ŞİRKET. 2
Şirket'in Tarifi 2
Şirket'in
Kısımları 2
Şirket'in
Meşruiyeti 2
Şirket'in
Meşruiyetinin Hikmeti ve
Sebebi 3
Şirket'in
Çeşitleri ve Onlardan Meşru Olanlar 3
2.
Şirket-i Mufavada. 3
3.
Şirket-i Ebdan. 3
4.
Şirket-i Vücuh. 4
• Şirket-i
İnan. 4
Şirket-i
înan'ın Şartları 4
Sahih
Akdin Üzerine Terettüb Eden
Hükümler 5
Şirket'in
Fasid Olması ve
Bunun Üzerine Terettüb
Eden Hükümler 5
Sahih
Olan Şirket'in Sona Ermesi 5
Şirket kelimesinin
lügat mânâsı, birbirinden ayırdedilmeyecek şekilde iki malı birbirine katmak
demektir. Şu ayet-i kerime'de geçen şürekâu tabiri de bu anlamda
kullanılmıştır.
Babası, annesi ve
evladı olmadığı halde vefat eden bir erkek veya kadının erkek veya kızkardeşi
varsa, vasiyeti ve borcu çıktıktan sonra onların herbirine terekenin altıdabiri
düşer. Eğer kardeşler birden fazla iseler, hepsi vasiyet ve borç çıktıktan
sonra zarara uğratılmış olmaksızın terekenin üçtebirinde ortaktırlar. Bu,
Allah'tan bir tavsiyedir (emirdir). Allah âlim ve halimdir. . (Nisa/12)
Şirket kelimesi,
malların karıştırılmasından başka mânâda da kullanılır. Mesela şu ayette
olduğu gibi:
Bana ailemden bir
vezir kıl; kardeşim Harun'u! Onunla arkamı kuvvetlendir ve onu işime ortak
kıl. , CTaha/29-32)
Şirket'in ıstıiahî
anlamı ise, bir malda iki veya daha fazla kişinin tayin şeklinde değil, şuyû
şeklinde haklarının sabit olmasıdır; yani iki veya daha fazla kişinin bir
araziye, hiçbirinin hissesi belli olmadan ortak olmalarıdır. İşte bu, şirketin
genel mânâdaki tarifidir. Bu tarif akidle olan şirketi de, akidsiz olan şirketi
de içine alır. Şirket'in hal manâsıyla tarifi İse ortakların kendi
istek ve iradeleriyle kazanç elde
etmek amacıyla yaptıkları bir akiddir.
Şirket'in tarifinden
de anlaşıldığı üzere şirket bazen kâr amacıyla, bazen de başka maksatlarla
kurulur. Bu nedenle âlimler şirketi, mülk ve akid şirketi olarak iki kışıma
ayırmışlardır. Mülk şirketi, iki veya daha fazla kişinin kendi istek ve
iradeleri dışında bir mülke ortak olmalarıdır, meselâ kardeşlere babalarından
kalan miras malı gibi. Bu şirketin hükmü-şudur: Ortaklardan herbiri diğerinin
payında -izin almadıkça- tasarruf edemez. Çünkü biri diğerinin velîsi değildir.
Fakihler Şirket bahsinde şirketin bu türünü kasdetmezler. Bu türün her şekli
kendisiyle ilgili olan miras, vasiyet ve benzeri gibi fıkhî konuların içinde
ele alınır.
Fakihlerin şirketten
kasıtları akid şirketidir. Bunun tarifi daha önce yapılmıştı. Akid şirketi
birkaç çeşittir. Bunlardan bazıları meşru, bazıları ise meşru değildir. Biz
önce şirketin meşruiyetinin hikmetinden, sonra da -Allah izin verirse- mufassal
bir surette meşru olan ve olmayan şirketlerden bahsedeceğiz.
Şirket genel olarak
meşru ve caizdir. Kur'an ve Sünnet buna delâlet eder. Daha önce zikrettiğimiz
miras ayetlerinde 'Onlar üçtebirde ortaktırlar (şerik)' ibaresi bulunmaktaydı.
