Ömer (radıyallahu anh) şöyle demiştir: "Bizim çarşımızda ihtikâr olamaz. Yanlarında fazla yiyecek maddesi bulunan bir kısım insanlar, bizim sahâmıza Allah'ın rızkından inmiş olan bir rızka yönelip, onu bize karşı saklayamazlar. Ancak kim, yaz, kış demeden zahmetlere katlanarak mal getirmiş ise o Ömer'in misafiridir. Allah'ın istediği şekilde malını satsın, istediği şekilde de saklasın."[3]

 

ـ3ـ وعن مالك أنه بلغه أيضاً: ]أنَّ عُثمانَ رضى اللّهُ عنهُ كانَ يَنهَى عن الْحكرةِ[ .

 

3. (374)- İmam Malik'e ulaştığına göre, "Hz. Osman da ihtikâr yapmayı yasaklamıştır."[4]

 

ـ4ـ وعن ابن المسيب: ]أنَّ عمرَ رضى اللّه عنهُ مرَّ بحاطِبِ بن أبى بَلْتَعَةَ وهوَ يَبِيعُ زَبِيباً لهُ في السُّوقِ فقالَ لهُ: إمَّا أنْ تَزِيدَ في السَّعْرِ وإمَّا أنْ تُرفَعَ منْ سُوقِنَا[. أخرجه مالك .

 

4. (375)- İbnu'l-Müseyyeb anlatıyor: "Hz. Ömer (radıyallahu anh), pazara uğramıştı. Orada Hâtib İbnu Ebî Belte'a'ya uğradı. Hâtib'in (ucuz fiyatla) kuru üzüm sattığını görünce: "Ya fiyatı (diğerlerinin seviyesine yükseltirsin yahut pazarımızdan çeker gidersin" diye ihtâr etti."[5]

 

AÇIKLAMA:

 

Bazı âlimler normal fiyattan daha düşük fiyatlara satanlara, öbür satıcıların zarar görmelerini önlemek için, müdahale edilmesi gereğine hükmetmişse de bazı âlimler bu müdahaleyi doğru bulmamışlardır.[6]

 

ـ5ـ وعن أبى هريرة رضى اللّه عنهُ: ]أنَّ رجً قالَ: يا رسولَ اللّهِ سَعِّرْ لَنَا فقَالَ: بل ادْعُو. ثمَّ جاءَ آخرُ فقالَ يا رسُولَ اللّهِ سَعِّرْ لنَا فقالَ: بل اللّهُ تعالى يَخْفِضُ وَيَرْفَعُ، وَإنِّى ‘رْجُو أنْ ألقَى اللّهَ تعالى وليسَ ‘حَدٍ عندِى مَظلمةٌ[. أخرجه أبو داود .

 

5. (376)- Ebu Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: "Bir adam gelerek:

"Ey Allah'ın Resulü, bizler için eşyalara fiyat tesbit ediver" diye müracaatta bulundu. Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm):

"Hayır fiyat koymayayım (rızka bolluk vermesi için) Allah'a dua edeyim" cevabını verdi. Arkadan bir başkası gelerek:

"(Ortaklık pahalandı, eşyaların) fiyatını bize siz tesbit ediverin" diye talebde bulununca, bu sefer:

"Hayır rızkı bollaştırıp, darlaştıran Allah'tır. Ben hiçbir kimseye zulmetmemiş olarak Allah'a kavuşmak istiyorum" cevabını verdi."[7]

 

AÇIKLAMA:

 

Hadis piyasaya, otoriteler tarafından fiyat koymanın zulüm ve dolayısıyla haram olduğunu göstermektedir. İslâm'ın Kur'ân tarafından tesbit edilen ticâret anlayışında esas, satıcının ve müşterinin karşılıklı hoşnutluğudur: "Ey iman edenler, mallarınızı aranızda haksızlıkla değil karşılıklı rıza ile yapılan ticaretle yiyin..." (Nisâ: 4/29).

Otoritenin satıcının rızasına uymayacak şekilde fiyat koyması bu esasa ters düşer. Bu sebeple cumhur-u ulema, fiyat koyma prensibini reddetmiş ve serbest bırakmayı esas almıştır. İmam Mâlik'in muhalif görüşü iltizam ettiği, devlet tarafından fiyat tesbit edilebileceği kanaatinde olduğu da rivayet edilmiştir. Keza, fiyatların artma durumunda İmam Şâfiî'nin de fiyat koymayı tecviz ettiği belirtilmiştir.

