YİYECEKLER VE
İÇECEKLER.. 2
Helâl ve Haram Olan Yiyecekler 2
Birinci Konu. 2
İkinci Konu. 3
Üçüncü Konu. 3
Zaruret Hali 3
Helâl ve Haram Olan Yiyecekler Hakkında Bir Hatime. 3
Haram
Olan Yiyecekler 3
Helâl Olan
Yiyecekler 4
Helâl
Olan İçecekler 4
Haram
Olan İçecekler 4
Sarhoşluk
Veren Her Madde
Haramdır 5
Sarhoşluk
Veren Her Maddenin Necis
Olması 5
İçki
İçmenin Hükmü. 5
İçki
İçmenin Cezası 6
Had Cezaları
Kim Tarafından Tatbik Edilir?. 7
Uyuşturucular 7
Uyuşturucu
Kullanmanın Cezası 7
İstisnaî Haller 7
Yiyeceklerin helâl ve
haram olmasındaki asıl, şu ayetlerdir:
De ki: 'Bana inen
vahiyde (Kur'an'da) yiyen bir kimse için yiyeceği şeyden -leş, kan, domuz eti
veya Allah'tan başkasının adına bir fısk olarak boğazlanan müstesna- (sizin
haram kıldıklarınızdan) haram edilmiş birşey bulamıyorum'. Bununla beraber kim
çaresiz kalırsa (başkasının hakkına) tecavüz etmemek ve zaruret miktarını
aşmamak şartıyla (bu istisna edilen haramlardan da yiyebilir). Şüphesiz ki
rabbin çok bağışlayıcıdır, çok merhametlidir.
(En'âm/145)
Onlara tayyibâtı
(temiz şeyleri) helâl, habis şeyleri de haram kılar.
(A'raf/157)
(Ey Muhammedi) Sana
kendilerine neyin helâl kılındığını sorarlar. Onlara de ki: 'Bütün tayyiblef
(temiz şeyler) size helâl kılındı'. (Mâide/4)
Tayyib olan şeylerden
maksat, akl-ı selim'in güzel ve temiz kabul ettiği şeylerdir. Bu ayetler esas
alınarak, helâl veya haram olması bakımından yiyeceklerin hükmü üç konuda beyan
edilebilir:
Asr-ı Saadet'te ve
zenginlik halinde Arapların hoş ve güzel kabul ettikleri herşey helâldir.
Bunları şöyle sıralayabiliriz:
a. Denizde
yaşayan tüm hayvanlar
Bu, balığın tüm
çeşitlerini -isimleri ne olursa olsun- kapsamaktadır. Çünkü İslâm'ın geldiği
dönemde Araplar tüm balık çeşitlerini temiz olarak kabul ediyorlardı. Şeriat da
bunu tekid ederek balıkların yenilmesini helâl kabul etmiştir.
Ebu Hüreyre'den şöyle
rivayet edilmiştir: "Bir adam, Rasûlullah'a 'Ey Allah'ın Rasûlü! Biz deniz
yolculuğu yaparız ve beraberimizde az su taşırız. Onunla abdest alsak susuz
kalırız. Bu durumda deniz suyundan abdest alabilir miyiz?' dedi. Uz. Peygamber
'Denizin suyu temiz,
ölüsü helâldir' buyurdu".
Size ve sefer
halindekilere yararı olsun diye deniz avı ve onun yenmesi size helâl
kılınmıştır. (Mâİde/96)
Ayetteki deniz avından
maksat, denizde avlanan balıklar ve diğer deniz mahluklarıdır.
b.
En'âm .
En'âmâan maksat deve,
sığır, koyun, keçi, at, vahşi sığır, vahşi merkep, geyik, tavşan ve Arapların
temiz ve hoş kabul ettikleri ve şeriatın da helâl olduğunu' söylediği tüm hayvanlardır. Ancak katır veya evcil
merkep gibi şeriatın haram kabul ettiği hayvanlar cn'âmdan istisna edilmiştir.
Cabir b.- Abdullah'tan
şöyle rivayet ediîmişür: "Hz. Peygamber, Hayber Günü, evcil merkeplerin
etini haram kıldı. Atların etinin yenmesine ruhsat verdi".
