ICARE. 2
İcare'nin
Meşruiyeti 2
1. Akid Yapan
İki Kişi 2
2. Siga. 3
Siga'da
Bulunması Gereken Şartlar 3
3. Menfaat 3
İcare
Akdinin Müddeti 5
İcare
Müddetinden İstisna Edilen
Zamanlar 5
Çalışmaya
Göre Menfaat Takdir Edilmesi 5
Zamana
veya Çalışmaya Göre
Takdir Edildiğinde Sahih Olan
Menfaat Türü 5
İcare'nin
Kısımları ve Şartları 6
Malı
İcareye Vermenin Şartları 6
İcare'nin
Hükmü. 7
Kiralanan
Malın Menfaatinin Kimin
Hakkı Olduğu. 7
Fasid Olan îcare ile Ücret-i Misil 7
Kiralanan
Malın Tazminatı 8
İcare'nin
Sona Ermesi 9
İcare
Akdini Feshetmeyen Durumlar 9
Kendisi
İçin Akid Yapılan
Menfaatin Elde Edilmesi 10
İcare
Akdindeki Muhayyerlikler 10
A. Malın Telef Olması
Hususunda İhtilaf Etmeleri 10
B. Malın İade
Edilmesi Hususunda İhtilaf Etmeleri 11
İcare, lugatta ücret anlamına
gelir. Buna ecr de denir. İcare, çalışarak elde edilen
yararlı işlerde kullanılır. Ecr kelimesi ise genellikle ahiret sevabı için
kullanılır. İcare'nin ıstılahı mânâsına gelince, Muğni'l-Muhtaç müellifi onu
'menfaat üzerine yapılan bir akid' şeklinde tarif etmektedir.
'Menfaat üzerine
yapılan akid'den maksat, kişinin o menfaatleri kendi mülküne geçirmesidir.
Nitekim icare1 nin bir tarifi de 'Bedelden ötürü menfaatleri mülkiyete
geçirmek' şeklindedir.
Tarif menfaat şartı
üzere yapılmıştır ve icarenin erkanından bir erkan olarak menfaat'ten ve
şartlarından söz edildiğinde bunun izahı yapılacaktır.
Müslümanlar, Kur'an ve
Sünnet'e dayanarak icare'nin meşru ve caiz olduğunda ittifak etmişlerdir.
Şayet sizler için
(çocuklarınızı) emzirirlerse, onlara ücretlerini ödeyin. CTalâk/6)
Görüldüğü gibi ayet,
boşanan kadınlar çocuklarını emzirirlerse onların ücretlerinin verilmesini,
çocukların babalarına emretmektedir. Bu da ücretin, süt verenin hakkı olduğuna
delâlet eder. Ancak kadın ücretle emzirmek üzere akid yaparsa, yani 'Ben ücretle emziririm' derse, Çocuğun babası
da razı olursa,
ücret alabilir. Akid yapmaksızın çocuğunu kendiliğinden emzirirse, ücret alamaz. Bu,
teberru sayılır. Teberru yapan kişi ise, karşılığında hiçbir şey aîamaz.
Hz. Şuayb ve kızının ağzından ifade
edilen şu ilahî kelâm.da icare'nin meşruiyetine delildir:
O kadınlardan biri 'Ey
baba! Bunu (Musa'yı çoban olarak) ücretle tut. Çünkü o ücretle tutacağın
kimselerin en iyisi ve en emniyetli olanıdır' dedi. Babalan (Musa'ya) 'Sekiz
sene bana kendini kiralaman şartıyla şu iki kızımdan birini sana nikâh etmek
istiyorum' dedi. (Kasas/26-27)
İcare'nin meşruiyeti
hususunda birçok hadîs bulunmaktadır ki onlardan bazılarını aşağıda
nakledeceğiz.
Hz. Aişe şöyle
anlatıyor: "Hz. Peygamber ile Hz. Ebubekir, Deyloğul-ları'ndan sonra Abd
b. Adîyoğulları'ndan yol kılavuzluğunda maharetli (Abdullah b. Uraykıt adında)
bir kimseyi ücretle tuttular. Bu adam halen Kureyş kâfirlerinin dini üzere
(müşrik) idi. Fakat Peygamber ile Ebubekir onun doğruluğuna emniyet ve itimat
ettiler de develerini ona teslim ettiler ve üç gece sonra develeriyle beraber
Sevr mağarasında buluşmak üzere va'dleşip muahede yaptılar. Bu kılavuz,
Peygamber ile Ebubekir'in develeriyle üçüncü gecenin sabahında Sevr mağarasına,
onların yanına geldi. Hz. Peygamber ve Hz. Ebubekir, beraberlerinde Âmir b.
Füheyre ve kılavuz Abdullah b. Uraykıt olduğu halde yola koyulup
gittiler".
Hanzala, Râfi b.
Hadîc'e arazi kiralanması meselesini sorduğunda, Râfi cevaben 'Rasûlullah (s.a)
arazi kiralanmasından nehyetti1 dedi. Hanzala der ki: "Bunun üzerine ben
'Altın ve gümüş (para) ile arazi kiralamayı da nehyetti mi?' diye sordum, Râfi
'Altın ve gümüş (para) ile arazi kiralamakta beis yoktur' dedi".
Râfi b. Hadîc'in şöyle
dediği rivayet edilmiştir: 'Biz, Ensar'm en çok tarlası olan kimseleriydik.
Arazinin şurası bizim, şurası da işçilerin olmak üzere tarlalarımızı kiraya
verirdik. Bazen arazinin bir parçası mahsul verir, bir parçası vermezdi.
Nihayet Rasûlullah bizleri bu teminatsız kira akdinden nehyetti. Fakat gümüş
parayla arazi kiralamaktan nehyetmedi'.
Hz. Peygamber -bir
hadîs-i kudsî'de- şöyle buyurmuştur:
Yüce Allah şöyle
buyurdu: 'Üç (sınıf insan) vardır ki kıyamet gününde ben bunların hasmıyım:
Bana ismimle akid verip de sonra ahdini bozan kimse, hür bir insanı köle diye
satıp da onun parasını yiyen kimse, bir işçiyi ücretle tutup işi tam yaptırdığı
halde onun ücretini vermeyen kimse!'.
İcare'nin Rükûnlan ve
Şartları İcare'nin dört rüknü vardır:
1. Akid yapan iki kişi
2. Siga
3- Menfaat
4. İllet
Bunlar ücret veren ile
ücretle çalışandır. Bunların akid yapma ehliyetine sahip olmaları şarttır. Her
ikisi de âkil-bâliğ olmalıdır; delinin ve çocuğun yaptığı icare akdi sahih olmaz.
Çünkü deli ve çocuk mallarının velîsi değildir. Ayrıca icare akdi yapan kişiler
hacr altında olmamalıdır. Çünkü icare akdi, mal ile ilgili bir akiddir, bu
yüzden de malında tasarruf etme yetkisine sahip olan kişi ile yapılırsa sahih
olur.
