İSLAM ANSİKLOPEDİSİ



DEDİ-KODU

Boş, gereksiz söz, arkadan söyleme, çekiştirme.

Gıybet diye bilinen kötü huyun Türkçe'deki karşılığıdır. Bir insanın bazı kusurlarını ele alarak kötülemektir. Bir adamın arkasından işittiği zaman hoşlanmayacağı şeyleri söylemektir. Bu haram bir davranış olup ahlâk dışı bir harekettir.

Dedi-kodu, başkalarında kusur arama alışkanlığının sonucudur. Bazıları kendi kusurlarını görüp düzeltecekleri yerde, başkalarının eksiklerini araştırıp etrafa yaymaya çalışırlar. Bu davranışın kötülüğünden söz edilince, yalan söylemediklerini ifade ederek kendilerini savunurlar. Aslında gıybet eden, yalancı değildir. Zaten yalan söyleseydi, yaptığı iş, dedi-kodu değil, iftira olurdu. (el-Münzirî, et-Tergîb ve't-Terhib, Mısır 1962, V, 157).

Gıybet, Kur'ân-ı Kerim'de kesin olarak yasaklanmıştır: "Bir kısmınız diğer bir kısmınızı çekiştirmesin. Hiç sizden biriniz ölü kardeşinizin etini yemek ister mi? Bundan tiksinirsiniz değil mi?" (el-Hucurât 37/12).

Hz. Peygamber (s.a.s.)'den rivayet edilen birçok hadis-i şeriflerde de dedi-kodunun kesin bir şekilde çirkinliği vurgulanmakta ve yasaklanmaktadır! "Gıybet, zinadan daha kötüdür. Çünkü bir adam zina eder, Allah'a tövbe eder ve Allah onun tevbesini kabul eder. Ama dedi-kodu eden kimse, ancak gıybetini yaptığı kimsenin affıyla mağfirete uğrar." (el-Münziri, a.g.e. V, 155) gösterilebilir.

Gıybet, birkaç şekilde yapılır. 1- Dil ile gıybet: Bir kimsenin kusur ve noksanını söylemekle olur. Meselâ; Falanca çöpçünün oğludur, sıskadır, ahlâkça gururludur, işinde beceriksizdir, demek suretiyle kötülemeyi kasdetmek.

2- Göz, el ve işaretle gıybet: Bir kimsenin kötülenmesinde bu organları kullanmak. Meselâ; el ile kısalığını göstermek, topal topal yürümek ve gözünü şaşı etmek. Bir de, başkasının kusurunu anlatmak için kendi noksanlarını saymak.

3- Kalb ile gıybet: Gözüyle görmediği, kulağıyla duymadığı ve kesin olarak bilmediği bir kimse hakkında kötü zan beslemek.

Ahlâken pek çirkin olan dedi-kodu, bazı şahıslar hakkında caizdir. Bunlar;

1- Bir kimse şahitlik makamında bulunduğunda, hakkında şahitlikte bulunacağı kimsenin gıybetini yapması. Yani, gıybet bile olsa onun hakkında bildiklerini tamamen söylemesi caizdir. Başka surette hareket edemez.

2-Gıybet edilen kimse kendisindeki fenalıkları, manevî şahsiyetini rencide edecek ayıp ve kusurları saklamayan güruhtan ise, onun hakkında gıybet caizdir.

3- İşbaşında bulunup da halka zulüm ve kötü muamele yapan, ahlâk dışı şeyler icat etmeye kalkışan kimselerin de arkalarından gıybet etmek caizdir. Belki bu suretle fenalıklarının önüne geçilir.

Bunların dışında yapılan gıybetler, şerefi düşüreceğinden caiz değildir ve hatta yasaklanmıştır.

Caiz olan yerlerin dışındaki gıybet, bir hastalık olup, ilâcını bildikten sonra kullanmak gerekir. Her dedi-kodu, amel defterindeki sevapları silmekte, hatta karşı tarafın defterine yazıldığı belirtilmektedir.

Gıybetin keffâreti, Allah'tan mağfiret dilemek, pişman olmak ve gıybet edilen şahıstan bizzat helâllik almakla olur. Affetmezse bile, onu övmeli, ona yalvarmalı ve onun gönlünü almalıdır.

Gıybeti dinleyen de, bu günahta gıybet edene ortak olmuş olur. Bu bakımdan gıybet eden münasip bir şekilde susturulmalıdır. (el-Münzirî, a.g.e. V, 159-160). Gıybete uğrayan müdafaa edilmelidir.

Hasan Fehmi KUMANLIOĞLU