NEZİRLER.. 2
Nezr'İn
Meşru Olduğunun Delilleri 2
Nezr'in Hükmü. 2
Nezr'in
Çeşitleri 2
Nezr'in
Hükümleri 2
Nezr'in
Şartları 3
Sahih
Olan Nezr'in Üzerine Terettüb
Eden Hususlar 3
Mutlak Nezr'in
Vakitle Sınırlı Olmaması 4
Nezrin lügat mânâsı,
hayırlı ve kârlı bir va'dde bulunmaktır. Nezrin şer'î (ıstılahı) mânâsı ise
özellikle hayırlı bir va'dde bulunmaktır.
Nezr fakihlerin
ıstılahında ise şer'an kendisine vacib olmayan Allah'a yaklaştırıcı bir ameli
kişinin kendisine mecburi kılmasıdır.
Nezr'in meşruiyetine
ve yerine getirilmesinin gerekli olduğuna Kur'an ve Sünnet delâlet etmektedir.
(O kullar) adaklarını (=nezr) yerine
getirirler ve kötülüğü yaygın olan bir günden korkarlar.
(İnsan/7)
Adaklarını (=nezr)
yerine getirsinler.
(Hac/29)
Hz. Peygamber de şöyle
buyurmuştur:
Kim Allah'a itaat olan
birşeyi yapmayı nezretmişse nezrini yerine getirsin, Kim de Allah'a isyan olan
birşeyi yapmayı nezretmişse nezrini yerine getirmesin.
Sonra onların ardından
öyle bir kavim gelecek ki onlardan şehadet etmeleri istenmeden şehadet
edecekler, hıyanet edecekler, kendilerinde hiçbir eminlik bırakmadıklarından
dolayı kimse tarafından kendilerine itimad edilmeyecektir. Artık bunlar
arasında tıkabasa yemek, içmek, semizlemek hayatın gayesi olup çıkacaktır.
Nezr'in, Allah'a
yaklaştırın ibadet çeşitlerinden biri olduğu bilinmektedir. Bunun için
fakihler 'Kâfirin nezr'i sahih olmaz' demişlerdir. Kişinin, nezrederek bir
ameli kendisine zorunlu kılmasından, o ameli nezret-meden yapması daha
efdaldir. İnsanın Allah'a yaklaşmak için verdiği sadaka, nezrederek kendini
mecbur ettiği sadakadan daha üstündür.
Abdullah b, Ömer şöyle
demiştir:
Birgün Hz. Peygamber
bizleri nezr'den nehyetmeye başladı ve 'Muhakkak ki nezr, (kaderden) hiç
birşeyi geri çevirmez. Ancak nezr sebebiyle cimri olan kimseden mal çıkarılır'
buyurdu.
Nezr üçe ayrılır:
1. Öfke anında yapılan nezr (=nezr-i leccac)
Meselâ kişinin öfkeli
olduğunda 'Eğer falan kişiyle konuşursam, Allah için 1 ay oruç tutmak üzerime
borç olsun' demesi bu tür nezirdendir.
2. Mükâfat
nezr'i
iMeselâ kişinin 'Eğer
Allah benim hastama şifa verirse bir koyun sadaka vermek nezr'im olsun' demesi
de bu tür nezirdendir.
3. Mutlak nezr
Bu herhangibir şeyden
kaynaklanmayan, sırf Allah'a yaklaşmak için nezredilen bir ameldir.
Meselâ 'Perşembe günü
oruç tutmayı nezrediyorum' demek, bu tür nezirdendir. Mükâfat ve mutlak
nezir'e, nezr-i teberrur da denir. Nezre-den kişi bununla birr'i, iyiliği,
Allah'a yaklaşmayı kasdettiği için ona bu isim verilmiştir.
Öfke anında yapılan
nezr'in (=nezr-i leccac) hükmü, fiilin yapılması kendisine bağlanan şey meydana
geldiğinde, nezreden kişinin nezrini yerine getirmesidir. Eğer nezrini yerine
getirmezse yemin kefareti vermesi gerekir. Çünkü nezrin bu çeşidi, kişinin
kendisine zorunlu kılması açısından bakıldığında, nezr'e benzemektedir.
Birşeyden kaçınmaya vesile olmak açısından bakıldığında ise yemine
benzemektedir. Bu yüzden kişi ister nezrini yerine getirir, isterse kefaretini
verir. Bunun delili, Hz. Peygamber'in şu hadîsidir:
Nezr'in kefareti,
yeminin kefareti gibidir.
İmam Nevevî şöyle
demiştir: 'Cumhur, bu tür nezr'i nezr-i leccac kabul etmiştir'.
Mükâfat nezri'nin
hükmü ise şudur: Nezrin kendisine bağlandığı şey olduğunda, nezr'in yerine
getirilmesi farz olur. Onun yerine başka birşey yapmak yeterli olmaz. Bunun
delili şu ayettir:
Adaklarını (nezr)
yerine getirsinler.
