Kutlu Doğum-1443
Gönderen Kadir Hatipoglu - Nisan 13 2014 08:23:56

                                                     KUTLU DOĞUM-1443 

 Bu hafta “Kutlu Doğum Haftası”, yani Sevgili Peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.s.)’in, Miladi takvime göre doğduğu hafta. Hz. Peygamber, kamerî aylardan Rabîu’l-evvel ayının on ikinci Pazartesi gecesi Mekke’de dünyaya gelmiştir. Mîlâdî takvime göre ise bu, 571 yılı Nisan ayının 20’sine rastlamaktadır. Kutlu Doğumun 1443. Yıldönümünü hep birlikte idrak ediyoruz.

Doğumlar vardır sadece bir haneyi ilgilendirir.

Doğumlar vardır sadece bir mahalleyi ilgilendirir.

Doğumlar vardır sadece bir beldeyi ilgilendirir.

Doğumlar vardır sadece bir bölgeyi ilgilendirir.

Doğumlar vardır sadece bir milleti ilgilendirir.

Ama bazı doğumlar da vardır ki sadece bir devleti ilgilendirir.

 Öyle doğumlar da vardır ki bir milleti değil, bir devleti değil, bir bölgeyi değil, bir kıtayı değil dünyayı hatta kainatı, evreni ilgilendirir. İşte bu doğum “Kutlu Doğumdur.” Efendimizin doğumudur.

 M. Akif Kutlu Doğumu anlatırken;

Ondört asır evvel, yine böyle bir geceydi,

Kumdan ayın on dördü, bir öksüz çıkıverdi!

Lâkin, o ne hüsrandı ki; hissetmedi gözler,

Kaç bin senedir, halbuki, bekleşmedelerdi;

Hz. Muhammed Mustafa (s.a.s) in mümtaz ve mualla şahsiyetlerinin anlatılması, anlatılmaktan da öte O’nun beşeriyetin kurtuluşu için bir çare, insanlığın onulmaz dertleri için bir iksir olarak takdim edilmesi ve hayat-ı seniyyelerinin aktarılabilmesi için yoğun çaba sarfetmemiz gereken çok ulvi bir görevdir.

O insanlığın iftihar tablosudur. 14 asırdan beri dünya çapındaki en büyük dahiler, dev filozoflar ve her biri düşünce semamızın yıldızı nice mütefekkir ve ilim adamları hep O’nun arkasında el pençe divan durmuşlardır.

O’nun büyüklüğüne şu yeter ki, çağımızda bu kadar tahripten sonra hala biz günde beş defa minarelerden O’nun mübarek ismini dünyaya haykırıyoruz.

Evet, zaman yaşlanıyor, ihtiyarlıyor; bazı düşünceler köhneleşiyor ve değerden düşüyor; fakat insanların sinelerinde Hz. Muhammed sevdası ve aşkı her gün daha da açan bir tomurcuk gibi daima tazeleniyor.

Maalesef insanlık tam anlamıyla O’NU TANIYAMADI. Yahut biz tam anlatamadık, O’nun eşsiz hayatını engin hoşgörüsünü tam duyuramadık. Eğer insanlık O’nu tanısaydı O’nun için mecnun olurdu. Yoluna kurban olur peşini hiç mi hiç bırakmazdı.

Allah Rasülü bir peygamberdir. Fakat kendinden önceki bütün petgamberlerin peygamberlik minaresinden geleceği müjdelenen bir peygamberdir. Mesela Hz. İSA aleyhisselam efendimiz şöyle diyor:

وَإِذْ قَالَ عِيسَى ابْنُ مَرْيَمَ يَا بَنِي إِسْرَائِيلَ إِنِّي رَسُولُ اللَّهِ إِلَيْكُم مُّصَدِّقاً لِّمَا بَيْنَ يَدَيَّ مِنَ التَّوْرَاةِ وَمُبَشِّراً بِرَسُولٍ يَأْتِي مِن بَعْدِي اسْمُهُ أَحْمَدُ فَلَمَّا جَاءهُم بِالْبَيِّنَاتِ قَالُوا هَذَا سِحْرٌ مُّبِينٌ

“Meryem oğlu İsa da: "Ey İsrailoğulları! ben size Allah'ın elçisiyim. benden önce gelen Tevrat'ı doğrulayıcı ve benden sonra gelecek Ahmed adında bir peygamberi müjdeleyici olarak (geldim)." demişti. Fakat onlara apaçık delillerle gelince "Bu, apaçık bir büyüdür." dediler.”   

