SARF. 2
Sarfın Mânâsı 2
Sarf Akdinin
Sahih Olmasının Şartlan. 2
Değiş-Tokuş
Edilen Malı Teslim
Almadan Önce Onda Tasarruf Etmek 3
Değiş-Tokuş
Edilen Malı Gördükten
veya Ayıbına Muttali Olduktan Sonra
Pişman Olmak. 3
Sarf birçok mânâya
gelir. Onlardan biri fazlalıktır, bundan ötürü de nafile namaza sarf
denilmiştir, çünkü o farzın üzerine bir fazlalıktır. Hz.
Peygamber şöyle buyurmuştur:
Müslümanların zimmeti
birdir (bir müslümanin, kafire verdiği ahd ve eman bütün müslümanlarca
sahih ve muteberdir).
O zimmeti müslümanların
mertebece ednası bile üzerine alıp muhafazasına ve
gereğine çalışır. Kim babasından başkasına nisbet idda eder yahut kendi
hamilerinden başkasına mensubiyet davasında bulunursa, Allah'ın, meleklerin ve bütün
insanların laneti onun üzerine olsun. Kıyamet gününde Allah o kimseden hiçbir
adi ve hiçbir sarf kabul buyurmaz.
Görüldüğü gibi hadîste
adi farz, sarf da nafile mânâsında kullanılmıştır. Sarfın diğer mânâları da
reddetmek, defetmek, nakletmek, tahvil yapmaktır. Kur'an'da
şöyle buyurulmuştur:
Bunun üzerine rabbi, YusuPun duasını kabul etti ve onların hilesini
ondan defetti (=fe sarafe).
(Yusuf/34)
.Sarf kelimesi ayette
def mânâsında kullanılmıştır.
Anlamayan bir topluluk
olmaları nedeniyle Allah kalplerini (imandan) çevirmiştir (=sarafe).
(Tevbe/127)
Bu ayette sarafe kelimesi, çevirmek anlamında kullanılmıştır.
(Ey Rasûlüm!) Zikret o zamanı ki cinlerden bir taifeyi Kur'an dinlemeleri için sana yöneltmiştik (=sarafnâ).
(Ahkaf/29)
Bu ayette ise sarf
kelimesi, yöneltmek anlamında kullanılmıştır.
Sarfın ıstılahı mânâsı
ise paranın para ile satılmasıdır. Buradaki para-'dan maksat altın ve gümüşten
yapılan dinar ve dirhemler ve bunların eritilmiş veya eritilmemiş asıllarıdır.
Günümüzde kullanılan paralar da altın ve gümüş hükmündedir. Çünkü bu paralar
alışverişlerin vesikasıdır. O paraların karşılığında devlet hazinelerinde o
kadar altın muhafaza edilmektedir. Günümüzdeki paralarla alışveriş yapmak da
dinar ve dirhemle alışveriş yapmak gibidir. Bu paralan birbirleriyle
değiş-tokuş etmek bey kelimesiyle de sar/kelimesiyle de ifade edilebilir.
Meşruiyeti Bakımdan
Sarraflık
Sarf caiz ve meşru bir
akiddir. Onun meşruiyetinin hükmü, mutlak alışverişin
hükmü gibidir. Sarfın meşruiyetine dair birçok hadîs ve eser varid olmuştur. Onların bir kısmı ileride zikredilecektir.
Müslümanlar da sarfın meşru olduğunda icma
etmişlerdir.
.
Sarfın tarifinden onun
ribalı bir akid olduğu
anlaşılmıştır. Çünkü her iki bedel de para olmaları açısından ribalı mallardandır. Bu, akdin sarf adı altında sebebidir.
Bu nedenle de onun birtakım özel şartları vardır ki bunlar ribalı
muamelelerin sahih olması için gerekli şartlardır. Bunları ayrıntılı olarak
izah etmiştik. Burada onları tekrar etmeye gerek yoktur. Ancak sarfla ilgili
olan hususları kısaca izah edeceğiz:
1. Para,
aynı cinsten olursa aralarında denklik olmalıdır.
