ÂLIŞVERİŞ'TEN CAYMA.. 2
1.
Hıyar'ul-Meclis (Mecliste Cayma) 2
2. Hıyar'uş-Şart
(Akid'den Dörfme Şartı) 2
Yabancı Bir
Kişinin Alışverişten Cayma
Şartı Koşması 3
Hıyar'uş-Şart'ın
Ortadan Kalkması 3
Satılan
Malın Hıyar'uş-Şart Müddeti İçindeki
Hükmü. 3
Satılan
Mahn Alışverişten Dönme
Müddeti İçerisinde Helak Olması 3
3.
Hıyar'ul-Ayb (Malın Ayıbından
Dolayı Cayma) 3
Hıyar'ul-Ayb'in
Sabit Olması İçin
Bulunması Gereken Şartlar 4
Hıyar'ul-Ayb
Nedeniyle Malın Verilme
Zamanı 4
Satılan
Ayıplı (Kusurlu) Maldaki
Artış. 4
Alınan
Maldaki Eski Ayıbın
Üzerine Yeni Bir
Ayıbın Eklenmesi 5
Ayıptan Beri Olma Şartı 5
Rükûnlar ve şartlar
tahakkuk ettiğinde alışveriş derhal gerçekleşir; yani satılan malın mülkiyeti
müşteriye, paranın mülkiyeti de satıcıya geçer. Bundan sonra ne satıcı, ne de
alıcı alışverişten dönemez. Ancak sâri mükelleflerin maslahatını gözeterek
alışverişten sonra, alışverişi kesinleştirmek veya feshetmek hakkı tanımıştır.
Bu da insanlara merhamet ve akid hususundaki rızanın tamamlanması içindir.
Sâri, şu üç durumda alışverişi feshetme hakkı tanımıştır.
Hıyar'ul-Mecl tâ den
maksat, rükün ve şartları tahakkuk eden alışverişten, alıcı veya satıcının
aynı mecliste oturdukça, dönme haklarının bulunmasıdır. Meclisten
ayrıldıklarında akid kesinleşir ve pişmanlık fayda vermez. Meclisten ayrılmak,
örfen ayrılmak denecek kadar olmalıdır. Meselâ alıcı ve satıcı büyük bir evde
iseler, biri odadan salona veya salondan odaya giderse meclisten ayrılmış
sayılır. Alıcı ve satıcı küçük bir evde iseler, birinin evden çıkması meclisten
ayrılmaktır; bu durumda akid kesinleşir pişmanlık fayda vermez.
Alıcı ve satıcı
çarşıda, sahrada veya bir sofra başında iseler, birinin diğerine sırtını
çevirip birkaç adım yürümesi, meclisten ayrılma anlamına gelir. Ancak ikisi
beraber çıkar, beraber yürürlerse, beraber oldukları müddetçe mecliste
sayılırlar. Onlardan biri veya her ikisi akdin kesinleşmesine karar
verirlerse, hıyar'ul-meclis şartı ortadan kalkar. Alıcı ve satıcı 'Biz bu akdi
geçerli saydık' veya 'Bu akdin lüzumlu olduğuna karar verdik' derlerse,
hıyar'ul-meclis şartı düşer. Alıcı veya satıcıdan birinin diğerine 'Akdi
kesini eştirelim' demesi, onun hıyar'ul-meclis şartından vazgeçtiğine delâlet
eder. Diğeri de onun bu isteğini kabul ederse hıyar'ul-meclis şartı ortadan
kalkar. Çünkü ikisi de şâri'nin kendilerine verdiği hakkı düşürmüş olurlar.
Alıcı veya satıcıdan biri hıyar'ul-meclis şartından vazgeçer, diğeri geçmezse,
vazgeçen kişinin hakkı ortadan kalkar, diğerinin hakkı devam eder. Bu
meselelerde asıl, şu hadîstir:
Satıcı ile alıcı
birbirinden ayrılmadıkça muhayyerlik hakkına sahiptirler. Ayrıldıkları anda
alışveriş kesinleşir.
