ـ1ـ عن ابن عمر رَضِىَ
اللّهُ عَنْهُما قال: ]إذَا نُتِجَتِ الْبَدَنَةُ فَلْيُحْمَلْ وَلَدُهَا
حَتَّى يُنْحَرَ مَعَهَا، فإنْ لَمْ يُوجَدْ لَهُ مَحْمَلٌ حُمِلَ عَلى
أُمِّهِ[. أخرجه مالك .
1. (1518)-
İbnu Ömer (radıyallahu anhümâ) anlatıyor:
"Bedene (yolda) doğuracak olursa, yavrusu da
götürülüp annesiyle birlikte kesilir. Yavruyu taşıyacak bir mahmel
(taşıyıcı) bulunmazsa annesine yükletilir." [Muvatta, Hacc 143, (1, 378).]
AÇIKLAMA:
Bedene, aslında deve demek ise de şer'î
ıstılahta kurban olarak ayrılan büyük baş hayvan demektir: Deve ve sığır
gibi. Şu halde Kâbe'ye sevkedilirken yolda doğuracak olsa, yavrusunun, kesim
mahalline kadar nakledilerek, annesiyle birlikte kesilmesi gerekir. Hadis,
yavruya öncelikle bir başka taşıyıcı aramak gerektiğini ihtar etmektedir.
Çünkü "Eğer onun yükleneceği, uygun bir mahmel (taşıyıcı) bulamazsanız,
annesine yükleyin" buyuruyor. Daha önce belirtildiği üzere (1513, 1514),
kurbanlığın, şerefi ve hürmeti sebebiyle imkân nisbetinde onun binme,
yükleme gibi işlerde kullanılmaması gerekir.
Böyle yavrusu olan bir kurbanlığın sütünden
mecbur kalınırsa, yavrusundan artan kısmından istifade edilebilir. Normal
şartlarda o sütten de istifade etmemek evlâdır.
ـ2ـ وعنه أيضاً. ]أنَّ
عمر رَضِىَ اللّهُ عَنْهُ أهْدَى نَجيباً فأُعْطِى بِهَا ثََثمِائَةِ دِينارٍ
فَسَألَ رسولَ اللّهِ # فقَالَ: إنِّى أهْدَيْتُ نَجيباً فأعْطِيتُ بِهَا
ثَثَمِائِةِ دِينارٍ أفَأبِيعُهَا وَأشْتَرِى بِهَا بُدْناً؟ فقَالَ:
إنْحرْهَا إيَّاهَا[ .
2. (1519)-
Yine İbnu Ömer (radıyallahu anhümâ)'in anlattığına göre: "Babası Hz.Ömer,
necib (denen çok muteber cinsten bir deveyi) Kâbe'ye kurban olarak
bağışlamıştı. (O ara necibe) üç yüz dinar verdiler. Resûlullah
(aleyhissalâtu vesselâm)'a gidip sordu:
"Ben necibi Kâbe'ye bağışlamıştım. Bu ara
bazıları gelip üç yüz dinar verip satın almak istediler. Bunu satıp yerine
bir başka deve alayım mı?"
"Hayır, dedi. Başkasını değil, onu
keseceksin!" [Ebu Dâvud, Menâsik 16, (1756).]
AÇIKLAMA:
1- Bu
hadiste bir hayvanı kurbanlık olarak ta'yin ettikten sonra bunu bir başka
hayvanla değiştirmenin caiz olup olmayacağı meselesine giren bir vak'a
mevzubahistir.
Hadis, kurbanlığın misli ve hatta daha efdali
ile de olsa değiştirilemeyeceğini ifade etmektedir.
2-
Necib, devenin adı değildir, cinsini bildirmektedir. Aslında, her hayvanın
en iyi cinsine necib denmektedir. Develerin kuvvetli ve sür'atli olanları bu
ismi alır.
