İSLAM ANSİKLOPEDİSİ



NEHİY

"Nehâ" fıilinin mastarı; "ilâ" edatı ile ulaşma, varma; "an" edatı ile menetme, yasaklama; fiilden el çekme ve fiili terketme isteğine delalet eden sözcük anlamında bir fıkıh usulü terimi.

Bir fiilin yapılmamasını istemek şu şekillerden biri ile olur.

1. Nehiy sıygası ile şu ayetlerde olduğu gibi. Birbirinizin mallarını horam yollarla yemeyin. Ancak bu malların sizden karşılıklı rızaya dayanan bir ticaret malı olması durumu müstesnadır" (en-Nisâ', 4/29); Allah'ın haram kıldığı cana haksız yere kıymayın" (el-İsrâ; 17/33).

2. Fiilden el çekme isteğini bildiren emir siygası ile; "Ve alış-verişi bırakın" (el-Cum'a, 62/9); Eğer ger çek müminler iseniz Allah'tan korkun da faizden henüz alınmamış olan kalanı bırakın" (el-Bakara, 2/278).

3. Nehiy mastarından türetilmiş fiil ile buna aşağıdaki ayetler örnek gösterilebilir: "O Resul, size neyi verdi ise onu alın. Sizi nelerden nehyetmişse ondan da kaçının" (el-Haşr, 59/7). "Siz iyiliği emreder, kötülükten de nehyedersiniz" (Âli İmran, 3/110); ...Allah çirkin işleri, fenalık ve azgınlığı da yasaklar" (en-Nahl, 16/90).

4. Haram kılmak anlamında "tahrîm" mastarından türetilmiş fiil ile veya helâllığın olumsuz şekli ile şu ayetler örnektir: "O, onlara temiz olan şeyleri helal, pis ve necis olan şeyleri ise haram kılar" (el-A'râf, 7/157);

"Size ölü hayvan eti, kan, domuz eti ve Allah'tan başkası adına kesilen hayvanların eti haram kılınmıştır" (el-Mâide, 5/3). Helâlın olumsuzluğu yoluyla yasaklamaya ise şu ayetler örnek verilebilir: "Onlara (kadınlara) verdiklerinizden bir şey almanız helâl değildir" (el-Bakara, 2/229); Kadınlara, Allah'ın rahimlerinde yarattığı şeyi gizlemeleri helâl olmaz" (el-Bakara, 2/228).

Çoğunluk müctehidlere göre nehiy, nehyedilen fiilin haram kılındığını gösterir ve özel karine bulunmadıkça "haram kılma" dışında bir anlama çekilemez. Karine varsa nehiy, kerahet anlamını da içerir. Meselâ; Ey iman edenler! Cuma günü namaza çağırıldığınız vakit, hemen Allah'ı anmaya koşun ve alış-verişi bırakın" (el-Cuma, 62/9). Bu ayetteki yasaklama, cuma namazı sırasında alış-veriş yapmanın mekruh olduğuna delâlet etmektedir. Bu yasağı "haramlıktan" çıkarıp "kerahet" anlamına sokan karine şudur: Burada nehiy bizatihi alışveriş hakkında değildir. Alış-veriş, kişiyi farz eden cuma namazından alıkoyma endişesiyle yasaklanmıştır. Yine; "Açıklanması halinde hoşunuza gitmeyecek bir kısım şeyler vardır ki, onlar hakkında soru sormayın" (el-Mâide, 5/121). Bu ayetteki yasaklama zarara ve eziyete yol açan fıilin terkedilmesi konusunda "irşad (yol gösterme" anlamını taşımaktadır.

Bazı usulcülere göre nehiy, nehyedilen fiilin meknıh olduğunu gösterir. Özel karine bulunmadıkça haram kılındığını göstermez. Bazılarına göre ise haram ve kerahet arasında müşterektir. Karineye göre bunlardan birisine hamledilir.

Nehiy derhal ve sürekli olarak hüküm bildirir. Yasaklanan bir fiilden derhal ve sürekli olarak el çekmek gerekir. Çünkü bu fiildeki zarar ve kötülükten ancak bu şekilde korunmak mümkün olur.