  Yeryüzünde önemli gelişmelere sebep olan bu kutlu doğum, insanlık tarihinin en önemli olaylarından birisidir. Çünkü onun dünyaya geldiği dönemde, insanlar her türlü değer ölçülerini yitirmiş, yollarını şaşırmışlardı. Küfür ve haksızlık gönülleri karartmış, Allah’a giden yoldan uzaklaşmışlardı. Sosyal hayat bozulmuş, ahlak tamamen kokuşmuştu. Kadınlar esir muâmelesi görüyor, bir eşya gibi alınıp satılıyor, kız çocukları acımasızca diri diri toprağa gömülüyordu. Dünyada insanın en çok ihtiyaç duyduğu şey olan huzur, can ve mal güvenliği kalkmış gibiydi. Akif’in deyimiyle

Sırtlanları geçmişti beşer yırtıcılıkta;

Dişsiz mi bir insan, onu kardeşleri yerdi!

Dünyanın bir çok köşesi kanlı boğuşmalara sahne oluyordu. Cihanın ıslâhı bir peygamberin gönderilmesine muhtaçtı. Bütün ümitler, Yahudi ve Hıristiyan dinlerinin müjdelediği âhir zaman peygamberine yönelmişti.

 Bütün dünya karanlıklar içinde, bu kurtarıcının gelmesini dört gözle bekliyordu.

        İşte Peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.s.), böyle bir zamanda dünyaya gelmişti. Bu gecenin sabahı gerçekten de nurlu bir sabahtı. İnsanlık için yepyeni bir gün doğmuş, aydınlık bir devir açılmıştı. Bir fazilet güneşi ve hidâyet meş’alesi olan Sevgili Peygamberimizin gönderilişi,        Yüce Allah’ın bütün insanlara en büyük nimetlerinden birisidir. Bu hususta Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyurulmuştur:

لَقَدْ مَنَّ اللّهُ عَلَى الْمُؤمِنِينَ إِذْ بَعَثَ فِيهِمْ رَسُولاً مِّنْ أَنفُسِهِمْ يَتْلُو عَلَيْهِمْ آيَاتِهِ وَيُزَكِّيهِمْ وَيُعَلِّمُهُمُ الْكِتَابَ وَالْحِكْمَةَ  وَإِن كَانُواْ مِن قَبْلُ لَفِي ضَلالٍ مُّبِينٍ

 “İçlerinden, kendilerine Allah’ın âyetlerini okuyan, kendilerini temizleyen, kendilerine kitap ve hikmeti öğreten bir peygamber göndermekle Allah, mü’minlere büyük bir lütufta bulunmuştur. Halbuki onlar önceleri apaçık bir sapıklık içindeydiler.” Kur’an-ı Kerim’in ifadesiyle O, âlemlerin Rabbinden, “âlemlere rahmet olarak gönderildi.”        

Sadece insanlığın değil,   رسول الثقلين    Cinler aleminin de peygamberidir.
Sadece bir milletin, bir kavmin, bir bölgenin değil,
وَمَا أَرْسَلْنَاكَ إِلَّا كَافَّةً لِّلنَّاسِ Bütün cihanın peygamberi, herkesin peygamberi.(Sebe: 28)
وَمَا أَرْسَلْنَاكَ إِلَّا رَحْمَةً لِّلْعَالَمِينَ    
Bütün alemlere rahmet olarak gönderilmiştir.
          Senin, benim, herşeyin yaratılmasına sebep 0.
       Yerin, göğün, kainatın donatılmasına neden 0.
       İsa’nın da; Musa’nın da, Nuh’un da, babamız, atamız Adem’in de  sebebi O’dur.
      İnsanlık da, nebilik de O’nun şefaatine muhtaçtır...
      O’nu ve sünnetini bütün insanlık takdir etmiştir 

        Hz. Peygamber yirmi üç yıllık peygamberlik dönemi boyunca putperestliğin yerine tevhidi, zulmün yerine adâleti, düşmanlığın yerine kardeşliği, sürtüşmenin yerine dayanışmayı getirme gayreti içinde olmuştur.     

