İSLAM ANSİKLOPEDİSİ



KORKU ve ÜMİT

(Arapça'sı Havf ve Recâ), mü'minin Allah karşısındaki ruhi durumunu belirleyen ve davranışlarını etkileyen iki duygu. Allah'tan korkmayı ve O'ndan ummayı belirtir, Tasavvufta da iki hal ve makamın adıdır.

Genel anlamda korku (havf), insanın başına gelmesini istemediği bir şeye karşı duyduğu endişe; umut (recâ) da, elde edilmek istenilen şeye karşı kalbin ilgisidir. Her iki durum da geleceğe yöneliktir ve insanın tutum ve davranışları üzerinde belirleyici bir rol oynar. Bu nedenle mü'minin temel niteliklerinden birisi korku, diğeri de umuttur. Ne var ki korkunun insanı umutsuzluğa (ye's); umudun da kötülükleri önemsiz görmeye götürecek ölçüye ulaşmaması gerekir.

Korku kavramı Kur'an'da havf, haşyet, rahbe ve ittika gibi kelimelerle dile getirilir. Kavramı içeren âyetler korkunun nedenini ve amacını da açıklayıcı bir nitelik taşır. Buna göre mü'minler yalnız Allah'tan, Kıyamet gününün dehşetinden, Cehennem azabından korkmalıdır (el-Bakara, 2/212; Alu İmrân, 3/175; el-Mâide, 5/57). Buna karşılık sözgelimi insanlardan (el-Ahzab, 33/37), düşman eline geçmekten (Taha, 20/77), Kâfirlerin hile ve düzenlerinden (Taha, 20/65-68), özetle Allah'tan başka hiçbir kimse ve nesneden (en-Nahl, 16/51-52) korkulmamalıdır. Kur'an'ın öngördüğü bu korku insanı pasifliğe, hareketsizliğe itme amacı gütmez. Tam tersine insanı korkunun nedenlerini ortadan kaldıracak tutum ve davranışlara yöneltmek amacı taşır. Örneğin Allah'ın gazabına, Cehennem azabına neden olacak davranış ve eylemlerden sakındırır, Allah'ın emirlerine uymaya yönlendirir. Bu yöneliş kişiyi yalnızca korkuya neden olacak eylemlerden uzaklaştırmakla kalmayacak, ona gerçek anlamda iyi ve olgun bir mü'min olmanın yollanın açacaktır. Korku ile başlayan bu yöneliş ittika ile sürerek takva ile sonuçlanacaktır. Takva ise mü'minin ulaşabileceği en yüksek dereceyi belirtir.

Mü'minler Allah'tan korkmakta oldukları kadar O'ndan umut kesmemekle de yükümlüdürler: "Allah'ın rahmetinden umut kesmeyin" (ez-Zümer, 39/53). Çünkü umutsuzluk insanı kendini düzeltme, arındırma çabalarından yoksun bırakır. Kur'an, mü'minin her durumda umut içinde olmasını gerektirecek müjdelerle doludur: "şüphesiz Rabbin onların zulümlerine karşı mağfiret sahibidir" (er-Ra'd, 13/6)."Rabbiniz bol rahmet sahibidir" (el-En'am, 6/147).

"Rahmetim her şeyi kaplamıştır" (e/A'raf, 7/156). Fakat bu ve benzeri âyetler ne yaparsa yapsın insanın mutlaka bağışlanacağı anlamına gelmez. Umut (recâ), sebebsiz ve insanı umduğu şeye ulaşmak için çalışmaktan alıkoyacak, kötülük ve günahları önemsiz gösterecek bir beklenti değildir. "Onlar ki inandılar, hicret ettiler, Allah yolunda savaştılar; işte onlar Allah'ın rahmetini umarlar "(yercune)" (el-Bakara, 2/218), "Allah'a iman edenleri ve O'nun kitabına sarılanları Allah rahmetine ve bol nimetine kavuşturacak, önleri kendisine götüren doğru yola eriştirecektir" (en-Nisa, 4/ 175) ve "Ey iman edenler, Allah'tan korkun, O'nun elçisine inanın ki size rahmetinden iki pay versin, sizin için ışığında yürüyeceğiniz bir nur yaratsın ve sizi bağışlasın" fel-Hadid, 57/28) gibi âyetlerde açıklandığı üzere umut ancak gerekli şartları hazırladıktan sonra sonucu Allah'tan ummaktır. Bunun aksi bir beklenti Hz. Peygamber (s.a.s)'in "Nefsini hevasına tabi kılıp şehevi arzularının peşinde ömrünü tükettikten sonra Allah'tan Cennet isteyen ahmaktır" hadisinde tanımladığı gibi ahmâklıktır.