Bu hadîs, satıcı ile
alıcının birbirinden ayrılmasından maksadın, bedenlerinin ayrılması olduğuna
delâlet eder. Nitekim bunu daha önce belirtmiştik.
Rivayet edildiğine
göre İbn Ömer, satın aldığı mal hoşuna gittiğinde hemen satıcıdan ayrılıyordu.
İbn Ömer şöyle rivayet
ediyor: "Ben Emir'ul-mü'minîn Osman b. Affan ile onun Hayber'de olan bir
malına (arazisine) karşılık, vadideki arazimi vererek akid yaptım. Alışveriş
tamamlandıktan sonra dönüp Osman b. Affan'm evinden çıktım. Zira onun
'alışverişi feshedelim' demesinden korktum. Alışveriş yapan kişilerin,
muhayyerlik şartı koşarlarsa birbirlerinden ayrılmaları sünnettir".
Hıyar'uş-şart'tan
maksat, akid yapanlardan birinin veya her ikisinin meclisten ayrılmadan önce
akidden dönme şartı koşmasıdır. Meselâ kişinin 'İki veya üç gün içinde akidden
cayma şartıyla' alışveriş yapmasıdır. Ancak hıyar'uş-şart'ın sahih olması için
şu şartların bulunması olmalıdır.
a. Akidden dönme, belli bir müddet içinde
olmalıdır.
Akidden dönmek üzere
mutlak şart koşmak veya zamanın meçhul olması sahih olmaz. Meselâ 'belirsiz bir
güne kadar veya falan adamın gelişine kadar' gibi şartlar sahih olmaz.
b. Hıyar-uş-şart'ın müddeti, üç günden fazla
olmamalıdır.
Ancak satın alınan mal
üç gün içinde bozulmayacak mallardan olmalıdır. Çünkü düşünmek için üç günden
fazla müddete gerek yoktur. Eğer alıcı üç günden fazla müddet isterse -bu
müddet bir an bile olsa-ahşveriş bâtıl olur. Satılan mal üç gün içinde
bozulacak mallardan ise, alışverişten iki veya üç gün içinde dönme şartı koşmak
sahih olmaz.
c. Alışverişten dönmek için koşulan üç günlük
şart, akde bitişik olmalıdır.
Yani akidden itibaren
peşpeşe üç gün olmalıdır. Eğer hıyaruş-şart meclisten ayrıldıktan veya peşpeşe
gelmeyen muayyen günlerden olmak üzere olursa, alışveriş sahih olmaz. Çünkü
şeriatta böyle şartlar varid olmamıştır.
Hibban b. Munkiz, Hz.
Peygamber'e alışverişte sürekli aldatıldığını söyleyince, Hz. Peygamber ona
"Alışveriş yaptığın zaman 'aldatma yok' de" demiştir.
Âlimler, 'Bu hadîs
Hibban için hıyar'uş-şart1 in bulunduğu hususunda açıktır. Fakat bunun sadece
Hibban'a mahsus olduğuna dair bir delil yoktur, hadîsin hükmü geneldir'
demişlerdir.
Nass'ın hususi olması,
hükmün umumi olmasına mani değildir. Bu nedenle hadîs umumidir; her alışverişi
kapsar. Ancak hıyar'uş-şart'in sahih olmadığı hususunda delil bulunan selem
akdi, ribalı alışverişler v.b. bundan müstesnadır. Bunları ileride beyan edeceğiz.
Yabancının da
alışverişten dönme şartı koşması caizdir; zira hıyar'uş-şart ihtiyaç ve
maslahat için, zarar ve aldatmayı ortadan kaldırmak için meşru kılınmıştır. Bu
şart genellikle hile ve zarara mani olur. Alışverişte zarar kişinin deneyimsiz
olmasından kaynaklanır. Bu yüzden kişiye hıyar'uş-şart hakkı verilmesi maslahat
gereğidir. Öyleyse akdi yapan kişi sabit olduktan sonra, belli olmak şartıyla
yabancı için de hıyar'uş-şart hakkı vardır.