ـ3ـ وعن ابن عباس رَضِىَ
اللّهُ عَنْهُما قال: ]أهْدَى النَّبىُّ # عَامَ الحُدَيْبِيَةِ هَدَايا فِيهَا
جَمَلٌ ‘بِى جَهْلٍ في رَأسِهِ بُرَةٌ مِنْ فِضَّةٍ. وَقَالَ بَعْضُ الرُّواةِ:
مِنْ ذَهَبٍ يُغيظُ بِذلِكَ المُشْرِكِينَ[. أخرجهما أبو داود.»الْبُرَةُ«
حَلقة تكون في أنْف البعير تُشَدُّ فيها الزّمام .
3. (1520)-
İbnu Abbâs (radıyallahu anhümâ) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu
vesselâm) Hudeybiye senesinde, Kâbe'de kesilmek üzere birçok deveyi kurban
kıldı. Bunlar arasında (vaktiyle) Ebu Cehl'e ait olan, başında gümüşten
-bazı râviler altından der- mâmul bir büre bulunan deve de vardı. Bununla,
müşrikleri öfkelendiriyordu." [Ebu Dâvud, Menâsik 13, (1749).]
AÇIKLAMA:
1-
Hudeybiye'ye umre maksadıyla gelen Müslümanlar kurbanlık develeri de beraber
getirmişlerdi. Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ın birçok kurbanlığı
vardı. Bunların arasında, Bedir Savaşı'nda ganimet olarak ele geçirdiği Ebu
Cehl'e ait bir deve de bulunuyordu.
2-
Büre, hayvanın burnuna takılan yuvarlak bir halkadır. "Başında" tâbiri
burnunda demektir, çünkü büre burna takılır. İbnu Minhâl'in rivayetinde bu
halkanın altından olduğu söylenmiştir. Halka burun yumuşağına (minhar)
takıldığına göre iki aded olabileceği de şârihlerce belirtilmiştir.
Hadisin sonunda Mekkelilerin maktul
şeflerinden Ebu Cehl'e ait devenin, Hz. Peygamber (aleyhissalâtu
vesselâm)'in kurbanı olarak kesilmesi müşrikleri kızdırdığı
belirtilmektedir.
Aliyyü'l-Kârî bu hadisle, Fetih sûresinde
geçen لِيغيظ
بهم الكفار "(Ashab hakkındaki bu
teşbih) onlarla kâfirleri öfkelendirmek içindir" (29. âyet), âyeti arasında
müşâbehet bulunduğuna, âyet-i kerimenin hadis-i şerife bir nazir olduğuna
dikkat çeker.
Şu halde bâzı tezâhürlerle Müslümanların,
küffârı öfkelendirip çatlatması caizdir.
ـ4ـ وعن نافع قال: ]كانَ
ابْن عمرَ رَضِىَ اللّهُ عَنْهُما يُجَلِّلُ بُدْنَهُ القَبَاطىَّ وَا‘نْمَاطَ
وَالحُلَلَ ثُمَّ يَبْعَثُ بِهَا إلى الْكَعْبَةِ فَيَكْسُوهَا إيَّاهَا.
فَلمَّا كُسِيتِ الْكَعْبَةُ كَانَ يتَصَدَّقُ بِهَا[. أخرجه
مالك.»الْقبَاطىُّ« ثياب بِيض رَقاقٌ من كتَّانٍ تُتَّخَذُ بمصر. »وَا‘نْمَاطُ«
ضَرْبٌ من البُسُطِ، واحدها نمط. »والحللُ« جمع حُلَّةٍ، و تكون إ ثوبين من
جنسٍ واحدٍ .
4. (1521)-
Nafi' anlatıyor: "İbnu Ömer (radıyallahu anhümâ), kurbanlık devesine kabâtî
ketenden, yünden mâmul renkli kilimlerden, iki parçalı takımlardan çul
sarar, sonra bunu Kâbe'ye yollardı. Bunlarla orada Kâbe'ye örtü yapılırdı.
