Resulullahın ahlakı Kur’andı.
Gönderen Kadir Hatipoglu - Şubat 16 2022 02:00:00

 

                             Resulullahın ahlakı Kur’an-dı.

Ahlâk kelimesi Arapça ‘hulk’ (huy-yaratılış) kelimesinin çoğuludur. İnsanın iyi veya kötü tavır ve hareketleri, insanın doğuştan getirdiği veya daha sonra çevreden kazandığı zihnî ve rûhî hâllerini ifade eder.

İslâm’da hedef, îmânın insanı güzel ahlâka yönlendirmesidir. Peygamberimiz(s.a.v):

قالَ رسولُ اللّهِ  مَا مِنْ شئ أثْقَلُ في مِيزَانِ المُؤمِنِ يَوْمَ الْقِيَامَةِ مِنْ خُلُقٍ حَسَنٍ،

“Kıyâmet günü, amellerin tartıldığı teraziye konacak şeylerin en ağırı güzel ahlâktır.”[1] buyurdular.

Cenâb-ı Hakk, insanı en mükemmel ve en mükerrrem bir sûrette yaratmıştır. Bir başka deyişle diğer canlılardan çok üstün özelliklerle donatmıştır. Maddî ve manevî yönden en seçkin varlık insandır. Bu seçkinlikle beraber vazife yönünden de en üstün ve en sorumlu olan varlık yine insandır. Allah’ın verdiği güzellikleri, huy ve ahlâkını güzelleştirerek kendini tamamlamak insana verilmiş bir görevdir.

Bütün din ve peygamberlerin ortak gayesi insanların güzel ahlâk sahibi olmalarıdır. Peygamberler, başta kendilerinde güzel ahlâkı yaşayıp, göstermekle bu gayelerine ulaşmaya çalışmışlardır.

               Peygamberimiz(s.a.v) de ahlâkın en güzeline erişmiştir. Bu gerçeği Peygamberimiz(s.a.v); “Ben, ancak güzel ahlâkı tamamlamak için gönderildim.” hadîsinde dile getirmişlerdir.

Muhterem Allah Dostları

Peygamberimiz (sav) insanların en yumuşak huylusu ve en bilgilisi, insanların en cömerdi, fakir ve kimsesizlerin koruyucusudur. Hz. peygamber çok mütevazı idi.

Mekke’nin fethinde yanına gelen ve korkusundan titreyen bir bedeviye karşı:

فَقَالَ لَهُ هَوِّنْ عَلَيْكَ. فَإنِّى لَسْتُ بِمَلِكٍ. إنَّمَا أنَا ابْنُ امْرَأةٍ تَأكُلُ الْقَدِيدَ

“Sakin ol! Ben bir kral değilim, ben kadîd (güneşte kurutulmuş et) yiyen bir kadının oğluyum.” diyecek kadar alçak gönüllüydü.[2]

Ebû Hureyre (ra) anlatıyor: “Bir savaşta, kâfirlerin yok olmaları için duâ buyurmasını söyledik.” Buyurdu ki:

إنِّي إنَّمَا بُعِثْتُ رَحْمَةً وََلَمْ اُبْعَثَ لَعّاناً

“Ben lânet etmek için, insanların azap çekmesi için gönderilmedim. Ben rahmet için gönderildim.”[3]

Peygamberimiz(s.a.v)'in rahmet ve merhamet peygamberi olması Kur’ân’da meâlen şöyle zikredilmiştir:

وَمَا اَرْسَلْنَاكَ اِلاَّ رَحْمَةً لِلْعَالَمِينَ
“Biz seni, ancak âlemlere rahmet (iyilik) için gönderdik.” [4]

لَقَدْ جَاءَ كُمْ رَسُولٌ مِنْ اَنْفُسِكُمْ عَزِيزٌ عَلَيْهِ مَا عَنِتُّمْ حَرِيصٌ عَلَيْكُمْ بِالْمُؤْمِنِينَ رَؤُفٌ رَحِيمٌ

“Andolsun size kendinizden öyle bir peygamber gelmiştir ki, sizin sıkıntıya uğramanız ona çok ağır gelir. Çünkü O, size çok düşkün mü’minlere karşı çok şefkatli ve merhametlidir.”[5]

Peygamberimiz(s.a.v)'in şefkat ve merhametine bir örnek de Taif seferinde maruz kaldığı kötü muamele ve çirkin saldırılara karşı takındığı tavırdır.

