ـ1ـ عن أبى هريرة رَضِىَ اللّهُ عَنْه ]أنَّ رَسولَ اللّهِ # قال: إذَا
اقْترَبَ الزَّمَانُ لَمْ تَكَدْ رُؤْيَا الْمُؤمِنِ تَكْذِبُُ، وَرُؤْيَا
المُؤمِنِ جُزْءٌ مِنْ سِتَّةٍ وَأرْبَعِينَ جُزْءاً مِنَ النُّبُوَّةِ[. أخرجه
الخمسة إ النسائى.وزاد بعضهم: وَمَا كانَ مِنَ النُّبُوَّةِ فَإنَّهُ يَكْذُبُ
.
1. (957)-
Ebu Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu
vesselâm) buyurdular ki: "Zaman yaklaşınca, mü'minin rüyası, neredeyse yalan
söylemeyecek. Esasen mü'minin rüyası, peygamberliğin kırk altı cüzünden bir
cüzdür." Buharî'nin rivayetinde şu ziyade var: "Peygamberlikten cüz olan şey
yalan olamaz." [Buharî, Ta'bir 26; Müslim, Rüya 8, (2263); Tirmizî,Rüya 1,
(2271); Ebu Dâvud, Edeb 96, (5019).]
AÇIKLAMA:
Hadiste iki hüküm var:
1- Kıyamete yakın görülen rüyaların sâdık
olacağı,
2- Mü'minin rüyasının peygamberliğin kırk
altıda biri olması.
Hadiste, kıyamet tâbiri geçmez, "zamanın
yaklaşması" tâbiri geçer. Bundan farklı mânalar çıkarılmıştır. Mühimlerini
kaydedeceğiz:
1- Gece ile gündüzün birbirine yaklaşması,
yani ilk ve sonbahar mevsimlerinde gece ile gündüzün eşitlenmesi. Hattabî,
bu mevsimlerde, insan tabiatının mutedil bir hâl aldığını belirtir. Rüya
yorumcuları, en doğru rüyaların, gece ve gündüzün eşitlendiği ve meyvelerin
olgunlaştığı zamanda görülen rüyalar olduğunu söylemişlerdir. Tâbircilerin
zu'muna göre, tâbirleri en ziyade doğrulayan zamanlar çiçeklerin açtığı ve
meyvelerin olgunlaştığı vakitlerdir (ilk ve sonbaharlar). Bu iki vakitte
gece ve gündüz itidal üzeredirler, ne çok uzun, ne çok kısadırlar.
2- "Zamanın yaklaşması" tâbirinden çıkarılan
ikinci mâna, kıyametin yaklaşması ile dünya hayatının sona ermesidir. İbnu
Battâl, hadiste bu mânanın asıl olduğunu söyler ve buna Tirmizî'nin merfu
bir rivayetini delil gösterir:
في
آخِرِ الزَّمَانِ َ تَكْذُبُ رُؤْيَا الْمُؤْمِنِ وَاصْدَقُهُمْ رُؤْياً
اصْدَقُهُمْ حَدِيثاً
"Ahirzamanda mü'minin rüyası yalan söylemez.
En doğru rüyayı, sözü en doğru söyleyenler görecektir."
İbnu Hacer, sadedinde olduğumuz hadisten
çıkarılan birinci mânayı pek muvafık bulmaz, ona göre, gece ile günüzün
mûtedil olduğu mevsimlerde insan tabiatı itidale kavuşarak daha sâdık rüya
görüyor ise, bunu mü'minlere tahsis etmek uygun olmaz. Hadis "zaman
yaklaşınca mü' minler sadık rüya görür" dediğine göre, bu, hadisten
çıkarılan ikinci mânanın yani "kıyamet yaklaşınca mü'minler sadık rüya
görür" tevilinin daha doğru olduğuna delil olur.
İbnu Battâl, kıyamete yakın rüyaların sâdık
olma keyfiyetini şöyle izah eder: "Kıyamet yaklaşınca ilmin çoğu
kaldırılacak, dine ait meâlim (din öğretimi yapan müesseseler), kargaşa ve
fitneler sebebiyle indirâs ve inkıraza uğrayarak yok olacaklar. İnsanlar,
(peygamber beklenen) fetret devri insanları gibi dinin kaybolması sebebiyle
bir münzir (korkutucu mürşid) ve bir müceddid'e muhtaç hale gelecekler.
Nitekim geçmiş ümmetleri de peygamberler inzâr etmiş (cehennemle korkutmuş)
idiler. Bir yandan Peygamberimiz Hz. Muhammed (aleyhissalâtu vesselâm)'in
son peygamber olması, bir yandan da mezkur zamanın fetret devrine benzemesi,
insanlara yasaklanan yeni bir nübüvvet eksikliğini bir başka şeyle telâfi
etmeyi gerekli kılacaktır. İşte bu da, esas itibarıyla cennetle müjdeleyip
cehennemle korkutmaktan ibaret olan nübüvvetin bir cüzü kılınan rüyayı
sâdıkadır."