        Toplumda barışın hâkim olmasını hedeflemiştir. Doğruluk, nezâket, güvenilirlik, adâlet, hoşgörü ve cömertlik gibi ahlâkî davranışlarıyla insanlara örnek olmuştur. Buna karşılık; kan dâvâsı, gasp, soygun, şiddet, intikam, kin beslemek, içki, kumar, hırsızlık, yetim malı yemek, yalan, gıybet, çekememezlik, koğuculuk gibi fert ve toplumun huzurunu bozan davranışlarla mücâdele etmiştir. Bütün bu faaliyetlerin sonucu olarak, vahyin ışığında, mükemmel kişiliğiyle ekonomik, sosyal, kültürel ve ahlâkî alanlarda gerçekleştirdiği faaliyetler sayesinde “cahiliyye” olarak nitelendirilen ve temel özellikleri; bilgisizlik, putperestlik, kabîle asabiyeti, zorbalık, zulüm, haksızlık, başıbozukluk, merkezî otoriteden yoksunluk, adaletsizlik, barış ve nizamdan uzak bir hayat, çocukları öldürmek, vahşiyâne hareketler, kan dâvası gibi davranışlar olan bir dönemi kapatarak, yerine barış ve huzurun hâkim olduğu yepyeni bir toplum oluşturmuştur.

Bu gün O’na çok ama çok ihtiyacımız var…

 Bizler bugün içinde yaşadığımız çağın, doğumunu kutladığımız Sevgili Peygamberimizin örnekliğine, önderliğine ve rehberliğine her zamankinden daha çok ihtiyacı var.

Bugün onu okumaya, onu anlamaya, dahası yaşamaya ihtiyacımız var.

Bugün Peygamberimizin dünyaya gelişini, yetim ve öksüz kalışını, çocukluğunu ve çocuklarla ilişkilerini yeniden öğrenmeye ihtiyacımız var.
Bugün bir kez daha Rahmet Peygamberinin nezih gençliğini, gençlerle iletişimini, gençliğinde haksızlıklarla nasıl mücadele ettiğini bilmeye ihtiyacımız var.
 Bugün her zamankinden daha çok Peygamberimizin Hz. Hatice validemizle dostluk ve arkadaşlık üzere bina ettiği; vefatından sonra Hz. Aişe validemizle sevgi, ilgi, bilgi ve hikmet üzere inşa ettiği aile yapısını keşfetmeye ve iliklerimize kadar yaşamaya ihtiyacımız var.
Bugün bir kez daha onun cahiliye toplumu ile mücadelesini, Medine’yi arayışını, Habeşistan hicretlerini, Akabe görüşmelerini, Taif’te taşlanışını ve yaralar içinde iken “Allah’ım, onlara merhamet et, çünkü onlar bilmiyorlar” deyişini hatırlamaya ihtiyacımız var.
Medine’ye hicretini, mescidi inşasını, Evs ve Hazrec’in yıllar yılı süren kavgalarına son verişini, Ensar ve Muhaciri kardeş kılışını, ashab-ı suffayı anlamaya ihtiyacımız var.
Bugün bir kez daha onun, toplumu gergef gergef ören samimi ve dürüst ilişkilerini öğrenmeye ihtiyacımız var. Onun eğitiminden geçen, her biri birer yıldız ve insanlığı aydınlatan birer meşale olan ashabını tanımaya ihtiyacımız var.

 Hz. Ebubekir’in dostluğunu ve sadakatini; Hz. Ömer’in, hikmet ve adaletini; Hz. Osman’ın iffet ve hayâsını; Hz. Ali’nin ilim ve cesaretini günümüze taşımaya ihtiyacımız var.