Hıyar'uş-şart
(alışverişten dönme şartı) koşan kişi 'Bu alışverişi fes -hettim' veya
'Sattığım malı geri aldım' veya 'Paramı geri istiyorum' gibi sözler sarfederse,
akid fesholur. Hıyar'uş-Şart şu durumlarda ortadan kalkar:
a. Şart koşulan müddet sona erdiğinde
hıyar'uş-şart ortadan kalkar.
Şart koşulan süre
bittiği halde şart koşan kişi akdi feshetmemişse, akid kesinleşir; artık
taraflardan hiçbiri akdi bozamaz.
b. Alışverişten cayma müddetinde akdi
kesinleştirmek, hıyar'uş-şart'ı ortadan kaldırır.
Meselâ hıyar'uş-şart
hakkına sahip olan kişinin o müddet zarfında 'Ben akdi caiz kıldım' veya 'Akdi
geçerli saydım' veya 'satışı seçtim' demesi, hıyar'uş-şart'ı ortadan kaldırır.
c.
Hıyar'uş-şart hakkına sahip olan kişi aldığı malda öyle bir tasarruf yapar ki
-bu tasarruf ancak mal sahibinin yapabileceği bir tasarruftur- o tasarruf akdi
kesinleştirir, hıyar'uş-şart'ı ortadan kaldırır. Tasarrufu yapan satıcı ise,
onun tasarrufu akdi feshetmek anlamına gelir.
Satıcı ve alıcının her
ikisi de hıyar'uş-şart (alışverişten dönme) hakkına sahipse, satılan malın
mülkiyet hakkı, akdin feshedilme veya kesinleşme durumu ortaya çıkıncaya kadar
bekletilir; akid fesholursa malın mülkiyeti satıcıya, akid kesinleşirse malın
mülkiyeti alıcıya ait olur. Bu durumda yani akid kesinleştiğinde, akid
tarihinden itibaren mal alıcının, malın bedeli oian para da satıcının olur.
Akid kesinleştikten ve akid tarihinden itibaren aiıcının mülkü olduğu ortaya
çıktıktan sonra o malın menfaatlari; meselâ ağacın meyveleri, koyun ve sığırın
sütü, evin, arabanm ücreti, akid tarihinden itibaren alıcıya aittir. Yine aynı
şekilde o malların masrafları da alıcıya aittir. Meselâ akid tarihinden
itibaren alıcının mülkü olduğu anlaşılan öküzün yemi, arabanın tamiri gibi
masraflar alıcıya aittir. Alıcı ve satıcıdan biri hıyar'uş-şart hakkına sahip
ise mal onun olur; çünkü ancak o mülkünde tasarruf edebilir, malın menfaatleri
ve masrafları da ona aittir.
Satılan mal,
alışverişten dönme müddeti içerisinde helak olursa, yani satılan mal satıcının
elinde iken helak olursa, alışveriş fesholur, hıyar'uş-şart ortadan kalkar.
Çünkü satıcının artık o malı teslim etmesi imkân da -hilinde değildir. Helak
olan o malın zararı da satıcıya aittir. Satılan mal müşterinin yanında ise
alışveriş fesholmaz, hıyar'uş-şart hakkı da ortadan kalkmaz. Satıcı akdi
kesinleştirirse alıcının malın parasını Ödemesi gerekir. Çünkü satılan mal,
müşteriye teslim edilmekle onun mülkü olmuştur. Satıcı alışverişi feshederse,
alıcının elinde helak olan malın mislini veya telef olduğu günkü kıymetini
vermesi gerekir. Satılan mal, sahibinin elindeyken helak olmuş, alıcı da ücretini
ödemişse, parasını geri alır. Çünkü satılan mal müşterinin mülkü olmamıştır.
İslâm'da esas olan
şey, alışverişte aldatmamaktır. Zira malını aldatmak suretiyle satmak, halkın
malını bâtıl yoldan yemektir. Hz. Peygamber bu hususta şöyle buyurmuştur:
Her kim hile yaparsa
(aldatırsa) o bizden değildir.