Siga, icab ve kabul
demektir. Ücret veren kişiden sadır olup bedel karşılığında menfaati temlik
etmeye delâlet eden sarih veya kinayî her lafız sigadır. Meselâ kişinin 'Şu
malı sana ücret karşılığı kiraya verdim' veya 'Şu malın bir yıllık kârını,
karşılığında şunu yapman şartıyla sana mülk ettim' demesi sarih sigadır. 'Şu
kadar para karşılığında benimle otur' veya 'Bu malın kârını senin için kıldım'
gibi lafızlar ise kinayî lafızlardır. Kabul ise ücretle çalışandan sadır olan
'Kabul ettim' veya 'Ecir kıldım' gibi lafızlardır. Eğer bu hususta örf cari
olmuşsa parayı veya malı çıkarıp vermek de siga yerine geçer. Meselâ bir yere
gitmek üzere bir otobüse binen kişi şoföre 'Şu parayı, beni falan yere götürmen
karşılığında sana veriyorum' demeden, sadece parayı verse, akid sahih olur.
Parayı bu şekilde vermek sarih siga; yani icab ve kabul yerine geçer. Nitekim
günümüzde âdet bu şekildedir.
a. İcab ve kabul, birbirine muvafık olmalıdır.
Meselâ akid yapan
kişilerden biri diğerine 'Evimi sana 100 lira karşılığında kiraya verdim'
dese, diğeri de '90 lira karşılığında kabul ettim' dese, akid sahih olmaz.
Çünkü icab ve kabul birbirine muvafık değildir. Bu durum, akdin sahih olmasının
şartı olan rızanın bulunmadığına delâlet eder.
b. İcab ve kabul arasına sükût veya akidle
ilgisi olmayan bir söz girip uzun bir fasılaya sebep olmamalıdır. Çünkü icab ve
kabul arasına uzun bir fasılanın girmesi, kişinin akidden vazgeçtiğine delâlet
eder.
c. İcare akdi herhangibir şarta bağlı olmamalıdır.
Meselâ akid yapan
kişilerden biri diğerine [Şu evi, Zeyd'in gelmesi şartıyla sana kiraya
veriyorum' derse, akid sahih.olmaz.
a. İcare'nin dört rüknünden biri olan
menfaat'in birçok şartlan vardır.
Onlardan biri şer'an veya örfen maksud ve muteber olmasıdır. Meselâ binmek
üzere bir hayvanı veya arabayı kiraya vererek menfaat temin etmek şer'an
muteberdir. Karşılığında, şer'an bir kıymeti olmayan şeyi alarak malı kiraya
vermek, onu zayi etmek anlamına gelir. Şeriat ise malın zayi edilmesini
nehyetmiştir; yani bir kişi malını denize atamaz 'Bu mal benimdir, istediğimi
yaparım' diyemez. Eğer malını zayi etmeye kalkışırsa, buna mani olunur, gerekirse tazir cezasına
çarptırılır. Bu bakımdan çalgı (oyun)
aletlerini kiraya vermek caiz değildir, çünkü onlardan elde edilen menfaat
haramdır. Ruh sahibi olanların (canlıların) resmini çizmek için bir kişiyi
kiralamak veya mahrem olmayanların önünde şarkı söylemesi için bir kadın
kiralamak caiz değildir, zira bu muamele
haramdır. (Ruh sahibi
olan canlıların suretlerini
yapmak haramdır, fakat bitkiler, ağaçlar, dağlar, ırmaklar.gibi ruh taşımayan
nesnelerin resmini yapmak mubahtır). Av
veya bekçilik için köpek kiralamak caiz değildir, çünkü köpek şer'an
değersizdir. (Ancak sürü sahibi, koyunlarını kurttan
korumak durumunda kalırsa, 'Zaruretler haramları mubah kılar' kaidesine
binaen köpek kiralayabilir).
İnsanın hoşa gidecek
sözler söylemesi için adam kiralaması caiz değildir. İster ki o adamın bağırıp
çağırmasıyla mal daha fazla para etsin ve daha fazla satılsın. Süs amacıyla
dinar ve dirhemleri kiralamak da caiz değildir, çünkü bu örfen kasdedilen bir
menfaat değildir.
b. Malı kiraya veren kişi, onu teslim etme
kudretine sahip olmalıdır.
Malı kiraya veren kişi
onu teslim etme kudretine sahip olmazsa, akid sahih olmaz. Bu bakımdan kişi
gasbedilen malını gasıptan alma kudretine sahip değilse, o malı kiraya vermesi
caiz değildir.
Kaybolmuş veya zayi
olmuş bir otomobilin kiraya verilmesi sahih olmaz. Sulak olmayan, kar'ın,
yağmurun ve nem'in de yeterli olmadığı bir araziyi kiraya vermek caiz değildir.
Çünkü bu durumda malın menfaatinin teslim edilmesine güç yetmez. Menfaatin
şer'an teslim edilme kudretine sahip olunmadığı hususlardan biri de hayizlı
veya lohusa olan bir kadının, malını mescid için kiraya vermesidir. Zira
mescide hizmet etmek için mescide girmek, orada inceleme yapmak gerekir. Oysa
-kirletmeyeceğinden emin olsa bile- kadının böyle yapması caiz değildir. Çünkü
ha-yızli veya lohusa olan bir kadın ancak mescidden geçebilir; orada durup
inceleme yapamaz; yani bu durumdaki bir kadın şer'an menfaati teslim etmeye
muktedir değildir. Hayızlı veya lohusah olmayan bir kadın malını mescid İçin
kiraya verir de bu hizmet esnasında hayız veya lohusa kanı görürse, kira
muamelesi fesholur. Kur'an tâlimi de mescidin hizmeti gibidir.
Evli olan bir kadının
kocasının İznini almadan başka bir çocuğu emzirmesi veya bir hizmet için
ücretle çalışması sahih olmaz. Çünkü evli bir kadının tüm vakti kocasına
aittir. Evli bir kadının, vaktinin bir kısmını başka bir yerde sarfetmesi ancak
kocasının izniyle caiz olur. Bu bakımdan evli bir kadın, menfaati şer'an ücret
verene teslim etmeye muktedir değildir.
Kocası yanında
olmaksızın yolculuk yapmayı,veya bir yabancı erkekle başbaşa kalmayı
gerektiren bir iş için boşanmış bir kadının icar ediimesi caiz değildir. Çünkü
bu, açıkça yasaklanan bir durumdur. Bu bakımdan böyle olan bir kadın, şer'an
menfaati teslim etmekten aciz sayılır.
c. Menfaat çalışana değil, ücret verene
olmalıdır.
Bu bakımdan namaz ve
oruç gibi niyete muhtaç olan Allah'a yaklaştıran ibadetler için bir kimseyi
icar etmek (kiralamak) sahih olmaz. Çünkü burada vekalet kabul edilmez, zira
bunların sevabı/menfaati, ücret verene değîl, bu işi yapana ait olur. Namaz ve
oruç gibi ibadetler mükellefin nefsini kırıp itminan bulması için
vaz'olunmuşlardır; bunları mükelleften başkası onun yerine yapamaz. Vekaleti
kabul eden her
ibadet İçin icare
yapmak caizdir, ölü bir kişinin orucunu tutmak için diyet vermek, kurban kesmek
için ücret vermek, zekâtı hak sahiplerine dağıtmak için ücret vermek caizdir.