Nehiy bir muamelenin özü ile ilgili olmayıp, akdin gereklerinden olan bir sakatlıkla ilgili bulunursa, bu nehiy sadece özellik olarak fesadını gerektirir; amelin kendisi meşru olarak kalır. Onlar bu çeşit fiile "fasit" adını verirler. Eksiklik amelin gereklerinden olmayıp, onu çevreleyen bir durumdan ötürü ise, amel batıl da fasıt da olmaz. Amel sahih olarak kalır ve kendisine normal olarak bağlanan sonuçlar bağlanır. Fakat hakkında yasaklama bulunduğu için yapılması mekruh olur.

Eğer yasaklama amelin mahiyeti ve özündeki bir eksiklik sebebiyle konulmuşsa, amelin batıl olacağı konusunda görüş birliği vardır. Meselâ; murdar ölmüş hayvan etinin, ana karnındaki yavrunun ve henüz ortada olmayan belirli ekinin satışı batıl olup, bunlara hiçbir sonuç bağlanmaz. Çünkü akdin konusu mevcut değildir.

İbadetler konusunda fasit ve batıl eş anlam ifade ederken, Hanefilere göre muamelatta bu iki terim farklı anlamda kullanılır. Fasit akde bazı sonuçlar bağlanır. Meselâ; şahitsiz akdedilen nikâh fasittir. Yeniden şahitlerin önünde akit yenilenerek bu eksiklik giderilebilir. Yine vade belirlenmeden yapılacak vadeli satış fasittir. Fakat sonradan vadeyi belirleyerek bu eksikliği gidermek mümkündür.

Nehiy akdin veya ibadetin gereklerini çevreleyen bir dış sebepten dolayı olmuşsa bu akit veya ibadet Hanefilere göre kerahetle birlikte sahih olur. Meselâ; Şaban'ın son günü mü, yoksa Ramazan'ın ilk günü mü olduğu şüpheli kalan şek gününde oruç tutmak yasaklanmıştır. Bu günde tutulan oruç mekruh olmakla birlikte sahihtir. Bayram günleri oruç tutmak yasaklanmıştır. Bu, ibadetin özü sebebiyle olan bir yasaklama değildir. Yeme, içme ve ikram gününe katılımı sağlamak için konulan bir yasaktır. Pazara getirilen malı yolda çevirip almak, akit yapılmışsa batıl olmaz. Burada da yasaklama sebebi karaborsaya ve piyasaya kontrollü mal sürerek fiyatların yükselmesine sebep olma endişesine dayanır. Yine, birisinin dünür olduğu kızı, o vazgeçmeden istemek ve nikâh akdi yapmak da mekruh olmakla birlikte sahihtir.

Zahirilere, Ahmed b. Hanbel'e ve İmam Mâlik'ten bir rivayete göre, bir konuda nehiy varsa, bu ister öz ile ilgili olsun ister akdin gerekleri veya bu gereklerin çevrelediği durumlarla ilgili bulunsun, akit batıl olur. Onlar fâsit ve batılı muamelatta da eş anlamlı olarak kabul ederler.

Bu konuda dayandıkları delil Hz. Peygamber'in şu hadisidir: "Bizim emrimize (dinimizin talimatına) uygun olmayan her iş merduttur" (bk. Buhârî, İ'tisâm, 20; Sulh, 5; Ebû Dâvud Sünnet"5; İbn Mâce, Mukaddime, 3). Bu hadis şâriin emir ve isteğine uygun olmayan her türlü işin onun nazarında geçersiz sayıldığına açık bir delildir. Şu halde şâriin emrine aykırılık ister amelin niteliği ve özü, isterse gerekli vasıflardan biri ile ilgili olsun, bu amel ile hedeflenen hükümler o amele bağlanamaz (Ebû Zehra, Usûlül-Fıkh, Dârul-Fikril-Arabî tab'ı, y.y., 1377/1958, s. 179 vd.; Zekiyüddin Şa'ban, Usûlül-Fıkh, Terc. İbrahim Kafi Dönmez, Ankara 1990, s. 288 vd.).