Taifliler, iki cihan saadetine kavuşmaları için Peygamberimiz (s.a.v)’ın yaptığı çağrıya olumsuz cevap verdiler. Bununla da kalmayıp, beldelerinde misafir olarak bulunan İki Cihan Güneşi (s.a.v)’a ve Hz. Zeyd (ra)’a karşı ayak takımını, sokak gençlerini ve köleleri kışkırtarak taşa tutturdular. Resûlullah (s.a.v)’ın mübarek ayakları kana bulandı. Taşların açtığı yaraların acısı yürümesine engel olur hale geldi. Hz. Zeyd’in bütün çabalarına rağmen Peygamberimiz(s.a.v)'i kan revan içinde bıraktılar. Bu olay üzerine Rabbimiz, Habîbinin yanına Cebrail (as)’ı gönderdi. Cebrail (as), bir bulutun içinden

Peygamberimiz(s.a.v)'e seslendi:

“Şüphesiz Allah, kavminin sana neler söylediğini işitti. Sana şu dağlar meleğini gönderdi. Kavmin hakkında dilediğini yapmak üzere ona emredebilirsin.”

Fakat, şefkat ve rahmet kaynağı, Kur’ân’ın ifadesiyle “Âlemlere rahmet olarak gönderilen” O mübarek Resûl’ün arzusu başka idi. Emrine âmâde olduğunu bildiren dağlar meleğine Peygamberimiz(s.a.v) şöyle karşılık verdi:

بَلْ أرْجُو أنْ يَخْرُجَ مِنْ أصَْبِهِمْ مَنْ يَعْبُدُ اللّهَ وََ يُشْرِكُ بِهِ شَيْئاً

“Hayır! Bilakis, Allah'ın onların sulbünden Allah'a ihlâsla ibadet edip hiçbir şeyi ortak koşmayacak kimseler çıkarmasını dilerim.”[6]

Peygamberimiz(s.a.v)'in engin hoşgörüsü ve okyanuslar gibi çağlayan merhametine bütün hayatı şahittir. Burada bahsettiğimiz olaylar, aktardığımız hadîs ve âyetler birer numunedir. Kur’ân ahlâkına sahip olan Peygamberimiz(s.a.v), elbette ki merhametlilerin en merhametlisi olan yüce Rabb’imizin “Rahmân ve Rahîm, Gaffâr ve Settâr” gibi iyiliği gerektiren isimlerine en fazla mazhar olan kişidir. Bu mazhariyetini hayatının bütün safhalarında göstermiştir. Rahmet Peygamberi sıfatına zıt en küçük bir hareketi olmamıştır. Çünkü hareketlerini ve bu hareket ve davranışlarındaki ölçüyü Rahmân ve Rahîm olan Rabbimiz belirlemiştir.

Ey Allah Resulünün Sevgili dostları

İnsana verilen nimetlerin en üstünü imandan sonra, mizanda en ağır geleni güzel ahlâktır. İnsanların en hayırlıları iyi ahlâka sahip olanlarıdır. Ahlâk itibarıyla insanların en üstünü olan ve Rabbimiz tarafından terbiye edilen ve devamlı duâlarında kötü ahlâktan Allah’a sığınan Sevgili Peygamberimiz(s.a.v), güzel ahlâka sahip olanları sever ve insanlara güzel ahlâkla muamele edilmesini isterdi.

Peygamberimiz(s.a.v) bir hadîslerinde: “Din güzel ahlâktır”. Diğer bir hadîslerinde: “Ben güzel ahlâkı tamamlamak için gönderildim” buyurmuşlardır. Evet, din güzel ahlâktır. En güzel ahlâka sahip olan zât da, insanlara her yönüyle en mükemmel örnek, en büyük rehber olan Hz. Muhammed’dir. Yüce Rabbimiz buyuruyor ki: وَاِنَّكَ لَعَلى خُلُقٍ عَظِيمٍ “Muhakkak ki sen yüce bir ahlâka sahipsin.”[7] Evet bütün ümmet, hatta düşmanları da dâhil bütün insanlar peygamberimiz Hz. Muhammed’(s.a.v)in güzel ahlâkı üzerinde aynı görüştedirler.