Çünkü mükelleften başkası da şer'an bu ibadetleri onun adına yerine
getirebilir. Farz-ı kifaye olan ve niyete muhtaç olmayan ibadetlere gelince,
eğer asılda şayi ise, yani her müsiüman bunu yapmakla mükellefse, bazı
müslümanlann bu görevi yerine getirmesiyle diğerleri mesuliyetten
kurtuluyorlarsa -meselâ cihad gibi- bu işi yapmak için başkasını kiralamak caiz
olmaz. Çünkü müsiüman cihad için savaş meydanına vardığında, cihad ona farz
olur; onun yaptığı cihadın ecri, ücret verene değil, ona ait olur. Menfaat
ücret verene değil de, çalışana ait olduğunda da icare sahih olmaz. Fakat ölüyü
yıkamak, tekfin ve teçhiz edip defnetmek gibi aslında şayi. olmayan birşey
olursa, icare sahih olur. Çünkü bunlar terekeden karşılanır, tereke yoksa
nafakasının üzerine vacib olduğu kimse yapar, o da yoksa bu görevi zengin
müslümanlar yerine getirir. Bu durumda yapılan iş için ücret almak caiz olur.
Kur'an-ı Kerim'in tamamının veya bir kısmının tâlimi de böyledir, zira burada
asıl olan öğrenmek isteyenin malına veya öğrenmek isteyen'kişinin nafakasının
üzerine vacib olduğu kimsenin malına bağlı olmasıdır. Hz. Peygamber şöyle
buyurmuştur:
Karşılığında ücret
alınmaya en layık olan şey Allah'ın Kitabı'dır.
Aslında her mükellefin
kasdedilmediği ilim öğrenmek ve kadı'hk yapmak da Kur'an tâlimi gibidir. Ezan
gibi vacib olmayan İslâmî şiarların durumu da böyledir. Bunlar ücret
karşılığında yapılabilir.
d. Kiralanan malın kendisinden (aynından) menfaat
sağlamak kasdı olmamalıdır.
Bu bakımdan
meyvelerini yemesi için bahçeyi, sütünü veya yağını alması için koyunu icare
etmek (kasden olmak kaydıyla) caiz değildir. Çünkü icar akdinde aslolan,
menfaatleri başkasına mülketmektir. Bu nedenle icar akdiyle bizzat mallar
mülkedilemez. Çünkü bu, hakikatte intifa değii, istihlaktir. Oysa icarenin
konusu intifadır. Ancak icare akdi kasden değil de tab'an bir menfaati içerirse
caiz olur. Meselâ çocuklara bakmak veya emzirmek için bir kadın kiralandığı
zaman, kadının sütü olduğu varsayılır ki bu ayn'dır. İhtiyaç ve zarurete
binaen bu akid sahihtir. Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur:
Şayet sizler için
(çocuklarınızı) emzirirlerse, onlara ücretlerini ödeyin.<Talâk/6)
Bahçesinde meyve
ağaçlan olan bir ev kiraya verilirse, icare akdi sahih olur. Çünkü meyvelerin
istihlaki menfaate tâbidir.
e. Kiralanan
şey, sıfat ve miktar bakımından taraflarca bilinmelidir. İcare Akdinin
Sahih Olmasının Şartlan
a. Kiraya verilen malın bilinmesi gerekir.
Bu bakımdan
belirtmeksizin iki evden birini kiraya vermek sahih olmaz, çünkü mal belli
değildir. Yine evsafı açıklanmadan veya evi işaret etmeden bir evi 'Sana 50
lira kira ile verdim' demek de sahih değildir. İcare'de menfaat, akdin üzerinde
yapıldığı yerdir; akdin sahih olması.için onun yeri bilinmelidir. Menfaat maddi
birşey olmadığı için ona işaret edilemez, onun yerine, zarureten malın mahalli
belirtilmelidir.
b. Menfaatin nev'i ve sıfatı ve kiralanan şeyden
nasıl menfaat elde edileceği, halkın ihtilaf etmeksizin bilebileceği ve âdeten
müsamaha edebileceği şekilde açık olmalıdır. Nitekim hangi ekinin ekileceği
açıklan-maksızın araziyi kiraya vermek caiz değildir.; zira ekinlerin toprağa
etkileri çeşit çeşittir. Ancak kiralamak isteyen kişi, tarlayı, istediği ekini
ekmek üzere kiralarsa, mal sahibi de razı olursa, akid sahih olur.
Kasdedİlen menfaat
münakaşa ve İhtilafa sebep olmayacak birşey ise -meselâ bir evi kiralarken
ailesinden kaç kişinin oturacağını, evde ne tür mobilyalar kullanacağını
açıklamak gibi- nev'in beyanı olmaksızın icare akdi sahih olur. Çünkü bunlar
halk arasında müsamaha edilen hususlardır. Ancak mutad olanın haricinde oradan
faydalanılmaya kalkışılırsa buna müsade edilmez. Meselâ bir evi kiralayıp orada
ticaret veya sanatkârlık yapmaya yeltendiğinde buna izin verilmez. Eğer evlerden
mesken veya ticaret yapmak için faydalanılan bir yerde ev kiralanıyorsa, icare
akdinin sahih olması için menfaat türünün açıklanması gerekir. Meselâ kişi bir
ev kiralarken mesken, ticarethane veya hangi sanat türünü yapacaksa onu
belirtmelidir.
c. Menfaatin miktarı bilinmelidir.
Menfaatin takdiri,
türlerinin değişmesi ile değişir. Bazı menfaat türleri zamana, bazılara
çalışmaya, bazıları da hem zamana hem de çalışmaya göre takdir edilir. Bazı
menfaat türlerinin hem çalışmaya hem de zamana göre takdir edilmesi sahih olur.
Menfaatleri zamana
göre takdir edilen ücret, başka birşeyle takdir edilemeyen menfaattir. Meselâ
evleri kiraya vermek bazen kısa, bazen uzuri olur, süt için kadın
kiralandığında kadının sütü bazen az, bazen çok olur, duvarları sıvamak için
sıvacı kiralandığında, sıvanın inceliği kalınlığı herhangi bir şekilde zabt u
rabt altına alınmayacağından, bu tür menfaatler zaman dışında herhangibir şeyle
zabt u rabt altına alınamaz. Bu yüzden Hz. Şuayb'ın dilinden şöyle buyurulmuştur:
Sekiz sene bana kendini
kiralaman şartıyla... (Kasas/27)
Burada Hz. Musa'nın
kiralanmasının menfaati zamana göre takdir edilmiştir. Hz. Şuayb onu koyun ve
benzeri işler için kiralamıştır. Koyun gütmek de kiralamanın menfaatlerinden
biridir.
Menfaat zamana göre
takdir edildiğinde zamanın belli olması şarttır. Böylece kiralayan kişi o
zamanda üzerinde akid yapılan menfaati toplayabilir, îcare akdinin müddeti,
kiralanan mala göre değişir. Meselâ arazinin 100 veya daha fazla sene için,
hayvanın 10 sene için, evin 30 sene için kiraya verilmesi sahihtir. Kiraya
verilen mala göre, kira müddeti takdir edilir. Bilirkişiler kiraya verilen
şeyin baki kalma müddetini takdir eder.
