Kütübü Sitte

ÖLÜMÜ TEMENNİ BÖLÜMÜ

 

ـ1ـ عن أنس رَضِىَ اللّهُ عَنْهُ قال: ]قال رسولُ اللّه #:  يَتَمَنَّيَنَّ أَحَدُكُمْ الْمَوْتَ مِنْ ضُرٍّ أصَابَهُ. فإنْ كانَ َبُدَّ فَاعًِ فَلْيَقُلِ: اللَّهُمَّ أحْيِنِى مَا كَانَتِ الْحَياةُ خَيْراً لِى. وَتَوَفَّنِى إذَا كَانَتِ الْوَفَاةُ خَيْراً لِى [. أخرجه الخمسة .

 

1. (979)- Hz. Enes (radıyalahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) şöyle buyurdular:

"Sizden hiç kimse, maruz  kaldığı bir zarar sebebiyle ölümü temenni etmesin. Mutlaka bunu yapmak mecburiyetini hissederse, bari şöyle söylesin: "Rabbim, hakkımda hayat hayırlı ise yaşat, ölüm hayırlı ise canımı al!" [Buharî, Merdâ 19, Da'avat 30; Müslim, Zikr 10, (2680); Tirmizî, Cenâiz 3, (971); Ebu Davud, Cenâiz 13, (3108, 3109); Nesâî, Cenâiz 1, (4, 3).][1]

 

AÇIKLAMA:

 

1- Hadiste Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ın ilk muhatabı Ashab-ı Kirâm ise de, kıyamete kadar gelecek bütün Müslümanlar aynı şekilde muhatap olmaktadırlar, yani yasak hükmü bâkidir.

2- Hadiste mevzubahis edilen "zarar" için, seleften bir çoğu "dünyevî zarar" demiştir. Buna göre, kişi "dininde fitneye düşmek" gibi dinî bir zarar mevzubahis olacak olsa, hadisteki nehyin dışında kalacağı belirtilmiştir. Hatta İbnu Hibbân'da gelen bir rivayette bu husus daha da serahetle gözükmektedir:  َ يَتَمَنَّيَنَّ اَحَدُكُمُ الْمَوْتَ لِضُرٍّ نَزَلَ بِهِ فِي الدُّنْيَا

 "Sizden hiç kimse dünyada mâruz kaldığı musibet sebebiyle ölümü  temenni etmesin." Burada "dünyada" diye sebep açıkça belirtilmektedir. Sahabeden bazıları, dünyevî olmayan mülahazalarla ölümü temenni etmiştir. Nitekim Muvatta'da Hz. Ömer'in şöyle dua ettiği kaydedilir:

 

  اَللّهُمَّ كَبِرَتْ سِنّى وَضَعُفَتْ قُوَّتِى وَانْتَشَرَتْ رَعِيَّتِى فَاقْبِضْنِى إلَيْكَ غَيْرَ مُضَيِّعٍ وََ مُضَرِّطٍ

 "Ey Rabbim, yaşım ilerledi, kuvvetim zayıfladı, raiyyetim her tarafa intişâr etti. Artık fazla zarara düşmeden, ölçümü kaçırmadan beni yanına al."

Yine Muvatta'da, Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ın da şöyle dua ettiği nakledilmiştir:

 

 اَللّهُمَّ اَسْألُكَ فِعْلَ الْخَيْرَاتِ وَتَرْك الْمُنكَرَاتِ وَحُبَّ الْمَسَاكِينِ وَإذَا اَرَدْتَ فِي النَّاسِ فِتْنَةً فَاقْبِضْنِى إلَيْكَ غَيْرَ مَفْتُونٍ

"Ya Rabbi, senden bana hayırlı işlerin fiilini, kötü işlerin terkini, fakirlerin sevgisini müyesser kılmanı temenni ediyorum. İnsanlar arasında bir fitne yaratacaksan, beni yanına al, fitneye  bulaşmamış olarak dünyadan  ayrılayım."

Keza Ahmed İbnu Hanbel ve başka kaynaklarda kaydedildiğine göre, Âbis el Gıfârî şöyle dua etmiştir: "Ey Tâun! beni al götür!". Kendisine: "Niye böyle söylüyorsun, Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm): "Ölümü temenni etmeyin" demedi mi!" denince şu cevabı vermiştir: "Ben Resûlullah'ın şöyle söylediğini işittim:  بَادِرُوا بِالْمَوْتِ سِتّاً اِمَارَةَ السُّفَهَاءِ وَكَثْرَةَ الشُّرَطِ وَبَيْعَ الْحُكْمِ وَاسْتِخْفَافاً بِالدَّمِ وَقَطِيعَةَ الرَّحْمِ وَنَشْئاً يَتَّخِذُونَ القُرآنَ مَزَامِيرَ يُقَدِّمُونَ اَحَدهُمْ لِيُفَنِّيَهُمْ وَإنْ كَانَ اَقَلَّهُمْ فَهْماً