Ayette geçen şerik (ortak) tabiri, şirketin caiz olduğuna delâlet eder. Zira
Allah Teâlâ anabir olan kardeşleri terekenin 1/3'ine ortak kılmıştır. Ayrıca
Allah Teâlâ Hz. Davud'un diliyle şöyle buyurmuştur:
Gerçekten ortakların
çoğu birbirine haksızlık eder.
(Sad/24)
Ayette geçen huleta
kelimesinden maksat ortaklar, şirket kuranlardır. Bu ayet yukarıda
zikrettiğimiz ayeti teyid etmektedir. Ancak bu ayet tek başına delil olmaz.
Çünkü bu, bizden önceki milletlerin şeriatinde varid olmuştur. En sahih görüşe
göre bu bizim şeriatımız değildir.
Şirket'in meşru
olduğuna delâiet eden birçok hadîs rivayet edilmiştir. Biz onların bazılarını
nakledeceğiz.
Ebu Hüreyre'den merfuan rivayet edildiğine
göre Allah Teâlâ -bir hadîs-i kudsî'de- şöyle buyurmuştur:
İki ortaktan biri
öbürüne hıyanet etmedikçe onların üçüncüsü benim, biri diğerine hıyanet ettiği
zaman ben onların arasından çıkarım.
Yani Allah Teâlâ
ortaklara yardım eder, mallarını ve ticaretlerini bereketlendirir. Böylece
onlar doğruluk ve emanet üzere yürürler. Onlar ne zaman ki doğruluktan sapar,
emanete ihanet ederler, Allah da onların mallarından ve ticaretlerinden
bereketi kaldırır, yardımını keser. Böylece onların arasına niza ve husumet
girer, ayrılırlar.
• Sâib b. Ebî Sâib Rasûlullah'm peygamberlikten
önce ticarette ortağıydı. Fetih Günü geldiğinde (Rasûiullah veya Sâib) şöyle
dedi. 'Merhaba ey kardeşim! Ey benim muhalefet nedir, çekişme nedir bilmeyen
(sevgili) ortağım!,
Bu rivayetteki geçen
'ortağım' ifadesi, -Hz. Peygamber'e ait olduğu kabul edildiği takdirde-
şirket'in meşrûiyyetini Iiz. Peygamber'in (s.a) ikrar ettiğini gösterir. Şayet
bu söz Sâib b. Ebî Sâib'in sözüyse, Hz. .Peygamber'in sükûtu, kendisinin bu konudaki
takririni gösterir.
• Berâ b. Azib şöyle rivayet ediyor: Zeyd b.
Erkam ile ortak idik. Biraz peşin, biraz borç ile gümüş aldık. Bu haber Hz.
Peygamber'in kulağına gittiğinde bize şöyle dedi:
Peşin para ile
aldığınızı kabul edin ve fakat borca aldığınızı geri verin.
Hadîste geçen nesie
kelimesi, bir zamana kadar borç vermek anlamına gelir. Bu hadîs, şirketin caiz
olduğuna delâlet eder. Ayrıca halk şirket kuruyordu, Hz. Peygamber onları
bundan menetmiyordu. Müslümanlar her asırda şirket kurmuşlar, fakat hiç kimse
bunun gayr-ı meşru olduğunu söylememiştir. Böylece şirketin meşru olduğunda
icma oluşmuştur.
İnsanlar güçleri
dahilinde olan hususlarda Allah'ın kendilerine vermiş olduğu kuvvet, kudret ve
imkânlarla tekamül etmek, genişliğe ulaşmak ister. Allah Teâlâ insanları
değişik güç ve kabiliyette yaratmıştır. İnsan, hayatta muhtaç olduğu herşeyi
tek başına elde edemez. Fakat başka insanlarla yardımlaşırsa, ortak hareket
ederse ilerler, ihtiyaçlarını daha iyi karşılar.
