Zulüm, Vahşet Ve Mescid-İ Aksâ
Gönderen Kadir Hatipoglu - Ocak 30 2024 01:00:00

                         Zulüm, Vahşet Ve Mescid-İ Aksâ              Vaaz Resimleri: w.jpg

              Zulüm, hak yemek, eziyet, işkence ve baskı kullanmak, adaletsizlik yapmak, haddi  aşmak söz ve fiilde aşırı gitmek demektir.Aynı zamanda zulüm;Güçlü bir kimsenin yasaya veya vicdana aykırı olarak başkasını uğrattığı kötü durum, kıyım,  acım asızlık, haksızlık, eziyet ve  cefadır. Kur'ân'ın üzerinde en çok durduğu kavramlardan biri şüphesiz zulümdür. Aynı kökten gelen kelimelerle birlikte zulüm ve türevleri Kur'ân'da üç yüze yakın yerde geçmektedir. Alimler zulmü üç kısım halinde incelemişlerdir:

1-         İnsanın Allah'a karşı işlediği zulüm, şirk ve küfürdür. Yüce Allah:

وَاِذْ قَالَ لُقْمَنُ لاِبْنِهِ وَهُوَ يَعِظُهُ يَابُنَىَّ لاَ تُشْرِكْ بِاللهِ اِنَّ الشِّرْكَ لَظُلْمٌ عَظِيمٌ

"Şüphesiz ki, şirk büyük bir zulümdür" (Lokman, 31/13)buyurmuştur.

فَبَدَّلَ الَّذِينَ ظَلَمُوا مِنْهُمْ قَوْلاً غَيْرَ الَّذِى قِيلَ لَهُمْ فَاَرْسَلْنَا عَلَيْهِمْ رِجْزًا مِنَ السَّمَاءِ بِمَا كَانُوا يَظْلِمُونَ

 "İçlerinden zulmedenler, (söylediğimiz) sözü, kendilerine söylenmeyen bir sözle değiştirdiler. Biz de haksızlık ettiklerinden dolayı üzerlerine gökten bir azap gönderdik"

(A'raf,7/162).   

           2- insanın kendi kendine zulmetmesidir.

           3- İnsanlar arasındaki zulüm. Zaten bugünkü sohbetimizin de konusu olan bu Zulüm, insanların kendi hemcinslerine karşı işledikleri suçlar, günahlar ve haksızlıklardır. Aslında zulüm denince ilk olarak akla insanların birbirlerine karşı olan hareketlerindeki yanlış, kötü ve zararlı davranışları zulüm olarak tanıtılmış, bunların işlenmemesi istenmiş ve işleyenler tenkit edilmiştir.       

قال رسولُ اللّه: مَثَلُ المُؤْمِنِينَ في تَوَادِّهِمْ وَتَرَاحُمِهِمْ وَتَعاطُفِهِمْ مَثَلُ الجَسَدِ إذَا اشْتَكَى مِنْهُ عُضْوٌ تَدَاعَى لَهُ سَائِرُ الجَسَدِ بِالسَّهَرِ وَالحُمَّى

    "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)  buyurdular ki: "Birbirlerini sevmede, birbirlerine merhamette, birbirlerine şefkatte müminlerin misali, bir bedenin misalidir. Ondan bir uzuv rahatsız olsa, diğer uzuvlar uykusuzluk ve hararette ona iştirak ederler."

    Gerçek bir elemlenme, bizleri kardeşlerimizin sıkıntılarını gidermeye sevk ettiren elemdir. Bu sıkıntıları gidermeden, karanlığını bastırmadan bizlere rahat gelmez. biz bu durumda başarıya ulaşırsak vicdanımız da, yüzümüz de parlar. Resul-i Ekrem (s.a.v.) şöyle buyurur:

قالَ رَسولُ اللّهِ: المُسْلِمُ أخُو المُسْلِمِ َ يَظْلِمُهُ وََ يُسْلِمُهُ، وَمَنْ كَانَ في حَاجَةِ أخِيهِ كَانَ اللّهُ في حَاجَتِهِ، وَمَنْ فَرَّجَ عَنْ مُسْلِمٍ كُرْبَةً فَرَّجَ اللّهُ عَنْهُ بِهَا كُرْبَةً مِنْ كُرَبِ يَوْمِ الْقِيَامَةِ، وَمَنْ سَتَرَ مُسْلِماً سَتَرَهُ اللّهُ يَوْمَ الْقِيَامَةِ

    "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)  buyurdular ki: "Müslüman müslümanın kardeşidir. Ona zulmetmez, onu tehlikede yalnız bırakmaz. Kim, kardeşinin ihtiyacını görürse Allah da onun ihtiyacını görür. Kim bir müslümanı bir sıkıntıdan kurtarırsa, Allah da o sebeple onu Kıyamet gününün sıkıntısından kurtarır. Kim bir müslümanı örterse, Allah da onu kıyamet günü örter.