Farz olan ibadet
zamanları icare akdinde tayin edilen müddetten istisna edilir, çünkü farz olan
ibadetler zamanı geldiğinde yapılmak zorundadır. Yemek vakitleri, eğer icare
müddeti uzunsa şer'an sabit olan bayram günleri, örfen sabit olan tatil günleri
de tayin edilen müddetten istisna edilmiştir. Meselâ ücretle günlük, aylık veya
yıllık kiralanan kişi, farz ibadetlerini yerine getirir, bayram ve diğer tatil
günlerinde çalışmaz, bu zamanlar icare akdinde tayin edilen zamana dahildir; o
zamandan çıkarılamaz, ücretle çalışan kişinin parası da kesilemez. İcare akdi
yapılırken farz ibadetler için zaman ayrılacağı, bayram ve diğer tatil
günlerinde çalişılmayacağı konuşulmasa da hüküm değişmez.
Burada menfaat malum
olmakla beraber onu zamana göre takdir etmek mümkün olmaz. Meselâ bir elbise
dikmek, bir duvarı sıvamak, bir yemeği pişirmek ve benzeri şeyler için bir adam
kiralansa, adam bunları bazen uzun bazen kısa bir zamanda yapar. Bu nedenle
menfaat zamana göre değil, çalışmaya göre takdir edilir. Çünkü zaman değil,
yapılan iş bellidir.
Bir elbiseyi dikmek
veya bir otomobile binmek için, menfaatin zamana göre takdir edilmesi sahih
olur. Meselâ elbise dikmek için kişinin bir günlüğüne kiralanması caizdir.
Ayrıca elbiseyi dikmek için çalışmasına göre de ücret verilebilir. Mekke'den
Medine'ye gitmek için bir araba kiralanabilir, burada zamana değil, çalışmaya
bakılır. Ayrıca bir veya iki günlüğüne araba kiralanabilir, burada da çalışmaya
değil, zamana bakılır. Bu durumda isterse kiralayan kişi arabaya hiç binmesin,
kira zamana göre takdir edilir. Menfaatin takdiri, hem zamana hem çalışmaya
değil, zamana bakılırak yapılır. Meselâ bir kişiyi bir günde bir elbise dikmek
için veya iki günde bir duvar yapmak için veya kendisini üç günde Şam'dan
Mekke'ye götürmek İçin kiralamak sahih olmaz. Çünkü amel, bazen tayin edilmiş
vakte sığar, bazen sığmaz; burada aldatma sözkonusu olabileceğinden akid sahih
olmaz.
d. Ücret
Alışveriş akdindeki
parada şart olan şeyler, ücrette de şarttır. Çünkü ücret, mülk edinilen bir
menfaatin parası olarak ücret akdiyle tahakkuk etmiştir. Ücrette bulunması
gereken şartlar:
1. Ücret
temiz olmalıdır.
Köpek, domuz ve murdar
hayvandan elde edilen para veya murdar hayvanın tabaklanmamış derisi veya
hayvan dışkısı, ücret olarak verilemez. Çünkü bunlar necistir, necis olduğu
için de akid sahih olmaz. Hz. Peygamber'İn, köpeğin bedelini alıp-yemekten
insanları nehyettiği rivayet edilmiştir.Hz.
Peygamber şöyle buyurmuştur:
Allah ve Allah'ın
Rasûlü şarabın, meytenin, domuzun, putların alınmasını ve satılmasını haram
kılmıştır.
Sonradan necis olan ve
temizlenmesi mümkün olmayan sirke, süt, eritilmiş yağ, zeytin yağı gibi
maddelerin de ücret olarak verilmesi caiz değildir. Çünkü Hz. Peygamber necis
olan sıvı yağın dökülmesini emretmiştir.
Ebu Hüreyre'den şöyle
rivayet edilmiştir: "Hz. Peygamber'e, içine fare düşüp ölen bir yağın
durumu sorulduğunda 'Eğer yağ katı ise farenin bulunduğu kısım oyularak alınıp
atılır, gerisi yenir. Eğer yağ sıvı ise sakın ona yaklaşmayın' buyurdu".
Hz. Peygamber'in (s.a)
'Sakın ona yaklaşmayın' veya 'Onu dökün' demesi, bunların temizlenmesinin
mümkün olmadığına delâlet eder. Dolayısıyla bunları satmak ve ücret olarak
vermek caiz-olmaz.
2. Ücret, kendisinden yararlanılabilecek şekilde
olmalıdır.
Haşerat veya buğdayın
iki danesini ücret olarak vermek caiz değildir. Zarar vermesi sözkonusu
olduğundan yırtıcı hayvanların, şer'an kullanılması haram olan oyun/çalgı
aletleri, putları ve suretleri ücret olarak vermek de sahih değildir. Çünkü
bunlar kendisinde bir menfaat olmayan ve mal sayılmayan şeylerdendir. Bu
nedenle de bunları ücret olarak vermek caiz olmaz.
3. Ücreti teslim etme kudreti olmalıdır.
Havadaki kuşun, sudaki
balığın, elinde olmayan gasbedilmiş malın ücret olarak verilmesi caiz değildir.
Gasıb, gasbettiği malı ücret olarak verebilir. Mal sahibi gasbedilmiş malını
gasıbdan alabilecek durumda ise onu ücret olarak verebilir.
4. Akid yapan kişinin mülk veya velayet bakımından
yetki sahibi olması gerekir.
ıMülk veya velayet
bakımından yetkisi olmayan kişinin yaptığı akid sahih olmaz.
5. Ücret, akid yapan taraflarca malum olmalıdır.
Tamirine karşılık
evin, benzinine karşılık otomobilin, yemine karşılık binek hayvanının kiraya
verilmesi sahih olmaz. Çünkü bunlarda ücret meçhuldür. Kiralanan kişinin
çalışmasıyla meydana gelen malın bir parçasını ücret olarak vermek de meçhul
ücret türüne girer. Meselâ kişiye, bir koyunu kesip yüzmesi karşılığında
koyunun derisini veya etinin bir parçasını vermek, meçhul ücret sayılır, çünkü
derinin inceliği, kalınlığı veya etin miktarı meçhuldür. Miktarı belli buğdayı
öğütmek karşılığında çıkan unun 1/4'ini veya İ/5'ini ücret olarak vermek de
caiz olmaz. Zira unun miktarı meçhuldür.
Ayrıca ücretle çalışan kişinin onda emeği vardır. Bu nedenle de onun
ücret olarak verilmesi caiz olmaz. Nitekim Hz. Peygamber (s.a) Tahhan
kafizinden nehyetmiştir ki bu, öğütme ücreti olarak öğütülen maddeden 1 kafiz
(Uz. Peygamber döneminde kullanılan ölçek) vermenin yasak olduğuna delâlet
eder.
Ancak unun bir kısmi
karşılığında diğer daneleri öğütmek için adam kiralamak caizdir. Çünkü burada
icare akdinin sahih olmasına mani olacak bir meçhuliyet yoktur, kiralanan
kişinin emeği de kendi ücretine karışmış değildir. Eliyle veya alet yardımıyla
ekin biçen bir kişiye, mahsulün bir parçasını vermek, dernek ve benzeri yerler
için para toplayan ki-. siye, topladığı paranın % 2'sini veya daha fazlasını
ücret olarak vermek de caiz değildir. Evleri veya diğer eşyaları satan
komisyonculara, sattığı malın muayyen bir parçasını ücret olarak vermek de
sahih olmaz. İcarenin bu üç şekli de sahih değildir, zira burada ücretler
meçhuldür. Bu yolla mal kazanmak gayr-ı meşrudur; veren de alan da sorumludur.