Yine Cabir'den şöyle
rivayet edilmiştir: "Hz, Peygamber bize at eti yedirdi ve evcil merkep
etini yasakladı".
Katırlar da evcil
merkeplere dahildir. Ebu Davud'un rivayet ettiği bir hadîste bu husus
belirtilmiştir. Ayrıca kalır, eti haram olan bir hayvanla,' eti helâl olan bir
hayvandan meydana gelmiştir. Bu bakımdan merkebin haram olması, at'ın helâl
olmasına ağır basar.
Asr-ı Saadet'te
Araplar tarafından habis (pis) sayılan tüm haşere ve benzerlerinin yenilmesi
haramdır. Ancak şeriatın yenilmesine müsaade ettiği şeyler bundan müstesnadır.
Bunlar yerbu, dubb, samur, kunduz, veber, ibn ars gibi hayvanlardır.
Yerbu fareye benzer,
fakat kuyruğu fareninkinden daha uzundur. Kulakları da farenin kulaklarından
uzundur. Bu hayvanın ayakları da ellerinden daha uzundur.
Dubb 'girzon' denilen
fareye benzer, fakat ondan biraz daha büyüktür.
Samur kediye benzer ve
kürk tavşanı diye meşhur olmuştur.
Veber kediden küçük,
kuyruksuz, gözleri sürmeli bir hayvandır. İbn Ars fare düşmanı olan ince bir
hayvandır.
İbn Ömer'den şöyle
dediği rivayet edilmiştir: 'Ben dubb'un etini yemem, fakat haram da demem'.Bu
hayvanların helâl veya haram olmasında, diğer kavimlerin değil de Arapların
örfünün dikkate alınmasının sebebi, Arapların, şeriatın ilk muhatabları
olmalarıdır. Hz. Peygamber, onların arasından gönderilmiş, Kur'an ilk defa
onlara nazil olmuş ve hitab etmiştir.
Kuvvetli, yırtıcı ve
dişlerini silah yerine kullanan tüm hayvanların etleri haramdır. Bunlar köpek,
domuz, kurt, ayı, kedi, ibn avi (bu, tilkiden büyük, köpekten küçük ve
tırnaklan uzun bir hayvandır)', arslan, kaplan, maymun ve benzeri hayvanlardır.
Ön dişleri zayıf olan,
bunlarla herhangibir şeyi parçalama imkânı olmayan hayvanın eti haram değildir.
Meselâ sırtlan ve tilki böyledir.
İbn Ebî Ammar,
Cabir'le arasında geçen bir konuşmayı şöyle nakletmektedir:
- Sırtlan av hayvanı
mıdır?
- Evet.
- Onun etini yiyebilir
miyim?
- Evet.
- Buna Hz. Peygamber mi müsaade etti? -Evet.
-
Güçlü tırnaklan olup
tırnaklarıyla parçalayan kuşların da tümü haramdır. Bunlar kartal, doğan,
şahin gibi kuşlardır. Bunların delili şu hadîslerdir.
Ebu Sa'labe'den şöyle
rivayet edilmiştir: "Hz. Peygamber, yırtıcılardan her azı dişliyi
yemekten nehyetti".
İbn Abbas'tan da şöyle
rivayet edilmiştir: "Hz. Peygamber, azı dişli olan her yırtıcı hayvanın ve
pençeli olan her yırtıcı kuşun etini yemekten nehyetti".
Bu hayvanlar yırtıcı
bir tabiata sahip olduklarından leş yerler ve leş yedikleri için de pis
sayılırlar.
Yılan, akrep, fare
gibi zararları sabit olup öldürülmesi sünnet olan hayvanların da etleri
haramdır. Saydığımız hayvanlar ve benzerleri, Araplar tarafından temiz ve hoş
görülseler de haramdır. Çünkü bunları öldürmek sünnettir. Ayrıca bunların çoğu,
Arapların yemekten tiksindikleri hayvanlardı.