Dünya hayatında
(kimini zengin, kimini fakir kılarak) onların geçimliklerini aralarında biz
paylaştırdık. Birbirlerine iş gördürmeleri için kimini ötekine derecelerle
üstün kıldık. Rabbinin rahmeti (olan cennet nimetleri) onların (dünyada)
biriktirdikleri şeylerden daha hayırlıdır. (Zuhruf/32)
Bazı kimseler zengin
olur, fakat mallarını idare edip çalıştıramazlar. Bazı kimseler ise ticareti
.bilir, işten iyi anlar ve fakat bir iş yapacak mala sahip değillerdir. Böylece
insanlar mallarını ve güçlerini birleştirerek ticaretlerini genişletir, kolay
kazanma yolları açar ve tekâmül ederler. İşte şirket, ortaklarına bu tür imkân
ve kolaylıklar sağlar. Eğer şirket olmasaydı hiçbiri bu imkânları tek başına
sağlayamaz, ne kadar çalışırsa çalışsın
bu kadar kâr edemezdi. İnsanların
maslahat ve ihtiyaçları şirket'in
meşru olmasını gerektirmiştir.
Allah Teâlâ da
insanların işlerini kolaylaştırmak, onlardan sıkıntıyı kaldırmak için şirket
kurmayı meşru kıldı. O'nun şeriatının yüceliğinden, kanun-u ilahîsinin
kemalindendir ki şirketi
caiz kıldı ve onun
için birtakım kaide, kural ve hükümler koydu. Bunlar sayesinde hayr ve
menfaat elde edilir, zarar ve şer defedilir.
Akid şirketi, çeşitli
şekillerde olabilir. Fakihler akid şirketini dört çe-şite.hasretmişlerdir.
Onlar da şunlardır:
1. Şirket-i inan
2. Şirket-i
mufavada
3. Şirket-i ebdan
4. Şirket-i vücuh
1. Şirket-i İnan
Şirket-i inan, iki
veya daha fazla sayıdaki kişinin, kendisiyle ticaret yapmak için bir malda
ortak olmak üzere bir araya gelmeleridir. Şirket-i inan, fakihlerin ittifakıyla
meşru ve caizdir. Şirketin diğer üç çeşidini izah ettikten sonra şirket-i
inan'dan mufassal şekilde bahsedeceğiz.
Şirket-i mufavada,
ortaklardan herbirinin satma,
satın alma, mudâraba, vekalet
verme, borca satma, müşterek malla birlikte sefere çıkma, rehin verme, rehin
alma, kefil olma, tazminat ödeme ve benzeri hususlarda, diğer ortaklara kârdan
pay verilmesiyle birlikte, ortaklık malı işletmek üzere iki veya daha fazla
sayıdaki şahıs arasında kurulan ortaklıktır. Şirket'in bu çeşidi Şafii
mezhebine göre bâtıldır. Çünkü burada büyük bir aldatmaca sözkonusudur. Zira
bu çeşit şirkette ortaklar meçhul bir meseleye vekil olur, meçhul bir şeyin
kefili olur. Bunların her ikisi de bâtıldır. Bu nedenle İmam Şafii şöyle
demiştir: 'Eğer şirket-i mufavada bâtıl değilse, dünyada hiç bâtıl yoktur'.
Şafii mezhebi hariç,
diğer mezhepler bunun caiz olduğunu kabul etmişlerdir. Ancak birtakım kayıt ve
şartlar ileri sürmüşlerdir ki bunların olması neredeyse mümkün değildir. Allah
hakikati daha iyi bilir.
Buna aynı zamanda
şirket-i a1 mal da denir. Şirket-i ebdan, herbiri bir meslek sahibi olan iki
veya daha fazla sayıdaki kişinin, bedenen çalışmak ve Allah'ın kendilerine
nasip kılacağı kazancı paylaşmak üzere ortaklık kurmalarıdır. Bu kişilerin
meslekleri ayrı da olabilir, aynı da olabilir. Şirketin bu çeşidi de Şafii
mezhebine göre bâtıldır. Çünkü burada zarar verme sözkonusudur, zarar verme ise
şer'an yasaktır. Zira ortaklardan bazıları daha çok çalışır ve kazanır,
bazıları az çalışır veya çalıştığı halde kazanamaz, bu durumda çok çalışıp
kazanan kazancını diğer ortaklarıyla paylaşmaya razı olmaz. Şafiilerin
haricinde bazı imamlar bu tür şirketi de ihtiyaç nedeniyle caiz görmüşlerdir.