Bu şekilde hareket ederek Allah'ın şeriatına muhalefet edenler, Allah'ın
azabından sakınsınlar. Özellikle de dine hizmet eden birtakım dernek ve
cemiyetler için toplanan malların çoğu fakirlerin, miskinlerin hakkıdır, yani
zekât malıdır. Oysa o dernek ve cemiyetler için para toplayan kişiler bâtıl
yolla o malın bir parçasını yemekte; o dernek ve cemiyetler için para toplayıp
onun bir miktarını ücret olarak almakla da güzel bir iş yaptıklarını
zannetmektedirler.
İcare, belli bir mala
bağlı ve zimmete bağlı olan icare olmak üzere iki kısımdır.
1. Muayyen
bir mala bağlı olan menfaat üzerinde yapılan icare
Meselâ kişinin 'Şu evi
sana verdim' veya 'Şu otomobili sana ücret olarak verdim' demesi veya
herhangibir şahsı bir işi yapması veya bir elbiseyi dikmesi için kiralamak,
muayyen bir mala bağlı olan menfaat üzerinde yapılan icare'dir.
2. Zimmet
icaresi
Zimmet icaresi,
zimmete bağlı olan bir menfaat üzerine vaki olan icaredir. Kişiyi, zimmetinde
sıfatlarıyla bilinen bir arabayla belli bir yere götürmek üzere kiralamak veya
zimmetinde bulunan bir arabayı belli bir müddet için kiraya vermek zimmet
icaresidir. Nitekim kiraya veren kişi, zimmette bulunan bir ameli, zorunlu
olarak işi yürütmek isteyen kiracıya lüzumlu kılmakta, o da bunu kabul
etmektedir. Günümüzde muhtelif nakil vasıtalarının icarı, zimmet icaresidir.
Çünkü burada, icare bir mala değil, zimmete bağlı bir menfaat üzerine
yapılmaktadır.
1. Kiralanan mal belli olmalıdır.
Meselâ kişinin 'Şu iki
otomobilden birini sana kiraladım' demesi sahih olmaz. Bunu daha önce de
belirtmiştik.
2. İcare akdi yapılırken icare edilen mal, icare
meclisinde hazır olmalıdır.
Meselâ kişi 'Sanaevimi
veya arabamı kiraladım' dese, bunlar akid meclisinde hazır değilseler akid
sahih olmaz. Ancak akid yapan kişiler, akidden önce onu görmüşlerse ve o mal
zamanla değişmeyen mallardan ise, icare sahih olur.
3. Akidden elde edilen menfaat tehir
edilmemelidir.
Meselâ kişi 'Evimi
sana gelecek sene için kiraya veriyorum' veya 'Kendimi aybaşında işe başlamak
üzere sana icare ediyorum' veya 'Arabamı sana yarından başlamak üzere kiraya
veriyorum' veya 'Evimi bir sene sonra başlamak üzere' veya 'Falan aydan
başlamak üzere sana kiraya veriyorum' derse, icare sahih olmaz. Ancak
kendisinde kirada bulunan mal, aynı kişi tarafından istikbal için yine
kendisine kiraya verilirse; iki müddet bitişik olursa, icare sahih olur. Zira
bu, aynı malı iki müddet için bir akidle kiraya vermek gibidir.
Zimmetteki İcare'nin Şartları
1. Ücret,
akid meclisinde-peşin olarak verilmelidir.
Zira bu
icare, menfaat bakımından
selem akdi gibidir.
Selem akdinde de paranın akid meclisinde peşin olarak teslim edilmesi
şarttır. Paranın akidden bir müddet sonra verilmesi için şart koşmak, hiç vermemek
gibidir. Ücretin akid meclisinden ayrıldıktan sonra verilmesi gerektiği
üzerinde ittifak edilse de edilmese de akid sahih olmaz.
2.
Kendisinden menfaat elde edilecek malın cinsi, türü, sıfatları açıklanmalıdır.
Nakliye şirketiyle,
kendisini belli bir yere götürmek üzere akid yapıldığında, vasıtanın uçak mı,
gemi mi, otobüs mü, münibüs mü olduğu, yeni mi, eski mi olduğu ve benzeri
sıfatlan belirtilmelidir.
Rükün ve şartlan
tahakkuk eden icare akdi tamamlanmış olur. Bu akdin neticesinde müstecir için
malın menfaati mülk olur. İcare eden kişi de ücrette tasarruf edebilir. Meselâ
arabasını kiraya veren kişi, müstecirin mülk edindiği menfaatin mukabili olarak
aldığı ücretin sahibi olur. •Zaman geçtikçe, icare edilen mal da müstecirin
elinde bulundukça, kişinin aldığı kira bedelinin bir parçasındaki mülkü,
müstecirin elinde bulunan malın menfaati karşılığı olarak istikrar bulur. Kira
müddeti sona erdiğinde, mal sahibinin, aldığı kiradaki mülkiyeti tam olarak
istikrar bulur. Kiracının maldan herhangibir menfaat elde edememesi hükmü
değiştirmez. Bu, tıpkı satılan malın, alıcının elinde zayi olması gibidir.
Ancak kiracı kiraladığı maldan bir müddet faydalanır, sonra mal işe yaramaz
hale gelirse, meselâ araba belli bir yere gitmek için kiralanır da oraya
varmadan önce bozulursa,
o mesafenin ücreti
araba sahibi tarafından ö'denir.
Arabanın bozulduğu yerden
gideceği mekâna meşakkatsiz gidilebiliyorsa veya arabayı kiralayan
kişinin o mekânda bir işi varsa, arabanın hareket ettiği yerden bozulduğu yere
kadarki mesafe . için ücret alınıyorsa,
o ücret de
önemli birşey değilse,
arabanın bozulduğu yer, âdet olarak insanlar tarafından kasdedilen bir
mevki değilse veya oradan gitmek istediği mekâna gitmek zor
ise, araba sahibine herhangibir
ücret verilmez. Bu, tıpkı malın teslim edilmeden veya menfaatinden önce zayi
olması gibidir.
Zimmet ücretinin tehir
edilmesinin caiz olmadığını söylemiştik. Meselâ kişi 'Evimi şu dirhemler
karşılığında 1 sene kiraya verdim' veya 'Şu seccade karşılığında kiraya verdim1
dediğinde, ücretin hemen verilmesi vacib olur. Çünkü mallar, tehir edilmeyi
kabul etmez. Eğer ücret zimmetli ise, meselâ kişi 'Evimi 1000 dirheme sana
ücret karşılığı verdim' derse, peşin verilmesi de, tehir edilmesi de, bir
kısmının peşin, bir kısmının tehir edilmesi de, taksitle verilmesi de caizdir.
Ancak akid esnasında tacil veya tecilden söz edilmezse, ücret muaccel olur.