Hz. Peygamber şöyle
buyurmuştur:
Hayvanlardan beş (tür)
vardır ki bunların hepsi de fasıktır. Bunlar Harem dahilinde de öldürülürler:
Karga, çaylak, saldırgan köpek, akrep ve fare!
Hadîste geçen fasık
kelimesi, fısk kökünden gelir ve 'çıkış yolu açmak' demektir. Bu hayvanlara
fasık denmesinin sebebi, bu hayvanların eziyet vermesi ve kendilerinden
yararlanılmaması açısından normal sınırlardan çıkmış olmalarıdır. Akur
kelimesinden maksat da insanlara saldıran, ısıran ve parçalayan köpektir.
Yukarıda zikrettiğimiz
hayvanların haram olmasından 'zaruret halinde onları yemek' istisna edilmiştir.
İnsan mecbur kaldığında sayılan haram yiyeceklerin tümü kendisine helâl olur.
Ancak bu helâllik, midesini
tıkabasa doldurmamak, hayatta
kalacak kadar yemek ve
Yiyecekler ve
İçecekler
başkasının hakkına
tecavüz etmemek şartına bağlıdır.- Bunun delili şu ayetlerdir:
Nefislerinizi
öldürmeyin. Şüphesiz ki Allah size karşı çok bağışlayıcıdır.
(Nisa/29) '
Kim şiddetli bir açlıkta kaçınılmaz bir
ihtiyaçla başbaşa kalırsa, günaha yönelmeksizin (haram saydıklarımızdan
yetecek kadarını yiyebilir). Ona günah yoktur. Çünkü Allah gafur ve rahim'dir.
(Mâide/3) Fakat darda kalana, başkasının hakkına el uzatmamak ve zaruret
miktarını aşmamak üzere bunlardan yemesi günah değildir. Çünkü Allah çokça
bağışlayan ve merhamet edendir. (Bakara/173)
Daha faydalı olması
için helâl ve haram olan yiyeceklerin bir kısmını zikretmek istiyoruz.,
A. Ilaşeratın tamamı haramdır.
Haşerattan maksat,
ısırıcı küçük hayvanlardır. Bunlar karınca, sinek, böcekler, yılan, kurtçuklar,
sivrisinek, bit, sursur, vaziğ denilen sam-ı ebres, iğneli ve zehirli
hayvanlar, bal arısı, eşek arısı, akrep ve benzeri hayvanlardır. Çekirge,
kirpi, kertenkele, yarbu gibi hayvanlar ise bunlardan istisna edilmiştir.
B. Haram olan kuşlar şunlardır: Papağan, tavus
kuşu, rahame (nesir-denilen kuşa benzer), bugasa (güzel bir kuştur, kartaldan
daha küçük, zayıf pençeli ve hızlı uçamayan bir kuştur), huttafe (sırtı siyah,
kârnı beyaz olan bu kuş yaz mevsiminde evlere sığınır) ve yarasadır.
C. İçine necis birşeyin düştüğü sirke,
zeytinyağı, pekmez ve benzeri sıvı
maddeler de yenmez.
Çünkü bunların temizlenmesi
mümkün değildir.
D. Bedene zarar veren taş, toprak, cam, zehir
gibi tüm maddelerde-haramdır.
A. Turna,
tokul, kaz, tavuk, kuta, çekliç, zibi, serçe şeklinde olan kuşlar, suyu insan
gibi içen ve öten kuşlar, andelip, zerizur, bülbül ve benzen kuşlar helâldir.
B. Temiz ve zararsız olan lüm maddeler helâldir.
Bunlar çiçekler,
meyveler, taneler, yumurta, peynir ve benzeri şeylerdir. Nefislerin tiksinip
pis saydığı sümük, meni ve benzeri şeyler ise haramdır. -
C. Eti yenen hayvanların sütleri helâl, eti
yenmeyen hayvanların sütleri haramdır. Ancak insan sütü temizdir, onu yemek ve
içmek helâldir. Allah hakikati daha iyi bilir.
İçeceklerde esas olan
-yiyeceklerde olduğu gibi- mubah olmaktır.
O (Allah) ki
yeryüzünde bulunanların hepsini sizin (faydalanmanız) için yarattı.