Çünkü şirket'in meşruiyetinin nedeni -daha önce de belirttiğimiz gibi- malın
nemalandırılmasıdır. Nitekim bu tür bir şirkette, malın aslı ortaklar için
taksim edilir ve dolayısıyla malın aslının taksimine duyulan ihtiyaç, çoğu kez
malı nemalandırmaya duyulan ihtiyaçtan üstündür. Allah hakikati daha iyi
bilir.
Şirket-i vücuh, iki
veya daha fazla sayıdaki mutemed kişinin, halkın kendilerine olan güvenine
dayanarak, vadeli olarak borca mal satın alıp bu malları satmak ve elde
edecekleri kân, aralarında paylaşmak üzere or-
taklık kurmalarıdır ya
da şöhretli ve tanınmış bir kişiyle tanınmayan silik bir kişinin bir araya
gelerek, sermayeyi tanınmamış silik kişinin vermesi - bu sermaye ile mal satın
alması, şöhretli olanın da kendi itibarından yararlanarak bu mallan satması
veya şöhretli ortağın kendi itibarından yararlanarak mal satın alması, silik ve
tanınmayan kişinin de bu malları satması şeklinde ortaklık kurmalarıdır ki
bunların Lümü bâtıldır. Çünkü kişiler arasında müşterek bir mal yoktur.
Şirkette ise aslolan maldır ve burada bir başka zarar sözkonusudur. Çünkü
ortaklardan herbiri bir iş veya sanat veya başka birşeye mukabil olmaksızın
kazancını arkadaşıyla paylaşmaktadır.
Burada ne malın nemalandırılmasına ne de bir işe mukabil elde edilmiş
bir kâr sözkonusudur. Bu bakımdan kişi bu tür bir ortaklıkla hak sahibi olamaz.
Şafii mezhebi dışındaki mezhepler, ihtiyaç gerekçesiyle bu tür şirketi de caiz
görmüşlerdir. Allah hakikati daha iyi bilir.
Şirket-i İnan'ın meşru
olduğunda fakihlerin ittifak ettiklerini söylemiştik. Şirket-i İnan, şayi olan
ve halk arasında bilinen bir şirket türüdür. Bu şirket ortakların fiilen
iştirakleriyle kurulur ve şirket malı ortaklar arasında müşterektir. Şirkette
asıl olan da budur. İştirakin mal veya çalışma ile olması arasında .fark
yoktur.
Bu şirketin iki veya
daha fazla sayıdaki kişiler tarafından konan ortak bîr sermaye ile kurulduğunu,
bundan elde edilen kârın paylaşıldığını söylemiştik. Buna dizgin mânâsına
gelen inan şirketi denilmiştir. Burada ortaklardan herbiri, bir eliyle_atın
dizginini tutan, diğer eliyle atı süren bir süvariye benzetilmiştir.
Ortaklardan herbiri diğerlerine tasarruf yetkisi verir ki o tasarrufdizgine
benzer. Bu tasarruf yetkisi de kendi payı için verilir. Kendisi de malın diğer
kısmında tasarruf yetkisine sahiptir veya ortaklardan herbiri, ortaklık
sayesinde diğer ortakların malında tasarruf etme yetkisine sahip olur. Tıpkı
süvarinin dizgin vasıtasıyla bineği istediği yöne çevirebildiği gibi.
Şirket-i înan'ın sahih
olması için şu şartların bulunması gerekir:
1. Siga
Siga, her ortağın
diğerlerine, açık bir lafızla alma, satma ve benzeri muamelelerde tasarrufta
bulunma izni verdiğine delâlet eden bir ibaredir. Bu mânâya delâlet eden her
lafız yeterlidir. Ancak bu lafızlar tüccarların kendi aralarında kullandıkları
lafızlardan olmalıdır. En sahih kavle göre ortakların 'Biz ortak olduk'
demeleri sahih değildir. Çünkü bu ibare daha önce olan başka bir ortaklığı
ifade ediyor olabilir. Meselâ bir mala miras nedeniyle ortak olduklarını
kasdedebiiirler. Dolayısıyla bu ibare şirket malında tasarruf etmeyi caiz
kılmaz.
2. Ortaklar sermayeye eşit şekilde katılmalıdır.
Ortaklar sermayeye
eşit şekilde katıldıklarında, onlardan çalışana -kârdan daha fazla pay
verilmelidir.