(Hac/29)
Hz. Peygamber de şöyle
buyurmuştur:
Allah'a itaat olan
birşeyi nezreden kimse nezrini yerine getirsin.
Nezri mutiakm hükmü
ise şudur: Mutlak olarak nezr yapan kişinin, nezrini yerine getirmesi vacibdir.
Delili ise diğer nezr çeşitlerinin delilleridir. Ancak kişinin bir nezr'i,
yerine getiremeyeceğini zannettiği zamana
kadar geciktirmesi
caizdir. Böyle bir duruma geldiğinde, onun hemen yerine getirilmesi gerekir.
Nezr~i mutlak yerine yemin kefareti vermek yeterli olmaz. Çünkü bu nezirde
yemin mânâsı yoktur.
Nezr'in şartlan, nezreden
açısından üçtür:
1. Müslüman olmak.
Kâfirin nezr'i sahih
olmaz. Çünkü kâfir, Allah'a yaklaştırıcî bir ibadete ehil değildir.
2. Mükellef olmak.
Çocuk ve deli'nin
nezr'i sahih olmaz. Çünkü bunlar ibadetle mükellef değildir. Yaptıkları nezr'i
yerine getirmediklerinde sorumlu olmazlar.
3. Kişinin kendi iradesiyle nezr yapmış olması.
Bu nedenle zorlanan kişinin nezr'i sahih olmaz. Nitekim Hz. Peygamber şöyle
buyurmuştur:
Hata, unutkanlık ve
zorla yaptırılan şeylerin günahı ümmetimin üzerinden kaldırılmıştır.
Nezr'in, nezredilen
açısından da iki şartı vardır:
1. Yapılan
nezr, Allah'a yaklaştırıcı bir ibadet olmalıdır.
Bu bakımdan mubah olan
şeylerde nezr olmaz. Çünkü mubahları yapmak veya yapmamakta, günah veya sevap
sözkonusu değildir.
Meselâ yemek yemeyi
veya uyumayı nezreden kişinin bunu yerine getirmesi gerekmez.
Bunun delili, İbn
Abbas'm rivayet ettiği şu hadîstir: Hz. Peygamber hutbe okurken ayakta duran
birini görerek 'Bu ne yapıyor?' diye sordu. Sahabîler (Bu Ebu İsrail'dir.
Oturmamak, konuşmamak, gölgede durmamak ve oruç tutmak üzere nezretmiştir'
dediler. Bunun üzerine Hz. Peygamber şöyle buyurdu: 'Ona söyleyin otursun,
konuşsun, gölgeye gitsin ve orucunu tamamlasın'.
Oruç tutmak ibadet
olduğu için Hz. Peygamber ona orucunu tamamlamasını emretmiştir. Çünkü
nezredilen, ibadet olursa onu yerine getirmek vacibdir.
Kati ve zina. gibi
haram olan şeylerde nezr yoktur. Revatib sünnetleri terketmek gibi mekruh
şeylerde de nezr yoktur. Çünkü haram veya mekruhu yerine getirmekte Allah'ın
nzası sözkonusu değildir. Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur:
Allah'a isyan
hususunda nezr yoktur.
..Allah'a isyan olan
birşey yapmayı nezreden kişi, nezrini yerine getirmesin.
Nezr, ancak Allah'ın
rızasına uygun olan şeylerde vardır.
2. Nezredilen şey farz-ı ayn olmamalıdır.
Meselâ öğle namazını
kılmayı veya malın zekâtını vermeyi nezretmek, batıl bir nezr'dir. Çünkü
bunları yapmak zaten farz'-ı ayn'dir. Ancak farz:i kifayelerde nezr
yapılabilir. Meselâ kişi bir cenaze namazı kılmayı veya farz-ı kifaye olan bir
sanatı öğrenmeyi nezredebilir; zira bunları nezreden kişi, bunları farz-ı
kifaye olmaktan çıkarıp kendisi için farz-ı ayn yapmıştır.
Yapılan nezr sahih
olduğunda, o nezr'in yerine getirilmesi gerekir. Mutlak nezirde ise farz olur.