Bunları Kabe'ye örttükten sonra hepsini tasadduk ederdi." [Muvatta, Hacc
146, (1, 379, 380).]
AÇIKLAMA:
1- Bu rivayet, kurbanlık deveye çul olarak
sarılan kumaşların cinsi ve bunların akibeti hakkında kıymetli bilgi
vermektedir. Şöyle ki:
a) Kabâtî (veya kubâtî) kumaş: Mısır'da
ketenden yapılan ince beyaz bir kumaştır. Kabt kelimesinden geldiği
söylenir. Yani, Mısır'ın yerli ahalisinin adıdır. Dilimizde kıbtî diye biraz
daha değişmiş haliyle kelime mevcuttur.
b) Enmât, nemât'ın cem'idir. Renkli yünden
mâmul bir nevi yaygıdır. Kilim kelimesi ile karşılayabiliriz.
c) Hulel, hulle'nin cem'idir. Hulle iki
parçalı aynı cinsten giysidir, takım dediğimiz şey. Parçalar ayrı cinslerden
olursa hulle denmez.
2- İbnu Ömer bu sayılan çeşitlere giren
kıymetli kumaşlarla kurbanlık devesini sarıp çulladıktan sonra Mekke'ye
sevkediyor. Maksadı, deve kesildikten sonra, bu kumaşların Kâbe örtüsünün
imalinde kullanılmasıdır.
Ebu Ömer İbnu Abdilberr der ki: "... Çünkü
Kâbe'nin örtüsü, Allah'ın rızasını kazanmak için yapılan bağış ve
sadakaların kıymetlilerinden yapılırdı. Kâbe'ye Himyer meliklerinden Tübba
zamanından beri örtü çekilirdi. Örtüyü ilk çekenin o olduğu söylenir. İbnu
Ömer o zikredilen kumaşlarla kurbanlığını tezyin ediyordu. Zîra Allah'a ait
olan bağışa gösterilen ta'zim ve onu tezyin etmek, Allah'ın şeâirini ta'zim
ve tecmil cümlesindendi, ayrıca kurban kesildikten sonra da tezyinatla Kâbe
örtüsü yapılıyordu. Böylece o iki faziletli amel birden işlenmiş oluyordu."
3- Mühelleb der ki: "Aslında kurbanlık deveye
giydirilen tezyinatın tasadduk edilmesi bir vecibe değildir. İbnu Ömer
(radıyallahu anhümâ) bunları Allah için bağışladığı, O'na izafe ettiği
kurbanlıktan geri bir şey dönmemesi için tasadduk etmiştir."
Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) da,
Sahiheyn'de mezkur olan bir rivayette. Hz.Ali'ye kurbanın çul ve derilerini
tasadduk etmesini emretmiştir:
اَمَرنِى رَسُولُ
اللّهِ # اَنْ اَتَصَدَّقَ بِجَلِ الْبُدْنِ التي نَحَرْتُ وَبِجُلُودِهَا
"Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm),
bana kestiğim develerin çullarını ve derilerini tasadduk etmemi emretti."
Bu rivayet daha geniş veçhiyle müteakiben kaydedilecek.
4- Bu rivayet kurbanlıkların çullanmasının ve
bu çulların tasadduk edilmesinin müstehab olduğunu ifade eder. Müstehab
denmiştir, çünkü buradaki emrin vücub ifade etmediğini ulemâ belirtmiştir.
Mühim Not: Kurban, bir ibadettir. Onunla
ilgili her çeşit bağışlar bir ibadettir. Kurbanın deri ve çulunun da ibadet
mânasını taşıyacak yerlere bağışlanması gerekir. Günümüzde kurban
derilerinin, bu mânayı taşıdığı son derece kuşkulu, Allah rızasından çok,
beşerî gösterişleri hedefleyen ve aslında Allah rızasına, dinin, sünnetin
ihyâsına yönelik faaliyetleri baltalamak gayesiyle tesis edilmiş vakıflar ve
kurumlara çeşitli baskılarla kanalize edilmeye çaba sarfedilmektedir.