Fiyat tesbit yasağı hadisin zahirine göre her çeşit mal içindir: İnsanların gıda ve diğer ihtiyaç maddelerine olduğu gibi, hayvanların gıdalarına da şamildir.

Dinimizde esas prensip, herkesin malları üzerinde tasarrufta serbest olmasıdır. Fiyat tesbiti, bu serbestiye bir tahdid (hacr), bir müdâhele kabul edilerek uygun görülmemiştir. Diğer taraftan "Devlet reisinin fiyat tahdidi müşteriler lehine bir davranıştır. Halbuki devlet reisi satıcı ve alıcı karşısında bîtaraf davranmalıdır, o bütün Müslümanların maslahatını gözetmek durumundadır, bir kısmının değil" demiştir[8].

 

ـ6ـ وعن أنس رضى اللّه عنه ]أنَّ الناسَ قالُوا: يارسُولَ اللّهِ غََ السِّّعْرُ فَسَعِّرْ لَنَا فقالَ: إنَّ اللّهَ هوَ المُسَعِّرُ القابضُ الباسط الرَّازِقُ، وإنِّى ‘رْجُو أنْ ألقَى اللّه تعالى وليسَ أحدٌ يُطالِبُنِى بِمَظْلَمَةٍ في دمٍ وَ مالٍ[. أخرجه أبو داود والترمذي وصحّحه .

 

6. (377)- Hz. Enes (radıyallahu anh) anlatıyor: "Halk Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)'e müracaatla:

"Ey Allah'ın Resûlü, fiyatlar yükseldi, bizim için fiyatları siz tesbit edin" dediler. Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) onlara şu cevabı verdi:

"Fiyatları koyan Allah'tır. Rızkı veren, artırıp eksilten de O'dur. Ben ise, hiç kimse benden ne kan ne de mal hususunda hak talebinde bulunmaz olduğu halde Allah'a kavuşmamı diliyorum."[9]

 

ـ7ـ وعن ابن عمر رضى اللّه عنهما. أنَّ رسولَ اللّهِ # قالَ: ]مَنِ احْتَكَرَ طعاماً أربعينَ يَوماً يُريدُ بِهِ الغَءَ فقدْ بَرِئَ مِنَ اللّهِ تعالى وبَرِئَ اللّهُ تعالى منهُ[ .

 

7. (378)- İbnu Ömer (radıyallahu anh) anlatıyor: "Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki:

"Pahalanması için, kim bir yiyecek maddesini kırk gün saklarsa, o, Allah'tan yüz çevirmiştir, Allah da ondan yüz çevirmiştir."[10]

 

ـ8ـ وعن معاذ رضِىَ اللّهُ عنهُ  قال: ]سَمعْتُ رسولَ اللّهِ # يقولُ: بِئْسَ العَبدُ المُحتِكرُ إنْ أرخصَ اللّهُ تعالى أ‘سْعارَ حَزِنَ، وإنْ أغهَا فرَحَ[ .

 

8. (379)- Hz. Muaz (radıyallahu anh) anlatıyor: "Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)'in şöyle söylediğini işittim:

"İhtikâr yapan kişi ne kötüdür. Allah fiyatları ucuzlatsa üzülür, pahalandırırsa sevinir."[11]

 

ـ9ـ وعن أبى أمامة رضِىَ اللّهُ عنهُ. أنَّ رسولَ اللّهِ # قالَ: ]أهلُ المَدائنِ هم الحُبسَاءُ في سَبيلِ اللّهِ تعالى ف تَحتَكِرُوا عليهُم ا‘قواتَ، وَ تُغْلُوا عليهمُ ا‘سْعارَ، فإنَّ مَن احْتكرَ عليهم طعاماً أربعينَ يوماً ثم تصدقَ بهِ لمْ يَكُنْ لهُ كفارةٌ[ .