    Gerçek bir kardeşliğin belirtilerinden biri de sana gelen faydaya sevindiğin  zarara üzüldüğün gibi, kardeşine de faydanın gitmesini arzulaman, sevinmen ve felaketine üzülmendir. Bunu gerçekleştirmeye çalışırsan Allah'a (c.c.) en makul bir ibadet ve büyük sevapla yaklaşmış olursun.   

    İslâm kardeşliği, kör asabiyet yardımlaşmasını değil, hakiki yardımlaşmayı Müslümanlar arasında farz kılmıştır. Hakk'ı ikame ve batılı yok etme, mütecavizi azarlama ve mazlumun hakkını kurtarma kardeşliğidir. Onun için cephede Müslüman’ı tek başına bırakmak caiz olmaz, bilakis bilmediği zaman onu irşad etmek, tecavüze uğradığı zaman korumak, hücuma uğradığı an müdafaa etmek ve gerektiğinde onun için savaşmak... Ve işte tüm bunlar İslam’ın farz kıldığı yardımlaşmanın manasına dâhildir. Resulullah(s.a.v.)şöyle buyurur:

    :  قال رَسولُ اللّه (ِﺹ ): انْصُرْ أخَاكَ ظَالِماً أوْ مَظْلُوماً. قِيلَ: أنْصُرُهُ إذَا كَانَ مَظْلُوماً، فَكَيْفَ أنْصُرُهُ ظَالِماً؟ قالَ: تَحْجُزُهُ عَنِ الظُّلْمِ، فإنَّ ذلِكَ نَصْرُهُأ 

"Zalim veya mazlum olsun Müslüman kardeşine yardım et. Birisi: Mazluma yardım ederim fakat zalime nasıl yardım edeyim? dedi: -Sen zalimi zulmünden men edersen böylece zalime yardım etmiş olursun."

    Bir Müslüman’ın zelil düşmesi söz konusuysa bütün Müslümanların zelil düşmesi demektir. Çünkü bu zillet şeref ve dostluk bağlarını koparacak, zelil düşen de ister istemez gördüğü bu haksızlığa boyun eğecek, tek başına çekilip kendisine zulüm yapanlarla arasındaki kardeşlik bağları kopulacak ve Müslümanlar fert ve cemiyet olarak fert fert kalacaklardır.           

         Kardeşlik bağları kopulur, biri diğerine yalancı ve nefret gözüyle bakar ve biri diğerinin yanında küçültülür, o da elini sallayarak görmemezlikten geldiği an zelil düşmüşlerdir.

    Bu düşüklük Müslümanları zelil ve perişan etmiştir. İslâm bu aşağılık ile en çetin şekilde savaşmış öyle karanlık ve zulüm gölgelerinde durmak isteyenleri de lanetlemiştir. Resulullah (s.a.v.) şöyle buyurdu : "Haksız olarak birisinin dövüldüğü yerde durmayın. Çünkü, böyle bir yerde durup da zulme uğrayana yardım etmeyenin üstüne lanet yağar." (Tebarâni)

    Müslüman kardeşine bir kötülük ve zarar geldiği zaman onun yardımına koşmaya ve yanında olmaya çalış ki senin sayende zulüm def edilip hak da yerini bulsun. Resûlüllah'dan (s.a.v.) şu hadis rivayet edildi : "Kim bir mazlumun hakkını almak için onunla yürürse kıyamette ayakların kaydığı günde Allah onun ayaklarını sıratta sabit kılar." (Esbâhani)

      Bugün bizler kıyamette ayaklarımızın sabit kalması için neler yapıyoruz. İslam coğrafyası kan gölüne dönmüş bir hale gelmişken benim ülkemde sorun yok değip ilgisiz mi kalmalıyız

                     Filistin Topraklarının Müslümanlar İçin Önemi:

      O topraklar mukaddestir. Bu kutsallık, hem Hıristiyan, hem Yahudi ve hem de Müslümanlar için geçerlidir (5/Mâide, 21; 17/İsrâ, 1). O topraklar yeryüzü hâkimiyetinin tarih boyunca bir sembolü gibi kabul edilmiş, Filistin'e (Mescid-i Aksâ'ya) sahip olan ülkeler ve zihniyetler, hem psikolojik moral, hem de siyasal güç yönüyle rakiplerinden öne geçmişlerdir. Onun için, Hz. Ömer'in fethinden 20. yüzyılın ilk yarılarına kadar Müslümanların o topraklarda hâkimiyeti izzetlerinin bir göstergesi olmuştur.