Satıcı, sattığı malda
bir ayıp (kusur) olduğunu bildiği halde bunu saklarsa hile yapmış sayılır.
Ebu Hüreyre'den şöyle
rivayet edilmiştir: "Rasûlullah (s.a) bir yiyecek yığınının içine elini
daldırdığında parmaklarına ıslaklık isabet etti. Bunun üzerine 'Ey yiyecek
sahibi! Bu nedir?' dedi. Ma! sahibi 'Ey Allah'ın Rasûlü! Ona yağmur isabet
etti' dedi. Rasûlullah 'İnsanların görebilmesi için o ıslak kısmı neden
yiyeceğin üstüne koymadın? Aldatan kimse bizden değildir' buyurdu".
Bu hadîs, sattığı
malın ayıbını (kusurunu) bildirmemenin, aldatmak olduğuna delâlet eder; Öyleyse
satıcının, malının ayıpını söylemesi vacib-dir. Şu hadîs de bunu takviye eder:
Müslüman müslümanm
kardeşidir. Hiçbir rnüslümanın, kardeşine malının ayıpını açıklamadan satması
helâl, değildir.
Daha Önceki hadîs,
müslüman olmayan kişilere de malın ayıbının söylenmesi gerektiği hususunda
delil olarak getirilmiştir. Ayrıca İslânvah-lâkının gereği olarak müslümanm,
hem müslürnanlara hem de gayr-ı müslimlere karşı ahlâklı davranması gerekir.
Müslüman satıcıya, sattığı malın ayıbını söylemesi vacib olduğu gibi, diğer
müslümanlann da satıcı söylemediği taktirde- malın ayıbını söylemeleri
vacibdir. Zira Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur:
Sattığı bir malın
ayıbını söylemeden satmak hiç kimseye helâl değildir. Bu ayıbı bilen kimseye
de o ayıbı açıklamamak helâl değildir..
Alışveriş kesinleşip
alıcı malı teslim aldıktan sonra malın ayıbına vakıf olursa, satış sahih olur,
ancak müşterinin cayma hakkı vardır. Bu durumda -ne akid anında ne de malı
aldığında ayıbı bilmiyorsa- alıcı
isterse malı verip
parasını alır, alışverişi de fesheder, isterse ayıbına rağmen aldığı mala razı
olur.
Hz. Aişe'den rivayet
edilen şu hadîs bunun delilidir: "Bir kişi bir köle satın aldı. Sonra
kölede bir ayıp görerek köleyi sahibine iade etti. Bunun üzerine köleyi satan
kişi 'Sen kölemi çalıştırdın, onun ücreti nerede?' dedi. Durum Hz. Peygamber'e
arzedildiğinde 'Köle kimin zimmetinde ise ücret de ona aittir' buyurdu"
Ayrıca müsarrad (sütlü
sanılması için hayvanı sağmadan satmak) ile ilgili hadîs de buna delil olur.
İleride bu konu izah edilirken bu hadîs zikredilecektir.
Buna akîen de delil
getirilebilir, şöyle ki: Satılan malda, asıl olan onun sağlam olmasıdır; yani
alıcı malın sağlam olduğunu düşünerek o parayı verir. Bu durumda malda bir ayıp
olursa, alıcının malı verip parasını alma hakkına sahip olması gerekir.
1. Ayıbın, satın almadan önce bulunduğu sabit
olmalıdır.
Çünkü müşteri malı
teslim almadan önce satılan mal satıcının tazmi-natındadır. ıMüşteri malı
aldıktan sonra malda bir ayıp oluşursa, müşteri muhayyerlik hakkına sahip
değildir. Ancak maldaki ayıb, müşterinin malı teslim almasından önceki bir
sebebe dayanıyorsa durum değişir. Meselâ kişi aldığı malın üzerinde kir ve pas
görür ve bunun mal alınmadan önce olduğu anlaşılırsa, bu durumda'müşteri malı
geri verme hakkına sahiptir, çünkü bu ayıb satıcının yanında meydana gelen bir
sebepten kaynaklanmıştır. Maldaki o ayıb, satıcının yanında meydana gelmiş gibi
kabul edilir.