Bugün bir kez daha onun “Yetime sahip çıkan, cennette benimle yan yana olacaktır” “Komşusu açken tok yatan bizden değildir” “Yanınızda çalışanlar sizin kardeşlerinizdir; yediğinizden yedirin, giydiğinizden giydirin; emeklerinin hakkını alın terleri kurumadan verin” çağrılarına yeniden kulak vermeye ihtiyacımız var.

Her biri bir destan olan Bedir, Uhud, Hendek, Hayber ve Tebük’ü okuyup anlamaya ihtiyacımız var.

Mekke’nin fethinde Ebu Süfyan’ı, Hind’i ve amcası Hz. Hamza’nın katili Vahşi de dâhil insanları affedişini; Huneyn’de aldığı ganimetleri fakirlere dağıtışını, Veda Haccını, insanlık tarihine altın harflerle yazılan Veda Hutbesini; “İnsanlar, tarağın dişleri gibi eşittir. Hepiniz Âdem’densiniz, Âdem de topraktandır.” deyişini, “Kadınlara hayırla muamele edin, onların sizin üzerinizde hakları vardır.” diye haykırışını, “En Yüce Dost’a gidiyorum.” diyerek dünyaya veda edişini ve nihayet “Gözümün nuru namazı bırakmayın.” deyişini hatırlamaya ve anlamaya her zamankinden daha çok ihtiyacımız var.

NASIL BİR SEVGİ?

Peygamber Efendimiz (s.a.s) ise Allah dostlarının önderidir. İlahi sevgiye ulaştıran bir rehberdir. İnancımızın ve ibadetlerimizin temelinde sevgi, daima ön plandadır. Allah’a imanımız da sevginin eseridir. Çünkü şuurlu bir iman ve ibadet ancak sevilen hak mabuda yapılır. Bu sevme eylemi dilde kalmadığı, gönülde karşılık bulduğu durumlarda bir anlam taşır.

   Dolayısıyla Allah’a ve peygamberine olan  sevgimiz, emirlerine uymak ve yasaklarından kaçınmakla mümkündür. Nitekim Kuran’ı Kerim bu sevgiyi ispatlamanın yolunun Resulüne itaatten geçtiğini şöyle vurgulamaktadır

قُلْ إِن كُنتُمْ تُحِبُّونَ اللّهَ فَاتَّبِعُونِي يُحْبِبْكُم اللّهُ وَيَغْفِرْ لَكُمْ ذُنُوبَكُمْ وَاللّهُ غَفُورٌ رَّحِيمٌ

De ki: "Eğer Allah’ı seviyorsanız bana uyun ki, Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın Allah çok merhametli ve bağışlayıcıdır.” (Âl-i İmran,3/31) Bununla birlikte Yüce Allah Rasûlüne itaatin yanında mü’minlerden Hz Peygamberin canını kendi canlarından bile üstün tutmalarını istemiş ve bu konuda şöyle buyurmuştur:

النَّبِيُّ أَوْلَى بِالْمُؤْمِنِينَ مِنْ أَنفُسِهِمْ وَأَزْوَاجُهُ أُمَّهَاتُهُمْ

“Peygamber, mü’minler için kendi canlarından ileridir. Onun eşleri de onların anneleridir.” Peygamberimizi canımızdan ve tüm sevdiklerimizden daha çok sevmek, ancak O’nun yolunda gitmekle olur. Nitekim Hz. Peygamber (s.a.v.) de kendisinin her şeyden, herkesten daha çok sevilmesi hususunda şöyle buyurmuştur.

عَنْ أَنَسٍ ر. قَالَ قَالَ النَّبِيُّ ص ‏"‏ لاَ يُؤْمِنُ أَحَدُكُمْ حَتَّى أَكُونَ أَحَبَّ إِلَيْهِ مِنْ وَالِدِهِ وَوَلَدِهِ وَالنَّاسِ أَجْمَعِينَ ‏"‏‏.‏

Hz. Enes'in rivayet ettiği bir hadiste Peygamberimiz: “Hiçbiriniz, ben kendisine babasından, çocuğundan ve bütün insanlardan daha sevgili olmadıkça iman etmiş olmazsınız.” buyurmuştur.