(Bakara/29)
Bu bakımdan gökten
inen sular ve yerden çıkan meyve, çiçek ve benzeri şeylerin suları (şerbet,
şurup ve şıraları) helâldir.
Biz gökten temiz bir
su, indirdik ki onunla ölü bir beldeyi (toprağı) canlandıralım ve
yarattığımız hayvanlardan ve
insanlardan bir çoğunu onunla
sulayahm. (Furkan/48-49)
Fakat bu umumi
helâllikten, haram olduğuna dair delil olanlar istisna edilmiştir.
A. Zararlı ve zehirli olan içecekler haramdır.
Çünkü bunlar bedeni hasta eder ye sonuçta öldürür.
Sakın kendi
ellerinizle kendinizi tehlikeye atmayın. (Bakara/195) .
Nefislerinizi
Öldürmeyin. (Nisa/29)
B. Kan, sidik ve eti yenmeyen hayvanın sütü
-insan sütü hariç- necistir.
Bunların vücuda zarar
vermesi sözkonusu olduğu gibi, insan nefsi de bunlardan tiksinir. Haram olan
şeyler konusunda Allah Teâlâ şöyle buyurmaktadır:
... leş, kan, domuz
eti... (En'âm/145)
Yiyecekler ve
içecekler
Enes b. Mâlik'ten
şöyle rivayet edilmiştir: "Bir bedevi mescid'de işedi. Cemaatin bir kısmı
hemen ona doğru kalktı. Bunun üzerine Rasûlullah 'Onu rahat bırakın' dedi.
Bedevî işini bitirince Rasûlullah bir kova su istedi ve suyu sidiğin üzerine
döktü".
C. Sarhoş
edici olan içkilerin tümü haramdır.
Bunlar ister şarap
olsun, ister başka içkiler olsun hüküm aynıdır. Sarhoşluk veren herşeyin haram
olduğu nassla sabittir.
Ey iman edenler! (Aklı
gideren her) içki, kumar, (ibadet ve saygı duruşu için) dikilen taş (ve benzeri
şeylerden yapılan put)lar ve kısmet okları ancak pistirler ve şeytanın (süslü
gösterdiği) işlerdendir. Bunlardan sakının. Umulur ki felah bulursunuz.
(Mâide/90)
Nehiyde, ictinab
tabirini kullanmak, havam tabirinden daha beliğ ve daha manâlıdır. Zira içkiyi
haram etmek, onu yapmayı, satmayı ve almayı kapsamaz. Sakının (=ictinab edin)
tabiri ise, içkiyi yapmaktan, satmaktan, almaktan kaçınılmasını da ifade etmektedir.
Sözkonusu ayet, sadece
üzümden yapılan içkinin (=şarabın) haram olması hususunda nass olmakla beraber,
sarhoşluk veren herşeyi kapsamaktadır. Çünkü Uz. Peygamber şöyle buyurmuştur:
Sarhoşluk veren her
içki haramdır.
Ayrıca Uz. Peygamber
hamr hakkında şöyİe buyurmuştur:
Sarhoşluk veren herşey
hamr'dır. Her hamr da hararridır.Bu
bakımdan konyak veya votka gibi değişik isimler verilmesi, bu içkileri hamr
hükmünden çıkarmaz.
Hamr'm haram
olmasının sebebinin sarhoşluk
verici olması olduğunda tüm
müslümanlar ittifak etmişlerdir. Bu durumda sarhoşluk veren her içkinin hamr
kapsamına dahil olması gerekir. Bu da sarhoşluk veren her içkinin haram olması
demektir. İçkilerin isimleri ve hangi maddelerden yapıldığı hükmü değiştirmez.
Hz. Peygamber şöyle
buyurmuştur:
Ümmetimden birtakım
kimseler içkinin adını
değiştirerek onu mutlaka
içecekler.
Meselâ dazı , şıraya
katıldığında onu katılaşiınp sarhoşluk verici hale getiren bir danedir.
Sükr aklı muattal
bırakan şiddetli bir heyecandır ki reşidliği ve liyakati ortadan kaldırır.