3- Davudî, "zamanın yaklaşması" tâbirinden
saatlerin, günlerin ve gecelerin noksanlaşmasını anlamıştır. Noksanlaşmadan
maksad da onlaın sür'at kazanıp, çabuk geçmesidir. İşte bu da kıyamet
saatinin yaklaşması demektir. Zîra başta Müslim, birçok muhaddisin
kaydettiği bir hadiste şöyle buyurulmuştur:
يَتَقَارَبُ الزَّمَانُ حَتّى تَكُونَ السَّنَةُ كَالشَّهْرِ وَالشَّهْرُ
كَالْجُمُعَةِ وَالْجُمْعَةِ كَالْيَوْمِ وَالْيَوْمُ كَالسَّاعَةِ
وَالسَّاعَةُ كَاحْتِرَاقِ السَّعْفَةِ
"Zaman yaklaşacak, öyle ki, sene bir ay kadar; ay, hafta kadar; hafta, gün
kadar; gün, bir saat kadar; bir saat de hurma dalının yanması kadar
olacaktır."
4- Hadiste geçen mezkur zamanın, Mehdi'nin
zamanı olduğu, o zamanda adâlet ve emniyetin geniş, hayır ve rızkın bol
olacağı, bu durumdan alınan lezzet ve hazz sebebiyle vaktin çabuk geçip
kısaldığına hükmedileceği de söylenmiştir.
Hadiste "neredeyse" ifadesine yer verilip
"...Mü'minin rüyası neredeyse yalan söylemiyecek.." denmiş olması, o zamanda
rüyalara sıdkın galebe çalıp, çoğunlukla sâdık rüyalar görüleceğine
işarettir.
5- Doğru Rüya Doğru Sözlülüğün Eseridir:
Kurtubî der ki: "Allah bilir ya, bu hadiste zikri geçen âhirzamandan murad,
Hz. İsa (aleyhisselam)'nın Deccal'i öldürmesinden sonra onunla birlikte
olacak mü'min tâifenin zamanıdır. Nitekim, Müslim'in bir hadisinde şöyle
buyurulmuştur: "Allah İsa İbnu Meryem'i gönderir, insanlar arasında yedi yıl
kalır. Bu sırada iki kişi arasında düşmanlık olmaz. Sonra Allah, Şam
cihetinden soğuk bir rüzgâr gönderir. Yeryüzünde, kalbinde zerre miktar
hayır veya iman bulunan tek kişi kalmaz, hepsinin ruhu bu rüzgârla birlikte
kabzedilir."
Kurtubî devamla der ki: "Bu zamanda yaşayan
insanlar bana öyle geliyor ki, şu ümmetin, ilk asırdan sonra gelenlerinin
hâlen en iyi ve sözce en doğru olanıdır. Bu sebeple de rüyaları hiç yalan
söylemiyecektir, nitekim hadiste:
اصْدَقُهُمْ رُؤْيا اَصْدَقُهُمْ حَدِيثاً
"Rüyaca en doğruları, sözce en doğrularıdır."
buyurulmuştur. Gerçekten bu böyledir, çünkü kim doğru söylerse kalbi
nurlanır, idraki kuvvet kazanır ve mânalar, sahih şekilde o idrakte
nakşolunur. Böylece uyanık halde çoğunlukla sıdk üzere olan kimseye, bu hal
uykuda da refakat eder ve doğru olandan başka bir şey görmez. Elbette
yalancının veya doğru ve yalanı karıştıran kimsenin hâli böyle olmayacaktır.
Bu kimse kalbini bozup karartmıştır. Onun karmakarışık, mânâsız şeyler
görmesi normaldir. Pek nâdir durumlarda doğru sözlünün, sahih olmayan;
yalancının da sahih olan bir rüya görmesi vukuattandır. Ancak çokca,
ekseriyetle vukua gelen durum yukarıda söylediğimiz gibidir."
İbnu Hacer der ki: Bu açıklama, yukarıda:
"Rüya, sâdık ve sâlih mü'minden sâdır olduğu takdirde peygamberliğin
cüzlerinden bir cüzdür" diye ifade ettiğimiz görüşü teyid eder.
6- İbnu Ebî Cemre, "Ahirzamanda mü'minin
rüyası neredeyse yalan söylemez" hadisini şöyle anlar: "Rüya, o zaman,
tâbire ihtiyaç göstermeyecek bir açıklıkta olur, ona yalan da karışmaz. Bu,
daha önceki rüyaların hilafı bir durumdur. Zîra, önceki zamanda görülen
rüyaların te'vili kapalıdır, sâdece tâbirciler açıklayabilir, üstelik
tâbircinin dediği gibi de çıkmayabilir. Böylece onlara yalanın da girmiş
olduğunu anlarız... Bunun âhirzamana has kılınmasındaki hikmet, mü'min, o
zamanda garib (yalnız, hâmisiz) olacağından dolayıdır... Bu sebeple o vakit
mü'minin dostu ve yardımcısı pek azdır. Allah, onlara rüyayı sadıka ile
ikramda bulunur. Hadislerde, mü'minin rüyası nübüvvetin kaçta kaçı olduğuna
dair rivayetten rivayete değişen ihtilâfı bu sebeple izah etmek mümkündür.
Ve şöyle denebilir: "Kıyametin yakınlığı arttıkça, rüyanın doğruluğu daha da
artacak ve böylece nübüvvetten cüz olma nisbeti de arttığı için sayı
düşecektir.
7- Rüya peygamberlikten bir cüzdür.