Korku ve umut birbirini bütünleyen ve mü'mini kemale erdiren iki niteliktir. Bu nedenle Kur'an mü'minleri tanımlarken iki niteliği birlikte anar: " Yanları yataklardan uzaklaşır, korkarak ve umarak Rab'lerine dua ederler." (es-Secde, 32/6). İslam bilginleri bu tür Kur'ânî yönlendirmelerden yola çıkarak mü'minin sürekli korku ve umut arasında olması gerektiğini belirtmişlerdir. (Ayrıntı için Allah korkusu ve Beyne'l-havf ve Reca maddelerine bakınız.)

Korku ve umut, özel deyimiyle Havf ve Recâ tasavvufta iki hal ve makamı belirtir. Mutasavvıfın nefsini arındırmasına (tezkiye) bağlı olarak doğrudan Allah'ın bağışı sonucu gerçeklesen Havf ve Recâ başlangıçta geçicidir. Bu aşamada hal olarak anılırlar. Ancak mutasavvıf manevi yolculukta ilerledikçe, mertebesi yükseldikçe Havf ve Recâ yerleşerek birer makam durumuna gelir. Havf ve Recâ, ruhun sıkışması demek olan Kabz ile rahatlaması demek olan Bast haliyle ilgilidir. Kabz halindeki mutasavvıf Havf; Bast durumundaki mutasavvıf da Recâ duyguları içindedir.

Mutasavvıflara göre korkunun üç derecesi vardır. Korkunun birinci derecesi Havf adını alır ve bu korku imanın şartlarındandır. "Eğer mü'min iseniz onlardan korkmayın, benden korkun" (Âlu imran, 3/175) âyetinin işaret ettiği bu korku tüm mü'minler için farzdır. Korkunun ikinci derecesi Haşyet'tir. Haşyet, ilmin şartlarındandır. "Kulları içinde ancak bilginler Allah'tan (gereğince) korkar" (el-Fatır, 35/28) âyeti korkunun bu derecesini belirtir. Üçüncü derecede korku Heybet adını alır. Takvayı dile getiren Heybet de marifetin şartlarındandır. "Allah sizi kendisin(in emirlerine karşı gelmek)den sakındırır" (Alu İmran, 3/28) âyeti de korkunun üçüncü derecesine işaret eder.

Mutasavvıflar Recâ'nın da üç çeşidinden söz ederler. Recâ'nın birinci çeşidi insanın güzel bir amel işleyerek bu amelin kabulünü Allah'tan ummasıdır. İnsanın kötü bir iş yaptıktan sonra tövbe ederek Allah'tan bağışlanmayı umması da Recâ'nın ikinci bir çeşididir. Recâ'nın üçüncü çeşidi kuru bir kuruntudan başka birşey değildir. Bu çeşit Recâ insanın bir yandan günah işlemeyi sürdürürken diğer yandan Allah'ın kendisini bağışlayacağını ummasıdır. Bu adam bir yalancıdır ve böyle bir Recâ insanı felakete sürükler.

Havf ve Recâ; ilim, hal ve amelden oluşur. Havf'ta ilim kişinin korkulan şeyi ve ona sürükleyen nedenleri bilmesidir. Bu bilgi tüm varlığını sararak kişinin kötülüklerden sakınmasına, kendisini düzeltmesine, iyi davranışlar içine girmesine neden olacaktır. Kötülüklere, günahlara karşı duyulan iğrenme, nefsani zevk ve isteklerden uzaklaşma, Havf'ın ortaya çıkardığı bir haldir. Bu halin sonucu da mutasavvıfın Allah'ın emir ve yasaklarına uyması, şüpheli şeylerden kaçınmasıdır. Bu da Havf'ın insanın amellerindeki yansımasıdır. Recâ'da ilim, mutasavvıfin Allah'ın hoşnutluğuna, bağışlamasına neden olacak şeyleri bilmesidir. Bu bilgi de onu benliğini arındırmaya, iyi edimlere yapışmaya götürecektir. Dolayısıyla Recâ da kendisini insanın ruhi yapısında ve davranışlarında gösteren bir haldir.

Ahmed ÖZALP