       Rasûlullah (s.a.s.) ve ilk müslümanlar, Mescid-i Aksâ'yı vahiy gereği ilk kıble olarak seçtiler; Oraya yönelerek Rablerine kulluklarını yerine getirdiler ilk önce. Biz de ilk önce oraya sahip çıkmalı, sonra Kâbe'ye teveccüh etmeliyiz, tefekkür ve görev bilinciyle. Hem namazdaki "kıyâm"ı, hem de namaz gibi ibâdet olan "kıyâm"ı kıbleler tâyin edecek; biz de kıblelerimize doğru yönelecek, yüzümüzü Aksâ ve Harâm Mescidlerine çevirecek ve oraya doğru "Allahu Ekber!" diyerek kıyâm'a duracağız/kalkacağız.

        Rasûlullah (s.a.s.) Mescid-i Harâm'dan veya diğer mescidlerden değil; Mescid-i Aksâ'dan çıktı mi'râca. Mescid-i Aksâ'ya ayak basarak yükseldi göklere. Dünya müslümanları olarak biz de namazlarımızın mi'râç olmasını arzu ediyorsak, Yahudilerin ayakları altında alçalmak değil de, göklere ve yücelere doğru yükselmek istiyorsak, Mescid-i Aksâ'yı kaldıraç kabul etmeli, onu merdivenimizin ilk basamağı olarak değerlendirmeliyiz.

      Yeryüzünün halifesi/efendisi olabilmek için, sadece Allah'a -hakkıyla- kul olunması, kulluk yapılması temel şarttır. Kulluk, yani ibadet için de yönelinecek bir kıblenin olması gerektiğinden, bu, önce Mescid-i Aksâ, sonra Mescid-i Harâm olmuştur. Niçin önce Mescid-i Aksâ? Çünkü Kur'an tabiriyle orası "arz-ı mukaddes"tir (5/Mâide, 21), çevresi mübarek kılınan yerdir (17/İsrâ, 1). Peygamberlerle bereketlenmiş, çeşitli hayırlarla ve tarihî zenginliklerle şereflenmiştir. Doğunun ortası, Ortadoğunun kalbidir. Tarihî değeri, tüm büyük din mensupları tarafından kabul edilen bir gerçek olduğu gibi, günümüz açısından petrol yataklarına sahip olmasıyla da önemlidir. Yarınki dünyanın enerji kaynağı, büyük ihtimalle güneş olacaktır. Batı dünyası, istisnâların dışında güneşe hasret bir dünyadır. Sadece mânevî anlamda değil; ısı ve ışık kaynağı ve yarınki enerji kaynağı güneşe de hasrettir. Ve güneşten en fazla yararlanılabilecek topraklara da sahiptir Kudüs. Kim bilir, bugün henüz farkına varamadığımız daha nice bereketlere de sahip olduğu, yarınlarda ortaya çıkabilecektir. Tarihte hilâfet ve dünya hâkimiyeti açısından önemi gibi, günümüzde de oraya sahip olan dünyaya da egemen olduğunu göstermiş oluyor.

           Filistin'in bugünkü durumunu anlatmak için lügatlardaki zulüm ve vahşetle ilgili bütün kelimeleri İsrail denen vampir için eksiksiz saymak, mazlumluk ve acınmayla ilgili tüm sözcükleri de Filistin için sıralamak gerekiyor. Ya da Filistin'li kızın şiirindeki ağlatıcı tek kelimeyi seçmek: "Utanın!" Peki, utanılacak bu durumdan kurtulmak, orayı kurtarma gayretiyle, kendimizi kurtarmak için ne yapılması gerekiyor?

        Müslüman’ız ve Müslüman kardeşimin içinde olduğu tüm sıkıntılar benimdir, kardeşime dünyanın neresinde olursa olsun yapılan her zulmü kendime kabul eder ve ona karşı tüm varlığımla mücadele ederim diyebilecek ,adımları başkalarından beklemek aczi yeti yerine ilk adımı atma yarışına girelim. Hayırda yarışan bir ümmet olmanın maratonunda tüm yüreğimizle kendimizi ortaya koymanın cesaret ve erdem kişilikleri olalım.

      Filistin, Siyonist zulmü altında inlerken, yaşama hakları hiçe sayılırken, Müslüman kardeşlerimizin ölüm fermanları tüm dünyaya aleni bir şekilde deklare edilmişken, Bir avuç Siyonistsin Müslüman bir topluluğun yaşam ve ölüm kararını verme haysiyetsizliğini, imanımızın ve Müslümanlığımızın hangi şeref derecesine koyacağız. Hangi yüzle birbirimize ayet ve hadislerden örnekler vereceğiz, hangi yürek ve dille özgürlük haykıracağız.