İcare akdi sahih bir
şekilde yapıldıktan sonra, kiracının kiraladığı malın menfaatine sahip
olacağını söylemiştik. Ayrıca o menfaati bizzat alma yetkisine sahip olduğu
gibi başkası vasıtasıyla da alabilir. Meselâ kişi kiraladığı bir evde kendisi
oturabildiği gibi, başkasına da kiraya verebilir, isterse emanet olarak da
verebilir. Ev sahibinin kiracıya 'Evden sadece sen istifade edeceksin' şeklinde
şart koşması, icare akdini sahih olmaktan çıkarır. Bu tıpkı, satıcının alıcıya
'bu malı satmayacaksın' diye şart koşması gibidir. Kiralanan maldan kiracıdan
başkasının istifade etmesinin sahih olması için şu şartların bulunması gerekir:
1. Kiralanan maldan istifade etmesi için malın
kendisine verildiği kişi emin olmalıdır.
2. Maldan istifadesi kiracıdan fazla olmamalı
veya mala kiracıdan daha az zarar vermelidir.
Bir evi oturmak için kiralayan kişi onu ticaret veya
sanat için kullanacak bir kişiye
teslim edemez. Binmek için araba kiralayan kişi onu yük taşıyan kimseye teslim
edemez. Giymek için bir elbise kiralayan kişi onu kendinden daha şişman olan
birine giydiremez.
İcarenin şartlarından
biri yerine getirilmediğinde, akid fasid olur. Kiracının malı sahibine geri
vermesi gerekir. Eğer maldan istifade etmişse veya istifade edecek kadar bir
zaman geçmişse, ücret-i misil vermesi vacîb olur. İster zikredilen ücrete eşit,
ister ondan fazla veya az olsun.
Hanefflerin cumhuru
şöyle demişlerdir: Ücret-i misil, aralarında tayin ettikleri ücretten daha
fazla olamaz. Çünkü akid yapan kişiler bu ücret üzerinde anlaşmışlardır. Kiracı
maldan bir müddet istifade etmişse, sonra şartlarından biri yerine
getirilmediğinden akid fesholmuşsa, istifade edilenin ücret-i mislini vermek
vacib olur, geriye kalan kısım da düşer.
Ücret, bir çalışma
üzerine olursa, bu malın menfaati gibidir. Kendisini çalışmak üzere kiralayan
kişi, işin tümünü veya bir kısmını yaparsa, yaptığı kadar işin ücret-i misline
hak kazanır. Bu, yukarıda zikredilen ihtilafa binaendir.
Ücret-i misil, bu
hususta uzman olan kişilerin kiraya verilen mal veya kiralanan kişinin yaptığı
iş için o ücretin benzerini tayin ettikleri ücrettir.
Ücret-İ müsemma ise,
akid yapan kişilerin üzerinde ittifak ettikleri ücrettir. Bu ücret, bazen
ücret-i misilden fazla, bazen eksik olur. Fasid olan icare akdinde ücret-i
mislin vacib olmasının nedeni, icare'nin menfaatlerin satışı olmasıdır. Bunu
daha önce belirtmiştik. Akid fasid olduğunda, aralarında tayin edilmiş olan
ücreti vermek gerekmez, çünkü o ücret ancak akidle beraber verilir. Akid fasid
olduktan sonra ittifak edilen ücret de yok sayılır. Menfaat da satılan mal
gibidir; eğer menfaat elde edilmişse, onun bedelini vermek vacib olur ki bu da
ücret-i misildir.
Bir kişi veya bir
araba kiralyan kişi, kiraladığı kişi veya mal telef olursa veya kusurlu hale
gelirse -bu ister ondan istifade ederken olsun, ister ondan önce veya sonra
olsun- onun zamini olmaz. Bunun nedeni, onu hakkıyla kabzetmesidir. Zira ancak
onu kabzetmekle ondan istifade edebilir. Akdin amacı da ondan elde edilen menfaattir.
Kiralanan mal kiracının elinde emanettir, kiracı onu kullanırken herhangibir
aşırılık göstermemiş veya onu korumada kusur etmemiş ise, kiraladığı mala
zamin olmaz. Meselâ mesken için kiralan evde yangın çıkar da ev yanarsa, yangın
da evde yakılması âdet olan bir ateş sebebiyle ihmal ve kusur olmaksızın
çıkmışsa, kiracı o yangının zararlarına zamin olmaz. Fakat yangın, evde
yakılması normal olmayan bir ateş sebebiyle -meselâ demircilik yapmak için ateş
yakmış da- yangın çıkmışsa, kiracı yangının zararını ödemek zorundadır. Çünkü
evi, kiraladığı amaç dışında kullanmıştır. Kiracı, ihmal ve kusur nedeniyle
çıkan yangının da sorumlusudur; zararını ödemesi gerekir. Meselâ yatarken
sobayı yanık bir şekilde bırakmış da yangın çıkmışsa, yangının zararını ödemek
mecburiyetindedir. Çünkü yatarken sobayı yanar vaziyette bırakmak, ihmal ve
kusurdur. Ayrıca bu, halk arasında mutad olanın hilafına olduğu gibi şer'an da
yasaktır. Zira Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur:
Uyuyacağınız vakit
evlerinizde ateş bırakmayınız.
Ebu Musa şöyle
anlatıyor: Bir kere Medine'de geceleyin sahibinin içinde ikamet ettiği bir ev
yandı. Yangın felaketine uğrayan ev halkının hali Rasûlullah'a haber verilince,
Rasûlullah şöyle buyurdu:
Şüphe yok ki bu ateş
sizin için ancak bir düşmandır. Bu nedenle uyumak istediğiniz zaman ateşi
söndürünüz.
Kiracı, ateşi
çocukların oynayacakları bir yerde bırakır da yangın çıkarsa, yangının
zararını öder. Kötü kullanması sebebiyle kiraladığı mala gelen zararı da ödemek
zorundadır. Meselâ binmek için bir araba kiralayıp haddinden fazla hızlı
sürerse, tehlikeli yollarda kullanırsa ve araba da zarar görürse, arabayı
kiralayan kişi zararı karşılar. Korumasında kusur gösterir de kiraladığı mal
zarar görürse yine zararı ödemek mecburiyetindedir. Meselâ kiraladığı arabayı
yolun ortasına bırakırsa veya emin olmayan bir yere bırakırsa, orada da bekçi
yoksa arabaya bir zarar geldiğinde zararı öder. Fakat arabayı halkın park
ettiği bir yere bırakır da araba orada zarara uğrarsa, kiracı bu zararı ödemek mecburiyetinde değildir. Kiralanan
malın kira müddeti bittikten sonra -ister kullansın ister kullanmasın- sahibine
teslim etmeden önce mala bir zarar isabet ederse, kiracının zararı karşılaması
gerekir. Ancak kira müddeti biten malı
sahibine teslim etme imkânı bulamazsa, malı da kullanmıyorsa, mala isabet eden
zararı ödemesi gerekmez.
Ecir'in Tazminati-Zamam
Ecir, has ve müşterek
olmak üzere iki çeşittir.