Eğer kişi herhangibir keyfiyet ve sayıya bağlamadan mutlak olarak namaz
nezrederse, iki rekât namaz kılması va-cib olur. Çünkü şer'an en az iki rekâta
namaz denilmektedir. Eğer kişi ayakta kılabiliyorsa bu nezrini, ayakta kılarak
yerine getirmelidir. Fakat belli bir rekât sayısı tayin eder veya oturarak
namaz kılmayı nezrederse,
nezrettiği gibi
yapması farz olur. Ancak oturarak kılmayı nezreden kişi, ayakta kılarsa bu daha
efdaî olur. Mutlak olarak oruç tutmak nezredilirse, en az 1 gün oruç tutmak
vacib olur. Eğer tahdid etmeksizin birkaç gün oruç nezredilirse, en az 3 gün
oruç tutulması gerekir. Çünkü çoğulun en azı üçtür. Sadaka vermeyi nezreden
kişi, en az sadaka sayılacak birşeyi kendisine zekât düşen kimselere
vermelidir. Eğer nezr'i, belli bir zamana, belli bir sayıya veya belli bir
keyfiyete bağlarsa, ona göre hareket etmesi vacib olur. Belli bir memleketin
halkına sadaka vermeyi nezreden kişi, sadakayı bizzat onlara vermelidir. Başka
bir memleketin halkına vermesi yeterli olmaz. Mescid-i Haram, Mescid-i Nebevi
veya Mescid-i Aksa1'dan birisinde itikafa girmeyi nezreden kişi, nezrettiği
mescidde itikafa girmelidir. Bu üç
mescid, diğer mescidlerden
üstündür. Bunun delili,
şu hadîstir:
Binekler ancak üç
mescid için hazırlanır: Mescid-i Haram, Mescid-i Nebevi ve Mescid-i Aksa!
Bu üç mescidden başka
bir mescidde itikafa girmeyi nezreden kişi, herhangibir mescidde itikafa
girebilir. Çünkü diğer mescidlerdeki itikafın nezri eşittir. Hac veya umre
yapmayı nezreden kişinin, bunu bizzat yapması gerekir. Eğer bizzat yapmaktan
aciz ise, hac veya umre yapabilecek bir kişiyi, ücretini vererek kendi yerine
göndermelidir. Nitekim eda etmekten aciz olunduğunda farz olan hac için de
böyle yapmak vacibdir.
Nezredilen şeyin,
çabukça yerine getirilmesi mendub'dur. Hac veya umre yapma imkânına sahip
olduğu halde tehir eden ve bu sırada da ölen kişinin yerine hac veya umre
yapabilecek bir kişinin gönderilmesi gerekir. Bu kişinin ücreti de ölenin
malından verilir. Çünkü kendisine farz olduğu ve imkânı da olduğu halde onu
yerine getirmemiştir. Hac veya umre yapacak imkâna sahip olmadan ölen kişiye
bir sorumluluk yoktur. Çünkü burada herhangibir kusur sözkonusu değildir. Yaya
olarak haccetmek veya umre yapmak üzere nezreden kişinin, eğer yürüyecek gücü
varsa yürüyerek gitmesi farz olur. Çünkü bunu, kendi üzerine farz kılmıştır. Bu
tıpkı peşpeşe oruç tutmayı nezretmek gibidir. Eğer yürüyerek hac veya umre
yapmaya gücü yoksa, yürümesi farz olmaz.
Ukbe b. Âmir şöyle
rivayet etmiştir: "Kızkardeşim (Ümmü Hibban), Beytullah'a kadar yalınayak
olarak yürümeyi nezretmiş ve (zayıflığından şikayet ederek) bu meselenin,
kendisi için Hz. Peygamber'e sorulmasını bana söylemişti. Ben Peygamber'den bu
meseleyi sorup fetva istediğimde Hz. Peygamber 'Önce yaya yürüsün, (sonra
devesine) binsin' buyur- * du".
Kişi deve, sığır,
koyun ve keçi gibi evcil hayvanlardan birini hediye etmeyi nezrederse veya
herhangibir malı Mekke'ye götürmeyi nezrederse, o malı götürüp Mekke'deki
fakirlere vermesi farz olur. Bu fakirler Mekkeli olabileceği gibi, Mekke'ye
dışardan gelmiş de olabilirler.
Başka bir şehirde
koyun kesip dağıtmayı nezreden kişinin, o şehire gidip koyun kesmesi ve etini
dağıtması farz olur.
Sal inlerin mezarları
üzerine yapılmış kubbelerde yakılmak üzere bir mum nezreden kişi, bu nezriyle
oradaki insanların aydınlanmasını kastederse nezr'i sahih olur. Fakat sadece
kabir üzerinde yanmasını kasde-derse, nezr'i sahih olmaz. Çünkü kabirdeki
kişinin ışığa ihtiyacı yoktur. Eğer kabrin yerine veya kabre veya kabirde yatan
kişiye saygı göstermeyi veya orada yatan kişiye yaklaşmayı kasdederse, nezr'i
batıldır.
Nezr-i mutlak, geniş
vacib gibidir; yani yerine getirme fırsatına sahip olunduğu müddetçe
ertelenebilir. Ancak nezri, hemen yerine getirmek sünnettir. Eğer nezr belli
bir zamana aitse, o zamanda yerine getirmek farzdır. Özürsüz olarak terkeden
kişi günahkâr olur. Ayrıca nezrini kaza etmesi gerekir. Bir özürden ötürü
nezrini tehir eden kişi günahkâr olmaz. Ancak fırsat bulduğunda kaza etmesi
gerekir.
Allah hakikati daha
iyi bilir.