"(Kıyamet alâmetlerinden) şu altı hâl zuhur etmezden önce ölüme koşun: "Sefih (kıt akıllı) insanların hâkimiyeti, polislerin çoğalması, hükmün satılması (mahkemelerde rüşvetle hüküm verilmesi), insan kanının değerini kaybetmesi, sıla-i rahmin  kaybolması, Kur'ân'ı musiki yerine tutacak zamanelerin zuhûru. Bunlar, anlayışça en gabileri bile olsa, sırf kendilerine teganni yapsın diye içlerinden birine üstünlük tanırlar."

Bu mevzuya temas eden âlimler, ölüm temennisiyle ilgili, Kur'ân'dan da iki âyet gösterirler:

1- Hz. Yusuf'un duası:  تَوَفَّنِى مُسْلِماً وَاَلْحِقْنِى بِالصَّالِحِينَ

"Benim canımı Müslüman olarak al ve beni sâlihlere dâhil eyle" (Yusuf 101). Hz. Yusuf bu duayı, dünyevî nimetlerin zirvesine ulaşınca yapmıştır.

2- Hz. Süleyman'ın duası:

  وَادْخِلْنِى بِرَحْمَتِكَ فِي عِبَادِكَ الصَّالِحِينَ

"Rabbim!... Rahmetinle beni iyi kullarının arasına koy" (Neml 19).

Buharî'de kaydedilen Resûlullah'ın  bir duası da şöyle:

 اَللَّهُمَّ اغْفِرْلِى وَارْحَمْنِى وَاَلْحِقْنِى بِالرَّفِيقِ ا‘عْلَى

 Bu duaların ölüm  geldiği ana  mahsus olduğu belirtilir, yani bu dualarda ölümün âcilen gelmesi istenmiyor, "Öleceğimiz vakit hayırlı bir sonla hayatımız kapansın,  öbür dünyada salihlerle birlikte olalım" temennisinde, duasında bulunuluyor" denmiştir. Ayrıca, "Dualarda ölüme yer verilmesi, ölmeyi istemek değil, ölüm hâdisesini zihinde canlı tutmak, unutmamak içindir" şeklinde açıklama da yapılmıştır.

Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm), hayatın mü'min hakkında ölümden hayırlı olduğunu söyler:  َ يَزِيدُ الْمُؤْمِنَ عُمْرُهُ إَّ خَيْراً

 "Mü'min kişinin ömrü, onu hayırca ziyadeleştirir.”

 وََ يَتَمَيَنَّ اَحَدُكُمُ الْمَوْتَ إيّا مُحْسِناً فَلَعَلَّهُ اَنْ يَزَّادَ خَيْراً وَاِيّا مُسِىئاً فَلَعَلَّهُ اَنْ يَسْتَعْتِبَ

"Sizden kimse ölümü temenni etmesin. Muhsin (iyi amel üzere) ise hayır cihetiyle artacağı umulur. Kötü amel işliyorsa kötülükten dönüp  Allah'ın rızasını arayacağı ümid edilir." Mamafih, iyilerin de bozulma ihtimali olsa da bunun istisna olduğu, aslolanın, Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ın buyurduğu gibi yaşamanın daha hayırlı olacağı belirtilmiştir. Şu halde ölüm, hayırlı amellerin, sevabın son bulmasıdır. Öyle ise ölüm temenni edilmemelidir.[2]

 

ÖLÜM TEMENNİSİ NİÇİN YASAKLANMIŞTIR?

 

İslâm akidesine göre, ecel kaderle bağlıdır, dua ve temenni ile değil. Kişinin eceli gelince, istese de istemese de, ne  uzar ne kısalır (Yunus 49, Nahl 61). Şu halde ölümü temenni etmek veya etmemek terbiyevî, ahlakî bir yöne sâhip, bir mü'minlik edebidir. Bu açıdan ölümü temennî etmede iki mühim ahlâkî mahzur görmek mümkündür:

1) Kadere karşı bir itiraz mevzubahistir.

2) Gayesi çeşitli hallerle imtihan olan hayat vazifesinden kaçmak vardır. Bu ise meskenettir, kişiyi ruhen yıkmaktır. Kur'ân-ı Kerim, maldan, candan, meyvelerden eksiltmeler, musibetler ve korkularla imtihan edilmek üzere insanın yaratıldığını bildirmekte (Bakara 155, Mülk 2.) bu imtihanı kazanmak için sabır tavsiye etmektedir. Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) yarın kıyametin kopacağını bilse bile bugün elindeki filizini dikmeyi  emretmektedir.

