Tahallül, ihramdan çıkmayı yasaklardan
kurtulmayı ifade eder. İhram, haccın mühim bir vecibesidir. Mîkatta hacc
veya umreye niyetle başlar. Aslında ihram haram kılma demektir, bir kısım
helâlleri yasak kılarak devam eder. Öyle ise tahallül de helâl kelimesinden
gelir ve ihramın getirdiği yasakların kalkması mânasına gelir.
* Umre için ihram giymiş olan Safâ ile Merve
arasında sa'yi tamamladı mı, traş olur ve ihramdan çıkar.
* Hacc için ihrama giren, temettu ve kıran
haccına niyet etmişse, Mina'ya gelip, yevm-i nahirde cemretu'l-Akabe'ye taş
atıp, kurbanını kestikten sonr traş olur ve ihramdan çıkar. Bu söylenen
sıraya uymak Hanefîlerde vâcibtir, uymayana dem (kurban) gerekir.
* Traş safhasına gelen ihramlı kendi kendine
traş olabilir veya başkasını traş edebilir.
* Traş olan bir hacıya cima dışında bütün
ihram yasakları helâl olur. İfâza tavafını yapınca o da helâl olur. Umre
ihramından çıkmak üzere traş olana her şey helâl olur.
ـ1ـ عن عبداللّه بن عمرو
بن العاص رَضِىَ اللّهُ َعَنْهُما قال: ]وَقَفَ رسولُ اللّه # في حَجَّةِ
الْوَدَاعِ بِمنىً لِلنَّاسِ يَسْألُونَهُ فَجَاءَ رَجُلٌ فقَالَ: لَمْ أشْعَرْ
فحَلَقْتُ قَبْلَ أنْ أذْبَحَ؟ فقَالَ: اذْبَحَ وََ حَرَجَ. وَجَاءَهُ آخَرُ
فقَالَ: لَمْ أشْعُرْ فَنَحَرْتُ قَبْلَ أنْ أرْمِى؟ فقَالَ: ارْمِ وََ حَرَجَ.
فَمَا سُئِلَ رسولُ اللّه # يََوْمَئِذٍ عَنْ شَئٍ قُدِّمَ وََ أخِّرَ إَّ قالَ
افْعَلْ وََ حَرَجَ[. أخرجه الستة إ النسائى .
1. (1461)-
Abdullah İbnu Amr İbni'l-Âs (radıyallahu anhümâ) anlatıyor: "Resûlullah
(aleyhissalâtu vesselâm) Veda haccında Mina'da, halkın meselelerini
kendisine sorması için durmuştu. Bir adam gelip:
"(Ben kurbanın traştan önce olacağını)
bilemedim ve kurbandan önce traş oldum?" dedi. Resûlullah (aleyhissalâtu
vesselâm):
"(Şimdi de kurbanını) kes, burada bir beis
yok" cevabını verdi. Bir başkası daha gelip:
"(Taşı kurbandan önce atmak gerektiğini)
bilemedim ve taşlamayı yapmadan kurban kestim" dedi. Buna da:
"Şimdi taşını at, bunda bir mahzur yok!" diye
cevap verdi. O gün Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)'a "Şunu önce,
yaptık"; "Bunu sonra yaptık" şeklinde takdim te'hirle ilgili her ne soruldu
ise hepsine: "Yap bunda bir mahzur yoktur!" diye cevap verdi." [Buhârî,
Hacc 131, İlm 23, 46, Eymân 15; Müslim, Hacc 327, (1306); Muvatta, Hacc 242,
(1, 421); Tirmizî, Hacc 76, (916); Ebu Dâvud, Menâsik 80, (2014); İbnu Mâce,
Menâsik 74, (3051).]
AÇIKLAMA:
Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)'in
Mina'da durduğu yer ve zamanla ilgili olarak ihtilâflar farklıdır. Bazıları
öğleden sonra olduğunu ifade eder ki, bu durumda, haccın geri kalan
menâsikinin hacılara açıklanması için imamın okuması teşrî edilen mutad
hutbe olma ihtimali ortaya çıkmaktadır. Ancak cemreler arasında durduğu,
konuştuğu da bazı rivayetlerde belirtilmiştir. Bu durumda, rivayetlerin hem
hutbeden, hem de Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ın, problemi olanların
sorularına cevap maksadıyla yapmış olduğu konuşmalardan bahsetmiş olma
ihtimalleri mevcuttur.
Soru sahiplerinin ismi açık değildir. Bunun
sebebi, soru sahiplerinin bedevîler olmasından ileri geliyor, zîra bir
rivayette
كَانَ اَْعْرابُ يَسْأَلُونَهُ
"Bedevîler sorular soruyordu" açıklaması gelmiştir.
Rivâyetler pek çok meselenin sorulduğuna
işâret ederler. Râvilerin zikrettikleri meseleleri şöyle hülâsa etmek
mümkün:
1- Kurbanın kesilmesinden önce traş,
2- Taşların atılmasından önce traş,
3- Taşların atılmasından önce kurbanın
kesilmesi,
4- Taş atılmazdan önce ifâza tavafı,
5- Traşdan önce, taşlama ve ifâza tavafı,
6- Kurbandan önce ifâza ziyareti,
7- Tavaftan önce sa'y.
