İSLAM ANSİKLOPEDİSİ



YÂSİN SÛRESİ

Kur'ân-ı Kerîm'in otuz altıncı suresi. Seksen üç âyet, yediyüz yirmi yedi kelime ve üçbin harftir. Fasılası nun ve mim harfleridir. Mekkî surelerden olup Cin sûresinden sonra nazil olmuştur.

On iki ve kırk beşinci âyetlerinin Medine'de nazil olduğuna dair rivâyetler vardır (Elmalılı Hamdi Yazır, Hak Dini Kur'n Dili, İstanbul 1971, V, 4002).

Yâsin sûresi, ilk âyetinde bulunan yâ ve sin harflerinden dolayı bu ismi almıştır. Bununla berâber "Azime", "Muimme", "Müdafi'ai kadiye" ve "Kalbu'l-Kur'an" isimleri de kullanılmıştır. Kalbu'l-Kur'an, Kur'an'ın kalbi, Müdafi'ai kadiye, sahibinden (onu okuyan ve onunla amel eden kişilerden) her türlü fenalığı defeden, Muimme, sahibine dünya ve ahiretin hayatım kazandıran, ondan dünya ve ahiretin korkularını gideren ve Azme ise, sahibi Allah'ın yanında şerefli olarak zikredilen demektir.

Yâ ve sin harflerinin ne demek olduğu hakkında, alimlerin farklı yorumları vardır. Fakat bu iki harfin gerçek manasını Allah bilir.

Sûrenin fasılaları kısadır. Sûrede etkili ve seri ikazlar bulunmaktadır. Âyetleri kısa cümleler halindedir. Sûrenin her yerinde insan kalbine etkili olan ikaz ve uyarılar bulunmaktadır.

Yasin sûresinin ilk ve en önemli hedef, İslâm inancının esaslarını kurmaktır. Onun için sûrenin ilk âyetlerinde peygamberlik ve Kur'n'ın önemi işlenmiştir:

"Yâsin. Hikmetli Kur'ân'a and olsun. Sen elbette gönderilmiş elçilerdensin. Dosdoğru bir yol üzerinde, yani üstün ve çok merhametli Allah'ın indirdiği (Kur'ân yolu) üzerindesin" (1-4).

Yüce Allah bu âyetlerde, sûreye, isim olan yâ ve sin harfleriyle bir de Kur'ân'la yemin ederek Hz. Muhammed (s.a.s)'in peygamberliğini ve onun doğru yolda olduğunu bildirmektedir.

Ondan sonra bu sûrede, kendilerine gönderilen peygamberleri dinlemeyen, yalanlayıp karşı çıkan kasaba halkının uğradığı kötü sonuç dile getirilmiştir. Sûrenin sonuna doğru tekrar peygamberlikten ve Hz. Muhammed (s.a.s)'den bahsedilmiştir.

Mekke'de nâzil olan diğer sûrelerde olduğu gibi, Yâsin sûresinde de imân ve itikadla ilgili hususlar işlenmiştir. Sûrede bilhassa kıyâmet sahnelerinden, daha önce gelip geçen insanlarla ilgili ibretli kıssalardan, Yüce Allah'ın varlığını, birliğini, üstün gücünü ve kuvvetini ifâde eden olaylardan bahsedilmektedir. Allah'ın kuvvet ve kudretini gösteren, ölü toprakların yeşerip hayat bulması, günün batmasıyla karanlığa gömülen gecenin manzarası, kendi yörüngesinde yoluna devam eden güneşin görünümü, sonunda kuru bir hurma dalı haline dönünceye kadar konaklara yavaş yavaş uğrak yapan ayın durumu, insanları ve çeşitli yükleri gemilerin sular üzerindeki taşıma gücü ve daha nice ibretli manzaralar, aklı eren insanların düşüncelerine sunulmuştur. Cennet ve cehennem haber verilmiştir.

Yâsin sûresinin sunduğu bu mesajlar arasında, öldükten sonra dirilme olayı, yani ahiret hayatı, ağırlık noktasını teşkil etmektedir. Çünkü ahiret inancı, sosyal bir varlık olan insanın hayatında son derece önemli bir rol oynamakta ve etkili olmaktadır (Seyyid Kutub, Fi Zilâli'l-Kur'ân,'Beyrut 1971, VII, 6 vd). Ahiret hayatının varlığını kesin bir şekilde haber veren bu âyetlerden bazılarının meâli şöyledir:

"İnsan, bizim kendisini nasıl bir nutfe (sperma)'dan yarattığımızı görmedi mi ki, şimdi apaçık bir hasım kesildi? Kendi yaratılışını unutarak bize bir misal verdi: "Şu çürümüş kemikleri kim diriltecek?" dedi. De ki: Onları ilk defa yaratan diriltecek. O, her yaratmayı bilir" (79).

İbn Abbas (r.a)'dan nakledildiğine göre, el-As İbn Vail, Hz. Muhammed (s.a.s)'e gelerek, eline aldığı çürük bir kemiği ufaltılmış ve "Ya Muhammed! Allah bu çürümüş kemiği de mi yaratacak?" diye sormuş. Bunun üzerine yukarıda meâli sunulan âyetler nazil olmuştur (Abdulfettah el-Kâdî, Esbâbü'n-Nüzûl, Mısır t.y., 189)

Yâsin sûresi, Müslümanlar tarafından çok okunan bir sûredir. Diğer surelere nazaran daha fazla rağbet görmektedir. Hz. Muhammed (s.a.s)'in bu sûre hakkında söylediği ve okunmasını tavsiye ettiği çeşitli hadisler vardır. Bu hadislerden bazıları şöyledir:

"Her şeyin bir kalbi vardır. Kur'ân'ın kalbi de Yâsin'dir. Kim Yâsin'i okursa, Allah onun okumasına, Kur'ân'ı on kere okumuş gibi sevap yazar" (Tirmizî, Fedâilu'l-Kur'n, 7; Dârimî, Fedâilu'l-Kur'ân, 21).

"Yâsin, Kur'ân'ın kalbidir. Allah'ı ve ahiret gününü arzu ederek Yâsin okuyan kimsenin geçmiş günahı affedilir. Onu ölülerinize okuyunuz" (Ebû Davud Cenâiz 20; İbn Mace, Cenâiz 4; İbn Hanbel, Müsned V, 26, 27).

Bu hadislerden anlaşıldığı gibi, Yâsin'i okuyarak sevabını ölülerin ruhuna bağışlamak caizdir. Ancak Kur'ân'ın dirilere nâzil olduğu ve insanların, onun manasını anlayarak, emir ve yasaklarına uygun bir şekilde hayat sürdürmeleri için gönderildiği unutulmamalıdır.

Yâsin sûresi, Yüce Allah'ın varlığına, üstün gücüne ve âhiret yurduna işarette bulunan şu âyetlerde son bulmaktadır:

"Gökleri ve yeri yaratan, onların benzerini yaratmağa kadir değil midir? Elbette kadirdir! O, çok bilen yaratıcıdır. Onun işi, birşeyi (olmasını) istedi mi, ona sadece "ol" demektir, hemen oluverir. O, öyle yücedir ki, her şeyin hükümdarlığı O'nun elindedir. Ve siz O'na döndürüleceksiniz" (81-83).

Nureddin TURGAY