Sarhoşluk veren şeylerden (=müskir) maksat, bir miktar içildiğinde sarhoşluk
veren herşeydir. Bunlardan sarhoş etmeyecek kadarı -meselâ bir damla içmek-
bile haramdır.
Fakihler bunu şu
meşhur kaide ile ifade ederler: 'Çoğu sarhoş edenin, azı da haramdır'. Bu
kaide, bir hadîsin lafzından alınmıştır.
Sarhoş eden her içecek
haramdır. Bir farak'ı sarhoş eden İçeceğin bir avucu da haramdır.
Şafii mezhebinde,
sarhoşluk veren her sıvı necistir ve bunun delili de şu ayettir:
Ey îman edenler! (Aklı
gideren her) içki kumar, (ibadet ve saygı duruşu için) dikilen taş (ve benzeri
şeyden yapılan put)lar ve kısmet okları pistir ve şeytan'ın (süslü gösterdiği)
işlerdendir. Bunlardan sakının. Umulur ki felah bulursunuz. .(Mâide/90)
Ayetin metninde geçen
rics kelimesi, pis (=necis) demektir. Sarhoşluk
Veren Şeylerin Haram
Kılınmasının Hikmeti
Allah Teâlâ insanlara
birçok nimetler vermiştir. Onların başında akıl nimeti gelir. Akıl, ayırdedici
bir nimettir. Allah, insanı akıl
ile diğer canlılardan üstün kılmıştır. İnsanın bireysel ve toplumsal
hayatı ancak akı! sayesinde tekâmül etmektedir.
Sarhoş eden şeyler ise
bu nimeti muattal bırakmaktadır. Akıl muattal bırakılır ve fonksiyonunu icra
edemez duruma gelirse, nefsin hamakatı ön plana çıkarak, aklı, şehvetin emrine
âmâde kılar. Bu duruma düşen insanın içinde kin ve nefret duygulan kabarır,
toplum arasında sevgi ve kardeşlik bağları kesilir ve müslümanlar arasında
düşmanlık yayılır. Ayrıca içki insanı Allah'ın zikrinden ve rahmetinden de
uzaklaştırır. İşte bütün bunlara şu ayet işaret etmektedir:
Şeytan, ancak içki ve
kumarla aranıza düşmanlık ve kin sokmak, sizi Allah'ın zikrinden ve .namazdan
alıkoymak istiyor. Artık vazgeçecek misiniz?
(Mâide/91)
Hz. Peygamber de şöyle
buyurmuştur:
İçkiden sakının. Çünkü
o her kötülüğün anahtarıdır.
Hamr'dan sakının.
Şüphesiz o bütün kötülüklerin anasıdır.
Yani her kötülük ve
fesadın kaynağıdır. İşte bunlar, sarhoş eden şeylcnn haram olmasının
hikmetlerindendir.
Sarhoşluk veren
şeyleri ve bunların haram olduğunun delillerini beyan ettikten sonra, şimdi
içki içmenin hükmünü izah edelim.
İçki içmenin, biri
kazaî, diğeri dinî olmak üzere iki hükmü vardır.
Kazaî hüküm, içki içen
kimseye had cezasının uygulanmasıdır. Dinî hükmü ise, ahirette azap görmeyi
gerektiren bir günah olmasıdır.
Ahiretteki hükümden
uzun uzadıya bahsetmeyeceğiz. Çünkü bu, kul ile rabbi arasındaki bir husustur.
Bu hüküm, dünyevî cezalar ve hâkimlerle ilgili değildir. Bu, Allah Teâlâ'nın
hikmetine, kaza ve kaderine bağlıdır. Ancak bütün âlimler, kasden içki içmenin
en büyük günahlardan biri olduğunda ittifak etmişlerdir. Bu günahın cezası,
ahiretle şiddetli bir azaptır. Ancak Allah'ın bağışlaması da mümkündür.
Hz. Peygamber şöyle
buyurmuştur:
Dünyada iken sarhoş
edici içki içene ahirette tînet'ul-habâl'âan içirmesi aziz ve celil olan Allah
üzerinde bir taahhüddür.