 

9. (380)- Ebu Ümâme (radıyallahu anh) anlatıyor: "Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm) şöyle buyurdu:

"Şehirlerde yaşayanlar, Allah yolunda hapsedilmiş kimselerdir. Gıdalarında onlara ihtikâr yapmayın, onlara fiyatları yükseltmeyin, zira kim onlara bir gıda maddesini kırk gün hapsetse, sonra da tamamını tasadduk etse yine de işlediği günahı affettiremez."[12]

 

ـ10ـ وعن أبى هريرة ومعقل بن يسار رضِىَ اللّهُ عنهُما قا: قالَ رسولُ اللّهِ # يُحشَرُ الحاكرونَ وقَتَلَةُ ا‘نفُس في درجةٍ، ومنْ دََخَلَ في شئٍ مِنْ سِعْرِ المسلمينَ يُغلِّيهِ عَليهمْ كانَ حقّاً على اللّهِ تعالى أنْ يُعذَّبَهُ في مُعظَمِ النَّارِ يومَ القيامةِ[ .

 

10. (381)- Hz. Ebu Hüreyre ve Hz. Ma'kıl İbnu Yesar (radıyallahu anhüma)'ın anlattıklarına göre, Hz. Peygamber şöyle buyurmuşlardır:

"Muhtekirler ve cana kıyanlar aynı derecede haşrolacaklar. Kim Müslümanların herhangi bir şeydeki fiyatına müdâhale ederek pahalandırırsa, kıyamet gününde ateşin büyüğünde cezalandırılması Allah'a vacib olmuştur."[13]

 

ـ11ـ وعن ابن عمر رضِىَ اللّهُ عنهُما قال: ]الجَالبُ مرزُوقٌ، والمُحتكِرُ محرومٌ، ومَنِ احْتَكَرَ على المُسلمِينَ طعاماً ضَرَبهُ اللّهُ تعالى بِا“فْسِ والْجَذَامِ[. أخرج هذه ا‘حاديث الخمسة رزين وحمه اللّه تعالى .

 

11. (382)- İbnu Ömer (radıyallahu anhüma) buyurdu ki: "Pazara mal celbeden rızıklanır, muhtekir mahrum bırakılır. Kim mü'minlerin bir gıdasını onlara karşı saklar, ihtikâr yaparsa, Allah onu iflasa ve cüzzam hastalığına dûçâr eder."[14]


 

[1] Müslim, Müsâkat: 129, (1605); Ebû Dâvud, Büyû: 49, (3447); Tirmizî, Büyû: 40 (1267); İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 3/151.

[2] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 3/151-152.

[3] Muvatta, Büyû: 56, (2, 651); İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 3/152.

[4] Muvatta, Büyû: 58, (2, 651); İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 3/152.

[5] Muvatta, Büyû: 57, (2, 651); İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 3/153.

[6] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 3/153.

[7] Ebû Dâvud, Büyû: 51, (3450); İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 3/153.

[8] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 3/153-154.

[9] Ebu Dâvud, Büyû: 51, (3451); Tirmizî, Büyû: 73, (1314). Tirmizî hadisin sahih olduğunu söylemiştir. İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 3/154.

[10] Bu hadisi Ahmed İbnu Hanbel Müsned'inde (2, 33) zikretmiştir. Mecmâu'z-Zevâid'de bunun ayrıca Ebû Ya'lâ el-Mevsılî'nin ve Bezzâr'ın Müsned'lerinde, Taberânî'nin el-Mu'cemu'l-Evsât'ında tahric edildikleri belirtilir. İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 3/154-155.

[11] Bu rivayet Mişkâtu'l-Mesâbih'de 2897 numarada Rezin'den olarak kaydedilmiş, Beyhakî'nin Şu'abu'l-İman'ından alındığı belirtilmiştir. İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 3/155.

[12] Rezîn'in ilâvesidir. Münzirî'nin et-Tergîb ve't-Terhîb'inde kaydedilmiştir. (3, 27); İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 3/155.

[13] Rezin'in ilavesidir. Münzirî'nin et-Terğîb ve't-Terhîb'inde kaydedilmiştir. (3, 27); İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 3/156.

[14] İbnu  Mâce, Ticârât: 6, (2153). Bu son beş rivayeti Rezîn merhum tahric etmiştir. İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 3/156.