Fazla teferruata girmeden neticeye gelmek
gerekirse: "Ulemâ, Mina' da yevm-i nahirde dört vazife bulunduğunu, bunların
şu sırayla yapılmasının matlub olduğunu söylemekte icma eder:
1- Akabe cemresine taş atmak,
2- Kurban kesmek,
3- Traş (veya taksîr) olmak,
4- İfâza tavafı,
Bunlar arasında yapılacak takdim ve te'hirin
de câiz olacağında, yani haccı ifsad etmeyeceğinde ulemâ ittifak ederse de,
terettüp edecek hüküm hususunda ihtilâf ederler.
* İbnu Abbâs (radıyallahu anhümâ): "Bu sıra
bozulursa dem gerekir" der. Hanefîler, Saîd İbnu Cübeyr, Katâde, Hasan
Basrî, Nehâî de böyle hükmeder.
* Şâfiî ve selefin cumhûru ve ashâbu'lhadis:
"Caizdir, dem gerekmez" der. Sadedinde olduğumuz rivâyetler de bu hükme
uygundur.
ـ2ـ وعن أسامة بن شَريك
رَضِىَ اللّهُ َعَنْهُ قال: ]خَرَجْتُ مَعَ رسولِ اللّهِ # حَاجّاً فَكَانَ
النَّاسُ يَأتُونَهُ، فَمِنْ قَائِلٍ يَقُولُ يَارسُولَ اللّهِ: سَعَيْتُ
قَبْلَ أنْ أطُوفَ وَأخَّرْتُ شَيئاً أوْ قَدَّمْتُهُ؟ فَكَان يَقُولُ: َ
حَرَجَ إَّ عَلى رَجُلٍ اقْتَرَضَ عِرْضَ مُسْلمٍ وَهُوَ ظَالِمٌ فذلِكَ
الَّذِى حَرِجَ وَهَلَكَ[. أخرجه أبو داود.»الحرج« اثم والضيّق. ومعنى
»اقْتَرضَ عِرْضَ مُسْلم« اعتابه، شبّه ذلك بالقَطع بالمِقْرَاض .
2. (1462)-
Üsâme İbnu Şerîk (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu
vesselâm)'la birlikte ben de hacca çıktım. Halk kendisine mürâcaat ediyordu.
Gelenlerden bazısı:
"Ey Allah'ın Resûlü, tavaftan önce sa'y
yaptım, bazı şeyleri vaktinden sonraya bıraktım veya vaktinden önce aldım
(ne buyurursunuz, hükmü nedir?)" şeklinde soruyordu. Resûlullah
(aleyhissalâtu vesselâm) da:
"Bunda bir günah yok. Ancak bir kimse bir
Müslümanın ırzını makaslarsa (gıybetini ederse) o zâlimdir. İşte günah
işleyen ve kendini helâke atan odur." buyurdu. [Ebu Dâvud, Menâsik 88,
(2015).]
AÇIKLAMA:
1-
Hadiste geçen harec'den maksat günah denmiştir. Makaslama diye tercüme
ettiğimiz tâbirden maksad da gıybettir. "Hacc menâsikinde takdimte'hir yapan
günahkâr olmaz, ama gıybet eden günahkâr olur" denmek istenmiştir.
2-
Mina'da kalındığı müddetçe yapılacak dört vazifenin icrasında tertibe riâyet
edilmesi esas olmakla birlikte takdimte'hir gibi durumlarla tertibin
bozulma hallerinde terettüp edecek hükümle ilgili olarak önceki hadiste
açıklama yaptık, burada bir kere daha şöyle özetlemek mümkün:
* Şâfiî ve muhaddisler grubu hadisin zâhirini
esas alarak takdimte'hirde bir şey gerekmez der.
* Ebu Hanife ve bazıları: "Takdimte'hir dem
gerektirir" der.
* Bazıları "Resûlullah (aleyhissalâtu
vesselâm), "harec yok" demekle, "takdimte'hirde günah yok" demek
istemiştir, bu fidye ödenmesinin gereğini kaldırmaz" demiştir.
* Bazıları: "Taktim-te'hiri sehven yapana
birşey gerekmez" demiştir.
ـ3ـ وعن نافع قال:
]لَقِىَ ابن عُمرَ رَضِىَ اللّهُ َعَنْهما رَجًُ أفَاضَ وَلَمْ يَحْلِقْ وَلَمْ
يُقَصِّرْ جَهِلَ ذلِكَ فَأمَرَهُ أنْ يَرْجِعَ فَيحْلِقَ أوْ يُقَصِّرَ ثُمَّ
يَرْجِعَ إلى الْبَيْتِ فَيُفِيضَ[. أخرجه مالك .
3. (1463)-
Nâfi' anlatıyor: "İbnu Ömer (radıyallahu anhümâ), ifâza tavafını yapmış,
fakat cehâletle henüz traş olmamış, kısaltma da yaptırmamış bir adama
rastladı. Adama, dönüp traş olmasını veya saçını kısaltmasını, sonra da
Beytullah'a yeniden ifâza tavafında bulunmasını emretti." [Muvatta, Hacc
189, (1, 397).]