- Yâ Rasûlullah! Tînel'ul-Habâl da nedir?
- O, cehennem ehlinin bedenlerinden çıkan ter
(veya irin)dir.
İster şarap, isler
diğer içkiler olsun, sarhoşluk veren bir içkiyi içmenin cezası -ileride
zikredeceğimiz şartlar tahakkuk ettiğinde- ,40 sopadır. Ancak devlet başkanı
isterse 80 sopaya kadar çıkarabilir. 40'tan fazlası, tâzir cezasıdır. Bunun
delili, şu hadîslerdir.
Enes b. Mâlik şöyle
rivayet etmiştir: 'I iz. Peygamber'e, şarap içmiş bir kimse getirildi. Tiz.
Peygamber ona yapraklan soyulmuş iki hurma değneği ile 40 kadar celde vurdu'.
Enes b. Mâlik'in diğer
bir rivayeti de şöyledir: "Hz. Peygamber şarap içme suçundan (ötürü) hurma
dalı ve nalınlar ile celde cezası tatbik etti. Sonra Ebuhckir 40 değnek vurdu.
Ömer devlet başkanı olup halk sulak ve münbit yerlere yakın olunca (refah
artınca), Ömer, 'Şarap içme cezası olan değnek (sayısı) hakkında ne
düşünürsünüz?' diye sordu. Abdurrah-man b. Avf 'Ben bunu Kur'an'daki cezaların
en hafifi gibi yapmanı düşünüyorum' dedi. Ömer de 80 değnek vurdu".
40'tan fazla sopanın
tâzir cezası olduğuna, Ebu Sâsân Hudayn b. Münzir'in rivayet etliği şu hadîs delâlet etmektedir: "Ben Medine'de
Osman b. Âffan'ın yanında iken, ona Velid b. Ukbe getirildi. Velid (vali
bulunduğu Kûfe'de) sabah namazını iki rekât kıldıktan sonra cemaate dönüp 'Size
daha fazla kıldırayım mı?' diye sormuştu. Kendisi aleyhinde iki kişi şehadet
etti. Bu iki şahidden biri olan I-Iumran, Velid'in şarap içtiğini, öteki şahid
de Velid'i kusarken gördüğünü söyledi. Halife Osman 'O şarap içmedikçe kusmaz1
dedi. Akabinde 'Ey Ali! Kalk ona celde vur' dedi. Ali de 'Kalk ey Hasan! Ona
sen celde vur' dedi. Bunun üzerine Hasan da (ona öfkelenmişcesine) 'Velli
hârrehâ men tevellâ kârrehâ* (hilafetin serinlik, afiyet ve iyiliklerine nail
olan, onun sıcaklık, şiddet ve kötülüklerini de üzerine alsın) meselini
söyledi; (yani değnek vurma vazifesini bizzat Osman, yahut onun en yakın
akrabalarından biri üzerine alsın demek istedi). Sonra 'Ey Abdullah b. Cafer!
Kalk onu sen kamçıla' dedi. O. da kalktı ve Velid'i kamçıladı. Ali de kamçı
adedini sayıyordu. Nihayet sayı 40'a ulaşınca, Ali 'dur' dedi ve sonra
'Peygamber 40 kamçı vurdu. Ebubekir de 40 değnek vurdu. Ömer ise 80 değnek
vurdu. Bu adedlerin hepsi de sünnettir. Fakat şu 40 adedi bana en sevimli
olanıdır' sözlerini ilave etti".1
Hz. Peygamber'in
vurduğu 40 sopa, içki içmenin esas cezasıdır. Hz. Ömer'in 80 değnek' vurması
ise tazir cezasıyla beraberdir.
Hz. Ali'nin, Hz.
Ömer'e 'İçki içene 80 değnek vurulmasına taraftarım. Çünkü içki içen sarhoş
olur, sarhoş olunca da iftira eder' dediği rivayet edilmiştir.2
Rivayetin metninde
geçen heza kelimesi, uygun olmayan şeyler "öy-lemektir. İftira ise, yalan
söylemek; zina isnadında bulunmaktır.