2. Satılan maldaki ayıb malın kıymetini azaltan
cinsten olmalıdır.
Çünkü alışverişte esas
olan malın kıymetidir, bunu belirleyen de tüccarlardır. Maldaki ayıb malın
bizzat kendisinde eksiklik meydana getirir de değerini düşürmezse, geri verme
hakkı olmaz. Ancak bu eksiklik, müşterinin amacını ortadan kaldırıyorsa mesele
değişir. Meselâ kurban kesmek için bir koyun alan kişi, koyunun kulağının kesik
olduğunu far-kederse -kulağı kesik olan koyun kurban edilemeyeceği için- koyunu
geri verme hakkına sahiptir. Ancak o koyunu eti için almışsa, bu eksiklik
alışverişi feshetme yetkisi vermez.
3. Satılan
mal, ayıbın bulunmaması gereken mallardan olmalıdır.
Meselâ yeni bir araba
satın alan kişi, arabanın tekerlerinde bir bozukluk görürse, arabayı geri verme
hakkına sahiptir. Ancak kullanılmış bir araba alan kişi, o arabada bir ayıb
görürse arabayı geri vermek hakkına sahip değildir, çünkü kullanılmış arabada
esas olan ayıbın bulunmaması değildir.
Alınan malda bir ayıb
görüldüğünde, alan kişinin malı hemen iade etmesi gerekir. Hemen iade etmek,
örfe göre tayin ve tesbit edilir. Meselâ kişi aldığı malda namaz kılarken veya
yemek yerken bir ayıb görürse, malın iadesini namaz bitinceye veya yemek
yeyinceye kadar tehir edebilir. Malın ayıbını gece görürse iade etmeyi sabaha
erteyebilir. Ancak malın iadesi örfün belirlediği zamanda yapılmazsa,
muhayyerlik hakkı ortadan kalkar. Aldığı malın ayıbını görüp sahibine haber
vermeden malı kullanırsa, malı iade etme hakkını kaybeder. Ayıbını gördüğü
malı, iade edilmesi gereken zamanda iade etmezse veya iade etmeden önce
kullanırsa, satın aldığı malın ayıbına razı olmuş kabul edilir.
Alıcı, malı teslim
aldıktan sonra onun eski bir ayıbını farkederse ve malda da bir artış olmuşsa,
bu artış ayıplı malın iade edilmesine mani olmaz. Meselâ alınan hayvanın eti
artmışsa veya alman elbise dikilmişse, alıcı isterse malı iade eder, isterse de
ayıbına razı olarak iade etmez. Malı iade ettiği takdirde bu artışlardan ötürü
bir hak iddia edemez, çünkü bu fazlalıklar malın aslına tâbidir. Eğer maldaki
artış veya fazlalık maldan ayrı ise,
alıcı fazlalığı alarak malın aslını iade etme hakkına sahiptir, çünkü bu müşterinin yanında artmıştır ve malın
aslına tâbi değildir. Ayrıca malın tazminatı sayılır. Hz. Peygamber'in
'Tazminata karşılık, artış verilir' buyurduğunu nakletmiştik.
Aldığı malda eski bir
ayıb gören ve kendi dindeyken de yeni bir ayıb eklenen mal, satıcı kabul ettiği
takdirde ona verilebilir. Alıcı eski ayıba razı olursa malı vermez. Malı satan
kişi yeni ayıptan ötürü malı geri almaya razı olmazsa, alan kişi de eski
ayıbına rağmen malı kabul etmeyip iade etmek isterse, ya müşteri yeni ayıbın
bedelini vererek malı sahibine teslim eder veya satıcı eski ayıbın bedelini
alıcıya öder. Bu hususta satıcı ve alıcı anlaşamaz da satıcı 'Malı geri alırım,
fakat onda meydana gelen kusurdan ötürü
para isterim' derse, alıcı da 'Malı veririm, fakat eski kusurdan ötürü sen bana
para vereceksin' derse veya alıcı 'Yeni kusurdan dolayı sana para vereyim'
dese, satıcı da 'Mal senin yanıda kalsın, eski kusurdan dolayı ben sana para
vereyim' dese, birinci durumda alıcının, ikinci durumda ise satıcının talebi
daha haklı kabul edilir.