1. Ecir-i Has
Ecir-i Has kiracının
bir müddet zamanla bir iş hususunda bir kişiyle anlaşma yapmasıdır -o zamanda
meydana gelen menfaat kiracının hakkıdır- veya kiracının, belli bir iş yapması
için, bu işle beraber başkasına iş yapmama şartı koşmaksızın bir kişiyle
anlaşma yapmasıdır. Meselâ fabrikada çalışan işçiler, terziler, boyacılar,
inşaatçılar, marangozlar ve müstecirin ecri altında çalışanlar ellerindeki
aletleri kasden bozup kırmazlarsa, ihmalkârlık göstermezi erse zamin olmazlar.
Ancak ellerinin altında bulunan aletler üzerinde veya yaptıkları işte
ihmalkârlığın sınırlarını aşarlarsa veya kasden bozarlarsa ya da aletleri
korumakta kusur gösterir -lerse ve işin tabiatı bakımından gerekli titizliği
göstermezlerse zamin olurlar. Çünkü kiracının eli, hükmen kendisi için
yapmakta olduğu işin üzerinde sayılır. İşçi ücret karşılığında zenaatını icra
etmek için onunla anlaşmıştır ve dolayısıyla o vekilinin yardımcısı
mesabesindedir.
2. Ecir-i
Müşterek
Ecir-i Müşterek
kiracının belli bir işi birlikte yapmak üzere başkasıyla anlaşma yapmasıdır. İş
bittiğinde ücrete hak kazanır. Kiracının, benzeri bir iş için birçok kimseyle
anlaşması veya birkaç iş için aynı kişiyle an-' laşması mümkündür. Anlaşma
yapılan kişi veya kişüer işlerini genellikle evinde veya dükkanında yaparlar.
Terzi, boyacı, ütücü," hamal, tamirci gibi ücretliler -fakihler bunlara
sanatkârlar adını verirler- ellerindeki aletleri korumak hususunda ihmalin
sınırlarını aşmaz ve titizlik gösteriri erse, onların zamini olmazlar. O
mallar, kiracının elinde emanettir, onu korumayı tatavvu olarak almış
bulunuyor. Ücret ise korumanın değil, çalışmanın karşılığıdır. Ayrıca
ücretlinin malı alıp kullanması, müstecirin menfaati içindir. Bu bakımdan
ihmal ve kusur göstermedikçe zamin olmaz.
Ebu Hanife'nin
arkadaşlarından Ebu Yusuf ve İmam Muhammed (r.a) 'Müşterek ecir, elinin
altındaki malı telef ederse zamin olur. Ancak malın helaki, yangın ve su
baskını gibi genel bir sebepten olursa ve ondan da korunma imkânı yoksa zamin
olmaz. Fakat korunma imkânı olan sebeplerden ötürü mal helak olursa, zamin
olur' demişlerdir.
Onların amacı halkın
maslahatını korumaktır. Çünkü sanatkârlar kendilerine teslim edilen malların
zamini olmazlarsa, onları korumakta
gevşek davranırlar,
onları korumak hususunda itina göstermezler. Halkın da onlara ihtiyacı vardır.
Bu durumda halkın maslahatı gereği, onları zamin kılmak uygun olur. Zira onları
zamin kılmak, onları halkın mallarını muhafaza etmeye sevkeder.
Günümüzde Ebu Yusuf ve
İmam Muhammed'İn bu görüşüyle amel etmek daha uygundur.
İcare ve hükümleri
bazı durumlarla sona erer ki bunları şöyle sıralayabiliriz:
1.
Feshetmekle .
İcare akdi
tamamlandıktan sonra,
taraflardan biri onu
özürsüz olarak feshedemez. İcare akdinin feshedilmesi ancak şu
sebeplerle olur:
.a. İcare
edilen malın helak olması
Belli bir evi veya
arabayı kiraladıktan sonra, ev yıkılır, istifade edilmeden önce araba kaza
geçirirse icare akdi fesholunur. Çünkü üzerinde akid yapılan ev yok olmuş,
araba kendisinden istifade edilmeyecek duruma gelmiştir. Bu da kiralanan malın
telef olması gibidir. Fakat kiralanan maldan bir müddet istifa edildikten
sonra mal telef olursa veya istifade edilemeyecek duruma gelirse, telef olduğu
veya istifade edilemeyecek duruma geldiği andan itibaren icare fesholur, mal
sahibi kullanılan zaman için ücret-i misil alır. Ancak üzerinde,ittifak
ettikleri kira parasından kullanılan zamanı düşer. İcare, zimmet icaresi ise,
meselâ bir kişi zimmette olan bir araba ile kendisini muayyen bir yere götürmek
üzere araba sahibiyle icare akdi yapmışsa, araba sahibi de arabayı getirip
hazır ettikten sonra araba kaza geçirip kullanılmayacak hale gelmişse, icare
akdi fesholunmaz. Bu durumda arabasını kiraya veren kişi, başka bir araba temin
etmek mecburiyetindedir. Burada arabadan bir müddet istifade edilmiş olması
hükmü değiştirmez. Çünkü kendisi için akid yapılan arabanın kullanılmaz hale
gelmesinden dolayı akid fesholunmamıştır.
Zira akid belli bir
araba üzerine yapılmamıştır. Akid, zimmete bağlı olan bir araba için
yapılmıştır, arabayı değiştirmek her zaman mümkündür. Ücretle tutulan kişi de
kiraya verilen mal gibidir. Meselâ belli bir kişi bir iş yapmak üzere kiralanır
da o kişi akidden sonra ölürse veya işi yapamayacak derecede hastalanırsa, icare akdi fesholunur. Fakat icare, zimmet
icaresi olursa, kiralanan kişi o işi yapacak başka bir
kişiyi getirirse, kişinin ölmesi veya hastalanmasıyla icare akdi
fesholunmaz. Çünkü başka biri vasıtasıyla da olsa işin yapılması mümkündür.
b. Kiralanan malı, zamanında teslim etmemek
Kiralanan şey bizzat
malın kendisi ise ondan istifade etmek de bir müddete bağlıysa, müddet bittiği
halde mal kiracıya teslim edilmemişse, icare akdi fesholunur, çünkü kendisi
için akid yapılan mal kabzedilme-den önce fevtolmuştur. Zimmet icaresinde de
durum budur; yani malını kiraya veren kişi, üzerinde anlaşılan vakitte malı
teslim etmemişse icare akdi fesholunur. Ancak kiraya verilen malın belli bir
müddet içinde teslim edilmesi şart değilse, ondan istifade etmek de belli bir
zamana mahsus değilse, kiracının da o malı belli bir vakit için kiralamakta
özel bir amacı yoksa, icare akdi fesholunmaz. Zira bu ertelenmiş bir borç
gibidir. Nitekim sahibi, kiraya verilen malı, kira süresinin bir kısmı
geçtikten sonra getirip hazır etse, akid geçen zaman yüzünden fesh olmaz. Kiralayan
kişi geri kalan zamanı kabul edip etmemekte muhayyerdir; yani isterse kabul
eder ve ücretini verip onu çalıştırır. Menfaat belli bir işle sınırlıysa ve
işin yapılacağı kadar bir zaman geçmesine rağmen hâlâ kiralanan şey teslim
edilmemişse, yine icare akdi feshedilmez; zira akid zamana değil, menfaate
bağlıdır. O menfaati elde etmek imkânsız hale gelmediği için icare akdi
feshedilemez.
a. Kiraya verilen malın, kiraya veren kişinin
mülkünden çıkması icare akdini feshetmez.