Müslümanlar bu meselede de imtihandadır. Uyanık olmaları gerekir.
Ölçü şeriatımızın ölçüsüdür, her tasaddukun,
sadakanın muteber olması için vaz'edilmiş şartlara uyması icabeder. Aksi
halde fedakârlıklarımız sadaka olmaktan çıkar.
ـ5ـ وعن علي رَضِىَ
اللّهُ عَنْهُ قال: ]أمَرَنِى رَسُولُ اللّهِ # أنْ أقُومَ عَلى بُدنِهِ وَأن
أتَصَدّقَ بِلَحْمِهَا وَجُلُودِهَا وَأجِلّتِهَا، وَأنْ َ أعْطى الجَزَّارَ
مِنْهَا. وَقَالَ نَحْنُ نُعْطِيهِ مِنْ عِنْدِنَا[. أخرجه الشيخان وأبو داود .
5. (1522)- Hz. Ali (radıyallahu anh)
anlatıyor:
"Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm), (beni
göndererek), kurbanlık develeriyle ilgilenmemi, onların etlerini,
derilerini, çullarını tasadduk etmemi, bunlardan kasaba bir (ücret)
vermememi tenbih etti."
Hz. Ali (radıyallahu anh) der ki: "Kasaba
ücretini kendimizden öderdik." [Buhârî, Hacc 122, 112, 120, 122, Vekâlet 1;
Müslim, Hacc 348, (1317); Ebu Dâvud, Menâsik 20, (1769); İbnu Mâce, Menâsik
97, (3099).]
AÇIKLAMA:
1- Ulemâ bu hadislerden kasabın kesme
ücretinin kurban etinden veya derisinden verilemeyeceği hükmünü çıkarmıştır.
Bağâvî, Şerhu's-Sünne'de der ki: "Kasaba
ücretini eksiksiz verdikten sonra, şâyet fakirse sadaka olarak, kurban
etinden de verebilir, bu durumda kasaba vermekte bir beis kalmaz."
Keza başka bir kısım âlimler de: "Kasaba
kurbandan ücret vermek kesinlikle yasaklanmıştır. Çünkü kurbanı ücret
yapmak mevzubahistir, bu caiz değildir. Ancak sadaka, hediye veya ücretine
ziyade olarak vermek caizdir, kıyasa göre bu caizdir. Ancak, hadisin
ıtlakına bakılınca, her ne suretle olursa olsun kasaba kurbandan vermenin
yasaklığına da hükmedilebilir. Bu anlamaya hak verdiren hikmet, kurbandan
kasaba ücret verme müsamahasını önler, ola ki, ona verilen hizmetine mukabil
olma mânasına gelir."
Kurtubî'nin kaydına göre, Hasan Basrî ve
Abdullah İbnu Ubeyd İbni Ümeyr hariç bütün ulemâ, kasabın ücretinin
kurbandan verilmeyeceği hususunda ittifak etmiştir.
2- Kurtubî'nin kaydına göre, ulemânın bir
kısmı bu hadisten kurbanın eti, derisi ve çulunun satılamayacağına da
hükmetmiştir.
Ancak Evzâî, Ahmed, İshak, Ebu Sevr'e göre
"Kurbandan herhangi bir şey satılabilir, ancak alınan para, kurban etinin
verilmesi caiz olan yerlere verilir." Söz gelimi kurban derisi satılacak
olsa parasının tasadduk edilmesi gerekir.