        Ey yeryüzünün mazlumları anlayın artık birbirinizi, küfrün tek millet olduğunu, zalimi ve ümmet içersindeki zihniyet temsilcilerini. Mısır zalimin zulmünden kaçan Filistinlilere kapılarını açmamakta, tüm İSLÂM dünyası birkaç istisna dışında tamamen Filistin halkını ALLAH’a havale etmiş, ama unutmayalım ALLAH’ın da sessiz kalanları havale edeceği yerler vardır.

         Zalimin zulmüne sessiz kalıp, ALLAH’ın gazabına havale olmamak için, ey ümmeti Muhammed yardım edin diye feryat eden bu mazlumların bedduasına muhattap olmamak için kalbimizle buğz etme kaçamağını bırakıp, dillerimiz ve ellerimizle imanımızın gereğini ifa edelim.

      Yapabileceklerimizi maksimum değerde zorlayarak hayatımızın her alanında seferberlik ilan edelim. Ensar olup Filistinlileri muhacir kabul edelim, yurtlarından alarak değil mallarımızla onları muhacir kardeşlerimiz kabul edip nefislerimizden önceleyelim.
       Bu kadar ucuz mu Müslüman’ın kanı, bu kadar değersiz mi ümmetin birlikteliği. Bu kadar mı cesaret ve fedakârlıktan uzağız, bu kadar mı zayıf ve duyarsız imanlara sahibiz. İsrail’de ölen bir çocuğa bile ağlayanlar, neden Filistin’de ölen binlere, onbinlere ağlamazlar. Neden dünyanın dört bir tarafına yardım elini uzatan ve bol bol reklâm yapanlar Filistin’e de yardım elini uzatmazlar.

Şimdi birde tarihe bakalım yani yakın tarihe

          Alman ordusunun, gettolarda ve toplama kamplarında Yahudilere neler yaptığını hatırlayalım.

Nasıl insanlık sınırlarını zorlayan bir zulümdü o?

Hatırlayalım diyoruz ama filmler, belgeseller hiç unutturmuyorlar.
Nazi zulmünü anlatan filmlere meraklı biri eline kumandayı alsa, kanal kanal dolaşsa, her gün her saat seyredecek bir yayın bulur.

      Yahudiler kendilerine zulmeden Almanları bıraktı, müslümanların üzerine çullandılar.

Orantısız güç kullanmak...

Zulmetmek...

Sivil halkı aç bırakmak...

Üzerlerine bomba yağdırmak

Onlara ulaşacak yardımları keserek yavaş yavaş toplu ölüme terk etmek...

Bütün bunlar çağdaş, modern ve daha bunlar gibi daha birçok sıfatla anılan dünyanın gözü önünde yaşanıyor.

Şu tabloya bir bakın... Filistin, Afganistan, Pakistan, Çeçenistan, Mısır ,Suriye, Keşmir...

Müslümanlar hangi coğrafyada rahat, huzurlu, müreffeh?

          Sohbeti Akif’in bir dörtlüğü ile bitirelim

“Arkadaş! Yurduna alçakları uğratma sakın.

Siper et gövdeni, dursun bu hayâsızca akın.

Doğacaktır sana vaat ettiği günler Hakkın.

Kim bilir, belki yarın, belki yarından da yakın.”


          Çok şükür, İstiklal harbinde bizim milletimize doğdu Hakkın vaat ettiği günler… İnşallah Mısırlılara, Suriyelilere ve Filistinlilere de doğacak o günler… Hepimiz bunun için dua edelim.

Allahım! Zalimlere ve katillere karşı İslâm’a ve Müslümanlara yardım eyle!

İstiklal harbimizde, her şey bitti sanıldığı bir sırada bize gönderdiğin yardım ve zaferi,mısır ,Suriye ve  Filistin’de ve dünyanın başka yerlerinde hak-hukuk ve bağısızlık mücadelesi veren bütün kardeşlerimize de gönder yâ Rabbi!.. Âmîn!..

Not :

 

1-      Din  İşleri  Yüksek  Kurulu  Uzmanı   Medet  COŞKUN   Zulüm ve sonuçları

2-       Prof. Muhammed Gazali Kardeşlik Yazısından

3-      09,01,2009 tarihli İstanbul müftülüğü hutbesi

4-      Ve Çeşitli makalelerden Derleme yapılarak hazırlanmıştır




islam ve Hayat,Güncel Vaaz ve Hutbeler