Bu bakımdan içki
içmenin cezası, Şafii mezhebinde 40 sopa oiarak belirtilmiştir. Bu ceza ise Hz.
Peygamber'in emrettiği gibi, sarhoşken tatbik edilmez. Çünkü .sarhoşken cezalandırmada,
umulan fayda hasıl olmaz.
İçki İçene
Had Tatbik Edilmesinin Şartlan
İçki içen kişiye had
cezasının taLbik edilebilmesi için iki şartın bulunması gerekir. '
1. Tam delil/İki adil
şahid.
1 Müslim/1707
imam Mâlik, Muvatta
Bir erkek, iki kadının
şehadetiyie had cezası uygulanmaz. Hâkim'in bilmesiyle de ceza tatbik edilmez.
Cezanın tatbik edilebilmesi için iki erkek şahidin olması gerekir. Bunun
delili, yukarıda naklettiğimiz haberde geçen 'İki kişi onun aleyhinde şahidlik
ettiğinde' ibaresidir.
2. İkrar/İçki içen
kişinin itiraf etmesi.
İçki içen kişi 'Ben
sarhoş edici bir içki içtim' dediğinde, şahidlere gerek kalmaksızın had cezası
tatbik edilir. İçki içen kişinin 'Ben bunun haram olduğunu bilerek ve
isteyerek içtim' demesi veya iki şahidin 'Bunun haram olduğunu bildiği halde
isteyerek içti' demeleri de şart değildir. Fakat böyle demeleri daha evladır.
Çünkü burada asıl olan, kişinin, o içkinin sarhoşluk verici olduğunu bilerek
ve isteyerek içmesidir. Eğer sarhoş edici-olduğunu bilmeyerek veya istemeyerek
veya unutarak içtiği sabit olursa, ceza uygulanmaz. Bunun delili, Hz.
Peygamber'in şu sözüdür: .
Allah Teâlâ benim
ümmetimden hata, unutkanlık ve zorlanmanın cezasını kaldırmıştır.
İçki içenin kusması,
itiraf ve iki şahidin şehadeti yerine geçmez. Ağzından içki kokusu gelmesi de böyledir. Çünkü bir özürü olması mümkündür. Meselâ
yanlışla içmiş veya zorla içirilmiş olabilir. Böyle durumlarda da ceza tatbik
edilmez. Bunun delili şu hadîstir:
Gücünüz yettiğinizce
müsiümanlara had uygulamaktan kaçının. Eğer bir çıkış yolu varsa, işi yoluna
bırakın. Çünkü İmam'ın affetmede hata yapması, ceza vermede hata yapmasından
daha hayırlıdır.
İçki içme cezası ve
diğer cezalar hâkim tarafından tesbit edilip uygulanır. Halkın, kendi başına
ceza tatbik etmesi caiz değildir. Fitne kapısını kapatmak için suçların
tesbitini ve cezaların tatbik edilmesini hâkinfe bırakmak gerekir.
İçki içen veya benzeri
bir suç işleyen kimse, suçunu itiraf ederek kendini cezaya mâruz
bırakmamalıdır. Samimi bir şekilde tevbe etmesi daha münasiptir.
Enes b. Mâlik'ten
şöyle rivayet edilmiştir: "Bir adam Hz. Peygamber'e gelerek 'Ey Allah'ın
Rasûlü! Ben ceza gerektirecek bir suç işledim, bana ceza tatbik et' dedi. Bu
esnada namaz vakti gelmişti. O zat da Rasûlullah ile beraber namaz kıldı. Namaz
bitince o zat yine 'Ey Allah'ın Rasûlü! Ben ceza gerektirecek bir suç işledim.
Bu bakımdan Allah'ın Kitabı'nda emrettiği cezayı bana tatbik et!' dedi.
Rasûlullah 'Sen bizimle birlikte namazda hazır bulundun mu?' diye sordu. O zat
'Evet bulundum' dedi. Rasûlullah 'Suçun bağışlanmıştır' dedi".
Hz. Ömer bir kişiye
'Allah senin ayıbını örtmüştür. Öyleyse sen de onu teşhir etme' demiştir.
Hz. Ömer bu sözü, Hz.