Peygamberimiz(s.a.v) hem sûret hem de sîret itibarıyla en güzel, en mümtaz bir şekilde yaratılmıştır. Ahlâkının güzelliği yüzüne aksediyordu. Siması, davranışları, sözleri birbirine paralellik arz ediyordu. Mübarek yüzünü görenler, tatlı sözünü işitenler, güzel davranışına maruz kalanlar, hemen Peygamberimize (s.a.v) karşı bir sevgi, bir muhabbet beslemeye başlıyorlardı. Hatta güzel ahlâkı yüzünde o derece aksediyordu ki, Medine Yahudilerinin ünlü âlimi Abdullah bin Selam, Medine’ye yeni gelen Peygamberimizin yüzünü gördüğünde: “Bu sîmada yalan olamaz. Gerçekten bu bir peygamberdir.” diyerek Müslüman olmuştur.

Peygamberimizin ahlâkı Kur’ân ahlâkı idi. Hz. Âişe ve sahâbeler Hz. Peygamber’i tarif ettikleri zaman: “O’nun ahlâkı Kur’ân ahlâkı idi.” derlerdi.

Kuran ahlakı; Yüce Mevla’mızın Kuranı Kerimde bize bildirdiği, Hz. Peygamber (sav)’inde bizzat yaşayarak örnek olduğu ahlaktır.

Muhterem Müminler

Ayet-i kerimeler, hadis-i şerifler ve İslâm büyüklerinin mübarek sözlerinin ışığında, Yüce Rasûlullah (s.a.s.)'ın ahlâkî vasıflarını özetlemeye çalışalım:

* Rasulullah (s.a.s.) güler yüzlü, tatlı sözlüydü,

* Kimseye fena söylemez, kimsenin sözünü kesmezdi,

* Sert değildi, yumuşak idi,

* Edep ve hayâ âbidesiydi,

* İnsan severdi, Dosttu,

* Çok mütevâzi idi. Vâkurdu.

* Boş ve lüzumsuz konuşmazdı.

* Karşısındakini candan dinlerdi.

* Çocukları çok sever ve okşardı. Bir hadisi şeriflerinde şöyle buyururlar:

لَيْسَ مِنَّا مَنْ لَمْ يَرْحَمْ صَغِيرَنَا وَيُوقِّرْ كَبِيرَنَا

" Küçüklerimize merhamet, büyüklerimize sayı göstermeyen bizden değildir."[8]

* Fazilet sahiplerine saygı gösterirdi.

* Akrabasını ve komşusunu hatırdan çıkarmaz, onlara ikrâmdâ bulunurdu. Fakat onları kendilerinden üstün, faziletli olanlara tercih etmezdi.

* Cömertti, şefkatliydi,

* Sözünde mutlaka dururdu.

* Dinlemesini, söylemekten fazla severdi,

* Nefsine hâkimdi,

* Beyaz giymeyi tavsiye ederlerdi,

* Namazı noksansız kıldıranların en hafif kıldıranıydı.

* Güleceği zaman mübarek elini, mübarek ağzının üzerine koyardı.

* Kahkaha ile gülmez, fakat daima mütebessim bulunurdu.

* Verilen müjdeler şükrederdi,

* Uyurken mübârek sağ elini, mübârek yanağının altına koyardı.

* Herkesin isteğini mümkün olan ölçüde, yerine getirirdi.

* Eli çok açıktı, cömertliği deryadan farksızdı,

* İlim, hikmet çağlayanı, sabır timsaliydi,

* Atılgandı, tehlikeden korkmazdı, heybetliydi.

* Gelmiş ve gelecek insanların en cesur ve en kahramanı, en kuvvetlisiydi.

* Hanımlarına karşı insanların en yumuşağı ve ikrâmlısıydı. Onlara karşı daima tebessümlüydü,

* Ne yer, ne içerse hizmetçisine de aynısını verirdi, Vefat ederken son anlarında dahi "Elinizin altındakilere (hizmetçi ve işçilere) iyi davranmamızı, onların haklarını gözetmemizi ve namaza dikkat etmemizi" tavsiye buyurmuştu.