Altınla altın veya
gümüşle gümüş değiş-tokuş edildiğinde aralarında eşitlik olmalıdır. Ayarlarının
değişik olması, birinin işlenmiş diğerinin işlenmemiş olması dikkate alınmaz.
Ancak altınla gümüş değiş-tokuş edilirse, aralarındaki fazlalık caizdir.
Cinsleri ayrı olduğunda tartılmadan da değiş-tokuş edilebilir. Meselâ
değiş-tokuş yapanlardan biri diğerine 'Şu altını elindeki gümüşlere mukabil
sattım' dese, diğeri de 'Kabul ettim' dese, akid
sahih olur. Bunlar delilleriyle beraber liiba. bahsinde
geçmişti. Günümüzde kullanılan paralar da dirhem ve dinarlar gibidir. Onlar da
çeşitlerine göre eşit şekilde değiş-tokuş edilir.
2. Akidde zaman şartı
olmamalıdır.
Değiş-tokuş edilen
malların birinin veya ikisinin akidden sonra verilmemesi
gerekir. Meselâ kişi 'Bana 1 dinar karşılığında 10 dirhem ver. Ancak ben 1
dinarı bir saat sonra vereceğim' dese, diğer kişi de 'Kabul ettim' dese, akid sahih olmaz. Çünkü dinar ortada yoktur.
Ebu'l-Minhal şöyle anlatıyor:
"Şerik, (ödenmesi) hac mevsiminde yahut hacca kadar tehirli olarak bir
gümüş satmıştı. Müteakiben bana gelip haber verdi. Ben 'Bu iyi olmayan bir
iştir' dedim. Kendisi de 'Ben onu (bu şekilde) çarşıda sattım da hiç kimse
benim bu işimi reddetmedi' dedi. Bunun üzerine ben, Berâ
b. Azib'e giderek bu meseleyi sordum. Bera şöyle dedi: Peygamber (s.a) Medine'ye geldiğinde biz
bu şekilde satış yapmaktaydık. Peygamber 'Elden ele olursa bunda bir sakınca
yoktur. Veresiye olanına gelince, işte o ribadır'
buyurdu. Sonra da sen Zeyd b. Erkam'a
sor, çünkü o benden daha büyük ticaret sahibi idi' dedi. Akabinde ben Zeyd'e gidip bu meseleyi sordum, Zeyd
de aynısını söyledi".
Bu hadîsin diğer bir
versiyonu da şöyledir: Berâ b. Azib'e
sarraflığın hükmünü sordum. Bera 'Zeyd
b. Erkam'a sor, çünkü o daha iyi bilir' dedi. Bunun
üzerine ben, Zeyd b. Erkam'a
da aynı şeyi sordum. Zeyd de 'Berâ'ya
sor, çünkü o daha iyi bilir1 dedi. Sonra ikisi de 'Rasûlullah
(s.a) gümüşü, vadeli borç olarak altına mukabil satmayı nehyetti'
dediler.2
3. Değiş-tokuş edilen mallar akid
meclisinde teslim edilmelidir.
Akid yapan kişiler değiş-tokuş ettikleri malları birbirlerine
akid meclisinden ayrılmadan önce teslim
etmelidirler. Bu mallar ister aynı cinsten olsun, ister olmasın hüküm değişmez.
Değiş-tokuş edilen mallar elden ele verilmelidir. Eğer biri yere bırakır,
diğeri de yerden alırsa akid sahih olmaz. Çünkü
burada esas olan elden ele ahp vermektir. Malların
meclisten ayrılmadan verilmesinden maksat, tarafların birbirinden ayrılmadan
önce vermeleridir. Ancak akid yapan iki kişi
beraberce aynı yöne doğru giderlerse, biri yönünü değiştirinceye kadar meclis
devam eder. Malları elden ele vermenin şart olduğuna şu hadîs delâlet
etmektedir:
Ortada olmayan bir
malı hazır olan malla değişmeyin.
Daha önce
zikrettiğimiz bir hadîste geçen 'Elden ele' ibaresi de buna delâlet etmektedir.