       İşte bu sebeple, Hz. Peygamber’e gönülden inanan ashabı ondan gelen emirleri büyük bir teslimiyetle yerine getirdiler. O’na derin saygı duydular, derdine ortak oldular. Ayağına batacak dikene bile razı olmadılar. Hidayetin insanlara ulaştırılmasında, O’na her zaman maddi ve manevi destekte bulundular. Onu her şeyden fazla sevdiler. Bizim için bir lütuf olan Hz Peygamber (s.a.v.)’in Allah’ın elçisi olduğuna inanmanın yanında O’nu samimiyetle sevmeli, O’nun sünnetini öğrenerek kendimize rehber edinmeliyiz.

      Allah Rasulü, bir taraftan Kur’an’ı tebliğ etmiş, bir taraftan onu açıklamış ve uygulamaya koymuş, diğer taraftan da Kur’an’ın değinmediği konularda tamamlayıcı rol üstlenmiştir. Bu açıdan, Hz. Peygamber’in ve dolayısıyla sünnetin dinde önemli bir yeri vardır. Onun bu konumu, Kur’an’da çeşitli açılardan dile getirilmiştir. Buna göre; bazen Peygamber’e mutlak itaat etmeyi, ona karşı çıkmamayı, onun verdiği hükümlere boyun eğmeyi emreden,

تِلْكَ حُدُودُ اللّهِ وَمَن يُطِعِ اللّهَ وَرَسُولَهُ يُدْخِلْهُ جَنَّاتٍ تَجْرِي مِن تَحْتِهَا الأَنْهَارُ خَالِدِينَ فِيهَا

 وَذَلِكَ الْفَوْزُ الْعَظِيمُ

“İşte bütün bu hükümler, Allah'ın koyduğu hükümler ve çizdiği sınırlardır. Kim Allah'a ve Peygamberine itâat ederse Allah onu altlarından ırmaklar akan cennetlere koyar. Onlar, orada ebedî olarak kalacaklardır. İşte büyük kurtuluş budur.”

bazen haram ve helâl kılma yetkisine sahip olduğunu belirten,

قَاتِلُواْ الَّذِينَ لاَ يُؤْمِنُونَ بِاللّهِ وَلاَ بِالْيَوْمِ الآخِرِ وَلاَ يُحَرِّمُونَ مَا حَرَّمَ اللّهُ وَرَسُولُهُ وَلاَ يَدِينُونَ دِينَ الْحَقِّ مِنَ الَّذِينَ أُوتُواْ الْكِتَابَ حَتَّى يُعْطُواْ الْجِزْيَةَ عَن يَدٍ وَهُمْ صَاغِرُونَ

“Kendilerine kitap verilenlerden oldukları halde ne Allah'a, ne ahiret gününe inanmayan, Allah'ın ve Resulünün haram kıldığını haram tanımayan ve hak dini din edinmeyen kimselere alçalmış oldukları halde elden cizye verecekleri hale gelinceye kadar savaş yapın.”

bazen de müslümanların uyması gereken güzel bir örnek olduğunu gösteren

لَقَدْ كَانَ لَكُمْ فِي رَسُولِ اللَّهِ أُسْوَةٌ حَسَنَةٌ لِّمَن كَانَ يَرْجُو اللَّهَ وَالْيَوْمَ الْآخِرَ وَذَكَرَ اللَّهَ كَثِيراً

“Şanım hakkı için muhakkak ki size Resullulah'da pek güzel bir örnek vardır. Allah'a ve son güne ümit besler olup da Allah'ı çok zikreden kimseler için.”     âyetlerin Kur’an’da yer aldığı görülür.

 

Kur’an’da yer alan bu âyetler açıkça gösteriyor ki, Hz. Peygamber olmadan, Kur’an’ı anlamak, dini tam olarak uygulamak mümkün değildir.