Böylesi bir hayat anlayışı vaz'eden İslâm dininin diğer taraftan, dünyevî, maddî musibetler sebebiyle ölümü temenni etmeyi tecviz etmesi tenâkuz olurdu. Ve bu durumlarda ölümü temenni etmenin meşru olması, hayatın musibetleri karşısında mukavemet gücünü kırıcı olurdu. Hatta, ölümü temenni etmeyi meşru kılan  sebepler arasında zikredilen hallerin zuhurunda bile hayattan kaçmanın esas alınmaması gerekir. Zira ölümü temenniyi  meşru kıldığı belirtilen hallerle ilgili rivayetlerin asıl gayesi, sayılan o  hallerin  kötülüğünü tedris, zihinlerde tesbittir.  Sözgelimi son kaydettiğimiz  hadiste  tâdâd edilen  altı halden meselâ "hükmün satılması" yani rüşvet yoluyla mahkemelerden hüküm istihsâli, bir cemiyette adaletin kalmadığının ifadesidir. Böyle bir cemiyet, içtimaî bozukluğun en ileri safhalarına varmış demektir. İnananlar,  ölümü bile meşru kılacak böylesine kötü bir amelden nehyedilmiş olmaktadır. Sayılan diğer ameller de öyle.

Bu çeşit hadislerin asıl gayesi, sayılan ameller sebebiyle ölümün temennisini meşru kılmak olsaydı, her devirde ölümü temenni etmek meşru olmuş olurdu, zîra bu kötü ameller hiç bir zaman cemiyetlerde eksik olmamış, aksine hep işlenegelmiştir. Söylediğimiz bu hususu te'yid eden bir durum, Ahmed İbnu Hanbel'den kaydettiğimiz rivayetin bir başka veçhinde,   بَادِرُوا بِا‘عْمَالِ سِتّاً 

"Altı kötü iş zuhur etmezden önce hayır amel işlemekte acele edin.." denmiş olmasıdır. Yani o fitneler hatırlatılarak, iyi amele teşvik edilmektedir.

 

ـ2ـ رفي رواية النسائى عن قيس بن أبى حازم قال: ]دَخَلْتُ عَلى خَبَّابٍ وَقَدِ اكْتَوَى في بَطْنِهِ سَبْعاً. وَقَالَ: لَوَْ أنّ رَسولَ اللّه # نَهَانَا أنْ نَدْعُوَ بِالْمَوْتِ لَدَعُوتُ بِهِ[ .

 

2. (980)- Kays İbnu Ebî Hâzım anlayıtor: "Habbâb İbnu Eret (radıyalahu anh)'in yanına girmiştim. Karnından yedi yeri dağlatmıştı. Bana: "Eğer Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) ölümü taleb etmekten bizi men etmeseydi mutlaka onu taleb ederdim" dedi. [Nesâî, Cenâiz 2, (4, 4); Buharî, Merdâ 19, Da'âvât 30, Rikak 7, Temennî 6; Müslim Zikr 12, (2681).] [1]

 

AÇIKLAMA:

 

Habbâb İbnu Eret (radıyalahu anh) ilk Müslümanlardandır ve müşriklerin işkencelerine en ziyade mâruz kalanlardan biridir. Daha önce de belirttiğimiz üzere, ateş üzerine yatırılmak  gibi ağır işkencelerden aldığı yaralar vücudunda hayat boyu devam eden izler bırakmış, zaman zaman tekrar iltihablanmak gibi durumlar ortaya çıkmıştır. Yukarıdaki rivayet böyle bir durumu aksettirmektedir. Eski  yara yerlerinden açılan iltihabları  dağlatmak yoluyla tedavi ettirmiştir. Bazı rivayetlerde Kays, Habbâb'ın yanına geçmiş olsun ziyareti için geldiğini belirtir.

Önceki rivayette olduğu gibi, burada da ölüm temennisinin yasaklanmış olduğunu görmekteyiz. Habbâb (radıyalahu anh) başka rivayetlerde daha sarîh olarak çekilen maddî sıkıntıları da tasvir ederek, "O sıkıntılar tahammül edilemeyecek kadar ağırdı. Resûlullah yasaklamamış olsaydı, ölümü temenni ederdik" demek istemektedir.

Şu sözler ona aittir: "Ben Resûlullah'ın ashabından, benim çektiğim kadar belâ çeken bir başkasını bilmiyorum." "Resûlullah zamanında tek dirhem bulamazken, (şimdi) evin bir köşesinde kırk bin dirhemim var..." [2]


 

[1] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları:5/7-8.

[2] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları:5/9.


 


[1] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları:5/5.

[2] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları:5/5-7.