* Sofradan daima doymadan, yarı aç kalkardı.

* Temizliğe son derece ehemmiyet verir ve riâyet ederdi,

* Özel işlerini kendisi yapardı. Döşeği içi hurma lifi dolu deridendi.

* Dünya malına asla rağbet göstermezdi, Bir gün yanında dünyalıktan bahsettiler, Buyurdu ki : "İşitmiyor musunuz? Sâde hayat imandandır"'

* Ekseri yediği arpa ekmeği ve hurmaydı, Allah'ın huzuruna kavuştuğu vakit, evinde az bir arpadan başka yiyecek maddesi bulunmamıştı.

* Kimsenin ayıbını yüzüne vurmazdı,

* Çok adildi.

* Sosyal adaleti ve kardeşlik hukukunu en güzel o uyguladı.

* Çalışmaya, ilim ve irfana, icad ve keşiflere teşvik etmiştir.

* Daima Hakk'ın ve haklının yılmaz savunucusuydu.

* Zulüm ve sömürünün amansız düşmanıydı.

* İnsanların faydası için, kendi rahatını terk ederdi,

* İnsanlara madde ve mevkisine göre değil, takvâ ve ahlâkına göre değer verirdi.

* İlim-irfan âdab-erkân şiârıydı.

* Hayatı iman ve cihad olarak görmüştür,

* Cahil bir toplumu, dünyanın en insâni, en müreffeh devleti haline getirmiştir, O'nun tebliğ ettiği İslam Nizamı'nı hayatlarına gerçek mânasıyla tatbik eden cemiyetler, yine aynı şekilde dünyanın ve insanlığın efendisi olurlar,

* Modern medeniyetin öncüsü ve insanlığın manevi mimarıdır.

* İlk defa insan haklarını tam manâsıyla o açıklamış ve bunu tatbik etmiştir.

Rasulullah (s.a.s.) her yönden örnek alınacak en mükemmel insandır, Her müslümanın O'nu en güzel şekilde öğrenip tanıması; Onun yüce ahlâkını yaşamaya ve yaşatmaya çalışması lazımdır, Çünkü O'nun ahlâkı, Kur'ân ahlâkı idi.

Şair Nabi şöyle diyor :

"Çalış, ehl-i kemâl ol, uyma her nâdân-ı gümraha,

Baş eğ, el bağla, sonra gel Huzüru Hazreti Şâh'a."

Rasulullah (s.a.s.) Efendimizin çok yapmış olduğu dualarından biri şudur :

اللَّهُمَّ إنِّى أعُوذُ بِكَ مِنْ قَلْبٍ َ يَخْشَعُ، وَمِنْ دُعَاءٍ َ يُسْمَعُ، وَمِنْ نَفْسٍ َ تَشْبَعُ، وَمِنْ عِلْمٍ َ يَنْفَعُ، أعُوذُ بِكَ مِنْ هؤَءِ ا‘رْبَعِ

" Allah'ım, huşû duymaz bir kalbten , kabul edilmeyen bir duadan , doymak bilmeyen bir nefisten, faydası olmayan bir ilimden, bu dört şeyden sana sığınırım."[9]

Bir hadis-i şerifinde şöyle buyurmuştur: "Ey mü'min, sende şu dört şey bulunursa dünyada kaybettiğin (elde edemediğin) şeylere üzülme: Doğruluk ve sadakat, emanetlere riayet, güzel huy ve yüksek ahlâk, meşru çalışıp helalden kazanmak"

Allah'ın selâmı, rahmeti ve bereketi Peygamber Efendimize ve O'nu örnek edinenlerin üzerine olsun.

 


 

[1] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları:6/343.

[2] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 17/419.

[3] Müslim, Birr 87,

[4] Enbiya, 107

[5] Tevbe, 128

[6] Buhârî, Bed'ü'l-Halk 6, Tevhîd 9

[7] Kalem , 4

[8] Tirmizî, Birr: 15

[9] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları:7/107



islam ve Hayat,Güncel Vaaz ve Hutbeler