Hz. Ömer'den mevkuf olarak rivayet edilen bir hadîste şu
ibareler de bulunmaktadır: 'Kişi senden evine girip çıkıncaya kadar mühlet
istese bile kabul etme, çünkü sizin ribaya
girmenizden korkuyorum'.
Mâlik b. Evs b. Hadesan şöyle anlatıyor:
Bir keresinde bir sahabe meclisine geldim ve 'Aranızda para bozacak var mıdır?'
diye sordum. (Ömer b. Hattab'ın yanında bulunan) Talha b. Ubeydullah 'Akınını bize
göster, sonra bize gel, hizmetçimiz geldiği zaman gümüş paralarını sana
veririz' dedi. Bunun üzerine Ömer b. Mattab şöyle
dedi: 'Hayır vallahi, ya gümüş paralan ona şimdi
vereceksin yahut da onun altınını iade edeceksin. Çünkü Rasûlullah
şöyle buyurdu:
Gümüşü altınla
değiştirmek ribadır, meğer ki (iki taraftan biri diğerine)
Ha al! (O da öbürüne) Ha ver! diye(rek elden ele
peşin verip almış olsunlar). Buğdayı buğdayla değiştirmek de ribadır. Meğer ki (iki taraf birbirine) Ha al! Ha ver/diye(rek peşin alıp versinler). Hurmayı hurma ile satmak da ribadır. Meğer ki Ha al! Ha ver! denilsin.
Bu hadîslerden
anlaşılıyor ki günümüzde insanların birbirlerine teslim etmeden mallarını
değiş-tokuş etmeleri -hatta bunu telefonla bile yapıyorlar- sahih değildir. Bu
alışverişten elde edilen kazanç habistir.
Değiş-tokuş edilen mal
teslim alınmadan önce onda tasarruf etmek sahih olmaz. Meselâ iki kişi 100
dirhemle altın bir bileziği değiş-tokuş etseler, malları teslim almadan önce
onu başka birşeyîe değiştirmeleri sahih olmaz.
Böylece anlaşılmıştır ki satın aldığı bir malı teslim almadan
önce satmak caiz
değildir. Günümüzde yapıldığı gibi telefonla yapılan akidler
bâtıldır, bu akidlerden elde edilen kazanç habistir.
4. Akid kesin olmalıdır.
Bu tür akidlerde az veya çok muhayyerlik sözkonusu
değildir. Eğer taraflardan biri veya her ikisi bir veya birkaç gün içinde akidden dönme şartı koşarsa
akid
bâtıl olur. Çünkü
sarf akdinin sahih olması için,
malların peşin olarak elden ele teslim
edilmesi şarttır. Muhayyerlik (hiyar'uş-şart), mülkün sabit olmasına mani olur,
dolayısıyla kabzetmeyi ortadan kaldırır.
Sarf akdi, ancak
muayyen şeylerle veya zimmetle olmak şartıyla yapılır. Muayyen şeylerle yapılan
sarf akdinin misali, bir kimsenin bir başkasına 'Şu elimdeki dinarı, elindeki
dirhemlere karşılık satıyorum' demesidir. Zimmette olmak şartıyla yapılan sarf
akdine misal ise, bir kimsenin bir başkasına 'Sana şu özellikleri taşıyan altın
gerdanlığı benim zimmetimde olmak üzere,
100 gram aitın mukabilinde
o da senin zimmetinde olmak üzere satıyorum'
demesidir. Ancak gerdanlığı teslim alan
kişi akidde belirtilen özellikleri
taşımıyorsa, onu sahibine iade edebilir, sahibi onu almak zorundadır. Sarf akdi
yapan kişiler mallan teslim aldıklarında -bu mallar ister muayyen, ister
zimmete bağlı olsunlar-bir ayıb görürlerse, akdi
feshetme yetkisine sahiptirler. Fakat isterlerse malı ayıbına rağmen kabul
ederler. Bundan anlaşılıyor ki sarf akdinde malı gördükten veya ayıbına muttali
olduktan sonra muhayyerlik vardır. Bu muhayyerlik sarf akdinin sahih olmasına
mani değildir, çünkü mülk edinmeye de kabzetmeye de
mani olmaz.