“Muhabbetten Muhammed oldu hasıl

Muhammedsiz muhabbetten ne hasıl?” beyiti Hz. Peygamber (s.a.s.)’in sevgisini zirveye taşıyarak onun muhabbetten yaratıldığını ve kaynağını ondan almayan bir sevginin değeri olmadığını çok veciz bir şekilde açıklamaktadır:

عن أَنس رضي اللَّه عنه أَن أَعرابياً قال لرسول اللَّه صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم : مَتَى السَّاعَةُ ؟ قال رسولُ اللَّه صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم : « مَا أَعْدَدْتَ لَهَا ؟ »  قال : حُب اللَّهِ ورسولِهِ قال : « أَنْتَ مَعَ مَنْ أَحْبَبْتَ » .

  Enes (r.a)’den şöyle dediği rivayet olunmuştur: Bir bedevi Resûlullah (s.a.s)’e:

– Kıyamet ne zaman kopacak? diye sordu. Efendimiz:

– “Kıyamet için ne hazırladın?” buyurdu.

– Allah ve Resûlünün sevgisini, dedi. Bunun üzerine Hz. Peygamber:

– “O halde sen, sevdiğin ile berabersin” buyurdu. Buhârî, Edeb, 96.

عَنْ أَبِي هُرَيْرَةَ رضى الله عنه  أَنَّ رَسُولَ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم قَالَ ‏"‏ فَوَالَّذِي نَفْسِي بِيَدِهِ لاَ يُؤْمِنُ أَحَدُكُمْ حَتَّى أَكُونَ أَحَبَّ إِلَيْهِ مِنْ وَالِدِهِ وَوَلَدِهِ

Ebu Hureyre'den rivayet edilen benzer bir hadiste de Hz. Peygamber (s.a.s.): "Allah'a yemin ederim ki, hiçbiriniz, ben kendisine babasından ve çocuğundan daha sevgili olmadıkça iman etmiş olmazsınız.” buyurmuştur. (Buhâri, İman, 14.)

عَنْ عبد الله بن‏ هشام أن عمر بن الخطاب قال للنبي -صلى الله عليه وسلم‏:‏ ‏"‏ لأنت يا رسول الله أحب إلي من كل شيء إلا من نفسي‏.‏ فقال‏:‏ لا والذي نفسي بيده، حتى أكون أحب إليك من نفسك‏.‏ فقال له عمر‏:‏ فإنك الآن والله أحب إلي من نفسي‏.‏فقال‏:‏ الآن يا عمر‏"‏‏.

Hz. Ömer (r.a.) bu hadisi işitince: ''Ya Resûlüllah, sen bana nefsimden başka her şeyden daha sevgilisin'' dedi. Hz. Peygamber (s.a.s.) ''Ya Ömer nefsinden de sevgili olmalıyım” buyurunca; Hz. Ömer (r.a.), “Nefsimden de” diyerek durumu arz etti. Bunun üzerine Hz. Peygamber (s.a.s.): “Ya Ömer, işte şimdi oldu'' cevabını verdi.(3)

عن أَنسٍ رضي اللَّه عنه عن النبي صَ قال: ثَلاثٌ مَنْ كُنَّ فِيهِ وَجَدَ بِهِنَّ حَلاَوَةَ الإِيَمَانِ: أَنْ يَكُونَ اللَّهُ وَرَسُولُهُ أَحَبَّ إِلَيْهِ مِمَّا سِواهُما ، وأَنْ يُحِبَّ المَرْءَ لا يُحِبُّهُ إِلاَّ للَّهِ ، وَأَنْ يَكْرَه أَنْ يَعُودَ في الكُفْرِ بَعْدَ أَنْ أَنْقَذَهُ اللَّهُ مِنْهُ، كَمَا يَكْرَهُ أَنْ يُقْذَفَ في النَّارِ.