Nehyin ikinci bir alanı, toplumda görülen haram ve mekruhlara engel olmak için yapılan irşad ve mücadele faaliyetleridir. Buna "münkerden nehiy" denir. Bu görev, fertlerle devlet arasında ortaklaşa yönleri bulunan bir görevdir. Çünkü Allah'ın emirlerini ikame etmek ve İslâm'a aykırı olan işleri engellemek devlet gücünün varlığına dayanır. Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur: "Sizden hayra çağıran, iyiliği emreden ve kötülükten nehyeden bir topluluk bulunsun. Onlar felaha erenlerin ta kendileridir" (Âli İmrân, 3/104); "Siz insanlar için çıkarılmış en hayırlı bir ümmetsizin. İyiliği emreder, kötülükten menedersiniz ve Allah'a iman edersiniz" (Âli İmrân, 3/110). Yüce Allah, kötülüğe engel olmaya çalışmamaları nedeniyle yahudilerin lânete uğradıklarını şöyle ifade buyurur: "İsrailoğullarından olup da küfredenler, Davud'un ve İsâ b. Meryem'in diliyle lânetlendiler. Bu, âsi olmaları ve haddi aşmaları sebebiyledir. Onlar işledikleri herhangi bir kötülükten birbirini vazgeçirmeye çalışmazlardı. Gerçekten yapmakta oldukları o hal ne kötü idi" (el-Mâide, 5/78, 79).

Bütün müminler iyiliği emir ve kötülükten nehiyle görevlidir. Kur'an-ı Kerim'de bu genel görevden şöyle söz edilir: "Mümin erkekler ve mümin kadınlar birbirinin dostu ve velisidir. Onlar iyiliği emreder ve kötülüğü de nehyederler" (et-Tevbe, 9/71). Ehl-i küfrün bu konuda yardımlaşma içinde oldukları şöyle bildirilir: "Kafir olanlar bile birbirinin yardımcılarıdır. Eğer siz bunu yapmazsanız yeryüzünde bir fitne ve büyük bir fesat olur" (el Enfâl 8/73).

Kötülüğe engel olmanın gereğini vurgulayan birçok hadis gelmiştir. Bu konuda genel prensip şu hadiste ifade edilir: "Siz hepiniz çobansınız. Hepiniz güttüğünüzden sorumlusunuz. Devlet başkanı bir çobandır, tebaasından sorumludur; erkek, ailesi içinde bir çobandır, aile fertlerinden sorumludur; kadın, kocasının evinde bir çobandır ve güttüğünden sorumludur..." (Buhârî, Cum'a,11; İstikrâz, 20; Vesâyâ, 9; Nikâh, 81, 90; Ahkâm, l; Müslim, İmâre, 20; Ahmed b. Hanbel, II, 111). İyiliği emir kötülükten nehiy görevini yapmayan toplumun karşılaşacağı tehlikeyi Allah elçisi şöyle haber verir: "Ruhumu kudret elinde tutan Allah'a yemin olsun ki, ya iyiliği emreder, kötülüğe engel olmaya çalışırsınız, ya da fazla geciktirmeden size azap indirir. Sonra O'na dua edersiniz, fakat duanızı kabul etmez" (et-Tergîb ve't-Terhîb, III, 230, el-İsbehânî İbn Ömer (r.a)'ten).

Sonuç olarak Allah elçisi, her müminin içinde bulunduğu imkan ve şartlara göre Allah'ın emir ve yasaklarının yaşanması için mücadele vermesi gerektiğini şu hadisi ile belirlemiştir: "Sizden kim haram veya mekruhun (münker) işlendiğini görürse, onu eliyle değiştirsin. Eğer buna gücü yetmezse, diliyle engellesin. Buna da gücü yetmezse kalbiyle buğz etsin. Ancak el ve dille mücadeleyi bırakıp, işi kalbe bırakmak imanın zayıf tarafıdır" (Müslim, İman, 78; Tirmizî, Fiten,11; Nesâî, İmân,17; Ahmed b. Hanbel, III, 20; Ebû Dâvud, Salât, 242; Melâhım,17; İbn Mâce, İkâme, 155; Fiten, 20; bk. Emr-i bil-Ma'rûf ve Nehyi Anil-Münker" maddesi).

Hamdi YUSUFOĞLU