Meselâ evini bir sene
müddetle kiraya veren kişi, sonra evini hibe ederse veya satarsa, icare akdi
fesholunmaz. Çünkü icare akdi, menfaat üzerinedir, malın satılması menfaate
mani değildir. Evin satılması veya hibe edilmesiyle evin mülkiyeti başkasına
geçer, fakat evin menfaati ona geçmez. Evden istifade hakkı müddeti sona erene
kadar kiracıya aittir, kiracının müddeti bittikten sonra ev, yeni sahibine
teslim edilir. Fakat evi alan kişi, evin kirada olduğunu bilmiyorsa veya evin
kirada olduğunu bilmekle beraber kira müddetlini bilmiyorsa, alışveriş akdini
feshedebilir.
b. İcare akdi yapan kişilerden birinin veya her
ikisinin ölmesiyle icare akdi fesholunmaz.
İcare
Bu durumda akid,
müddetinin sonuna kadar devam eder, çünkü bu, alışveriş akdi gibi lüzumlu olan
bir akiddir. Ölen kişinin yerine varisi geçerek malın menfaatini alır.
c. Kendisi
için akid yapılan malın dışındaki bir özürden dolayı da icare akdi fesholunmaz.
Meselâ şoförü olduğu
arabasını kiraya veren kişi hastalanır da kiracıyı va'dettiği yere
götüremeyecek duruma gelirse, icare akdi fesholunmaz. Çünkü başka bir şoförle
de arabadan istifade etmek mümkündür. Sefere çıkmak için bir araba kiralayan
kişi, sefere çıkamazsa veya bir evi kiralar da sonra sefere çıkmak zorunda
kalırsa, icare akdi fesholunmaz. Çünkü kendisi için akid yapılan malda bir
eksiklik meydana gelmemiştir; malı kiralayan kişi, ondan istifade etmek üzere
kendisine bir vekil tayin edebilir.
İcare akdi, kendisi
için akid yapılan menfaat elde edildikten sonra hükmen sona erer; yani menfaatin
elde edilmesi bir çalışmaya bağlıysa, bir zamana bnğlıysa, çalışma
tamamlandıktan, zaman geçtikten sonra icare akdi sona erer. Kiracı, kira
müddeti bittikten sonra malı kullanırsa, onun ücret-i mislini vermek
mecburiyetindedir. Kendisi için akid yapılan menfaat elde edildikten sonra,
maldan ne kadar istifade edilirse o kadar ücret-i misil verilir ve malın da
zamini olur. Çünkü malı, akidsiz olarak kullanmıştır. Bir arazi belli bir ekin
ve belli bir müddet için kiralanır da müddet bittiği halde ekin biçilecek hale
gelmezse, arazi sahibinin 'Ekinini
arazimden kaldıracaksın1 diye kiracıyı zorlaması doğru değildir. Zira burada
kiracının zararı sözkonusudur. Ancak kiracı, o fazla müddet için ücret-i misil verir. Fakat arazinin zamini olmaz, çünkü araziyi kullanmada saldırganlık
sözkonusu değildir.
1. Hıyar'ul-Meclis ve Hıyar'uş-Şart
İcare akdinde
hıyar'ul-meclis ve hıyâr'uş-şart sözkonusu değildir. Zira icare akdi; mallarla
değil, malların menfaati eriyle ilgili olduğundan aldaima içeren akidlerdendir.
Akid esnasında ise bu menfaatler bulunmamaktadır. Ayrıca bu muamele, halkın bu
muameleye olan ihtiyacı nedeniyle meşru kılınmıştır. Muhayyerlik bulunması da
bir bakıma halkın aldatılması sayılır. Bu nedenle icare akdinde muhayyerlik
yoktur. Eğer icare akdinde muhayyerlik olursa, aldatmanın yanma ikinci bir
aldatma daha getirilmiş olur. Oysa birden fazla aldatma olması halinde
akidlerin sahih olmadığı herkesin malumudur.
2. Hıyar'ul-Ayb (kusur nedeniyle muhayyerlik)
Kusur nedeniyle
muhayyerlik, ayn'ın bizzat kendisinde sabit olur. İcara (kiraya) verilmiş
ayn'da bir kusur meydana gelirse ve bu kusur da ayn'ın menfaatini azaltırsa,
meselâ kiraya verilen arazinin suyu kesilirse veya kiraya verilen arabanın
tekerleri çalışmazsa, malını kiraya veren kişi de bu kusurları ortadan
kaldırmazsa, kiracı isterse akdi devam ettirir, isterse de fesheder. Ancak bu
arada geçen zaman, ücret ödemeyi gerektiren bir zamansa akidde belirtilen
ücretin, o zaman dilimine düşen miktarını vermek mecburiyetindedir.
Zimmetteki icarda ise
ayıb (kusur) nedeniyle muhayyerlik sabit olmaz. Meselâ kişi bir ayn'ı' kiraya
verir, ayn'ı alan şahıs da zimmette kasdedilen menfaatleri ondan sağlarsa,
sonra ayn kusurlu hale gelirse, ayn'ı kiraya veren kişinin, onun yerine başka
bir ayn getirmesi vacib olur. Çünkü zimmette olan akid, sağlamlık sıfatıyla
kayıtlıdır. Malını kiraya veren kişi ise sağlam mal getirmemiştir. Malı
kiralayan kişi, getirilen mala razı olmazsa, zimmette takarrür eden yerine
dönüşür;- zimmetteki akid fesholunur.
Malını Kiraya
Veren Kişiyle Kiracının,
Malın İade Edilmesi veya
Telef Olması Hususunda İhtilaf Etmeleri
Kiraya verilen mal
telef olsa veya kiracının dindeyken kusurlu hale gelse, kiracı da malın semavî
bir afetle telef olduğunu veya normal bir şekilde çalıştırırken kusurlu hale
geldiğini iddia etse, buna karşılık mal sahibi
de malın, kiracının
malı korumada ihmal
göstermesi veya normalin dışında
çalıştırması nedeniyle telef olduğunu veya kusurlu hale geldiğini iddia etse,
yeminle beraber kiracının sözüne itibar edilir. Zira malını kiraya veren kişi,
kiracının saldırgan olduğunu iddia etmekte, kiracı ise bunu inkâr etmektedir.
Burada aslolan, saldırganlığın bulunmaması, zimmetin tazminattan beri
olmasıdır. Bu bakımdan asl'a yapışan kişinin sözüne yeminle beraber itibar
edilir.
Malını kiraya veren
kişi ile kiracı, malın iade edilip edilmediği hususunda ihtilaf ederlerse,
meselâ kiracı, kiraladığı hayvanı mal sahibine iade ettiğini iddia ederse, mal
sahibi de bunu inkâr ederse, yeminle beraber mal sahibinin sözüne itibar
edilir. Çünkü kiracı, menfaatlenmek için malı kiralar. Burada aslolan malın iade
edilmemesidir. Kiracı, malı iade ettiğini iddia etmektedir. Bu durumda asl'a
yapışarak malın iade-edildiğini inkâr eden kişinin sözü, yeminle beraber kabul
edilir.