Peygamber'in huzurunda söylediği halde Hz. Peygamber hiçbir şey dememiştir. Hz.
Peygamber'in sükut etmesi, insanın ayıbını teşhir etmeyip tevbe etmesinin daha
güzel olduğuna delâlet eder.
Aklı, fikri tem beli
eştiren, ağırlaştıran, onları muattal hale getiren afyon, haşhaş, benç gibi
maddelerin tümü uyuşturucu kapsamına girmektedir ve kullanılması haramdır.
Ağızdan iğne (=enjektör) veya başka bir yolla alınması hükmü değiştirmez. Çünkü
her durumda akla zarar vermesi sözkonusudur. Uyuşturucu maddeler, beraberinde
birtakım hastalıklar getirir ve kötü neticeler doğurur. Bunların zararları hiç
kimseye gizli değildir. Bu bakımdan uyuşturucular da haram olmak bakımından
sarhoşluk veren içkilerin hükmüne dahildir,
Ümmü Seleme'den şöyle
rivayet edilmiştir: "Rasûlullah, sarhoşluk ve dalgınlık veren herşeyi
(yemek ve içmekten) nehyetti".
Uyuşturucu kullanmanın
cezası tâzirdir. Tâzir ise kınama, dövme, hapis gibi cezalardır ki suçun
cinsine ve şiddetine ve adil İslâm kadısının
takdirine göre tatbik edilir. Ancak tâzirde darb (dövme) cezası şer'î hadlerden
herhangibir haddin en alt sınırını aşmamalıdır.
Bazı durumlar tâzir
cezasından istisna edilmiştir. Bu halleri şöyle sıralayabiliriz:
1. Zaruret hâli
Kişi, boğazında kalan
lokmayı yutmak için şarap ve benzeri müskirattan başka birşey bulamadığında, o
lokmayı şarapla yutabilir. Çünkü burada ölüm tehlikesi bulunmaktadır.
Bununla beraber kim
çaresiz kalırsa (başkasının hakkına) tecavüz etmemek ve zaruret miktarını
aşmamak şartıyla (bu istisna edilen haramlardan da yiyebilir). Şüphesiz ki
senin rabbin çok bağışlayıcıdır, çok merhametlidir.
(En'âm/145)
2. Tedavi için kullanılması
Eğer doktor, sarhoşluk
verici bir ilacı başka bir madde ile verir de bu ilaç sarhoşluk verici
özelliğini kaybederse ve tedavi için o ilaç da mutlaka gerekli olursa, hastanın
bu ilacı alması caizdir. Fakat başka bir maddeyle karıştırıldığı halde
sarhoşluk verici özelliğini kaybetmemiş olan bir ilacı, tedavi maksadıyla da
olsa almak caiz değildir. Çünkü sarhoşluk verici bir maddenin şifa vermesi
mümkün değildir. Onun zararı, umulan faydadan çok daha fazladır.
Tarık b. Suveyd
el-Hadremî'den şöyle rivayet edilmiştir: Hz. Peygamber'e şöyle sordum:
- Ey Allah'ın Rasülü! Bizim yörede üzüm bağlan
bulunmaktadır. Biz onları sıkıyor ve içiyoruz. (Bu hususta ne dersin?)
- Hayır, onu içmek
caiz değildir.
- Biz onu hastalan
tedavi etmede de kullanırız.
- O şife değil,
hastalıktır.
İbn Mes'ud'dan şöyle
rivayet edilmiştir:
Allah,
hastalıklarınızın şifasını, size haram kıldığf şeylerde kılmamıştır.
3. Ameliyat
esnasında kullanılması
Ameliyat olacak kişi,
uyuşturulmadan ameliyata tahammül edemeyecek
ise doktorun uyuşturucu bir madde
kullanması caizdir. Çünkü şiddetli elem
ve acılar, zaruretler gibidir. Bu
bakımdan böyle bir durumda
uyuşturucudan yararlanmak yasak
değildir. Bunun iğne (=enjektör) ile veya tablet ile veya
şurup ile verilmesi durumu değiştirmez.
Allah hakikati daha
iyi bilir.