3. Ortakların sermayeye katılımları değişik
olabilir.
Meselâ ortaklardan
biri sermayenin 1/3'ini, diğeri de 2/3'sini koyar, ortak çalışırlar. Her biri
malı oranında kâr alır.
4. Ortakların sermayeye katılımları ve
çalışmaları farklı olabilir.
Meselâ ortaklardan
biri sermayenin 1/3'ini, diğeri de 2/3'sini koyar, sermayesi düşük olan
çalışır, kâr eşit şekilde paylaşılır veya çalışan kişi kârdan biraz daha fazla
pay alır.
Burada dikkat edilmesi
gereken bir husus vardır: Bu fazlalık onun payının içinde olursa sahih olur.
Meselâ payı fazlalıkla beraber kârın % 50'si, % 6O'ı, daha fazlası veya daha
azı olursa bu caizdir. Fakat ona çalışmasının karşılığı olarak kârdan muayyen
bir miktar tayin edilirse -meselâ ayda 1000 dirhem gibi- bu, fakihlerin
ittifakıyla bâtıldır.
Buna binaen insanların
kurduğu şirketlerin çoğunun fasid olduğu anlaşılır. Çünkü bu şirketlerde kârın
bir kısmı ortaklardan bazılarına tahsis edilmektedir. Meselâ ortağa kârdaki
payından ayrı olarak şirketten aylık verilmektedir veya kârın 1/4'i veya
yarısı (1/2) çalışmasına karşılık verildikten sonra, geriye kalan kârdan da
semayesi nisbetinde pay verilmektedir.
Bu şekilde şeriata
muhalefet edenler Allah'ın gazabından korksunlar. Bilsinler ki fasid bir
akidden gelen mal habis bir kazançtır, onda Allah'ın bereketi yoktur. Bununla
beraber Hanefî ve Hanbelîlerin görüşüne göre amel etmekte de herhangibir mâni
görmeyiz. Zira günümüzde insanlar az kâra razı olmaz, Allah'ın kendilerine
verdiği mala kanaat etmezler. Her. ne kadar fakihier katında en güzeli, en
ihtiyatlısı ortakların eşit şekilde çalışmaları ise de Hanefî ve Hanbelîlerin
bu husustaki görüşleriyle amel edilebilir.
Sahih olan şirket-i
inan üzerine terettüb eden hükümler şunlardır:
1. Şirket malında
ortakların herbiri tasarruf yetkisine sahiptir.
Çünkü her ortak diğer
ortakların vekilidir. Dolayısıyla onların malında tasarruf edebilir. Kendi
malında ise asaleten tasarruf eder. Fakat bu tasarruf, örfe ve diğer ortaklara
zarar vermemeye bağlıdır. Bu bakımdan malı borca satamayacağı gibi, memlekette
kullanılmayan para ile de satamaz. Malı fahiş bir zararla satamaz, fahiş
zararla mal satınalamaz. Şirketin malıyla yolculuğa çıkamaz. Ancak ortaklar
bunlara izin verirse mesele değişir.
2. Ortakların ittifak ettikleri şekilde
çalışmaları vacibdir.
3. Ortaklardan birinin şirket malıyla birşey
satın alması -zikredilen şartlar tahakkuk etmişse- tüm ortaklar içindir. Çünkü
o diğerlerinin vekilidir. Ancak birşey olduğunda satan kişinin muhatabı malı
alan kişidir. Zira diğer ortaklar satılan malın sahibine kefil değildirler.
Şirket'in birtakım
şartları olduğunu, o şartlar tahakkuk ettiğinde akdin sahih olduğunu ve onun
üzerine yukarıda zikrettiğimiz hükümlerin terettüb ettiğini beyan etmiştik. Bu
şartlardan biri eksik olursa, şirket fasid olur. Şirket çalışmaya başlamadan
önce fasid olduğu bilinirse, onun üzerine hiçbir hüküm terettüb etmez.
Şirketin devam etmesi isteniyorsa, yeni s bir akidle sahih bir şekilde
kurulması gerekir.