3- Ulemâ kurbandan, kurban sahibinin istifade
edebileceği hususunda ittifak etmiştir. Ebu Sevr, bundan hareketle,
istifadesi caiz olan her şeyin satılması da caizdir diye bir hükme
varmıştır. Ancak kendisine ittifakla: "Tetavvu hedyinin (Kâbe'ye bağışlanan
nâfile kurbanın) etinden yemek caizdir; ama satılması caiz değildir, vacib
olan kurbanda böyledir" diye itiraz edilmiştir.
İbnu Hacer kurbandan hiçbir kısmın
satılamayacağı hususunda, kıyâsa, ferdin, fakihin mülâhazasına ihtiyaç
bırakmayan Ahmed İbnu Hanbel de Katâde İbnu Nu'man tarafından rivayet edilen
şu nassı gösterir:
َ تَبِيعُوا لُحُومَ
اَضَاحِى وَالْهَدْىِ وَتَصَرَّفُوا وَكُلُوا وَاسْتَمْتَعُوا بِجُلُودِهَا وََ
تَبِيعُوا وَإنْ اَطْعَمْتُمْ مِنْ لُحُومِهَا فَكُلُوا إنْ شِئْتُمْ
"Kurbanların ve hedyin (Kâbe'ye bağışlanan
kurban) etlerini satmayın, (hayır yolunda) tasarruf edin ve yiyin.
Derilerinden de istifade edin ama satmayın. Etlerinden başkalarına
yedirseniz bile kendiniz de dilerseniz yiyin."
4- Kurban derisinden, kurbanı kesen kimsenin
şahsen istifadesi caiz addedilmiştir. Ancak bu, satarak parasından istifade
şeklinde değil, ev eşyası olarak kullanma şartıyladır. Elek yapmak, post
yapmak, tuluk, dağarcık yapmak gibi. Herhalde en isabetli davranış Allah
rızası için bağışlamaktır.
5- Kadı İyaz kurbanlığı, bilhassa büyük baş
olanları çullamanın sünnet olduğunu, örtülecek çulun nefâset ve değerinin,
kurbanı kesen kimsenin maddî hâline göre değişebileceğini söyler.
Tabiî ki, çulun bağışlanması da sünnettir.
6- Hadisten kurbanla ilgili işlerin vekâleten
bir başkasına devredilebileceği hükmü de çıkarılmıştır.
7- Bu vesile ile şunu da belirtelim: Kurban
adı altında kesilen her etten sahibi yiyemez. Udhiye denen, yıllık olarak
kurban bayramında kesilmesi vacib olan kurbanın etinden kesen yiyebilir.
Keza hacc-ı kıran ve hacc-ı temettu yapan kimsenin Harem bölgesinde kestiği
hedy (buna uhdiye denmez) Hanefîlere göre yenebilir. Keza, Kâbe'ye
bağışlanan hedyü'ttetavvu Harem bölgesinde kesilince etini kesen kimse
yiyebilir. Amma:
* Hacc cinayetleri sebebiyle kesilen ceza
kurbanlarının eti,
* Fukaraya bağışlanan nezir kurbanlarının
eti,
* Fidye olarak kesilen kurbanların eti, kesen
tarafından yenmez. Yediği takdirde o miktarda bağışta bulunur.
* Şafiîlere göre temettu ve kıran haccında
kesilen kurban etini sahibi yiyemez, çünkü ona göre bu kurban bir nevi ceza
kurbanıdır.
ـ6ـ وعن ابن عمر رَضِىَ
اللّهُ عَنْهُما. ]أنَّ النَّبىَّ #: اشْتَرى هَدْيَهُ مِنْ قُدَيْدٍ وَفَعَلَ
ابْنُ عُمرَ مثلَ ذلكَ[. أخرجه الترمذى .
6. (1523)-
İbnu Ömer (radıyallahu anhümâ) anlatıyor:
"Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)
kurbanlığını (Mekke ile Medine arasında bir mevki olan) Kudeyd'de satın
almıştı. İbnu Ömer (radıyallahu anhümâ) de aynen öyle yaptı." [Tirmizî, Hacc
68, (907).]