Ancak malda meydana
gelen yeni ayıb nedeniyle geri verememekten, şu tür ayıb istisna edilmiştir:
'Eski ayıb, ancak yeni ayıpla anlaşılı-yorsa, yeni meydana gelen ayıba rağmen
mal satıcıya iade edilebilir. Meselâ kişi kavun, nar ve ceviz gibi kabuklu
yiyecek maddesi alırken içinin sağlam çıkmasını şart koşarsa, aldığı malı
kırdığında veya kestiğinde malda bir ayıb görürse, yeni meydana gelen ayıba
rağmen malı sahibine iade eder. Ancak malda ayıb olduğunun anlaşılması için
malın ne kadar kırılması veya kesilmesi gerekiyorsa o kadar kırmak veya kesmek
gerekir. Çünkü satıcı malın ayıbının anlaşılması için gerektiği kadar
kırılmasına veya kesilmesine müsaade etmiştir. Malın bozuk olup olmadığını ahlamak
için küçük bir delik açılırsa, mala zarar verilmemiş olur. Fakat malın tamamı
kırılır veya kesilirse, o mal eski ayıbı nedeniyle iade edilmez.
Satıcı, akid esnasında
'Ben satılan malı, hiçbir ayıptan ötürü geri almam' diye şart koşarsa akid
sahih olur, zira bu şart akiddeki mânâyı tekid ederek akdin Teshini ve malın
iadesini ortadan kaldırır. Ayrıca satılan malda asıl olan da ayıptan beri
olmasıdır. Bu durumda bu şart, ayıb nedeniyle alıcının malı iade etme hakkını
ortadan kaldırır mı? Eğer satılan mal hayvan değilse bu şart itibara alınmaz;
alıcının malı ayıb nedeniyle iade hakkı ortadan kalkmaz, zira bu mallar ayıptan
beri olmaz. Eğer satılan mal bir hayvan ise, satıcının onda gizli olan bir
ayıbı bilmesi mümkün değlidir. Bu durumda-satıcının beraat şartını koşarak bu
mesuliyetten kendini koruma hakkı vardır.
İbn Ömer bir kölesini
beraat şartıyla 800 dirheme sattı. Alan kişi ona 'Kölende bir hastalık olduğunu
bana söylemedin' dedi. Mesele Halife Hz. Osman'a intikal etti. Hz. Osman, ibn.
Ömer'den kölede satarken hastalık olmadığına dair yemin etmesini istedi. İbn
Ömer yemin etmedi; köle İbn Ömer'e iade edildi. Bu defa İbn Ömer köleyi 1500
dirheme sattı. (Müşterinin Zeyd b. Sabit olduğu rivayet edilmiştir). Bunun
üzerine İbn Ömer 'Ben Allah için yemin etmedim, Allah da 800 dirhem yerine bana
1500 dirhem ihsan etti' dedi.
Hz. Osman'ın bu hükmü,
hayvan satarken beraat şartı koşmanın sahih olduğuna delâlet eder. Bu hüküm
sahabe arasında meşhur olmuş ve
hiçbir sahabî bu
hükmün yanlış olduğunu
söylememiştir, Bu bakımdan bu
hüküm sahabenin icmasıyla sabit olmuştur. .
Eğer ayıb zahir ise ve
ona muttali olmak söz konusuysa veya satıcı o ayıbı biliyorsa beraat şartı
koşması sahih olmaz. Çünkü satıcının, malın ayıbını söylemesi vacibdir, aksi
takdirde aldatmış sayılır. Eğer satıcı meydana gelecek herşeyden beraatı şart
koşarsa bu sahih olmaz, çünkü sabit olmayan birşeyi şart koşmaktadır ki bu
muhaldir.