Enes (r.a.) Resulullah (a.s.)’ın şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir: “Şu üç özellik kimde bulunursa o kişi, imanın zevkine ermiş olur. Allah ve Resulünü, her şeyden daha çok sevmek, sevdiği kimseyi sadece Allah için sevmek, Allah’ın kendisine iman nasip etmesinden sonra inançsızlığa düşmeyi, ateşe atılıyormuş gibi kötü görmek.” (NEVEVİ, Riyazü’s-Salihin,)

Üstad Necip Fazıl ne diyor;

“Kurtarıcım, efendim, rehberim , Peygamberim ,
Sana uymayan ölçü, hayat olsa teperim”

“O , Allah’ın emriyle Kâinât Efendisi ,
Varlığın tacı, varlık nurunun ta kendisi ."

Maneviyat erlerinden dersler…

Maneviyat büyüklerimizden Ebul Hasan Harkani    Camii kürsüsünde:

- Ey Müslümanlar! diyor, günlük hayatınızı Peygamberimizle birlikte yaşamayı arzular mısınız?

Bütün gün boyunca O’nunla beraber olmayı ister misiniz?

    Hep birlikte feryat ediyorlar:

- İstemez olur muyuz? O’nunla birlikte olmak, bizim hayatımızın hedefidir. Ama nasıl olacak O’nunla birlikte olma? Bu mümkün olmaz ki?

Büyük veli şöyle açıklıyor gün boyu Peygamberimiz’le birlikte olmayı:

- Günlük hayatınızı herhangi bir günaha bulaşmadan tamamlarsanız, şükürler olsun bugün ben gün boyu Peygamberimiz’le birlikte idim, diyebilirsiniz. Çünkü Peygamberimiz de günlük hayatını günahsız tamamlıyor. Öyle ise ilk meseleniz, günlük hayatınızı günahlara bulaşmadan tamamlamak olmalı, böylece gün boyu Peygamberimiz’le birlikte olmayı günün başında niyetlenerek hedef almalısınız...

* * *

Ebul Hasan Harkani Hazretleri’nden böyle ders alanların içinde, o günün Türk hükümdarı Sultan Mahmud Gaznevi de vardı (930). O da artık günlük hayatını Peygamberimiz’le birlikte yaşamayı esas alıyor, onun ismini dahi abdestsiz ağzına almaktan utanacak kadar Peygamberimiz’i yanında hissediyordu…

 Bu sebeple Muhammed adındaki hizmetçisine her defasında çok sevdiği Muhammed adıyla hitap ettiği halde, bir defasında onu Muhammed adıyla değil de babasının adıyla çağırmıştı. Alışık olmadığı bu hitap şeklinden endişeye kapılan hizmetçi:

- Sultanım, dedi, bir kusur mu işledim acaba ki çok sevdiğiniz Muhammed ismimle değil de babamın adıyla çağırdınız beni?.. Sultan şöyle açıkladı durumu:

- Seni Muhammed isminle çağırdığım sıralarda hep abdestli oluyordum. Bu defa ise abdestim yoktu. O yüce ismi abdestsiz ağzıma almaya gönlüm razı olmadığından, babanın ismiyle çağırdım seni…

İşte bu da günlük hayatı Peygamberimizle birlikte yaşama niyetinin, davranışlara akseden bir başka sevgi ve saygı tezahürü...

* * *

Muazzez Peygamberimizin doğumunu anarken, yalnız mevlid okumak, ilâhiler söylemek yeterli değildir. Onun doğumunu anmaktan asıl maksat, evrensel olan risâletini, yüksek ahlâkını, fazîletini, adâlet ve doğruluğunu hatırlamak ve bunları hayatımızda uygulama azmini tazelemektir.

Şunu unutmamalıyız ki;

Yüce Allah’ın sevgisine, hoşnutluğuna ve bağışlamasına ermenin yegâne yolu, Hz. Peygamber’in yolundan gitmektir.

    Kutlu Doğum Haftamızın hayırlara vesile olmasını Cenab-ı Hak’tan niyâz ediyorum.

 Gönüllerinizden Peygamberimizin sevgisi muhabbeti hiçbir zaman eksik olmasın!

 Onun kutlu doğumu ülkemiz, milletimiz, âlem-i İslâm ve tüm insanlık için hayırlara vesile olsun.

 



islam ve Hayat,Güncel Vaaz ve Hutbeler