Şirket çalışmaya
başladıktan sonra, şartlarının tahakkuk etmediği, dolayısıyla fasid olduğu
ortaya çıkarsa, tasarrufun durdurulması, akdin sahih bir şekilde -devam etmesi
isteniyorsa- yenilenmesi gerekir. Şirket çalışmaya başladıktan sonra, şirket'in
belli bir zaman önce fasid olduğu ortaya çıktığında, onun üzerine şu hükümler
terettüb eder:
1. Bu esnada elde edilen kâr, ortaklar arasında
sermayeleri nisbetin-de taksim edilir. Çünkü bu kâr, ortak olan sermaye
sayesinde elde edilmiştir. Şirket'in fasid olduğu ortaya çıktığına göre, kâr
aslına döner. Ortaklardan herbiri sermayesi oranında kârdan pay alır.
2. Her ortak kendi hususi malından diğer
ortaklara çalışmalarına karşılık ücret verir. Çünkü şirket'in fasid olmasıyla
onların ortak olmadıkları anlaşılmıştır. Bu durumda onlardan biri diğerine
ücretle çalışmış sayılır.
3-
Ortakların şirket adına yaptıkları tasarruflar geçerli kabul edilir. Çünkü
ortaklardan herbiri, diğerlerinin izniyle tasarrufta bulunmuştur.
Şirket akdini sona
erdiren hususları şöyle sıralayabiliriz:
1. Ortakların tümünün veya bazılarının şirket
akdini feshetmeleriyle şirket sona erer.
Şirket akdi caiz bir
akiddir, dolayısıyla ortakların herbiri dilediği zaman onu feshetme yetkisine
sahiptir. Feshetmek, şirkete son vermek demektir. Ortaklar İki kişi ise
aralarında şirketin son bulduğunu belirtirler. Ortaklar.ikiden fazla ise,
onlardan birinin feshetmesi, diğer ortaklar için şirketin fesholduğu anlamına
gelmez.
2. Ortakların ölümüyle şirket sona erer.
Ortaklar öldüğünde
mülk akid yapanların mülkiyetinden çıkarak başkalarının mülkiyetine girer.
Onların da tasarruf yapma ehliyetinden yoksun olmaları ihtimal dahilindedir.
Daha önce de belirttiğimiz gibi şirket vekaleti tazammun eder, vekalet ise
mirasçılara intikal eder. Mirasçılar ise şirket akdi yapmış değildirler. Bu
bakımdan iki ortaktan biri ölürse şirket sona erer. Eğer ortaklar ikiden fazla
ise şirket ölen ortak için sona erer; diğerlerinin arasında devam eder. Çünkü
vekalet onlar için bakidir, tasarrufları caiz ve sahihtir. Fesh, ortağın ölümü
anından itibaren -diğer ortaklar onun öldüğü zamanı bilmeseler dahi- gerçekleşmiş odur. Çünkü ölüm, hükmen
tasarruf vekaletinden azletmek anlamına gelir.
3. Şirket,
ortaklardan birinin delirmesi veya sürekli bir şekilde bayıl-masıyla fesholur.
Ortaklardan biri
delirirse veya sürekli baygınlık geçirirse, onun için şirket fesholunmuş
sayılır. Çünkü teklifin sebebi olan akıl ortada yoktur. Ancak şirketin
fesholması için bir farz namazın vakti süresince baygın kalması şarttır. Bundan
daha az olan baygınlık şirketin fesholmasmı gerektirmez.
Deliren ortağın
vekaleti velîsine intikal eder, velîsi isterse malı taksim eder, isterse yeni
bir akidle şirketi devam ettirir. Baygınlık halinin kısa süreceği biliniyorsa,
bayılan ortağın vekaleti
velîsine geçmez, bu durumda kimse ona velî olamaz. Ayıldığı
zaman ister malı taksim eder, ister yeni bir akidîe şirketi devam ettirir. Onun
yapılanlara rıza göstermesiyle de akid yenilenmiş sayılır. Fakat baygınlığın
uzun süreceği biliniyorsa veya üç gün veya üç günden daha fazla baygın
kalırsa, delilik halinde olduğu gibi vekalet velîye intikal eder; velî ister
malı taksim eder, isterse de yeni bir akidle şirketi devam ettirir.